Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan *MeleK*
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İbrahim Paşa (Kavalalı)





Kavalalı Mehmed Ali Paşanın büyük oğlu ve Mısır vâlisi. 1789’da Kavala’da doğdu. İstanbul’da eğitim gördü. 1805’te Mısır vâlisi olan babasının yanına gitti. 1807’de Mısır defterdarlığına tâyin edildi. Mısır ordusunun yeniden teşkilâtlanmasında büyük rol oynadı. 1816’da Arabistan Yarımadasındaki âsî Vehhâbîlerin faaliyetlerinin durdurulması için, vazîfelendirildi. Güçlü ve düzenli ordusunun başında harekete geçen İbrâhim Paşa, 26 Eylül 1818’de Vehhâbîlerin merkezi Der’iyye’yi fethetti. Vehhâbî emîri İbn-i Suûd ile dört oğlunu ve âsî liderleri esir edip, İstanbul’a gönderdi. Âsîlerin hepsi îdâm edildi. Vehhâbîlerin, Muhammed aleyhisselâmın kabr-i şerîfi Ravza-i mutahharadan çaldıkları kıymetli eserlerin bir kısmını buldurup, İstanbul’a gönderdi. Vehhâbîlerin zulmüne son verdi. Ahâliye ve âlimlere iyi davrandı. Bu hizmeti karşılığında kendisine Paşa rütbesi verildi.

Yunan isyânı üzerine 1824’te Mora vâliliğine getirildi. Muntazam askerî birlikler ve donanma ile Akdeniz’e açılıp, Rodos’ta Osmanlı kuvvetleriyle birleşti. Kışı Girit Adasında geçirip 24 Şubat 1825’te Mora’ya çıkarma yaptı. Navarin, Kalamata, Tripoliçe şehirleri ile önemli mahallerdeki Yunan âsilerini susturdu. Âsilerle olan mücâdele, 1827’de Atina’nın alınmasıyla tamamlandı. İbrâhim Paşanın âsîleri cezâlandırması, Yunan hâmiliği yapan Avrupa devletlerini harekete geçirdi. Haçlı donanmaları, 28 Ekim 1827’de Osmanlı ve Mısır donanmasına, Navarin’de baskın tertip ettiler. İbrâhim Paşanın donanması dâhil elli yedi gemi ve sekiz bin Türk askerini şehid ettiler. İngiltere, Fransa ve Rusya, 3 Ağustos 1829’da İbrâhim Paşanın Yunanistan’dan çekilmesi anlaşmasını imzâlattırdılar. İbrâhim Paşa, Mısır’a gitti.

Bu sırada Mehmet Ali Paşa, Sûriye vâliliğinin kendisine verilmemesi üzerine, Osmanlı Devletine isyân etti. Oğlu İbrâhim Paşayı büyük bir ordu ile Sûriye üzerine gönderdi. İbrâhim Paşa, 1832’de Gazze, Yafa, Kudüs, Hayfa şehirlerine girdi. Sayda vâlisini yenip, Akkâ’yı zaptetti. Böylece Şam dâhil, Sûriye eline geçti. Toroslardan Anadolu’ya girdi. Konya’da Sadrâzam Reşîd Paşayı esir etti. Osmanlı Hânedânına hürmetkâr olan İbrâhim Paşa, Reşîd Paşaya çok iyi davrandı. 1833’te Kütahya’ya kadar geldi. Sûriye ve Adana, Mısır’a verildi. Babası Mehmed Ali Paşanın son zamanlarında Mısır vâliliğine de tâyin edildi. İstanbul’a geldi. Osmanlı Sultânı Abdülmecîd Handan, müstakil vâli demek olan“ Hidiv” unvânını aldı. 10 Kasım 1848’de babası Mehmed Ali Paşadan önce vefât etti. İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin yakınlarındaki bir türbeye defnedildi.

Osmanlıların Mısır defterdârlığını da yapan İbrâhim Paşa, ülkesine çok hizmet etti. Mısır’da Nizâm-ı Cedîd askeri yetiştirdi. Cesur ve disiplinli bir askerdi. Ordunun tâlimi ve yetiştirilmesi ile bizzât ilgilenirdi. Mısır’ın idâresine ve îmârına hizmetinden dolayı “El-Fâtih” lakabıyla anılırdı.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İbrahim Paşa (Maktul, Makbul, Pargalı)





Kânûnî Sultan Süleymân Hanın ikinci sadrâzamı ve Osmanlı târihinin en meşhur devlet adamlarından. Parga’da doğmuş ve Bosna Beylerbeyi İskender Paşanın bir akını sırasında ele geçirilerek o sırada Kefe sancakbeyi olan Şehzâde Süleymân’a (Kânûnî’ye) hediye edilmiştir. Daha sonra Şehzâde Süleymân ile Manisa’ya geldi ve burada Müslüman-Türk terbiyesiyle yetiştirildi. Arapça, Farsça'nın yanında bâzı batı lisanlarını da bilen İbrâhim, Şehzâde Süleymân pâdişâh olunca İstanbul’a getirilerek sarayda mühim görevler verildi.
Belgrad Seferine, kapıağası rütbesiyle katıldı. Rodos Seferinde hasodabaşı ve içşahincilerbaşı sıfatlarıyla pâdişâhın yanında bulundu. 1523’te Pîrî Mehmed Paşanın görevden alınmasıyla, sadrâzamlığa tâyin edildi. Ayrıca bu vazîfesine ilâveten Rumeli beylerbeyliği de verildi. Sadrâzam olduktan sonra isyân eden Mısır Beylerbeyi Hâin Ahmed Paşayı cezâlandırmak üzere Mısır’a giden İbrâhim Paşa, geçtiği yerlerde gördüğü bozuklukları yoluna koydu. Mısır’da kaldığı sürede esaslı idârî ve mâlî ıslâhatlar yaptı. Ancak aleyhindeki hareketler sebebiyle Pâdişâh tarafından geri çağrıldı ve 1525 sonbaharında İstanbul’a döndü.

1526’da Macaristan Seferine serdar tâyin edildi. Öncü kuvvetlerin başında sefere çıkan İbrâhim Paşa, yol üzerindeki Petervaradin ve Uylak kalelerini fethetti. Mohaç Meydan Savaşında, Osmanlı ordusunun sağ kanadına kumanda etti ve zaferin kazanılmasında önemli rol oynadı.

Mohaç Zaferinden sonra, Anadolu’daki isyânları önlemek üzere harekete geçen İbrâhim Paşa, Hacı Bektâş-ı Velî’nin soyundan olduğunu iddiâ eden ve Anadolu’da sapık inançlarını yaymak isteyen Kalender Şahı cezâlandırdı ve buralarda nizâmı tekrar kurdu.

Viyana Kuşatması esnâsında, kıyâfet değiştirerek asker içine girip bir cengâver gibi çarpışarak orduyu gayrete getirmeye çalıştı. Fakat, mühimmâtın azalması ve mevsimin uygun olmaması üzerine kuşatma kaldırıldı.

İran ile Osmanlı Devleti arasındaki Bağdat, Bitlis ve Âzerbaycan vâlilerinin takındıkları kötü tavır sebebiyle çıkan karışıklıkları ortadan kaldırdı (1533). İstanbul’a döndükten sonra, ilk işi Fransa ile ileriki târihlerde kapitülasyon denilen anlaşmaları yapmak oldu(1536).

Osmanlı Devletinin târihi içinde hiçbir sadrâzamın erişemeyeceği derecede şan ve şerefe erişen, kâbiliyeti ve iktidârı ile devletin umûmî vaziyetine tesir eden İbrâhim Paşa, 15 Mart 1536’da sarayda kaldığı bir gece, siyâsî sebeplerden dolayı öldürüldü ve Galata’daki Cânfedâ Zâviyesine defnedildi.

İbrâhim Paşa, birkaç lisan bilir ve târih, coğrafya, harp târihi konularıyla devamlı meşgul olurdu. Devlet idâreciliğinde mütehassıs olan İbrâhim Paşanın, Kumkapı Câmii ve Zâviyesi, Galata’da eski Yağkapanı Câmii, Mekke, Selânik, Hezargrad ve Kavala’da câmi, imâret, mektep, medrese, dârülhadis, tâbhâne, hamam, çeşme, sebil yanında, daha birçok yerde mescid, tekke ve zâviyeleri olup, bunlara mükemmel vakıflar bağışlamıştır.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İbrahim Paşa (Nevşehirli, Damat)





Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinin meşhur sadrâzamı. Enderûn-i Hümâyûndan, yâni Osmanlı Saray Üniversitesinden yetişen sadrâzamların on üçüncüsü ve Osmanlı sadrâzamlarının yüz otuzuncusudur. İzdin (Zeytin) Voyvodası Ali Ağanın oğlu olan İbrâhim Paşa, Nevşehir’de dünyâya geldi. İş bulmak için İstanbul’a gelmiş ve Eski Saray masraf kâtibi Mustafa Efendinin delâletiyle (tavsiyesiyle) 1689’da sarayın helvacı ocağına, daha sonra eski saray baltacıları ocağına kaydolmuştur. İbrâhim Efendi, hizmetleri ile yükselip Dârüssaâde ağasının yazıcı halîfesi olarak Pâdişâhın bulunduğu Edirne’ye gitti. Şehzâde Ahmed’in pâdişâh olmasından sonra 1703’te Dârüssaâde ağası yazıcılığına tâyin edildi. Bu vazîfedeyken pâdişâhın îtimât ve teveccühünü kazandı. Ancak, Sadrâzam olan Çorlulu Ali Paşa, onu Edirne’ye gönderdi.
1715’te Mora Seferine çıkan Vezîriâzam Şehid Ali Paşa, İbrâhim Efendiyi mevkûfâtçılıkla berâberinde götürdü. Buranın alınmasından sonra da tahrir (kâtiplik) işi ile vazîfelendirildi.

İbrâhim Efendi, 1716 yılında Avusturyalılarla yapılan Varadin Muhârebesinde bulundu. Mağlûbiyetten sonra vaziyeti Pâdişâha arz etmek üzere bir arîza ile ordu tarafından Edirne’ye gönderildi. Sultan Üçüncü Ahmed, çok güvendiği İbrâhim Efendiyi geri göndermeyerek birinci rûznâmeci yaptı. Birkaç gün sonra da 3 Ekim 1716’da sadâret kaymakamlığına tâyin eyledi.

İbrâhim Paşa, 1717’de Şehid Ali Paşanın ölümüyle dul kalmış bulunan Sultan Üçüncü Ahmed Hanın kızı Fâtıma Sultanla nikahlanarak “Dâmâd” oldu. İbrâhim Paşanın teşebbüsleri sâyesinde Avusturyalılarla sulh yapılmasının kararlaştırılmasından sonra, 1718’de vezîriâzamlığa getirilerek Avusturya ile Pasarofça Muâhedesini imzâladı. Aynı yıl Venediklilerle de sulh yapıldı.

İbrâhim Paşanın on üç yıl süren sadrâzamlığı zamânında İran ile savaş yapıldı. Ancak sulhtan sonra devlet bir huzur dönemine girmiştir.

Lâle ve Çırağan, Sâdâbâd ve diğer mesîrelerde, helva sohbetleri düzenlenmesi de bu dönemde oldu. Bunun yanısıra ilk matbaanın tesisi ve sanâyi tesislerinin kurulması, onun gayretleri ile gerçekleşti. İbrâhim Paşa, Eylül 1730’da meydana gelen Patrona Halil İsyânında âsîler tarafından işkence ile öldürüldü.

Devlet işlerine vâkıf, düşünceli, mûtedil, kadirşinas, kâbiliyetli insanların kadrini bilen bir devlet adamıydı. Pâdişâhın teveccühünü (sevgi ve yakınlık) kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenâlık yapanlara dahi iyilikte bulunmuştur.

Dâmat İbrâhim Paşanın hayır eserleri oldukça fazladır. Bunların başında, zevcesi Fâtıma Sultanla berâber İstanbul’da Şehzâde Câmii yakınında yaptırdıkları dershâne (Dârülhadîs), talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphâne gelir. İstanbul’un muhtelif yerlerinde çeşme, sebil ve mesîre yerleri yaptırmıştır. Ayrıca doğum yeri olan ve o târihte Niğde’ye bağlı olan Muşkara köyünü, başka yerlerden ahâliyi getirip, aşîretleri iskân ile burayı kazâ yaptı ve kasabayı sur ile genişletti. Muşkara adını kaldırıp Nevşehir diye adlandırdığı bu yerde iki câmi, bir medrese ve medrese talebesiyle fakir halk için imâret yaptırdı.

İstanbul’da kitap satan esnafta bulunan nâdide kitapların, ucuz fiyatla satın alınarak Avrupa’ya gönderildiğini öğrenen İbrâhim Paşa, bu eserlerin yurtdışına çıkışını yasaklayıp kütüphâneler tesis etti. Ayrıca İstanbul’da bir çini fabrikası ve çuha fabrikasının yanında Hatayî ismi verilen kumaş fabrikasının tesisi, İbrâhim Paşanın gayret ve çalışmalarıyla olmuştur. Lâle devri ile başlayan park ve bahçecilik de bu gayretli sadrâzam sâyesinde gerçekleşti. Ancak, 1730 yılındaki Patrona Halil İsyânı ile yakılıp yıkılan bu bahçelerin benzerleri daha sonra Avrupa’da görüldü.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İdris-i Bitlisî






On beş ve on altıncı yüzyıl Osmanlı âlim ve devlet adamlarından. Bitlis’te doğdu, fakat doğum târihi belli değildir. Babası Hüsâmeddîn Ali Bitlisî, âlim ve faziletli bir şeyhti. Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ın dîvânında uzun zaman nişancılık yaptı.
İdris-i Bitlisî ilk ilim tahsilini babasından yaptı. Çeşitli âlimlerden de ilim tahsil etti. 1490 senesine kadar Uzun Hasan’ın oğlu Yâkub Beyin dîvân hizmetinde bulundu. Osmanlı Sultanı İkinci Bâyezîd Han tarafından İstanbul’a dâvet edildi. Bu sırada Şah İsmâil fitnesine “Mezheb-i nâ-hak” (Bâtıl Mezheb) diye târih düşürdü. Şah İsmâil bunu duydu. Keskin zekâsı ile Şah İsmâil’e çok güzel cevaplar vererek zulmünden kurtuldu. Hizmetine girmesi için yaptığı teklifi reddetti. Osmanlı ülkesine gitti. Sultan İkinci Bâyezîd Han, ona mühim vazifeler verdi. Arap ve Acem kazaskerliğine tâyin etti ve ondan bir Osmanlı târihi yazmasını istedi. O da bu emre uyarak Fârisî manzum 80.000 beyitlik Heşt-Behişt adında bir eser telif etti.

Yavuz Sultan Selim Hanın da hizmetinde bulunan İdris-i Bitlisî, Sultan’ın İran (Çaldıran) Seferinde bulundu. Sultan Selim nâmına bütün Doğu Anadolu bölgesini ve Mardin’i fethetti. Urfa ve Musul’un fethinde mühim rol oynadı. Bölgenin iç işlerini tanzim etti. Mısır Seferine de katıldı.

Nesir ve nazımda güçlü bir kaleme sâhipti. Eserlerini Arapça ve Farsça yazmıştır.

Yaşadığı asrın ileri gelen âlimlerinden olan İdris-i Bitlisî’nin sohbetlerine pâdişâhlar, devlet ileri gelenleri büyük ilgi gösterirlerdi. Bir müddet Yavuz Sultan Selim Hanın sohbet arkadaşlığını yaptı. 1520 (H.926) senesinde Yavuz Sultan Selim Hanın vefât ettiği sene vefât etti. Eyüp Sultan’da Bülbül Deresi tarafında bir set üzerine defnedildi.

Eserlerinden bâzıları: Münâzara-i Savm u İyd, Mecmuât-ül-Fevâid-il Müteferrika, Heşt Behişt (İlk sekiz Osmanlı pâdişâhı hakkındadır).
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İshak Paşa





On beşinci yüzyıl Osmanlı vezîriâzamlarından. Aslen Rum olup, Enderûn’da Müslüman olarak yetiştirilen İshak Bey, Sultan İkinci Murâd Han zamânında hazînedârlıktan vezirliğe yükseldi.
İstanbul’un fethi sırasında Anadolu beylerbeyiydi. Fetihten sonra iki sene kadar sadâret vekilliği yaptı ve 1455’te bu görevini Mahmûd Paşaya devretti. 1470’te Rum Mehmed Paşanın azli üzerine vezîriâzam oldu. Bu sıralarda Anadolu’da başkaldıran Karaman ve Germiyanoğullarının hareketi bastırıldı. Anadolu’daki Aksaray kasabasından bâzı sanat erbâbı, âilesi ile birlikte İstanbul’a getirilip yerleştirildi ve buraya Aksaray denildi.

İshak Paşa, 1472’de Akkoyunlu üzerine yapılacak seferden önce görevden alınıp, sadârete ikinci defâ Mahmûd Paşa getirildi. Sultan İkinci Bâyezîd’in tahta geçmesinden sonra, 1481’de tekrar sadrâzamlığa getirilen İshak Paşa, 1492 senesine kadar hizmet gördükten sonra, emekli olarak Selânik sancağına gönderildi. 1497’de orada vefât etti.

İshak Paşanın İnegöl’de medresesi, İstanbul Ahırkapı civârında bir câmisi vardır. Câminin etrâfındaki mahalle kendi adı ile anılmaktadır.

Bunlar dışında Selânik’te bir imâret ve başka hayratlar da yaptırmıştır.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İsmail Paşa (Kavalılazâde)





Mısır hidivi. 31 Aralık 1830’da Kâhire’de doğdu. Kavalalı İbrâhim Paşanın oğludur.
Fransız Harp Akademisinde okudu. Ağabeyi Ahmed Rifat Paşanın ölmesi üzerine Mısır Veliahtı îlan edildi (1858). Sudan’da çıkan ayaklanmaları bastırarak huzur ve asâyişi temin etti. 1863’te amcası Sait Paşanın ölümü üzerine Mısır vâlisi oldu. Abdülazîz Hanın bir fermanıyla 1867’de Hidiv unvanını aldı. Ayrıca hidivliğin hânedânın en yaşlı üyesine değil de babadan oğula geçme prensibini pâdişâha kabul ettirdi. Böylece kardeşi vezir Mustafa Fâzıl Paşanın yerine büyük oğlu Tevfik Paşa veliaht oldu. Girit Seferine katıldı.

İsmâil Paşa, Mısır’da bağımsız bir devlet kurma hevesindeydi. 1869’da Süveyş Kanalının açılışı sırasında Osmanlı Pâdişâhının tasdikini dahi almadan Avrupa devlet başkanlarını ülkeye dâvet etti. Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu zor durumdan istifâde ederek dış kredi yetkisini elde etti (1872). Bunun netîcesinde İngiltere ve Fransa’ya büyük ölçüde borçlandı. Diğer taraftan, almış olduğu borç paralarla ordu ve donanmasını kuvvetlendirdi. Oğlu kumandasında bir orduyu Habeşistan’a gönderdi. Eritre ve Uganda’da topraklar kazandı (1875). Ayrıca Mısır’ı mektepler, yollar, çeşmeler ve daha pek çok sosyal müesseselerle zenginleştirdi. Ancak, büyük askerî harcamalar yüzünden ülkenin iktisâdi durumu sarsıldı. Süveyş Kanalı'nın Mısır’a âit hisse senetlerini İngiltere’ye satmak zorunda kaldı. Bu durum, İngiltere’nin Mısır’ın iç işlerine müdâhale etmesine yol açtı. Bu sırada Osmanlı Devleti, Sultan Abdülazîz Hanın şehid edilmesi ve akabinde girişilen "93 Harbi" dolayısıyla Mısır meseleleri ile ilgilenemedi. İngiliz ve Fransızlardan meydana gelen ortak bir heyet, Mısır mâliyesini denetlemeye başladı. Keyfî vergiler ve vazîfelerinden azledilen subaylar yüzünden Mısır’da isyânlar çıktı. Bu arada pâdişâh olan İkinci Abdülhamid Han, İsmâil Paşayı Mısır hidivliğinden derhal azlederek yerine oğlu Tevfik Paşayı getirdi (1879). Önce Napoli’ye giden İsmâil Paşa, daha sonra İstanbul’a geldi. 1895’te vefât ederek Sultan İkinci Mahmûd Han türbesine defnedildi.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İsmail Paşa (Nişancı)





On yedinci yüzyıl Osmanlı sadrâzamlarından. Ayaşlıdır. Enderûn’da tahsil görüp yetişmiştir.
Kiler kethüdâlığı ve Hasodada çuhadarlık vazîfelerinde bulunduktan sonra, Rumeli Beylerbeyliği pâyesi ve günde iki yüz akçe ile emekli oldu. 1678 Martında, Abdi Paşanın, İstanbul Kaymakamlığına tâyini üzerine, onun yerine Nişancılığa getirildi. Daha sonra Sadâret Kaymakamı tâyin olundu ve çok geçmeden vezîriâzamlığa getirildi. Bu sırada isyân eden ocaklıya karşı, sancak-ı şerîf çıkartarak, isyânı zamânında bastırdı (Ocak 1688). Böylece İstanbul’daki zorbalara ve Rumeli’deki eşkıyâya büyük bir darbe indirdi. Ancak 1689’da Avusturya Seferine çıkmaması ve yerine zorbalıktan paşalığa çıkmış Yeğen Osman Paşayı göndermesi azline sebep oldu ve Kavala Kalesinde hapsedildi. Daha sonra oradan Rodos’a gönderildi. İsmâil Paşa buradayken 1690 Nisanında katledildi.

Ölümünde yaşı yetmişi geçmişti. Katline sebep olarak, Fâzıl Mustafa Paşa ile olan rekâbeti gösterilir.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

İzzet Ali Paşa (Kaymakam)





Sultan Üçüncü Ahmed Han devri vezirlerinden. Devrin seçkin şâir ve ediplerindendi. Doğum târihi kesin belli değildir. Vezir Damat Muhammed Paşanın oğludur.

1727 yılında Defterdar Mektupçusu, yâni Mâliye Bakanlığı Özel Kalem Müdürü tâyin edildi. Daha sonra babası gibi o da Defterdarlığa (Mâliye Bakanlığına) getirildi. 1729 yılında, görülen kabiliyet ve dirâyeti sebebiyle, vezirliğe terfi ettirildi. Sultan Ahmed Hanın vefâtından sonra, yerine geçen Sultan Birinci Mahmûd Hanın ilk Mâliye Bakanı olarak da hizmet verdi. Lâle devrinin önde gelen ilim ve irfan sâhiplerinden ve edebiyatçılarındandı. 1732 târihinde Bağdat ordusunda vazifelendirildi. Daha sonra Anadolu vâliliği ile Revân’a gönderildi. Bu sırada Sadâret Kaymakamlığına (Sadrazam Yardımcısı) tâyin olundu. 1734 târihinde Doğu Orduları Serdârı tâyin edilerek İran Seferine gönderildi. Revân’da bulunduğu sırada, aynı yıl içinde vefât ederek, buradaki Sâliha Sultan Câmii yakınında defnedildi.

İzzet Ali Paşa, aldığı devlet hizmetlerini başarı ile yürüttü. Dirâyetli, zekî ve çalışkan bir devlet adamıydı. Şiirle ve edebiyatla olan alâkası, kendisini çağının güçlü şâir ve münşîleri (yazar) seviyesine yükseltmişti. Şiirlerini ihtiva eden Dîvân’ı el yazması hâlindedir. Şiirleri berrak, lezzetli ve makbûldür. Kendisi aynı zamanda iyi bir hattat idi. Dîvânî üslubuyla yazdığı yazılar, üslûbunda örnek kabul edilmiştir. Kasımpaşa’da Sel Kuyusu civârında bir çeşme yaptırmıştır.

Bir gazelinden:

Sevk-i takdîrde endâze vü mîzân olmaz,
Feyz-i Mevlâya göre nâkıs ü kâmil birdir.

Bir olur Adl-i İlâhî’de Süleymân ile mûr (karınca),
Dergeh-i Hak’da hemân şâh ile sâil (dilenci) birdir.

İzzetâ rahmet-i Hak nîk ü bede yeksândır,
Yağsa bârân-ı kerem, bahr ile sâhil birdir.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Kâmil Paşa (Yusuf)





Sultan Abdülazîz Han devri sadrâzamlarından. 1808 yılında Arapkir’de doğan Kâmil Paşa, Akkoyunlu âilesine mensuptur.
İstanbul’da iyi bir tahsil gördükten sonra, Dîvân-ı Hümâyûn kaleminde dört yıl çalıştı. 1833’te Mısır’a giderek Mehmed Ali Paşanın hizmetinde bulundu ve kızı Zeynep Sultanla evlendi. Mirliva rütbesi ile geldiği İstanbul’da Meclis-i Vâlâ ve Maârif Meclisi üyeliği, ardından Ticâret Nâzırlığında bulundu. 1854’te ikinci defâ Ticâret Nâzırlığına getirilen Kâmil Paşa, aynı yıl Meclis-i Âl-i Tanzimat başkanı oldu. 1856’da tekrar Meclis-i Vâlâ Başkanlığına getirildi. İki yıl bu vazifeyi yürüten Kâmil Paşa, istifa edip Mısır’a gitti. Sultan Abdülazîz Han padişah olunca, yeniden İstanbul’a geldi. 5 Ocak 1863’te Sadrâzam Keçecizâde Fuâd Paşanın istifa etmesi üzerine sadrâzamlığa getirildi. Bu vazifedeyken Haziran 1863’te Devlet Şûrası Başkanı oldu. Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Nâzırlığı vazifesini de üstlendi. Hastalığı sebebiyle 1875’te bu vazifeden ayrıldı. 1876’da Sultan Abdülazîz Hanın ihtilalciler tarafından şehid edilmesine çok üzülen Kâmil Paşa, aynı sene İstanbul’da vefât etti.

Devrinin başarılı devlet adamlarından ve en zenginlerinden olan Paşa, dürüst ve iyiliksever bir kimse olarak tanınmıştır. Osmanlı Sultanı Abdülazîz Hana karşı hürmetkârdı. Sultan Abdülazîz Hanın katili Hüseyin Avni Paşa için, “Mel’un herif, padişahın başını yedi!” diyerek, hakikati söylemiştir.

İstanbul’da birçok hayır ve hasenâtı vardır. Bunların başında, hanımı ile birlikte yaptırdıkları, Üsküdar’daki Zeynep Kâmil Hastanesi gelmektedir. Ayrıca câmi, okul, çeşme gibi hayrat bırakmışlardır. Kâmil Paşanın şiirleri ve münşeâtı (nesir-mektuplar) da mevcuttur. Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Kâmil Paşanın edebiyatçı olarak tanınmasını sağlayan eser, Fenelon’un yazdığı Telemak’ın Maceraları adlı kitabın tercümesi olan Terceme-i Telemak’tır.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Kara (Emir) Ali





İkinci Osmanlı amirâli. Osman Gâzinin silâh arkadaşlarından Aykut Alp’in oğludur. Gözü pek, yiğit ve kahraman kimselere Türkler arasında kara lakabı verildiğinden, asıl adı Ali olan bu gâziye de gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla Kara Ali denmiştir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir.
Kara Ali, Osman Gâzi tarafından 1308 senesinde Bursa civârında Kite Tekfûruna bağlı Galios Adasının fethine memur edildi. Adayı fethedince, buradaki büyük kilisenin şöhret sâhibi râhibini âilecek Osman Gâzinin huzûruna getirdi. Daha sonra râhibin kızı Kara Ali ile evlendirildi.

1313 yılında Geyve’ye bağlı müstahkem Tekfur Pınarı Kalesini zapteden Kara Ali, ele geçirdiği ganîmetleri Osman Gâziye gönderdi. Bu hizmetine karşılık Tekfur Pınarı ve buraya bağlı olan yerler, kendisine timar olarak verildi. Geyve ve diğer yerler de öteki gâzilere dağıtıldı. Kara Ali daha sonra Geyve’ye bağlı Bizans kalelerinden Yeni Kale, Önde ve Yamukça hisar kalelerini Osmanlı topraklarına kattı.

Osman Gâzi zamânında başarılı askerî hizmetleri görülen Kara Ali, bu hizmetlerini Orhan Gâzi zamânında da sürdürdü. Orhan Gâzi, ilk Osmanlı amirâli Kara Mürsel Bey’in vefâtından sonra, onun yerine Kara Ali Beyi getirdi. O sırada deryâ kaptanının tam karşılığı olarak emîr-ül-bahr unvânı kullanıldığı için, Kara Ali Bey, kısaca Emîr Ali diye anılmış ve târihe böyle geçmiştir.

Emîr Ali, yeni kurulan Osmanlı denizciliğini hareketlendirmek sûretiyle, Marmara’da bir deniz hâkimiyeti kurdu. Bu suretle Mudanya ve Gemlik kıyılarına asker çıkararak Bursa’ya yardım eden Bizans donanmasını, böyle bir dayanaktan mahrum bıraktı. Bursa ve İznik’in fethedilmesini kolaylaştırdı. Bu arada Marmara’daki dayanak noktalarını da ihmâl etmeyen Emîr Ali, önceleri ismini alan, fakat sonraları halk dilinde İmralı şekline çevrilen Kalo Limno Adası ile Marmara Adasını da fethetti. 1330’da Osmanlılarla Bizanslılar arasında vukû bulan Pelekanon Muhârebesine katıldı ve zaferin kazanılmasında büyük yararlık gösterdi. Gemlik, Armutlu, İzmit, Yalova, Hereke gibi sâhil şehirlerini fethederek (1338), Osmanlıların, Marmara kıyılarına inmelerini sağladı. Böylece yeni kurulan Osmanlı filosu ile kara harekâtına büyük destek oldu.

Daha sonra Rumeli Fâtihi Süleymân Paşanın, Rumeli’ye geçişinde büyük hizmetleri oldu. 1356 Mart ayında çetin ve kanlı bir muhârebeye sahne olan Gelibolu’nun fethinde şehid düştü. Vasiyeti üzerine, Gelibolu’nun sonradan Hamza Bey Limanı ismini alan Marmara cihetindeki kıyısına defnedildi. Oğlu Timurtaş Paşa onun yattığı yere sonradan bir türbe yaptırdı. Gelibolu ve çevre halkı onu “Ali Baba” diye rahmetle anmakta ve türbesini ziyâret etmektedir.
 
Geri
Üst