*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
türkü sözlüğü
türkü notaları yazılı türkü sözlüğü sözlük dübür içi burma tarifi dübür içi burma
A'da : Düşmanlar
A'lem : Daha iyi bilir, bilirim
Ab: Su
Ab-ı Efsun : Göz yaşı
Ab-ı Hayvan : Dirilik suyu, bengisu
Ab-ı Kevser : Kevser suyu
Ab-ı Mutahhar : Temiz su
Ab-ı Nisan : Nisan yağmuru, söylenceye göre, nisan ayında sedefler, deniz dibinden su yüzüne çıkıp, yağmur danelerini içine alıp. sedef yaparmış.''
Abad : Zengin olma, varlıklı olma, bayındır.
Abı-puş : Aba giyen, derviş, fakir
Abd : Kul, köle
Abdal : Gezgin derviş. Derviş, Tanrı sevgilisi, kırk din ulusundan biri. Saçlarını, kaşlarını, bıyıklarını ve sakallarını usturayla tıraş ettiren, davul ve dümbeleklerle, sancaklarla toplu halde gezen Şii -Batıni bir derviş topluluğu, doğrudan doğruya derviş anlamına da gelir.
Abdal: Abdal donu: Gezgin derviş giysisi, derviş görünüşü.
Abes : Boş, asılsız, saçma
Abeş: Kula renkte at, alacalı hayvan.
Ab-ı zemzem: Kabe yakınlarında bir kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu.
Abı Hayat : Ölümsüzlük suyu, bengisu
Abidane: İbadet edene yakışacak bir surette.
Abus : Somurtkan
Acem: İranlı.
Acem dağları: Batı İran dağları.
Acep: Acaba
Açak: Açalım
Açaram: Açarım
Açılcağ: Açılınca gelince.
Açılıptur: Açılmıştır.
Adib : Edepler, töreler
Adalet : Hak tüze
Adave : Düşmanlık
Adavet : Düşmanlık, buğz, yağılık
Adem : İlk peygamberin adı, insan
Ademiyet : İnsanlık, insancılılık
Adem : Yokluk, hiçlik
Adet : Görenek, sayı
Adlım: Ünlü, ünü büyük.
Adu taşı: Düşman taşı.
Adu: Düşman, hasım.
Adü : Düşman, yağı
Adüvan : Can düşmanı
Afak : Ufuklar, gökyüzünün kenarları
Ağ: Ak.
Ağca: Akça, aka yakın, alacalı.
Adu: Düşman.
Agah: Vakıf, bilen.
Ağ lavaş: Yufka ekmek. Ak undan yapılmış yufka ekmek.
Ağ mercan: Ak mercan. [mec. Ak meme, sevgilinin süt gibi ak olan memesi.]
Ağca ceyran: Ak ceylan. ''Ağca ceyran sürme çekip gözüne.'' (Ak ceylana benzetilerek sevgilinin güzelliğinin vurgulanması.)
Ağ-gızıl: Ak, kızıl karışığı renk, alacalı
Ağıl: Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit ya da duvarla çevrildiği yer.
Ağır sufra: Şölen sofrası.
Ağır zürbe: Yabankazı, yabanördeği, turna gibi kuşların uçarken yaptıkları büyük dizi, katar.
Ağlaram: Ağlarım.
Ağmak: Akmak, karışmak. ''Sırdaş olup ağ sulara.''
Ağu: Ağı, zehir.
Ağyar: Başkaları.
Ah ü firaz: Ah edip inlemek, ağlamak.
Aharam: Akarım. ''Aharam seller içinde.''
Ahd ü peyman: Yemin, and.
Ahd: Vadetme, söz verme.
Ahdipeyman-ahdipeyman: Ant, anta dayalı sözleşme, antlaşarak yapılan sözleşme.
Ahenger: Demirci.
Aheste : Yavaş, ağır, yavaş yavaş
Ahıl: Akıl
Ahi : Esnafı öğütleyen Fütuvvet ehlinin şeyhi, Kardeşim (Bir
esnaf teşkilatı olan ve bilhassa XIII-XVI. yüzyıllarda, Anadolu ve Rumeli'de yaygın bulunan Fütuvvet ehli
şeyhlerine de <<ahi>> derlerdi)
Ahibba : Dostlar , sevgililer
Ahir: En son, sondaki, nihayet son olarak.
Ahlak : Huylar, davranışlar, Etik.
Ahmer: Kırmızı , kızıl.
Ahsen-i takvim: En güzel kıvama koyma, Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine layık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratılması.
Ahsen : Çok güzel
Aht : Sözleşme
Ah-u zar: Yüksek sesle ağlama, dövünme.
Ahü : Ceylan, güzellerin gözü (Mec,)
Ahval: Durum, durumlar.
Ahval: Haller vaziyetler , oluşlar .
Ahz : Almak
Akça : Para
Akdem : İlk, önce, önceki, daha önceki
Akıl yetirmek: Akıl erdirmek.
Akl-ı cüz : Cüz'i akıl, tikel us
Akl-ı Küll : Tüm akıl; Tanrı bilgisi
Akl-ı Mead : Ahirete dönük akıl
Akşamaca: Akşama değin, akşama kadar.
Aktöre, Atayi : Armağan.
Al: Hile, aldatma işi.
Al-i aba : Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan
kutsal topluluk
Al-i Yezid : Muaviye'nin oğlu Yezid ve onun soyundan gelenler
Al malı: Yağlık, başa bağlanan örtü, al renkli çapı, vala
Ala göz: Ela göz.
Ala: Ela.
Alacabaz: Doğan, aladoğan, ''Eli alacabazlının''
Aladağ salı: Aladağ düzlükleri.
Aladağ: Erciş'in kuzeyinde yer alan dağ sırası. Dede Korkut'ta da geçer. Van Gölü'ne dökülen Deliçay, Hacıdere ve Zilan akarsuları Aladağ sır.asından doğar.
Alaik : Alakalar, ilgiler
Alak: Alalım.
Alakaftan: Alaca kumaştan yapılma giysi. Kınalı kekliğin (dağ kekliğinin) siyah ve pas rengi gerdan ve siyah çizgilerle bezeli yan tüyleri.
Alasan: Alasın.
Alçağ [alçah]: Alçak yer, yüksel olmayan yer.
Alçağa: Alçak yere.
Alçak: Yüksek karşıtı, yüksek olmayan yer ova.
Al duvağ: AI duvak. Gelinin yüzüne örtülen al renkli ipek örtü, duvak.
Alef : Cana yakın, teklifsiz.
Alem: Yeryüzü ve gökyüzü nesnelerinin tümü, Evren. Dünya, Acun.
Alışaban: Tutuşarak. ''Alışıban yanaram men''
Alışmak: Tutuşmak, alev almak, alevlenmek.
Ali: Büyük, yüksek, üstün, yüce, aziz olan.
Ali: Hazreti Muhammed'in damadı ve amcası Ebutalib'in oğlu .
Alişan: Şan ve şerefi büyük olan, meşhur, bir çeşit lale.
Allah-amandır: 1-Şaşma, beğenme duygusunu gösterme. 2-Allah aşkına.
Alma: Elma.
Alma teki: Elma gibi, elma benzeri.
Aluptur: Almıştır.
Alvala: Al renkli ipek dokuma yüz örtüsü.
Amal: Amel, yapılan iş, eylem, edim.
Aman: Sığınca, koruyucu, dayanma gücü, umut.
Amana düşmek: Sığınarak bağışlanma ya da yardım dilemek
Amanat: Emanet.
Amanı aldırma: Umursamazlık, zora koşma
Amber: Amber kokusu, güzel koku. [Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu kimi maddelerin ortak adı ]
Amel: Niyet, itaat, dini bir emri yerine getirme. (Bi amel: Amelsiz)
Anasır: Elemanlar , öğeler.
Anber: Amber.
Andelip: Bülbül, seher kuşu.
Annac-annaç: Karşı, karşı yön. ''Annacımdan gelen güzel''
Aparmak: Götürmek, alıp gitmek. ''Felek can aparır...''
Arabi: Arapça, Arap kavmine mensup.
Araram: ararım.
Arasın: Arasını
Arayı arayı: Araya araya
Araz: Aras Nehri.
Argaç: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları.
Arkuru-arkurı inen: Karşı çıkan.
Arma: Eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik.
Arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, dokuzuncu kat gök.
Arz'edilen-arzu ediben: Arzu ederek, arzulayarak.
Arzıhal: Sunu, sunma. ''Arzıhal eyledim visal baçımı''
Arzın al: Arzu ettiğini al. (88/3) [arz: Arzu]
Arzı'nan Kamber: Yaygın bir halk hikayesinin kahramanları Arzu ile Kamber.
Arzuman: Arzu, dayanılması güç istek.
Asitan: Dergah, tekke, kapı eşiği.
Aslı hariç: Soyu belirsiz, yabancı.
Aslı pak : Temiz soylu
Aslı kıt: Soysuz, verimsiz.
Asuman: (Asman) Gök, sema.
Aş: Yemek
Aşarsız: Aşarsınız
Aşere -i Mübeşşere : Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
Aşık Emrah: Ercişli Emrah.
Aşık mısan: Aşık mısın.
Aşıkan : Aşıklan gibi, açıkçasına.
Aşırma: Kova, bakraç.
Aşikar : Açık, gizli değil
Aşina : Bildik, tanıdık
Aşiyan : Kuş yuvası, ev , mesken
Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı.
Aşlak: Aşılama, aşı.
Aşna: (Aşina) Bildik, tanıdık, bilen, tanıyan, ahbab.
Aşna: Aşına, dost, tanıdık.
At: Satranç oyununda iki taşın adı.
Ataş-ataşa: Ateş, ateşe.
Ataşına: Ateşine.
Ataşlara: Ateşlere.
Ataşlı: Ateşli.
Ati : İyilik, ihsan
Atlanıban-atlanuben: Atla, atlanarak, atlı olarak.
Attar : Güzel kokular satan, aktar.
Avara: Avare, boş, yararsız.
Avara: Boşta gezmek, işsiz, oyalanmak.
Avare : Başı boş, işsiz.
Avatmak : Avutmak, teselli etmek
Avaz: Yüksek ses
Avcu: Avcı
Avdet : Dönüş
Avlak: Av alanı. (avlağı-Av alanı)
Avn : Yardım, yardım eden
Avsın almaz mar: Büyü, tılsım tutmayan yılan.
Avsın: Büyü, tılsım.
Avurd : Yanağın iç tarafı, boş yeri.
Avurmak : Eğilmek, çevirmek
Avuni: Avını.
Ayakça: Ayak kelepçesi, ayak bağı.
Ayan : Belli, açık, meydanda
Ayat : Ayetler
Aydıvar : Söyler
Ayet-i Kurba : Kur'an Şura suresinin 23. ayeti. Burada ''Ya Muhammed sen ümmetine söyle ki; size tebliğ ettiğim din hükümlerine mukabil akrabana (yakınlarına) muhabbetten başka bir şey istemem'' denmektedir. Ayette ''akrabanın karşılığı'' fil-kurba'' sözcüğü bulunduğu için ayet bu adla anılmaktadır .
Ayet: Kur'an'ın herhangi bir cümlesi.
Ayine : Ayna
Aylak : İşsiz güçsüz
Aymak : Söylemek, hitab etmek
Aymak: Uyanmak, farkına varmak.
Ayn : Göz, göz pınarı, asıl, kendisi,
Ayn-el -yakin : Bir şeyi kendi gözüyle görüp öğrenme.
Ayn el yakin: Gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye ''ilm-el yakıyn'', bilgisini görüş haline getirmeye ''ayne'l🙂 yakıyn'', bilginin oluş haline gelmesine ''Hak el yakıyn'' denir.
Ayn-i irşid : İrşadın ta kendisi. Aydınlatma
Ayn-i rah: Yol gözlemek.
Ay'nan: Ayla, ay ile ''yeri ay'nan gün'ün arasındadır.''
Aynası: 1. Yüzü, 2. Göksü.
Ayrılmanam: Ayrılmam, ayrılamam.
Azad: Serbest bırakma, azat.
Azim : Kesin karar verme, irade
Azimet : Gitme, gidiş
Aziz : Sevgide üstün tutulan
Azizan : Dostlar , erenler
Azl : İşten çıkarma
Azheri : Belli
Azmış : Yol sapıtmış
A'da : Düşmanlar
A'lem : Daha iyi bilir, bilirim
Ab: Su
Ab-ı Efsun : Göz yaşı
Ab-ı Hayvan : Dirilik suyu, bengisu
Ab-ı Kevser : Kevser suyu
Ab-ı Mutahhar : Temiz su
Ab-ı Nisan : Nisan yağmuru, söylenceye göre, nisan ayında sedefler, deniz dibinden su yüzüne çıkıp, yağmur danelerini içine alıp. sedef yaparmış.''
Abad : Zengin olma, varlıklı olma, bayındır.
Abı-puş : Aba giyen, derviş, fakir
Abd : Kul, köle
Abdal : Gezgin derviş. Derviş, Tanrı sevgilisi, kırk din ulusundan biri. Saçlarını, kaşlarını, bıyıklarını ve sakallarını usturayla tıraş ettiren, davul ve dümbeleklerle, sancaklarla toplu halde gezen Şii -Batıni bir derviş topluluğu, doğrudan doğruya derviş anlamına da gelir.
Abdal: Abdal donu: Gezgin derviş giysisi, derviş görünüşü.
Abes : Boş, asılsız, saçma
Abeş: Kula renkte at, alacalı hayvan.
Ab-ı zemzem: Kabe yakınlarında bir kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu.
Abı Hayat : Ölümsüzlük suyu, bengisu
Abidane: İbadet edene yakışacak bir surette.
Abus : Somurtkan
Acem: İranlı.
Acem dağları: Batı İran dağları.
Acep: Acaba
Açak: Açalım
Açaram: Açarım
Açılcağ: Açılınca gelince.
Açılıptur: Açılmıştır.
Adib : Edepler, töreler
Adalet : Hak tüze
Adave : Düşmanlık
Adavet : Düşmanlık, buğz, yağılık
Adem : İlk peygamberin adı, insan
Ademiyet : İnsanlık, insancılılık
Adem : Yokluk, hiçlik
Adet : Görenek, sayı
Adlım: Ünlü, ünü büyük.
Adu taşı: Düşman taşı.
Adu: Düşman, hasım.
Adü : Düşman, yağı
Adüvan : Can düşmanı
Afak : Ufuklar, gökyüzünün kenarları
Ağ: Ak.
Ağca: Akça, aka yakın, alacalı.
Adu: Düşman.
Agah: Vakıf, bilen.
Ağ lavaş: Yufka ekmek. Ak undan yapılmış yufka ekmek.
Ağ mercan: Ak mercan. [mec. Ak meme, sevgilinin süt gibi ak olan memesi.]
Ağca ceyran: Ak ceylan. ''Ağca ceyran sürme çekip gözüne.'' (Ak ceylana benzetilerek sevgilinin güzelliğinin vurgulanması.)
Ağ-gızıl: Ak, kızıl karışığı renk, alacalı
Ağıl: Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit ya da duvarla çevrildiği yer.
Ağır sufra: Şölen sofrası.
Ağır zürbe: Yabankazı, yabanördeği, turna gibi kuşların uçarken yaptıkları büyük dizi, katar.
Ağlaram: Ağlarım.
Ağmak: Akmak, karışmak. ''Sırdaş olup ağ sulara.''
Ağu: Ağı, zehir.
Ağyar: Başkaları.
Ah ü firaz: Ah edip inlemek, ağlamak.
Aharam: Akarım. ''Aharam seller içinde.''
Ahd ü peyman: Yemin, and.
Ahd: Vadetme, söz verme.
Ahdipeyman-ahdipeyman: Ant, anta dayalı sözleşme, antlaşarak yapılan sözleşme.
Ahenger: Demirci.
Aheste : Yavaş, ağır, yavaş yavaş
Ahıl: Akıl
Ahi : Esnafı öğütleyen Fütuvvet ehlinin şeyhi, Kardeşim (Bir
esnaf teşkilatı olan ve bilhassa XIII-XVI. yüzyıllarda, Anadolu ve Rumeli'de yaygın bulunan Fütuvvet ehli
şeyhlerine de <<ahi>> derlerdi)
Ahibba : Dostlar , sevgililer
Ahir: En son, sondaki, nihayet son olarak.
Ahlak : Huylar, davranışlar, Etik.
Ahmer: Kırmızı , kızıl.
Ahsen-i takvim: En güzel kıvama koyma, Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine layık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratılması.
Ahsen : Çok güzel
Aht : Sözleşme
Ah-u zar: Yüksek sesle ağlama, dövünme.
Ahü : Ceylan, güzellerin gözü (Mec,)
Ahval: Durum, durumlar.
Ahval: Haller vaziyetler , oluşlar .
Ahz : Almak
Akça : Para
Akdem : İlk, önce, önceki, daha önceki
Akıl yetirmek: Akıl erdirmek.
Akl-ı cüz : Cüz'i akıl, tikel us
Akl-ı Küll : Tüm akıl; Tanrı bilgisi
Akl-ı Mead : Ahirete dönük akıl
Akşamaca: Akşama değin, akşama kadar.
Aktöre, Atayi : Armağan.
Al: Hile, aldatma işi.
Al-i aba : Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan
kutsal topluluk
Al-i Yezid : Muaviye'nin oğlu Yezid ve onun soyundan gelenler
Al malı: Yağlık, başa bağlanan örtü, al renkli çapı, vala
Ala göz: Ela göz.
Ala: Ela.
Alacabaz: Doğan, aladoğan, ''Eli alacabazlının''
Aladağ salı: Aladağ düzlükleri.
Aladağ: Erciş'in kuzeyinde yer alan dağ sırası. Dede Korkut'ta da geçer. Van Gölü'ne dökülen Deliçay, Hacıdere ve Zilan akarsuları Aladağ sır.asından doğar.
Alaik : Alakalar, ilgiler
Alak: Alalım.
Alakaftan: Alaca kumaştan yapılma giysi. Kınalı kekliğin (dağ kekliğinin) siyah ve pas rengi gerdan ve siyah çizgilerle bezeli yan tüyleri.
Alasan: Alasın.
Alçağ [alçah]: Alçak yer, yüksel olmayan yer.
Alçağa: Alçak yere.
Alçak: Yüksek karşıtı, yüksek olmayan yer ova.
Al duvağ: AI duvak. Gelinin yüzüne örtülen al renkli ipek örtü, duvak.
Alef : Cana yakın, teklifsiz.
Alem: Yeryüzü ve gökyüzü nesnelerinin tümü, Evren. Dünya, Acun.
Alışaban: Tutuşarak. ''Alışıban yanaram men''
Alışmak: Tutuşmak, alev almak, alevlenmek.
Ali: Büyük, yüksek, üstün, yüce, aziz olan.
Ali: Hazreti Muhammed'in damadı ve amcası Ebutalib'in oğlu .
Alişan: Şan ve şerefi büyük olan, meşhur, bir çeşit lale.
Allah-amandır: 1-Şaşma, beğenme duygusunu gösterme. 2-Allah aşkına.
Alma: Elma.
Alma teki: Elma gibi, elma benzeri.
Aluptur: Almıştır.
Alvala: Al renkli ipek dokuma yüz örtüsü.
Amal: Amel, yapılan iş, eylem, edim.
Aman: Sığınca, koruyucu, dayanma gücü, umut.
Amana düşmek: Sığınarak bağışlanma ya da yardım dilemek
Amanat: Emanet.
Amanı aldırma: Umursamazlık, zora koşma
Amber: Amber kokusu, güzel koku. [Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu kimi maddelerin ortak adı ]
Amel: Niyet, itaat, dini bir emri yerine getirme. (Bi amel: Amelsiz)
Anasır: Elemanlar , öğeler.
Anber: Amber.
Andelip: Bülbül, seher kuşu.
Annac-annaç: Karşı, karşı yön. ''Annacımdan gelen güzel''
Aparmak: Götürmek, alıp gitmek. ''Felek can aparır...''
Arabi: Arapça, Arap kavmine mensup.
Araram: ararım.
Arasın: Arasını
Arayı arayı: Araya araya
Araz: Aras Nehri.
Argaç: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları.
Arkuru-arkurı inen: Karşı çıkan.
Arma: Eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik.
Arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, dokuzuncu kat gök.
Arz'edilen-arzu ediben: Arzu ederek, arzulayarak.
Arzıhal: Sunu, sunma. ''Arzıhal eyledim visal baçımı''
Arzın al: Arzu ettiğini al. (88/3) [arz: Arzu]
Arzı'nan Kamber: Yaygın bir halk hikayesinin kahramanları Arzu ile Kamber.
Arzuman: Arzu, dayanılması güç istek.
Asitan: Dergah, tekke, kapı eşiği.
Aslı hariç: Soyu belirsiz, yabancı.
Aslı pak : Temiz soylu
Aslı kıt: Soysuz, verimsiz.
Asuman: (Asman) Gök, sema.
Aş: Yemek
Aşarsız: Aşarsınız
Aşere -i Mübeşşere : Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
Aşık Emrah: Ercişli Emrah.
Aşık mısan: Aşık mısın.
Aşıkan : Aşıklan gibi, açıkçasına.
Aşırma: Kova, bakraç.
Aşikar : Açık, gizli değil
Aşina : Bildik, tanıdık
Aşiyan : Kuş yuvası, ev , mesken
Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı.
Aşlak: Aşılama, aşı.
Aşna: (Aşina) Bildik, tanıdık, bilen, tanıyan, ahbab.
Aşna: Aşına, dost, tanıdık.
At: Satranç oyununda iki taşın adı.
Ataş-ataşa: Ateş, ateşe.
Ataşına: Ateşine.
Ataşlara: Ateşlere.
Ataşlı: Ateşli.
Ati : İyilik, ihsan
Atlanıban-atlanuben: Atla, atlanarak, atlı olarak.
Attar : Güzel kokular satan, aktar.
Avara: Avare, boş, yararsız.
Avara: Boşta gezmek, işsiz, oyalanmak.
Avare : Başı boş, işsiz.
Avatmak : Avutmak, teselli etmek
Avaz: Yüksek ses
Avcu: Avcı
Avdet : Dönüş
Avlak: Av alanı. (avlağı-Av alanı)
Avn : Yardım, yardım eden
Avsın almaz mar: Büyü, tılsım tutmayan yılan.
Avsın: Büyü, tılsım.
Avurd : Yanağın iç tarafı, boş yeri.
Avurmak : Eğilmek, çevirmek
Avuni: Avını.
Ayakça: Ayak kelepçesi, ayak bağı.
Ayan : Belli, açık, meydanda
Ayat : Ayetler
Aydıvar : Söyler
Ayet-i Kurba : Kur'an Şura suresinin 23. ayeti. Burada ''Ya Muhammed sen ümmetine söyle ki; size tebliğ ettiğim din hükümlerine mukabil akrabana (yakınlarına) muhabbetten başka bir şey istemem'' denmektedir. Ayette ''akrabanın karşılığı'' fil-kurba'' sözcüğü bulunduğu için ayet bu adla anılmaktadır .
Ayet: Kur'an'ın herhangi bir cümlesi.
Ayine : Ayna
Aylak : İşsiz güçsüz
Aymak : Söylemek, hitab etmek
Aymak: Uyanmak, farkına varmak.
Ayn : Göz, göz pınarı, asıl, kendisi,
Ayn-el -yakin : Bir şeyi kendi gözüyle görüp öğrenme.
Ayn el yakin: Gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye ''ilm-el yakıyn'', bilgisini görüş haline getirmeye ''ayne'l🙂 yakıyn'', bilginin oluş haline gelmesine ''Hak el yakıyn'' denir.
Ayn-i irşid : İrşadın ta kendisi. Aydınlatma
Ayn-i rah: Yol gözlemek.
Ay'nan: Ayla, ay ile ''yeri ay'nan gün'ün arasındadır.''
Aynası: 1. Yüzü, 2. Göksü.
Ayrılmanam: Ayrılmam, ayrılamam.
Azad: Serbest bırakma, azat.
Azim : Kesin karar verme, irade
Azimet : Gitme, gidiş
Aziz : Sevgide üstün tutulan
Azizan : Dostlar , erenler
Azl : İşten çıkarma
Azheri : Belli
Azmış : Yol sapıtmış