Kadın Haberleri 2007

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Siirt'te solak olan 17 yaşındaki Dilber Özer'in sağ şakağından vurularak ölmesinin ardından ortaya çıkan cinayet şüphesi, gözleri bölgedeki intihar süsü verilen cinayetlere çevirdi. Batman, Siirt, Van, Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak'daki intiharlar BM tarafından yakın takibe alındı. Van'da 2 yıl önce Kadın İntiharları İzleme Birimi kuran Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe'nin hazırladığı çarpıcı rapor, BM Kadına Yönelik Şiddet Raportörü Prof. Dr. Yakın Ertürk aracılığıyla Birleşmiş Milletler'e sunuldu.Rapora göre, yalnızca 2006 yılında 10-35 yaş gurubu kadınlarda 22 intihar, 46 teşebbüs ve 9 zehirlenme olayı görüldü. İntiharlar ise genellikle, yakarak, asarak, silahla, bileklerini keserek, çamaşır suyu-farezehiri içerek gerçekleşmiş.
Başkan Özgökçe, intihar veya cinayetler hem erkeğin hem de kadının ailesince, koyun, tarla ya da bir miktar para karşılığı, "kan parası" adı altında kapatıldığına dikkat çekerken, kan parasının miktarının da ailenin zenginliğine göre değiştiğini kaydetti.

Raporda kadınların intihara nasıl zorlandıkları da şöyle özetleniyor:
"Toplumdan evden tecrit ediliyorlar. Bir odaya ahıra veya tandır evine kilitlenerek, kişiye intihar ortamı hazırlanıyor. Evde ve yakın çevrede aşağılanıyorlar. Sürekli olarak, 'Namusumuzu sen kirlettin, intihar ette elimizi kana bulama, bir de senin yüzünden hapis mi yatalım, gururlu ol da öldür kendini' deniliyor. İntihar eden kadınlar övülüyor. Ölümden başka çaresi olmadığı anlatılıyor."
'YENİ TCK/DAN SONRA İNTİHAR ARTTI'
Raporda, "İntihar vakalarının sebepleri zorla ve erken evliliktir" denilerek, kuma, kan parası yerine kadın verme, berdel uygulamalarının sürdüğü belirtildi. Evliliklerin yüzde 55.6'sı akraba evliliği ve kadınlar geleneksel yapı nedeniyle istediğiyle evlenme, boşanma, çalışma gibi haklarını kullanamıyorlar. Çocuk sahibi olamama, erkek çocuk doğuraramama da intiharları tetikleyen bir unsur olarak raporda yer aldı. Kadınların aşiret dışından biriyle evlenmeleri, evlendikleri zaman ise boşanmalarının yasak olduğu vurgulandı.
Yeni TCK'da töre cinayetlerine müebbet hapis cezası verilmesiyle birlikte kadın intiharlarında artış beklediklerini söylediklerini anlatan Van Kadın Derneği Başkanı Zozan Özgökçe, kırsalda görülen intihar vakları-nın genellikle Adli Tıp'a intikal ettirilmedi-ğine dikket çekerek şunları söyledi:
"Her intihar olayının veya her kadın ölümünün ardında bir cinayet şüphesi aramalıdır. Kadın çok normal görünse de arka planda intihara zorlanmış olabilir. Kesinlikle intihar olarak konulan teşhis bile cinayet olabilir. Kadının ailesiyle mutlaka görüşülmelidir. Savcılarımızdan hassasiyet bekliyoruz. Kadının anne-babası kan parası almış ise üstü kapatılarak, kimse konuşmuyor. Kadının ailesine erkek tarafı bir miktar para yada mal veriyor. Böylece olay adli mercilere yansımıyor, yansıtılmıyor. Karşılığında koyun mu, arazi mi para mı verildi? Bu ailenin mal varlığına göre değişiyor. Bu bedeli kimse bilmiyor."
'İHLAL ÇOK, BAŞVURU YOK'
Siirt İnsan Hakları İl Kurulu üyesi Baro Temsilcisi Av. Rıdvan Özer ise hiç kadın başvurusu olmadığının altını çizerek, hukuk kurallarından çok bölgede din kurallar, ör-adet ve geleneklerin hüküm sürdüğünü söyledi. Özer, bölgede kadın hakkı ihlalinin insan hakkı ihlali olduğuna dair bilinç olmadığını belirterek, "Afişler bastırdık. Toplantılar düzenledik. Başvurunun olmaması hak ihlallerinin daha fazla olduğunu gösterir. Çünkü insanların hak arama hürriyeti yok. Onları bilinçlendirmemek de bir insan hakları ihlalidir. Siirt'de intiharlarla ilgili bir araştırma yok" dedi.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'E SUNULAN RAPORDAN:
BM'ye sunulan Van'daki 2006 yılı intihar olayları ve ölüm şekilleri özetle şöyle;
» 10-35 yaş grubu 22 intihar, 46 teşebbüs, 9 zehirlenme olmak üzere toplam 77 olay. Yaşı bilinmeyen 5 vaka. 35-45 yaş arası 2 ve 45-70 yaş 3. kişi. Ölüm şekilleri; ilaç içerek 48, asarak 14, yakarak 1, bileklerini keserek 2, tabancayla 6, binadan atlayarak 1, elektirik 1, şofben 2, bıçakla 1, fare zehiri 1 kişi.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Kadına Tacizde Avrupa'da Liderliğe Oynuyoruz;

Avrupa Birliği'ne bağlı Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Kurumu tarafından hazırlanan "4'üncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi" açıklandı. Anketin "cinsel taciz" bölümünde, "Kadınlar bu tür eylemlerle erkeklerden üç kat fazla karşılaşmaktadır. Kadınlar en çok Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 10, Norveç'te yüzde 7, Türkiye ve Hırvatistan'da yüzde 6, Danimarka, İsveç, Litvanya ve İngiltere'de yüzde 5 oranlarında bu olaylardan etkilenmektedirler. Olgu bazı güney Avrupa ülkelerinde güçlükle rapor edilebilmiştir. İtalya, İspanya, Malta, Kıbrıs'ta yüzde 1'in altında olay saptanmıştır" denildi.

Merkezi, İrlanda'nın başkenti Dublin'de bulunan Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını İyileştirme Kurumu tarafından hazırlanan "4'üncü Avrupa Çalışma Koşulları Anketi" Şubat ayının son günlerinde açıklandı. Türkiye dahil 31 Avrupa ülkesinde 2005 yılının Eylül ve Kasım aylarında gerçekleştirilen ankette 30 bin işçiye sorular yöneltildi.

Anketin "İşyerinde şiddet, taciz ve ayrımcılık" başlıklı bölümünde bu gibi olayların Avrupa'da düşük bir yüzdeyle gerçekleştiği ve istisna olduğu belirtilirken "Bir yılda 20 işçiden birinin (yüzde 5) yönetici ya da iş arkadaşları tarafından tacize ve şiddete maruz kaldıkları, 100 işçiden birinin, dini, etnik kökeni gibi nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığı saptanmıştır" denildi.

Anketle ilgili raporda AB'ye ilk üye olan 15 ülkede (AB15) geçen 10 yılda işyerinde iş arkadaşlarından ya da dışarıdan karşılaşılan şiddette yüzde 4'ten yüzde 6'ya bir artış olduğu belirtildi.

TÜRKİYE İŞYERİNDE KADINA CİNSEL TACİZDE AVRUPA ÜÇÜNCÜSÜ

Anketin "İşyerinde cinsel taciz" ya da "istenmeyen cinsel tavır" bölümünde ise yanıt verenlerden yüzde 2'den azı bu tür bir davranışla karşılaştıklarını bildirdi. Ankete şöyle devam edildi:

"Kadınlar bu tür eylemlerle erkeklerden üç kat fazla karşılaşmaktadır. Kadınlar Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 10, Norveç'te yüzde 7, Türkiye ve Hırvatistan'da yüzde 6, Danimarka, İsveç, Litvanya ve İngiltere'de yüzde 5 oranlarında bu olaylardan en çok etkilenmektedirler. Bazı güney Avrupa ülkelerinde bu olgu güçlükle rapor edilebilmiştir. İtalya, İspanya, Malta, Kıbrıs'ta yüzde 1'in altında olay elde edilmiştir."

50 YAŞINDAN BÜYÜK KADINLARA DA CİNSEL TACİZ

Bu suç türüyle muhatap olanların en büyük bölümünü 30 yaşın altında kadınlar oluştururken tacize uğrama oranları yüzde 6'ya ulaşıyor. Sözleşme türüne göre ise, sabit-dönemli sözleşmeyle çalışanlar ya da bir ajans tarafından bulunan geçici işçilere yönelik taciz oranı (yüzde 6), süresiz kontratla çalışanlara oranla daha yüksek bulundu (yüzde 2.)

Ankette yer alan bir grafiğe göre, Avrupa'da 15-29 yaşları arasında işyerlerinde cinsel tacize uğrayan kadınların oranı yüzde 5.5'e ulaşıyor. 30-49 yaş kadınların tacize uğram oranı yüzde 2.9. Türkiye dahil Avrupa işyerlerinde tacize uğrayan 50 yaşından büyük kadınların oranı ise yüzde 1'in altında.

FİZİKSEL ŞİDDET

Anket sonuçlarına göre, 100 işçiden 5'I işyerinde çalışma arkadaşlarından ya da diğerlerinden fiziksel şiddet görüyor. Ortalama Hollanda'da (yüzde 10), Fransa ve İngiltere'de (yüzde 9'ar) ve İrlanda'da (yüzde 8) aşılıyor. Türkiye'de ise her 100 işçiden 4,7'si şiddete veya şiddet tehdidine maruz kalıyor. İşyerinde şiddet Avrupa'nın kuzeyinde fazla güneyinde düşük görüldü. İş yeri dışındaki kişiler iş arkadaşlarından daha çok şiddet ve tehdit uyguluyor. Cinsiyet, istihdam ya da iş sözleşmesi biçimi şiddetle karşılaşma üzerinde belirleyici olmazken mesleki ve sektörel farklılıklar daha öne çıkıyor. Beyaz yakalılar olarak adlandırılan kesim, şiddet, taciz ve ayrımcılığa kol gücüne dayalı işlerdeki mavi yakalılardan daha açık durumda. Beyaz yakalılardaki vaka sayısı yüzde 6, mavi yakalılarda ise yüzde 4 olarak ölçüldü.

SATAŞMA/TACİZ

Ankette "taciz" "sataşma/taciz" ve "cinsel taciz" yani "istenmeyen cinsel davranış" yönleriyle incelendi.

"Sataşma/taciz" verilerine göre 2005 yılında Avrupa'da işyerlerinde bu tip davranışlara maruz kalan işçilerin oranı ortalama yüzde 5 oldu. Türkiye'de ise yüzde 7 olarak ölçüldü. Ancak Finlandiya'da yüzde 17 ve Hollanda'da yüzde 12 gibi rakamlara ulaşıldı, İtalya ve Bulgaristan'da ise yüzde 2 oranı elde edildi. Ankette farklılıkların kültürel bilinç, duyarlıklar ya da raslantılardan kaynaklanmış olabileceği belirtildi. Sorulardaki değişikliğe karşın Finlandiya ve Hollanda'da 2000 yılı anketinde "işyerinde gözdağı" oranının sırasıyla yüzde 15 ve yüzde 14 olarak değiştiği de belirtildi.

Buna göre, "sataşma/taciz"e yüzde 6 ile erkeklerden daha fazla uğruyorlar. Erkekler için bu rakam yüzde 4 olarak hesaplandı. 30 yaş altındaki kadınların bu olumsuzluğa maruz kalma oranı yüzde 8 oluyor. 250'den fazla işçi çalıştıran işyerlerinde bu tür olumsuzluğa en büyük oranda (yüzde 8) rastlanıyor. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler ve otel, restoran sektörlerinde bu olumsuzluklara ortalamadan daha yüksek oranda rastlandığı açıklandı.

SEKTÖR VE MESLEKLERE GÖRE ŞİDDET VE TACİZ OLAYLARI

Anket işyerinde şiddet ve taciz konusunda birçok sektörde fiziksel risklerin yüksek olduğunu belirtirken, ziraat, inşaat ve üretim sektörlerinde daha az olay rapor edildiğini bildirdi. Ankette, bunun karşıtının da doğru olduğu belirtilerek şöyle denildi:

"Sağlık sektöründe çalışanların üretim sektöründe çalışanlara göre fiziksel şiddet tehdidi yaşamaları sekiz kez daha olasıdır. Eğitim ve sağlık sektörlerinde olduğu kadar kamu yönetiminde de şiddet ve tacize uğrama riski büyük iken, risk ulaşım, komünikasyon, otel ve restoran sektörlerinde düşük olmakla birlikte ortalama düzeyin hala önemli ölçüde üzerindedir. Bu nedenle hayat bilimleri ve sağlık profesyonelleri ve yardımcılarının da (mesleki kategori olarak örneğin, doktorlar, dişçiler, hemşireler, diş teknisyeni ve benzerlerini kapsar) yüksek düzeyde şiddete maruz kaldıkları rapor edilmiştir."

Burada anlamda mesleki vasfın ya da uzmanlaşmanın bir korunma sağlamadığı da kaydedildi.

SEKTÖRLERE GÖRE ŞİDDET VE TACİZİN DÜZEYİ

Ankette yer alan bir grafikte, sektörlere göre şiddet ve taciz düzeyi "şiddet tehdidi, şiddet, sataşma/taciz ve istenmeyen cinsel uyarı" itibarıyla, AB'de en az görülen sektörlerden en fazla görülenlere doğru şöyle sayıldı: Mali aracılık-gayrımenkul-tarım-inşaat; Üretim; Elektrik, gaz, su; Diğer hizmetler; Toptan perakende ticaret; AB27; Oteller ve restoranlar; Ulaşım ve komünikasyon; Kamu yönetimi ve savunma; Eğitim; Sağlık.

İŞ'TE ŞİDDET

27 AB ülkesinde, iş'te şiddetten en fazla etkilenen sektörler ve meslekler 100 işçide etkilenen kişi sayısı itibarıyla şöyle oldu:

Sektör Meslek

---------------------------- ------------------------------------

Sağlık ve sosyal yardım 15.2 Hayat bilimleri ve sağlık profesyonelleri 15.3

Kara ulaşımı; boru hattı ulş. 11.5 Koruma hizmeti işçileri 14.6

Kamu yönetimi ve savunma 10.8 Hayat bilimleri ve yar. sağlık profes. 13.4

Oteller ve restoranlar 8.1 Şoförler ve gezici tesis operatörleri 9.5

Eğitim 7.9 Tüketici hizmeti görevlileri 8.2

Diğer hizmet etkinlikleri 5.2 Öğretim alanındaki profesyoneller 7.6

AVRUPA'DA KAMU SEKTÖRÜNDE İŞ'TE ŞİDDET DAHA ÇOK

Ankete göre, Avrupa'da kamu sektörü işçileri sataşma ya da tacize yüzde 6, özel sektör işçileri ise yüzde 4 oranında uğruyor. Kamu işçilerinin halkla daha fazla etkileşim içinde oldukları için şiddet riskine daha açık oldukları belirtildi.

AYRIMCILIK

Anket cins, etnik geçmiş, yaş, milliyet, din, engellilik ve cinsi yönelim açısından "ayrımcılık" konusunu incelerken, işyerlerinde ayrımcılığın genelde yüzde 1 gibi düşük bir oranda olduğunu belirtti. Anketle ilgili açıklamada, 30 yaşın altındaki işçilerin, 50 yaşından yukarıdakilere göre daha fazla ayrımcılığa maruz kaldığı kaydedildi.

"TÜRKİYE YAŞLILARINA SAYGISIZ"

Anketin Türkiye açısından ilginç bölümlerinden birini "Yaş, cinsiyet ve ülke grupları itibariyle yaş ayrımcılığı" başlıklı grafik oluşturdu. Buna göre, İskandinav ülkeleri, İngiltere-İrlanda, Fransa-Almanya dahil orta Avrupa ülkeleri, Akdeniz ülkeleri, eski sosyalist doğu Avrupa ülkeleri, AB'ye aday ülkeler Türkiye ve Hırvatistan, AB üyesi olmayan İsviçre ve Norveç gibi ülke grupları ve AB27 incelendi. Türkiye ve Hırvatistan grubu, Avrupa'da 50 yaş üstü erkek işçilere en fazla ayrımcılık yapılan ülke grubu çıktı. Türkiye ve Hırvatistan'da 50 yaşın üstünde her 100 işçiden 7.5'u ayrımcılıktan şikayetçi oldu. Türkiye-Hırvatistan'ı İskandinav ülkeleri yüzde 5.9 şikayetçiyle izledi.

15-29 yaş arası erkek işçilerin işyerinde ayrımcılıktan en çok şikayet ettikleri ülke grubu Belçika, Almanya, Fransa, Avusturya'dan oluştu.

15-29 yaş arası kadın çalışanların en fazla ayrımcılık şikayeti yaptıkları ülke grubu ise yüzde 11.5 ile AB üyesi olmayan Norveç ve İsviçre olarak ilan edildi. Bunları yaklaşık yüzde 7 ile Türkiye ve Hırvatistan, eski sosyalist ülkeler, orta Avrupa ülkeleri ve İngiltere-İrlanda izledi.

50 yaş üstü kadınların ayrımcılığa maruz kalmalarıyla ilgili bir ankete Hırvatistan ve Türkiye'yle ilgili veri yer almadı. (ANKA) (Ankara Haber Ajansı)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin kurulduğu dönemde daha çok yurttaşlık bilinci üzerinden bir çalışma yapmayı planlamıştık. Ötekinin hakları, insan hakları gibi konularda çalışma yaparken, Şirin Tekeli'nin de aralarında bulunduğu dernekteki kadın grubu bir komisyon oluşturup kadın hakları üzerine de bir kitap çalışması başlattı. 'Euet problem uar ama Türkiye'de varolan haklarımızı biliyor muyuz, olanı da kullanabiliyor muyuz?' diyerek yola çıktık. Kadınların en fazla sorunla, çatışmayla karşılaştıkları, mağdur oldukları alanları tespit edip birer başlık altına alalım, yasalardaki kadınlarla ilgili maddeleri ekleyip yayınlayalım diye karar verdik. O zaman bu çalışmanın adı kadın yurttaşın el kitabıydı, böyle bir çalışma yaptık... Uzun süren bir çalışma oldu bu. Çünkü Türkiye'de yasaların AB'ne uyum adı altında sürekli değiştiği bir dönemdi. Tam çalışmayı tamamlarken yasalar mecliste değişince defalarca sil baştan yaptık. Biraz daha bekleyelim son halini verelim derken 4 yıl geçti. İlk kitabı 4 yılda tamamlayıp 1990'da bastık. Bütün amaç orta düzeyde eğitimi olan bir kadının kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir dil oluşturmaktı. Hukuk dili ağırdır, zaten kadınların okuma alışkanlığı, hukuk alışkanlığı Jazla değil, o yüzden dili değiştirelim dedik o yüzden çok uğraştık.
Araştırmacı Esra Koç ile Avukat Ayşegül Kaya Kadının El Kitabı ile ilgili sorularımıza ortak yanıtlar verdiler.
» Bu kitap nasıl bir ihtiyaçtan doğdu?
İlk kitabı dağıttıktan sonra bu çalışmanın geri bildiriminin olması gerektiğini farkettik. Bu kitabı kim kullandı, doğru insanların eline mi gitti, işe yaradımı mı yaramadı mı bunu bilemeyeceğimizi düşünüp yeniden yola çıktık. Ayrıca ilk kitabı okuma yazma bilmeyen ya da okuyamayan kadınların kullanamayacağını fark ettik. Sonra yine yasalar değişti biliyorsunuz. 2005'te bir proje hazırlayıp sunduk, Avrupa Birliği Demokrasi ve İnsan Hakları Girişimi Küçük Ölçekli Proje Programı çerçevesinde projeye finansman desteği sağlandı. 2006 Ocak ayında çalışmaya başladık.
» Sadece yasalarla sınırlı tutmadınız...
Yasalardaki haklarımızı biliyor muyuz diye yola çıktık ama sonra farkettik ki, biz esas olarak sözsüz yasalarla, geleneklerle yönetiliyoruz. Alışkanlıklar, gelenekler, 'çevre ne der, toplum ne der' baskısıyla yaşıyoruz. Toplumda egemen olan yasalardan ziyade bunlar. Dolayısıyla yasaların öğrenilmesi ve onların uygulanabilir hale gelmesi bile çok önemli. Yine en sorunlu alanları taradık. Biraz algılamayı arttırsın, anlaşılmayı kolaylaştirsin diye araya örnek vakalar aldık. Geçmişte yaptığımız çalışmada eksik kalanları da tespit ettiğimiz için kadınların yoğun bulunduğu üç kuruluşla işbirliği yaptık. Partner gibi değil ama iş birliği yaptık. Birisi Disk'e bağlı Tekstil İş, çünkü çok fazla kadın çalışan var burada... İkincisi Kadın Merkezi Kamer'in Diyarbakır Şubesi ki o da bütün Doğu Anadolu'da örgütlenen ve yoğun çalışma yapan bir kadın kuruluşu... Üçüncü kuruluş da İzmit'te deprem sonrası kadınların deprem travmasından kurtulup ekonomik olarak ayakta durabilmeleri için meslek edindirme ve kendine güven çalışmaları yapan kadın kuruluşlarından biri olan Kadınlarla Dayanışma Vakfı KADAV'ın De-ğirmendere şubesi.
» Kitap kadınlara nasıl ulaşacak?
Kitabı satmıyoruz. Öncelikle işbirliği yaptığımız kurumların üyelerine dağıtıyoruz, Onlardan da geri bildirim istiyoruz. Eksiklerimiz var mı, anlaşılıyor işe yarıyor mu diye... Belli mi olur burası Türkiye, üç beş sene sonra her şey değişiverir, elimizde done olsun istiyoruz. Ayrıca kadınlarla ilgili çalışma yapan bütün örgütlere gönderiyoruz. Ayrıca talep eden herkese sadece posta ücreti karşılığında gönderiyoruz
» Kadının el kitabının Kürtçe'si de var değil mi?
Evet kitap ve CD'nin Türkçe dışında Türkiye de çok yoğun kullanılan Kürtçe versiyonlarını da hazırladık. Kadınların sorunları ortak. Türkçe bilen kadınlar da sadece Kürtçe konuşan kadınlar da okusun, duysun, dinlesin istedik.
» CD bir tiyatro çalışmasıyla hazırlandı galiba
Okuma yazma bilmeyenler için özellikle işbirliği yaptığımız kurumlardan örnek vakalar talep ettik, dedik ki size en çok hangi konularda başvuruyorlar, bildirin. Gelenleri seçtik, medya taraması yaptık. Tespit ettiğimiz örnek vakalar üzerinde Boyalı Kuş adlı bir kadın tiyatro grubuyla dramatizasyon çalışması yaptık. Seçtiğimiz örnek vakalar için canlandırma yaptık. Ve onları sadece CD haline getirip, okuyamayanlarla okuma güçlüğü çekenler için hazırladık.
» Özellikle çok üyeli kuruluşlar için kadınlara yönelik eğitim çalışması olarak da kullanılabilir...
Eskiden çok takip edilen radyo tiyatroları benzeri bir çalışma oldu bu... Örnek vakalardan küçük episodlar şeklinde... Sorun ve çözüm yolları anlatılıyor. Yani kitapta anlatmak istediklerimizi kadınların dinleyerek kolayca anlayabilecekleri bir formata dönüştürdük.
» Başlıklar halinde sıralarsak neler var bu kadının el kitabının içinde.
Kadının yaşamını doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren bütün yasaları taradık. Kanunlardaki evlenme, boşanma, aile kurma, vasiyet, velayet, taciz, tecavüz, baskı, cinsel ayrımcılık gibi kadın sorunu olaürak öne çıkan ve yasalarda karşılığı olan herşey bu kitapta var.
» Galiba bu haklarla ilgili ne yapılması gerektiği konusunda da yol gösteriyorsunuz...
Elbette... Bu bir el kitabı olsun her ihtiyacı olan bir şey bulsun istediğimiz için, içine dilekçe örnekleri de koyduk. Hak aramak sadece avukatlara özgü değil, sıradan bir vatandaş da birdo-ilekçeyi kaleme alıp başvurabilir. Bir başvuruyu kendisi de bu dilekçe örnekleriyle yapabilir. Kadının kendi hayatı üzerinde inisiyatif almasını ipleri elinde tutması için araç vermeye çalıştık kadına. Ayrıca her ilde karşılaşacağı sorunlarla ilgili olarak başvurabileceği, akıl veya yardım alabileceği kurumların bir listesini adreslerini koyduk.
Av. Ayşegül Türkiye'de kadınların büyük bölümü okuma yazma bilseler de hukuku yasal haklarını kendilerinden çok uzak, ulaşılamaz bir yer olarak görüyor. Mutlaka bir aracı olması gereken olsa bile zor ulaşılan bir şey olarak görüyor. Ki bu doğru değil.
Örneğin üniversite mezunu olmak da bu yetkinliği kendilerinde hissetmelerine yetmiyor kadınların. Sistemin getirdiği bir şey bu. Dilekçe yazmak okuma yazma bilen kadınlar için de çok güç ve uzak.. Halbuki her hal ve şartta bizim ihtiyaç duyacağımız kurallar bunlar. Yaşamın her alanını kapsayan kurallar bütünü olarak ceza yasaları, medeni hukuk, tüketici hakları vs gibi. Ama bu uzaklığı yenmemiz bilgiyle mümkün olabilir, bunun başarılabilir olduğunu olduğunu bilgiyle gösterebiliriz.
» Amacınız bütün eksikliklerine rağmen varolan yasaları, yasalardaki hakları kullanabilmek değil mi?
Adli mekanizmada bir kısım sorunlar olmakla birlikte çok önemli başarılar sağlanan davalar, kadınların mücadelesiyle kazanılmış çok büyük adımlar atılmasını sağlayan davalar var. Ve üstelik bunlar kadınların mücadelesiyle başarıldı.
Örneğin medeni yasanın baştan sona değiş-mesindeki çabalarda evet AB'ye uyum da önemliydi ama kadınların oradaki müdahalesini unutmamak gerekiyor. 4320 sayılı ailenin korunması yasasındaki kadınların katkısını unutmamak gerekiyor ceza yasası gibi büyük değişikliklerde kadınların müdahalesi var, kadın hakları ile ilgili özel bölümler konuldu.
Ama basından edinilen izlenim ise başarısız ve kötü örnekler üzerinden algılama sağlıyor. Kadınlar böyle izlenim ediniyor. Zaten kendilerine uzak hissettikleri yasal düzen tamamen uzaklaşmış umut kırıcı hale geliyor.
» Özellikle hangi hakların kullanımı daha önemli?
Başımıza ne gelirse, toplumsal olarak neyle karşılaşırsak o an canımızın yandığı şey çok önemli.. Bir trafik kazası ya da tüketici olarak uğradığınız haksızlık da aynı oranda önemli ama tabii ki kadınları en çok ilgilendiren diye bakıldığında bu haklar için önce kadının yaşaması gerekiyor. Bu nedenle de kadının yaşamını sürdürmesine engel olan şeyler ve bunlarla ilgili yaşamsal hakları önemli, bu da öncelikle kadına yönelik şiddet. Şiddetle ilgili olarak 4320 sayılı ailenin korunması yasası 1991'den beri yürürlükte ama uygulaması çok az. Çok yoğun şiddet yaşayan bir toplumdayız ve şiddet aile içinde öğrenilen bir şey, dışarıda devletten, toplumdan ve başka yerlerden gelen şiddet de var ama kadınlara yönelik şiddetin büyük bölümü tecavüz de dahil olmak üzere aile içinden geliyor. Büyük oranda kadınların yaşamlarını elinden alan şiddet ailede var. 4320 sayılı yasanın önemli bölümünü kitaba koyduk. Kadınların buna karşı uyanık ve dikkatli olmaları gerektiği konusunda bir şeyler söylemeye çalıştık. Kadınların yaşaması için önce toplumun duyarlılığının arttırılması gerekiyor.
» Bir de yasaların dışındaki alan var...
Evet, kadınları korkutan ön yargılar var, atasözleriyle toplumsal geleneklerle kadınların içselleştirmesi sağlanan ön yargılar var. Örneğin aman boşanmayın çocuklarımı benden almakla tehdit ediyor, alır diye düşünüyor kadınlar, çünkü haklarını bilmiyor. Oysa yasa da uygulama da çocuğun korunması yetişmesi için kadının çok daha önemli olduğunu öngörüyor. Yüzde 99 da çocuğun anneden alınmasına izin vermiyor. Velayet kadınlara veriliyor ama kadınlar bunu böyle bilmiyor, dolayısıyla bu önyargılar konusunda da uyarıcı olmaya çalıştık, örnekler verdik... Tabii bunun kadının konumu ile ilgili bir yanı da var. Kadınların konumu hep birisinin üzerinden tanımlanıyor. Birisinin karısı, birisinin annesi, kızı, teyzesi filan. Birey değil hep birinin bir şeysi. Birey olmayan kadının hayır deme hakkı olamıyor.
» Hayır deme hakkına sahip olamamak şiddetin de kapısını açıyor...
Kadın duygusal olarak özgüven yoksunu bir pozisyonda yaşıyor. Bu özgüven yoksunluğu çok önemli. Buradan şiddete geçersek, şiddet aslında bir kısır döngüdür. Daha başlangıçta şiddet mesajları gelmeye başlar, ilk sinyallerini verir, en başta daha sevgiliyken, yeni tanışmışken sinyal veriyor. Ama kadınlar bu adam beni seviyor diye algılıyor, küçük uyarılarla başlar oraya oturma, onu giyme gibi uyarılarla ortaya çıkıyor. Ama kadın beni sevdiği için, beni korumak istediği için yapıyor diye düşünüyor sonra devamı şiddetle geliyor ve kadın şok geçiriyor. Sonra bir balayı evresi başlıyor, adam özür diliyor yerde sürünüyor, çiçek getiriyor. Hayır diyemediğiniz için de sürüp gidiyor.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

DİYARBAKIR’da cinsel ilişkiye girmeyi reddettiği için kendisini aldattığına inandığı 3 aylık hamile eşi Altun Demir’i boğarak öldürdüğü iddiasıyla yargılanan Mehmet Şirin Demir hakkında, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis istemiyle dava açıldı.
Diyarbakır’ın Kaynartepe mahallesinde 3 çocuk annesi 3 aylık hamile 24 yaşındaki Altun Demir öldürüldü. Genç kadını, eşi 24 yaşındaki Mehmet Şirin Demir'in cinsel ilişkiyi reddettiği için öldürüldüğü ortaya çıktı. Cinayet suçundan hakkında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle dava açılan Mehmet Şirin Demir ile ilgili Diyarbakır Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, sanığın 7 yıl önce Altun Demir ile nikahsız yaşamaya başladığı, 2005 yılında resmi nikah kıydığı, bu evliliklerinden Gülbahar, Bozan ve Barzan adında 3 çocuklarının olduğu, davulculuk yaparak evin geçimini sağlayan Mehmet Şirin Demir’in, eşi Altun Demir ile sürekli cinsel ilişkiye girmek istediği, ancak hamile olan Altun Demir’in cinsel ilişkiye soğuk baktığı belirtildi.

CESEDİ UN ÇUVALINA KOYUP ARAZİYE ATMIŞ
İddianamede, Altun Demir’in hamilelik sürecinde eşiyle cinsel birliktelik yaşamaktan mutlu olmadığını belirtmesi üzerine, sanık Mehmet Şirin Demir’in eşinin kendisini aldattığını düşünerek kafasında çeşitli senaryolar yarattığı kaydedildi. Olay günü sanığın kız kardeşi ve eniştesinin evlerinde misafir olduğu, bunların evden ayrılması üzerine sanık Mehmet Şirin Demir’in tekrar eşiyle cinsel ilişkiye girmek isteyip kendisiyle birlikte olduğu, Altun Demir’in ilişkiye soğuk kalması üzerine sanığın aldatıldığını düşünerek eşine silah çekip tehdit ettiği, daha sonra eşini evin banyosundaki dolabın arkasına götürüp burada 20 dakika boyunca boğazını sıktığı, sabah ezanı okunduktan sonra eşinin öldüğünü anlayan sanığın cesedi evlerinin kömürlüğüne attığı bildirildi.
İddianamede, sanığın evin yakınındaki fırından sağladığı 2 un çuvalına öldürdüğü eşinin cesedini koyduğu, ardından olayı kardeşine anlatarak aynı gün cesedi sepetli motorsikletle Dicle nehri kıyısındaki on gözlü köprü karşısındaki boş araziye attıkları kaydedildi.

‘EŞİM KAYBOLDU’ DİYE POLİSE GİTTİ
Sanık Mehmet Şirin Demir’in olaydan sonra eşinin kaybolduğunu ileri sürerek polise başvurduğu, cesedin bulunmasından sonra Mehmet Şirin Demir’in şüpheli hareketlerinden kuşkulanılması üzerine gözaltına alındığı beliritien iddianamede, 5 yaşındaki oğulları Barzan’ın psikolog eşliğinde alınan ifadesinde, babasının her defasında annesinin boynunu sıktığı şeklinde ifade verdiği vurgulandı.
İddianamede, buna karşın çocuğun hayal dünyasında olduğu düşünülerek Mehmet Şirin’in Demir’in savcılıkça serbest bırakıldığı, ardından cinayetten 3 gün sonra silahıyla birlikte emniyete gelerek olayı itiraf ettiği ve eşinin kendisini aldattığını söylediği yer aldı. Altun Demir’in ifadesinde, affetmesine karşın eşinin o gece kendisini öldürmeye kalkıştığını söylediği belirtilen iddianamede, ancak sanığın 3 aylık hamile olan eşini evden atmak, ya da babasının evine göndermek yerine çocuklarının gözleri önünde öldürmesi sebebiyle bu savunmasına itibar edilmediği, bu nedenle de hakkında ceza indirimi uygulanmasına yer olmadığı belirtilerek ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi.
Sanığın yargılanmasına Diyarbakır 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde önümüzdeki günlerde başlanacak.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Ramazan EĞRİ/ İSTANBUL, (DHA)

KADIKÖY Belediyesi Kadın Konukevi’nde kalan kadınlar, yaşadıkları şiddeti, acıyı tiyatro sahnesinde canlandırdı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında tiyatro sanatçısı Hayal Atan’ın yazıp yönettiği ‘Kadın İnsanoğlunun Anasıdır’ adlı oyun Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde sahnelendi.
Yıllarca duygu ve düşüncelerini, gördükleri şiddeti kendi içlerinde yaşayan ve herkesten saklayan kadınlar ilk kez kendilerini oynayarak kimi zaman komik kimi zaman dramatik öykülerle hayatlarından kesitleri seyircilerle paylaştı.
Kadınların oyunundan sonra Ali Erdoğan’ın töre cinayetlerini anlatan ‘Utanç Yolu’ adlı belgeseli gösterildi. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ise, Türk toplumunda kadının yerinin söze gelince ‘baş taçlarımız’ olarak ifade edildiğini, ama uygulamalarda ‘kadının adının olmadığını’ belirtti.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Trabzon, Rize, Giresun, Artvin, Gümüşhane ve Bayburt'ta kadın sığınma ya da konuk evi bulunmuyor. Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, yaptığı açıklamada, Trabzon'daki kadın sığınma evi eksikliğini gidermek için çalışmalara başladıklarını söyledi. Yapmayı planladıkları kadın sığınma evinin altyapısını oluşturmak amacıyla bir süre önce görevlendirilen iki kadın belediye meclis üyesinin çalışmalara başladığını belirten Canalioğlu, "Görevlendirilen üyelerimiz bazı illerdeki sığınma evlerinde inceleme yaptılar. Sona yaklaşılan çalışmalar ışığında, kentimize uygun kadın sığınma evinin projesi hazırlanacak" dedi.
'ÇOK KISA SÜREDE ÇÖZECEĞİZ'
Trabzon'da kadın sığınma ya da konuk evi bulunmayışının büyük eksiklik olduğunu ifade eden Canalioğlu, "Sadece Trabzon'da değil, yörenin hiçbir ilinde sığınma evi bulunmuyor. Doğu Karadeniz'deki en önemli sosyal eksikliklerin başında, yörede kadın sığınma evi olmayışı geliyor. Şehrimize en kısa zamanda sığınma evi yaparak, önemli ihtiyaçlarından birini karşılamayı planlıyoruz" diye konuştu.
Canalioğlu, belediyeye ait binalardan birini, gizlilik çerçevesinde sığınma evine dönüştürmeyi planladıklarını anlatarak, şöyle devam etti:
"Çalışmalarımızı sosyal belediyecilik anlayışı çerçevesinde yürütüyoruz. Bu düşünceden hareket ederek, her yönden yardıma muhtaç kadınlara imkânlarımız ölçüsünde destek olmaya çalışıyoruz. Kadın sığınma evi, ilimizin önemli ihtiyaçlarından biridir. Her türlü istismara uğramış kadının psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi sırasında ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz. Sığınma evi sorununu kısa vadede çözmeyi amaçlıyoruz."
Canalioğlu, Esentepe Mahallesi'nde belediyeye ait bir binayı Kadın Yönlendirme Merkezi olarak düzenlediklerini söyledi. Açılışını 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde gerçekleştirecekleri merkezde psikolog, avukat ve bir sosyologun görev yapacağını ifade eden Canalioğlu, "Merkezde ilgililer, kadınların sorunlarına çözüm bulunması için çalışacaklar. Merkez, çalışmalarını sürdürdüğümüz kadın sığınma evine temel oluşturacaktır" dedi.
'YILLARDIR KONUŞULUYOR'
Tüm Kadınlar Derneği Genel Başkanı Cemile Keskin, yörede kadın sığınma evi bulunmamasının büyük eksiklik olduğunu belirterek, Trabzon'da kadın sığınma evine ihtiyaç olduğunu herkesin bilmesine rağmen taşın altına kimsenin elini koymadığını ifade etti. Trabzon'da kadın sığınma evi oluşturulması çalışmalarının 1990 yılında başlatıldığını ifade eden Keskin, şunları söyledi:
"Maalesef çalışmalar yeterli ilgi olmadığı için sonuca ulaştırılamadı. Trabzon'a büyük, önemli şehir diyoruz, ancak kadın açısından bakınca herhangi bir çalışma bulamıyoruz. Yörenin kadın sığınma evi sorunu, bölgenin merkezin konumundaki Trabzon'da yapılmasıyla çözümlenebilir." AA
Başkentte 3 sığınma evi daha açılıyor
ANKARA Büyükşehir Belediyesi, şiddete maruz kalan ve sığınacak yeri olmayan kadınlar için yapılan üç ayrı kadın sığınma evi dün Kocatepe Kültür Merkezi'nde düzenlenecek törenle hizmete açıldı. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla hizmete girecek sığınmaevlerinin açılış törenine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile Aileden ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu da katıldı. Sığınma evlerinde aileleriyle veya eşleriyle yaşadıkları sorunlar nedeniyle zor durumda kalan, sığınacak yer arayan 68 kadın çocuklarıyla birlikte barınabilecek. Söz konusu evlerde kadınlar kendi işlerini kendileri yapacak ve periyodik olarak da sağlık kontrollerinden geçirilecek. Evlerde çocuk oyun salonları, televizyonlu dinlenme odaları, bilgisayar ve resim çalışma yerleri, çamaşırhaneler, yemekhaneler ve yatakhaneler de bulunuyor.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Türk erkeğinin attığı dil dayakları
Araştırmacı Filiz Bingölçe şiddetin dilini araştırdı. “Dil Dayakları” adlı araştırmaya göre, erkek kadına şiddet uygulamadan önce ağır hakaret ediyor, kadınsa kavga büyümesin diye sesini çıkarmıyor.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

ULUSLARARASI Af Örgütü Türkiye Şubesi, yerel yönetimlere sığınma evlerine destek vermeleri çağrısında bulundu. 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi tarafından dün Bursa, Ankara, Malatya, İzmir ve Diyarbakır'da 180 mumla etkinlikler düzenlendi. Dünyanın farklı şehirlerindeki sokakları temsili olarak 180 mumla aydınlatan kadınlar, şiddetin sona ermesi çağrısında bulundu.
KAMUSAL SORUMLULUĞUN GEREĞİ
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Kadın Hakları Koordinatörü Nadide Kurul, kadına yönelik şiddetle ilgili kamusal koruma önlemlerinin başında sığınma evlerinin kurulmasının geldiğini söyledi. Kurul, "Herkesin, kadına yönelik şiddete son vermek ve bunun sebep olduğu acıları ortadan kaldırmak için sorumluluğu var. Nüfusu elli binin üzerindeki tüm belediyelere, tüm kadınların şiddetten uzak bir ortamda yaşamalarını sağlayacak sığınma evlerine maddi ve manevi destek vermeleri için çağrıda bulunuyoruz" dedi. 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 14. maddesine göre nüfusu 50 binin üzerindeki belediyelerin kadın ve çocuklar için sığınma evleri açmaları gerekiyor. Ayrıca 2006 /17 no'lu Başbakanlık ve 6 no'lu İçişleri Bakanlığı genelgeleri de yerel yönetimlere sığınma evleri açmaları konusunda yükümlülükler getiriyor. Buna rağmen uygulamada pek çok belediyenin bu konuya kaynak ayırmaması dikkat çekiyor.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, 8 Mart nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada fırsat eşitsizliği ve eğitimde cinsiyete dayalı eşitsizliklere vurgu yaptı
Çubukçu, “Kadına yönelik şiddet ve töre-namus cinayetlerinin önlenmesi için, kadınları dezavantajlı konuma iten geleneksel yaklaşımlara karşı harekete geçilmesine ihtiyaç vardır.” dedi
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili açıklaması şöyle:

KADIN- ERKEK ARASINDA FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ VAR
Tüm ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kadınlar yasal haklara sahip olsalar bile bunların hayata geçirilmesinde sorunlar yaşamaktadırlar.
Toplumsal yapı içindeki cinsiyetçi değer ve yargılar, kadınların sosyal yaşam alanında gündelik yaşam pratikleri içinde bu haklardan yararlanmalarının önünde ciddi engeller oluşturmaktadır.
Türkiye’de kadınların eğitim ve sağlık gibi toplumsal fırsatlardan yararlanma, çalışma hayatına katılma ve sosyal hayatta temsilleri konusunda yaşanan eşitliksizliklerin en önemli sonuçlarından biri eğitim alanında yaşanmaktadır.
Türkiye’de herkes eğitim hakkına erişimde yasalar önünde eşit olmakla birlikte hepimizin bildiği gibi eğitimde cinsiyete dayalı eşitsizlikler sürmektedir.

EKONOMİK BAĞIMSIZLIK ÖZGÜVEN GETİRİR
Kadınlarımızın sosyal ve ekonomik gelişmelerden yararlanabilmeleri kadınlarımıza ekonomik özgürlük sağlarken, özgüvenlerini ve toplumsal saygınlıklarını artırmakta, aile içindeki konumlarını iyileştirmektedir.
Ancak kadınların aile yaşamındaki sorumlulukları onları çalışma hayatından uzaklaştırmakta, çalışma hayatına girebilen kadınların da işinden ayrılmasına yol açmaktadır. Veya bu toplumsal cinsiyet rolleri kadınların kariyerinde yükselmesinin ve potansiyelini ortaya çıkarmasının önünde ciddi bir engele dönüşmektedir.

GELENEKSEL DEĞER YARGILARI DEĞİŞMELİ
Olumsuz gelenekler ve değer yargılarının sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan kadına yönelik şiddet ile töre ve namus cinayetleri, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının sadece yasalarla mümkün olamayacağına en açık örnektir. Kadına yönelik şiddet ve töre/namus cinayetlerinin önlenmesi için, kadınları dezavantajlı konuma iten geleneksel yaklaşımlara karşı harekete geçilmesine ihtiyaç vardır. Bunun yöntemi ise, farkındalığın ve bilincin artırılması yoluyla toplumsal zihniyet dönüşümünün sağlanmasıdır
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

TÜRK-İŞ’in yaptığı araştırma Türk kadınının erkeklerden daha fazla çalıştığını ortaya koydu. "Türk kadınının iş yaşamındaki yeri" konulu bu araştırmayı Türk-İş Kadın İşçiler Bürosu Uzmanı Şule Özkuzukıran yaptı. Araştırmada, günümüzde Türk kadınının üçte birinin iş yaşamında yer aldığı bildirildi. Sektörlere göre çalışma alanlarının da incelendiği araştırmada, tekstil, öğretmenlik, tıp ile ilgili mesleklerin kadınların çoğunlukta olduğu ya da kadın erkek sayısının birbirine yaklaştığı tespiti yapıldı. Araştırmada, çalışan kadınların, uzmanlık gerektirmeyen mesleklerde yoğunlaştığı; işgücü piyasasındaki kadınların, genelde kısmi çalışma, geçici çalışma ve evde çalışma gibi atipik ve kayıt dışı istihdam biçimlerinde ağırlıkla yer aldığı belirtilirken, kadınların bankacılık, borsa, gıda, madencilik, otomotiv, tarım, tekstil, medya, turizm, enerji, ulaşım, sigorta, inşaat, bilişim, ilaç, reklam, danışmanlık, üniversite, hukuk, basın gibi sektörlerde de ciddi oranda iş olanağı bulduğu kaydedildi.