İzmir Şehir Tanıtımı

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan PaSikA
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
İzmir-Menemen

Menemen, İzmir ilinin bir ilçesidir. İzmir merkeze (Konak) 33 km. uzaklıktadır. İlçe merkezi nüfusu 46079, ilçe nüfusu 114457'dir (2000 sayımı). Testisi ve diğer çömlekçilik ürünleri ile ünlü, Türkiye genelinde daha ziyade geçmişte yaşadığı dramlarla tanınan, günümüzde de Menemen Serbest Bölgesi ile geleceğe bakan bir merkezdir.

Tarihçe

Menemen'in kuruluşu milat öncesine dayanmakla birlikte kesin bir tarih saptanmış değildir. İlçenin M.Ö. 1000 yıllarında Eoliyenlerle İyonyalıların hudutlarını oluşturan Gediz (Hermos) nehrinin sol sahiline yakın olan bugünkü Yahşelli köyü civarında kurulduğu zannedilmektedir. M.Ö. 263-241 yılları arasında da Asarlık köyü yakınlarına nakledildiği, Anadolu Beylikleri zamanında bugünkü yerine taşındığı bilinmektedir.
Uzun yıllar İonyalıların egemenliği altında kalan Menemen, daha sonra Frigyalıların egemenliği altına girmiştir. Bölge el değiştirmesine rağmen İyonlar bazı yerlerde egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Frigyalıların egemenliği M.Ö.676-546 yılları arasında Lidyalılar izlemişlerdir.
Son Lidya Kralı Krezüs'ün Pers Hükümdarı Kurus'a (Kirus) yenilmesiyle M.Ö. 546 yılında Anadolu sahilleri dolayısıyla Menemen, Perslerin eline geçti. M.Ö.334 yılına dek süren Pers istilası Büyük İskender'in Anadolu'yu istilası ile son buldu. Makedonya Kralı Büyük İskender'in M.Ö. 323 yılında ölümü üzerine zaptettiği topraklar üzerinde, Helenizm Krallıkları denen Asya, Mısır ve Makedonya Krallıkları kuruldu. Asya Krallığı sınırları içinde kalan Batı Anadolu'da Büyük İskender'in kumandanlarından biri tarafından bugünkü Bergama ve yöresinde “Bergama Krallığı” kurulmuştur.
Bu sırada Menemen ve çevresi de Bergama Krallığı'nın egemenliğini tanımıştır. M.Ö. 64 yılında Asya Krallığı Romalılar tarafından ortadan kaldırılınca kasaba Romalıların egemenliği altına girmiştir. Daha sonra Roma İmparatorluğu’ nun ikiye bölünmesi üzerine (M.S. 395) Doğu Roma İmparatorluğu'nun (Bizans) payına düşmüştür. Anadolu'da Malazgirt Zaferi ile başlayan Selçuklu egemenliği kısa süre de Menemen’i de içine aldı.(1048) Ancak Haçlı Seferlerine rastlayan bu dönemlerde Menemen'in birkaç kez el değiştirdiği görülmüştür.
Anadolu Selçukluları'nın son zamanlarda bağımsızlıklarını ilan eden Germiyanoğulları'nın yardımı ile Manisa ve çevresini elde eden Saruhan Bey 1300 yıllarında Saruhan Beyliği'ni kurdu. 1313 yılında Menemen ve Foça yörelerini de egemenliği altına alarak sınırlarını genişletti
Anadolu'da Osmanlı Beyliği'nin kurulması sırasında Saruhan Beyliği'ni ortadan kaldıran Yıldırım Beyazıt Menemen'i de Osmanlı Beyliği sınırları içine dahil etti. Yıldırım Beyazıt 1402 yılında Ankara Savaşı'nda Timurlenk'e yenilince Timurlenk Anadolu Beylikleri'ne bağımsızlıklarını geri verdi. Bu arada Saruhan Beyliği de eski toprakları üzerinde bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı tahtında hüküm süren Fetret Devri olarak adlandırılan döneme Çelebi Mehmet, diğer kardeşlerini yenerek son verdi ve yeniden Anadolu birliğini kurma çabalarına girişti. Mehmet Çelebi Saruhan Beyi'ni öldürerek bir asırdan beri devam edtmekte olan Saruhan Beyliği'ne son verdi.
Menemen ve çevresi de yeniden Osmanlı egemenliğine geçmiş oldu. 1425 yılında 2. Murat Menemen'i kesin olarak Osmanlılar'a bağladı. 1850 yılında eyalet merkezinin Aydın'dan İzmir'e alınmasıyla Menemen de Manisa'dan ayrılıp İzmir'e bağlandı.
479 yıl Osmanlı idaresinde kalan Menemen, İzmir'in işgalini takip eden 19 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla süren işgal sırasında Menemen çok kötü ve acı günler yaşamıştır.
16 Haziran 1919 günü, işgal esnasında halka itidal telkin etmiş bulunan Menemen Kaymakamı Kemal Bey ve maiyetindeki 6 jandarma şehit edilmiştir. 17 Haziran 1919 günü Bergama baskınında hezimete uğrayarak dönmüş bulunan Yunan birliklerinin Menemen'de gerçekleştirdikleri, muhtemelen 1000'e yakın kişinin bir gün içinde öldürüldüğü katliam Ege Bölgesi'de işgal döneminin en kara sayfalarından birini oluşturmuştur. [1]
İşgale rağmen Menemenli hiçbir zaman Yunan buyruğu altına girmemiş zaman zaman dağlara çıkarak Yunan askeri birliklerine baskınlar yaparak zayiatlar verdirmişlerdir.
Menemen, Kurtuluş Savaşı sonrasında zafer kazanan Türk Ordusu'nun 9 Eylül 1922'de şehre girmesiyle tekrar bağımsızlığına kavuşmuştur. 9 Eylül günü Menemen'in en mutlu günü olarak kabul edilmiştir.
 
İzmir-Narlıdere

40px-Flag_of_Turkey.svg.png
Narlıdere, Türkiye Harita Resim:Izmir Turkey Provinces locator.


Turkiye'de yeri Bilgiler Şehir nüfusu 54.107[1] (2000) İlçe nüfusu 54.107[2] (2000) Yüzölçümü 63 km² Koordinatlar
Posta kodu 35x xx Alan kodu 0232 İl plaka kodu 35 Yönetim İl İzmir Kaymakam Hasan Gürsoy Belediye başkanı Abdül Batur Narlıdere, Anakent sınırları içerisinde yer alır. Doğusunda Balçova, batısında Güzelbahçe İlçesi, güneyinde Menderes İlçesi, kuzeyinde İzmir Körfezi ile çevrelenir. İlçenin yüzölçümü 63 km²’dir. Bağlı köyü ve beldesi bulunmamaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımına göre nüfusu 54.107’dir.
İlçede 9 İlköğretim Okulu, 3 ortaöğretim kurumu bulunmakta; 6.829 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 372 öğretmen görev yapmaktadır. İlçede sağlık hizmetleri, 3 sağlık ocağı ve 1 sağlık evi tarafından verilmektedir. Narlıdere, prestijli konut alanlarının hızla geliştiği bir yerleşim yeri özelliği kazanmıştır. İlçede 1.500 civarında konut jeotermal enerjiyle ısıtılmaktadır.
Narlıdere ilçesinin sınırları içinde ayrıca olimpik yüzme havuzu vardır. Bu yüzme havuzu yirmi üçüncüsü İzmir'de düzenlenen Universiade oyunlarında ihtiyaç duyulduğundan yapılmıştır. Güney Deniz Saha Komutanlığı, Ege Ordu Komutanlığı, Narlıdere Kışlası ve lojmanları da Narlıdere'de bulunmaktadır.
Narlıdere Şehitliği, Kurtuluş Savaşı döneminde canlarını vatan uğruna veren gençlerin anısına yapılmış olup Atatürk Kültür Merkezi'nin karşısındadır.
Atatürk Kültür Merkezi, Narlıdere'deki en büyük kültür tesisi olup içinde düğün salonu da bulunmaktadır.
Modern pazaryeri, diğer beldeler için örnek alınan bir pazaryeri projesidir. Kentsel dönüşüm projesi kapsamında 1056 konutluk Narkent toplu projesi sedece İzmir'e değil Türkiye'ye örnek bir kentsel dönüşüm modeli olarak Narlıdere'nin en güzel sırtlarında yükselmektedir.
 
İzmir-Ödemiş

Ödemiş, İzmir'e bağlı ilçe ve ilçe merkezidir. İzmir'e 111 km uzaklıktadır. Kombir denilen patatesiyle meşhurdur.

Tarihçe

En eski insan kültürü
Ödemiş ovasısındaki en eski insan kültürü günümüzden 13 bin (M.Ö. 11 bin) yıl önceden kalma Konaklı Beldesi’nin 700m. Güneydoğusundaki Soğukluk Dere-si’ndeki kanyonda bulunan kaya altı sığınandaki şematik kazıma figürlerdir.
Prehistorik(tarih öncesi) devrin, paleolitik (eskitaş) dönemi sonlarında yapılmış olan ve dinsel bir ayini ifade eden bu figürler, aynı zamanda Batı Anadolu’daki en eski insan kültürünü de ortaya kor. Ödemiş ovasının yerleşim tarihi geç kalkolitik (madentaş) çağından başlamaktadır. Bu çağda en eski yerleşmeleri ovadaki hö-yükler oluşturur. Bütün höyüklerin özellikle M.Ö. III.binde erken Tunç çağında yoğun biçimde yerleşim görüldüğü, ayrıca M.Ö. II.binde de yaygın yerleşimin var olduğu bilinmektedir. O sıralarda yöremizde doğudan gelmiş ilk Lydialılar yaşamak-taydı.
Hititler yukarı Küçükmenderes havzasına Assuwa ülkesi dediler. Assuwa adı Grekler(Yunanlılar) tarafından Asia biçiminde söylendi. Romalılar zamanında Asia adı yalnız yukarı Küçükmenderes ovası için değil, tüm Batı Anadolu için söylenmiş ve zamanla büyük bir kıtanın adı olmuştur. M.Ö. XIII. Yüzyılda Hitit kralı IV. Tudhaila, Assuwa seferine çıkmış ve yöreyi imparatorluğuna bağlamıştır. Ancak Ödemiş yöresinde Hititler’in varlığından kolay kolay söz edilemez. Bu devirde yöremizde bazı yerli bağımsız Beyler ile, Hititler’e vassal prensler hüküm sürüyordu. Hitit devletine M.Ö.XII. Yüzyılda Frigler son verdiler.
Ödemiş ovası M.Ö.VIII. Yüzyılın ortalarında Lydia Heraklid sülalesi krallarının hegomanyası altındaydı. Daha sonra Lydia’daki Mermnad sülalesinin kurucusu olan kral Gyges’in yönetimine girdi. Ovanın M.Ö.648’deki Kimmer istilasından etkilenmiş olması gerekir. Adını efsanevi Lydia kralı Tmolos’dan alan Bozdağlar üzerindeki mermer yataklarından Lydialılar yontu yapımında yararlandılar.
Ödemiş ovasındaki Hypaipa(Datbey-Günlüce) kenti kök boyaları ve dokumaları ile tanınmıştı. Bozdağ’dan elde edilen safran parfümü Lydia dışına satılırdı. Ödemiş ovası Lydia halkınca yoğun biçimde iskan edildi. Bu ovada Lydialılar koyun, keçi ve atlar beslediler. Bu atlara dayalı uzun mızraklı süvarileri ile tüm eski dünyaya dehşet saçtılar.
M.Ö. 546’da doğudan gelen Persler Ödemiş ovasını ele geçirdiler. Pers Kralı Kyros, Dioshieron (Christoupolis, Pyrgion, Birgi) kentine geldi. Burada Persler için kutsal alan yaptırdı. M.Ö. 499’da Persler’e isyan eden İonlar, Ödemiş ovasından geçip, Bozdağ’ı aşıp, Sardes’e ulaştılar. Bozdağ’ı aşan ephesos - Sardes yolu İonlar’- ın baskınından sonra önem kazandı. Persler, Bozdağ’da (Tmolos) dağ geçidini korumak için beyaz mermerden bir karakol yeri yaptırdılar. Pers kralı I.Artakhsatra, hypaipa’da ulusal Pers kültürünü simgeleyen ‘’Anahita’’ mabedini yaptırdı. Hypaiapa’da ‘’İrani Lydien’’ denilen ve kabul ettikleri yeni mezhepten dolayı bu adla tanınan bir topluluk oluştu.
Ödemiş ovası M.Ö. 334’de Makedonya Kralı İskender’in eline geçti. Bu Hellenistik krallığın Halikarnassos (Bodrum) kuşatan ordusunun bir kısmı general Parmenion yönetiminde Messogis (Aydın) dağlarını ve Ödemiş ovasını geçerek Sardes’e vardı.
Hellenistik dönemde Ödemiş ovasına M.Ö. 323’de Antigonos ve daha sonra Trakya satrabı Lysimakhos, M.Ö. 281’den sonra Hellenistik Selevkos krallığı, M.Ö. 229’da Hellenistik Pergamon(Bergama) krallığı ve daha sonra Selevkoslar’dan Achaios’un egemenliğine geçti.
M.Ö. 133’de Ödemiş ovasında Roma egemenliği başladı. M.Ö.I. Yüzyılda Kilbianos denilen yukarı Küçükmenderes ovası Ephesos kentine bağlı bir bölge durumuna geldi.
Pontus kralı VI.Mitridat M.Ö. 88’den, M.Ö. 85’e kadar Ödemiş ovasını Romalılar’dan aldı. M.S.17’de olan büyük depremden Ödemiş ovasındaki yerleşimlerde etkilendiler.
M.S. 26’da Avgustus adına Asya’da yapılacak eyalet tapınağına sahip olmak için roma’ya kurul gönderen önbir kentin içinde Hypaipa(Günlüce)’da vardı.
Buna rağmen Hypaipalılar, Persler’in Anaitis(Anahita) mabedine saygıgösterip, Romalılar’a kin beslediler. M.S.II. Yüzyılda Persli Artemis(Anaitis) kültürü çok önemli bir duruma geldi. M.S.II yüzyılın ortalarında Asya eyaletinde görülen deprem ve M.S.165’de Babilonya’dan gelen yıkıcı bir hastalık Ödemiş ovasındaki canlılar için tehlikeler yarattı. M.S.III. Yüzyılda hypaipalılar, Ephesos’daki Büyük Artemis onuruna yapılan spor oyunlarına katıldılar. Roma döneminde Ödemiş yöresinin ün salan en büyük zenginliği kozmetik ve boya sanayiinin yanında, eczacılıkta da kullanılan kaliteli zencefre madenleri idi. Sülüğen de denilen bu civa cevheri önemli dış satım ürünleri arasındaydı. Bozdağ bağcılığı Romalılar döneminde imparator emirnamesi ile korunmaya çalışıldı.
M.S. 395.’den sonra Ödemiş ovası Bizans İmparatorluğu’nun Thracessien Theme’si içinde kaldı. Hristiyanlık Ödemiş ovasına resmen girdi. Ovadaki Pyrgion(Birgi), Hypaipa (Günlüce), Nikaia (Türkönü ?) gibi kentlerde piskoposluklar kurulup, Ephosos metropolitine bağlandı. XII.yüzyılda Pyrgion (Birgi) ve Hypaipa (Günlüce) metropolitlik (başpiskopos) merkezleri oldu.
1071 Malazgirt muharebesinden sonra Türkler Ödemiş ovasına egemen oldular.
Ancak 1098’de Bizans yöreyi geri aldı. Başlarında Beyleri ile Türkmen akıncıları zaman zaman Ödemiş ovasına girdilerse de, Bizans’ın direnmesi karşısında bu akınlar hiçbir zaman kalıcı olamadı. Germiyanoğulları’nın subaşısı Aydınoğlu
Mehmet Bey, 1304’de Türkmenler’den oluşan savaşçıları ile yukarı Küçükmenderes havzasına girdi. Pyrgion’daki Katalan ordusunun çekilmesinden sonra Bizans kent ve kalelerini almaya başladı. Birgi merkez olmak üzere 1308’de Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu oldu. 1333’de ünlü Arap gezgini İbni Battuta Birgi’ye gelmiş, Aydınoğlu Mehmet Bey’in Bozdağ’daki yaylağı, Birgi’deki sarayı, Birgi medresesini ve yapılan gösteriyi anlatmıştır.
1390’da Aydınoğulları Beyliği’ne son veren Osmanlı sultanı yıldırım Beyazıd ordusu ile Birgi’ye kadar gelmiş, Bozdağ’ı aşarak Sard’a gitmişti. 1402’de Aydınoğulları eski topraklarına yeniden sahip oldular. 1403 kışını Tire’de geçiren Timur Han’ın askerleri Ödemiş ovasında güvenlikten eser bırakmadı. 1406’dan 1426’ya kadar Ödemiş yöresi Osmanlılar ile Aydınoğlu Cüneyd Bey arasında el değiştirdi. Osmanlı Sultanı II.Murad 1426’da Ödemiş ovasına kesinkes egemen olan Tire sancak beyliğine bağladı ve 1443’de yörayi kendine yıllık ödenek olarak ayırdı.
Sultan II.Selim’in hocası Birgili Ataullah Efendi, Birgi’de bir medrese yaptırarak devrin ünlü bilgini Mehmet Efendi’yi 1563’de buraya gönderdi. İmam-ı Birgivi Mehmed Efendi 1573’de taun hastalığından ölünceye dek bu medresede dersler verdi.
Osmanlı Sultanı III. Murad2ın hocası ve 70 kadar eseri olan Birgili İbrahim Efendi,
Birgi’de taun hastalığının çıkması üzerine Bozdağ’a kaçtıysa da orada aynı hastalıktan ölerek Bozdağ Tekkesi’ne gömüldü. 1624’de Birgili bir timar sipahi olan Cennet-karıoğlu yukarı Küçükmenderes havzası halkından söz alarak ayaklanmış, 1625’de Denizli sınırında tutularak Birgi’de kazığa oturtulmuştur. XVII. yüzyılda Ödemiş yöresine gelen gezgin Evliya Çelebi Birgi ehri, Bozdağ yaylası, Erbain dağı, Gölcük, Gülşen kazası (Kiraz ?), Balyambolu (Beydağ) kazası, Tasahorya,Beyköy ve Beyyaylağı’ndan söz ederek bu yüzyıldaki durumlarını sergiler. 1653 ve 1668’de ovada depremler oldu. 1657,1672 ve 1690’da görülen eşkiyalık hareketleri bastırıldı. 1684 de Ötemiş Türkmen oymağının yerleşik duruma getirilmesi ile Ödemiş kentinin temelleri atılmış oldu.
XVIII. yüzyılda Ödemiş ovası, merkezi Aydıngüzelhisarı olan Aydın Livası’na bağlıydı.
1739 ve 1850 yıllarında depremler oldu. Atçalı Kel Mehmet Efe’nin kuvvetleri Ödemiş’e egemen oldularsa da 1829’da Yetim Mehmed Ağa tarafından geri alındı.
1832-1834 yılları arasında Ödemiş ve yöresi Mısır Seraskerliği’nin hükmü altında kaldı. 1854’deki Kırım Savaşı’na ovanın zeybeklerinden kayılanlar oldu. 1865’de Birgi’de taun hastalığı çıktı. 1867’de çıkarılan Vilayetler İdaresi Kanunu ile Keles (1948’de Ödemiş’ten ayrılarak ilçeoldu), Bayrambolu (Beydağ, 1987’de Ödemiş’ten ayrıllarak ilçe oldu) ve Birgi bucak durumuna getirilerek Ödemiş kazasına bağlandı.
1877 Osmanlı-Rus Savaşı başında genel af çıkarılınca yöredeki zeybeklerin önemli kısmı yüze inerek savaşa katıldılar. XIX.yüzyılın yöredeki en tanınmış efeleri Çakıcalı Mehmed ve Kamalı Mustafa’dır. 1 Haziran 1919’da Ödemiş’in Yunanlılar tarafınadn işgali üzerine ovada efe,zeybekler ve halk yeni cepheler oluşturdular.
Bozdağ’da Postlu Mestan Efe, Kaymakçı’da Gökçen Hüseyin Efe, Çaylı’da Keleş Mehmed Efe, Köseler’de Ömer Çavuş Efe, Halkapınar’da Mursallı İsmail Efe, Bademli de Kör Bayram Efe açılan cephelerde Yunanlılar’a bir yıla yakın kayıplar verdirdiler.
Zamanla Ödemiş yüzünde cepheler dağıldı. Gerilla tipi yıpratma muharebelerinin yerini düzenli ve disiplinli Türk ordusunun muharebeleri aldı. 30 Ağustos 1922’deki Büyük Zafer’den sonra Yunanlılar 3 Eylül 1922’de Ödemiş’i terk ettiler.

TARİHİ ÇEVRE

Ödemiş adı konusunda çeşitli görüşler ve söylentiler vardır. Bunlardan en uygun ve doğru olanı şudur:
Ödemiş adı bazı tarihsel belgelerde OTAMIŞ biçiminde yazılır. XIV., XV., XVI. yüzyıllarda burada Otamış adlı küçük bir yerleşim birimi vardı. Otamış dilimizdeki Otamak (otamak: tedavi, ilaç vererek hastalığı iyi etmeye çalışmak, tedavi etmek anlamındadır. Otacı ise hekim demektir.) sözcüğü ile ilgilidir. Ödemiş adı Ötemiş sözcüğünün biçim değiştirmiş durumudur. Ötemiş, Teke Türkmenlerine bağlı bir oymağın adıdır. Şu halde Ödemiş adı "ÖTEMİŞ" Türkmen oymağından gelmektedir diyebiliriz.
Ödemiş ovasının yerleşim tarihi, Yeni Taş dönemindeki İ.Ö. 6000'de başlar. Bunu Kalkolitik (Madentaş) çağı izler. Bu çağda en eski yerleşmeleri ovadaki höyükler oluşturmaktadır.
Höyükler: Plavtepe (Emirli), Mezartepe (Ertuğrul), Tepetarla (Ödemiş), Karakova (Karakova), Köşkkuyusu (Yusufdere), Maltepe (Kayaköy) Çukurçeşme Tepesi (Seyrekli).
Tümülüsler: Kerimbey Tepesi (Yolüstü), Kumtepe (Emirli-Ovakent), Yılancık Dağı, Odaşetepesi, Kültepe (Kurucuova), Osmantepe (Ertuğrul), Hüroğlu Tepesi (Yusufdere), Boğalılar Tepesi (Ortaköy), Maşattepe (Kaymakçı), Veli Tepesi (Gerçekli), Tümsek Harman Yeri (Konaklı).
Kaya Mezarları: Ertuğrul, türkönü, Keçililer, Hamamköy, Konaklı, Üzümlü, Ortaköy, Çaylı, Kaymakçı beldelerinde bulunmaktadır.
Tarihi Sitler: Hypaipa (Günlüce), Dios Hieron (Birgi), Digda (Ovakent), Potamia (Bademli), Ayasurat (Türkönü), Torrhebia (Gölcük), Mesotmolos (Bozdağ), Bazdegümi (Yolüstü), Medeksis (Ortaköy), Adagüme (Konaklı), Bükürgüme (Bademli).
Kaleler: Helenistlik dönemden kalma Kızılcaavlu, Kayaköy. Bizans zamanından kalma Yılanlı, Balabanlı, Bademli, Birgi, Günlüce.
Tarihi Anıtlar: İlkkurşun Anıtı, Gökçen Efe AnıtMezarı, Mendegüme Anıtmezarı.
Aydınoğulları Beyliği'ne başkentlik yapmış olan Birgi ise Ödemiş'e bağlı bir beldedir.

KÜLTÜREL ÇEVRE

Halk Oyunları: Ödemiş Zeybeği, Harmandalı, Kocaarap, İki parmak Zeybeği, Bakırlı, Çakıcı Zeybeği, Yandım Ayşe Kadın gibi kadın ve erkek oyunları oynanır.
Türküler: Kamalı Zeybek, Gökçen Efe, Ödemiş'in İçinde, İnce Mehmed, Çakıcı Efe, Ödemiş Kavakları, Osman Zeybek, Bakırlı Efe, Ödemiş Koşması, Cezayir Türküsü, Eminem, Fatmam, Arap Kızı ve Uzun Kavaklar gibi Ödemiş türküleri vardır ve hepsi anonimdir.
El işleri: İğne Oyası, Dantel Oyası, Mekik Oyası, Boncuk Oyası, Kanaviçe ve Tel işleridir. Yünden yapılan dokumalar ise Heybe, Çul, Kolan, Namazla, Çuval ve Sofra Mendilidir. İpekli Dokumalar İpek Mendil, Peştemal ve Pembezar bunlardan başlıcalarıdır. Yöre halkının yaptığı el işleri ise her cumartesi Kadın El Sanatları Pazarı'nda sergilenir.
Yerel giysiler: Önceleri eski Türkmen giysisi olan üçetek kullanılırdı. Sonradan kırsal alanda don, uçkur, işlik, gömlek, sürtike, şal kuşak, başlık gibi bölümleri olan giysiler giyilirdi. Daha sonraları ise entari ve ipekçanlı zar moda oldu. Günümüzde modern giysiler giyilmektedir. Eski erkek giysilerinin belirgin yönü Zeybek giysileridir. Zeybek giysisi gömlek, işlik, kısa çuha don, mintan, dokuma kuşak, cepken, camedan salihlik, kepmen gibi bölümlerden oluşuyordu.
Düğünler: Önde kız beğenilir, kız istemeye gidilir ve söz alınır. Sonra erkek evi ile kız evi bir araya gelerek söz kesilir, şerbet içilir, kız evi Bellilik gönderir. Sonra erkek evi kız evine Çanak Gezmesi yapar. Daha sonra Büyük Nişan yapılır. Ardından kızın kafa kağıdı istenir. Erkek evine bayrak asılarak okuyucu çıkarılır. Düğün kurulur. Kız evi Baş yüvmesi ve Kına Gecesi düzenler. Gelin almaya gidilerek, gelin oğlan evine getirilir. Düğünden sonraki günlerde gelin damat ve yakınları kız evine Ardca denilen yemeğe çağrılır. Erkek evi ise Döne denilen yemek verir.
Ödemişe Özgü yemekler: Ödemiş Kebabı, Töngül Pidesi, Keşkek, Ekmek Dolması, Yağlı Sulu Akıtma, Kestirme Çorbası, Höşmerim, Heybeli Çorba, Yağlı Ekmek, Sinkonta, Isırgan Avukması, Dibile, Kabakaşı Tatlısı, Kalburbastı gibi yemek ve tatlıları vardır.
Ödemiş Milli Fuarı: Her yıl Ödemiş'in kurtuluş etkinlikleriyle birlikte 3-13 Eylül tarihleri arasında Ödemiş Milli Fuarı düzenlenir. Fuarda yerel sanayi ürünleri ve çeşitli meslek dallarında tanıtım yapılıp standlar kurulur. Ayrıca Lunapark alanı da halkın eğlenceli bir fuar ortamını gezip görmesi sağlar.
Ödemiş Müzesi: 1987 yılında hizmete giren müzede 10.000'in üzerinde arkeolojik ve etnografik eski eser bulunmaktadır. Müze idari bölümleri teşhir salonu, kütüphane, sergi salonu, eser depoları, fotoğrafhane, atölye ve laboratuar gibi ünitelerden oluşmaktadır. 715 m² genişliğinde olan teşhir salonu, arkeolojik ve etnoğrafik olmak üzere iki bölüm halinde tanzim olunmuş, mahalli eserler için ayrı bir köşe açılmıştır.
 
İzmir-Seferihisar

Koordinatlar: 38°17′N 26°45′E
40px-Flag_of_Turkey.svg.png
Seferihisar, Türkiye Harita
250px-%C4%B0zmir_Turkey_Provinces_locator.jpg



Turkiye'de yeri Bilgiler Şehir nüfusu 17.526[1] (2000) İlçe nüfusu 34.761[2] (2000) Yüzölçümü 386 km² Nüfus yoğunluğu 90/km² Koordinatlar 38°17′N 26°45′E Posta kodu 354 60 Alan kodu 0232 İl plaka kodu 35 Yönetim İl İzmir Kaymakam Orhan Şefik Güldibi Belediye başkanı Hamit Nişancı Yerel yönetim site İlçe kaymakamlık site Seferihisar, İzmir’in güneybatısında ve Ege Bölgesi’nde yer almaktadır. Seferihisar, Cumhuriyet öncesinde 1884 yılında ilçe olmuştur. Günümüzde İzmir'in 28 ilçesinden birisidir. İzmir'in metropoliten ilçeleri (Konak, Bornova, Karşıyaka, Çiğli, Buca, Balçova, Gaziemir, Güzelbahçe ve Narlıdere,Seferihisar) dışındaki 19 ilçesi (Menemen, Foça, Aliağa, Dikili, Bergama, Kınık, Kemalpaşa, Bayındır, Ödemiş, Beydağ, Kiraz, Tire, Torbalı, Selçuk, Menderes, Çeşme, Urla, Karaburun) arasında Seferihisar; toplam nüfus itibarıyla 15. sırada, ilçe merkezi nüfusu bakımından 10. sıradadır. İzmir’in 28 ilçesinden biridir.
Seferihisar'ın Doğanbey-Payamlı ve Ürkmez olmak üzere 2 beldesi ve 9 köyü bulunmaktadır. İlçenin Beyler, Çamtepe, Gödence, İhsaniye, Kavakdere, Orhanlı, Turgut ve Düzce olmak üzere toplam 8 köyü bulunmaktadır. Çamtepe Güzelbahçe ilçesinden 2001 yılında Seferihisar'a bağlanmıştır. Beyler, Orhanlı, Gödence, Çamtepe ve İhsaniye köyleri orman köyleridir. Kavakdere köyü ise dağınık yerleşme yapısına sahiptir. Orhanlı köyü 1979 tarihinden itibaren yeni yerleşim alanına kurulmuş, eski köyün yerinde bir mahalle kalmıştır. Evliya Çelebi'nin de dediği gibi zeytin ve üzüm temel geçim kaynakları arasındadır.
İlçede yerel yönetimi temsilen 3 Belediye hizmet vermektedir. Bunlar; Seferihisar ilçe merkezi belediyesi, Ürkmez ve Doğanbey-Payamlı belediyeleridir. Her iki belde Doğanbey Körfezi boyunca, kıyıya ve karayoluna paralel, ikinci konut ve turistik tesis yapılaşmalarıyla gelişmesini sürdürmektedir.
Seferihisar ilçe merkezi 6 mahalleye sahiptir. Bunlar, Turabiye, Cami Kebir, Hıdırlık, Tepecik, Çolak İbrahim Bey, Sığacık ve Ulamış mahalleleridir. Ürkmez beldesinde Mersinalanı ve Bengiler, Doğanbey-Payamlı beldesinde ise ; Doğanbey, Payamlı ve Cumhuriyet mahalleleri bulunmaktadır. Doğanbey'in en önemli problemi susuzluktur.

Coğrafi Konumu

İl merkezine uzaklığı 45 km’dir. Kuzeyde Urla ve Güzelbahçe, Doğuda Menderes ile çevrilidir. İlçenin batısı ve güneyinin Ege Denizi’ne kıyısı olmakla birlikte ilçe merkezi denizden 5 km içeride bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 386 km²’dir. Seferihisar’ın matematiksel konumu ise 26°45'00" doğu; 27°01'30" doğu boylamları ile 38°17'00" kuzey ve 38°02'00" kuzey enlemleridir.

Coğrafi Yapısı


Yer Şekilleri

Seferihisar, Urla Yarımadası'nın alçak depresyonlarından biri üzerinde yer almaktadır. Güzelbahçe'den Seferihisar'a doğru uzanan bu geniş depresyon alanı yer yer akarsularla parçalanmış olduğundan arızalı bir görünüm sunar. Bu alan, daha sonra Ulamış, Düzce ve Turgut köylerinin bulunduğu geniş depresyonla birleşerek güneybatı yönünde düz ve düze yakın eğimlerle Azmak Ovasına ulaşır, oradan da denizle son bulur.
Seferihisar morfolojik bakımdan bazı birimlere ayrılabilir. İlk ayırt edilen birim aşınım yüzeyleridir. Akarsu vadileriyle yarılan aşınım yüzeylerinin eteklerindeki yamaçlar ise ayrı bir morfolojik birim oluşturur.
Seferihisar yöresinin yer şekillerinde akarsu aşındırması sonucu meydana gelen biriktirmenin rolü büyüktür. Nitekim Azmak Dere, Yassı Çay ve kollarının biriktirme şekillerinden alüvyal ova düzlükleri oluşmuştur. Azmak Dere ve kollarının oluşturduğu taban ovasına Azmak Ovası denilmekte, bir başka ova tabanı ilçe merkezinden başlayıp, Teos ören yerine kadar devam etmektedir.
Seferihisar'da diğer bir morfolojik birim kıyılardır. Kıyılar, Urla Yarımadası'nın diğer kıyıları gibi girintili çıkıntılıdır. Bu kıyıların girintili çıkıntılı olmasının nedeni ; Dördüncü zaman (Kuaterner) glasyel dönemi sonunda deniz seviyesinin yükselmesi ve bu arada tektonik hareketler sonucu meydana gelen kırılmalara bağlanabilir.
Sığacık ovası ve güneyindeki kıyılar düz ve girintisizdir. Bu alanlar dereler tarafından getirilen alüvyonla dolmuş ve bugünkü şeklini almıştır.
İlçe arazisinde en fazla yükselti 680m ile Çakmaktepe'dedir.

İklimi

İklim şartlarının belirlenmesinde planeter faktörlerden başka yükselti, rölyef, bakı, kıyı konumu, denizden uzaklık, kıyı akıntıları gibi fiziki coğrafya koşulları da etkili olmaktadır. Seferihisar'da ise morfolojik bakımdan yüksek alanlar az olduğu için rölyefin ve yükseltinin pek etkisi yoktur. Yörenin ikliminde en büyük etki denize aittir. Denize yakınlık ve denizin ılıman etkisiyle sıcaklık kış aylarında pek düşmez.
Seferihisar'da ortalama yıllık sıcaklık, meteoroloji istasyonunun 1929 - 1995 yılları arası kayıtlarına göre ; 16.4 C°, aylık ortalama maksimum sıcaklık Temmuz ayında 35.2 C°, aylık ortalama minimum sıcaklık 4.2 C° dir.
Seferihisar ve çevresinde yüksek yaz sıcaklıkları yaşanırken kışlar ılık geçmektedir. Bu duruma göre Seferihisar'ın Akdeniz termik rejim bölgesi içinde olduğu söylenebilir. Çünkü yılın 4 ayında (Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül) sıcaklıklar 20 C° nin üstündedir.
Seferihisar'da yıllık ortalama rüzgar hızı, yaklaşık olarak 3,5 m/sn civarındadır. Ocak, Şubat, Mart aylarında rüzgar hızında nisbi bir artış gözlenirken Mart ayından Haziran ayına kadar bir azalma daha sonra tekrar yükselme gözlenmekte ise de bunlar önemli bir değer değildir. Diğer yandan kışın ve geçiş mevsimlerinde rüzgarın hızı zaman zaman oldukça artmaktadır.
Seferihisar'da yıllık ortalama bağıl nem %64 olup, aylara göre değişmektedir. Sonbahar'dan itibaren bağıl nem oranı ilkbahar sonuna kadar yıllık ortalamadan fazla, Mayıs ayından itibaren yıllık ortalamanın altındadır. Minimum nem durumuna bakıldığında; hiçbir ayda atmosfer neminin % 10 un altına düşmediği anlaşılır. Batı sektörlü rüzgarların etkin olduğu, sıcaklığın azaldığı, bulutluluğun arttığı kış aylarında bağıl nem oranı artmakta, kuzey sektörlü rüzgarların görüldüğü ve bulutluluğun azaldığı yaz aylarında ise azalmaktadır. Kısaca söylenebilir ki deniz etkisinde olan yörede bağıl nem değerleri her ay yüksektir.
Seferihisar'da yıllık ortalama yağış miktarı 588.1 mm dir. En yağışlı mevsim kış mevsimi ve ne yağışlı ay Aralık ayıdır (142mm). En az yağış ise yaz aylarında görülür (Temmuz ayında 1 mm). Seferihisar yarı nemli, mezotermal, su noksanı yaz aylarında çok kuvvetli, deniz etkisi alan bir özelliğe sahiptir. Mayıs - Eylül ayları arasında topraktaki su yetersizliği yörede tarım faaliyetlerini olumsuz etkilemektedir. Kasım ayından Nisan ayına kadar olan dönemde ise buharlaşma az olduğu ve yağış miktarları da yeterli olduğu için toprakta su bulunmaktadır.

Bitki Örtüsü

Seferihisar ekolojik ve fizyonomik bakımından ortak özellikler gösteren bitki topluluklarına sahiptir. Bitki toplulukları iki ana formasyonda görülür. Bunlar; maki topluluğu ve orman topluluğudur. Maki olarak ayırt edilen ve baskın türlerini, delice, menengiç, zakkum, katırtırnağı ve yer yer fundaların oluşturduğu formasyonda maki - garip şeklinde topluluklar da vardır. Ayrıca küçük topluluklar halinde kızılçam ormanları ile yüksek yapılı, kalın gövdeli, tek ağaç şeklinde meşeler yayılış gösterir. Doğal bitki örtüsü arasında kültür bitkilerinden zeytin ve narenciye ağaçları dikkati çeker.

Nüfusu

2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı’na göre toplam nüfusu 34.761’tür. Bu nüfusun 17.526’sı merkezde, 17.235’i belde ve köylerde yaşamaktadır. Seferihisar’da 20 ilköğretim okulu, 4 orta öğretim kurumu bulunmakta; 4245 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda, 261 öğretmen görev yapmaktadır. İlçede, sağlık hizmetleri , 4 sağlık ocağı, 1 sağlık evi ve 1 devlet hastanesi tarafından verilmektedir.

Ekonomisi

Seferihisar ilçesi genelinde ekonomik faaliyetlerin temelini tarım ve onun içerisinde de zeytincilik oluşturmakta iken, narenciye ve enginar yetiştiriciliği ile süs bitkileri ağırlıklı seracılık, hayvancılık son yıllarda önemli gelir kaynağı olmaya başlamıştır. Öte yandan balıkçılık devam ederken, turizm; günümüzde ilçe ekonomisine katkı veren en önemli sektörlerdenbiri haline gelmiştir. Nüfusun % 80'i tarımla uğraşmaktadır.
İlçenin sanayi ve ticaret hayatında çeşitli alanlarda faaliyet gösteren işletme, fabrika, atölye ve imalathaneler bulunmaktadır. Bunları saymak gerekirse; İlçe merkezinde tanzim et satış mağazası ve otobüs işletmesi olmak üzere 2 adet belediye iktisadi teşekkülü, 11 adet un fabrikası, 9 adet mandıra, 8 adet zeytinyağı fabrikası, 11 adet yaş meyve-sebze paketleme işletmesi, 2 adet beşer tonluk süt toplama merkezi, 50 adet marangoz imalathanesi, 10 adet soğuk demir atölyesi, 6 adet alüminyum ve 4 adet plastik imalathanesi bulunmaktadır. Narenciye paketleme tesislerinde işlenen ürünler ihraç edilmekte, diğer imalathane ve atölyeler ise ancak ilçe ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Tarihi


Dünden Bugüne Seferihisar

Seferihisar ilçesi topraklarında en eski yerleşim yeri Teos olup, burasının M.Ö. 2000 yıllarında Akalar'dan kaçan Giritliler tarafından kurulduğu ve Kayralıların bir kenti olduğu bilinmektedir. Böylece yöreye 4000 yıldan bu yana yerleşildiği söylenebilir.

Teos

Teos, Anadolu ve adaları üzerindeki 12 İon kentinin en önemlilerinden biridir. İlk yerleşme M.Ö. 11. yüzyılda Minyaslılar tarafından kurulmuştur. Kral Kodrus'un iki oğlu tarafından yönetilen İyonyalılar, daha sonra bölgeye yerleşmiş ve kısa zamanda güçlenerek deniz aşırı koloniler elde etmişlerdir. M.Ö. 7. yy'da Milet'li Thales'in 12 İyon kentinin Teos'ta ortak bir meclis kurmasını önermesi, Teos'un o çağlardaki kuvvetli durumunu simgeler. M.Ö. 6. yy'da Pers istilasının başlamasıyla Teos'da diğer İyon kentleri gibi düşmüş, bunun üzerine Teoslular, gemilerle adalara geçerek kurdukları kolonilere yerleşmişlerdir.
M.Ö 494'de Lade Savaşı'nda koloniler yeniden zafer elde ettikleri için, Teos kısa zamanda toparlamış, gidenler geri dönmüş ve deniz aşırı ticaret sayesinde Teos tekrar zengin bir kent haline gelmiştir. M.Ö 304'de bütün İyon kentlerini etkileyen depremden sonra Antiganus, Lebedos'un bütün nüfusunu toplayıp Teos'a götürmeyi teklif etmiştir. Bu konuyla ilgili planlar Seferihisar'da bulunan uzun bir kitabede mevcuttur. Ancak Antiganus planlarını gerçekleştiremeden Teos, M.Ö 302'de Büyük İskender'in generali Lysimachus tarafından ele geçirilmiş, Lysimachus yeniden inşa ettirdiği Efes'de yerli nüfus olmadığı için Teos'daki ve Lebedos'daki nüfusun bir kısmını buraya naklettirmiştir.
M.Ö 190 yılında Romalılar ile Teos'un yöneticisi Antiochus III'ün arasında kıyılarda egemenlik çekişmesi vardı. Antiochus III'ün askerleri için ayırdığı büyük gıda stokları Romalıların dikkatini çekmiş ve Teoslulara bu stokları vermelerini, aksi taktirde düşman muamelesi göreceklerini bildirmişlerdir. Teoslular bu teklifi kabul etmişler, ancak Doğanbey adası arkasındaki koyda Roma donanmasına tuzak hazırlamışlardır. Romalıların yükleme işini kentin güneyinden başka bir koyda yapmaları üzerine planları bozulmuş, durumu öğrenen Romalılar Teos donanmasına saldırarak yenmiş ve onları barış antlaşması yapmaya zorlamışlardır. Bu olay Teos'un tarihteki son belgesidir. Roma idaresi altındaki Teos, tarihteki olayların akışı içinde silinip kaybolmuştur.
Teos'un kuzey ve güneyinde iki limanı ve her iki limandan ortalama 1.5 km uzaklıkta ortadaki bir tepe üzerinde akropolü vardır.En eski surlar bu tepe üzerindedir. Kent, akropol ile güney liman arasında gelişmiştir. M.Ö 3.yüzyıla ait sur duvarları düz hatlar ve dik kırıklıklarla devam eder. Güneyde limana ait bazı kalıntılar vardır. Aynı şekilde kuzeyde Sığacık kale surları altından denize girmiş bazı liman kalıntıları mevcuttur. Surların hemen yanında inşa edilen tapınak, Teos'un büyük tanrısı Dionysos için yapılmıştır. Tapınak, batı kesiminde duvar içindedir. Mimarı M.Ö 2. yüzyılda yaşamış Priene'li Hermogenes'tir. 1924 yılında yapılan kazılardan sonra Mabedin mermerleri hemen yakında kurulan bir mermer atölyesinde işlenip satıldığından günümüze çok az kalıntı kalmıştır.
Dionysos şenliklerinin düzenlendiği bu kentte en önemli yapı olan tiyatro, kentin güneyindedir. Helenistik yapıdaki tiyatroda oturma yerleri (Auditorium) bugüne ulaşmamıştır. Tiyatronun olduğu yerden çevreyi seyretmek çok uygundur. Tiyatro manzarası Myonnessus'u içermektedir. Odeion 1964 yılında bulunmuştur. Tiyatroya benzeyen bu yapıda 11 oturma sırası görülmektedir. İki kişi onuruna Roma döneminde dikilen heykellerin yazılı altlıkları burada bulunmuştur. Odeion o dönemde genellikle müzik dinlenilen, üstü kapalı bir mekandır. Kent merkezinin kuzey doğusundaki büyük yıkıntı alan ise Gymnasion'dur. Burada bulunan yazıtlardan anlaşıldığına göre kız ve erkek öğrencilerin devam ettiği bu okulda üç öğretmen vardır. Tapınağın güneyinde günümüzde hala ayakta kalmış olan su deposu vardır. Yaklaşık 45 m boyundaki bu yapı yamaca inşa edilmiştir. Depoya su güney batıdaki Çeşmebaşı kaynağından künklerle getirilmiş, buradan planlı bir sistemle tüm kent ve limana dağıtılmıştır.
Teos'daki binalar sert kireç taşından yapılmıştır. Bu taşlar Seferihisar'dan 1.5 km kadar uzaklıkta bugünkü adı Taşdibi olan bir tepeden çıkarılmıştır. Karagöl denilen yerde günümüzde bile pek çok inşaat artığının bulunması taşların çıkarıldıktan sonra işlenerek inşaat yerine götürüldüğünü göstermektedir.

Myonnesos

Doğanbey körfezinden 1 km kadar kuzeyde Myonnesos'un olduğu yer, günümüzde Çıffıtkale veya Sıçanadası olarak bilinmektedir. Myonnesos, tarihte ancak birkaç kere ortaya çıkmıştır. M.Ö 190 yılında Antiocus III, kıyıları korumaya çalışırken Teos'a yönelmiş olan Roma Donanması karşısında birçok gemi görür. Önce kralın donanması zannedilse de daha sonra korsan gemileri olduğu anlaşılır. Korsanlar Roma donanmasından kaçarak Myonnesos'a sığınmayı başarırlar. Tarihte geniş bir tabandan piramit gibi yükselen ve karadan çok dar bir patikayla ulaşılan sarp bir kaya olarak anlatılan Myonnesos için aynı zamanda deniz kıyısındaki kayaların deniz tarafından oyulmasıyla sivri çıkıntılara sahip olduğundan bahsedilir. Adanın bu özelliğinden dolayı Roma donanması, üzerlerine atılabileceğini düşünerek geri dönerler. Miletli Hecataeus M.Ö. 500'de Myonnesos'tan bir kent olarak bahseder. Buna karşılık Efesli Artemidorus burayı sadece bir yer olarak tanımlar. Tarihçi Pliny ise buranın eskiden bir kasaba iken kendi devrinde sönmüş olduğunu anlatır. Bir zamanlar Dionysos sanatçılarının barındığı yer olarak da adı geçen adanın ana kara ile bağlantısı güneyde 25-30 cm su altında kalmış olan antik yol ile sağlanmaktadır.
Düz alanlardan yoksun kayalık adada görülen Myonnesos'a ait tek yapı kalıntısı 2, 5-3 m yüksekliğinde ve 5-6 m uzunluğunda olan antik duvardır. Çok büyük boyutlu taşlarla inşa edilen bu duvar M.Ö. 500'lü yıllara tarihlenir. Üst kısımlarda mevcut kalıntılar ise 16. yy.'a aittir.
Myonnesos'da Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait izlere de rastlamak mümkündür. Selçuklular döneminde İpsilihisar olarak anılan ada, tarihte Cüneyt Bey Olayı olarak bahsedilen olaylar dizisine kadar Aydınoğulları'nın son beyi olan Cüneyt Bey'in kalesi olmuştur. Ada bu yenilgiden sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır. Tepenin hemen üstünde yer alan sıvaları korunmuş olan üç sarnıç ile bazı yapı kalıntıları Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine aittir.

Sığacık

Bugün Seferihisar'ın bir mahallesi durumunda olan Sığacık, ilçe merkezinin 5 km batısında, 16. yüzyılda inşa edilmiş bir kalenin surları içinden çevreye doğru yayılan bir yapı kazanmıştır. Bu yerleşme eski Teos'un kuzey limanını oluşturan koydadır.
Sığacık kalesi ve sur duvarları 1521 - 1522 yıllarında Kanuni Sultan Süleyman'ın emri üzerine Rodos Seferi'ne hazırlık olması amacıyla donanma komutanı Parlak Mustafa Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. O dönemde meskun bir yer olan Sığla-Sığala'ya (Sığacık) bir dış kale bir de koğuş tabir edilen askerlerin günlük hayatını ve eğitimini geçirdiği iç kaleden oluşan bir kale yapılmıştır. İç kalenin denize bakan kısmında iki burç ve iki kapı bulunmaktadır. Dış kale ise Kuşadası, Ayasuluk ve Seferihisar adlı üç kapıya sahiptir. Aslında İki katlı olan kalenin kalan tek katının surlarına iki kulenin gizli merdivenlerinden tırmanılır.
Sığacık kalesi bir yerleşme yerini savunmaktan çok bir deniz üssü olarak hizmet vermiş, daha sonraları gümrük kontrol merkezi olarak kullanılmıştır. Kalenin surları ve iki kulesinden başka içinde Süleyman Han Cami, hamam ve mescit vardır. Surların yapımında Teos antik kentinin taşlarından yararlanılmış olup, duvarlarda Teos'tan gelme kitabelere rastlamak mümkündür. Kale içinde evler bitişik düzende olup, bazıları tek bazıları da iki katlıdır. Evlerin çoğu kerpiçtendir ve büyük bölümünde iç avlu bulunmaktadır. İki katlı evlere cumbalar ve tahta panjurlar eklenmiş, içerdeki merdivenler ve kapılar ahşaptan yapılmıştır.
SIĞACIK İZMİR’İN ARKA BAHÇESİ Pırıl pırıl kumları, sörf için uygun berrak denizi, Akkum plajları, Dionysos Tapınağı ve her mevsim Ege'nin en güzel deniz ürünlerini sunan restoranlarıyla ünlü balıkçı kasabası Sığacık, İzmir'in arka bahçesi gibi. İzmir’liler kasabanın tarihi limanındaki mütevazı lokantalarda yenilen balıkların lezzetini iyi bilir. Seferihisar ilcesine beş kilometre mesafedeki Sığacık, Ege'nin tarihi ve doğal dokusunun en iyi korunduğu yörelerinden biri. İonya döneminde doğa bilginleri ve şairlerin önemli merkezi, bugün daha çok günübirlik ziyaretçilerin ve yatçıların gözdesi. Kısıtlı imkanlara rağmen berrak suları, sakinliği ve tarihi dekoruyla yatçıların uğramadan geçmediği bir yer bu liman. Yat limanı şimdilik teknelere sadece elektrik ve su hizmeti verebiliyor. Çünkü inşasına başlanan modern yat limanı Sığacık Koyu doğal SÎT alanı olduğu için yaklaşık iki yıl önce durdurulmuştu. Ancak bu sorun geçtiğimiz aylarda çözüldü ve duba sistemli bir rıhtım yapılması koşuluyla çalışmalara yeniden başlandı. Antik dönemde Dionysos için yapılan en büyük tapınağın, Athena Kutsal Alanı ve harabelerin bulunduğu Teos antik kentine kasaba merkezinden bir kilometrelik yürüyüşle ulaşılıyor. Teos 12 ton kentinden biri. Hıristiyanlığı ilk kabul eden şehirlerden biri olarak İzmir'e bağlıyken burada beş aziz birden oturmuş ve Teos'u etkin bir din merkezi halinde getirmişler.
 
İzmir-Selçuk

Selçuk, İzmir’in güneyinde, İzmir-Aydın karayolu üzerinde yer alan İzmir'e bağlı bir ilçe ve bu ilçenin merkezidir. Kuzeybatısında Torbalı, kuzeyinde Tire, doğusunda Germencik ve güneyinde Kuşadası ile çevrilidir. İzmir'e 74 km. mesafededir.
İlçenin yüzölçümü 295 km²’dir. 1 beldesi (Belevi) ve 8 köyü bulunmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı’na göre toplam nüfusu 33.594’tür. Bu nüfusun 25.414’ü merkezde, 8.180’i belde ve köylerde yaşamaktadır.
Selçuk’ta; 14 ilköğretim okulu, 3 orta öğretim Kurumu bulunmakta; 5626 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 301 öğretmen görev yapmaktadır. İlçede, sağlık hizmetleri 1 Devlet Hastanesi, 4 Sağlık Ocağı, 3 Sağlık Evi tarafından verilmektedir. İlçenin ekonomisi ağırlıklı olarak turizme dayalıdır. Bunun yanında tarım ve hayvancılıkta önemli bir gelir kaynağıdır.
Selçuk, Antik Çağ'ın en önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Selçuk’ta bulunan tarihi yapıların büyük bir bölümü ayaktadır. Efes ören yeri, Türk ve dünya turizmi açısından çok önemli bir merkezdir. Efes Arkeoloji Müzesi ülkemizin en çok ziyaret edilen müzelerinin başında gelir. Selçuklu sanatının en önemli eserlerinden biri olan İsa Bey Camii Selçuk’tadır. Cami, hem avlulu Türk camii tipinin, hem de Anadolu sütunlu camilerinin bilinen en eski örneğidir. Selçuk’ta ayrıca, Şirince köyü, kırsal turizmin güzel bir örneğidir. Pamucak Plajı, kıyı turizminin çok daha gelişeceği bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.
Selçuk dünyanın en büyük açık hava müzelerinden biri olarak kabul edilebilir. İlk çağın en ünlü şehirlerinden biri olan Efes, Küçük Menderes Nehri'nin sularını boşalttığı körfezin yakınında kurulmuştur. Tarıma elverişli toprakları, Doğu’ya açılan büyük bir ticaret yolunun başında oluşu, gerek Antik Çağ'da, gerekse de Hristiyanlık döneminde çok önemli bir dini merkez oluşu, tarihe büyük bir kent olarak geçmesini sağlamıştır. İlim ve sanat dünyasında da adını duyurmuş, ünlü kişiler yetiştirmiştir. Bunlar arasında, rüya tabircisi Artemidorus, şair Kallinos ve Hipponaks, filozof Herakleitos, ressam Parrhasius, gramer bilgini Zenodotos sayılabilir.
Efes’in tarihi M.Ö. 6. binyıl a kadar uzanmaktadır. Bu sonuca son yıllarda Arvalya ve Çukuriçi höyüklerinde ele geçen bulgularla varılmıştır. Ayasuluk Tepesi’nde yapılan kazılar da burada Erken Tunç Çağı’ndan Hellenistik Çağ’a kadar kesintisiz yerleşmenin var olduğunu göstermiştir. Bu da eski Efes’in Ayasuluk Tepesi’nde olduğunu, buranın Anadolu kavimleri ve Hititler tarafından iskan edildiğini ispatlamaktadır. Ayrıca Hitit yazılı metinlerinde Apasas olarak geçen kentin bu kent olduğu da kesinleşmiştir.
Strabon ve Pausanias gibi yazarlar, tarihçi Herodot, Efesli şair Kallinos gibi antik kaynaklar Efes’in Amazonlar tarafından kurulduğuna ve yerli halkın Karyalılar ve Lelegler’den oluştuğuna işaret etmektedirler.
M.Ö. 1050'de Androklos, diğer eski Yunan kolonistleri gibi Anadolu’ya gelmiş, Efes ve civarını almıştır. Efes, M.Ö. 7. yüzyıl da Kimmerler’in istilasına uğrar ve Artemis Tapınağı yerlebir edilir. M.Ö. 560’da kent Lidyalılarca Artemision çevresine taşınır. M.Ö. 386'da akdedilen Kral Barışı’nın sonunda Efes, Büyük İskender’in gelişine dek sürecek olan Pers egemenliği altına girer.
Bugün gezilen Efes, büyük ölçüde, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300’lerde kurulmuştur. Efes, Bizans Çağı’nda tekrar yer değiştirmiş ve ilk kurulduğu Ayasuluk Tepesi’ne gelmiştir.
1304 yılında Aydınoğulları Beyliği'nin eline geçmiş ve 1426 yılında Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. 1914’de Ayasuluk adı Selçuk olarak değiştirilmiş ve Kurtuluş Savaşı sonrasında bir süre Akıncılar adıyla İzmir'in Kuşadası ilçesine bağlı bucak olan Selçuk; 1954 yılında Kuşadası'nın Aydın'a bağlanması üzerine Torbalı'nın bucağı olmuş, 1957’de İzmir’in bir ilçesi durumuna getirilmiştir.
 
İzmir-Tire

Tire, İzmir'in güneydoğusunda yaklaşık 80 km uzaklıkta yer alan bir ilçesidir.
Deniz seviyesinden yüksekliği 96 metre olan Tire'nin, Kuzeyinde Küçük Menderes Ovası ve Bayındır, doğusunda Ödemiş, batısında Selçuk ve Torbalı ilçeleri, güneyinde ise Aydın Dağları ve Aydın ili ile çevrelenir.
İlçenin yüzölçümü 784 km²'dir. Bir beldesi (Gökçen) ve 64 köyü bulunmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı`na göre toplam nüfusu 78.025`tir. Bu nüfusun 42.988`i merkezde, 35.037`si belde ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe sınırları içerisinde bulunan Güme Dağları 1646 m. yüksekliğindedir. Toprak yapısı kumlu, killi ve kır taban bir görüntü vermesine rağmen oldukça verimli ve çok çeşitli ürün yetiştirilmesine elverişlidir. Tarımsal ürünlerin çeşitliliğinde ilçenin tek akarsuyu olan 175 km. uzunluğundaki Küçük Menderes ırmağının da öneli rolü vardır. Akdeniz ikliminin etkisi altında olan ve bitki örtüsü bakımından maki bitki topluluğuna sahip bulunan Tire'de yazları sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. İlçede sıcaklık yazın +40 dereceye kadar yükselirken kışları en düşük sıcaklık +3 derece civarında olmaktadır.
Her yıl ortalama yağış miktarı 600-650 mm olarak gerçekleşmekte en fazla yağış Aralık, Ocak, Şubat ve Mart aylarında görülmektedir.
İlçede 51 İlköğretim Okulu, 9 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 12386 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 678 öğretmen görev yapmaktadır. 1 Özel İlköğretim Okulu bulunmaktadır. OKS'de İzmir'deki 1200 den fazla ilköğretim okulu arasında her yıl ilk 10'a girmektedir. İlçede 1 Devlet Hastanesi, 1 SSK Hastanesi, 6 Sağlık Ocağı, 12 Sağlık Evi, 1 Verem Savaş Dispanseri ve 1 Ana Çocuk Sağlığı bulunmaktadır.
Ege Üniversitesi'ne bağlı meslek yüksek okulu vardır İlçe ekonomisi tarım, ticaret ve sanayiye dayanmaktadır. Tarım ürünleri başta pamuk olmak üzere, buğday, arpa, tütün, susam ve her türle meyve, sebzedir. Arıcılık ilerlemiş durumdadır. Besi ve süt inekçiliği gelişmiştir. Tire Organize Sanayi Bölgesinin kurulması sonucunda, ilçede sanayi de önemli ivme kazanmış bulunmaktadır.
Tire salı günleri kurulan pazarı ile ünlüdür, bu pazar yakın zamana kadar Türkiyenin en büyük açık pazarlarından biri olma özelliği taşımakta idi. Yukarı Tire'nin tüm sokakları salı günü pazar yerine dönüşmekteydi. Bu pazarda yerel sebzelerden, yerel meyvelere; kıyafetten, elektronik eşyalara, birçok ürünü bulmak mümkündür. Ancak artık eskisi kadar büyük ve ucuz değildir.
Ayrıca Tire'nin "şiş köfte" adlı köftesi de çok meşhurdur. Bunun yanında keşkeği Tire'nin en ünlü yemeklerindendir. Tire çeşitli ot yemeklerinin yapıldığı bir ilçedir. Buna örnek olarak karışık iç karması, karışık ot kavurması, sarmaşık kavurması verilebilir. Kabak çiçeği dolması da Tire'de çok sık yapılan yemeklerdendir. Ayrıca heybeli çorba da Tire'ye has yemeklerdendir. Hamur işlerine örnek olarak da lalengi (gıylangı) verilebilir. Lalengi yöresel olarak pisi pisi ve patlıcan balığı olarak da anılmaktadır. Mustafa çorbası yöreye ait tatlardandır. Ayrıca tatlı olarak karadutlu peynir tatlısı yöreye özgüdür.
Tire ilçesi birçok mesire yerine sahiptir. Özellikle Balım Sultan vr taştepe mevki bu önemli mesire yerlerindendir. Tireliler baharın gelişinin habercisi olan nevruzu coşkulu bir şekilde bu mesire yerlerinde kutlamaktadırlar.

Tarihçe

Tire çağlar boyu zengin coğrafyasının sağladığı olanaklarla birçok uygarlıklara sahne olmuştur. Bunlar Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Helen, Roma ve Bizans dönemleridir. Ancak özellikle Türklerin Tire'yi ele geçirmesinden sonra Tire'de çok zengin tarihi ve kültürel bir birikim sağlanmıştır. Tire tarihçi Pachmeres'in deyimi ile "Keşişler Yöresi", Şerafeddin Zafernamesi'nde "Rum'un Meşhur Kenti", Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde] "Şeh-ri Muaz-zam Tire" olarak adlandırılan bir beldedir. Katip Çelebi (1608-1656) Tire'yi "Eski Taht Şehri" olarak nitelendirirken, 1908 Aydın Vilayeti Salnamesi'nde ilçe "Ulemalar Yatağı" olarak geçmektedir.
Tire'nin ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bununla beraber M.Ö. 2000 yıllarında adının geçtiği ve Hititler dönemine kadar uzanan kaynaklarda adının Hisar-Kale anlamına gelen Tyhra, Thira, Thyroıon, Apeteria, Teira ve Doma döneminde şehir anlamına gelen Arkadiapolis adıyla geçtiği görülmektedir. Hitit arşivi belgeleri Kadeş Savaşı'na katılanları sayarken Turşalardan (Tirha) söz etmektedir. Frigyalılar döneminde Heraklid Sülalesinin egemenliği altına giren Küçük Menderes Vadisinde bu dönem Frig Krallığının yıkılması ile son buldu. Tarihi kaynaklardan bu döneme ait hiçbir bilgi edinilememekte ve dolayısıyla bu tarihler karanlık olarak kalmaktadır. Lidya Devletini ünlü krallarından Gieges'in Tire'de görev yapması da yörenin önemini arttırmıştır. Daha sonra Thomos (Bozdağ)'dan inen Faktalos (Sart Deresi) çayının altın rezervleri Lidya'yı zengin bir ülke yapmış ve dünyadaki ilk madeni sikke burada basılmıştır. Lidyalılardan sonra M.Ö. 650'li yıllarda Pers egemenliğine giren Tire, kısa bir süre sonra tekrar Lidya'ya bağlanmıştır. Lidya Kralı Krezüs'ün döneminde yeni ve büyük bir uygarlık ile büyük zenginlik oluşturulmuştur. Sonraki dönemlerde Tire Romalılara geçmiş, bu dönemde de Anadolu'nun en seçkin şehri konumunu sürdürmüştür. Bu dönemde Tire bir Hiristiyan Şehri haline gelmiş ve birço yerde kiliseler ve ayazmalar yapılmıştır. Bu dönemin eserlerinden Halkapınar Köyündeki II. Teos'un anıtsal mezarı dikkate değer bir örnektir.
Tire'nin Bizans Döneminde de Kadıköy (İstanbul) ve Nikea (İznik) meclislerinde de etkin, karar verici bir konumu olduğu bilinmektedir.
1390 yılında Aydınoğulları Beyliği Osmanlılara bağlanınca Beylik Lideri İsa Bey Tire'e oturmaya zorunlu tutulmuş ve başkent Selçuk'tan çıkarılmıştı Yıldırım Beyazıt İsa Bey'in Kızı Hafsa Sultan'ı alarak akrabalık sağladı. Bu olay Beyliğin ilk sona erişi oldu. Osmanlı Devletinin Ankara Savaşından yenik çıkması siyasi dengeyi değiştirdiği gibi Aydınoğulları Beyliği'nin yeniden tarih hanesinde görülmesini sağladı. Beyliğin Ankara Savaşından sonraki yönetim kenti Tire olmuş, Beylik Lideri İsa Bey'in çocukları Musa ve II. Umur Beyler babalarının ölümünden sonra Beyliği Tire'den yönetmişlerdir.
1426 yılında kesin olarak Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanan Tire, gerek siyasi gerek ekonomik ve gerekse kültürel varlığı nedeniyle Osmanlıların bu kente daha ciddi eğilmelerini sağlamıştır. Bu dönemde yeni kurulan Aydın vilayetinin sancağı da Tire olmuştur. Özellikle II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde girişilen imar, hareketleri kenti kısa sürede imparatorluk sınırları içinde birinci dereceden kent konumuna sokmuştur.
Türkiye'nin idari örgütlenmesinde önemli yer alan Tire, 1922'de Kurtuluş Savaşının kazanılması ve 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile 20 Nisan 1924 tarihli sancakların kaldırılması ve yerlerine illerin kurulması kanunu ile yeni kurulan İzmir iline bağlanmıştır.
En güzel köyü de akyurt köyüdür (garadolunun hakkinin torunu). En küçük köyüde hasançavuşlar köyüdür (bahçıvanın torunu).
 
İzmir-Torbalı

Torbalı, İzmir Bağlı olduğu il: İzmir Yüzölçümü: 603 km2 Nüfus: 119.506 Nüfus yoğunluğu: kişi/km2 Enlem:
Boylam:
Rakım: m İlçe Kaymakamı Nihat Kaynar Belediye Başkanı İsmail Uygur
Torbalı, İzmir'in 45 km. güneydoğusunda yer alan bir ilçesidir.
Bölgedeki en eski yerleşim Torbalı Ovası'nın batısında Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerinde kurulan Metropolis Antik kentidir. Bir İon kenti olan Metropolis, Roma ve Bizans dönemlerinde önemini korumuş, daha sonra terk edilmiştir. Şarapları ile ünlü kent aynı zamanda bir piskoposluk merkeziydi. Ovaya hakim bir konumda olan Geç Helenistik Dönem'e ait tiyatroda Roma İmparotoru Augustus ve evlatlığı Germanikus'a adanan üç mermer sunak bulunmaktadır. Kazılarda bulunan eserler İzmir ve Efes Müzelerinde sergilenmektedir.
Metropolis kazıları Türkiye de ilk defa bir belediye tarafından başlatılan resmi kazı olma hüviyetindedir. Daha sonra Philip Morris SA Sponsorluğunda devam etmeye başladı. Halen bu sponsorlukla sürer ve kazı başkanı Doc. Dr. Serdar Aybek'tir. Metropolis diğer ismi ile "Ana Tanrıca Kenti" olarak bilinir.
 
İzmir-Urla

Urla
(İzmir) Kordinatı 38°19′20″N, 26°45′53″E İdari Yapı: ilçe Bağlı: il İzmir Özellikleri Alanı Toplam km² Nüfus ()
Urla, İzmir il merkezine 35 km uzaklıktadır. Doğusunda Güzelbahçe ve Seferihisar; batısında Çeşme; kuzeybatısında Karaburun; kuzeyinde ve güneyinde Ege Denizi ile sınırlanmıştır. Yüzölçümü 704 km²’dir. 16 köyü bulunmaktadır. 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, toplam nüfusu 49.269’dur. Bu nüfusun 36.759’u ilçe merkezinde, 12.690’ı köylerde yaşamaktadır.
İlçede 30 İlköğretim Okulu, 5 Orta Öğretim kurumu bulunmakta; 6764 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 441 öğretmen görev yapmaktadır. Yüksek öğretim kurumları açısından zengin olan ilçede; İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ün Urla Yerleşkesi, Ege Üniversitesi’ne bağlı Su Ürünleri Fakültesi, 9 Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksekokulu bulunmaktadır.
Doğa ve tarihin kucaklaştığı Urla’da yapılan arkeolojik araştırmalarda İskele Mahallesi’ndeki Limantepe Höyüğü’nün M.Ö. 6000 yıla tarihlenen bir merkez olduğu ortaya çıkarılmıştır. Buluntuların en önemlilerinden birisi de Liman olup, tarihte bilinen en eski limandır. Antik Klazomenai Kenti liman bölgesinde yer alır. Kent, Antikçağ’da özellikle zeytinyağı üretimiyle önemli bir ticaret merkezi olmuştur.
Urla, Aydınoğulları Beyliği ile 1330’lu yıllarda ilk kez Türk egemenliği ile tanışmış, XIV. yy. sonlarında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Denizli Mahallesi Camii, Kamanlı Camii, Sungurlular Camii, Hacı Turan Kapan Camii ve Fatih İbrahim Bey Camii ve Hacı Turan Şadırvanı XV. Ve XVI. yy’da yapılmış Türk eserleridir.
Urla kıyıları ve önündeki 12 ada ile İzmir Körfezi, en güzel şekilde Urla’nın Güvendik sırtlarından seyredilmektedir. Urla köyleri denildiğinde; tiyatrosu ve seraları ile ünlü Bademler Köyü, iç kısımda kalmasına karşın önemli ölçüde turist çekmeyi başaran Barbaros Köyü, kıyıdaki Özbek ve Balıklıova, Gülbahçe köyleri ilk akla gelenlerdir.
 
İzmir'in Yemekleri

Gastronomi uzmanlarına göre, dünyanın en zengin mutfakları; Türk, Fransız ve Çin mutfaklarıdır.Türk mutfağının çeşit açısından böyle zengin olmasının ve lezzet açısından da böyle beğeni toplamasının başlıca nedeni, yiyecek ve içecek yapımında kullanılan hammadde kaynaklarımızın çokluğundandır.Bu imkan, milli değerlerimizin ve tarihimizin eski ve köklü bir uygarlığa sahip olması son derece güzel bir şekilde değerlendirilmiş ve geliştirilmiştir.
İzmir ve yöresinin yemekleri de çeşit açısından son derece zengindir.Başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz.

TARHANA ÇORBASI
Yaz mevsiminin sonuna doğru un, yoğurt, bol domates, kırmızı biber, İzmir ‘ e özgü yabani otlar önce kazanlarda pişirilir, daha sonra ekşimeye bırakılır, kurutulur, el ile ovularak, un haline getirilen tarhanalar, iyice kurutulup, kışa saklanır.Soğuk kış günlerinde et suyu ile pişirilip, kızarmış ekmekle sıcak sıcak servis yapılır.Tarhana çok lezzetli, besin değeri yüksek yöresel bir çorbadır.

KEŞKEK
Özellikle düğün ve bayram yemeği olarak bilinir.Taş dibeklerde döğülerek kabuğu çıkarılmış yumuşak buğdayın, koyun etiyle büyük kazanlarda ve bol odun ateşinde iyice pişirilmesiyle oluşan keşkek, düğünlerde misafirlere ikram edilir.Kalaylı bakır sahanlarda ikram edilen keşkeğin üstüne salçalı ve kırmızı biberli tereyağı dökmekte adettir.

ZERDE
Keşkek gibi özel günlerin yemeğidir.Tatlı olarak sofraya en son getirilir.Nişasta, pirinç ve şekerden yapılıp, üzerine tarçın ilave edilir.

SURA
Özellikle Kurban Bayramından sonra yapılan bir yemektir.Kurban etinin kaburga kemiklerinin bulunduğu bölüm kesilerek, büyük et parçası çıkarılır.Kaburga kemikleriyle et kısmının arası tuz ve baharatla oğulduktan sonra, iç pilavla doldurulur. Doldurulan kısmın etrafı pişerken pirinçler dağılıp dökülmesin diye yorgan iğnesiyle dikilir.Kuzu tenceresi denilen büyük bakır tencerede pişirilir.Daha sonra bir tepsiye alınarak, üzeri salçala tereyağ ile yağlandıktan sonra, fırına sürülür.Pembeleşinceye kadar kızartılır.Sıcak olarak servis yapılır.

İZMİR KÖFTESİ
Et iyice döğüldükten sonra soğan suyu, tuz , karabiber ve diğer baharatlar, ekmek içi ve yumurta ile yoğrulur.Köfte şekil verilerek, yağda kızartılır.Üzerine domates konularak pişirilir.Sıcak servis yapılır.

PAPAZ YAHNİSİ
Dana eti doğranarak toprak bir tencereye konur.İçine soğan, sekiz-on tane bütün sarmısak, tuz, biber, kimyon ve sirke ilave edilir.Hiç su konulmadan tencerenin kapağı buhar çıkmayacak şekilde sıkıca kapatılarak, pişirilir.

MÜCMERİ
Kıyma ve soğan yoğrulur.Haşlanmış pirinç ile karıştırılıp, ovulur.Macun haline gelince yumurta, maydonoz ve tuz ilave edilir.Üstü örtülüp bir süre dinlendirildikten sonra, yağda kızartılır.

PİRİNÇLİ DOMATES ÇORBA
Domates rendelenir, tereyağında biraz pişirilir.Birkaç domatese bir çorba kaşığı tereyağ yeterlidir.Et suyunu koyup, kaynattıktan sonra, içine biraz tuz atıp, pirinç salınır.Fındık büyüklüğündeki köfteler, tepsiye serpilen una bulanır, daha sonra kaynayan pirinç suyunun içine salınır ve pişirilir.

KOL BÖREĞİ
Alt üst böreği hamuru ile olur.İstenildiği kadar beze tutulur.Açılır ikiye katlanır, peynirli veya kıymalı iç konur.İzmir ‘ de genellikle ıspanaklı yapılır.Ispanak kavrulursa ağır olur.Temiz yıkanıp, doğranan ıspanaklara ince doğranan bir soğan, tuz, karabiber karıştırılıp, böreğin içine katılır, rulo şeklinde sarılır.Sonra tepsiye sıralanıp, kesilir.Üzerine bol zeytinyağı sürülüp, fırına verilir.Pişince üzerine tepsi kapatılır.

GERDAN TATLISI
Kurban Bayramlarında özellikle kurban etinden yapılan baharatlı bir et tatlısıdır.Kurbanın boyun kısmı önce çok az bir tuzla haşlanır.Sonra pişmiş et lifleri didiklenerek, kemiklerden ayrılır.Üzerine et suyu, şeker, tarçın, karanfil gibi baharatlar atılarak, ağdalı bir hal alıncaya kadar pişirilir.Pişmeden biraz önce içine kayısı ve kara erik kurusu ile kavrulmuş badem veya çam fıstığı ilave edilir, yemek üzerine sıcak olarak yenir.

RADİKA SALATASI
Yabani bir ot olan radika, İzmir ve çevresinde şifalı bir yiyecek olarak kabul edilmektedir.Pek çok çeşitleri olan bu ot cinsinin, temizce yıkanmış, bol su ile haşlanmış, üzerine bol limon ve zeytinyağı ilave edilmiş salatası servis yapılır.

ZEYTİNYAĞLI TAZE FASULYE
Ince doğranmış bir adet kuru soğan yarım su bardağı kadar zeytinyağında biraz öldürülür, üzerine ayıklanmış doğranmış taze fasulyeler ilave edilir, biraz kavrulur, üzerine bolca rendelenmiş domates, tuz, biraz şeker ilave edilir.Daha sonra yeteri kadar sıcak su ilave edilip, kısık ateşte pişirilir.Tencerede soğutulup, servis yapılır.

TELKADAYIF
Türkiye ‘ nin hemen her yöresinde çok lezzetli yapılan besin değeri çok yüksek olan telkadayıf İzmir ‘ de de çok sevilen tatlıların başında gelir.Eritilmiş margarin ve tereyağı karışımı telkadayıflara iyice yedirilir.Yağlanmış tepsiye serilir, üzerine bolca dövülmüş ceviz dökülür, tekrar yağlanmış kadayıf serpilip, bastırılır.Orta hararetli fırında pembe renkli pişirilir.Biraz ılıyınca üzerine soğuk şurup dökülür.Arzu edilirse, üzerine bir parça kaymak koyup, servis yapılır.

KAYMAKLI DONDURMA Yazları çok sıcak olan İzmir ‘ de güneş körfezde batarken, dondurma yemek bir alışkanlıktır.İzmir ‘ in kaymaklı dondurması nefis lezzetiyle hem serinlik hem de sıcak nedeniyle gün boyunca vücudun harcadığı enerjiyi geri verir.Süt, şeker, ve salep bir tencerede pişirilip, kavrularak, soğutulur.Buzdolabının buzluğunda ve ara sıra karıştırarak, iyice donması sağlanır, fıstıklarla süslenerek, servis yapılır.
 
Geri
Üst