*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Ce: türkü sözlüğü
K
Kable en temüti: Ölmeden evvel ölünüz.(Hadis-i şerif),(Alevi-Bektaşi yolunda bir ön koşul).
Kad: Boy.
Kada: Kaza, kötülük, yıkım, ilenç.
Kadem Basmak: Ayak basmak, varmak.
Kadem: Ayak. Adım. Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk. Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın. Uğur.
Kadim: Ayak basan. Ulaşan, varan. Devamlı.
Kadir Mevla: Gücü sonsuz Tanrı.
Kaf ü nun: Kün. Tanrı'nın yaratma eylemini başlatan ''kon'' (ol) buyruğunu anlatan ''k'' (kaf) ve ''n'' (nun) harflerinin birlikte söylenişi.
Kaf: Söylence ve masallara göre yerküreyi çevreleyen zümrüt dağ. Kafdağı. Kafda koymak: Mutluluğa, esenliğe kavuşturmak.
Kafdan Kafa hükmetmek: Kafdağı'ndan Kafdağı'na; yer kürenin bir ucundan bir ucuna hükmetmek.
Kaftan: çoğu ipekli, uzun, süslü üst giysi.
Kail: Söyleyen, diyen. Razı olmuş, boyun eğmiş.
Kala: Kale, hisar.
Kalem kaş: İnce, düzgün kaş.
Kalım mı: Kalayım mı?
Kalıram: Kalırım.
Kalmışam: Kalmışım.
Kalmıyıp: Kalmamış.
Kalnğız: Kanmışız.
Kalu beli: Evet dediler.
Kalu: Dediler. Onlar söylediler (mealinde fiil).
Kam almak: Dileğe, isteğe, umuda kavuşmak.
Kam: Dilek, İstek, umut.
Kamaşma: Fazla ışık nedeniyle gözün bakamaz duruma gelmesi.
Kamaşti: Kamaştı.
Kame: Kama, silah olarak kullanılan iki ağızlı, iki ağzı da kesici uzun bıçak.
Kamer: Ay.
Kamet: Namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan. Boy, boy-pos, endam.
Kamu: Bütün.
Kan: Maden ocağı, kaynak, memba.
Kan'an: Kenan Ülkesi. (Adanmış Ülke. Dinsel kaynaklara göre Hz. Yusuf'un ülkesi. Batıda Akdeniz, doğuda Şeris ırmağıyla sınırlıydı. Filistin ve Fenike'yi içine alırdı. Kenanlılar ülkeye İ.Ö. 9000'e doğru yerleşmiş Samiler idi. Mısır'dan çıkan İsrailliler İ.Ö.1200'e doğru Kenan ülkesini ele geçirdiler. İncil'e göre Tanrı bu toprakları İsrailliler'e adamıştır. Kenan ülkesi halk anlatılarında çoğunlukla Yusuf'la birlikte geçer. Bkz:Yusuf.]
Kanara: Büyük, kaba budaklı ağaç.
Kançeri: Nereye kadar.
Kande: Nerede.
Kanı: Nerde nerede?
Kanlısı olmak: Ölümüne neden olmak.
Kapı: Kapı.
Kapısın: Kapısını.
Kapıyan: Kapma.
Kar: Etki.
Kara çalmak: 1. Suç yüklemek 2. Sürme çekmek.
Karabağır: Acılı yürek.
Karahal: Kara benekli bir av kuşu.
Karakoyunnu: Karakoyunlu, Karakoyunlu Türkmeni.
Karakuş: Kartal türünden yırtıcı kuş.
Karal: Karar, dayanç, dayanma gücü.
Karayel: Karayel, kuzeybatıdan esen soğuk rüzgar.
Karayer: Acun.
Kargış: İlenç.
Kasar: Üşenme, tembellik etme. Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet. Çeker. Sıkar.
Kasr(kasır): Saray.
Katam: Katayım.
Katar katar: Sıra sıra.
Katar: 1 .Bir kervanı oluşturan dizi. 2.Göçmen kuşların göç dönemlerinde havada oluşturdukları küme, dizi, sıra.
Katarlaşmak: Göç dizisini oluşturmak.
Katib-ı dircan: Toplayıp yazan.
Katre: Damla.
Kavi: Dağlayan, yakan, yakıcı, kuvvetli, güçlü, sağlam.
Kavil: 1. Söz. 2. Sözleşme, anlaşma.
Kavl: Lakırdı, söz, sözde, sözleşme.
Kavlince: Söze, sözleşmeye uygun.
Kavvas: Oklu asker, bekçi, kapıcı.
Kaygu: Kaygı.
Kayıtmak: Dönmek, geri dönmek.
Kaytarmak: 1. Geri çevirmek. 2. Geri dönmek.
Kazalağ kazalak: 1. Gündoğumunda bahçelerde ötüşen bir soy boz renkli küçük kuş. 2. Beyaz ve sarı tüylü, gagası sarı ve siyah renkli bir cins yaban ördeği.
Ked: Boy.
Kefen kasar: Kefen sıkar.
Kehlan: Küheylan, soylu Arap atı.
Kehlik: Keklik.
Keklik sekişli: Keklik yürüyüşlü.
Keklik seküşli: Keklik sekişli.
Kelam: Söz, konuşma.
Kelam: Söz.
Kelam-ı kudret: Sözün gücü.
Keleş: Yiğit, cesur.
Kelimullah: Tanrı buyruğu, Kur'an.
Kem: Uğursuz, kötü. Uygunsuz.
Keman: [kadınlarda] İnce, düzgün kaş.
Kemarbast: 1. Yeni evlenen kızın beline bağlanan kuşak. 2. Hz. Ali'nin oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile birlikte on yedi yakınına taktığı söylenen ve kemeri simgeleyen kumaş.
Kemha: Bir cins ipek kumaş.
Kemter: Hakir, itibarsız, aciz, zavallı, kul, köle.
Kend: Kent, şehir.
Kendir: Kendir bitkisinden yapılma ip, urgan.
Kerem: Asalet, asillik, soyluluk, cömertlik, el açıklığı, lütuf, bağış.
Kerem: İyilik, bağış.
Kereyağı: Tereyağı.
Kergah: Gergef.
Kergef: Gergef.
Kesiret: (Kesret) Çokluk, bolluk.
Keste peste: Aşağılık.
Kete: Bir tür çörek.
Kevn-i mekan: Varlık, evren, cihan.
Kevser: Cennette bir ırmak, sonsuz, soy sop (Hz. Muhammed'e ait). Sofiler kevseri ''irfan'' olarak düşünür.
Kez: defa, kere.
Kezel: Kuru yaprak, kuru güz yaprağı.
Khal: Ben.
Khına: Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz, kına.
Khonça: Armağan bohçası.
Khontkar: Hünkar
Kıl ü kal: Dedikodu.
Kılmak: Etmek, eylemek, yapmak.
Kır: Kül rengine çalan, beyazla az miktarda siyahın karışmasından oluşan renk, beğenilen bir at rengi.
Kırab: Tek renk ipek dokuma baş örtüsü.
Kırağ: Kenar, kıyı. Sahil.
Kır-ha-kır: Kıyım.
Kırmızı: Altın.
Kıya bakmak: Yan bakmak.
Kıyamet: Kıyamet günü.
Kızıl: Kızıl, parlak kırmızı renkli.
Kızınan: Kız ile.
Kimi: Gibi, benzeri.
Kiraman katibi: İnsanların iki tarafında bulunup, sevaplarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
Kirman Kuşağı: Kirman'da dokunan bir cins kuşak.
Kirman: İran'da Deştilüt'un güneyinde kurulu şehir. Güneydoğu İran'ın en büyük ticaret kavşağı ve önemli bir dokuma sanayii merkezi.
Kisb ü kar: Kazanç, iş güç.
Kiş: Satranç oyununda en önemli taş olan Şah'ı isterken söylenen söz.
Ko: Bırak.
Kocalanmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak.
Kocalık: Yaşlılık, ihtiyarlık.
Kocalmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak.
Koç kuzu hurcu: Koç katımı günlerinde çobanlara gönderilen şölen heybesi.
Koçağ: Koçak, yiğit.
Koçmak: Kucaklamak.
Kofu: Evli kadınların başlarına giydikleri üzeri kadifeyle kaplı, altın, gümüş paralarla bezeli tahta başlık. 2. Üstü sargılı, altın, gümüş paralarla bezeli kadın başlığı, fes.
Kokuşlu: Koku saçan.
Kolbağ-kolbağ: Bilezik.
Kolçağ-kolçağ: Kolluk, zırhın kolu saran parçası.
Koma: Küme, yığın.
Komalamak: 1.Kümelemek, yığmak. 2. Kümelenmek, yığılmak.
Komalanmak: Kümelenmek, yığılmak.
Komayor: Koymuyor, bırakmıyor.
Konağ: Konuk.
Konuşak: Konuşalım.
Kor: Kör.
Koryapalağ: Yarasa.
Koşa: Çift, iki tane.
Kovmak: İzlemek, avlamak için izlemek.
Koy: Yeter ki, bırak, bırakın.
Koynan: Koynuna.
Koyunnan: Koyun ile.
Köç: Göç.
Köçdü: Göçtü.
Köçüm: Göçüm, göçeyim.
Köçüni: Göçünü.
Köçürim: Göçüreyim.
Köks: Göğüs. )
Kömegi: Sivri çadır biçiminde taş yığını.
Kömek: Yığın, kalak, küme, doğal taş kümesi.
Kömergi: Sivri çadır biçiminde taş yığını.
Könül: Gönül.
Kör yapalağ - köryapalağ: Puhu kuşu, baykuş.
Körpe: Yeni yetişmekte olan.
Körülenmek: Gürlenmek, alazlanmak.
Köşmek: Göçmek.
Köynek: Gömlek, göynek.
Köz: Kor ateş, kor halindeki ateş.
Kubar: Toz.
Kuçmak: Kucaklamak.
Kuçmaya: Kucaklamaya.
Kudret Honu: Kudret sofrası.
Kudret lokması: Tevrat'a göre Tanrı'nın Sina çölünde İbraniler'e gökten indirdiği yiyecek.
Kujmaya: Kucaklamaya.
Kul Emrah: Ercişli Emrah.
Kulak Asmak: Dinlememek.
Kulak urma: Dinleme.
Kurbanam: Kurbanım.
Kurtulum: Kurtulayım.
Kurup: Kurmuş.
Kutbül aktap: Kutupların kutubu, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli.
Küffar: Tanrı tanımazlar.
Küfran: Küfürbaz.
Kühlan: Küheylan, soylu Arap atı.
Kühüstan: Dağlık yer, dağı çok olan mevki.
Külhan: Hamam ocağı, hamamda suyun ısıtıldığı yer.
Küllivar: Tüm varlık.
Kümbet otağ: Kubbeli, süslü büyük çadır.
Kümbet: 1. Kubbe. 2. Damı kubbe biçiminde olan yapı.
Kün: Tanrı'nın evreni yaratırken buyurduğu ''ol'' emri.
Künç: Köşe, bucak, kuytuluk.
Kürtük: Donmuş kar birikintisi.
Küş: Guş, kulak, duymak, işitmek.
Küşat: Açış, açılış merasimi, açma, fethetme.
K
Kable en temüti: Ölmeden evvel ölünüz.(Hadis-i şerif),(Alevi-Bektaşi yolunda bir ön koşul).
Kad: Boy.
Kada: Kaza, kötülük, yıkım, ilenç.
Kadem Basmak: Ayak basmak, varmak.
Kadem: Ayak. Adım. Metrenin üçte biri kadar olan uzunluk. Oniki parmak uzunluğu, yarım arşın. Uğur.
Kadim: Ayak basan. Ulaşan, varan. Devamlı.
Kadir Mevla: Gücü sonsuz Tanrı.
Kaf ü nun: Kün. Tanrı'nın yaratma eylemini başlatan ''kon'' (ol) buyruğunu anlatan ''k'' (kaf) ve ''n'' (nun) harflerinin birlikte söylenişi.
Kaf: Söylence ve masallara göre yerküreyi çevreleyen zümrüt dağ. Kafdağı. Kafda koymak: Mutluluğa, esenliğe kavuşturmak.
Kafdan Kafa hükmetmek: Kafdağı'ndan Kafdağı'na; yer kürenin bir ucundan bir ucuna hükmetmek.
Kaftan: çoğu ipekli, uzun, süslü üst giysi.
Kail: Söyleyen, diyen. Razı olmuş, boyun eğmiş.
Kala: Kale, hisar.
Kalem kaş: İnce, düzgün kaş.
Kalım mı: Kalayım mı?
Kalıram: Kalırım.
Kalmışam: Kalmışım.
Kalmıyıp: Kalmamış.
Kalnğız: Kanmışız.
Kalu beli: Evet dediler.
Kalu: Dediler. Onlar söylediler (mealinde fiil).
Kam almak: Dileğe, isteğe, umuda kavuşmak.
Kam: Dilek, İstek, umut.
Kamaşma: Fazla ışık nedeniyle gözün bakamaz duruma gelmesi.
Kamaşti: Kamaştı.
Kame: Kama, silah olarak kullanılan iki ağızlı, iki ağzı da kesici uzun bıçak.
Kamer: Ay.
Kamet: Namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan. Boy, boy-pos, endam.
Kamu: Bütün.
Kan: Maden ocağı, kaynak, memba.
Kan'an: Kenan Ülkesi. (Adanmış Ülke. Dinsel kaynaklara göre Hz. Yusuf'un ülkesi. Batıda Akdeniz, doğuda Şeris ırmağıyla sınırlıydı. Filistin ve Fenike'yi içine alırdı. Kenanlılar ülkeye İ.Ö. 9000'e doğru yerleşmiş Samiler idi. Mısır'dan çıkan İsrailliler İ.Ö.1200'e doğru Kenan ülkesini ele geçirdiler. İncil'e göre Tanrı bu toprakları İsrailliler'e adamıştır. Kenan ülkesi halk anlatılarında çoğunlukla Yusuf'la birlikte geçer. Bkz:Yusuf.]
Kanara: Büyük, kaba budaklı ağaç.
Kançeri: Nereye kadar.
Kande: Nerede.
Kanı: Nerde nerede?
Kanlısı olmak: Ölümüne neden olmak.
Kapı: Kapı.
Kapısın: Kapısını.
Kapıyan: Kapma.
Kar: Etki.
Kara çalmak: 1. Suç yüklemek 2. Sürme çekmek.
Karabağır: Acılı yürek.
Karahal: Kara benekli bir av kuşu.
Karakoyunnu: Karakoyunlu, Karakoyunlu Türkmeni.
Karakuş: Kartal türünden yırtıcı kuş.
Karal: Karar, dayanç, dayanma gücü.
Karayel: Karayel, kuzeybatıdan esen soğuk rüzgar.
Karayer: Acun.
Kargış: İlenç.
Kasar: Üşenme, tembellik etme. Boğazı tutup nefes aldırmayan bir zahmet. Çeker. Sıkar.
Kasr(kasır): Saray.
Katam: Katayım.
Katar katar: Sıra sıra.
Katar: 1 .Bir kervanı oluşturan dizi. 2.Göçmen kuşların göç dönemlerinde havada oluşturdukları küme, dizi, sıra.
Katarlaşmak: Göç dizisini oluşturmak.
Katib-ı dircan: Toplayıp yazan.
Katre: Damla.
Kavi: Dağlayan, yakan, yakıcı, kuvvetli, güçlü, sağlam.
Kavil: 1. Söz. 2. Sözleşme, anlaşma.
Kavl: Lakırdı, söz, sözde, sözleşme.
Kavlince: Söze, sözleşmeye uygun.
Kavvas: Oklu asker, bekçi, kapıcı.
Kaygu: Kaygı.
Kayıtmak: Dönmek, geri dönmek.
Kaytarmak: 1. Geri çevirmek. 2. Geri dönmek.
Kazalağ kazalak: 1. Gündoğumunda bahçelerde ötüşen bir soy boz renkli küçük kuş. 2. Beyaz ve sarı tüylü, gagası sarı ve siyah renkli bir cins yaban ördeği.
Ked: Boy.
Kefen kasar: Kefen sıkar.
Kehlan: Küheylan, soylu Arap atı.
Kehlik: Keklik.
Keklik sekişli: Keklik yürüyüşlü.
Keklik seküşli: Keklik sekişli.
Kelam: Söz, konuşma.
Kelam: Söz.
Kelam-ı kudret: Sözün gücü.
Keleş: Yiğit, cesur.
Kelimullah: Tanrı buyruğu, Kur'an.
Kem: Uğursuz, kötü. Uygunsuz.
Keman: [kadınlarda] İnce, düzgün kaş.
Kemarbast: 1. Yeni evlenen kızın beline bağlanan kuşak. 2. Hz. Ali'nin oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile birlikte on yedi yakınına taktığı söylenen ve kemeri simgeleyen kumaş.
Kemha: Bir cins ipek kumaş.
Kemter: Hakir, itibarsız, aciz, zavallı, kul, köle.
Kend: Kent, şehir.
Kendir: Kendir bitkisinden yapılma ip, urgan.
Kerem: Asalet, asillik, soyluluk, cömertlik, el açıklığı, lütuf, bağış.
Kerem: İyilik, bağış.
Kereyağı: Tereyağı.
Kergah: Gergef.
Kergef: Gergef.
Kesiret: (Kesret) Çokluk, bolluk.
Keste peste: Aşağılık.
Kete: Bir tür çörek.
Kevn-i mekan: Varlık, evren, cihan.
Kevser: Cennette bir ırmak, sonsuz, soy sop (Hz. Muhammed'e ait). Sofiler kevseri ''irfan'' olarak düşünür.
Kez: defa, kere.
Kezel: Kuru yaprak, kuru güz yaprağı.
Khal: Ben.
Khına: Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz, kına.
Khonça: Armağan bohçası.
Khontkar: Hünkar
Kıl ü kal: Dedikodu.
Kılmak: Etmek, eylemek, yapmak.
Kır: Kül rengine çalan, beyazla az miktarda siyahın karışmasından oluşan renk, beğenilen bir at rengi.
Kırab: Tek renk ipek dokuma baş örtüsü.
Kırağ: Kenar, kıyı. Sahil.
Kır-ha-kır: Kıyım.
Kırmızı: Altın.
Kıya bakmak: Yan bakmak.
Kıyamet: Kıyamet günü.
Kızıl: Kızıl, parlak kırmızı renkli.
Kızınan: Kız ile.
Kimi: Gibi, benzeri.
Kiraman katibi: İnsanların iki tarafında bulunup, sevaplarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
Kirman Kuşağı: Kirman'da dokunan bir cins kuşak.
Kirman: İran'da Deştilüt'un güneyinde kurulu şehir. Güneydoğu İran'ın en büyük ticaret kavşağı ve önemli bir dokuma sanayii merkezi.
Kisb ü kar: Kazanç, iş güç.
Kiş: Satranç oyununda en önemli taş olan Şah'ı isterken söylenen söz.
Ko: Bırak.
Kocalanmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak.
Kocalık: Yaşlılık, ihtiyarlık.
Kocalmak: Kocamak, yaşlanmak, ihtiyarlamak.
Koç kuzu hurcu: Koç katımı günlerinde çobanlara gönderilen şölen heybesi.
Koçağ: Koçak, yiğit.
Koçmak: Kucaklamak.
Kofu: Evli kadınların başlarına giydikleri üzeri kadifeyle kaplı, altın, gümüş paralarla bezeli tahta başlık. 2. Üstü sargılı, altın, gümüş paralarla bezeli kadın başlığı, fes.
Kokuşlu: Koku saçan.
Kolbağ-kolbağ: Bilezik.
Kolçağ-kolçağ: Kolluk, zırhın kolu saran parçası.
Koma: Küme, yığın.
Komalamak: 1.Kümelemek, yığmak. 2. Kümelenmek, yığılmak.
Komalanmak: Kümelenmek, yığılmak.
Komayor: Koymuyor, bırakmıyor.
Konağ: Konuk.
Konuşak: Konuşalım.
Kor: Kör.
Koryapalağ: Yarasa.
Koşa: Çift, iki tane.
Kovmak: İzlemek, avlamak için izlemek.
Koy: Yeter ki, bırak, bırakın.
Koynan: Koynuna.
Koyunnan: Koyun ile.
Köç: Göç.
Köçdü: Göçtü.
Köçüm: Göçüm, göçeyim.
Köçüni: Göçünü.
Köçürim: Göçüreyim.
Köks: Göğüs. )
Kömegi: Sivri çadır biçiminde taş yığını.
Kömek: Yığın, kalak, küme, doğal taş kümesi.
Kömergi: Sivri çadır biçiminde taş yığını.
Könül: Gönül.
Kör yapalağ - köryapalağ: Puhu kuşu, baykuş.
Körpe: Yeni yetişmekte olan.
Körülenmek: Gürlenmek, alazlanmak.
Köşmek: Göçmek.
Köynek: Gömlek, göynek.
Köz: Kor ateş, kor halindeki ateş.
Kubar: Toz.
Kuçmak: Kucaklamak.
Kuçmaya: Kucaklamaya.
Kudret Honu: Kudret sofrası.
Kudret lokması: Tevrat'a göre Tanrı'nın Sina çölünde İbraniler'e gökten indirdiği yiyecek.
Kujmaya: Kucaklamaya.
Kul Emrah: Ercişli Emrah.
Kulak Asmak: Dinlememek.
Kulak urma: Dinleme.
Kurbanam: Kurbanım.
Kurtulum: Kurtulayım.
Kurup: Kurmuş.
Kutbül aktap: Kutupların kutubu, Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli.
Küffar: Tanrı tanımazlar.
Küfran: Küfürbaz.
Kühlan: Küheylan, soylu Arap atı.
Kühüstan: Dağlık yer, dağı çok olan mevki.
Külhan: Hamam ocağı, hamamda suyun ısıtıldığı yer.
Küllivar: Tüm varlık.
Kümbet otağ: Kubbeli, süslü büyük çadır.
Kümbet: 1. Kubbe. 2. Damı kubbe biçiminde olan yapı.
Kün: Tanrı'nın evreni yaratırken buyurduğu ''ol'' emri.
Künç: Köşe, bucak, kuytuluk.
Kürtük: Donmuş kar birikintisi.
Küş: Guş, kulak, duymak, işitmek.
Küşat: Açış, açılış merasimi, açma, fethetme.