şu üçgenin koşeside menin olsun

Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

k.gif

yazdir.gif
AYBOLAN MEKTUPKüçüklükten beri kafasına koyduğu hafızlığını henüz yeni tamamlamıştı. Daha üniversiteye gitme hayallerini kurmadan önce gece gündüz özlemini duyduğu tek şey Yüce Yaratıcı’nın yeryüzündeki tek evini görmek ve insanlığın iftihar tablosunun köyüne gidebilmekti. Günlerini ve gecelerini bunun hayaliyle süslüyor ve gerçekleşebilmesi için her fırsatta duaya müracaat ediyordu. Ancak oraya gidebilmek için Yaratıcı’nın “gel” davetinin olması ve bir çağrının kendisine gelmesi gerekiyordu. Dualarını “N’olur beni de bir gün oraya çağır, bana da gel de” yakarışlarıyla bitiriyordu.
Bir gün bir yakını ona “madem ki gidemiyorsun niye Kutlu Nebi’ye mektup göndermiyorsun!” demişti. Böyle bir teklif karşısında ben kim O’na mektup yazmak kim demiş ve oldukça duygulanmıştı. Böyle bir şeyi hiç düşünmemiş ve buna doğrusu cüret edemeyecek kadar o büyük insana kendini yakın hissetmemişti.
Ama o biliyordu ki o Yüce Kamet öyle bir Sevgili’ydi ki kendisini sevenleri zaten bilirdi. Tıpkı bütün âşıkların hislerinin karşılıklı olması gibi, o da herkesin sevgilisini çok seviyor, sevgisinin reddedilmeyip aynı şekilde karşılık bulduğuna inanıyordu. İnanıyordu çünkü o kendisini sevenleri sever kendisiyle meşgul olanlarla meşgul olurdu. O’nu sevmenin onun ahlakıyla ahlaklanmak ve onun yolunda sağa sola sapmadan gitmek olduğunu ve bunun da çok büyük bir titizlik gerektirdiğini çok iyi biliyordu.
Evet, çok sevdiği sevgililer sevgilisi, onun düşündüklerini bilebilir ve onun hissiyatını hissedebilirdi. Ama kendinden bir parçanın oraya gitmesi, ona çok farklı gelmiş ve yüreğini acı bir burkuntuyla birlikte heyecanlandırmıştı.
Bu iç yakan duygular içinde yatağına oturmuş, kağıt ve kalemi eline almış ve varlığı uğruna varlığın var edildiği insana yüreğinde yıllardır taşıdığı sevgiyi akıtmak için kelimelere sarılmıştı. O andan itibaren farklı bir aleme girmiş ve bir anda o çok sevdiği insana içini dökmenin verdiği hazla bir çırpıda özenle seçtiği kağıda inci gibi yazısıyla, göz yaşları içinde mektubu yazıvermişti. Duygu yüklü anları geride bırakıp göz yaşlarıyla yıkadığı mektubu zarfa koyarken elleri titriyor ve büyük bir saygı ve ciddiyetle son hazırlıklarını yapıyordu. Dertli insanın derdini şerh ettiği an duyduğu lezzet kadar hiçbir şeyden lezzet almaması gibi o da bir anda bütün yüklerinden kurtulmuş o yüce insana derdini yazmanın verdiği hazla rahatlamıştı. Gözyaşları, bir taraftan insanlığın iftihar tablosuna mektup göndermenin heyecanının taşıyor bir yandan da ondan ayrı olmanın acısını hissettiriyordu.
Efendiler Efendisinin temessül ettiği gül rengi kağıda yazdığı mektubunu Anadolu’nun bir hediyesi olan gül kokularıyla kokulandırmıştı. Her şey tamam olduktan sonra öpüp göğsünde sıktığı mektubunu büyük bir itinayla çantasına yerleştirmişti. Sıra mektubun gönderilmesine gelince gözleri oraya gidecek olan dostlarını aradı. En yakın arkadaşı Huriye’nin validesi aklına geldi ve hemen ona koştu. Ancak mektubu bizzat ona teslim etmek istiyordu. Ne var ki kararlaştırılan saatte onların evine gitmesine rağmen yetişememiş ve büyük bir üzüntü içinde kapı önünde adeta yığıla kalmıştı. Çok üzülmüş ve bunu gözyaşlarıyla da ifade etmekten kendini alıkoymamıştı. Bir müddet öyle kalakaldıktan sonra yola çıktı. Otobüste karşılaştığı arkadaşı Zeyneb’e durumdan bahsetti. Zeyneb onun üzüntüsünün yersiz olduğunu ve anneannesinin de yakında oraya gideceğini müjdeledi. Bu beklenmedik haber karşısında çok sevinmiş ve mektubu ona vermeyi kararlaştırmıştı. Ne yazık ki uzun süren yolculukta Zeyneb’in aniden inmesiyle mektup yine elinde kalmıştı ve nedense ikisi de unutuvermişti. Ya da unutturulmuştu. İçinden her halde benim gibisine mektup göndermek kısmet olmayacak diye düşündü. Yine mahzun yine kederli mahzun bir şekilde otobüsten inmiş ve doğruca arkadaşı Nurinnisa Hanım’ın evine gitmişti. Arkadaşının kendisini ateşli bir telaş içinde karşılamasına bir anlam verememiş ve az sonra beyinin de oraya gideceğini öğrenince hem şaşırmış ve hem de heyecanlanarak ümitlenmişti.
Arkadaşının beyinin nasıl karşılayacağını bilemediğinden biraz tereddüt biraz da çekinerek mektuptan bahsetmiş ve gözyaşlarını içine akıtarak susmuştu. Birkaç dakikalık bekleyişten sonra Abdurrahman beyin mektubu seve seve götüreceğini duyduğu an sevinçten ağlamaya başlamıştı. Sonunda isteği gerçekleşecek ve bütün hisleri sevgiliye ulaşacaktı.
Mektubu alan Abdurrahman bey “emanette emin olmak müminin vasfıdır, mektubu iyi bir yere yerleştireyim de kaybolmasın diye düşünerek çantasını her açtığında görebileceği bir yer olan kapağa yerleştirdi. Ona göre bu mektup mukaddes bir emanet idi ve sevgiliden sevgiliye giden muştu dolu bir haberdi...
Yeryüzünün merkezinden Efendiler Efendisinin beldesi ve medeniyetin beşiği olan köye gelen Abdurrahman Bey emaneti yerine ulaştırmak ve onun yattığı mekana bırakabilmek için tenha bir zaman gözetledi. Ancak onun pak harimine varmak her defasında büyük bir mücadeleyi ve beklemeyi gerektiriyordu. Uzun süren mücadelesinde buna muvaffak olamamış ve nihayet oradan ayrılma günü gelmişti. Emaneti yerine ulaştıramamanın verdiği üzüntüyle bir türlü yerinden hareket edemiyor ve üzüntülü bir şekilde oturduğu yerden çantasına bakıyordu. Sonunda mektubu o pak harime bırakamasa da hiç olmazsa onun köyünde kimsenin göremeyeceği bir köşeye bırakmaya karar vermişti. Yerinden kalktı ve çantasına doğru yürüdü. Biraz uğraştan sonra kilitlerini çözdü, saygı ve edeple biraz da üzülerek çantayı açtı. Ancak çantayı her açışta karşısında duran pembe zarflı gülsuyu kokulu mektup yerinde yoktu. Aklına çantasının kurcalanıp mektubun alınmış olma ihtimali geldi. Ancak çantasını ancak kötü niyetli ve maddi menfaat peşinde olan talihsizlerden başka kimse yoklayamazdı. İlk şoku atlattıktan sonra paralarını ve pasaportunu kontrol etti. Hepsi yerindeydi. Eğer kötü niyetli biri olsaydı onları alırdı. Fakat... mektubu kim niye alsın. Üzerinden hiç isim yoktu ki... Şaşırmış ve açılmış ve heyecanla karıştırılıp dağılmış çantasının karşısında bir an kalakaldı. Heyecandan ve korkudan dizleri titriyor ve mektuba sahip olamamanın verdiği üzüntüyle öylece bekliyordu. Daldı. Neden sonra toparlandı ve aşağıda kendisini bekleyenleri daha fazla bekletmemek için ağırdan ağırdan toparlandı ve çantasını alarak dışarı çıktı.
Aklında hep mektup vardı İstanbul’a döndüğünde. Eşine durumu anlatmış ve mektubu yazan âşık öyle samimi yazmış ki mektup daha ben götürmeden kendisi gelip mektubu aldı dedi. Gerçekten de inanıyordu ki bu kadar samimi hislerle yazılan bu mektup her şeye rağmen elde kalamazdı. Onun yerine ulaştıramadığı bu mektup, dünya varlığından ve paradan daha değerli bulup, çantadan emaneti alan güç, mektup sahibinin dileğini yerine ulaştırmıştı...
Efendiler Efendisi’nin yüce kameti düşünüldüğünde onun yanında söz söylemek tabii ki mümkün değildi. Ama bir acizin, bir sevdiğinin ona karşı hisleri Kaybolan Mektup’ta şöyle dillendirilmişti.
“Bütün İnsanların İncisi....
Seni çok seviyorum. Senin için canını verenlerin, senin aşkından çöllere düşenlerin, senin muhabbetinden divane olanların yanında Ya Rasulallah benimkisi sadece dilde, ama şundan emin ol ki bir şeyler yapmak istiyorum, işte bunun için senden Allah’a dua etmeni ve benim dualarımın, isteklerimin kabul olması için dua etmeni istiyorum. Eğer Allah bana istediğim hayırlı ilmi nasip ederse, onu herkese öğreteceğime ve gücümün sonuna kadar, dinimin eğitimcisi olacağıma sana bir kere daha söz veriyorum..
Ey kendisini görmeden dahi çok sevdiğim insan...! Senden benim için Rabbimden şunları istemeni rica ediyorum. Allahın beni dininin hizmetçisi kılmasını...Beni en sevdiği sıfatı olan ilim sıfatına layık görmesini.. Bana keskin zeka, sağlam irade ve hayırlı ilim vermesini... Allahın beni sevip sevdiği kulları arasına ilhak etmesini, kalbimdeki kötülük duygularını silip, onu kendisinin sevgisi ve senin sevginle doldurmasını.... Beni dinin nurunun tamamlayıcılarından biri olarak kabul etmesini... Dualarımı kabul etmesini istiyorum...
Ey Allah’ın Rasulü Efendimiz..!
Senden istediğim bu duaları, ailem, arkadaşlarım ve tüm inanan insanlar için de istiyorum.. Bu duaları bizim için Allah’a ulaştırmanı senden istirham ediyorum. Bu cür’etimden dolayı kusuruma bakma!...
Duana ve Şefaatine muhtacız...
Sevgili Peygamberim....”
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

CEMRE ve AŞK

Cemre düşür düşlerime
Gün batımına doğru
Sabaha karşı ya da
Alaca karanlıkta
Muştu bırak avuçlarıma
Susuz günlerin ardından
Yavaş yavaş açan güle karşı
Umut taşı yüreğime
Hasret dolu günlerin
Apansız bekleyişlerin
Ve solmuş kederlerin üstüne
Sevdayı anlat insanlara
Yok olmuş düşünceleri
Kör olmuş gözleri
Ve ruhları dirilsin diye
Aşka çağır beni
Dün yaşananların
Yaşadıklarımızın
Yaşayacaklarımızın müjdesi ile
Ve yakamozların aydınlığında
Dehlizlerin sonunda
Son anda
Kalp gözündeki kaleminle
Adımı yaz duvarlara
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

Ben Geldİm Sevgİlİm…
Sana aldığım çiçekleri getirdim,
Ben geldim sevgilim,
Geçerken gözüme ilişti bu orkide,
Çok sevdiğini söylerdin ya kaçmadı gözümden,
Ve yanında ki kırmızı gül,
Orkideyi alırken sevgim sıkıştırdı,
Gülü de aldım yanında,
Kabul eder misin bilmem ama
Sevdiğin için aldım bunları sana,
Eski günleri düşünerek geldim kapına,
Ben geldim sevgilim….

Dışarısı çok soğuk,
Yarım yamalak elbisem, yırtık kalbimle,
Kulağımda şimşek sesi, iliğime kadar ıslanmış tenimle,
Yokluğunda donmuş sesimle,
Varlığına susayan nefesimle,
Ben geldim sevgilim çiçeklerle,
İçeri alıp ısıtır mısın?
Eski günlerdeki gibi hoş geldin diye,
Beni kabul eder misin?
Ben geldim sevgilim…

 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

Üşüyorum




Caddelerde sisli, puslu bir kış ikindisi. Ağaçlarda salkım salkım eski
zamanlardan kalma anılar... Yapraklarda yere düşmeye hazırlanan yağmur
damlaları... Bir yaprak kıpırdıyor işte, gümüşi bir damla usulca yere
düşüyor. Sen sanki, yaprakların arasından bana müzipçe gülüyorsun. Beni her
zaman şaşırtırsın zaten. Beni her zaman güldürmeyi bilirsin. Farkına bile
varmadan bir şarkı dökülüyor dudaklarımdan "Caddelerde rüzgâr, aklımda aşk
var."

Rüzgâr keskin ıslığı ile şarkıma eşlik ediyor. İstasyon Caddesi'nin
tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor. Arabaya binsem ve birlikte
gezdiğimiz yerlere gitsem, evimde şiirler okuyarak telefonunu beklesem,
telefonunun gelmediği zaman seni başka yerlerde arasam. Sonra sen gelsen
yanıma, yine "seviyorum" desen, ben yine senin gözlerinde sonsuzluğa mahkum
edilen aşkımı görsem. Ayrıca şarkılar gerçek oldu bu kez. Caddelerde rüzgâr,
aklımda aşk var.

Yalnızım, üşüyorum, özlediğimse çok uzaklarda. Bahçeme melekler yağıyor,
hepsi de tanıdık. Senden doğan, gözlerinde hayat bulan, bizi koruyan,
kollayan ve en önemlisi ikimizi bir araya getiren melekler... Son kez yine
seninle gezmiştik oraları. Sen kimbilir belki de, uzak bir kıtanın, uzak bir
şehrindesin şimdi.

Benimse herşeyim aynı. Geceleri bodrum katlarına yağmur daha çok yağıyormuş,
bugünlerde bir tek bunu ögrendim. Bir de geceleri daha uzun sanki, bitmek
bilmiyor. Bana anlatmak için neler biriktirdin içinde? Benim sana
anlatacağım yeni birşeyler yok. Dedim ya, her şey aynı. Ama sanki biraz
mahsunluk çöktü üzerime, bir de gülüşlerim sanki biraz azaldı. Sen olsaydın
hemen anlardın. Sen benim herşeyimdin. Arkadaşım, dostum, öğretmenim,
talebem, sevdiğim.

Koşulsuz bir sevgiyle sevdim seni, bağlandım. Sen kimbilir belki de, uzak
bir kıtanın, Uzak bir şehrindesin şimdi. Benimse içimde kocaman bir boşluk
var. Hayır, Üzülmüyorum, içimdeki boşlukta birtek özlemin yankılanıyor.
Hayır, sana anlatmak için yeni şeyler biriktirmiyorum içimde, çok istesen
hikayeler uydururum. Ama hikayelerimden önce itiraflarım olacak. Kendimden
bile gizlediğim duygularımın itirafları. Sana aşık olmaktan delice
korktuğumu, sana bakarken içimin titrediğini. Daha pek çok, sırrımı
anlatacağım sana.

Gerçi anlatmama gerek yok, sen zaten hepsinin çoktan farkındasın... Sen
kimbilir, belki de uzak bir kıtanın, uzak bir şehrindesin şimdi.

Bense odamda senden uzak. Hayır beni merak etme, üzülmüyorum. Biliyorum,
ikimizde yoktuk bu aşk başladığında ve çok iyi biliyorum, sonsuzluğa mahkum
edildi bizim aşkımız. Dedim ya, beni merak etme. Üzülmüyorum. Yalnızca
biraz, biraz üşüyorum...
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

KEŞKE


Hayat hep keşkelerden ibaret…

Bazen "keşke" diyorum.

"keşke"yanlızlığımla paylaştıklarımı seninle paylaşabilseydim. Keşke
Buna izin verseydin…

Belki ozaman yaşadığım onca acıların hiçbirini yaşamaz, ve bu kadar
Kırılmazdı kalbim…

İnan onca acıya rağmen sana olan hislerimde en ufak bir eksilme
Olmadı. Çıkıp geleceğin günü iple çekiyorum hala… değişen tek şey;
Geleceğin günü sana içimdeki nefreti kusmak azda olsa benim
Çektiklerimin acısını sanada tattırmak için bekliyorum..

Belki diyorum o zaman anlarsın sevginin büyüklüğünü…

Kimi zaman çektiğim acıların bana bir ders olduğunu düşünsemde
Özlemek, beklemek ve sonrası…

Evet sonrası hiçbirzaman olmayacak bir son hazırlamışım kendime…

Tutunduğum dallarda tek tek kırılmaya başladı.

Artık onlarda taşıyamaz oldu içimdeki nefretin ağırlığını… biliyorum
Birdaha asla göremeyeceğim o güzel gözlerini… ama dedim ya işte
"keşke" dediğim herşeyde "sen" varsın… ve hep sen olacaksın
Keşkelerimde…

Ve yine "keşke" diyorum. Son kez… "keşke" hayatıma bir anda girip, bu
Kadar kalıcı olmasaydın, söküp atabilseydim seni "keşke"… "keşke" seni
Hiç tanımamış olsaydım… ve kalbime söz geçirip unutabilseydim o kömür
Karası gözlerini…"keşke"….
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

2007
ßaşka Ruh


[FONT=Courier New, Courier, mono][/FONT]





[FONT=Courier New, Courier, mono]Hiç düşündünüz mü

neden bütün sevdiklerimiz başka bedenlerdedir?

Bir kediyi,bir kuşu,bir çiçeği,bir sevgiliyi sevdiğimiz anlar muhakkak olmuştur hayatımızda.

Kelimelere dökemeyeceğimiz garip bir duygu kaplar içimizi bir şeylerden hoşlandığımızda.

Yavru bir kedi görsek alıp götürmek,kuş görsek kafeste beslemek,çiçek görsek koparmak,sevgili görsek bize bağlanmasını isteriz.

Ve o sırada, yaşadığımız bütün kavgaları,bürünmek zorunda kaldığımız yapmacık karakterlerimizi unutup,masum bir hal alır ruhumuz..En çok biz seviyoruzdur! bizden daha başka masum biri yoktur o an.Sevdiğimiz şey her neyse,bunu hissetmese de,beden,ruh dilimizi kullanıp masumiyetimizi göstermek isteriz...

Sevgi sandığımız şey,dışa vuramadığımız potansiyel bir katil midir bunu hep merak etmişimdir.

Uzaktan sevmeyi hiçbirimiz sevmeyiz,çünkü birileri yakından sevecek diye korkarız!

Yakından sevmeye kalkıştığımızda ise,karşımızdakine veririz en büyük acıyı.



Kediyi eve,kuşu kafese,çiçeği vazoya,sevgiliyi yüreğimize hapsettiğimiz zaman bizden mutlusu yoktur!



Karşı tarafın mutluluğunu kendi mutluluğumuz kadar düşünmeyiz,yada düşünmek istemeyiz.İçimizde kendimizi zorla sevdirme ve sahiplenme duygusu olduğu sürece de bunu hiç bir zaman başaramayacağız...Dünyanın bütün mutlu anlarını kendimiz için kurulmuş sanıp,sahip olamadığımız sevgiler karşımıza çıkınca,yada bizden gidince,mutsuzluğa kapılırız ve sonra her zaman ki gibi, 'yanlış nerede acaba ' diyerek düşünüyormuş taklidi yaparız..

Bir bedende iki ruh olmadığını bildiğimiz halde,kendi bedenimizin içine,ruhumuzun yanına hapsetmek isteriz sevdiklerimizi...Acaba bunun nedeni,bizim ruhumuzu da birilerinin hapsetmesi midir! ...Biz sevdiğimizi kendi içimize çekmeye çalışırken,bizim sevmediğimiz,ama bize aşık olan birileri,farkında olmadan ruhlarımızı alıp götürüyor diye düşünüyorum.Ve bu sayede bedenlerimiz ruhsuz kalıyor…

Bizde,bize en yakın olan kişiyi seçip,onun ruhunu sahiplenmeye çalışıyoruz...



Aşk dedikleri şey,içimizde başkasına ait bir ruhu taşımamız mıdır acaba! ...



Yeni doğan her insanın bedenine bir ruh verilir.Bize verdikleri ruh,belki de bize ait değil...Aslında aşk ararken kendi ruhumuzu arıyoruz başka bedenlerde Milyarlarca insandan herhangi birinin bedeninin içerisine bırakılmış ve ' hadi bul 'denmiş ruhumuzu aramak belki de bizim görevimiz...Yanıldıkça tekrar denemek,ayrılmak,yeni bir sevgili bulmak...



Aşık olduğumuz kişi,başkasına aşık olduğunda kahroluyoruz.çünkü bizim ruhumuzu kullanarak seviyor bir başkasını.Kim bilir,belki de farkında olmadan verdiğimiz kıskançlık tepkileri bu yüzdendir…

Kısacası,başkalarının ruhlarını taşımaya devam ettiğimiz,kendi ruhumuzu aradığımız sürece,aşık olmak ve kıskanmak,hayatımızın vazgeçilmezi,çözemediğimiz en zor problemimiz olarak kalacak...
[/FONT]
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

Canim'a


[FONT=Verdana, Geneva, Arial, Sans-serif]CaNNN !!! Hiçç yokken giriverdin hayatıma.Senden önce yaşam dediğim anların aslında kendimi bır oyalama çabası olduğunu anladım gelişinde değişiverdi yaşamım beraberınde tum sıcaklığını tum coşkunu getırdın donuk hayatıma.Siyah beyaz olan dunyam artık gökkuşağını kıskandıracak kadar renklı ve gozalıcı.Senden once yaşadığım en mutlu anımın senınle yaşadığım en mutsuz anımın yanında utandığını gördüm.Mutsuzluğumda bile mutluluğu yaşattın bana gözyaşımı paylaşarak. Aşka en az sana olduğu kadar uzak olan bu yolda kendisine yokuş olmayı başarmış ben artık bu duyguyu yüreğimde taşır oldum tum asaletıyle.Sen aşkla arasına kara kılıt vurmuş bır kalbın anahtarı oldun kendı anahtarınıda bana emanettın ettın tum sahıplını bana bırakarak.En gizlı bahçelerıne aldın benı gönul salıncağında salladın bir çocuk mısalı bıkmadan usanmadan.Göklere çıkardın uçurtmalarla yarıştırdın.Benım için özgurluğun ikincı adı oldun yokluğunda oda yok oldu gölgen mısalı.Sevgı deryasına saldın benı elımı tutarak yanımda yuruyerek.Hiç duymadığım bir guven hıssettırdın hıç bır zaman hıssedemeyeceğim bır boyutta.Türlu türlu yenı duygular keşfettım varlığında.Aynaya her bakışımda senı görur oldum yanımda ama en çok gözbebeklerımde.Telefonumu her elıme alışımda senın aramanı bekledım kıı ıkı dakıka once konuşmuşken...Senın yanında zamanın coşkun bır nehır gıbı çağladığını yokluğunda ıse akreple yelkovanın bıze ınat düşmanlığını hıssettım.Varlığın zamanla aramdakı dostluk koprusü olurken yokluğunda o köpruyu yakan ateş oluverdı benıde içine alan. Uzaklığında senı yıldızlarda yaşatmayı öğrendım.Onlar arasında en el değmemişini en çok parlayanını bulmaya çalıştım.senden uzakta senı orada konuk ettım.Ve ne kadar yakıştığını gordum oraya.An sonra düşündüm; sana sevgılım değil bır gun bıtecek olan aşkım hiçç değil gokyuzum demenın gereklılığini.Evet senı gokyuzum yaptım her an yanımda olasın her an senı konuk edebıleyım ve senınle yolculuk yapayım her yere dıye... Boyle geçtı her dakıkası her saatı senle dolu beş-altı ayımın.Gunler geçtıkçe sevgım artarak buyudu kartopu mısalı🙂Başlangıçta bır kıvılcım olan ve kendını bıle ısıtamayan ılgım bır yangın yerıne donuverdı kalbı yakan ve benıde içine alan.Geçirdiğim anlar hiç bu kadar değer kazanmamıştı birinın yanında hiç bu kadar kıymetlenmemıştı ve bana hiç kımse keşke şuan dursa dunya dedırtememıştı.Senın yanında dunayayı durdurma çabamı gordum tum benlığimde.En kalabalık bır sokak ortasında senınle yalnız kalabılmeyı öğrendım.Ve hıssettım tum bu çabalarımın boşuna gıtmediğini.Hiç keşke dedırtmedın bana, benı o yurek dağlayan o pişmanlık duygusu içine hiç atmadın.Tum cumlelerımı ıyıklerle susledın ve tek keşkemı senın yanında senden uzakta geçırdığim anlar için kullandırdın. Ve gökyüzüm bak şimdi yıne iyikilerle süsleyeceksın cumlelerımı.İyiki beklemışsın benı,iyiki sevmişsın benı iyiki sevmişi seni.Ve bana dedırttığın en buyuk iyiki; İYİKİ VARSIN BERABER NİCE İYİKİLERE....[/FONT]
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

Cann!!!


Karışımdasın. Elimi uzatıp dokunabiliyorum sana. Ne büyük mutluluk bu… Gördüğüm en güzel şeysin. Senden öte tanımladığım başka hiçbir şey yok. Herşey senin adınla anılıyor benim dünyamda. Bütün çiçekler sen, bütün yıldızlar sen… Bir sanat eserisin, bakmaya doyamadığım. Tanrının bana armağanısın, ve artıyor her geçen gün sana hayranlığım. Yüzünde kuşlar, gözlerinde hayatın ta kendisi var. Öyle gerçeksin ki…

Gözümü açıyorum sen, kapıyorum sen… Hiç bitmeyen serüven… Günümün en keyifli anı, uykumun en tatlı rüyası… Seni soluyorum havadasın. Seni kokluyorum, doğadasın. Hele şimdi sonbaharsın. Ya da sonsuz bahar. Seni yaşıyorum, canımdasın. Canımsın… Sarılsam sana, bin yıl geçse, bi an bile ayrılmasak… Ten tene, yürek yüreğe sonsuz baharın en aşk dolu iki yaprağı olsak... Ağaç ağaç gezip, yeşersek, açsak. Yere düşsek, kalsak… Seni bilsem, bir tek seni… Seni görsem, bir tek seni… Sesin sarhoş etse beni… Öyle içimdesin ki…

Bir saniye iste benden sensiz geçirdiğim, vermemem. Sensiz geçecekse geçmesin zaman, istemem. Seninle yeniden doğdum, yeniden doğuşun kanıtıyım ben. Senden önce geçen zamanı, sana ulaşmak için yürüyerek geçirmişim, kimmişim bilememişim. Şimdi başımı çevirip geriye bakamıyorum bile. O yol yüründün ve bitti, artık seninle yürünecek bambaşka bir yol var önümüzde. Yorgunluk nedir bilmeyeceğim, hiç şikayet etmeyeceğim ve bir tek adımda bile tökezlemeyeceğim uzun, aşk dolu bir yol… Öyle aklımdasın ki…

Ah, sensiz kalmıyor muyum, bazen yıkasım geliyor gördüğüm bütün duvarları. Ardında seni bulurum sanıyorum. Ne ayrı koyduysa bizi, zaman ya da yollar, bir kalemde silesim geliyor. Sana dokunmamı engelleyen ne varsa, bir kadehi yere çarpıp tuzla buz eder gibi parçalamak istiyorum. İsyanım taşıyor, kendi öfkemden korkuyorum. Ve kavuşmak… Bunu düşünmek içimde kırılmış bütün aynalar tamir ediyor. Mavi bir yağmur başlıyor, ıslanıyorum. Öyle özlüyorum ki…

Sen ol, hep ol, benim ol, bende ol… Sendeyim ben, yüreğimi koydum yüreğini üzerine. Aşk bu, başka isim arama. Hem de en koyu, en deli, en tutkulu… Öğreneceğim çok şey var sana dair. Bilmediğim çok şey var. Ama bir şeyi öyle iyi biliyorum ki… Seni öyle çok seviyorum ki…
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

Yalnızlığı Alışmalı


[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Bavulları hep toplu durmalı insanın... [/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz­geçmeli...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Yalnızlığa alışmalı...[/FONT]

[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]* * *[/FONT]

[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet­lerinden biri artık...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Bireyin keşif çağı, geride kı­rık dökük yalnızlıklar bıraktı.[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif][/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]* * *[/FONT]

[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]İşte o yüzden alışmalı yalnız­lığa...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı­lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne... [/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kim­se yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya­cak..." [/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı... [/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif][/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]* * * [/FONT]

[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]O yüzden en sessiz gecelerde ''doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he­saplaşmaya çalışmalı...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol­malı...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...[/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif][/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]* * *[/FONT]

[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan... [/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Yollarla barışmalı... [/FONT]
[FONT=Arial,Helvetica,Verdana, Sans Serif]Yalnızlığa alışmalı...[/FONT]
 
Ce: şu üçgenin koşeside menin olsun

Olmasını istemediğin bir şey yaşadığında pişmanlık mı duyarsın yoksa sevinir misin diye sormuşlardı bir gün… O gün bunun anlamını bilmediğimden-çünkü yaşamamıştım böyle bir şey her şey istediğim gibi olduğundan belki de-bir cevap verememiştim…

Ama şimdi düşünüyorum da aslında pişmanlık duyuyorsun. Ama çok ama az duyuyorsun işte yeteri kadar. Daha sonra acı dolu günler başlıyor. Bazen ağlama krizleri… Derken hayattan kopuyorsun… Ama çevrendekileri üzmemek için de rol yapmaya başlıyorsun… Çevrendekiler senin iyi olduğunu düşünsün istiyorsun ama o pişmanlık her an seni çevreliyor…

Mutlu olamıyorsun. Ama mutluymuş gibi davranıyorsun… Yalnızken ağlıyorsun. Yalnızken onu düşlüyorsun… Onunla konuşuyor seni seviyorum diyorsun belki arada dön artık dayanamıyorum. Ama dönmüyor belki de dönemiyor…

Sonuçta yalnız kalıyorsun. Onsuz kalıyorsun. Sonra kendinden çevredekilerden bir kaçmaya başlıyorsun. Onun hayaliyle yaşamayı daha çok istiyorsun. Kendini hayattan soyutluyorsun. Onu düşünmek onun hayaliyle konuşmak sana iyi gelmeye başlıyor. Ya da sen öyle sanıyorsun…

Ama olmuyor işte… Yavaş yavaş benliğini yitiriyorsun. O sende saplantı halini alıyor. Onun hayaliyle yatıyor onun hayaliyle kalkıyor. Onun hayaliyle konuşuyor onunla yemek yiyor onunla geziyorsun. Belki sen mutlu oluyorsun. Ama ruhun buna dayanmamaya başlıyor. Ruhunu kaybediyorsun sonra…

Çevrendekiler bunun farkına vardığında çok geç oluyor. Sen bütün benliğini onun hayaliyle tüketmiş oluyorsun. Evet, sen mutlu oluyorsun. Ama aslında ruhun saplantılı bir ruha dönüşüyor…

Aradan günler geçiyor. Her şeyi anlamaya başlıyorsun… Ama ruhun bunu kabul etmiyor. Senin her şeyin o oluyor. Dedim ya ruhun saplantılı ruh oluyor. Kurtulmak istiyorsun ama yapamıyorsun. Çünkü çevrende eskiden var olan dostlarını bulamıyorsun. Ağlıyorsun sonra bol bol…

Önce birkaç damla sonra bir yağmur seli… Ağlıyorsun hem de çok fazla… Yalnızlıklar içinde kalıyorsun. Ve iyileşmek için çabalıyorsun. Senin iyi olma çabalarını fark eden dostların yine yanına gelmeye ve iyi olmana yardım ederler. Gün geçtikçe iyi olursun… Ama içinde ki pişmanlık hiç geçmez. Keşke yaşanmasaydı keşke olmasaydı dersin…

Günler sonra tekrar âşık olursun. Ama bu sefer geçen olan şeylerin olmamasına dikkat edersin… Ne de olsa ders almışsındır…
 
Geri
Üst