Yazar Biyografileri

Ce: Yazar Biyografileri

Ahmet İnam ( 1947) </B>
1947 yılında Sandıklı’da doğmuştur. 1989 yılından bu yana ODTÜ Felsefe Bölümü’nde profesördür. Mantık, bilim felsefesi, kümeler kuramı, endüktif ve model mantık, dil felsefesi, tarih felsefesi, ahlak, estetik, iletişim felsefesi alanlarında dersler vermiş, tez çalışmaları yaptırmıştır. 1994’ten bu yana Gönül Felsefesi adını verdiği bir arayışın içindedir. Çeviri ve telif 10’dan fazla kitabı, 300’e yakın yayımlanmış makalesi vardır.

ESERLERİ
Yolculuk Yazıları
Pan Y.
"Felsefenin bağrı felsefe içindedir. Giyinik, işlenmiş felsefededir. Ben, yıllardır giyeceğim giysiyi arıyorum. Bütün çaba keşfedilecek felsefenin yol hazırlığdır. Gemi kalafatlanmış, yelkenleri onarılmış, yolculuk başlamıştır. Söylediklerim, bir kaptanın seyir defterinin ilk sayfasıdır. İlgilenen seyyahlar okusun diye yazılmıştır." Yolculuk Hazırlıkları, Ahmet İnam'ın 1970-1993 yılları arasında yazmış olduğu 27 felsefe makalesini içermektedir. Kitap,Felsefe, Kültür ve Ussallık başlıkları altında üç bölümden oluşmaktadır.

Hayatımızdaki İnce Şeylere Dair
Pan Y.

Kitaptan Bir Bölüm
"Kendimizi yaşayamıyoruz, tanıyamıyoruz. Doya doya üzülemiyor, doya doya sevinemiyoruz. Çevremize uyma, başkalarına göre yaşama endişesi, iç dünyamızı geliştirmemizi engelliyor. İçi olmayan, sığ insanlar oluyoruz. Çok az sözcükle konuşuyoruz. Yargılarımız basmakalıp, dünyayı algılayışımız sıradan; sürünün silik 'koyunları' olup çıkıyoruz. İsyanımız yok! Olsa da içimizde kalıyor. Etrafımızı kollayarak yaşadığımız için, 'herkes gibi', 'herkes kadar', 'bu kadar' olduğumuzu düşünüyoruz.

Hayat 'anlam vererek' yaşanıyor. Hayata nasıl bir anlam yüklüyorsak, hayatımız öyle oluyor. Anlam ufkumuz çok dar: Dünyanın 'bu kadar' olamayacağını anlayamıyoruz.
Hayat öylesine zengin ki! Bu zenginliği yaşamanın elbette biyolojik, sosyolojik, politik, ekonomik, düşünsel, ideolojik, inançlarımızla ilgili koşulları var. Bu koşulları aşabilmenin temel koşullarından biri, hayata karşı tavrımızı değiştirmekten geçiyor: 'Bu kadar değil' hayat! 'Ben bu kadar değilim.' Ötelerde bir can var, canlılık var. Olağanlığı içine tıkıldığımız hayatın olağanüstlüğü var. Hemen önümüzde. Gözlerimizin önünde. Göremiyoruz."
 
Ce: Yazar Biyografileri

Ahmet Özdemir ( 1948) </B>
1948 yılında Şarkışla’da doğan Ahmet Özdemir, ilk ve orta öğrenimi burada, lise öğrenimini Askeri Hava Lisesi’nde yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Bölümünü bitirdi. Ögrencilik yıllarında gazeteciliğe başladı. Muhabirlikten Genel Yayın Müdürlüğü’ne kadar gazeteciliğin çeşitli işlerinde çalıştı. 1989 yılında Basın İlân Kurumu’na geçti. TRT Radyo ve TV kanallarinda bazı programların metnini yazdı.

Çoğunluğu halk bilimi ve biyografi olmak üzere yirminin üzerinde kitabı yayınlandı. Şiirleri Bir Dal Erguvan, öyküleri Sevgi Çıkmazı adıyla kitap haline getirildi. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiir Güldestesi ve Cumhuriyet Dönemi Türk Hikâyesi önemli antolojilerinden. Bir çok Osmanlıca kitabı günümüz alfabesine ve Türkçesi’ne çeviren Ahmet Özdemir’in oyunları TRT’de temsil edildi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin ve Gazeteciler Sosyal Hizmet Vakfı’nin denetçiliğini (iki dönemdir) yapmakta.

ESERLERİ
Biyografi kitapları: Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin, Tevfik Fikret, Abdülhak Hamid, Sait Faik.
Folklor ve Halk Edebiyatı kitapları: Folklor Penceresi, Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz, Eşref Bey Hikâyesi, Halk Hikâyeleri Geleneği, Şarkışlalı Serdari, Şarkışla ve Çevresi Halk Ozanları, Aşık Cafer, Aşık Hüdaî, Kelkitli Aşık Serdari.
Güldesteler: Şiir İkindileri I-II, Pera Palas Gönül Dostları I,II,III, IV,V.
Radyo Tiyatroları: Armudun Sapı, Kuşku, Kuzguncuk Vapuru, Duble Kaynana.
 
Ce: Yazar Biyografileri

Ahmet Sarbay </B>
İlk ve ortaöğrenimini Eskişehir'de, yüksek öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Çok küçük yaşlarda iletişimin görseline ve yazılısına bulaştı. Bu sahada ne iş olursa yaptı... Tarih ve sinemaya fena halde aşık. Tarihî olayları kaynaklarına sadık kalarak, ancak klasik yorumlama ötesi bir tarzda ele alıyor.

ESERLERİ

Geçmişe Mazi Derler
Ahmet Sarbay
BKY

Ahmet Sarbay, eserinde tarihî olayları kaynaklarına sadık kalarak, ancak klasik yorumlamanın ötesinde ele alıyor. Daha önceden işlenmiş bulunan konuları bile gözden kaçan detaylarıyla yakalıyor. Böyle bir uygulamayı tercih etmesinin sebebi olarak ise, tarih okuma duygusu köreltilmiş insanlara şevk vermeyi amaçladığını vurguluyor.
"VI. yüzyılda Aziz Benedik, dindarlara ve özellikle gençlere şöyle sesleniyordu: "Banyo, ancak bazı durumlarda izne tabidir." Aziz Fransis ise; "Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir" diye üzerine tüy dikiyordu. İspanya Kraliçesi Isabella, hayat boyu sadece iki defa, doğumunda ve gerdeğe girerken banyo yapmış olmakla övünüyordu.

İşkodra kuşatmasında bulunan yabancılar, Osmanlı Ordusu'nun havada ateş çıkararak ve ıslık çalarak uçan bir silah kullandıklarından bahseder. Öyle ki düştüğü yerde büyük bir yangına sebep olup, kuyuları bile kurutuyormuş! Bunu bir çeşit füze olarak yorumlayanlar da olmuştur."
 
Ce: Yazar Biyografileri

Ahmet Refik Altınay ( 1881)- (10.10.1937) </B>
Tarihçi, yazar, şair, Darülfünun Tarih Müderrisi ve yüzbaşıdır.1881 yılında Beşiktaş'ta doğdu.Kethüda Ürgüplü Ahmed Ağa'nın oğludur.İlk öğrenimini Vişnezade İlkokulunda, orta öğrenimini Beşiktaş Askeri Ortaokulunda ve Kuleli Askeri Lisesinde gördü.1898 yılında Harp Okulundan piyade birincisi olarak mezun oldu.Küçük yaşta teğmen çıktığı için kıtaya gönderilmeyip öğretmen sınıfında bırakıldı.Toptaşı ve Soğukçeşme Askeri Ortaokullarında 4 yıl süre ile Coğrafya Öğretmenliği yaptı. 1902 yılında Harp Okuluna Fransızca, 1908 yılında tarih öğretmeni oldu. Tercüman-ı Hakikat ve Millet gazetelerinde başyazarlık yaptı. 1909 yılında Genelkurmay Başkanlığı Yayın Şubesinde çalışırken Askeri Mecmuayı yönetti.1909 yılında kurulan Tarihi Osmani Encümenine üye seçildi. Fransa'ya tarihi araştırmalar için bir kurulla birlikte gitti.1912 yılında Balkan Savaşında Askeri Sansür Müfettişi oldu.1913 yılında gözleri bozuk olduğu için yüzbaşı iken emekliye ayrıldı.1918 yılında İstanbul Darülfünun Osmanlı Tarihi Öğretmenliğine, 1919 yılında Türkiye Tarihi Müderrisliğine atandı.Türk Tarih Encümeninde görev aldı.1924-1927 yılları arasında bu encümenin başkanlığını yaptı.1932 yılında I.Tarih Kongresine katıldı.1933 yılında Üniversite Öğretmenliğinde kadro dışı bırakıldı. 10 Ekim 1937 tarihinde İstanbul'da 56 yaşında iken zatürreden vefat etti.Mezarı Büyükada'da Tepeköy Mezarlığındadır. 116 eseri vardır.

Kaynak :Osmanlı Tarihi Yazarları M.Orhan Bayrak İstanbul 1982
 
Ce: Yazar Biyografileri

Arif Nihat Asya ( 07.02.1904)- (05.01.1975) </B>
(7 Şubat 1904- 5 Ocak 1975) Şair, Çatalca'nın İnceğiz köyünde doğdu. Balkan Savaşı'nın sonunda İstanbul'a geldi. Kocamustafapaşa ve Haseki mahalle mekteplerinde okudu. Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi'nde iken Bolu Sultanîsi'ne, buradan Kastamonu Sultanîsi'ne geçti. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul Darulmuallimîn-i Âliyyesi'ne girdi. Buraya bağlı olarak Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi (1928). 14 yıl edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptıktan sonra 1950-1954 yılları arasında Adana milletvekili olarak Meclis'te bulundu. 1959-1961 yılları arasında Kıbrıs'ta öğretmenlik yaptı. 1962'de emekli oldu. Ankara'da öldü.

ESERLERi:

DUALAR ve AMiNLER

Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.

KÖKLER ve DALLAR

Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.

BiR BAYRAK RÜZGAR BEKLiYOR

Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.
 
Ce: Yazar Biyografileri

Atilla Atalay ( 1963) </B>
1963 senesi yazında bir bebek dünyaya geldi.. Kafasını okumaya takmış, lisede "teyyareciye" verilmesine rağmen dışarıdan mektep bitirip öğretmen olmuş ve hatta bu yüzden oğlunu memlekette büyütmüş Havva ile Çamurdan da olsa razı olunan bir füzeci, Mehmet Atalay'ın oğlu, Atilla Atalay... 15 yaşında ilk yazılarını Gırgır dergisine yollayıp, basılmasını da sağlayan ve sonra bir gün çağrılıp dergide işe başlayan Ati Bey...
Son üç-dört senedir yazdığı seri öykülerle Sıdıka'nın yaratıcısı... Sıdıka'dan önce ciks ekolü yaratan Eray.. ve sonra süren kişiler...Kendini yaşlanmış hisseden ama herkesin genç kuşak yazarlar arasına aldığı bir yazar... Gördüklerini, yaşadıklarını anlatırken, herkesin dinleyeceği bir şarkı söylermiş gibi yazan bir yazar.

90 kuşağı olarak adlandırılan popülarite meraklısı bir kuşak döneminde, gerçekten karakterli olarak oturmuş bir mizah anlayışında, yeni bir mizah yapısı, espri anlayışı oluşturan yazarlardan birisi... Kelime oyunlarından güncel atıflara uzanan bir espri yapısı ile belirgin ve taşlayıcı bir üslup. Her an gözümüzün önünde olanlar için birazcık gülme şansımız... "Haftanın lakırdılukurdusu" adlı köşesini 1989'da Hıbır dergisinde açtıktan sonra bugün H.B.R. maymun olarak devam eden dergide yerini hiç terketmeyenlerden... Dergi, gazetelerde yayınlanan yazılarından derlenen ve yayınlan- mamış öyküleri ile ciltlenen 8 tane kitaba sahip.
· Usulcacık
· Uyuyamadığım
· Düş Kovalayan
· Ebekulak
· Civciv Kutusu
· Sıdıka
· Menekşe İstasyonu
· Yalnızlık Aletleri
 
Ce: Yazar Biyografileri

Ayşe Kulin </B>
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 184 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En ıyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un yaşamöyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 1997’de yayınlanan Adı: Aylin adlı biyografik romanı ile, ıstanbul Üniversitesi ıletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da ıletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya, 2001’de Köprü, 2002’de Nefes Nefese ve ıçimde Kızıl Bir Gül Gibi, 2004’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.

ESERLERİ
Adı: Aylin, Babama, Bir Gün, Foto Sabah Resimleri, Füreya, Gece Sesleri, Geniş Zamanlar, Güneşe Dön Yüzünü, İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, Kardelenler, Köprü, Nefes Nefese, Sevdalinka


HAKKINDA YAZILANLAR

Adı Ayşe
Cemal Kalyoncu
Aksiyon Sayı: 487 - 05.04.2004


Baba tarafı, Boşnakları bir bayrak altına toplayan Kulin Ban’dan gelen Ayşe Kulin, Çerkez asıllı annesi tarafından da Osmanlı’nın son Maliye Nazırı Reşat Bey’in torununun kızıdır. Kulin, hayatı ‘Adı: Aylin’ kitabıyla tümden değişmiş birisidir.

Orhan Pamuk, sanki Ayşe Kulin'i düşünerek tarihe not düşmüş o ünlü 'Bir kitap okudum hayatım değişti' sözünü. Gelki burada bir fark var. Ayşe Kulin'in hayatı, okuduğu değil, yazdığı kitaptan dolayı değişmiş; ama olsun!..

Her şey, başında bulunduğu 1 Numara Yayıncılık çatısı altındaki dergiler için Ercan Arıklı'nın Ayşe Kulin'den ilginç ve gerçek hayat hikayeleri yazmasını istemesiyle başlar. Kulin, bu talep üzerine, her ikisinin de Amerikan Koleji'nden arkadaşları olan Aylin'in isminin de bulunduğu 5-6 kişilik bir liste tespit edip Arıklı'ya verir. Arıklı'nın isteği, önceliğin Aylin'in hayat hikayesine verilmesi yönündedir.

Ayşe Kulin, okul arkadaşı Aylin'le irtibata geçer. Onun cevabı da olumludur. Amerikan ordusunda görev yapan bir Türk kadını olan Aylin, hemen Başkan Bush dahil olmak üzere çeşitli ünlülerle çekilmiş fotoğraflarını gönderir İstanbul'daki arkadaşına. Tam bu sırada Amerika'ya gitmesi söz konusu olunca Kulin, 'Nasılsa oraya gideceğim, karşılıklı konuşarak yaparım bu görüşmeyi diyerek' projeyi biraz bekletir: "Ben martta gidecektim. Aylin şubatta öldü." Aylin ölünce proje bir süre beklemek durumunda kalır. Fakat aradan bir zaman geçtikten sonra Kulin, bu sefer Aylin portresini, başında Okay Gönensin'in bulunduğu Yeni Yüzyıl'a yazar: "Okay beni aradı. 'Herkes telefon ediyor. Annem bile böyle şeyleri okumaz, fakat kafamın etini yiyor. Kimdir bu?' dedi. Ailesinden de tabii Nilüfer (Gülek) filan arayıp, teşekkür ettiler." Aylin'in, Türkiye'den başlayıp dünyanın çeşitli ülkelerinde devam eden öyküsü gerçekten çok ilginç bir öyküdür.

Gazetede çıkan bu gerçek hayat hikayesinin gördüğü ilgi üzerine Kulin, Aylin'in kitabını yazmaya karar verir. Aylin'in ailesi de buna taraftardır. Projeyi önce Afa Yayınları'nın sahibi Atıl Ant'a götürür Kulin: 'Atıl bayıldı projeye. 'Ben basacağım' dedi. Ben de 'Madem basacaksınız, bana bir avans verir misiniz?' dedim. 'Yok' dedi, 'Sen getir, hiç bir yazara verilmez ama yüzde 12 veririm' diye de ekledi. Ama bir bölüm okumak için de örnek istedi. Yazdım, gönderdim. Bir ay boyunca telefona çıkmıyor Atıl. Sabah arıyorum, öğle arıyorum, yok. En sonunda 'Olmuyor' dedim, bıraktım." Bu aradaki boşlukta Kulin, bir teklif üzerine hazırladığı Münir Nurettin Selçuk biyografisini bitirir. Ve bir gün, bazı yayınevi isimleri tespit ederek telefonun başında oturur, numaraları çevirmeye başlar: "İletişim, Metis, Remzi. Teker teker arıyorum. Birinci meşgul çıktı, ikinci meşgul çıktı. Remzi de hep meşgul çıkardı, o an açıldı. 'Randevu istiyorum' dedim. Verdiler." Böylece 80'i aşan baskı yapan 'Adı: Aylin' kitabıyla Ayşe Kulin, hem anı/hatırat yazımı konusunda ateşleyici bir rol oynar, hem de bir kitap yazarak hayatınının tümden değişmesine yol açar.

'Hikayeleriniz ilklerin de gerisinde' diyen yayınevi

Ayşe Kulin, kalıplar ve ideolojilerle örülmüş bir edebiyat bloğunun içine giremese de çok satan bir yazar olarak okur nezdindeki yerini alır böylece. Aslını sorarsanız edebiyat dünyasına paraşütle inmiş de değildir. Yıllardır yazı ile hayatını kazanan birisi olarak, 1984 yılında bastırdığı Güneşe Dön Yüzünü öykü kitabıyla edebiyat dünyasının kapısını -içeri alınmasa da- 'tıklatır.' Bunun öyküsü de buraya not düşecek kadar hazindir. Kulin, ilk yazarlık denemesini yaptığı öykülerini gönderdiği, fakat bugün ismini vermediği yayınevinden şöyle bir cevap almıştır o yıllarda: "Bir dosya kağıdına kıyamamış, ikiye bölüp yarısına yazmış: Sayın Kulin, son hikayeleriniz ilklerin de gerisinde. Sizin için üzgünüz. İmza..." Fakat basılmaya değer bulunmayan çalışmasıyla Kulin, 1995'te Haldun Taner Öykü Ödülü birinciliğini alır; bunlara sekiz yeni öykü ilave yaparak genişlettiği Foto Sabah Resimleri kitabıyla da Sait Faik Hikaye Armağanı ile ödüllendirilir (1996).

- Siz o cevabı veren yayınevi hangisi idi?

"Onu söylemeyeyim. Önemli bir yayınevi. Kendileri herhalde çok üzgündür. Onları bir kere daha üzmeye gerek yok!"

Ayşe Kulin artık çok satan yazarlar arasında ilk sıralardadır artık. 1997 yılında çıkardığı Adı Aylin ile 80 baskıyı geride bırakan Kulin, Sevdalinka ile de 60'a yakın baskı yapar, rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu'nun hayatını anlattığı Köprü 40 baskıya ulaşır nerede ise. Kulin'in kitapları arasında Füreya ve Nefes Nefese de diğerlerinden geride kalmaz.

Ayşe Kulin, kitaplarında gerçek hikayeleri ele almayı benimsemiştir. Hatta bazı kitaplarında ailesinden kahramanlara yer verir. Peki Ayşe Kulin'in kendi hikayesi nasıldır?

Boşnakların ilk kralının soyundan

Ayşe Kulin, köklü geçmişi olan bir aileden gelmektedir. Baba tarafı Bosnalı olan Ayşe Kulin, son edindiği bilgilere göre de muhtemelen Macar topraklarından Bosna'ya idari bir yetkili olarak atanmış Kulin Ban'ın ailesine mensuptur. Kulin Ban, 11. yüzyılda Boşnakları ilk defa bir bayrak altında toplayıp kendi kilisesini kurmuştur. Ayşe Kulin'in anlattıklarına göre Boşnaklar, Ortodoks Sırp ve Katolik Hırvatlar'dan ayrı olarak üçlü teslis inancına ananmayanların oluşturduğu Bogomil mezhebine mensup, bir tek Allah'a inanan bir topluluktur. Bundan dolayı Sırp ve Hırvatlar'ın işkencelerine maruz kalmışlardır yıllarca. İşte bu dönem sonunda kendi kilisesini kurarak Boşnaklar'ın ilk kralı olan Kulin Ban, Ayşe Kulin'in de soyunun dayandığı koldur. Ayşe Hanım, bunu çok eskilerden beri kullanageldikleri Kulin soyadına dayandırmaktadır. Çünkü yüzyıllardır ailenin kullandığı soyad Kulin'dir: "O aileden gelen bir ailem olduğu kesin. Ama belki Kulin Ban'dan değil de kardeşinden, yeğeninden inmiştir." Ayşe Kulin, ailenin Macarsitan'dan gelen kolundan şecereyi bulduklarını, ama Bosna tarafındaki kayıtların 1992'deki savaşta bombalarla yok edildiğini belirmekte: "Macaristan'da bir Kulin ailesi olduğunu biliyorum. Onlar her yıl bir yerde buluşuyorlarmış, yani dünyadaki bütün Kulin'ler." Kulin Ban'ın ismi Saraybosna'nın iki önemli caddesinden birine de verilmiştir: "Kulin Ban çok müreffeh bir devir yaşatmış, çok adilane idare etmiş ve çok sevilen bir lidermiş. Bir şeyin çok eskidiğini anlatmak için Nuh Nebi'den beri deriz ya, onlar Kulin'den kalma der. Böyle bir deyimleri var. Dolayısıyla onların çok sevdiği bir lider."

1890'ların sonlarına kadar Bosna'da kalan aile, bir derebeyi olarak bilindikleri o topraklardan 1896 veya 1897'lerde ayrılmak zorunda kalır. Geldikleri yer önce İstanbul'daki Rami'dir: "Tito devrine kadar aileye Bosna'dan hem erzak, hem para gelirdi. Topraklardan alınan mahsulün parası."

Bosna'dan gelen, Ayşe Kulin'in de dedesi olan Salih Zeki Kulin'dir: "Babama sormuştum, 'Dedem ne iş yapardı?' diye. 'İşi yoktu' dedi. İşi olmamasını kafam almamıştı. Bosna'da beyler hiç çalışmazdı. Buradaki ağalar gibi. Dedem okuma olarak da bir tek beylerin kendi aralarında kullandıkları bir yazıyı bilirdi. Akrabam olduğu için çok övündüğüm, torunu olduğumuz ressam Ferruh Başağa -ki dedesi Fehim Efendi de Osmanlı Meclisi'nde ilk Bosna Mebusu idi- yüksek tahsilini Saraybosna'da yaptı. O Sırpça'yı okur, ama Boşnakça'yı okuyamaz. Tito yok etti çünkü. Sonrakiler de Boşnak sözünü yok etmeye çalıştılar."

Ressam Ferruh Başağa ile akraba

Salih Zeki Kulin'in Gül Hanım'la evliliğinden üç çocuğu gelir dünyaya: Nusret, Saadet ve Muhittin. Makine mühendisi olan Nusret Kulin, büyükelçilik yapmış Orhan Kulin'in babasıdır. (Orhan Kulin'in eşi Kadriye Hanım da uzun yıllar Aksanat'ta idarecilik yapmış birisidir.) Ayşe Kulin'in babası olan Muhittin Kulin, ağabeyinden 6 sene sonra 1903'te Rami'de doğar. Mühendis mektebine gider, Almanya'da inşaat mühendisliği okur. Devlet Su İşleri'ni (DSİ) kuran veya o kurumun başına ilk atanan kişidir Muhittin Kulin. Dolayısıyla Türkiye'de ilk baraj, önemli inşaat gibi yatırımlarda onun da hizmeti geçmiştir. Hatta Süleyman Demirel de, DSİ'de Muhittin Kulin'in memurlarından biri olmuştur zamanında.

Büyükdedesi Osmanlı'nın son maliye nazırı

Muhittin Kulin, önce CHP ile daha sonra da ondan iktidarı devralan Demokrat Parti ile takışınca istifa etmek zorunda kalır. Bazı bankaların yönetim kurullarında görev aldıktan sonra en son olarak üniversitede öğretim üyeliği yapar. Vakti zamanı gelince de (Hatice) Sitare Hanım'la birleştirir hayatını: "Babam hep devlet memurluğu istedi. Özel sektörden çok teklif almasına rağmen devlette kaldı. Ankara'da DSİ'de iken, bir ziyaret sırasında Ankara'ya giden annemle tanıştı." Sitare Hanım Çerkes'tir: "Çerkes'lerin Bijeduh kolu varmış. Çok iftihar ederler. Onlar da Kamçiliko Hasan Bey diye birinden inmeler." Ayşe Kulin'in anne tarafı da 93 Harbi'nde bugünkü Türkiye topraklarına gelmiş bir ailedir.

Ayşe Kulin'in annesi Sitare Hanım, son Osmanlı Meclisi'nde Maliye Nazırlığı yapmış olan Reşat Bey'in torunudur. Onun da babası mutasarrıflık yapmış birisidir: "Anneannemin anne ve babasını görme mutluluğuna erdim. Uzun yaşadılar. Dolayısıyla ben Osmanlı beyefendiliği denen o ince çizgiyi çok iyi biliyorum."

Reşat Bey'in Leman, Suat ve Sabahat adında üç kızı olur. Suat Hanım topoğraf Hilmi Bey'le evlenerek daha sonra Soydan adını alacaktır. Sabahat Hanım ise, bir Ermeni gencine aşık olur ve 30 yıllık bir sürenin sonunda ancak evlenebilir. Ayşe Kulin'in, Nefes Nefese adlı romanında Selva ve Rafo'nun hikayesi olarak anlattığı aslında Sabahat teyzesinin hikayesidir. Ayşe Kulin'in anneannesi Leman Hanım ise askeri doktor Mahir İhsan Bey ile dünyaevine girer.

Ailenin damatlarının bir özelliği, buna Ayşe Kulin'in babası da dahildir, hep içgüveysi gelmeleridir. (Unutmadan, Ayşe Kulin, Hacı Bekir Şekerlemeleri'nin damadı olan milli yüzücü Doğan Şahin ile akrabadır. Doğan Bey'in babası ile Ayşe Hanım'ın babası iki kız kardeşin çocuklarıdır. Bu arada, ölüm ilanında Ayşe Kulin'in teyzesi olarak adı yazılan; Konya Valisi Hüsnü Zadil'in kızı, Van Valisi Vezir Tahir Paşa'nın gelini Bedia Belbez ile aralarında bir akrabalık bağı da yoktur.)

Reşat Bey'in Beyazıt'taki konağı, Ayşe Kulin'in doğduğu 1941 senesinde satılarak aile Nişantaşı'na yerleşir. Bu taşınmanın sebeplerinden biri, dedesinin, ahbabı olan Rey kardeşlerin babası, aile dostu Ahmet Reşit Rey'le daha yakın oturmak istemesidir. İkisi de 150'likler listesine girmemek için kader birliği ederek kaçmıştır. Aralarında böyle bir bağ da vardır.

'Kıskançlık nedir bilmedim'

Ayşe Kulin, doğduğunda İkinci Dünya Savaşı'nın ikinci yılına girmesine tam 6 gün vardır. Türkiye'de de savaşa girme-girmeme üzerinde politikalar üretilmektedir. Böyle bir ortamda küçük Ayşe de, Amerikan Hastanesi'nde doğmasına ve annesi ile babası evlenir evlenmez Ankara'da oturmaya başlamalarına rağmen ancak iki ay üzerine baba ocağının yolunu tutabilir. Onun büyüme evresini geçirdiği yer, dolayısıyla Ankara'dır. Ancak yazları İstanbul'a gelebilir. Geldiğinde de ilk başlarda Burgaz Ada'daki konakta kalırlar. Ankara'dan her gelişlerinde nerede ise bir ordu tarafından karşılanırlar: "Dedem, teyzem, kuzenler karşılamaya gelirdi." Dedesinin ailesi, üç kızı, üç damadı ve torunlar hep bir arada yaşamaktadır çünkü. Küçük Ayşe'nin burada bir de bayram anıları vardır, zihninde tazeliğini koruyan: "Babannemin Sultanahmet'teki evine giderdik. Bana halamın oğlunun sünnet elbisesini giydirirlerdi..."

- Tek çocuk olmanın artıları, eksileri var mıydı?

"Kıskançlık nedir bilmememin sebebi kardeşim olmamasıdır. Çünkü kıskanacak bir şey yoktu. Bütün oyuncaklar benim. Dedeler, anneler benim... Bu kıskançlık duygusunun eksikliği çok iyi bir şey değil hayatta. Onun sıkıntılarını çektim. Mesela kocamı kıskanmadım. Kıskanmadığım için de arkadaşım kocamı ..." Ayşe Kulin, hırs duygusundan da yoksun büyür: "Hırs olmadığı için de hayata asılmadım. Yayın işlerine asılmadım. 20 yaşından beri yazıyorum. En azından 1970'li yıllardan beri elimde kitaplar var. Hırsım olmadığı için bu kadar geç kaldım. Doğru bulmuyorum bunları."

Ayşe Kulin, ilkokula Ankara'da başlar. Üçüncü sınıftan itibaren okulun ismi TED olur ve yabancı dille eğitime başlanır. (Ayşe Kulin, bu noktada Attila İlhan'ın eleştirilerine karşı çıkarak, yabancı dille eğitimle kimsenin milliyetçiliğinden birşey kaybetmeyeceğini söylemektedir: "Attila İlhan'a benden selam söyleyin. Karşı karşıya oturur, milliyetçiliğimi onunla tartışırım. Belki ben daha milliyetçi çıkarım.") TED Koleji'nde yazar Pınar Kür, Ankara valilerinden Kemal Aygün'ün kızı, şimdi Mehmet Ali Bayar'ın annesi olan Baysan Bayar, eski siyasilerden Hıfzı Oğuz Bekata'nın kızı Yüksel, sonra Ömer Çavuşoğlu gibi arkadaşlar da edinir burada.

Kulin, daha sonra aile geleneğini bozmamak üzere Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ne gelir. Anneannesinin kızkardeşi Sabahat Hanım, eniştesi ve annesi, yani üç kuşak burada okumuştur. Kendisiyle beraber dördüncü kuşak da Amerikan Kız Koleji'ni bitirdiğinde yıl 1961'dir. Kulin'in buradaki arkadaşları arasında ise yazar İpek Ongun, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Festival Yönetmeni Dikmen Gürün, Dünya Bankası'nda uzun süre çalışmış Alev Bilgen, Çetin Emeç'in eşi Bilge Emeç vardır. Yazar Nazlı Eray ise bir sınıf alttan arkadaşıdır.

1960'ta yürüyüşlere katılıyor

1950'de Demokrat Parti iktidara gelince Kulin ailesi de, Türkiye'deki bir çok ailede olduğu gibi hadiseyi sevinçle karşılar. Ancak zamanla bu destek, bilinen tavırlardan dolayı tersine döner. Ünlü DP'lilerden Bayındırlık Bakanı Muammer Çavuşoğlu, Süreyya Ağaoğlu gibi isimler yakın arkadaşları olmasına rağmen Ayşe Hanım'ın babası Muhittin Kulin de zamanla DP'nin aleyhinde bir tutum takınır. Bu, henüz genç bir kız olan Ayşe'nin olaylara bakışını da değiştirir. Çünkü Ankara'da büyüdüğü için, bütün Ankaralı'larda olduğu gibi, onların evinde de politika ve siyaset eksik değildir. Dolayısıyla Ayşe Kulin de politik bir kişilik kazanmıştır zamanla. Hatta Kulin, İstanbul'a geldiğinde siyaset konuşulmayan evleri yadırgayacaktır: "Birileri babamla takışıyor, babam istifa etmek zorunda kalıyor. Bütün arkadaşlarımın babaları ya müsteşar ya da bakan. Mesela Nihat Erim'in kızı Işıl, sınıf arkadaşım. Nihat Erim babamdan birşey istiyor, babam yapmayıp istifa ediyor. Ben ne yapacağım şimdi? Babama sorduğumda 'Arkadaşınla benim davamın ne ilgisi var?' demişti." İşte siyasetin içinde büyüdüğünden olacak Ayşe Kulin de 27 Mayıs 1960 İhtilali öncesindeki nümayişlere katılanlardan biri olur: "Epey yürüdüm ve tartaklandım ben de."

Siyasete girenin kirlendiğini düşündüğünden politikayı hiç düşünmeyen Ayşe Kulin, Abdi İpekçi, Ercan Arıklı, Çetin Emeç gibi arkadaşları olmasına rağmen gazetecilik de yapamadığını ifade etmektedir: "Ben hep gazetecilik istedim. Ama o zaman gazetelere böyle 'pat' diye girilmezdi. Mesela Abdi'ye çok yalvardım, Milliyet'te birşeyler yapayım diye. O da bana 'Atla git İngiltere'ye, İngiltere Kraliçesi'nden bir röportaj getir, seni alayım' dedi. Bazı isimler onu yapar, getirir ama ben öyle değilim. Ben kapıları çalamam, içeri girip, arsızlık edemem. Bir düğünde davetli olmadığı halde duvardan atlayıp gelmiş gazeteci vardı. Öyle yapacağıma öleyim daha iyi." Fakat Ayşe Kulin'in de bir gazetecilik dönemi olmuştur hayatının ilerleyen yıllarında.

'İki evlilik, dört çocuk'

1960 senesinde Mehmet Sarper'le bir evlilik yapan ve Mete ile Ali adını verdiği iki çocuğu olan Ayşe Kulin, bu evliliğinde, hayatının en sıkıntılı yıllarını geçirir, özellikle de boşanma aşamasında. Daha sonra Eren Kemahlı ile hayatını birleştiren (1967) Kulin, yine iki erkek çocuğu getirir dünyaya: Kerim ve Selim. Herşey iyi giderken bu evliliğini de bitirir. Sebebi ise yukarıda da bahsettiği gibi kıskanç olmamasının doğurduğu bir sonuçtur! Fakat bu evliliğinden, ilki gibi yaralar alarak çıkmamıştır. İngiltere'de yaşayan Eren Kemahlı ve onun İngiliz eşi ve çocuğuyla ilişkilerini halen düzeyli bir şekilde sürdürmektedir çünkü.

Evliliklerini bitirmesi Kulin'in hayatında gazetecilik sayfasını açmasına vesile olur. Gerçi 1967'de iki sene boyunca bir otomobil dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır; ama gazeteciliğe asıl girişi 1977 yılında, boşanmak üzere evini terk ettikten sonra yazı verdiği Cumhuriyet Gazetesi ile olur. Fakat ne Cumhuriyet ona para verir, ne de o Cumhuriyet'ten para istemeyi düşünür. Burada 1982'ye kadar devam eden Kulin, bir süre de Dünya Gazetesi'nde çalışır. Uzunca bir süre de Sabah Grubu'nun 1 Numara adıyla çıkardığı dergilerde bulunur. Adı Aylin romanının gördüğü ilgi üzerine Milliyet'te köşe yazan Kulin, film, televizyon ve halkla ilişkilerde de çalışmalar yapmış birisidir. Kulin, gazetecilikte neden sıyrılamadığına da şöyle bir örnek getirmektedir bugün: "Mesela Ercan (Arıklı) bana dedi ki, 'Ayşegül Nadir'in çöp kutusunu yaz.' Kadının çöp kutusu boşalacak, içinden çıkacaklara göre bir yazı... 'Aklını kaçırdın sen galiba' dedim. Aç kalırım böyle bir şey yapmam."

Klasik müziğin her türünü seven, yazarlar arasındaki kavgalara bir anlam veremeyen, aile fertlerinin eskileri kendisine kaldığından koleksiyon yapmaya ne yeri ne de parası olan, ancak çok parası olsa da buraya yatırım yapmayacağını düşünen Ayşe Kulin, çok satan kitaplarından Sevdalinka'nın gelirini Bosna'da tecavüz sonucu dünyaya gelen çocuklara, yeni çıkacak Kardelenler kitabının gelirini de Türkiye'de çocukların eğitimine bağışlayarak duyarlılığını ortaya koyar.
 
Ce: Yazar Biyografileri

Bilge Karasu </B>
1930’da İstanbul’da doğdu. 13 Temmuz 1995 tarihinde öldü.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okudu.Çevirmenlik yaptı.

ESERLERİ
D.H. Lawrence’den çevirdiği Ölen Adam adlı eserle Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü kazandı (1963). Kendi hikâyelerini toplayan ilk kitabı 1963’de çıktı: Troya’da Ölüm Vardı. İkinci kitabı Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı (1970) ile Sait Faik Hik-âye Armağanı’nı ve Gece ile 1991 Pegasus Ödülü’nü aldı. Öbür kitapları: Göçmüş Kediler Bahçesi
(1980), Kısmet Büfesi (1982), Gece (1985), Kılavuz (1990). Deneme kitapları: Ne Kitapsız Ne Kedisiz (1994- 1994 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü), Narla İncire Gazel (1995).
 
Ce: Yazar Biyografileri

Buket Uzuner ( 1955) </B>
1955 yılında Ankara’da doğdu.Hacettepe Üniversitesi’nden biyolog olarak mezun oldu (1976), Bergen Üniversitesi (Norveç, 1981) ve Michigan Üniversitesi (A.B.D., 1983)’nde Çevrebilim konusunda lisansüstü çalışmalar yaptı. ODTÜ (1984) ve Tampere Teknik Üniversitesi’nde (1986) öğretim görevlisi ve araştırmacı olarak çalıştı. Akademik yaşamı bıraktıktan sonra yabancı dil, turizm ve reklam sektörlerinde çalıştı. İlk öyküsü Dönemeç dergisinde yayımlandı (1977). Öykü ve yazıları Yarın, Türk Dili,
Oluşum,Varlık, Sanat Olayı, Cönk, Gösteri, Gergedan ve Argos gibi dergilerde çıktı. Rapsodi Dergisi’nde kadın ve gezi sayfaları hazırladı (1989,1992).

ESERLERİ
Yayımlanmış öyküleri: Benim Adım Mayıs (1986), Ayın En Çıplak Günü (1988), Güneş Yiyen Çingene (1989), Karayel Hüznü (1993), Şairler Şehri (1994) ve romanları: İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri (1991), Balık İzlerini Sesi (1992), Kumral Ada, Mavi Tuna (1997). Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları (1989) adlı bir de gezi kitabı yayınlandı. TWUC (Kanada Yazarlar Derneği) üyesi. 1989 Yunus Nadi Öykü Yarışması’nda mansiyon ve Balık İzlerinin Sesi ile 1993 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldı. 1993-1995 dönemi Türkiye PEN Yazarlar Derneği yönetim kurulunda görev aldı
 
Ce: Yazar Biyografileri

Cevat Rifat Atilhan ( 1892)- (04.02.1967) </B>
1892 senesinde İstanbul'da Vefada dünyaya gelmiştir. Babası Rifat Paşa Şam mutasarrıfıdır. Çocukluğunun ilk yılları Şam'da geçmiştir. Daha sonra İstanbul'a gelerek Fatih İptidaisine (İlkokul) başlamıştır. İlkokulu bitirdikten sonra baba mesleği olan askerliğe tercih ederek Kuleli Askeri Lisesine girmiştir.
Teğmenliğinin ilk günlerinde ilk vazifesini alarak Arnavutluk harekatına iştirak etmiştir. Edirne muhasarasında esir düşerek başlayan, iki sene sürüp giden Bulgar esareti..
Birinci Dünya Savaşının başlaması ile Mersinli Cemal Paşanın emrine verilerek Sina ve Filistin Cephelerinde yaptığı kahramanlıklarla tebarüz etmiştir. Bu cephelerde gösterdiği kahramanlıklar neticesi dördüncü ordu zat işleri müdürlüğü vazifesi ile taltif edilmiştir.
Birinci cihan harbinin aleyhimize neticelenmesi üzerine Mersinli Cemal Paşa ile Konya'ya gelerek Milli cephenin kuruluşunda büyük faydaları oluyor. İlk milli temsilci olarak Halife Sultan Vahidüddin ile görüşüyor. Halifenin makamından ayrılışında Ferit Paşa kabinesinin bir komplosuna gelerek tevkif ediliyor. Bekir Ağa bölüğüne hapsedilerek idama mahkum ediliyor. Takdiri ilahinin büyük bir lütfü keremi olarak Mersinli Cemal Paşa'nın Ferit Paşa kabinesini devirerek harbiye nazırı olması neticesinde iki saat farkı ile idamdan kurtularak harbiye nazırının yaveri oluyor.
Kurtuluş savaşında büyük vazifesini alarak Zonguldak- Bartın ve Havalisi Cepheleri kumandanlığına terfiyen tayin ediliyor ve muntazam Fransız ordusunu olduğu yerde mıhlayarak üzerine verilen vazifeyi muvaffakiyetle başarıyor.
Kurtuluş savaşının zaferle neticelenmesi üzerine ordudan ayrılarak yazı hayatına intisap etmiştir. Ölümüne kadar devam edecek olan hayatının bu ikinci döneminde pek çok ızdıraplı günler geçirmiştir.
1942 yılında zamanın hükümeti tarafından hükümet darbesi hazırlanıyor gerekçesi ile tevkif edilerek 11 ay hapsediliyor. Mareşal Fevzi Çakmak'ın bizzat yaptırdığı tahkikat neticesi masum olduğu kesin olarak anlaşılarak serbest bırakılıyor. 1952 yılında ise Malatya'da yahudi dönmesi Ahmet Emin Yalman'a yapılan suikastın sanki sorumlusu olarak tekrar tevkif edilerek 11 ay 15 gün süren ikinci mevkufiyetini tamamlıyor.
Yazı hayatını 74 dev eser ve onbinleri aşkın makaleleri ile süsleyerek idealistleri arasında Ortadoğunun Hitler'i olarak tanınıyor.
1964 yılı ağustos ayında Somali'de toplanan İslam Devletleri Kongresine davet edilerek Kongrenin İcra Komitesi başkanlığına seçiliyor. Bu vazife merhumun son büyük vazifelerinden olmuştur.
4 Şubat 1967 günü geçirdiği kalp krizi neticesi CENAB-I ALLAH'ın rahmetine mazhar olmuştur.
Allah Rahmet eylesin, makamı cennet olsun.
Amin


CEVAT RIFAT ATİLHAN'IN 74 ESERİNDEN BİR KISMI
1 Ey Türk! Düşmanını Tanı!
2 İslamı Saran Tehlike ve Siyonizim
3 İğneli Fıçı-Tarih Boyunca Yahudi Mezalimi-
4 Masonluk Nedir? Tarihte ve Günümüzde Masonluk
5 Türk Oğlu! Düşmanını Tanı!
6 Bütün Açıklığıyla İnönü Savaşları ve Gerçek Kahramanlar
7 Menemen Hadisesinin İç Yüzü
8 Sultan Abdulhamid Han Ve İttihatı Terakkicilerin Cinayetleri
9 Yahudiler Dünyayı Nasıl İstila Ediyorlar?
10 Medeniyetin Batışı
11 Siyonizm ve Protokolları
12 Tarih Boyunca İslam Hakimiyeti ve Uğradığı Suikastlar
13 Gizli Devlet ve Fesat Programı
14 Tarihte ve Günümüzde Masonluk
15 İslam ve Beni İsrail
16 Dünya İstilacıları
17 Çağ Açan Hükümdar FATİH
18 31 Mart Faciası 19 Türk! İşte Düşmanın
20 Musa Dağı
21 Suzili bermanın Hatıra Defteri
22 Filistin Cephesinde Yahudi Casusları
23 Farmasonluk Nedir? 24 Sina Cephesinde Yahudi Casusları
25 Dünya İhtilalcileri İsrail
26 Farmasonluk İnsanlığın Kanseri
27 Farmasonlar İslamiyeti ve Türklüğü yıkmak İçin Nasıl Çalıştılar
28 İstiklal Harbinde Sarıklı Kahramanlar

Hoş Geldiniz - atilhan.4t.com adresinden alınmıştır.

ESERLERİ

1.Musa Dağı
Bütün Eserleri 2
Cevat Rıfat Atilhan
Sinan Yayınevi

2.Suzy Liberman
Yahudi Casusu
Bütün Eserleri 1
Cevat Rıfat Atilhan
Sinan Yayınevi