Izmir

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Cevap: Izmir

ÇeŞMe iÇin Önemli TeleFon ve AdResleR..

Kaymakamlık : (+90-232)712 66 15 - 712 68 41
Turizm Danışma Müdürlüğü : (+90-232) 712 66 53
Belediye : (+90-232) 712 71 58
Polis : (+90-232) 723 02 34
Hastane : (+90-232) 712 07 77
 
Cevap: Izmir

ÇeŞMe Müzesi’ni GeZiyoRuZ…



Çeşme Müzesi: Daha çok Erythrai, Çeşme ilçe merkezi Alaçatı ve Kalemburnu yöresinden çıkan eserlerin sergilendiği tarihi Çeşme Kalesinde bulunan Çeşme Arkeoloji Müzesinde 320 adet arkeolojik 126 adet etnografik eser ile 31 adet sikke, toplam olarak 477 adet eser teşhir edilmektedir.
Müze Tel: 0.232.712 66 09
Ziyaret Saatleri: 08.30-12.00/13.00-17.00
Ziyaret Günleri : Pazartesi hariç hergün.
 
Cevap: Izmir

Birgi Çakırağa Konağı

ÇAKIRAĞA KONAĞI
Ege bölgesindeki ilk yapılaşmadaki mimari üslubu korunmuş ender konaklardan biri olan Çakırağa konağının. 1761 tarihinde Şerif Aliağa tarafından yaptırıldığı genel kanıdır. Uzun yıllar harap bir durumda kaldıktan sonra 90’lı yılların başında restore edilip müze haline getirilen Çakırağa konağı Türk mimarisinde Osmanlı gündelik yaşamının anlaşılmasında önemli bir kaynak. Ahşap Türk evlerinin en güzel örneklerinden. Konak, çiçeklerle bezeli bahçenin ucunda, yoldan görülmeyecek şekilde yüksek duvarlarla korunuyor. 1761 yılında zengin bir tüccar olan Çakıroğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılan konak üç katlı. Alt katta taşlık, mutfak, ahır, misafir bekleme odası var. İkinci kat kışlık kullanıldığından daha korunaklı. Bütün odaların geniş bir sofaya baktığı konak, şömineyle ısıtılıyormuş. Odalardaki duvar ve tavan süslemeleri kalem işleri, ahşap oymacılık kayda değer. Misafir odalarında yıkanma bölümleri var. Merdiven kapağını kaldırarak üçüncü kata çıkılıyor (yazlık kat). Daha aydınlık ve kalem işleri bakımından daha zengin olan katta, iki de duvar resmi var.
Çakıroğlu Mehmet Bey, biri İzmirli, diğeri İstanbullu iki hanımla evlenmiş. Hanımlar memleket hasreti çekmesin diye, odaların duvarlarına İzmir ve İstanbul’un birer görüntüsünü yaptırmış. Resimler, hem kentlerin o günkü görüntülerini vermek açısından, hem de resim sanatı yönünden son derece önemli. İçi olduğu kadar dışı da çiçek ve motiflerle bezeli konak pek çok turistin ilgi odağı konumundadır. 1977 yılında T.C. Kültür Bakanlığı tarafından restorasyona başlanmıştır. 1983 yılında çevresi kamulaştırılarak özgün mimari dokunun korunması sağlanmıştır. Birinci dönem restorasyon ve çevre düzenlemesi çalışmaları 1993 yılında Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, İzmir Anıtlar Genel Müdürlüğü, İzmir Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından tamamlanmıştır, iç düzenleme ve teşhir çalışmaları İzmir Arkeoloji Müzesi ve Ödemiş Müzesince yapılmıştır.
 
Cevap: Izmir

Bergama Müzesi

Carl Humman ve Alexander Conze yönetiminde 1878 yılında Bergama’da başlayan arkeolojik kazıların sonucunda, 1900-1913 yıllarında akropolde yapılan kazılar sırasında bugünkü Alman Kazı Evi yanında bir depo müzesi yapılmıştır. Bu depo o dönemde Türkiye’deki iki arkeolojik eser deposundan biridir. I. Dünya Savaşı nedeniyle ara verilen Bergama’daki kazılara 1927 yılında Theodor Wiegand başkanlığında yeniden başlanmıştır. Aynı yıl akropol kazılarına ek olarak Asklepieion’da kazıların başlamasıyla birlikte eserler çoğalmış ve yeni bir müze binasına gereksinim duyulmuştur.
1932 yılında Bergama’ya gelen Mareşal Fevzi Çakmak konuyla yakından ilgilenmiş, ziyaretinden sonra yeni bir müze kurulması için emir vermiştir. Türk-Alman işbirliği ile gerçekleştirilmesi planlanan yeni yapı için eski bir mezarlık olan bugünkü yeri uygun görülmüştür.
Mimarlar Bruno Meyer ve Harold Hanson tarafından planlanan proje 1932 yılı sonunda bitmiş, İzmir Valisi Kazım Dirik’in istemiyle 1933 yılında temel kazma çalışmalarına başlanmıştır. 13 Nisan 1934 tarihinde Bergama’ya ziyareti esnasında bir sağlık merkezi olan Asklepieion’u da gezen Mustafa Kemal Atatürk, müze binasının yapımının da devam ettiğini görmüştür.
Yapımı tamamlanan Bergama Müzesi 30 Ekim 1936 tarihinde, İzmir Valisi Fazlı Güleç tarafından ziyarete açılmıştır. Müze binası, geniş ve etrafı galerilerle çevrili enlemesine yerleştirilmiş dikdörtgen bir avlu ile bu avlunun arkasında yine enlemesine yer alan dikdörtgen teşhir salonundan oluşmaktaydı. Avlunun galerileri açık hava müzesi için uygun olduğundan eserler burada sergilenmiştir.
1924 yılında Bergama Halk Evi binasında Etnografya ve Arkeoloji Müzesi’nin faaliyete geçmesiyle birlikte arkeolojik eserler de yeni müze binasyna taşınmıştır. Etnografik eserler ise, ek binanın yapımından sonra, 1979 yılında, bugünkü müze binası içine alınmıştır. Yapılan ek bina, avlu ve teşhir salonunun bulunduğu kısmın yanına enlemesine yerleştirilmiş dikdörtgen planda olup girişi avludan salona açılan bir kapı ile sağlanmaktadır. Müzenin boş bırakılmış olan diğer yanı ile arka kısmına da sonradan depo, laboratuar, fotoğrafhane, arşiv gibi birimler eklenmiştir.
Müzedeki Erken Tunç Döneminden Bizans Dönemine kadar değişik dönemlere ait arkeolojik eserlerin çoğu Bergama ve çevresinde yapılan kazılardan çıkmıştır.
Civardaki antik yerleşimlerden çıkan buluntular içinde Pergamon heykeltraşlık ekolüne ait örnekler, Pitane ve Gryneion’dan gelen Arkaik Dönem buluntuları, Myrina terracottaları dikkat çekmektedir. Etnografya bölümünde bölgeye ait halı, kilim (Yuntdağ, Yağcıbedir, Kozak Bergama dokumaları), kumaş dokuma örnekleri, el işlemelerinin yanı sıra Anadolu’nun diğer yörelerine ait el emeği eserler de sergilenmektedir
 
Cevap: Izmir

Selçuk Efes Müzesi

Efes Müzesi, Efes ve yakın çevresinde bulunan Miken, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine ait önemli eserlerin yanı sıra kültürel faaliyetleri ve ziyaretçi kapasitesi ile de Türkiye’nin en önemli müzelerinden biridir.
Efes Müzesi’nin ağırlıklı olarak bir antik kentin eserlerini sergileyen müze olması nedeniyle kronolojik ve tipolojik bir sergileme yerine eserlerin buluntu yerlerine göre sergilenmeleri tercih edilmiştir. Buna göre salonlar Yamaç Evler ve Ev Buluntuları Salonu, Sikke ve Hazine Bölümü, Mezar Buluntuları Salonu, Efes Artemisi Salonu, İmparator Kültleri Salonu olarak düzenlenmiştir. Bu salonların yanı sıra müze iç ve orta bahçelerinde çeşitli mimari ve heykeltraşlık eserleri bahçe dekoru içinde ve uyumlu olarak sergilenmektedir. İki büyük Artemis heykeli, Eros başı, Yunuslu Eros heykelciği, Sokrates başı, Efes Müzesi’nin dünyaca tanınmış ünlü eserlerinden bazılarıdır.
Efes Müzesi koleksiyonlarında halen yaklaşık 50.000 eser bulunmaktadır. Bu sayı her yıl sürdürülen arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan veya çevre halkının bağış yoluyla getirdiği eserler ile artmakta, müze koleksiyonları zenginleşmektedir. Bu eserlerin kısa süre içinde bilim dünyasının ve insanlığın hizmetine sunulması düşüncesiyle Efes Müzesi’nde “Yeni Buluntular Salonu” oluşturulmuştur. Ancak, bu salon her zaman yeterli gelmemekte, diğer salonlardaki sergilemelerin de yeni buluntular ışığında ve çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak yenilenmesi gerekmektedir.
Bu anlayışa uygun olarak Yamaç Evler ve Ev Buluntuları Salonunda yapılan yeni düzenlemede buluntu gruplarını bir arada sergileyerek konu bütünlüğü oluşturulması amaçlanmıştır. Salonda günlük yaşam konusu içinde her çağdaki insan için vazgeçilmez gereksinimler olan tıp ve kozmetik aletleri, takıları, ağırlıklar, aydınlanma araçları, müzik ve eğlence buluntuları ve dokuma araçlarından örnekler; ev kültü ve dekorasyonunda kullanılan heykelcikler, imparator ve tanrı heykelleri, büstleri ve mobilyalar sergilenmektedir. Salonun bir bölümünde Efes Yamaç Evler’den “Sokrates Odası” olarak bilinen bir oda fresk, mozaik ve çeşitli mobilyalardan oluşan dekoru içinde foto-mankenler ile düzenlenmiştir.
Efes Müzesi’nin müze, Efes ve Selçuk içinde yeni düzenlemeler sonucu ziyarete açılan yeni bölümleri;
1- Arasta ve Hamam Bölümü: Müzenin orta bahçesine bitişik, müze ile bütünlük oluşturan bölümde eski Türk kasabalarında ticaret hayatı ve kaybolmaya yüz tutan çeşitli el sanatları canlı olarak sergilenmektedir. Tarıma bağlı yöresel yaşamda önemli yer tutan tahıl öğütme sistemi (değirmenler) gelişimi ve farklı tipleri ile; bakırcılık ve gözboncuğu yapımı; Türk çadırlarının sergilendiği bölüm içinde eski Türk yapısı ve 16. yüzyıla ait Osmanlı hamamı da restore edilerek sergi alanında değerlendirilmiştir.
2- Ayasuluk Kitaplığı: Efes Müzesi’nin arka sokağı içindeki eski bir Türk yapısı (14. yüzyıl) müze tarafından restore edilmiş ve semt halkının günlük gazete veya kitap okuyabileceği küçük bir kitaplık işlevi kazandırılmıştır.
3- Görme Engelliler Müzesi: Efes aşağı Agoradaki antik dükkânlardan biri restorasyonu yapılarak görme engelilerin gezebileceği bir müzeye dönüştürülmüştür. İki bölümden oluşan bu müzede kopya ve orijinal eserler sergilenmektedir.
 
Cevap: Izmir

İZMİR TİCARET ODASI MÜZESİ
İzmir çağlar boyunca Asya, Orta Doğu ve Anadolu’nun batıya açılan kapısı oldu. Ticaret yoluyla taşınan malların yanı sıra kültür de doğudan batıya taşındı. Kültürün en yüksek düzeyde olduğu dönemler, ticaretin de en yoğun olduğu dönemlere rastlar. Bu nedenle ticaret ve kültürün birbirini tamamlayan vazgeçilmez iki unsur olduğunu söyleyebiliriz.
MÖ. 2000-1700 yılları arasında Mezopotamya (Suriye) ve Kültepe (Kayseri) arasında gidip gelen ticaret kervanları, Anadolu’ya altın ve gümüş parçalarından oluşan değişim araçlarıyla birlikte çivi yazısını da getirdiler. MÖ. 7. yüzyılda İran’da Susa’dan başlayan “Kral Yolu”, Sardes’e (Salihli) geliyor ve Kyme (Aliağa), Phokaia (Foça) tarafından gelen bir yolla birleşiyordu. Ünlü gezgin Ramsey’e göre, ayrıca Sardes- Smyrna, Sardes- Ephesos yolları da vardı. Böylece Ephesos ve Smyrna Kral Yolu’na bağlanıyordu. Ephesos’tan başlayan diğer bir yol da Smyrna’dan geçerek Phokaia’ya ulaşıyordu.
Ephesos, Smyrna ve Phokaia arasındaki vadinin (Hermos Vadisi) ticari egemenliği Smyrna’ya aitti. Smyrna MÖ. 7. yüzyılda altın çağını yaşadı. MÖ. 600′den sonra vadinin ticari egemenliği Phokaia’ya geçti. Phokaia, Miletos’la birlikte koloni kentler kurdu. Kültepe’de olduğu gibi, Ege Bölgesi’nde de ilk kez sikkenin ve yazının kullanılışı, ticaretin gelişmesine bağlıdır. Ticaretin getirdiği zenginlik Phokaia ve Mytilene’nin ortak elektron sikkeleriyle kendini gösterir. Smyrna on iki İon kentinden biridir. MÖ. 7. ve 6. yüzyıllarda İonia ticaret aracılığıyla yeni kültürleri de tanıyordu. İonia kentleri antik dünyanın iki büyük uygarlığı olan Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarından aldığı kültürü kendi bünyesinde yoğurarak batıya sunuyordu. Kültür etkileşimi İonia kentlerinin Karadeniz, Ege ve Akdeniz’de kurulan ticaret kolonileri sayesinde antik dünyaya ulaşıyordu. Günümüz “Batı Uygarlığı” doğudan geldi; İonia’da olgunlaştı ve batıya taşındı.
Hellenistik ve Roma dönemlerinde İzmir, yine Asya ve Anadolu’nun iç kısımlarıyla bağlı olduğu yollar ve deniz ticareti nedeniyle zenginleşti. Döneminin en güzel kentlerinden biri haline geldi.
Bizans döneminde ise İznik’in devlet merkezi olduğu zamanlarda, İzmir ise ticari merkezdi. 13. yüzyıl da Venedikliler Nif Antlaşmasını yaparak İzmir’i ticari bir üs olarak kullanmaya başladılar. 16. yüzyılda ise İngiliz Levant Şirketi’nin yerleşmesiyle İzmir batılı tüccarların üssü haline geldi. Anadolu ve Asya’nın ürünlerini Avrupa’ya hatta Amerika’ya taşıdılar. İlk İktisat Kongresi Ulu Önder Atatürk tarafından 1923′te İzmir’de yapıldı.
İzmir Ticaret Odası, ticaret ve kültürün birbirini tamamlayan vazgeçilmez iki unsur olduğu bilinciyle, İzmir Ticaret Odası Müzesi’ni kurdu.
Müzeye girildiğinde, tam karşıda MS. 1. yüzyıla ait ticaret gemisi maketi gözümüze çarpar. Antik dönemde yük taşımada kullanılan amphoraların istiflenme biçimleri gemide gösterilmiştir. Bu maket aslında müzeyi tam ortadan ikiye böler.
Girişte hemen solda, 17. yüzyıl İzmir maketi yer alır. Vitrinlerde Prehistorik, Arkaik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait seramikler, pişmiş toprak heykelcikler, kandiller, metal ağırlıklar, mühürler ve cam eserler teşhir edilmiştir. Elektron, altın, gümüş ve bronzdan sikke koleksiyonu oval vitrinler içinde kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Duvarda yer alan bilgi panolarında ilk dönemlerinden Bizans dönemi sonuna kadar İzmir’in ticari tarihi, bağlı bulunduğu kara ve deniz ticaret yolları ile antik dönem üretimleri yazı, fotoğraf, harita ve çizimlerle anlatılmaya çalışılmıştır.
Gemi maketinin sağ tarafında Osmanlı dönemi İzmir’ine ve son yüzyıllara ait eserler sergilenir. Dokuma ağırlıkları, kantarlar, teraziler ve hesap makinelerinin yanı sıra İzmir’in ilk Müslüman-Türk eczanesi olan İttihat Eczahanesi’nin eserleri vitrinlerde yer alır. Altın ve gümüş Anadolu Selçuklu, Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, II. Bayazid, Kanuni Sultan Süleyman, I. Mahmud, II. Mahmud ve son dönem Osmanlı sikkelerinden oluşan koleksiyon zenginliğiyle göz alır.
Duvarda yer alan bilgi panolarında Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi İzmir ticareti fotoğraf ve çizimlerle anlatılmaya çalışılmıştır. Müslüman (Türk ve Arap), Yahudi, Sabetaycı, Ortodoks (Rum ve Ermeni), Katolik, Protestan (Avrupalı ve Amerikalı) gibi çeşitli din ve ırklara mensup olan İzmir halkını birarada yaşamaya iten tek neden ticaretti. Bu dinlere ait kutsal kitaplar bu İzmirli tüccarlara hürmeten bir vitrinde sergilenmekte, fotoğraf ve çizimlerle bilgi verilmektedir.
Ticaretin çok önemli olduğu 19. yüzyıl bilgi panosunda harita üzerinde kara ve deniz ticaret yollarının yanı sıra İzmir-Aydın ve İzmir-Kasaba demiryolları gösterilmiştir. Ulu Önder Atatürk tarafından 1923′te İzmir’de yapılan İzmir İktisat Kongresi’ne ait fotoğraflar da yine bu panoda yer alır.
 
Cevap: Izmir

Atatürk Müzesi

İzmir, 1. Kordon (Atatürk Caddesi) üzerindedir ve 1875-1880 yıllarında halı tüccarı Takfor tarafından ev olarak yaptırılmıştır. 9 Eylül 1922′de sahibi tarafından terkedilmiş ve hazinenin mülkiyetine geçirilmiştir. İzmir’e giren Türk ordusu burasını karargâh olarak kullanmıştır. 17 Şubat 1923′te İzmir İktisat Kongresi toplandığında Atatürk şahsi çalışmalarını burada yürütmüştür. Kongre bitiminde karargâh bu binadan taşınmış ve hazine binayı Naim Bey’e otel olarak kullanmak üzere kiralamıştır. 16 Haziran 1926′da İzmir’e gelen Atatürk, İsmet Paşa ile birlikte Naim Palas’ta kalmıştır. 13 Ekim 1926′da bina İzmir Belediyesi tarafından satın alınmış ve bazı yeni eşyalar da konularak Atatürk’e hediye edilmiştir. Atatürk 1930-1934 yılları arasında İzmir’e her gelişinde hep bu evde kalmıştır. 10 Kasım 1938′de Atatürk’ün vefatı üzerine, ev kızkardeşi Makbule Baysan’a veraset yoluyla intikal etmiştir. 25 Eylül 1940′ta İzmir Belediyesi binayı müze yapmak üzere istimlak etmiştir. Atatürk’ün İzmir’e gelişinin 19. yılına rastlayan 11 Eylül 1941 tarihinde müze törenle halka açılmıştır.
5 Ekim 1962 tarihinden itibaren müze “Atatürk İl Halk Kütüphanesi ve İzmir Şehri Atatürk Müzesi” adını almıştır. 28 Aralık 1972′de Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı’nın 12088 sayılı yazıları ile binanın mülkiyeti İzmir Arkeoloji Müzesi’ne verilmiştir. Restore ve tanzim edilerek 29 Ekim 1978′de törenle “Atatürk ve Etnografya Müzesi” olarak ziyarete açılmıştır. Müzedeki etnografik eserler 13 Mayıs 1988′de açılan yeni Etnografya Müzesi’ne taşındıktan sonra müzenin adı “Atatürk Müzesi” olmuştur.
Bina Osmanlı ve levanten mimarisi karışımından meydana gelen Neoklasik tarzda bir yapıdır. Bodrum, zemin, 1. kat ve çatı katından oluşmaktadır. Dikdörtgen planlı arka cephesi revaklı, avlulu 852 m²lik bir alanı kaplayan kârgir bir yapıdır. Ön cephede 1. katta cumbası vardır.
Tüm zemin kat tabanı büyük boy mermer plakalarla döşelidir. Salonda yerde 34,5 m²lik Uşak halısı, sağ ve sol nişlerde mermer heykeller, büyük kristal ayna ve Atatürk büstü vardır. Sağ ve soldaki odada ve küçük salonda 19. yüzyıl stili nefis şömineler vardır. Birinci kata çıkan merdivenlerin başında aplik görevi yapan 2 adet tunç şövalye heykelciği vardır. Merdiven sahanlığında büyük Atatürk portresi asılıdır.
1. katta Atatürk’ün kullanım odaları bulunmaktadır. Bunlar: Toplantı salonu, çalışma odası, yatak odası, misafir odası, berber odası, muhafız odası, bekleme-kabul odası, kütüphane, yemek odası ve banyodur. Toplantı salonunda ortada yeşil çuhalı rulet masası ve etrafında 12 adet Cosmos marka sandalye yer almaktadır. Salon duvarlarına dayalı 10 adet küçük boy maun sandalyelerin arkalıklarındaki çini plakalar üzerinde Shakaspeare’nin eserlerinden kimi sahneler canlandırılmıştır. Yatak odasında maun karyola, 2 komidin, 2 kadife koltuk, 1 kanepe, 1 şezlong, 1 markiz, 3 dolap vardır. Yatak odaları günün modasına göre döşenmiştir. Kütüphanede Fransızca bir ansiklopedi bulunmaktadır. Çalışma odasında meşe kaplama çalışma masası ve onun üzerinde Atatürk’ün kullandığı yazı takımı vardır. Odalar bronz dolama heykeller, vazolar ve yağlıboya tablolarla süslenmiştir. Yerde Isparta ve Uşak halıları serilidir.
 
Cevap: Izmir

İzmir Etnografya Müzesi

Bina, 19. yüzyılda Neoklasik tarzda, meyilli bir teras üzerine inşa edilmiştir. Bunun 1831 yılında ilkin hastane olarak (St Roch Hastanesi) kullanıldığı; 1845 yılında Fransızlar tarafından onarılarak fakir Hıristiyan aileleri için bir bakımevine dönüştürüldüğü bilinmektedir. Aynı bina daha sonra Hıfzısıhha Müessesesi ve Sağlık Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılmıştır. 2 Aralık 1984 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na etnografya müzesi olarak düzenlenmek üzere devredilmiştir.
İzmir’de etnografik eserler 29 Ekim 1978 tarihinden itibaren İzmir Atatürk ve Etnografya Müzesi’nin alt katında teşhir edilmekte idi. Daha sonra 1985-1987 yyllarynda restore edilen eski Sağlık Müdürlüğü binası etnografya müzesi olarak hizmete sunulmuştur.
Müze binası zemin kat üzerine üç katlı olarak inşa edilmiştir. 1. ve 2. katları teşhir salonları 3. kat İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlğü olarak hizmet vermektedir..
Teşhirinde İzmir ve yöresinin 19. Yüzyıl’daki sosyal yaşamından kesitler verilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle, endüstrileşme ile birlikte bugün artık yok olmaya yüz tutmuş, tenekecilik, nalıncılık, çömlekçilik, gözboncukçuluğu, tahta baskıcılık, halı dokumacılığı, urgancılık, keçecilik ve saraciye gibi el sanatlarımız sergilenerek tanıtılmaktadır.
1. Kat Teşhiri: Sağda 1. bölümde: 19. Yüzyıl misafir odası, el işlemeleri, hamam takımları ile 2. bölümde: Gözboncuğu fırını ve örnekleri, İzmir ili’nin ilk Türk eczanesi (İttihat Eczanesi), keçecilik, nalyncyk ve tenekecilik sergilenmiştir. İzmir’in meşhur şerbetçisi (Demirhindi) bu bölümde yaşadığı yüzıyldan ziyaretçilere teşhir edilmektedir. 3. bölümde: Menemen çömlek çarkı ve mamülleri, saraciye, deve ve deve güreşleri, halk oyunları, efe ve efe giysileri tanıtılmıştır. Salonların iç kısımlarında yer alan koridordaki gömme vitrinlerde para keseleri, sedef kakmal eşyalar, cam ve el işlemeleri teşhir edilmiştir.
2. Kat Teşhiri: 1. bölümde: 19. yüzyıl gelin odası, gelinliklerin vitrini, oturma odası, sünnet odası ve mutfak malzemeleri, 2. bölümde: Ege Bölgesi gelin başları, kadın süs eşyaları, Osmanlı Devri sikkeleri, el yazması kitaplar ve yazı takımları teşhir edilmiştir