ANKARA DÜĞÜN GELENEKLERİ
Evlenme Gelenekleri
Evlilik çağına gelen genç, evlenme istemini değişik biçimlerde ailesine iletir. Bulgur pilavına kaşık saplamak, babanın ayakkabısını kapı eşiğine çalmak belli başlı örneklerdir. Genellikle, anne ve babalar gençlerin bu aşamaya gel- memesine özen gösterir, evlenme çağına gelmiş gence, durumu önceden açarlar. Genelde baba ile genç arasında aracı annedir.
Yörenin kırsal kesimlerinde görücü usulü ile evlenme yaygındır. Aile büyüklerinin uygun gördüğü gelin adayı, gencin ağzı aranmak gayesiyle gence duyurulur, fikri alınır. Ağız aramada genelde anne, yenge veya kız kardeş ön plandadır. Bunun yanı sıra akrabalardan biri de aracı olabilir.
Genç için evlenme çağı askerlik öncesi olabilir. Ancak bazı yörelerde gençlerin öncelikle askerliğini bitirmiş olmaları özelliği aranır. Gencin bir meslek sahibi olması önemlidir. Bundan dolayıdır ki;
"Hele askerden gelsin de..."
"Askerliğini yapsın gelsin de öyle..., bakalım kısmet ney ise..."
"Hele bir meslek sahibi olsun..., evini çekip çevirecek para kazansın da öyle...'
"Neyle evlenecek? Elde, avuçta bir şey yok..."
"Kuru kuru evlenme olmaz, hele bir ekmeğini eline alsın bakalım" gibi sözlere araştırma sırasında sıkça rastlanmıştır.
Kızın evlenme çağıyla ilgili kesin bir yaş yoktur. Ancak 15 yaşına giren, kapısı çalınan her kızın evlenmeye hazır olduğu düşünülür. Kız babası kızını vermek istemiyorsa, kızın yaşını ileri sürebilir. Eğer kızın gelin olması isteniyorsa yaşı unutulur, bir kaç sene nişanlı olarak bekletilebilir.
Kız Beğenme ve İsteme (Görücü-Dünür)
Türkiye'nin pek çok yerinde olduğu gibi Ankara ve yöresinde de evlenme kurumunun temelleri kız beğenme ve kız isteme girişimleriyle atılır.
Evlenme çağına gelen gencin ailesi düğünlerde, bayramlarda, törenlerde, hamamda ve çamaşırhane gibi herkese açık yerlerde oğulları için kız, beğenmeye ve beğendikleri kız hakkında çeşitli yollarla oğlanın fikrini öğrenmeye çalışırlar. Bununla birlikte oğlanın da evlenmek istediği kızı aynı yollarla ailesine duyurması mümkündür.
Oğlanın ve ailesinin bir kız üzerinde anlaşmaları hâlinde, oğlanın en yakın akrabalarından bir grup kadın, kız evine dünürlüğe giderek niyetlerini açıklarlar. Kız evi buna karşılık uygun davranır ve gelenleri ümitlendirirse dünürlük sırası erkeklere gelmiş olur (Bala Karaali köyünde ise dünürlüğe gidilmeden önce "dadımlık" denen şeker, lokum gibi hediyeler gönderilir). Dünür gelmek istedikleri bildirilir.
Kız evi için, belli bir günde, oğlan babası ve yakın akrabaları, mahallenin ve köyün hatırlı kişileri ile birlikte akşam yemeğinden sonra kız evine giderler. Bir süre sohbet edildikten sonra ziyaret amacı açıklanır.
Yörenin şivesiyle, dünür (görücü) olma esnasında geçen konuşma şöyledir:
Görücü: Allahın imri, peygamberin gavli, kulu kula sebep varmış, ben de arada delilim. Allah'ın yazısı ise (...) hanıma dünürüm. Az vir çok yalvar, çok vir az yalvar, biz övünmeyiz. Allah kızının başına virsin devleti, her şiy ıscak ıscağına olur. Onu bunu alanacak oraya kurt girer, börtü böcek doğar. Sen ona tak bir toka, o da sana taksın bir toka. Ad san olu virsin. Gelin donu yinen kadın olmuş yok ya? Allah virsin başına dövleti. Gürültü harıltı olmadan. İlin uşağı, yer şuraya kor gider, çok fantazanın (fantazi) lüzumu yok. Ben bir dönür başıyım, ilin attığı daş uzak gider, el ne dirse disin sen giçimine bak. Allah razı da, hayır analım işimize, hayır gelsin başımıza. Kaderin varsa, kötü ise iyi olur; iyi ise kötü olur. Çok indallaması (terrüt) iyi olmaz. Bu senin evladın.
Kız babası: Siz nirede iseniz ben de oradayım. Araya araya bulmuşsunuz. Yetmiş ekin. At beslenirken, kız istenirken virmeli, ne münasib gördü iseniz o olsun. Sizin bana bir intikamınız yok. Allah ta mürüt itti ise ben ne mani olayım.
Görücü de bunun üzerine teşekkür ederek "Allah ümrünüze berekat virsin" der.
Kızın oğlana varmaya gönlü yoksa; bunun annesi aracılığı ile babasına bildirir. Dünürcüleri tekrar geldiğinde kız babası durumu onlara, tatlı bir dille, onları kırmayacak şekilde iletir.
Kutludüğün köyünde kız, onu istemeye gelenlerin ayakkabılarını düzeltirse, bu kızın istediği anlamına gelir. Ayakkabıları dışarı atarsa veya dağınık bırakırsa "Ben istemiyom bi daha gelmeyin" anlamına gelir. Kızın dışarı attığı ayakkabıları dünürcüler dışardan tek tek toplamak zorundadırlar. Bu kız tarafından onlara verilmiş bir cezadır. Yine aynı köyde kız dünürcülerin yanına gelip odada dinelirse (dikilirse) bu misafirlere "kalk ğit" anlamına gelir, dünürcüler de kızın istemediğini anlayıp giderler. Yine kız dünürcülere hiç gözükmezse, bu kızın istediğine dair bir işarettir. Hasanoğlan köyünde ise kız verilmeyecekse dünürcülere hiç bir ikram yapılmaz.
Söz Kesme
Genel olarak diğer yörelerde olduğu gibi Ankara'da da "kız evinin, naz evi" olduğuna inanılır. Kız evi, gönüllü olsa bile ilk dünürlükte söz vermez, ikinci, üçüncü dünürlükten sonra söz verir. Oğlan evi de kesin söz alana kadar kız evine gider. Kız verildiği anda söz kesilir. Söz kesme sırasında kıza takılacak "takı"da karara bağlanır. Nişanın ne zaman yapılacağı, hatta düğünün ne zaman yapılacağına da bu dönemde karar verilir. Söz kesme işleminden sonra kıza "sözlü" denir. Elmadağ'da söz kesme esnasında "höşmelim" yenilir. Kutludüğün köyünde ise söz kesimine "Yumurta yime" denir. Söz kesiminde sahanda yumurta yenildiği için bu ad verilmiştir. Bazı yerlerde ise "Ağız tatlılığı" adı altında lokum türü şekerlemeler yenir. Aynı zamanda söz kesimine "Söz kahvesi" veya "Son kahvesi" de denir. Genelde söz kesimi, son dünürlükten bir kaç gün sonra yapılır.
Söz kesiminde her iki tarafında yakın akrabaları bulunur. Takı veya eşya konusunda karşılıklı istekler sıralanır, anlaşmaya çalışılır. Sözlülük dönemi genelde 3-4 ayı geçmez. Bu dönem boyunca sözlü gençlerin birbirlerini görmeleri bile iyi karşılanmaz. Çoğu köylerde damat adayının gelin kızın kapısının önünden geçmesi bile yasaklanmıştır. Yine bazı köylerde damat adayı kız evine gidebilirken, gelin adayı oğlan evine gidemez. Bunun nedeni, eğer kız nikah kıyılmadan oğlan evine gider ve orada hizmette bulunursa gelin geldiği zaman evin erkeğine ısınımaz inancıdır.
Nişan ve Düğüne Davet (Okuntu)
Eski Ankara nişan ve düğünlerinde davet (okuntu) işini herkesi iyi tanıyan okuyucu kadınlar yapardı. Okuyucu kadın, elindeki listeye göre evleri gezerek davet işlemini yapardı. Bu olay halk arasında okuntu olarak adlandırılır. Bu gelenek hâlen bir çok köyde sürdürülmektedir. Günümüzde davetiye kullananlar bile davetiye yetişmediği zaman bu işleme başvurmaktadırlar. Okuyucu kadın kapı gezerken davet edilenlere çam sakızı çoban armağanı bir takım küçük hediyeler sunar. Genelde lokum türünde şekerlemeler okuntu olarak kullanılır. Elmadağ ve civar köylerinde (Karacahasan, Edirge) nişan veya düğün sahibi bir top kumaş alır, okuyucu kadın bunu parça parça keserek okuduğu kimselere davetiye olarak dağıtır. Kutludüğün köyünde ise "Kahya" adı verilen kişiler okuntu işlemini yaparlar.
Bala Karaali köyünde ise okuntuluk olarak havlu, peşkir, mendil verildiği gözlemlenmiştir.
Kalecik'in Akkuzulu ve Arkbörk köylerinde ise gömlek, basma, ayakkabı gibi hediyeler verildiği görülmüştür. Bu hediyelere "yolluk" adı verilmektedir.
Nişan (Takı, Şerbet İçme)
Nişan, sözkesiminden sonraki 3-4 ay içerisinde yapılır. Nişan gününe çoğu zaman söz esnasında karar verilir. Nişan töreninden önce bütün hazırlıklar tamamlanır.. (Başlık bozma). Başlık bozmaya kız ve erkek tarafından birer gurup toplu bir şekilde gider. Oğlan evi nişan için, kız evinin bütün halkına, aynı zamanda kızın bütün yakın akrabalarına ayrı ayrı hediyeler alır. Nişanın bütün masraflarını oğlan evi karşılar. Hatta Kutlu Düğün köyünde nişanda kız evinin yemek pişirmek için kullanacağı yakacağa kadar bütün masrafları oğlan evinin karşıladığı araştırmalarımız sırasında gözlemlenmiştir. Oğlan evinden nişan için gelen malzemeleri getirene "yolluk" adı altında havlu, mendil gibi hediyeler verilir. Ayaş'ın Gökler köyünde ise başlık bozma işlemine nişan eksiği denir. Samanpazarı Ankara köyleri tarafından hâlen başlık bozmak için gidilen ve köylülerin gereksinimlerine en iyi şekilde karşılık veren bir ticaret merkezidir.
Eski Ankara'da nişan, oğlan evinin misafirlerinin toplu olarak kız evine gitmesiyle başlardı. Kız anası misafirleri karşılar, okuyucu kadının getirdiği bürüncekli sini ortaya konulan bir masa üzerine bırakılır, kız tarafı da gereken hürmeti gösterirdi. Önce bir yorgunluk kahvesi içilir, şeker ikram edilir, nişanın uğurlu ve hayırlı olması için dua ve ilahiler okunarak dağılınırdı. Kız evi tarafından okuyucu kadına yemeniler içine sarılmış bahşiş verilirdi. Güveye gecelik, içlik, çorap, mendil, başına çelkilik yemeni, acem şalı, yağlık ve uçkuru; kaynanaya da gömlek, mendil mahrama; görümceye gömlek ve üzerine çerçeve konarak okuyucu ile gönderilirdi. Ağırlık alındıktan sonra komşulara dikiş dağıtılırdı. Hediye getirenlere keten don, gömlek dikilirdi. Tüm bunları kız anası düzenlerdi.
Damadın giysileri usta bir terziye verilir, geceliği, içliği, gömleği para karşılığı diktirilirdi. Çorap, mendil, başına has iyisinden çelgilik, yemeni ve acem şalı damat için alınan hediyeler arasında olurdu. Damada ayrıca yağlık ile yıldız işlemeli uçkuru almak da adettendir.
Daha sonra okuyucu, gelin evindeki hazırlıklara yardımcı olması amacıyla komşuları gelin evine çağırırdı. Burada yataklar hazırlanır, dikişler dikilirdi. Ev sahibi tarafından yemekler yapılır ve bulunanlara ikram edilirdi. Zaman zaman burada bulunan kadınlar ve kızlar kendi aralarında köşe oyunu, deli kız oyunu gibi oyunlar oynarlardı.
Düğün Öncesi Hazırlıklar
Düğün tarihi, dünürler (hısımlar) arasında belirlendikten sonra, düğün hazırlıkları başlar. Önce düğün yemekleri hazırlanır. Ankara ve civar köylerinde düğün yemekleri hazırlanır.
Ankara ve civar köylerinde düğün yemekleri büyük farklılıklar göstermez. Genelde yoğurt çorbası, etli kuru fasulye veya etli patates yemeği, zeytinyağlı, yoğurtlu yaprak dolması, haşlama et yemeği, tatlı olarak da pişmaniye baklava veya zerde pilavı düğün yemeklerini oluşturur. Düğün yemeklerinde et çokça kullanıldığı için, düğün sahibi (oğlan evi) ekonomik durumu ne olursa olsun bol miktarda hayvan keser. Ayrı olarak muhabbette (dernek) içki ile yenilmek üzere bol miktarda meze hazırlanır. Düğün sahibi özellikle yemek ve meze konusunda elinden gelen çabayı sarfeder.
Kutludüğün köyünde davet edilenlerin hepsine birer havlu ya da mendil hediye edilir. Davetliler ise bir paket çay ve bir paket şekerle düğün evine gelirler. Eğer köy dışından okunut yapılan misafirler varsa köy halkı, gelecek misafirleri, ağırlamak (konuk etmek) için, kendi aralarında paylaşırlar. Düğün boyunca bu misafirlerin her türlü ihtiyacı ev sahibi tarafından karşılanır. Bundan amaçlanan düğün evinin yükünü biraz olsun hafifletmektir.
Eski Ankara da ise düğün öncesi, okuııut yapan kişi şeker külahları ile mumları, bir tepsiye dizer, kolduğuna alıp okuntuya çıkardı.
"Darısı başınıza olsun, yahut darısı çocuklarınıza olsun, çocuğunuz yoğ ise bilinize olsun. Çarşamba günü kına gecesine, cuma günü de duvağına (mevluduna) buyuracağınız. Filan kadının selamı var, azını çoğa sayacağınız" derlerdi. Davet edilen (okunan) kadın ise, "pekala sen de selam söyle, o benim hatırımı almış azı çoğu olmaz" diye davete karşılık verirdi.
Kadın da akşam kocasına "bize filancadan ağırlık geldi, ne alacaksan al da götürelim" derdi. Kimisi bir sini içinde entarilik koyar, üstüne de bürüncük örter, bir hammal çağırır, hammal yanına adam katar düğün olacak eve giderdi.
Okuntuyu çağrılan; "azımızı çoğa sayın, gücenmem, Allah hayırlı etsin düğüne mi kakdınız? değeri bu değildi amma, elimizin darlığına rast geldi" gibi sözlerle düğün yapacak evi hem kutlarlar hem de gönüllerini alırlardı. Düğün yapacak ev sahibi ise "Allah berekat versin, pek memnun olduk; Ne olacaktı pek çok zamet etmişsiniz, darısı çocuklarınızın başına.
"Düğüne de geliverin; zere (sakın) gelmemek itmen, biz yine adam göndeririz" gibi sözlerle karşılık verirlerdi.
Çeyiz Asma
Çeyiz asma genillikle Pazartesi günü yapılır. Kızın kendi eliyle işledikleri (danteller, örgüler, entariler iç ve dış çamaşırları) bir odaya gerilmiş ipe iğnelerle iliştirilerek yakın akraba ve çevresine gösterilir. Çeyiz serilerecek ipi genillikle damadın annesi getirir. Gerilen ipe serilecek çeyiz işlemini iki kız üstlenir. Duvarın dört köşesindeki çeyiz halkaları ipe bağlanır. Ankara'nın bazı bölgelerinde üç sıra yemeni, peşgir (havlu) ve çevre takılırken duvarın sağına soluna esvab, altına da havlu takılır. Kapının arkasına da elbiseler asılır. Gelin ayakkabısı siniye dikilir. Kız tarafı zengin ise iki tane sini ayakkabısı olur. Çeyizin yanında gümüş eşyası da olur. Yatak, yorgan ve bakır eşyalar ya çeyiz yanında ya da salonda bekletilir. Çeyiz görmeye gelen kadınlar serili çeyiz altında kahve içerler.
Haymana Güzelce Kale köyü ve Civarında Çeyizin Odaya degil Evden eve Gerilen ipe Serildiği görülmüştür.
Düğün
Geleneksel kültürün değerleriyle örülmüş olan yerleşme alanlarında toplumsal yaşamın en önemli olaylarından biri düğünlerdir. Kentlerde ve köylerde insanların günlük yaşamlarını derinden etkileyen düğün olayı çevresinde büyük bir gelenek, görenek ağı oluşturmuştur. En çok kurallaştırılmış töreler düğünlerle ilgilidir.
Ankara düğünleri Oğuz Türklerinin gelenek ve göreneklerinin etkisi altında kalmış olup, günümüzde bu özellikler yavaş yavaş yitirilmektedir. Eski Ankara düğünleri perşembe günü başlar, tam bir hafta sürerdi. Bir hafta boyunca davul, zurna, saz çalınır, çeşitli oyunlar düzenlenir, misafirler ağırlanırdı. Düğün davul ile başlar, davulcu zeybeği andırır bir şekilde döne döne oynar, gelenler davulcunun etrafında halka oluşturur, seyre dalarlardı.
Ayrıca düğün simgesi olarak uzun üç çatalayak çalı bulunur, üstüne ocak demiri yerleştirilir, onun üstüne de ekmek saçı koyulurdu.
Düğünler önceleri bir hafta sürerken, günümüzde çeşitli sosyo-ekonomik nedenlerle üç-dört güne indirilmiştir. Ankara'da düğünler genelde perşembe veya cuma günü başlar. Birinci gün oğlan evine üzerine elma, portakal veya soğan türünde simgelerin takıldığı düğün bayrağı, damat evine asılır. Buna "Bayrak Kaldırma" denir.
Bayrak kaldırmada bir de "Bayrak Ekmeği" denilen bir yemek verilir. Bala Karaali köyünde ise bayrağın üstüne yemeni takılır. Perşembe günü bayrak dikilmesiyle birlikte oğlan tarafı yakın akrabalarını yemeğe davet eder. Bu bayrak yemeğine ise "Danışıklı Yemek" adı verilir.
Ayaş Gökler köyünde ise düğün bayrağı, sancak biçiminde parlak pullarla gelin tarafından hazırlanır. Bu bayrak düğün evine kız evi tarafından getirilip, takılır.
Hasanoğlan, Kutludüğün gibi köylerde düğünün ilk gününün (cuma) akşamı kız kınası yapılır. Güdül Yeşilöz köyünde ise kız kınası bir hafta önceden yapılır.
İkinci gün düğünün en hareketli günüdür. Gün boyunca davullar çalınır, halaylar çekilir, yemekler yenir. Oğlan ve kız kınası genelde ikinci günü akşamı olur.
Köçekçe Saçı (Hediye gönderme): Eskiden özellikle zengin düğünlerinde köçek tutmak adetti. Gerek kına , gecesinde gerekse duakta tutulan köçek kadınlardan birisi tef çalıp diğeri oynardı. Ayrıca bu köçeklerin kendine özgü giyinişleri de vardı (altlarına uçlar, kıvrım kıvrım olan eteklik, üstüne kolları büzmeli çarlık içliği giyip, bellerine kuşak bağlarlar ve göbeğin üstüne uçları sarkan bir mendil sokarlardı). Köçek kadınların, oğlan evinin hediyesini (saçı) kız evine götürmesi düğün sahibine ayrıcalık sağlardı. Akşama oğlan evi kız, evine gelirken gurubun önünde maşalama davul bulunur; kız ve oğlan evinin davetlileri ayrı ayrı odalarda ağırlanırdı.
Kına Gecesi
Kız Kınası: Davet evinden "Kınacılar" adı verilen kadınlardan oluşan grup, bir davulcu eşliğinde kız evine giderler. Oğlan evi kınada konuklara dağıtılmak üzere çerezle birlikte (kuruyemiş, kuru üzüm, iç üzüm, fıstık, şeker, lokum) kına da götürür. Eski Ankara kına gecelerine köçekler de çağrılır; böylece misafirleri coştururlardı. Kına gecelerinde müzisyen olarak "def" çalan kadınlar görülmektedir. Bu kadınlar hem def çalar hem türkü söylerler.
Sıra kına yakmaya geldiğinde odanın ortasında üst üste konmuş yastıklardan bir taht kurulur, gelinin yüzü bürüncekle örtülür ve iki genç kız gelinin iki elinden tutarak onu yüzü kıbleye dönük olarak oturtur. Kına özellikle yaşlı bir kadın tarafından yakılır. Ancak bu olay kutsal sayıldığından kınayı yakan kişinin halk diliyle "uğursuz" yani dul veya çocuksuz olmaması gerekir. Kına yakan kadın "Bismillah diyin karın kınayı, çağırın gelsin anayı" diye seslenir. Bunun üzerine gelinin anası bir yandan sevinç bir yandan da kızından ayrılmanın üzüntüsü ile gözyaşlarını tutamayarak ağlar. Kızında annesiyle birlikte ağlaması adettendir. Ağlamaması durumunda kızın gözlerine soğan sürülür. Konuklar ise bu arada kına havları söylerler. Kına bir tas içinde karılmış olarak getirilir ve önce sağ el, sonra sol el ve en sonunda aynı sırayla ayaklara yakılır. Eskiden avuçlardan birine bolluk ve bereketi simgeleyen küçük bir altın konulurdu. Avuca konan bu altın, güveyi (damat) yemeğinde çorba içine atılır, damat altını alarak, kesesini bereketli olsun diye kesesinden dibine diktirirdi.
Kına yakılmadan önce, ellere ve ayaklara düzenli şekiller oluşturacak biçimde ipler bağlanır. Özellikle ayaklara mihraplı olarak kına yakılmasına özen gösterilir. Kınayı yakmak büyük bir özen de beceri gerektirir. Çizgiler bozuk olursa, gelin kızın geçiminin de bozuk olacağına inanılır.
Kına yakılmış eller ve ayaklar önce yünle, daha sonra bezlerle bileklerden sarılarak bağlanır. Gelin, iki genç kızın yardımıyla ayakları yere değdirilmeden sırt üstü yatılırı, böylece yattığı yerden oyunları seyrederek uyur. Sabah olunca el ve ayaklarındaki bağlar çözülür.
Kına gecesinde sesi güzel olan kız veya kadınlardan birisi tarafından kına yakılırken, hasret ve ayrılığı anlatan, aşağıda bir kaç örneği verilen, türküler, söylenir.
Atladım çıktım eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Yarenim gınan kutlu olsun
Bunda dirliğin datlı olsun
Ekinimi soktum astara
Elimi kesti testere
Yarenim gınan kutlu olsun
Bunda dirliğin datlı olsun
Dağdan keserler ardıcı
Hani bu kızın sağdıcı
Yarenim gınan kutlu olsun
Bunda dirliğin datlı olsun
Dağdan keserler cevizi
Hani bu kızın çeyizi
Yarenim gınan kutlu olsun
Bunda dirliğin datlı olsun
Ankara'nın elvan elvan oyası
Bakamadım yüzüne karnım doyası
Aman allı gelin, nice oldu
Aman ayrılmamız güç oldu
Bir başka kına yakma türküsü
Altın tas içinde gınam ezilir
Gümüş tarağınan örgüm çizilir
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
Bir orak verin tarla biçeyim
Biçeyim anama babama yollar açayım
Anadan babadan vazgeç diyorlar nasıl geçeyim
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
Anamın bacası yüceden tüter
El kadar ekmeği bana yeter
İllerin gapısı gahir gapısı
Anamın gapısı altın gapısı
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
İllerin devesi çölden geç gelir
İller ana dedikçe bana güç gelir
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
Gurbetlik, gurbetlik zalim gurbetlik
Gayanın başında öter bir keklik
Sana yakın emme bana gurbetlik
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
Ötme horozum ötme, sabah geç olur
Gurbete giden gızlara gurbet güç olur
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
Evlerinin önünde bir büyük gaya
Çıkarlar bakarlar da gökteki aya
Gendin gelemezsen babamı yolla
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Eller anam didikçe ben duramam
Davulcular çala çala geldiler
Büyük gapıdan içeri girdiler
Anamın babamın sevgilisini aldılar
Aş gel garip anam aş gel ben varamam
Ellerin anam dedikçe ben duramam
Kına gecesinde kadınlar def eşliğinde çeşitli oyunlar oynayarak eğlenirler. Bunun yanı sıra kendi aralarında köy seyirlik oyunlarından örnekler sergilerler. Kutludüğün Köyünden derlediğimiz "Şembelek Kadın" oyunu bunlara bir örnektir.
Elmadağ ve köylerinde kına türküleri söylemeye "gelin öğme" denir. Aşağıda örneği verilen gelin öğme havası Hasanoğlan yöresindeki araştırma çalışmaları sırasında, THBT tarafından, Meral Çubukçu'dan derlenmiştir.
Esvab yuduğum akdaylar
Sırtımı verdiğim ağaçlar
Yiyip içtiğim kardaşlar
Yarenim kınan kutlu olsun hey...
Orda dillerin tatlı olsun ey....
Ben amansız değilem tutturam, tutturam
Arkasından abasını sattıram, sattıram
Hayatsız evlere hayat yaptıram, yaptıram
Burnu karanfilli gelin ağlama, ağlama
Ellerin yanında halin söyleme, söyleme
Polatlı Toydemir, Tatlı Kuyu, Sakarya, Karakuyu Karım ve Romanya göçmenlerinin yoğun olduğu) köylerindeki araştırmalarımızda, kına gününde, genç kızların "Horoz Telleme" denilen bir tür geleneği sürdürmekte oldukları gözlenmiştir. Boynu koparılmadan kesilmiş, temizlenmiş bir horoz, genç kızlar tarafından jelatin kağıdıyla süslenir. Horozun boynuna bir demir çubuk geçirilir ve ucuna bir elma bağlanıp bir tepsiye konur. Daha sonra horoz, oğlan evine getirilerek gençlere teslim edilir. Gençlerin eğlenceleri sırasında bu horoz yenilir ve karşılığında da, kızlara çeşitli hediyeler verilir. Bu geleneğe, yörede "Horoz Telleme" adı verilir.
Polatlı ve yöresinde söylenen bir kına havası da şöyledir:
Dağdan keserler fındığı nenni, nenni
Hani bu kızın sandığı nenni, nenni
Sandıksız kız gelin mi olur nenni, nenni
Olsa bile ağlar kalır nenni, nenni
Dağdan keserler fındığı fıstığı nenni, nenni
Hani bu kızın yorganı yastığı nenni, nenni
Yastıksız kız gelin mi olur nenni, nenni
Olsa bile ağlar kalır nenni, nenni
Dağdan keserler urganı nenni, nenni
Hani bu kızın yorganı nenni, nenni
Yorgansız kız gelin mi olur nenni, nenni
Olsa bile ağlar nenni, nenni
Dağdan indirin cevizi nenni, nenni
Hani bu kızın çeyizi nenni, nenni
Çeyizsiz kız gelin mi olur nenni, nenni
Olsa bile ağlar kalır nenni, nenni
Kızın gelin gideceği yer gurbet ise, kına havasının şekli de değişir. Bu durumda söylenen yaygın türkülerden birkaçı da şöyledir:
Yol üstünde budana
Selam söylen babama
Bir çok kızı var gibi Beni verdi yabana
Ah annam beni niye verdin yabana
Ah vereydin köy içinde çobana
Yol üstünde bilişler
Baban geldi demişler
Kızın geliri oldu demişler
Ah garip anam beni niye verdin yabana
Ah anam beni niye verdin yabana
Ah vereydin köy içinde çobana
Evimizin önü küllük
Aşırdılar tünnük tünnük
Ben gideyim edin dirlik
Anam garip anam
Ben derdimi kime yanam
Gözleme saldım saca
Ne tütmen garip baca
İşte ben gidiyom
Otur karı koca
Ah anam beni niye verdin yabana
Ah vereydin köy içinde çobana
Ey anam yokmuydu
Yakında oğlan yokmuydu
Gurbet bana hakmıydı
Ey dostlar orda anam yok benim
Ah anam beni niye verdin yabana
Ah vereydin köy içinde çobana
Çubuk yöresinden derlenmiş bir gelin ağlatma havası da şöyledir:
Çam başına çıktım çıram yanmadı
annem oy
Etrafına baktım kimsem kalmadı
annem oy
Ağlama derler nasıl ağlamayım
Gurbet elde kaldım nasıl durayım
annem oy
Ellerin bacası inceden tüter
annem oy
Annemin bacası yüceden tüter
annem oy
Ağlama derler nasıl ağlamayım
Gurbet elde kaldım nasıl durayım
annem oy