Ce: Yazar Biyografileri
Ayşe Kulin </B>
Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümünü bitirdi. Çeşitli gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. Uzun yıllar televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak görev yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 184 yılında yayınlandı. Bu kitaptaki Gülizar adlı öyküyü, Kırık Bebek adı ile senaryolaştırdı ve bu sinema filmi 1986 yılının Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1986’da sahne yapımcılığını ve sanat yönetmenliğini üstlendiği Ayaşlı ve Kiracıları adlı dizideki çalışmasıyla Tiyatro Yazarları Derneği’nin En ıyi Sanat Yönetmeni Ödülü’nü kazandı. 1996 yılında Münir Nureddin Selçuk’un yaşamöyküsünün anlatıldığı Bir Tatlı Huzur adlı kitabı yayınlandı. Aynı yıl, Foto Sabah Resimleri adlı öyküsü Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, bir yıl sonra aynı adı taşıyan kitabı Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 1997’de yayınlanan Adı: Aylin adlı biyografik romanı ile, ıstanbul Üniversitesi ıletişim Fakültesi tarafından yılın yazarı seçildi. 1998 yılında Geniş Zamanlar adlı öykü kitabı, 1999’da ıletişim Fakültesi tarafından yılın romanı seçilmiş olan Sevdalinka ve 2000’de yine bir biyografik roman olan Füreya, 2001’de Köprü, 2002’de Nefes Nefese ve ıçimde Kızıl Bir Gül Gibi, 2004’te Kardelenler ve Gece Sesleri yayınlandı.
ESERLERİ
Adı: Aylin, Babama, Bir Gün, Foto Sabah Resimleri, Füreya, Gece Sesleri, Geniş Zamanlar, Güneşe Dön Yüzünü, İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, Kardelenler, Köprü, Nefes Nefese, Sevdalinka
HAKKINDA YAZILANLAR
Adı Ayşe
Cemal Kalyoncu
Aksiyon Sayı: 487 - 05.04.2004
Baba tarafı, Boşnakları bir bayrak altına toplayan Kulin Ban’dan gelen Ayşe Kulin, Çerkez asıllı annesi tarafından da Osmanlı’nın son Maliye Nazırı Reşat Bey’in torununun kızıdır. Kulin, hayatı ‘Adı: Aylin’ kitabıyla tümden değişmiş birisidir.
Orhan Pamuk, sanki Ayşe Kulin'i düşünerek tarihe not düşmüş o ünlü 'Bir kitap okudum hayatım değişti' sözünü. Gelki burada bir fark var. Ayşe Kulin'in hayatı, okuduğu değil, yazdığı kitaptan dolayı değişmiş; ama olsun!..
Her şey, başında bulunduğu 1 Numara Yayıncılık çatısı altındaki dergiler için Ercan Arıklı'nın Ayşe Kulin'den ilginç ve gerçek hayat hikayeleri yazmasını istemesiyle başlar. Kulin, bu talep üzerine, her ikisinin de Amerikan Koleji'nden arkadaşları olan Aylin'in isminin de bulunduğu 5-6 kişilik bir liste tespit edip Arıklı'ya verir. Arıklı'nın isteği, önceliğin Aylin'in hayat hikayesine verilmesi yönündedir.
Ayşe Kulin, okul arkadaşı Aylin'le irtibata geçer. Onun cevabı da olumludur. Amerikan ordusunda görev yapan bir Türk kadını olan Aylin, hemen Başkan Bush dahil olmak üzere çeşitli ünlülerle çekilmiş fotoğraflarını gönderir İstanbul'daki arkadaşına. Tam bu sırada Amerika'ya gitmesi söz konusu olunca Kulin, 'Nasılsa oraya gideceğim, karşılıklı konuşarak yaparım bu görüşmeyi diyerek' projeyi biraz bekletir: "Ben martta gidecektim. Aylin şubatta öldü." Aylin ölünce proje bir süre beklemek durumunda kalır. Fakat aradan bir zaman geçtikten sonra Kulin, bu sefer Aylin portresini, başında Okay Gönensin'in bulunduğu Yeni Yüzyıl'a yazar: "Okay beni aradı. 'Herkes telefon ediyor. Annem bile böyle şeyleri okumaz, fakat kafamın etini yiyor. Kimdir bu?' dedi. Ailesinden de tabii Nilüfer (Gülek) filan arayıp, teşekkür ettiler." Aylin'in, Türkiye'den başlayıp dünyanın çeşitli ülkelerinde devam eden öyküsü gerçekten çok ilginç bir öyküdür.
Gazetede çıkan bu gerçek hayat hikayesinin gördüğü ilgi üzerine Kulin, Aylin'in kitabını yazmaya karar verir. Aylin'in ailesi de buna taraftardır. Projeyi önce Afa Yayınları'nın sahibi Atıl Ant'a götürür Kulin: 'Atıl bayıldı projeye. 'Ben basacağım' dedi. Ben de 'Madem basacaksınız, bana bir avans verir misiniz?' dedim. 'Yok' dedi, 'Sen getir, hiç bir yazara verilmez ama yüzde 12 veririm' diye de ekledi. Ama bir bölüm okumak için de örnek istedi. Yazdım, gönderdim. Bir ay boyunca telefona çıkmıyor Atıl. Sabah arıyorum, öğle arıyorum, yok. En sonunda 'Olmuyor' dedim, bıraktım." Bu aradaki boşlukta Kulin, bir teklif üzerine hazırladığı Münir Nurettin Selçuk biyografisini bitirir. Ve bir gün, bazı yayınevi isimleri tespit ederek telefonun başında oturur, numaraları çevirmeye başlar: "İletişim, Metis, Remzi. Teker teker arıyorum. Birinci meşgul çıktı, ikinci meşgul çıktı. Remzi de hep meşgul çıkardı, o an açıldı. 'Randevu istiyorum' dedim. Verdiler." Böylece 80'i aşan baskı yapan 'Adı: Aylin' kitabıyla Ayşe Kulin, hem anı/hatırat yazımı konusunda ateşleyici bir rol oynar, hem de bir kitap yazarak hayatınının tümden değişmesine yol açar.
'Hikayeleriniz ilklerin de gerisinde' diyen yayınevi
Ayşe Kulin, kalıplar ve ideolojilerle örülmüş bir edebiyat bloğunun içine giremese de çok satan bir yazar olarak okur nezdindeki yerini alır böylece. Aslını sorarsanız edebiyat dünyasına paraşütle inmiş de değildir. Yıllardır yazı ile hayatını kazanan birisi olarak, 1984 yılında bastırdığı Güneşe Dön Yüzünü öykü kitabıyla edebiyat dünyasının kapısını -içeri alınmasa da- 'tıklatır.' Bunun öyküsü de buraya not düşecek kadar hazindir. Kulin, ilk yazarlık denemesini yaptığı öykülerini gönderdiği, fakat bugün ismini vermediği yayınevinden şöyle bir cevap almıştır o yıllarda: "Bir dosya kağıdına kıyamamış, ikiye bölüp yarısına yazmış: Sayın Kulin, son hikayeleriniz ilklerin de gerisinde. Sizin için üzgünüz. İmza..." Fakat basılmaya değer bulunmayan çalışmasıyla Kulin, 1995'te Haldun Taner Öykü Ödülü birinciliğini alır; bunlara sekiz yeni öykü ilave yaparak genişlettiği Foto Sabah Resimleri kitabıyla da Sait Faik Hikaye Armağanı ile ödüllendirilir (1996).
- Siz o cevabı veren yayınevi hangisi idi?
"Onu söylemeyeyim. Önemli bir yayınevi. Kendileri herhalde çok üzgündür. Onları bir kere daha üzmeye gerek yok!"
Ayşe Kulin artık çok satan yazarlar arasında ilk sıralardadır artık. 1997 yılında çıkardığı Adı Aylin ile 80 baskıyı geride bırakan Kulin, Sevdalinka ile de 60'a yakın baskı yapar, rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu'nun hayatını anlattığı Köprü 40 baskıya ulaşır nerede ise. Kulin'in kitapları arasında Füreya ve Nefes Nefese de diğerlerinden geride kalmaz.
Ayşe Kulin, kitaplarında gerçek hikayeleri ele almayı benimsemiştir. Hatta bazı kitaplarında ailesinden kahramanlara yer verir. Peki Ayşe Kulin'in kendi hikayesi nasıldır?
Boşnakların ilk kralının soyundan
Ayşe Kulin, köklü geçmişi olan bir aileden gelmektedir. Baba tarafı Bosnalı olan Ayşe Kulin, son edindiği bilgilere göre de muhtemelen Macar topraklarından Bosna'ya idari bir yetkili olarak atanmış Kulin Ban'ın ailesine mensuptur. Kulin Ban, 11. yüzyılda Boşnakları ilk defa bir bayrak altında toplayıp kendi kilisesini kurmuştur. Ayşe Kulin'in anlattıklarına göre Boşnaklar, Ortodoks Sırp ve Katolik Hırvatlar'dan ayrı olarak üçlü teslis inancına ananmayanların oluşturduğu Bogomil mezhebine mensup, bir tek Allah'a inanan bir topluluktur. Bundan dolayı Sırp ve Hırvatlar'ın işkencelerine maruz kalmışlardır yıllarca. İşte bu dönem sonunda kendi kilisesini kurarak Boşnaklar'ın ilk kralı olan Kulin Ban, Ayşe Kulin'in de soyunun dayandığı koldur. Ayşe Hanım, bunu çok eskilerden beri kullanageldikleri Kulin soyadına dayandırmaktadır. Çünkü yüzyıllardır ailenin kullandığı soyad Kulin'dir: "O aileden gelen bir ailem olduğu kesin. Ama belki Kulin Ban'dan değil de kardeşinden, yeğeninden inmiştir." Ayşe Kulin, ailenin Macarsitan'dan gelen kolundan şecereyi bulduklarını, ama Bosna tarafındaki kayıtların 1992'deki savaşta bombalarla yok edildiğini belirmekte: "Macaristan'da bir Kulin ailesi olduğunu biliyorum. Onlar her yıl bir yerde buluşuyorlarmış, yani dünyadaki bütün Kulin'ler." Kulin Ban'ın ismi Saraybosna'nın iki önemli caddesinden birine de verilmiştir: "Kulin Ban çok müreffeh bir devir yaşatmış, çok adilane idare etmiş ve çok sevilen bir lidermiş. Bir şeyin çok eskidiğini anlatmak için Nuh Nebi'den beri deriz ya, onlar Kulin'den kalma der. Böyle bir deyimleri var. Dolayısıyla onların çok sevdiği bir lider."
1890'ların sonlarına kadar Bosna'da kalan aile, bir derebeyi olarak bilindikleri o topraklardan 1896 veya 1897'lerde ayrılmak zorunda kalır. Geldikleri yer önce İstanbul'daki Rami'dir: "Tito devrine kadar aileye Bosna'dan hem erzak, hem para gelirdi. Topraklardan alınan mahsulün parası."
Bosna'dan gelen, Ayşe Kulin'in de dedesi olan Salih Zeki Kulin'dir: "Babama sormuştum, 'Dedem ne iş yapardı?' diye. 'İşi yoktu' dedi. İşi olmamasını kafam almamıştı. Bosna'da beyler hiç çalışmazdı. Buradaki ağalar gibi. Dedem okuma olarak da bir tek beylerin kendi aralarında kullandıkları bir yazıyı bilirdi. Akrabam olduğu için çok övündüğüm, torunu olduğumuz ressam Ferruh Başağa -ki dedesi Fehim Efendi de Osmanlı Meclisi'nde ilk Bosna Mebusu idi- yüksek tahsilini Saraybosna'da yaptı. O Sırpça'yı okur, ama Boşnakça'yı okuyamaz. Tito yok etti çünkü. Sonrakiler de Boşnak sözünü yok etmeye çalıştılar."
Ressam Ferruh Başağa ile akraba
Salih Zeki Kulin'in Gül Hanım'la evliliğinden üç çocuğu gelir dünyaya: Nusret, Saadet ve Muhittin. Makine mühendisi olan Nusret Kulin, büyükelçilik yapmış Orhan Kulin'in babasıdır. (Orhan Kulin'in eşi Kadriye Hanım da uzun yıllar Aksanat'ta idarecilik yapmış birisidir.) Ayşe Kulin'in babası olan Muhittin Kulin, ağabeyinden 6 sene sonra 1903'te Rami'de doğar. Mühendis mektebine gider, Almanya'da inşaat mühendisliği okur. Devlet Su İşleri'ni (DSİ) kuran veya o kurumun başına ilk atanan kişidir Muhittin Kulin. Dolayısıyla Türkiye'de ilk baraj, önemli inşaat gibi yatırımlarda onun da hizmeti geçmiştir. Hatta Süleyman Demirel de, DSİ'de Muhittin Kulin'in memurlarından biri olmuştur zamanında.
Büyükdedesi Osmanlı'nın son maliye nazırı
Muhittin Kulin, önce CHP ile daha sonra da ondan iktidarı devralan Demokrat Parti ile takışınca istifa etmek zorunda kalır. Bazı bankaların yönetim kurullarında görev aldıktan sonra en son olarak üniversitede öğretim üyeliği yapar. Vakti zamanı gelince de (Hatice) Sitare Hanım'la birleştirir hayatını: "Babam hep devlet memurluğu istedi. Özel sektörden çok teklif almasına rağmen devlette kaldı. Ankara'da DSİ'de iken, bir ziyaret sırasında Ankara'ya giden annemle tanıştı." Sitare Hanım Çerkes'tir: "Çerkes'lerin Bijeduh kolu varmış. Çok iftihar ederler. Onlar da Kamçiliko Hasan Bey diye birinden inmeler." Ayşe Kulin'in anne tarafı da 93 Harbi'nde bugünkü Türkiye topraklarına gelmiş bir ailedir.
Ayşe Kulin'in annesi Sitare Hanım, son Osmanlı Meclisi'nde Maliye Nazırlığı yapmış olan Reşat Bey'in torunudur. Onun da babası mutasarrıflık yapmış birisidir: "Anneannemin anne ve babasını görme mutluluğuna erdim. Uzun yaşadılar. Dolayısıyla ben Osmanlı beyefendiliği denen o ince çizgiyi çok iyi biliyorum."
Reşat Bey'in Leman, Suat ve Sabahat adında üç kızı olur. Suat Hanım topoğraf Hilmi Bey'le evlenerek daha sonra Soydan adını alacaktır. Sabahat Hanım ise, bir Ermeni gencine aşık olur ve 30 yıllık bir sürenin sonunda ancak evlenebilir. Ayşe Kulin'in, Nefes Nefese adlı romanında Selva ve Rafo'nun hikayesi olarak anlattığı aslında Sabahat teyzesinin hikayesidir. Ayşe Kulin'in anneannesi Leman Hanım ise askeri doktor Mahir İhsan Bey ile dünyaevine girer.
Ailenin damatlarının bir özelliği, buna Ayşe Kulin'in babası da dahildir, hep içgüveysi gelmeleridir. (Unutmadan, Ayşe Kulin, Hacı Bekir Şekerlemeleri'nin damadı olan milli yüzücü Doğan Şahin ile akrabadır. Doğan Bey'in babası ile Ayşe Hanım'ın babası iki kız kardeşin çocuklarıdır. Bu arada, ölüm ilanında Ayşe Kulin'in teyzesi olarak adı yazılan; Konya Valisi Hüsnü Zadil'in kızı, Van Valisi Vezir Tahir Paşa'nın gelini Bedia Belbez ile aralarında bir akrabalık bağı da yoktur.)
Reşat Bey'in Beyazıt'taki konağı, Ayşe Kulin'in doğduğu 1941 senesinde satılarak aile Nişantaşı'na yerleşir. Bu taşınmanın sebeplerinden biri, dedesinin, ahbabı olan Rey kardeşlerin babası, aile dostu Ahmet Reşit Rey'le daha yakın oturmak istemesidir. İkisi de 150'likler listesine girmemek için kader birliği ederek kaçmıştır. Aralarında böyle bir bağ da vardır.
'Kıskançlık nedir bilmedim'
Ayşe Kulin, doğduğunda İkinci Dünya Savaşı'nın ikinci yılına girmesine tam 6 gün vardır. Türkiye'de de savaşa girme-girmeme üzerinde politikalar üretilmektedir. Böyle bir ortamda küçük Ayşe de, Amerikan Hastanesi'nde doğmasına ve annesi ile babası evlenir evlenmez Ankara'da oturmaya başlamalarına rağmen ancak iki ay üzerine baba ocağının yolunu tutabilir. Onun büyüme evresini geçirdiği yer, dolayısıyla Ankara'dır. Ancak yazları İstanbul'a gelebilir. Geldiğinde de ilk başlarda Burgaz Ada'daki konakta kalırlar. Ankara'dan her gelişlerinde nerede ise bir ordu tarafından karşılanırlar: "Dedem, teyzem, kuzenler karşılamaya gelirdi." Dedesinin ailesi, üç kızı, üç damadı ve torunlar hep bir arada yaşamaktadır çünkü. Küçük Ayşe'nin burada bir de bayram anıları vardır, zihninde tazeliğini koruyan: "Babannemin Sultanahmet'teki evine giderdik. Bana halamın oğlunun sünnet elbisesini giydirirlerdi..."
- Tek çocuk olmanın artıları, eksileri var mıydı?
"Kıskançlık nedir bilmememin sebebi kardeşim olmamasıdır. Çünkü kıskanacak bir şey yoktu. Bütün oyuncaklar benim. Dedeler, anneler benim... Bu kıskançlık duygusunun eksikliği çok iyi bir şey değil hayatta. Onun sıkıntılarını çektim. Mesela kocamı kıskanmadım. Kıskanmadığım için de arkadaşım kocamı ..." Ayşe Kulin, hırs duygusundan da yoksun büyür: "Hırs olmadığı için de hayata asılmadım. Yayın işlerine asılmadım. 20 yaşından beri yazıyorum. En azından 1970'li yıllardan beri elimde kitaplar var. Hırsım olmadığı için bu kadar geç kaldım. Doğru bulmuyorum bunları."
Ayşe Kulin, ilkokula Ankara'da başlar. Üçüncü sınıftan itibaren okulun ismi TED olur ve yabancı dille eğitime başlanır. (Ayşe Kulin, bu noktada Attila İlhan'ın eleştirilerine karşı çıkarak, yabancı dille eğitimle kimsenin milliyetçiliğinden birşey kaybetmeyeceğini söylemektedir: "Attila İlhan'a benden selam söyleyin. Karşı karşıya oturur, milliyetçiliğimi onunla tartışırım. Belki ben daha milliyetçi çıkarım.") TED Koleji'nde yazar Pınar Kür, Ankara valilerinden Kemal Aygün'ün kızı, şimdi Mehmet Ali Bayar'ın annesi olan Baysan Bayar, eski siyasilerden Hıfzı Oğuz Bekata'nın kızı Yüksel, sonra Ömer Çavuşoğlu gibi arkadaşlar da edinir burada.
Kulin, daha sonra aile geleneğini bozmamak üzere Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ne gelir. Anneannesinin kızkardeşi Sabahat Hanım, eniştesi ve annesi, yani üç kuşak burada okumuştur. Kendisiyle beraber dördüncü kuşak da Amerikan Kız Koleji'ni bitirdiğinde yıl 1961'dir. Kulin'in buradaki arkadaşları arasında ise yazar İpek Ongun, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Festival Yönetmeni Dikmen Gürün, Dünya Bankası'nda uzun süre çalışmış Alev Bilgen, Çetin Emeç'in eşi Bilge Emeç vardır. Yazar Nazlı Eray ise bir sınıf alttan arkadaşıdır.
1960'ta yürüyüşlere katılıyor
1950'de Demokrat Parti iktidara gelince Kulin ailesi de, Türkiye'deki bir çok ailede olduğu gibi hadiseyi sevinçle karşılar. Ancak zamanla bu destek, bilinen tavırlardan dolayı tersine döner. Ünlü DP'lilerden Bayındırlık Bakanı Muammer Çavuşoğlu, Süreyya Ağaoğlu gibi isimler yakın arkadaşları olmasına rağmen Ayşe Hanım'ın babası Muhittin Kulin de zamanla DP'nin aleyhinde bir tutum takınır. Bu, henüz genç bir kız olan Ayşe'nin olaylara bakışını da değiştirir. Çünkü Ankara'da büyüdüğü için, bütün Ankaralı'larda olduğu gibi, onların evinde de politika ve siyaset eksik değildir. Dolayısıyla Ayşe Kulin de politik bir kişilik kazanmıştır zamanla. Hatta Kulin, İstanbul'a geldiğinde siyaset konuşulmayan evleri yadırgayacaktır: "Birileri babamla takışıyor, babam istifa etmek zorunda kalıyor. Bütün arkadaşlarımın babaları ya müsteşar ya da bakan. Mesela Nihat Erim'in kızı Işıl, sınıf arkadaşım. Nihat Erim babamdan birşey istiyor, babam yapmayıp istifa ediyor. Ben ne yapacağım şimdi? Babama sorduğumda 'Arkadaşınla benim davamın ne ilgisi var?' demişti." İşte siyasetin içinde büyüdüğünden olacak Ayşe Kulin de 27 Mayıs 1960 İhtilali öncesindeki nümayişlere katılanlardan biri olur: "Epey yürüdüm ve tartaklandım ben de."
Siyasete girenin kirlendiğini düşündüğünden politikayı hiç düşünmeyen Ayşe Kulin, Abdi İpekçi, Ercan Arıklı, Çetin Emeç gibi arkadaşları olmasına rağmen gazetecilik de yapamadığını ifade etmektedir: "Ben hep gazetecilik istedim. Ama o zaman gazetelere böyle 'pat' diye girilmezdi. Mesela Abdi'ye çok yalvardım, Milliyet'te birşeyler yapayım diye. O da bana 'Atla git İngiltere'ye, İngiltere Kraliçesi'nden bir röportaj getir, seni alayım' dedi. Bazı isimler onu yapar, getirir ama ben öyle değilim. Ben kapıları çalamam, içeri girip, arsızlık edemem. Bir düğünde davetli olmadığı halde duvardan atlayıp gelmiş gazeteci vardı. Öyle yapacağıma öleyim daha iyi." Fakat Ayşe Kulin'in de bir gazetecilik dönemi olmuştur hayatının ilerleyen yıllarında.
'İki evlilik, dört çocuk'
1960 senesinde Mehmet Sarper'le bir evlilik yapan ve Mete ile Ali adını verdiği iki çocuğu olan Ayşe Kulin, bu evliliğinde, hayatının en sıkıntılı yıllarını geçirir, özellikle de boşanma aşamasında. Daha sonra Eren Kemahlı ile hayatını birleştiren (1967) Kulin, yine iki erkek çocuğu getirir dünyaya: Kerim ve Selim. Herşey iyi giderken bu evliliğini de bitirir. Sebebi ise yukarıda da bahsettiği gibi kıskanç olmamasının doğurduğu bir sonuçtur! Fakat bu evliliğinden, ilki gibi yaralar alarak çıkmamıştır. İngiltere'de yaşayan Eren Kemahlı ve onun İngiliz eşi ve çocuğuyla ilişkilerini halen düzeyli bir şekilde sürdürmektedir çünkü.
Evliliklerini bitirmesi Kulin'in hayatında gazetecilik sayfasını açmasına vesile olur. Gerçi 1967'de iki sene boyunca bir otomobil dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapmıştır; ama gazeteciliğe asıl girişi 1977 yılında, boşanmak üzere evini terk ettikten sonra yazı verdiği Cumhuriyet Gazetesi ile olur. Fakat ne Cumhuriyet ona para verir, ne de o Cumhuriyet'ten para istemeyi düşünür. Burada 1982'ye kadar devam eden Kulin, bir süre de Dünya Gazetesi'nde çalışır. Uzunca bir süre de Sabah Grubu'nun 1 Numara adıyla çıkardığı dergilerde bulunur. Adı Aylin romanının gördüğü ilgi üzerine Milliyet'te köşe yazan Kulin, film, televizyon ve halkla ilişkilerde de çalışmalar yapmış birisidir. Kulin, gazetecilikte neden sıyrılamadığına da şöyle bir örnek getirmektedir bugün: "Mesela Ercan (Arıklı) bana dedi ki, 'Ayşegül Nadir'in çöp kutusunu yaz.' Kadının çöp kutusu boşalacak, içinden çıkacaklara göre bir yazı... 'Aklını kaçırdın sen galiba' dedim. Aç kalırım böyle bir şey yapmam."
Klasik müziğin her türünü seven, yazarlar arasındaki kavgalara bir anlam veremeyen, aile fertlerinin eskileri kendisine kaldığından koleksiyon yapmaya ne yeri ne de parası olan, ancak çok parası olsa da buraya yatırım yapmayacağını düşünen Ayşe Kulin, çok satan kitaplarından Sevdalinka'nın gelirini Bosna'da tecavüz sonucu dünyaya gelen çocuklara, yeni çıkacak Kardelenler kitabının gelirini de Türkiye'de çocukların eğitimine bağışlayarak duyarlılığını ortaya koyar.