İmsak ile sabah ezanı arasında süre farkı

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
M

Misafir

Forum Okuru
İmsak ile sabah ezanı arasında süre farkı
imsak ile sabah ezanı, arasında ne kadar süre farkı var, hakkında bilgiler burada arkadaşlar


Sevgili Melek'ler, bu makalemizde imsak ile sabah ezanı arasında ki süre farkı hakkında, merak ettiğiniz tüm bilgileri, detayları ile birlikte sizlerle paylaşıyoruz.

namaz-23c.jpg


Oruca Başlama ve Takvimlerimiz



Soru: Çeşitli takvimler, değişik imsak vakitleri vermekte, aralarındaki fark 20 dakikaya kadar çıkmaktadır. Bunlardan hangisine uymak gerekir?

Cevap: Oruca ikinci fecrin doğmasıyla başlanır, akşam güneş batıncaya kadar devam edilir. Güneşin yuvarlağının ufukta kaybolmasıyla iftar edilir. Dağlık arazide bulunanlar, dağların üzerinden güneş ışıklarının çekilmesini beklerler. Bulutlardaki ışıklara bakılmaz.

Sabahleyin doğu ufkunda iki çeşit ağarma olur. Birincisi, gökyüzünün ortasına doğru uzanan, üst tarafı daha parlak, altı ufuk çizgisine kadar inmeyen, ortası oval biçimde bir aydınlıktır. Bu, bir müddet sonra keskin bakışlı kimseler dışındakilerin fark edemeyeceği kadar azalır ve bazı bölgelerde tamamen görülmez olur. Bu anda ne sabah namazı vakti girer ne sahur vakti sona erer. Bununla bir dini hüküm sabit olmayacağı için 'fecr-i kâzib' yani 'yalancı tan' adı verilmiştir. İmsak vakti yaklaşmıştır ama yemeye içmeye devam edilebilir. Bilal Habeşi bu vakitte ezan okuduğu için Peygamber sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur: "Bilal'ın okuduğu ezan ve dikey olarak beliren fecir sahurunuza engel olmasın, fakat ufukta enine yayılan fecir böyle değildir."[1] İkinci fecir, doğuda gökle yerin birleştiği çizgi boyunca yayılan aydınlıktır. Bu anda yemeye içmeye son verilir ve oruca başlanır. Bununla sabah namazı vakti de girmiş olur. Bu hususlarda bütün mezhepler ittifak etmişlerdir.[2]

Takvimlere gelince, bugünkü anlamda takvim çalışmaları Tanzimat'tan sonra yapılmıştır. Bir kısım aydının batı hayranlığı namaz vakitleri konusunda da görülmektedir. Takvim konusunda kaynak kabul edilen Gazi Ahmet Muhtar Paşa, bilgilerini, fıkıh kitaplarında yazılı tanımlara uygun olarak yapacağı gözlemlere dayandırma yerine Avrupalıların yaptıkları rasatlara dayandırmıştır. Fecr-i kâzibin bir Zodyak ışını, yani burçlardan gelen bir ışın olduğunu belirtmiş, bu akşamleyin de görülebileceği için ayrıca şafak-ı kâzib diye bir terim icad etmiştir. Islah-ı Takvim adlı eserinde belirttiğine göre ekvator kuşağı dışında fecr-i kazib yalnız Eylül, Ekim, Kasım aylarında görülebilmektedir. Riyaz'ül Muhtar adlı eserinde ise (s.320) fecr-i kazib'in görülemeyeceğini belirtmekte ve Dersaadet'te yani İstanbul'da fecr-i kazibin görülemeyeceğini, burada görülen fecrin doğrudan doğruya fecr-i sadık olduğunu ayrıca ifade etmektedir. Paşa, bu açık ifadesine rağmen fecr-i kazib'in Zodyak ışınlarından (zıya-ı mıntaki) başka bir şey olmadığı hususunda şaşırtıcı bir ifade kullanmaktadır. Islah-ı Takvim adlı eserinin 68. sayfasında şunlar vardır: (Sadeleştirerek veriyoruz)

"Müslümanların fecr-i kazib dediği ışığın Zodyak ışığından başka bir şey olmadığını ilk defa Avrupalı bilim adamlarına haber veren, bugün İngiltere Dışişleri Bakanlığında Doğu dilleri baş tercümanlığında çalışan Redhouse adındaki kişi olup bu şahıs vaktiyle İngiliz Büyükelçiliğinde memur iken bir gün seher vaktinde müezzin ile beraber İstanbul Boğazı'nda bulunan Büyükdere Camii minaresine çıkarak gözlemlemiştir."[3]

Fıkıh kitaplarına göre fecr-i kazib dünyanın her yerinde ve yılın her mevsiminde görülür. Her sabah üç doğuş ve her akşam üç batış olur. Fecr-i kazibin doğuşu, fecr-i sadığın doğuşu ve güneşin doğuşu. Akşamleyin güneşin batışı, kırmızı şafağın batışı ve beyaz şafağın batışıdır.

Diyanet işleri Başkanlığı ve Türkiye Gazetesi Takvimi uzmanlarıyla yaptığımız rasatlarda Türkiye'nin birçok yerinde bu üç doğuş ve üç batışı rahat bir şekilde tespit etmiş bulunuyoruz 1982 yılına kadar bu yanlış devam etmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 21 Ocak 1982 günü aldığı bir kararla yanlışlığı kısmen düzeltmiştir.

İstanbul'da bulunan İslami İlimler Araştırma Vakfı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve takvim çıkaran kuruluşlarla işbirliği yaparak konu ile ilgili bir çalışma başlatmıştı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konuya ciddiyetle eğilmesi sebebiyle bir hayli mesafe kat edilmişti. Fıkıh kitaplarındaki esaslara uygun birçok gözlemler yapılmış olup kesin bir prensip konuncaya kadar gözlemlere devam edilmesine ve ondan sonra takvimlerde nihai düzenleme yapılmasına karar verilmiştir. Ancak yaptığımız bu çalışmalar bugüne kadar ne Diyanet Takvimine ne Türkiye Gazetesi Takvimine ne de diğer takvimlere yansımamıştır.

[1] Müslim, Sıyâm, 41 (1094), 42-44.

[2] Hanefi Mezhebi'nden İbrahim el-Halebi, Halebi-i Kebir, Dersaadet 1325, s. 226-227; Şafii Mezhebinden Ahmed b. Hacer el-Heytemi, Tuhfet'ül Muhtac bi Şerh'il Minhac, c.1, s. 189, baskı yeri ve tarihi yok. Maliki Mezhebinden Muhammed el-Huraşi, el-Huraşi ala muhtasar-i Seydi Halil, Dar-ı Sadır, Beyrut, c.1, s.214; Hanbeli Mezhebi'nden İbn Kudama, el-Muğni, Mısır, Mektebet'ül Külliyat'il Ezheriyye, c.1, s. 382-383

[3]Ahmet Muhtar Paşa Islah'ut Takvim, İstanbul, s. 62-71; Ahmet Muhtar Paşa, Riyazu'l-Muhtar, İstanbul, s. 320.
(Bu zatın adı geçen eserleri büyük yanlışlarla doludur. 30' enleminden sonra görülmeyen Zodyak ışını nasıl oluyor da 41' enleminde, rasat için hiç elverişli olmayan Büyük derede, caminin küçücük minaresinden görülüyor. Redhouse Müslüman olmadığına göre dini konularda onun görüşüne nasıl itibar edebiliriz? Ahmet Muhtar Paşa niçin lütfedip de İstanbul'da bir kez rasat yapmamıştır. Bu kitap bunun gibi birçok yanlışlarla dolu olmasına rağmen maalesef 1982'ye kadar uygulanan takvimlerin kaynağı olmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı 1982'te konu ile ilgili kısmi bir iyileştirme yapmıştır.)
 
Geri
Üst