Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
1683�te Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana�yı kuşatması ile başlayan ve 1699�a kadar önce üç
sonra dört devletle yapılan savaşlar sonunda Almanya
Lehistan (Polonya)
Venedik ve daha sonra Rusya ile imzalanan barış antlaşması (Bkz. Viyana Kuşatmaları)
Osmanlı ordusunun
Viyana önünden çekilmesi üzerine Avrupa devletlerinden Avusturya
Lehistan
Venedik ve Malta
kutsal bir ittifak kurarak
Osmanlıları Avrupa�dan atmak gayesiyle
her taraftan Osmanlı ülkesine saldırdılar. Bu ittifaka daha sonra Rusya da katıldı. On altı yıl süren bu harplerde Osmanlı orduları
dört cephede savaşmak mecburiyetinde kaldı. 1695�te tahta çıkan Sultan İkinci Mustafa Han
kaybedilen yerleri geri almak için Avusturya üzerine üç sefer düzenledi. İlk iki seferde önemli başarılar kazandı ise de
üçüncü seferinde Zenta�da Avusturya ordusunun âni hücumuna uğrayan Osmanlı Ordusu
ağır bir yenilgiye uğradı.
1697 Zenta Bozgunu'ndan sonra sadrazamlığa getirilen Amcazâde Hüseyin Paşa
tecrübeli ve iyi görüşlü bir vezir olduğundan
bu şartlar altında dört cephede savaşa devam edip
elden çıkan yerlerin geri alınmasının imkânsız olduğunu görmüş ve barış yapılmasının şart olduğunu anlamıştı. Esasında
İngiliz ve Felemenk elçileri de barış için gayret sarf ediyorlardı. Daha önce
gerek Osmanlı Devleti ve gerekse Avusturya
uzun savaşa son verilmesi için faaliyette bulunmuşlar
ancak sulh gerçekleşmemişti. Padişah Sultan İkinci Mustafa Han
elden çıkan yerlerin hiç olmazsa bir kısmı geri alınmadıkça
barışa yanaşmak istemiyordu. İngiliz ve Felemenk sefirleriyle görüşerek sulh akdine lüzum gören Sadrâzam Amcazâde Hüseyin Paşa
devletin on altı yıldan beri savaştığını
maddî manevî pek büyük kayıplara uğradığını
Anadolu ve Rumeli�de asayişsizliklerin ortaya çıktığını
şimdilik barış yapılarak düşman arasındaki ittifakın bozulmasını beklemenin
devlet için daha faydalı olacağını anlatınca
padişah da sulha taraftâr oldu.
Taraflar
anlaşmaya karar verdikten sonra
antlaşmanın Tuna Irmağı kıyısında
Belgrad�a yakın Karlofça kasabasında imzâlanması kararlaştırıldı.
Karlofça�daki görüşmeler ve tartışmalar dört ay devam ederek otuz altı celse sürdü. Sert ve çetin müzâkereler sonunda
sulh kararını imzâlamağa mezun olmayan Rusya hâriç olmak üzere
üç devletle yirmi beşer sene müddetle ayrı ayrı muâhede ve Rusya ile de üç esne üzerinde mütâreke imzâlandı. Barış görüşmelerine arabulucu olarak katılan İngiliz ve Hollanda hükümetleri
Osmanlı hükümetine konferanstan önce antlaşma esaslarını kabataslak ortaya koyan bir protokol imzalatmayı başardılar
bu sebeple Osmanlı birinci murahhası Râmî Mehmed Efendi'nin başarılı diplomatik faaliyetlerine rağmen
Karlofça Antlaşması
Osmanlı Devleti için ağır bir mağlubiyet oldu.
26 Ocak 1699�da Avusturya ile imzalanan yirmi maddelik antlaşmaya göre; Bonat (Temeşvar) eyaleti bütün sancakları ile Osmanlılarda kalıyor
Erdel de dahil olmak üzere Macaristan�ın diğer yerleri
Avusturya�ya terk ediliyordu. Hırvatistan taraflarında her iki devlet ellerindeki yerleri muhafaza ediyorlardı. Bu tarafta Sava Nehri hudut kabul edildi. Tire ve Moroş nehirleri
balık avı vesâire ihtiyaçlar ve nehir gemileriyle yapılacak nakliyat için her iki tarafça serbest bırakıldı. Bu antlaşma ile Erdel (Transilvanya)
Osmanlı nüfuzundan çıkarak Avusturya�nın bir eyaleti oldu.
Lehistan�la imzâlanan on bir maddelik antlaşmaya göre; Osmanlı Devleti
Bucaş Muahedesi ile Lehlilerden aldığı Podolya eyaleti ve Kamaniçe ile Ukrayna�yı geri veriyordu. Bundan başka
Osmanlı hükümeti
Kırım Hanlığı'nın Lehistan�a taarruzunu önlemeği taahhüt ettiği gibi
aynı zamanda Lehlilerin
Kırım hanlarına her sene vermekte oldukları vergi de kaldırılıyordu.
Venedik Cumhuriyeti ile de on altı maddelik bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre: Kuzey Mora�da yarımadanın kapısı olan Korent şehri müstesna olmak üzere Mora Yarımadasıyla Ayamavra Adası ve yanındaki Küçük Ada
Dalmaçya�da Knin
Sin
Gabelas Zadvarya
Vorgaraç
Velika
Çeklot kaleleriyle
daha güneyde Nove ve Rısen (Resne) kaleleri gibi
muharebe esnasında Venedikliler tarafından alınmış olan yerler
ayrıca onlarda kalıyordu. Venedikliler de İnebahtı Körfezinin kuzeyinde elde ettikleri bütün şehir ve kasabaları geri veriyorlardı. İnebahtı liman ve kalesi de bu suretle Osmanlılara iâde ediliyordu.
Azak Kalesini alarak Karadeniz�e çıkmak isteyen Rus Çarı Deli Petro�nun bu emeline
Kerç Boğazının Osmanlılar elinde olması ve bu sırada Osmanlılarla Avusturyalılar arasında sulhun yapılması mani olmuştu. Bu sebeple Çar
Karlofça�ya murahhas (temsilci) göndermiş
ancak murahhas sulha yanaşmayarak
üç sene üzerine bir mütareke yapıp memleketine dönmüştü. Ancak
Çar yalnız başına niyetini gerçekleştiremeyeceğini anladığından
ertesi yıl İstanbul�a bir murahhas gönderdi. Reisülküttab Râmi Mehmed Efendi ile Rus Murahhası Ukrayçov arasında yapılan görüşmelerden sonra (on dört maddelik) antlaşma imzâlandı.
14 temmuz 1700�de Rusya ile imzâlanan yine yirmi beş yıl süreli İstanbul Muahedesine göre; Azak Kalesi ve etrafında ona tabi kale ve hisarlar ile
Koban taraflarından önemli bir bölge Ruslara bırakıldı. Özi Suyu üzerindeki Doğan (Togay)
Gâzi Kerman
Şahin Kerman
Nusret Kerman hisarları yıkılmak üzere
o havali Osmanlılara iâde olundu. Ayrıca Rusların daimî suretle İstanbul�da kapı kethüdası ismiyle küçük elçi bulundurmaları ve bunun diğer devletlerin daimî elçileriyle aynı hakka sahip olması kabul edildi.
Karlofça Antlaşması
Osmanlılar aleyhine yapılmış en ağır antlaşmadır. Bu antlaşmayla
Osmanlı Devletinin Orta Avrupa�ya doğru gelişme hareketi kesinlikle durdurulmuş ve Osmanlı Devleti
savunma durumuna düşürülmüştür.
1683 Viyana Bozgunu ile başlayan on altı yıllık harp neticesinde
devletin asırlardan beri elde ettiği yerler elden çıkmış
Macaristan
Erdel
Podolya
Ukrayna
Mora gibi geniş bölgeler
Bosna ve havalisinden mühim yerler düşman eline geçmiştir.
Karlofça Muahedesiyle neticelenen ve dört cephede ve bilhassa Avusturya ve Venedik cephelerinde en kıymetli toprakların terkini gerektiren bu savaşlar
Osmanlı ordusunun bundan böyle yeniden tertip edilerek yeni usullere göre harp etmesini icap ettiriyordu. Karlofça Muahedesi
Osmanlıların askerî kudretinin mühim surette zaafa uğradığını meydana çıkarmış ve asırlarca süren
düşman üzerindeki Türk kudret ve satvetini silmiştir.
Osmanlı Devleti
bu antlaşmanın şartlarını bozmak için çok gayret gösterdi. 1711�de Rusya�yı
1715�te Venedik�i yenerek
Karlofça Antlaşması ile bu devletlere verdiği toprakları geri aldı. Yalnız
bütün çabalarına rağmen Avusturya�ya verdiklerini geri alamadı. Büyüyen Rus tehlikesine karşı Lehistan�ı destekleme siyaseti güttüğünden
Karlofça ile Lehistan�a bıraktığı yerleri geri almaya teşebbüs etmedi.
Türkiye-İran hududunu tespit eden Osmanlı-Safevî Antlaşması. Osmanlı Sultanı Dördüncü Murad Hanın 24 Aralık 1638�de Safevîler�den Bağdat�ı geri almasıyla İran sulh istedi. Osmanlı Devleti'ni Veziriâzam ve Serdâr-ı Ekrem Kemankeş Kara Mustafa Paşa Safevîleri de Sarı Han başkanlığındaki İran heyeti temsil ediyordu. 14 Mayıs'ta başlayan müzakereler neticesinde 17 Mayıs 1639�da antlaşmaya varıldı. Osmanlı Sultanı ve İran Şahı tarafından tasdik edilen Kasr-ı Şirin Antlaşmasına göre:
1) Bağdat Basra Kerkük ve Doğu Anadolu Osmanlı Devletinde kalacaktı.
2) Revan Safevî Devletinin olacaktı.
3) Kotor Mokur ve Kars taraflarındaki kaleler iki tarafça da yıkılacaktı.
Kasr-ı Şirin Antlaşmasının maddeleri hemen hemen bugünkü Türkiye ile İran devletlerinin hududunu tespit mahiyetinde olduğundan önemlidir. Kerkük Basra Bağdat ve Revan dışındaki Türkiye-İran hududu bu antlaşmaya göre bugüne kadar aynen kalmıştır. Kasr-ı Şirin Antlaşması tasdik edildikten sonra iki taraf da hediyeleşip karşılıklı heyetler gelip gitmiştir.
1768-1774 yılları arasında vuku bulan harbe son veren ve Osmanlı Devletinde önemli toprak kayıplarına yol açan antlaşma. Güney Dobruca�daki Küçük Kaynarca kasabasında imzalandığından bu adı almıştır.
Osmanlı ordusunun
1773�te Ruslara karşı kazandığı Ruscuk
Silistre ve Varna zaferlerinin intikamını isteyen Çariçe İkinci Katerina
merkezinde muhasara için Şumnu�ya doğru hareket etti. Bu sırada rahatsız olan Vezîr-i âzam ve Serdâr-ı ekrem Muhsinzâde Mehmed Paşa
düşmanı karşılamak üzere Yeniçeri Ağası Yeğen Mehmed Paşa kumandasında bir kuvvet sevk ettiyse de
bu kuvvetler Kozluca�da mağlup oldu. Romanzoff�un
bu başarıdan sonra Şumnu önlerine gelip Varna yolunu kesmek suretiyle
Osmanlı ordusunu iâşe ve mühimmattan mahrum etmesi
askerin dağılmasına yol açtı ve orduda on iki bin kişi kaldı. Yanındaki az sayıdaki kuvvetle mukavemet etmenin bir fayda sağlamayacağını anlayan Serdâr-ı ekrem
mütareke istemek zorunda kaldı. Sadrazam kethüdâsı Resmi Ahmed Efendi
nişancı rütbesi ile birinci
Reîsül-küttab İbrâhim Münib Efendi de ikinci murahhas tayin olunarak
12 Temmuz 1774�te Şumnu�dan hareketle Balya Boğazına yakın Küçük Kaynarca kasabasına geldiler. Ruslar tarafının murahhası
General Repnin idi. Mareşal Romanzoff
mütareke kabul etmeyerek birinci sulh müzâkeresinde esasları iki tarafça kabul edilmiş olan esaslara göre derhal sulh akdini istediğinden
mecburen teklif kabul olunup
iki günde ve iki celsede antlaşma imzalandı.
Rus başkumandanı
sulh görüşmesi yapabilmek için başlangıçta Kılburun
Kerç ve Yenikalenin Ruslara terkini şart koydu. Osmanlı murahhasları
bütün fırsatların elden çıkması ve kendilerine zaman verilmemesi üzerine
Rus isteklerini çaresiz kabul ettiler. 17 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan ve henüz tahta yeni çıkan Birinci
Abdülhamid Han tarafından tasdik edilen
yirmi sekiz maddelik bu antlaşmaya göre:
1. Kırım Hanlığı'yla Kuban ve Bucak Tatarları siyâsî bakımdan müstakil olup
ancak dînî işlerinde Hilâfet makamına tâbi olacaklardır.
2. Kılburun
Kerç
Yenikale ve Azak Kalesiyle Dinyeper (Özi) ve Buğ (Aksu) nehirleri arasındaki arazi
Rusya�ya terk edilmiş ve Aksu hudut kabul edilmiştir.
3. Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya
Eflak
Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz adaları Osmanlılara iade olunacaktır.
4. Rus ordusu
Bulgaristan�da Tuna�nın sağ sahilinden
bir ay içinde sol sahiline çekilecektir.
5. Bâbıâlî
İmparatorlukta Hıristiyan diniyle kiliselerini
daimî surette himaye edecektir.
6. Rus sefirlerinin
Eflâk ve Boğdan vaziyetleri hakkındaki müracaatları dikkate alınacaktır. (Bu madde mucibince memleketin işlerinde Rus müdahalesine devamlı açık kapı bırakılmış oluyordu.)
7. Rus ticaret gemileri
Karadeniz�le Akdeniz�de hareket serbestisine sahip olacak ve istedikleri zaman boğazlardan geçebilecekler ve Osmanlı limanlarında kalabileceklerdi. Ayrıca Ruslar
Osmanlı şehir ve kasabalarında münasip görecekleri yerlerde konsolosluklar ihdas edebileceklerdi.
8. İngilizlerle Fransızlara verilen kapitülasyonlar
Rusya�ya da aynen tanınacaktır.
9. Osmanlı Devleti
savaş tazminatı olarak
üç senede ve üç taksitte
Rusya�ya on beş bin kese akça verecektir.
Osmanlı Devleti
arazi itibariyle fazla kayba uğramamakla beraber
Rusların Eflak ve Boğdan�a karışmaları
istedikleri yerlerde konsolosluk açabilmeleri ve Ortodoksların hâmisi sıfatını takınmaları gibi maddeler sebebiyle
zayıf anlarında
devamlı olarak bu devletin saldırılarına mâruz kalmıştır.
Osmanlı Devletinin son yüz senelik döneminde Londra�da değişik tarihlerde yapılan konferans ve antlaşmalar. Osmanlı Devleti
bunlardan bir kısmına katılmadığı halde
dolaylı olarak kendisini ilgilendirmiştir. İngiltere
uzun vadeli siyasî faaliyetleri neticesinde
dünyanın çeşitli bölgelerinde pek çok sömürgeler kurmuştur. Böylece 19. asrın başlarından itibaren dünya siyasetinde önemli derecede söz sahibi olmaya başladı. Bu bakımdan
19 ile 20. yüzyıllarda yapılan birçok konferans ve antlaşmalar Londra�da yapıldı.
Londra Antlaşması (6 Temmuz 1827): Mora�daki Yunan ayaklanmasını desteklemek
Yunanistan�da bağımsız bir idare kurulmasını sağlamak gayesiyle İngiltere
Fransa ve Rusya arasında imzalanan antlaşma. 1827�de batılı devletlerin tahriki ile
Yunanlılar
Mora�da büyük bir isyan başlattılar. Osmanlı Devleti
isyanı bastırmak için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'dan yardım istedi. Yardım gerçekleşip isyan tamamen bastırılmak üzere idi. Bu durum
Mehmed Ali Paşanın Akdeniz�de güçlenmesi ile neticelenecekti. İngiltere
kendi aleyhine böyle bir durumun gelişmesini engellemek için derhal harekete geçti. �Mısır kuvvetleri zulmediyor
buna son vereceğiz� diyerek
Petersburg�da Çar hükümeti ile 1826�da bir görüşme yaptı. Bu görüşme sonunda bir protokol imzalandı. Bu protokol
Yunanistan�ın Osmanlı�dan koparılması ve bağımsız bir Yunan Devleti kurulması için ilk adımdı. Aldıkları karara göre
Yunanistan
Osmanlı Devletine sadece vergi ile bağlı yeni bir devlet olacaktı. Türkler ise Yunanistan�dan tamamen çıkartılacaktı. İngiltere ve Rusya
bu protokolü Avusturya
Fransa ve Prusya�ya bildirdi. Avusturya ve Prusya karşı çıktılar ise de
Fransa kabul etti. Bundan sonra Londra�da İngiltere
Rusya ve Fransa arasında görüşmeler başladı. Varılan antlaşma neticesinde (6 Temmuz 1827) Osmanlı Devleti
Petersburg protokolünü benimseyip
müstakil bir Yunan Devletinin kurulmasını kabul ederse
Mora�da isyan çıkaran asiler ile Osmanlı Devleti arasında bir anlaşma yapılacak
kabul etmediği takdirde
protokolü imzalayan müttefik devletler
isyancılara yardım edecekler ve isteklerini kabul ettirmek için Osmanlı Devletine baskı yapacaklardı. Bu isteklerini bir nota ile Osmanlı Devletine bildirdiler. Bu hareket
Osmanlı Devletinin iç işlerine bir müdahale olduğundan reddedildi ise de
iş
Osmanlı-Mısır donanmasının yakıldığı Navarin Baskını (20 Ekim 1827) ile neticelendi. Fransızlar
Mora�yı işgal ettiler. Bir taraftan da Osmanlı-Rus Harbi çıktı ve Osmanlı Devletinin aleyhine neticelendi.
Londra Antlaşması (3 Şubat 1830): Yeni kurulan Yunan Devletinin sınırlarını tespit etmek üzere İngiltere
Rusya ve Fransa arasında varılan antlaşma. Osmanlı donanmasının Navarin�de yakılması
ordularının 1828-29 Rus Savaşında mağlubiyete uğraması ve nihayet Mehmed Ali Paşa İsyanı ile karşı karşıya kalması neticesinde
Yunanistan�a bağımsızlık yolu açılmış oldu. Yunanistan�ın tam bağımsız bir duruma gelmesi
bilhassa İngiltere için büyük çıkar sağlayacaktı. Bu sebeple İngiltere
Avrupa devletlerine
Yunanistan�ın bağımsızlığı teklifini yaptı. Bunun üzerine
3 Şubat 1830�da Londra�da toplanan delegeler
yaptıkları antlaşmalar neticesinde Yunanistan�a tam bağımsızlık tanıdılar. Bu durumu Osmanlı Devletine de bildirdiler. Osmanlı Devleti
o zamanki şartlarda bunu kabul etmek durumunda kaldı.
Londra Antlaşması (15 Temmuz 1840): Mısır meselesine bir çözüm getirmek üzere İngiltere
Rusya
Avusturya ve Prusya devletleri arasında
Londra�da yapılan antlaşma. Bu antlaşma
o sırada Osmanlı Devletine baş kaldıran Mısır Valisi Mehmed Ali Paşayı
barışa zorlamak maksadı ile yapılmıştı ve daha çok bu devletlerin çıkarlarını ilgilendiriyordu. Antlaşmaya göre Mısır
babadan oğula geçmek üzere
Güney Suriye ve Akka da kayd-ı hayat şartıyla Mehmed Ali Paşaya bırakılıyor ve işgal ettiği diğer yerlerden çıkması isteniyordu. Şâyet on gün içerisinde antlaşma şartlarını yerine getirmezse
Mısır zorla elinden alınacaktı. Mehmed Ali Paşa
Fransa�nın desteğine güvenerek bu teklifi reddetti. Hattâ İstanbul üzerine hücum edeceğini bildirdi. Bunun üzerine Osmanlı ve müttefikleri harekete geçti.
Mehmed Ali Paşa
savunmada kalmayı tercih etti. Oğlu İbrâhim Paşa
Suriye sınırı ile Suriye kıyılarını savunmak için ordusunu dağınık tutmak zorunda kaldı. Bu arada Lübnan halkı
Mehmed Ali Paşaya karşı ayaklandı. 11 Ağustos 1840�ta İzzet Mehmed Paşa komutasındaki Osmanlı
İngiliz ve Avusturya Harp gemilerinden meydana gelen filo
Beyrut önlerinde Mısır gemilerini yakıp Beyrut�u topa tuttu. Bir ay sonra Beyrut
Sayda ve Sur şehirleri
müttefiklere teslim oldu. Kasım�da da Akka kurtarıldı. Mısır ordusu için önemli bir üs olan Akka alınınca
Mısır ordusu Suriye�yi tamamen boşaltmak zorunda kaldı. Mehmed Ali Paşa
Fransa�ya güvenmenin boş olduğunu anladı. Direnmekten vazgeçti. 25 Kasım 1840�ta Amiral Nopier komutasında bir İngiliz donanması
İskenderiye önlerine geldi. Mehmed Ali Paşaya
antlaşma teklif etti. Suriye�yi istemekten vazgeçmesi ve Osmanlı donanmasını geri vermesi hâlinde
babadan evlâda geçmek şartıyla
Mısır kendisine bırakılacaktı. Bu teklif kabul edilmediği takdirde
İskenderiye bombardıman edilecekti. Mehmed Ali Paşa
Suriye�yi zaten kaybetmişti. Ordusunun komutanı
oğlu İbrahim Paşadan hiç haber alamıyordu. Fransa�nın yardımından da ümidi kesilmişti. Bu sebeplerle İngiliz amiralinin tekliflerini kabul ederek
antlaşma yaptı.
Osmanlı Devleti
bu antlaşmadan memnun olmadı. Harbe devam edip Mehmed Ali Paşanın yerine başka bir valinin tayinini istiyordu. İngiltere�nin ısrarı üzerine kabul etti. Neticede
yedi seneden beri süren Osmanlı-Mısır anlaşmazlığı tamamen halledildi. Mehmed Ali Paşa
Suriye�yi kaybetti. Fakat
Mısır�ı da evlâtlarına intikal etmek üzere kazandı (Bkz. Hidivllik).
Londra Konferansı (17 Ocak 1871): Osmanlı Devleti
Rusya
İngiltere
Almanya
İtalya
Avusturya
Fransa arasında imzalanan ve Karadeniz�in tarafsızlığına son veren konferans. Osmanlı Devleti
bu konferansta
Londra�daki elçisi Musurus Paşa tarafından temsil edildi. Uzun süren tartışmalardan sonra
delegeler görüş birliğine vardılar ve 30 Mart 1856�da yapılan Paris Antlaşması'nın sınırlayıcı hükümlerini değiştirdiler. Buna göre Osmanlı Devleti
Çanakkale ve İstanbul boğazlarını barış zamanında dost ve müttefik devletlerin harp gemilerine açmak hususunda serbest bırakıldı.
Karadeniz
eskiden olduğu gibi
bütün devletlerin ticaret gemilerine açık hâle getirildi.
İlave edilen bir madde ile
Londra Konferansına katılan devletler
30 Mart 1856 senesinde yapılan Paris Antlaşmasının bu yeni antlaşma ile kaldırılmamış olan hükümlerini ve ilave edilen maddelerini tasdik ve teyid ettiler.
Bu antlaşma neticesinde
Rusya
1856�daki Paris Antlaşması ile Karadeniz�deki hükümranlık haklarını sınırlayan hükümlerden kurtuldu. Rusya
bu başarısını
Kırım Harbi'nin bir intikamı gibi değerlendirdi. Çünkü Kırım Harbinin neticesinde kabul etmek zorunda kaldığı şartları
diplomatik ve politik yollarla kaldırmış oldu. Osmanlı Devleti ise
Rusya�nın antlaşmadaki isteklerini
Boğazlar için de yapacağı endişesinden kurtulduğu için memnundu. Çünkü 1856 Paris Antlaşmasına göre Osmanlı Devleti
Boğazları
dost ve müttefik devletlerin harp gemilerine barış zamanında açabilecekti. Bu husus
Rusya�nın müdahalesi dışında kaldı.
Londra Konferansı ve Antlaşması (1912-1913): Balkanlarda ortaya çıkan bunalımı halletmek ve mevcut barışı korumak için
17 Aralık 1912�de Londra�da
devletler arası
büyükelçiler konferansı yapıldı. Bu konferansta iki mesele üzerinde duruldu. Biri Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasındaki sınırı ve barış esaslarını tespit etmek
ikincisi ise Osmanlı Devletinden alınan toprakların Balkan devletleri arasında paylaşılmasından doğan ve bu sebeple büyük devletleri karşı karşıya getiren anlaşmazlığı halletmekti.
Konferansta yapılan görüşmeler sırasında Yunanistan
Ege adalarından; Karadağ İşkodra�dan; Bulgaristan da Edirne�den çekilmek istemiyordu. Osmanlı Devleti ise
Edirne�yi bırakmamakta kararlı idi. Rusya ile Avusturya arasındaki gerginlik de giderilemiyordu. Ayrıca Rusya
Kafkasya�ya asker yığmaya ve Anadolu�yu tehdit etmeye başladı. Almanya
buna mâni oldu. Bu hâdiseler sebebiyle konferans uzun sürdü ve neticesiz kaldı. Bunun üzerine Balkan Savaşı'nın yeniden başlamaması için
büyük devletler
17 Ocak 1913�te Osmanlı Devletine ortak bir nota verdi. Bu notada
Edirne�nin Balkan devletlerine terkini ve Ege adaları hakkında verilecek kararın kendilerine bırakılmasını istediler. Aksi takdirde çıkacak savaşta
Osmanlı Devletinin güç duruma düşeceğini bildirdiler. Büyük devletler
böylece
Balkan Savaşı başlamadan hemen önce
bu savaş sonrasında Edirne ve Ege adaları bölgesinde durumun değişmeyeceği garantisini bir tarafa bırakarak
Balkan devletlerini desteklediklerini ve sınır değişikliğini kabul ettiklerini açıklamış oldular.
Bu sırada Osmanlı Devletinde yeni hâdiseler vuku buldu. Yenilgi ve gelişen siyasî hâdiseler
Kâmil Paşa hükümetini yıpratmıştı. Bu durumdan istifade eden İttihat ve Terakki Fırkası
23 Ocak 1913�te Bâbıâlî�ye baskın yaparak iktidarı ele geçirdi. Mahmud Şevket Paşa'nın başkanlığı altında yeni bir hükümet kuruldu. Hükümet
büyük devletlerin verdiği notayı reddetti. Bunun üzerine 3 Şubat 1913�te
Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasında savaş başladı. Fakat İttihat ve Teraki hükümeti
bu savaşta başarı sağlayamadığı gibi
düşmana karşı kendi savunmasını yapan İşkodra
Karadağlıların eline geçti. Yanya
Yunanistan; Edirne de Bulgaristan tarafından işgal edildi.
Osmanlı Devleti
bu durum karşısında
büyük devletlerle yeniden barış görüşmelerine başlanmasını istedi. Bu istek üzerine
30 Mayıs 1913�de Londra Barış Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşma neticesinde Osmanlı Devleti
Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklarını Balkan devletlerine bırakmak durumunda kaldı. Bu topraklar
Balkan devletleri arasında paylaşıldı. Ege adaları hakkındaki karar
büyük devletlere bırakıldı. Bulgaristan ise
Ege adalarına açılmakla büyük devlet hâline geliyordu. Yunanistan da
Selânik şehrini alarak sınırlarını genişletti. Ege Denizine yerleşmek için
önemli derecede imkânlar kazandı. Diğer taraftan Sırbistan da genişlemeye başladı.
30 Mayıs 1913�te yapılan Londra Antlaşmasının bütün bu neticeleri
Balkan devletlerini memnun etmedi. Bölgede yeni hâdiselere sebep oldu. (Bkz. Balkan Savaşları)
milletlerarası planda resmen tanındığı antlaşma.
24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere
Fransa
İtalya
Japonya
Yunanistan
Romanya
Bulgaristan
Portekiz
Belçika
Rusya
Yugoslavya temsilcileri tarafından
Lozan Üniversitesi salonunda imzalandı.
Osmanlı Devleti'ni yıkıp
topraklarının paylaşılması için çıkartılan Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda başlatılan Türk İstiklâl Harbinden sonra
işgalci devletler ile 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Mütarekesi (ateşkesi) imzalanmıştı. İşgalci devletler ile kesin bir antlaşma yapılması için
Türkiye
4 Ekim 1922 tarihindeki notasıyla
görüşmelerin İzmir’de başlatılmasını istedi. İşgalci devletler
İzmir’de Yunan mezalim ve tahribatını görmezlikten gelmek için
İsviçre’nin Lausanne şehrini tercih etti. Konferansın 13 Kasım 1922’de başlayacağını ilan edip
Türkiye’de iki hükümet olduğu telakkisiyle
görüşmelere katılması için Ankara’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi ve İstanbul’daki Osmanlı Sultanı Altıncı Mehmed Hana (Sultan Vahideddin Han) müracaat ettiler. TBMM
bu duruma son vermek için
1 Kasım 1922 günü çıkarılan iki maddelik bir kanunla
Saltanat ve Osmanlı Hükümetinin
16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilâf devletlerince resmen işgalinden itibaren kaldırıldığını kabul ve ilan etti. 600 yıldan fazla hükümran olan Osmanlı Hânedânına son verilerek
Lozan Konferansına TBMM hükümeti
tek başına katıldı.
13 Kasım 1922’de başlayacağı ilan edilen konferans
Hâriciye Vekili (Dışişleri Bakanı) ve Edirne Mebusu İsmet Paşa (İnönü) başmurahhaslığında
Sıhhiye Vekili (Sağlık Bakanı) ve Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur
Trabzon Mebusu Hasan Bey (Saka) murahhaslar
yirmi dört müşavir
sekiz kâtip
bir mütercim
gazeteciler ve askerlerden meydana gelen heyetle temsil etti. İngiltere heyetini İstanbul fevkalâde komiseri Sir Horas Rumbolt ve Musul Petrol İşletmesi Şirketinin idare heyeti başkanı Lord Curzon; Fransa adına Şark Fevkalade Komiseri General Pelle; İtalya’yı İstanbul Fevkalade Komiseri Marki Camille Garoni ve Sezar Montanya; Japonya’yı Roma Büyükelçisi Baron Hayaşi
Baron Uçiyai; Yunanistan’ı Elefteryos K. Venizelos ve Demeter Kaklamanos; Romanya’yı Konstantin Dimondy
Konstantin Konseska; Sırp-Hırvat-Sloven Krallığını Dr. Milotin Yuvanoviç; Bulgaristan’ı Bogdan Morfot
Dimitri Stanciof
M.Stambulhu
M.Kinstantoderof; Rusya adına M.Çiçerin
M.Rekefski ve M. Medivani; Portekiz’i M. M. Pereyre; Belçika’yı M. Beletzer ve Amerikan müşahitlerinden M. Caylnd
M. Gru ve Amiral Bristol temsil edip
katıldılar. Konferansa
ev sahibi olarak
İsviçre Cumhurbaşkanı Hab
başkanlık yaptı. 21 Kasım 1922’de
konferansta görüşülecek meseleler için komisyonlar kuruldu. Askerî ve Arazi Komisyonu Başkanlığına Lord Curzon; Azınlıklar ve Yabancılar Komisyonu Başkanlığına Marki Garroni; Malî ve İktisadî Komisyon Başkanlığına Fransa temsilcisi M. Barriere seçildiler.
TBMM’nin Lozan Konferansındaki programı
28 Ocak 1920 günü
son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin kabul ettiği Misak-ı Millî (Millî And) hükümleriydi. Bu hükümler şunları ihtiva ediyordu: 1) Musul
Kerkük ve Süleymaniye ile
2) Batı Trakya’nın Anavatan’a katılması; 3) Kapitülasyonların kaldırılması; 4) Azınlıklara üstün haklar verilmemesi; 5) Boğazlar ile İstanbul’un emniyetinin sağlanıp
bütünüyle hakimiyetimizde kalması.
Görüşmeler
ilk hafta dostça geçti. İkinci hafta
devlet borçları
kapitülasyon
Musul vilayeti ve İstanbul’un boşaltılması meselelerinde
anlaşmazlık çıktı. TBMM heyetine
İngiltere Murahhası Lord Curzon ve Yunanistan Murahhası Elefteriyos Venizelos
çok zorluk çıkardılar. 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesilerek
heyetler geri döndüler.
20 Kasım 1922 - 4 Şubat 1923 tarihleri arasında devam eden Birinci Lozan Konferansında
30 Ocak 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında “Esirlerin Değiştirilmesi” hakkında mukavele imzalandı.
Birinci Lozan Konferansında; 1) Edirne’nin İstasyon Mahallesi Karaağaç
Yunanlılara bırakıldı. 2) Karadeniz’den Akdeniz’e kadar Türkiye ile Bulgaristan ve Yunan hudutları
Milletler Cemiyeti kararına bırakıldı. 4) Türkiye’ye verilen İmroz (Gökçeada) ve Bozcaada ile
Yunanistan’da kalan Limni
Midilli
Nikarkarya
Sakız
Sisam adalarının askersizleşmesi kararı verildi. 5) Rodos ve Oniki Ada’nın İtalya’ya bırakılması kabul edildi. 6) İstanbul ve Çanakkale boğazlarının iki yakasından on beşer kilometre derinliğindeki bölgelerin askersiz olması; Trakya’daki 8000 kişilik Türk jandarma sayısının 5000’e indirilmesi kararlaştırıldı. 7) İstanbul’da 12.000 asker bulunduracak olan Türkiye’nin; Boğazlar Komisyonuna başkanlık etmesi ve boğazlardan geçişin serbest bırakılması kararlaştırıldı. 8) Kapitülasyonların kaldırılmasına karar verildi. 9) Azınlıklara verilen hakları
Türkiye’nin
Milletler Cemiyeti kefaletinde tanıması kararlaştırıldı. 10) Borçlar meselesinde Türkiye’nin
hissesine düşen onbeş milyon altın lirayı
otuz yedi yıl içinde ödemesine karar verildi. 11) Yunanistan’dan hiçbir harp tazminatı istenmemesi
karara bağlandı.
4 Şubat 1923’te kesilen görüşmeler
İngiltere ve Fransa’daki asker ailelerinin tesiriyle meydana gelen umumî efkârın (kamuoyunun) arzusu üzerine
TBMM murahhasları Lozan’a davet edilerek
yeniden başlatıldı. 23 Nisan 1923’te başlayan ve 23 Temmuz’a kadar üç ay süren İkinci Lozan Konferansında; TBMM murahhasları aynı kalmasına rağmen müşavir heyetinde değişmeler oldu. İngiltere ve İtalya başmurahhasları değişip
maddelerin görüşülmesini sıraya koydu. Uzun müzakereler ve arada yine görüşmelerin kesilmesine yol açan
çetin münakaşalar oldu. İngiltere’nin ısrarıyla
yine bir “Ermenistan kurulması” hususu öne sürülerek; Doğu Anadolu’da veya Suriye hududunda (Adana ile Maraş ve Gaziantep’te) dünyanın çeşitli yerlerine dağılıp yurtsuz kalan Ermeniler için “Yurt” verilmesinde
Fransızlar da talepte bulundu. Türk karasularına yakın ufak ve kayalık Meis Adasının Türkiye’ye ait olduğu ısrar edilmişse de
İtalyanlar
burayı işgallerinde tutmakta diretmişlerdir. Bir de Tuna Irmağı yatağındaki
5000 Türk-İslâm nüfuslu Adakale
Romanya’nın ısrarı üzerine onlara bırakıldı. TBMM'nin
ısrar edip
murahhaslara talimat verdiği Yunanistan’dan tamirat adı ile harp tazminatı alınması isteği de
şiddetle reddedilerek
“Yoksul Yunanlılar”ın bunu veremeyeceğine karar alınmış
ancak Karaağaç İstasyonu Türkiye’ye geri verilmiştir.
Lozan Antlaşması
Lozan Üniversitesi salonunda
24 Temmuz 1923’te imzalandı. Türkiye
İngiltere
Fransa
İtalya
Japonya
Yunanistan
Romanya
Bulgaristan
Portekiz
Belçika devletleri ve Boğazlara ait mukavelenâme bölümünü Sovyet Rusya murahhası
İstanbul’da imza etmiş
bütün müzakerelere katıldığı hâlde Yugoslavya heyeti
kabul edilmesi için partisiz Birinci dönem Mebuslar Meclisi yerine
ikinci dönemde Halk Fırkasının adayları seçilerek
11 Ağustos'ta tek parti mensubu mebuslar Ankara’da toplanarak
21 Ağustos’ta antlaşmanın kabulü için çıkarılacak kanun taslağının görüşmeleri başladı. Lozan Antlaşmasının tasdiki için çıkarılacak kanun görüşülürken
mevcut 227 mebustan 213’ü kabul ve 14 mebus red oyu vermiştir. İtirazlarına sebep de
Mersin mebusu
Türklerin Yüreğir boyu hânedânına mensup Niyazi Ramazanoğlu’nun
İskenderun ile Antakya’yı
Halep ile Rakka’nın dışarıda bırakılarak
yüz binlerce Türkmen’in Fransa boyunduruğunda bulundurulmasını tenkit etmesi idi. Bursa mebuslarından Necati Bey de
Boğazlar ve Batı Trakya meselelerinden şikâyetle itirazlarda bulundu. Eski Maarif vekillerinden Vasıf Çınar
Tekirdağ mebusu Faik Öztrak
Şükrü Kaya
Yahya Kemal
Hamdullah Suphi Beyler ve red oyu veren on dört milletvekili; İstanbul’da Rum Patrikhanesi'nin imtiyazlı durumunu
gayrimüslimlere vatandaşlığın da üstünde olan dokunulmaz haklar tanınmasını
Yunanistan’dan hiç tazminat alınmayıp
Türkiye’ye ait Edirne-Karaağaç İstasyon Mahallesiyle yetinilmesini tenkit ediyorlardı. Malatya mebusu İsmet Paşa
23 Ağustos 1923 günü sabah ve öğleden sonraki iki oturumda
Lozan Antlaşması görüşmelerinde karşılaşılan büyük güçlükleri ve getirdiği iyilikleri anlatan izahlarda bulundu. 23 Ağustos gecesi
geç vakitte yapılan oylamada Lozan Antlaşması
TBMM tarafından ekseriyetle kabul edildi. TBMM
söz konusu antlaşmayı
çıkarılan
340
341
342
343 numaralı kanunlarla tasdik etti. Bu antlaşma
19 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girdi.
Yeni Türk Devleti temsilcileri
Lozan’a giderken son Osmanlı Mebuslar Meclisinin aldığı Misak-ı Millî kararlarını kabul ettirmek ve gerçekleştirmekle vazifeliydiler. Ancak
bunlardan hemen hemen hiç biri Türkiye lehine halledilmediği gibi
verilen tavizlerden de gereği gibi faydalanılamadı.
Bunlardan önemli olanları:
1. Musul meselesi: İngilizler
Musul’un arazisinden ziyade petrollerine tâlip bulunuyorlardı. Ancak
İnönü’nün
öncelikle toprağa hakim olması gerekirken
petrollerde ısrar etmesi
İngiltere’nin reddine ve meselenin hallinin Milletler Cemiyetine bırakılmasına yol açtı. Milletler Cemiyeti ise
Musul’u Irak’a teslim ederken
Türkiye’ye Musul petrollerinden
yirmi beş sene müddetle ve sadece yüzde on gibi cüz'i bir hisse verdi. Ancak Türkiye
ileriki senelerde bu hisseyi de almaya muvaffak olamadı. Irak ise
başlangıçta petrollerin gelirini İngiltere’ye bırakmakla birlikte
kısa bir süre sonra
bu hakların tamamına el koydu.
2. Batı Trakya ve Ekalliyetler (azınlıklar) Meselesi: Sevr Antlaşması ile
Türkiye toprakları işgal altına alındığında
ilk önce istiklal mücadelesini başlatan ve bir hükümet kurmağa muvaffak olan
Batı Trakya Türklüğü idi. Ancak onların Yunan hakimiyetinden kurtulmak için giriştikleri kanlı mücadele dikkate alınmadan
Batı Trakya
Lozan’da feda edildi. Bu arada İstanbul’da yaşayan Rumlarla Batı Trakya’da yaşayan Türkler dışında
Türkiye’deki bütün Rumlarla Yunanistan’daki bütün Türkler değiştirilecekti. (Bkz. Ahali Mübadelesi) “Ekalliyetlerin himâyesi” bölümünde yer alan bu haklardan
Yunanistan azami ölçüde istifade ederken
Türklerin hiç işine yaramadı. Batı Trakya Türklüğü
unutulmaya ve Yunanlıların insafına terk edildi. Neticede
aradan geçen 70 yıl içerisinde
Batı Trakya’da Türkler
çoğunluktan azınlık durumuna düşürüldüler.
3. Batum Meselesi: Misak-ı Millîye göre
Batum’un geleceği
halkın oyuna müracaatla belirlenecekti. Batum
Birinci Dünya Harbi sonunda imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması'yla da Anavatan’a kavuşmuştu. Ancak
Moskova Antlaşmasıyla cüz'i bir yardım karşılığı Ruslara bırakılan Batum için
Lozan’da en küçük bir girişimde dahi bulunulmadı.
4. Kıbrıs ve 12 Adalar meselesi: Ayastefanos Antlaşması'nın ağır hükümlerini atlatabilmek maksadıyla
İkinci Abdülhamid Han
vaktiyle
geçici olarak Kıbrıs’ın idaresini İngilizlere bırakmıştı. Birinci Dünya Savaşının başlarında İngiltere
Kıbrıs’ı tek taraflı olarak ilhak ettiğini bildirdi. Türkiye’nin tanımadığı bu ilhak kararı
Lozan Konferansına kadar problem olarak kaldı. Lozan Muahedesinin 20 ve 21. maddeleriyle
Türk murahhasları
bu ilhakı kabul ve tasdik ettiler.
Yine Ege Denizindeki
Türkiye’ye yakın 12 adanın İtalyanlara terki de
aynı şekilde meydana geldi. Daha sonra İkinci Dünya Harbinde Almanların işgaline uğrayan bu adalar
Türkiye’ye teklif edilecek
fakat
o zaman Türkiye’nin başında bulunan İnönü tarafından reddedildikten sonra
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'yle İtilaf Devletleri arasında imzalanan mütareke (30 Ekim 1918).
Eylül 1918’e gelindiğinde
savaşın Türkiye ve müttefikleri için kaybedildiği kesin olarak anlaşılmıştı. Nitekim Bulgaristan
29 Eylülde ve Almanya da 4 Ekim'de ABD’ye başvurarak barış istediler. Bu durumda Osmanlı Devletinin de yapacağı başka bir şey kalmamıştı. Güneyde İngiliz kuvvetleri
Anadolu sınırına dayanmış
batıda Bulgaristan’ın çekilmesiyle Makedonya cephesi çökmüş ve İstanbul
doğrudan İtilaf Devletlerinin tehdidi altına girmişti. Bu şartlar altında Türkiye de
5 Ekimde
mütareke için ABD Başkanı Wilson’a başvurdu. Türkleri
tarihlerinin en büyük felâketine götüren Talat Paşa başkanlığındaki İttihat ve Terakki Hükümeti
istifâ etti (8 Ekim). 14 Ekimde İzzed Paşa başkanlığında yeni bir hükümetin kurulmasından sonra
Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletlerini temsil eden İngiliz Amiral Calthorpe arasındaki barış görüşmeleri
Limni Adasının Mondros Limanında başladı (27 Ekim 1918). Görüşmelerde Türkiye’yi
Bahriye Nâzırı Rauf (Orbay) Bey başkanlığında Hâriciye Nezâreti Müsteşarı Reşat Hikmet ve Miralay Sadullah Bey temsil etti.
Görüşmelerin başlamasıyla birlikte Calthorpe
önceden hazırlamış oldukları bir metni
Osmanlı delegelerine okudu. Calthorpe
Osmanlı Hükümetinin bu metni imzalamaktan başka çaresinin bulunmadığını
aksi takdirde İtilaf Devletlerinin askerî harekâtı sürdürerek
daha ağır barış şartları ileri sürebileceğini söyledi. Türk delegelerinin çabalarına rağmen
mütareke şartları
İngilizlerin istediği şekilde gerçekleşti ve 30 Ekim 1918’de imzalandı. Yirmi beş maddelik bu mütareke ile Türkiye
her bakımdan etkisiz bir hâle getirildi.
Mütarekenin en ağır şartları şunlardı:
1. Karadeniz’e geçişi sağlamak için Boğazlar açılacak ve geçiş güvenliğini sağlamak üzere Çanakkale ve İstanbul boğazlarındaki istihkâmlar
müttefiklerce işgal edilecektir.
2. Osmanlı sınırındaki bütün mayın tarlaları taranacak ve bunların kaldırılmasına yardım edilecektir.
3. Askerî kuvvetin
sınırların korunması ve asayişin sağlanması için gerekenden fazlası terhis edilecek ve bunların teçhizatı
İtilâf Devletlerine teslim edilecektir.
4. Güvenlik görevlisi küçük gemiler dışında
bütün Osmanlı donanması teslim edilecek ve donanma Osmanlı limanlarından dışarıya çıkmayacaktır.
7. İtilaf Devletleri
güvenliklerini tehlikeye düşürecek olayların patlak vermesi durumunda
başka stratejik nokta ve bölgeleri işgal etme hakkına sahip olacaktır.
10. Hükümet haberleşmeleri dışındaki bütün telsiz
telgraf ve kablo istasyonları da İtilaf Devletlerince denetlenecektir.
16. Suriye
Irak
Hicaz
Yemen
Trablus ve Bingazi’deki Osmanlı orduları
en yakın İtilaf kuvvetlerine teslim edilecektir.
24. Vilayât-ı Sitte’de (altı vilayet: Erzurum
Van
Elazığ
Diyarbekir
Sivas
Bitlis) karışıklık çıkarsa
Müttefikler bu illerin herhangi bir bölümünü işgal edebileceklerdir.
Mondros Mütarekesinin uygulanışı
şartlarından daha sert bir biçimde cereyan etti. İtilaf Devletleri
mütarekenin 7. maddesine dayanarak
keyfi hareketlerle Osmanlı Devletini parçaladılar. Antlaşma şartlarını
çoğu zaman kendi istekleri doğrultusunda yorumlayarak hareket ettiler. Bu durumda
Türk milleti
istiklal ve bağımsızlığını korumak üzere harekete geçti.
Fransa’nın başkenti Paris’te imzalanan sulh antlaşması.
On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında
dünyada iki büyük İslâm devleti vardı. Birisi Osmanlı Devleti
ikincisi Hindistan’daki Gürgâniye (Timuroğulları / Babürlüler) Devletiydi. Her iki devletin sultanları
İslâm dînine bağlıydılar
hattâ İslamiyet'in bekçisiydiler. İslamiyet'i yeryüzünden kaldırmak ve kendi sömürge siyasetini devam ettirmek isteyen İngiltere
güçlü İslâm devletlerinin bulunmasını istemiyordu. Bu sebeple İslamiyet'in bekçileri durumunda olan bu iki devleti yıkmak için planlar hazırladı.
Önce Gürgâniye Devletini parçalamaya karar veren İngiltere
böylece
Hindistan’daki Müslümanları başsız bırakmayı ve Hindistan’ın hazinelerine
ticaretine hakim olmayı planladı. Bunu da zaman içinde başardı.
İngiliz idarecileri
planlarına mâni olacağından korktukları Osmanlı Devletini de devre dışı bırakmaya çalıştılar. Osmanlılarla Rusları savaştırmaya gayret ettiler. Avusturya ve Prusya
Osmanlı-Rus Savaşının önlenmesini istedilerse de
İngilizler çeşitli vaadlerle elde ettikleri Mustafa Reşid Paşa'yı
harbe teşvik ettiler. Yardım edeceklerine
zafer kazanacağına
böylece Osmanlıların bir numaralı adamı olacağına inandırdılar. Mustafa Reşid Paşa
Bâbıâlî’de 163 kişiyi toplayarak Rusya’ya karşı harp açılmasına karar verdirdi. Bu kararı
bir hileyle
genç padişah Sultan Abdülmecid Han'a da tasdik ettirdi. Böylece 1853 senesinde
Rusya’ya karşı harp ilan edildi. İngilizler
Rus Çarı Birinci Nikola’nın
Kudüs’te Katoliklere karşı Ortodoksları ayaklandırdığını ileri sürerek
Rusların
Akdeniz’e inmesini istemeyen Fransa’yı da harbe soktular. İngiltere ve Sardunya (İtalya) da Osmanlı Devletinin yanında harbe katıldılar.
Kırım Harbi
Rusya’nın mağlûbiyetiyle sona erdi. 1 Şubat 1856’da
Viyana protokolü ve yapılacak sulhun ana hatları kabul edildi. Savaş resmen sona erdi. Protokolde belirtilen esaslar çerçevesinde
25 Şubat 1856’da
Paris’te
Barış Konferansı açıldı. Bir ay 4 gün süren ve 30 Mart 1856 târihinde imzalanan Paris Antlaşmasına İngiltere
Fransa
Osmanlı Devleti
Rusya
Avusturya
Prusya ve Sardunya devletleri katıldı. Konferansa Fransız delegesi Walewski başkanlık etti. Osmanlı Devletini Sadrâzam Âlî Paşa ile Mustafa Reşid Paşanın oğlu Paris büyükelçisi Mehmed Cemil Bey temsil ettiler.
Osmanlı Devleti
Kırım Harbinde galip devletler arasında bulunduğu halde
Paris Antlaşmasıyla siyasî yönden kayba uğradı.
34 madde olarak imzalanan Paris Antlaşması
şu hususları ihtiva ediyordu:
Antlaşmanın tasdikinden itibaren müttefik devletleriyle Rusya arasındaki sulh
devamlı kalacak. Taraflar aldıkları yerleri iade edecekler. Osmanlılar ve diğer müttefik devletler
Rusya’ya Sivastopol
Balaklava
Kamış
Gözleve
Kerç
Yenikale
Kılburnu’nu; Rusya ise Anadolu Cephesinde işgal ettiği Kars’ı ve çevresinde işgal ettiği diğer yerleri Osmanlı Devletine iade edecekler. Taraflar
harp suçlularına umumî af ilan edecekler
esirler karşılıklı değiştirilecek. Osmanlı Devleti
Avrupa hukukundan faydalanacak
Osmanlı Devletinin istiklâli ve toprak bütünlüğü korunacak. Bâbıâlî’nin
18 Şubat 1856 tarihinde
batılı devletlerin teşvik ve baskılarıyla ilan ettiği
Osmanlı Devleti tebaası olan gayrimüslim vatandaşlara yeni haklar ve imtiyazlar sağlayan Islahat Fermanı
antlaşmaya taraf olan devletlerce tescil edilecek. Bu devletler
padişah ve tebaası arasına girmeyecekler
Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmayacaklar. Boğazlarla ilgili 1841 Londra Antlaşması aynen yürütülecek
Karadeniz tarafsız duruma getirilecek
bütün devletlerin ticaret gemilerine açık
fakat savaş gemilerine devamlı kapalı olacak. Osmanlı Devleti ve Rusya
Karadeniz’de donanma bulunduramayacağı gibi
tersaneleri yıkıp
yenilerini yapamayacaklar. Tuna Nehrinde ulaşım serbest olacak. Rusya tarafından terk edilecek olan Tuna Nehri deltasının bir bölümü
Boğdan’a verilecek. Tuna’daki gemi işletmeciliği
Avrupa devletlerinin muhafazasında olacak. Kırım
Rusya’da kalmak şartıyla Besarabya’nın bir kısmı
Osmanlı himayesindeki Boğdan beyliğine verilecek
Rusya
Tuna Nehri ağzından uzaklaştırılacak; Eflâk ve Boğdan beylikleri
Osmanlı himayesinde olmakla birlikte sahip oldukları imtiyaz ve haklar genişletilecek
kanunlarını kendileri yapacaklar
millî bir ordu bulundurabilecekler. Bu verilen imtiyaz ve haklar
antlaşmada imzası bulunan devletlerin ortak garantisi altında olacak
hiçbir devlet bu beyliklerin iç işlerine karışmayacaktı.
Sırbistan Prensliği
Osmanlı hakimiyetinde kalmak şartıyla tarafların kefaletinde imtiyazlı olacak. Devletlerin onayı alınmadan Osmanlı Devleti
Sırbistan’a hiçbir şekilde asker sokamayacak
ancak
eskiden olduğu gibi birkaç Sırbistan kalesinde Osmanlı askeri bulunabilecek.
Bu antlaşmaya bağlı olarak
antlaşmaya katılan devletler arasında
1841’de imzâlanan Londra Antlaşmasını yenileyen Paris Boğazlar Sözleşmesi
Osmanlı Devletiyle Rusya arasında Karadeniz’le ilgili Paris Antlaşması imzâlandı. Daha sonra da yine Paris Antlaşmasına bağlı olarak
Osmanlı Devletiyle Rusya arasında 5 Aralık 1857’de Rusya ile sınır antlaşması imzâlandı.
Paris Barış Antlaşmasıyla
Kırım Harbine son verilmek suretiyle
Osmanlı Devletinin daha fazla yıpranması önlendiyse de
Osmanlı hakimiyeti altındaki Eflâk ve Boğdan ile Sırbistan’a muhtariyet verilmek suretiyle
Osmanlı Devletinin hükümranlık hakları zedelendi ve devletin bölgedeki nüfuzu azaldı. Osmanlı Devleti
doğrudan toprak kaybına uğramadı
fakat siyasî ve ekonomik zarara yol açan dış borçlanma sebebiyle
Avrupa’ya bağımlılığın kapısı açıldı. Antlaşmada
Avrupa devletlerinin
Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmamaları belirtilmiş olmasına rağmen
daha sonraki zamanlarda bu antlaşmaya dayanarak devletin iç işlerine karıştılar.
Karadeniz’in tarafsızlığının sağlanmasıyla ve Eflak-Boğdan ve Sırbistan topraklarındaki idarelerin
konferansa katılan devletlerin ortak garantisi altına alınmasıyla
bu bölgedeki Rus nüfuzu da ortadan kaldırıldı. Rusya’nın güneyinde bir tampon bölge meydana getirildi. Bu suretle
Rusya’nın güneye inme ve Akdeniz’e açılma politikası önlendi. Bu ise
Rusya’nın Asya’da genişleme politikasına önem vermesine sebep oldu. Osmanlı Devleti
kongreye
galip devletler arasında katıldığı halde
Karadeniz’le ilgili hususlarda
mağlup devlet olan Rusya ile aynı statüye tâbi tutuldu.
Osmanlı Devletinin
devletler hukukundan faydalanması ve bununla Avrupa devletler ailesinden sayılması kabul edildi. Ancak
bu husus
görünüşten ileri geçemedi. Çünkü Osmanlı Devletinin Avrupa devleti sayılması ve devletler hukukundan faydalanabilmesinin pratikte bir önemi yoktu. Avrupa devletleri
kendi aralarında bile bu prensiplere pek saygı göstermiyorlardı. Bu sebeple
bundan sağlanacak garantilerin kâğıt üzerinde kalması kesindi.
Gayrimüslimler lehine yeni hak ve imtiyazlar sağlayan ve Âlî Paşa tarafından ilan edilen Islahat Fermanının
Paris Barış Antlaşmasında yer alması
Osmanlı Devleti aleyhine yeni bazı hususları ortaya çıkarttı. Avrupa devletleri
her ne kadar bu maddeyle Osmanlı Devletinin iç işlerine karışmamayı garanti ettilerse de
aslında bu fermanın uygulanmasından doğacak meselelerle Osmanlı Devletinin iç işlerine aynı zamanda ve ortaklaşa müdahale edebilecekleri yeni bir kapıyı açmış oldular. Gayrimüslimlere ve Avrupa devletlerine verilen ticari imtiyazlar hüviyetindeki kapitülasyonların kaldırılmayıp
sürdürülmesi de bu müdahaleyi kolaylaştırdı.
Bu sebeplerle Paris Antlaşması
uygulama imkânlarından mahrum şartları ile
Osmanlı Devletinin geleceği için bir garanti olmaktan uzaktı. Bu ise
barışın uzun ömürlü olmamasına sebep olacaktı.
Paris Antlaşması
Kırım Savaşına katılan diğer devletlere doğrudan çıkar sağlayan bir durum meydana getirmedi. Ancak
dolaylı olarak her devlet
kendisine göre bazı çıkarlar elde etti.
İngiltere
Rusya’nın Karadeniz’deki donanma ve tersanelerinin yok edilmesi ve bu denizde donanma bulundurmasını önlemekle
sömürgeleri ve yakın doğu ticareti için büyük bir tehlikeyi
bir müddet için de olsa kaldırmış oldu.
Fransa
Rusya’nın özellikle mukaddes yerler meselesini bahane ederek
Boğazlar ve Akdeniz’e inerek kendi nüfuz sahasına göz diktiğini gördüğünden savaşa girmişti. Paris Antlaşmasıyla bu tehlike önlendi. Ayrıca Kırım Savaşı ve bu müddet içinde yapılan ittifaklar ile önceden kendisine karşı kurulmuş ittifak grubunu parçaladı. Antlaşmanın Paris’te imzalanması ise
Fransa’nın Avrupa siyasetindeki nüfuzunun yükselmesini sağladı.
Sardunya (İtalya) da
Paris Konferansına katılmakla
İtalyan birliğini kurma düşüncesini
devletlerarası bir kuruluşta tanıtma ve savunma imkânına kavuştu. Böylece İtalyan birliği meselesini
Avrupa politikasının konuları arasına sokturma fırsatını elde etti.
Netice olarak
Kırım Savaşı sonunda imzalanan Paris Antlaşmasıyla
Avrupa’da yeni bir siyasî denge kurulmuş oldu. Bütün bunlara rağmen
Paris Antlaşmasının getirdiği barış
çeşitli sebeplerle uzun ömürlü olmadı. Nitekim antlaşmanın hemen arkasından
Paris’te barış görüşmelerinin yapıldığı konferans. Paris Barış Konferansı
İtilaf Devletlerinin
Bulgaristan’la Selânik
Osmanlı Devletiyle Mondros
Avusturya-Macaristan’la Villa Giusti ve Almanya’yla Rethondes mütarekelerini imzalamalarından ve çarpışmaların resmen durmasından sonra
18 Ocak 1918’de toplandı. Ancak
konferans toplanmadan önce
12 Ocak 1919’da Fransa
İngiltere
ABD ve İtalya hükümet başkanları ile dışişleri bakanları bir araya gelerek bir ön görüşme yaptılar. Bu görüşmede
Japonya’nın tam yetkili iki temsilcisinin katılımıyla bir yüksek konseyin kurulması ve önemli konularda bu konseyin yetkili kılınması kararlaştırıldı. Konferans başladı. Daha sonra Japon temsilcileri
görüşülen meselelerin kendi ülkelerini ilgilendirmediğini
küçük devletler temsilcileri de
kendilerine söz hakkı tanınmadığını ileri sürerek konferanstan çekildiler. Böylece Yüksek Konsey
dört batılı devlet başkanından meydana gelen Dörtler Konseyi hâline geldi. Dışişleri bakanları ise
Beşler Konseyi adıyla toplanarak
İkinci dereceden konuları ele aldılar.
Milletler Cemiyetinin temel ilkelerini karara bağlayan
Almanya ile Versailles (Versay)
Avusturya ile Saint-Germain (Sen Cermen)
Bulgaristan ile Neuilly antlaşmalarını imzalayan dört büyükler
22 Nisan 1920’de Osmanlı Devleti'ni de Paris Barış Konferansına çağırdılar.
Eski Sadrazam Tevfik Paşa başkanlığında
Dâhiliye Nâzırı Reşit (Rey) Bey
Maârif Nâzırı Fahrettin (Rum Beyoğlu) Bey ve Nâfia Nâzırı Operatör Cemil (Topuzlu) Paşadan meydana gelen Osmanlı heyetine
Paris Barış Antlaşmasının ön şartları bildirildi (10 Mayıs 1920). Buna göre:
Trakya ve Ege bölgesi (Kırkağaç
Akhisar
İzmir
Ödemiş
Tire
Söke
Afyonkarahisar
Kütahya
Balıkesir) Yunanistan’a; başta Antalya olmak üzere Akdeniz bölgesi İtalya’ya; Kahramanmaraş’ı da içine alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi Fransa’ya bırakılacak; Doğu Anadolu’da
sınırlarını ABD Başkanı Wilson’ın tespit edeceği bir Ermeni Devleti kurulacaktı. Ayrıca
İstanbul merkez olmak üzere İzmit
Bursa ve Çanakkale’yi de içine alan Boğazlar bölgesinde
Türkiye’nin de katılacağı bağımsız bir idare kurulacak ve kendine has bir bayrağı olacak
bu idarenin maddî işlerini İngiltere
Fransa ve İtalya’nın üyesi bulunduğu bir komisyon yürütecekti. Türk üyeler ancak danışma niteliğindeki görüşmelerde oy kullanabilecek
Devletin bütçesini de bu komisyon düzenleyecekti. Yabancı okul ve yüksekokul mezunu gayrimüslimler veya azınlıklar
Osmanlı ülkesinde her işi serbestçe yapabilecekler
bu uygulama İtilâf devletlerinin denetiminde bulunacaktı. Osmanlı Devleti
silahlı kuvvetlerini sayıca azaltacak
İtilaf devletlerinin izni olmadan tahkimat yapamayacak
1600 grostonun üzerindeki gemilerinin hepsini
İtilaf devletlerinin emrine verecekti. Yürürlükte kalacak olan Kapitülasyonlardan
İtilaf devletleri başta olmak üzere Yunanistan
Sırbistan
Romanya
Portekiz ve Ermenistan da faydalanacaktı.
Bildirilen şartları çok ağır bulan ve hafifletilmesini isteyen Türk heyeti
bu isteğin kabul edilmemesi üzerine
şartları reddederek
11 Temmuz 1920’de İstanbul’a döndü. Paris Barış Konferansında hazırlanan antlaşma şartları imzalanmadıysa da
daha sonra aynı şartları ihtiva eden Sevr Antlaşması
Sadrazam Damat Ferit Paşa başkanlığındaki Hâdî Paşa
Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ve Reşit Hâlis Beyden meydana gelen bir heyet tarafından imzalandı. Ancak
Padişah Vahideddin Han
bu antlaşmayı onaylamadığı gibi
Millî Kurtuluş Mücadelesini başlatmak üzere
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını Anadolu'ya gönderdi. Böylece Sevr Antlaşması
gerek padişah
gerekse Anadolu’daki kurtuluş hareketi temsilcileri tarafından kabul edilmediği için
geçersiz sayıldı. Paris Barış Konferansı da
yetkilerini yeni kurulan Milletler Cemiyetine devrederek
1714-1717 Osmanlı-Avusturya-Venedik Harbine son veren antlaşma. Osmanlı sultanlarından Üçüncü Ahmed Han (1703-1730) zamanında
Mora-Tuna kavşağında Yugoslavya’nın Pasarofça kasabasında yapıldı. Osmanlı Devletini Şıkk-ı sânî Defterdarı (Mâliye Müsteşarı) Silâhtar İbrâhim Efendi başkanlığındaki heyet temsil etti. Pasarofça’da Kont Virmond başkanlığında Avusturya ve Carte Ruzigi başkanlığındaki Venedik heyetlerinden başka
Felemenk (Hollanda) ile İngiltere temsilcileri de vardı. İki ay kadar süren konferanstan sonra; Avusturya ile yirmi madde ve bir ilâve
Venediklilerle de 26 madde üzerinden
21 Temmuz 1718 tarihinde antlaşma imzalandı. Antlaşmaya göre
Avusturya ile Niş
Banat Dağları ve Transilvanya Alpleri hudut kesildi. Mülteci Rakoçi
Ferenç ailesiyle beraber Osmanlı-Avusturya hududunda oturmak ve emniyeti sağlanmak şartıyla iade edilecekti. Venedikliler
Mora Yarımadasını
Korintos ile çevresini
Egin Körfezindeki adaları
İyonya Adalarını
Aya Mavri Adasını ve Girit’te üç iskeleyi Osmanlı Devletine verecekti.
Pasarofça Antlaşmasıyla
Osmanlı Devleti; Avusturya’ya toprak vermesine rağmen
Venedik’ten aldı. Avusturya’ya verdiği toprakları
daha sonraki antlaşmalarla geri aldı. Pasarofça Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti