tüm yönleriyle uzeyir garih cinayeti...
lili garih üzeyir garih cinayeti uzeyir cinayeti hüseyin
Katil Balici Fuat ! (Zaman Gazetesi)
Katil balici
Projeleri, değişimci fikirleri, kitapları, köşe yazarlığı ve konferanslarıyla iş dünyasının seçkin ismi Üzeyir Garih, bir psikopatın bıçak darbelerine kurban gitti.
İş dünyasının seçkin ismi Üzeyir Garih, dün ziyarete gittiği Eyüp Sultan Mezarlığı'nda "Deli Fuat" olarak tanınan bali bağımlısı bir psikopatın bıçaklı saldırısı sonucunda hayata veda etti.
Son yıllarda hemen her alanda Türkiye için ürettiği projeler, değişimci fikirleri, ona yakın kitabı, iki gazetede köşe yazarlığı ve konferanslarıyla ön plana çıkan Garih, bu menfur saldırıda 10 bıçak darbesi aldı. Adli Tıp'ın otopsi raporuna göre bunlardan yedisi, doğrudan göğüs ve karın bölgesine inen darbelerdi.
Ölüme götüren sır
Üzeyir Garih, her cumartesi yaptığı gibi öğlene kadar Alarko Şirketler Topluluğu'nun genel merkezinde çalıştı. Ardından spor kıyafetleri ile hiç aksatmadığı bir ziyareti yapmak üzere Eyüp Mezarlığı'nın yolunu tuttu.
Yanında koruma şoförü yoktu. Çünkü buna hiç ihtiyaç hissetmemişti. Mercedes marka arabasını Eyüp otoparkına bıraktı. Merdivenleri çıktıktan sonra, etrafı demir parmaklıklarla çevrili kabrin başına geldi. Her hafta büyük bir vefa duygusu ile geldiği bu kabrin başında ölümün kendisine sessizce yaklaştığından habersizdi.
Mevlevi şeyhi, Garih'in babasının komşusudur. Uzun süre çocukları olmayınca Üzeyir Garih'in babası bu zata bir gün, “Hocam bizim çocuğumuz olmuyor. Dua buyursanız da bizim de çocuğumuz olsa.” der. Birkaç gün sonra bu zat gelir ve Garih'in babasına şunları söyler: “Sizin bir erkek çocuğunuz olacak. Adını da Üzeyir koyun.” Gerçekten de yıllardır evlat hasreti ile yanıp tutuşan Garih ailesinin bir oğlu olur. Mevlevî şeyhin tavsiyesini de unutmazlar ve oğullarına Üzeyir adını verirler. Aradan yıllar geçer ve kendisine Üzeyir ismini veren bu zatı bir gece rüyasında görür. Bu rüya ile birlikte babasının bu nurani zat hakkında anlattığı pek çok hatıra zihninde yeniden canlanır. O rüyadan sonra önce kabrin bakımını yaptırır. Garih, bu sırrını en yakınlarından bile uzun süre gizler. Her cumartesi de Mevlana Küçük Hüseyin'in kabrini ziyaret ederek onun için duada bulunur. Adeta özür beyan ederken aynı zamanda baba dostu Fevzi Çakmak'ı da yadetmiş olur.
Türbeyi sık sık ziyaret ederdi
Üzeyir Garih'in, sık sık Mevlana Küçük Hüseyin Efendi'nin türbesine ziyarete geldiği öğrenildi. Çevre sakinlerinin ifadesine göre Garih 2-3 haftada bir mezarlığa geliyor ve birkaç saat mezarlıkta kalıyordu.
Mahalle sakini Kadri Aras: Buraya sık sık geliyordu, arabasını bizim evin karşısına park ettikten sonra direkt mezarlığa gidiyordu. Biz de Musevi bir adam niye Müslüman mezarlığına gider diye merak ediyorduk. Sonradan öğrendik Mevlana Küçük Hüseyin Efendi'nin yanına geliyormuş. Mezarın hemen yanında Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarı var. Mevlana Küçük Hüseyin Efendi, Fevzi Çakmak'ın şıhıymış. Biz de her cuma türbeye gideriz. Hatta ailece dün (cuma) türbeyi ziyaret edip dibini suladık.
Sırrını Erol Evgin'e anlattı
İşadamı Üzeyir Garih, her Cumartesi ziyaret ettiği Eyüp Sultan mezarlığı ile ilgili ilk bilgiyi, geçen yıl Kanal D'de konuk olduğu ve Erol Evgin'in sunduğu ‘Bir Sevda Masalı' isimli programda verdi.
Programa eşi Lili Garih ile birlikte katılan Üzeyir Garih, Erol Evgin'in şaka yollu olarak, yaptığı kaçamakları sorması üzerine Cumartesi meselesine açıklık getirdi. Lili Garih'in “Cumartesileri sabah 10.00'da evden çıkar. Ogün cep telefonu kapalıdır. Akşama kadar kendisinden haber alamayız.” sözlerine üzerine Üzeyir Garih, dün son nefesini verdiği Eyüp Sultan'a yaptığı ziyaretleri programda dile getirdi.
Yine Şeyhine gidiyordu
Üzeyir Garih'in Nakşibendi büyüklerinden Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarını ziyarete giderken öldürüldüğü anlaşıldı.
MAREŞAL DE MÜRİTTİ
‘‘Nakşi Tarlası’’nda defnedilmiş olan tasavvuf büyükleri arasında ‘‘kutup’’ olduğuna inanılan Küçük Hüseyin Efendi de vardı. Nakşibendi büyüklerinden olan ve keramet gösterdiği söylenen Küçük Hüseyin Efendi'nin müridleri arasında hem Osmanlı döneminin, hem de Cumhuriyet'in ilk yıllarının önde gelen birçok ismi bulunuyordu ve Mareşal Fevzi Çakmak da Şeyh'in müridlerindendi. 1930'un 14 Mart'ında vefat eden Küçük Hüseyin Efendi, şeyhi Mehmed Nuri Efendi'nin ‘‘Nakşi Tarlası’’ndaki mezarının hemen ilerisine defnedilmişti.
CENAZE OLAY OLMUŞTU
Efendi'nin müridlerinden olan Mareşal Fevzi Çakmak'ın vasiyeti de aynıydı, yani o da şeyhinin yanına gömülmeyi istiyordu. 1950'de vefat eden Mareşal'in cenazesi son derece olaylı geçmiş ve radyoların matem yayınına geçmemesini bahane eden çok kalabalık bir genç grubu cenazeyi Eyüpsultan'a kadar eller üzerinde taşıyarak, Küçük Hüseyin Efendi'nin yanıbaşına defnetti. Cenaze töreninin bu şekle dönmesi daha sonra Türk siyasi tarihinde çok önemli bir gelişme olarak nitelenecekti.
NAKİLE İZİN VERMEDİLER
Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarının Ankara'da 12 Eylül'den sonra kurulan devlet mezarlığına nakledilebilmesi için yapılan çok sayıda girişim de sonuçsuz kaldı. Çakmak Ailesi, Mareşal'in kemiklerinin nakline yani mezarının şeyhinin yanından alınmasına izin vermediler.
Murat BARDAKÇI Amerikan Carrier şirketine girdi. Carrier Corp. Türkiye şubesinde tesisat mühendisliği yaptı. Yeditepe Üniversitesi'nde organizasyon dersi veren Garih, İTÜ fahri doktorluk ve Filipinler Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosu unvanına sahip. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca biliyordu. Eşi Lili Garih ile 1956 yılında evlenen Garih, evli ve iki çocuk, beş torun sahibiydi.
Türkiye önemli bir insanını kaybetti
Türkiye'yi şok eden cinayetin ardından, devletin zirvesinden başsağlığı mesajları yağdı. Garih'in eşi Lili Garih'e bir başsağlığı telgrafı gönderen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ‘‘Değerli eşiniz, iş dünyamızın önemli ismi, Alarko Holding Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Üzeyir Garih'in, bir cinayete kurban gitmesinden büyük üzüntü duydum. Acınızı paylaşıyor, size, ailenize ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum’’ dedi.
Başbakan Ecevit ‘‘Derin üzüntü duydum’’ dediği mesajında şu görüşleri ifade etti: ‘‘Kendisi, Türkiye için çok büyük hizmetlerde bulunmuş, ülke sorunları ile yakından ilgilenmiş ve bu yönde çalışmalarda bulunmuş değerli bir işadamıydı.’’
Başbakan Yardımcısı Yılmaz da ‘‘Türkiye önemli bir insanını kaybetmiştir’’ dedi.
BULGAR BAKAN: İNANAMIYORUM
Öldürülmeden birkaç saat önce Alarko Holding'te Garih'le görüşen Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Nikolay Vassilev, cinayeti duyunca şoke oldu. Vassilev, ‘‘İnanamıyorum. Çok üzgünüm’’ dedi. Bulgaristan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda bir basın toplantısı düzenleyen konuk bakan, Garih'le 11.00- 12.00 arasında Alarko Holding'teki odasında görüştüklerini ve hatıra fotoğrafı çektirdiklerini söyledi.
İslami usulde dua
Üzeyir Garih, çevresinde hoşgörüsüyle tanınırdı. Arkadaşı Turizm eski Bakanı Barlas Küntay'ın 2 Ağustos 2001'deki ikinci ölüm yıldönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yapılan anma töreninde o da vardı. Törende duygulanan Üzeyir Garih, dualara eşlik etmiş ve ellerini açarak, İslami usullere göre dua etmişti.
Yeşilçam'da bile çalıştı
1929'da İstanbul'da doğan Garih, İTÜ Makina Mühendisliği mezunu. Öğrencilik yıllarında harçlığını çıkarmak için Nehar Tüblek ve Ramiz'le Akbaba Dergisi'nde karikatürler çizdi. Yeşilçam'da Bülent Oran'ın senaryolarında kavga, gazino gibi sahnelerin takip ve sürelerini belirleyen bir çalışma yapmış. Ancak daha sonra bu işten para kazanamayınca ayrıldı. Okulun bitmesinden sonra Necmettin Erbakan'ın kürsüsünde 33 gün asistanlık yapan Garih, Erbakan'la daha sonraki yıllarda da görüşmelerini sürdürdü. Tatilden nefret eden Garih'in Türk musikisinden derlediği peşrevler ve notalardan oluşan bir kitabı da bulunuyor.
Cinayette son ipuçları ve sorular...
Üzeyir Garih'in Eyüp Mezarlığı'nda bıçaklanarak öldürülmesinden kısa bir süre sonra İstanbul polisi katil zanlısını yakaladığını öne sürdü. İçişleri Bakanı da zanlının bilindiğini ve polis tarafından yakalanıp sorgulandığını söyledi.
Polis geceyi cinayeti işlediği öne sürülen tinerci çocuk ve yakınlarının sorgusu ile geçirdi.
Ancak soruşturma ilerleyince ilk yargılar da birer birer çürümüye başladı. Ve cinayetle suçlanan 13 yaşındaki Deli Fuat savcılıkta serbest bırakıldı.
Deli Fuat'ın serbest bırakılmasından sonra cinayetle ilgili ipuçları ve soru işaretleri şöyle bir tablo ortaya çıkartıyor.
Üzeyir Garih'in cep telefonu ve cinayette kullanılan bıçak hala bulunamadı. Polis mezarlıkta bugün de didik didik arama yaptı. Ancak hiçbir sonuç elde edemedi. Ayrıca olayın duyulmasından sonra bölgeye yüzlerce kişi gitti. Aranan cep telefonu ve bıçağı kimse görmedi. Bu durumda suç aleti ve cep telefonunu katiller yanlarında mı götürdü? Eğer götürdülerse bu katillerin profesyonel düşündüklerini gösteriyor.
Üzeyir Garih başlangıçta basit bir gasp amacıyla öldürülmüş gibi gösterildi. Oysa serinkanlı düşününce, kolundaki çok değerli Rolex saatin ve boynundaki kolyenin alınmaması bu olasılığı çok zayıflatıyordu. Ancak polis bu basit ayrıntıyı atladı.
Soruşturmanın bugün gelinen noktasında polis ve savcılık cinayetin en az üç kişi tarafından işlendiğini düşünüyor. Ancak olay yerinde sadece bir kişinin ayak izlerine rastlandı. Diğer sanıklar da cinayete katıldı mı yoksa sadece gözcülükle mi yetindi? Bu ipucunun üzerine yeterince gidilmedi ve cinayetten sonra mezarlığa gidenler yüzünden ayak ve parmak izleri birbirine karıştı.
Başlangıçtan beri mezarlıkta kısa süreli de olsa boğuşma yaşandığı belli oluyordu. Uzun boyu ile bilinen Üzeyir Garih'in 13 yaşındaki bir çocukla boğuşması halinde en azından yüzünde izler bırakması gerekiyordu. Gözaltına alınan zanlının hiçbir yerinde boğuşma izi olmaması polisin dikkatinden kaçtı.
Başlangıçta cinayette sıradan bir bıçağın kullanıldığı sanılıyordu. Oysa bıçak yaralarının iki parmağı alacak genişlikte olması, suç aletinin de daha profesyonel bir bıçak olduğunu gösteriyor.
Eldeki bilgiler ve soru işaretleri öncelikle polisin tinerci cinayeti ihtimalinin üzerinde fazlaca durarak gerçek katillere kaçmak ve ipuçları kaybettirmek için zaman sağladığını ortaya koyuyor.
Katil Balici Fuat ! (Zaman Gazetesi)
Katil balici
Projeleri, değişimci fikirleri, kitapları, köşe yazarlığı ve konferanslarıyla iş dünyasının seçkin ismi Üzeyir Garih, bir psikopatın bıçak darbelerine kurban gitti.
İş dünyasının seçkin ismi Üzeyir Garih, dün ziyarete gittiği Eyüp Sultan Mezarlığı'nda "Deli Fuat" olarak tanınan bali bağımlısı bir psikopatın bıçaklı saldırısı sonucunda hayata veda etti.
Son yıllarda hemen her alanda Türkiye için ürettiği projeler, değişimci fikirleri, ona yakın kitabı, iki gazetede köşe yazarlığı ve konferanslarıyla ön plana çıkan Garih, bu menfur saldırıda 10 bıçak darbesi aldı. Adli Tıp'ın otopsi raporuna göre bunlardan yedisi, doğrudan göğüs ve karın bölgesine inen darbelerdi.
Dün sabah evinden ayrılan Üzeyir Garih, Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Nikolay Vassilev ile olan randevusu için Ortaköy'deki ofisine geldi. Saat 11.00'de Vassilev ile bir saat görüşen Garih, saat 12.45 civarında ofisinden ayrıldı. Görgü tanıklarına göre Garih saat 13.30 civarında Eyüp Sultan Mezarlığı'na geldi.
Görevliler buldu
Üzeyir Garih, balici psikopatın bıçaklı saldırısına burada maruz kaldı. Garih'in cesedini, mezarlık görevlileri buldu ve polise haber verdi. Neredeyse her cumartesi günü koruması ve şoförü olmadan bu mezarlığa geldiği ifade edilen Garih'in aracı otoparkta bulundu.
İşadamının saldırıdan sonra yaralı halde kısa bir mesafe hareket ettiği anlaşıldı. Garih'in cenazesi Eyüp Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı'nın incelemesindan sonra bir ambulansa konularak Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Cesedin bulunduğu yerde inceleme yapan Emniyet Müdür Vekili Hasan Özdemir, Garih'in buraya sık sık geldiğinin bilindiğini söyledi. Dün polis operasyonu devam ederken İstanbul'a gelen İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, katil zanlısının eşgalinin belirlendiğini söyledi. Bakanın bu açıklamasından sonra, Eyüp yöresinde "Deli Fuat" olarak tanınan saldırganın yakalandığı açıklandı. Zanlının bir tür uyuşturucu madde olan bali ve tiner bağımlısı olduğu belirlendi. Fuat N.(13)'den sonra aralarında bir kadının da bulunduğu 6 kişi daha gözlem altına alındı. Akşam saatlerine kadar İstanbul Emniyeti'nde kalarak gelişmeleri yakından izleyen Bakan Yücelen, "Zanlı yakalandı. Arkadaşlarımız çok yönlü olarak çalışıyor." dedi. Bu kişinin sorgusunun sürdüğünü belirten Yücelen, bugün kesin bir sonuç alınabileceğini söyledi.
Garih'in öldürülmesinin ardından, Emniyet Genel Müdürü Kemal Önal ile İstanbul Valisi Erol Çakır da İstanbul Emniyeti'ne geldiler.
Adli Tıp Raporu
Adli Tıp Üzeyir Garih'in vücudunda 10 bıçak yarası tespit edildiğini açıkladı. Yaralardan 7'sinin öldürücü bölgelerde olduğu belirtilen açıklamada, Garih'in göğsünde ve karın bölgesinde 4 yara bulunduğu kaydedildi. (Ercan Gün / Nihat Gasgar / Gürhan Savgı / Erkan Acar / Altan Cankut / Murat Akan / Zafer Özcan / Said Edige/ Bülent Ceyhan / Erdal Şen İSTANBUL (Zaman)
Görevliler buldu
Üzeyir Garih, balici psikopatın bıçaklı saldırısına burada maruz kaldı. Garih'in cesedini, mezarlık görevlileri buldu ve polise haber verdi. Neredeyse her cumartesi günü koruması ve şoförü olmadan bu mezarlığa geldiği ifade edilen Garih'in aracı otoparkta bulundu.
İşadamının saldırıdan sonra yaralı halde kısa bir mesafe hareket ettiği anlaşıldı. Garih'in cenazesi Eyüp Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı'nın incelemesindan sonra bir ambulansa konularak Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Cesedin bulunduğu yerde inceleme yapan Emniyet Müdür Vekili Hasan Özdemir, Garih'in buraya sık sık geldiğinin bilindiğini söyledi. Dün polis operasyonu devam ederken İstanbul'a gelen İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, katil zanlısının eşgalinin belirlendiğini söyledi. Bakanın bu açıklamasından sonra, Eyüp yöresinde "Deli Fuat" olarak tanınan saldırganın yakalandığı açıklandı. Zanlının bir tür uyuşturucu madde olan bali ve tiner bağımlısı olduğu belirlendi. Fuat N.(13)'den sonra aralarında bir kadının da bulunduğu 6 kişi daha gözlem altına alındı. Akşam saatlerine kadar İstanbul Emniyeti'nde kalarak gelişmeleri yakından izleyen Bakan Yücelen, "Zanlı yakalandı. Arkadaşlarımız çok yönlü olarak çalışıyor." dedi. Bu kişinin sorgusunun sürdüğünü belirten Yücelen, bugün kesin bir sonuç alınabileceğini söyledi.
Garih'in öldürülmesinin ardından, Emniyet Genel Müdürü Kemal Önal ile İstanbul Valisi Erol Çakır da İstanbul Emniyeti'ne geldiler.
Adli Tıp Raporu
Adli Tıp Üzeyir Garih'in vücudunda 10 bıçak yarası tespit edildiğini açıkladı. Yaralardan 7'sinin öldürücü bölgelerde olduğu belirtilen açıklamada, Garih'in göğsünde ve karın bölgesinde 4 yara bulunduğu kaydedildi. (Ercan Gün / Nihat Gasgar / Gürhan Savgı / Erkan Acar / Altan Cankut / Murat Akan / Zafer Özcan / Said Edige/ Bülent Ceyhan / Erdal Şen İSTANBUL (Zaman)
Ölüme götüren sır
Üzeyir Garih, her cumartesi yaptığı gibi öğlene kadar Alarko Şirketler Topluluğu'nun genel merkezinde çalıştı. Ardından spor kıyafetleri ile hiç aksatmadığı bir ziyareti yapmak üzere Eyüp Mezarlığı'nın yolunu tuttu.
Yanında koruma şoförü yoktu. Çünkü buna hiç ihtiyaç hissetmemişti. Mercedes marka arabasını Eyüp otoparkına bıraktı. Merdivenleri çıktıktan sonra, etrafı demir parmaklıklarla çevrili kabrin başına geldi. Her hafta büyük bir vefa duygusu ile geldiği bu kabrin başında ölümün kendisine sessizce yaklaştığından habersizdi.
Hasköy'e dayanan hikaye
Peki Üzeyir Garih'in her hafta ziyaret ederek duada bulunduğu Mevlana Küçük Hüseyin kimdi? Garih'in en yakınlarından bile sakladığı bu kişiyle ilgili hatıratı nereye dayanıyordu? Bu ve benzeri pek çok sorunun cevabını almak için başladığımız araştırma, bizi çok eskilere götürdü. Garih'in Küçük Hüseyin kabri ile ilgili sırrına şu anda hayatta olan eski bir çalışanı vakıf. Bu kişi Alarko Şirketler Topluluğu'nda 30 yıl ustabaşı olarak çalışan ve bu sürede patronu Üzeyir Garih'in dostluğunu kazanan Cemal Cumalı (82). Şu anda Kırklareli'nin Babaeski ilçesine bağlı Torbalı'da ikamet eden Cumalı, eski patronu, ‘can dostum.' dediği Garih'in ölüm haberi ile sarsıldı. Acı haberin şokunu atlatamayan Cumalı'ya zor da olsa kamuoyunun cevabını merak ettiği o soruyu yöneltiyoruz: “Mevlana Küçük Hüseyin ile Garih arasında nasıl bir yakınlık var?” Derin bir nefes aldıktan sonra başı mutlu; ancak sonu hazin bir şekilde mezarlıkta biten hikayeyi anlatmaya başlıyor Cumalı:
Bir rüya ve sonrası
Yıl 1992. Telefonun öbür ucundaki kişi Üzeyir Garih'tir. Cemal Cumalı'dan acele gelmesini ister. Buluşma yeri Eyüp Mezarlığı'dır. Cumalı şaşırır; ancak eski patronu, ebedi dostunun bugüne kadar hiçbir isteğini geri çevirmemişti. Garih kendisini mezarlığın kapısında karşılar. Bir kabrin başına giderler. Garih, kendisine, 'Bak Cemal! Burada sana anlatacaklarım sadece ikimizin arasında kalacak.' der. Bu uyarıdan sonra anlatılanlar Garih'in Mevlana Küçük Hüseyin'le olan gönül bağının ip uçlarını verir.
1825'te doğan Mevlana Küçük Hüseyin Efendi, 1930'da vefat eder. Kabri, Garih'in babasının dostu olan Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarıyla yanyanadır. Garih, “Burada yatan zat benim için çok değerlidir. Onu babamın bana anlattığı şekliyle gıyaben tanıyorum. Babam bana doğumumdan itibaren Mevlana Küçük Hüseyin'in sık sık evimize geldiğini anlatırdı. Bu zat benim başımı okşar ve babama (Bu çocuk ülkesine büyük hizmetlerde bulunacak) dermiş. Onu dünya gözüyle hiç görmedim, en azından görecek yaşa eremedim. Ancak ben onu dün gece rüyamda gördüm.” diyerek söze başlar. Rüyasında Garih'ten mezarını yaptırmasını isteyen Mevlana Küçük Hüseyin'in mezarını yapmak da eski ustabaşı Cemal Cumalı'ya düşer. Cumalı, mezarı bir hafta içinde Garih'in de söylediği gibi yepyeni bir çehreye kavuşturur. Masrafları Garih karşılamıştır. Mezarın tadilatı bittikten sonra Garih ve Cumalı kabrin başında yeniden bir araya gelir. Merhumla ilgili hikâyenin kalan kısımını da burada öğrenir Cemal Cumalı.
Peki Üzeyir Garih'in her hafta ziyaret ederek duada bulunduğu Mevlana Küçük Hüseyin kimdi? Garih'in en yakınlarından bile sakladığı bu kişiyle ilgili hatıratı nereye dayanıyordu? Bu ve benzeri pek çok sorunun cevabını almak için başladığımız araştırma, bizi çok eskilere götürdü. Garih'in Küçük Hüseyin kabri ile ilgili sırrına şu anda hayatta olan eski bir çalışanı vakıf. Bu kişi Alarko Şirketler Topluluğu'nda 30 yıl ustabaşı olarak çalışan ve bu sürede patronu Üzeyir Garih'in dostluğunu kazanan Cemal Cumalı (82). Şu anda Kırklareli'nin Babaeski ilçesine bağlı Torbalı'da ikamet eden Cumalı, eski patronu, ‘can dostum.' dediği Garih'in ölüm haberi ile sarsıldı. Acı haberin şokunu atlatamayan Cumalı'ya zor da olsa kamuoyunun cevabını merak ettiği o soruyu yöneltiyoruz: “Mevlana Küçük Hüseyin ile Garih arasında nasıl bir yakınlık var?” Derin bir nefes aldıktan sonra başı mutlu; ancak sonu hazin bir şekilde mezarlıkta biten hikayeyi anlatmaya başlıyor Cumalı:
Bir rüya ve sonrası
Yıl 1992. Telefonun öbür ucundaki kişi Üzeyir Garih'tir. Cemal Cumalı'dan acele gelmesini ister. Buluşma yeri Eyüp Mezarlığı'dır. Cumalı şaşırır; ancak eski patronu, ebedi dostunun bugüne kadar hiçbir isteğini geri çevirmemişti. Garih kendisini mezarlığın kapısında karşılar. Bir kabrin başına giderler. Garih, kendisine, 'Bak Cemal! Burada sana anlatacaklarım sadece ikimizin arasında kalacak.' der. Bu uyarıdan sonra anlatılanlar Garih'in Mevlana Küçük Hüseyin'le olan gönül bağının ip uçlarını verir.
1825'te doğan Mevlana Küçük Hüseyin Efendi, 1930'da vefat eder. Kabri, Garih'in babasının dostu olan Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarıyla yanyanadır. Garih, “Burada yatan zat benim için çok değerlidir. Onu babamın bana anlattığı şekliyle gıyaben tanıyorum. Babam bana doğumumdan itibaren Mevlana Küçük Hüseyin'in sık sık evimize geldiğini anlatırdı. Bu zat benim başımı okşar ve babama (Bu çocuk ülkesine büyük hizmetlerde bulunacak) dermiş. Onu dünya gözüyle hiç görmedim, en azından görecek yaşa eremedim. Ancak ben onu dün gece rüyamda gördüm.” diyerek söze başlar. Rüyasında Garih'ten mezarını yaptırmasını isteyen Mevlana Küçük Hüseyin'in mezarını yapmak da eski ustabaşı Cemal Cumalı'ya düşer. Cumalı, mezarı bir hafta içinde Garih'in de söylediği gibi yepyeni bir çehreye kavuşturur. Masrafları Garih karşılamıştır. Mezarın tadilatı bittikten sonra Garih ve Cumalı kabrin başında yeniden bir araya gelir. Merhumla ilgili hikâyenin kalan kısımını da burada öğrenir Cemal Cumalı.
Mevlevi şeyhi, Garih'in babasının komşusudur. Uzun süre çocukları olmayınca Üzeyir Garih'in babası bu zata bir gün, “Hocam bizim çocuğumuz olmuyor. Dua buyursanız da bizim de çocuğumuz olsa.” der. Birkaç gün sonra bu zat gelir ve Garih'in babasına şunları söyler: “Sizin bir erkek çocuğunuz olacak. Adını da Üzeyir koyun.” Gerçekten de yıllardır evlat hasreti ile yanıp tutuşan Garih ailesinin bir oğlu olur. Mevlevî şeyhin tavsiyesini de unutmazlar ve oğullarına Üzeyir adını verirler. Aradan yıllar geçer ve kendisine Üzeyir ismini veren bu zatı bir gece rüyasında görür. Bu rüya ile birlikte babasının bu nurani zat hakkında anlattığı pek çok hatıra zihninde yeniden canlanır. O rüyadan sonra önce kabrin bakımını yaptırır. Garih, bu sırrını en yakınlarından bile uzun süre gizler. Her cumartesi de Mevlana Küçük Hüseyin'in kabrini ziyaret ederek onun için duada bulunur. Adeta özür beyan ederken aynı zamanda baba dostu Fevzi Çakmak'ı da yadetmiş olur.
Türbeyi sık sık ziyaret ederdi
Üzeyir Garih'in, sık sık Mevlana Küçük Hüseyin Efendi'nin türbesine ziyarete geldiği öğrenildi. Çevre sakinlerinin ifadesine göre Garih 2-3 haftada bir mezarlığa geliyor ve birkaç saat mezarlıkta kalıyordu.
Mahalle sakini Kadri Aras: Buraya sık sık geliyordu, arabasını bizim evin karşısına park ettikten sonra direkt mezarlığa gidiyordu. Biz de Musevi bir adam niye Müslüman mezarlığına gider diye merak ediyorduk. Sonradan öğrendik Mevlana Küçük Hüseyin Efendi'nin yanına geliyormuş. Mezarın hemen yanında Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarı var. Mevlana Küçük Hüseyin Efendi, Fevzi Çakmak'ın şıhıymış. Biz de her cuma türbeye gideriz. Hatta ailece dün (cuma) türbeyi ziyaret edip dibini suladık.
Pierre Lotti'de garson Şener Rıfat: Arada sırada gelirdi. Mezarlık ziyaretinden sonra bazen burada, gelir 5-10 dakika oturur, bir şeyler içer giderdi. Yanında pek kimse olmazdı.
Engin Gıda Bakkal'ın sahibi Engin Şahin: 2-3 haftada bir geldiğini görürdüm. 1 ay kadar önce geldiğinde benden alışveriş yapmıştı. Aperatif bir şeyler almıştı. Mezarlığa giderdi. 1 saat, 2 saat bazen, 3 saat kadar geri gelmediği olurdu.
Engin Gıda Bakkal'ın sahibi Engin Şahin: 2-3 haftada bir geldiğini görürdüm. 1 ay kadar önce geldiğinde benden alışveriş yapmıştı. Aperatif bir şeyler almıştı. Mezarlığa giderdi. 1 saat, 2 saat bazen, 3 saat kadar geri gelmediği olurdu.
Sırrını Erol Evgin'e anlattı
İşadamı Üzeyir Garih, her Cumartesi ziyaret ettiği Eyüp Sultan mezarlığı ile ilgili ilk bilgiyi, geçen yıl Kanal D'de konuk olduğu ve Erol Evgin'in sunduğu ‘Bir Sevda Masalı' isimli programda verdi.
Programa eşi Lili Garih ile birlikte katılan Üzeyir Garih, Erol Evgin'in şaka yollu olarak, yaptığı kaçamakları sorması üzerine Cumartesi meselesine açıklık getirdi. Lili Garih'in “Cumartesileri sabah 10.00'da evden çıkar. Ogün cep telefonu kapalıdır. Akşama kadar kendisinden haber alamayız.” sözlerine üzerine Üzeyir Garih, dün son nefesini verdiği Eyüp Sultan'a yaptığı ziyaretleri programda dile getirdi.
Üzeyir Garih'in Nakşibendi büyüklerinden Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarını ziyarete giderken öldürüldüğü anlaşıldı.
Bu ilginç sırrı Hürriyet'e açıklayan Koç Holding'in eski yöneticilerinden Can Kıraç,
‘‘Kendisini daha önce iki kez gördüm. Hüseyin Efendi için geldiğini söylemişti’’ dedi.
İşadamı Üzeyir Garih, 8 bıçak darbesiyle öldürüldüğü Eyüp Sultan Mezarlığı'nda, yıllardır aksatmadığı ve bir görev saydığı kendisi için rutin bir ziyareti gerçekleştiriyordu. Garih, mezarlıkta Mareşal Fevzi Çakmak'la yanyana yatan Nakşibendi şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarını ziyaret ediyordu. Garih'in bu bilinmeyen ilginç sırrını Hürriyet'e Koç Holding'nin tanınmış eski yöneticilerinden Can Kıraç açıkladı. Cinayet haberini duyunca çok üzüldüğünü, eski bir dostunu yitirdiğini anlatan Kıraç, Garih ile Eyüpsultan Mezarlığı'nda biri üç yıl önce, diğeri iki yıl önce olmak üzere iki kez karşılaştığını belirtti. Musevi bir vatandaş olan Garih'i, Müslüman mezarlığında tek başına ve üst üste iki kez gördüğü için şaşırdığını anlatan Can Kıraç, şunları söyledi:
GÖRÜNCE ŞAŞIRMIŞTIM
‘‘Ben mezarlığa, eşimin babası, annesi ve dayısı orada yattığı için gidiyordum. Kendisini ikinci kez görünce, şaşırıp, (Üzeyir Bey ne arıyorsunuz burada?) diye sordum. Bana, Hüseyin Efendi'yi ziyaret için geldiğini anlattı. Bana (Benim dini inançlarım çok kuvvetlidir ve Hüseyin Efendi'ye olan bağlılığımı bu ziyaretlerimle kanıtlarım) dedi. Her ikisinde de yalnızdı, yanında koruma-şoför yoktu. Yine böyle birer tatil ya da bayram günüydü. Gidenler bilir, mezarlıkta, Mareşal Fevzi Çakmak ve Hüseyin Efendi'nin mezarlarının bulunduğu yere, arabayla gitmek mümkün değil. O yüzden, otomobilini otoparka parkedip, yürümüş. Bu mezarlardan yukarı doğru yürününce, Piyer Loti Kahvesi'ne, aşağı doğru yürününce, Eyüp Sultan'a gidiliyor, tam ortada yani.’’
RÖPORTAJ YAPMIŞTIM
Can Kıraç, Üzeyir Garih ile yayınlayacağı kitabı için 1996 yılında bir de röportaj yaptığını anlattı ve şöyle devam etti: ‘‘Kitap için, aralarında Üzeyir Garih'in de bulunduğu iş hayatının 20 önemli ismiyle görüştüm. Üzeyir Garih'le görüşmemiz 12 Ağustos 1996'da gerçekleşti. Kitabımı, roman üslubu ile yazmaya karar verdiğim için, yazımı biraz gecikti. Kitap bir türlü bitmedi. Önce Ayhan Şahenk, arkasından da Üziyer Garih öldü, biraz daha geciktirirsem, sağ kişi kalmayacak.’’
İslami kesimle arası çok iyiydi
47 yıl önce İshak Alaton'la birlikte Alarko'yu kuran Dr. Üzeyir Garih, özellikle yönetim ve sosyal konularda iş dünyasının sembol ismiydi. Üzeyir Garih, sanayici ve ticari kimliği ile Türk ekonomisine ve Türkiye'nin dış ilişkilerine büyük emeği geçmişti. İş dünyasında ‘‘uzlaşmacı’’ kişiliği ile tanınan Garih, Musevi cemaatine mensup olmasına rağmen İslami kesimle de ilişkilerinin çok iyi olmasıyla biliniyordu. Dr. Üzeyir Garih, 1997 yılında Onursal Başkanlığı'nı Fethullah Gülen'in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın verdiği Ulusal Uzlaşma Ödülü'nü de Gülen'in elinden almıştı. Haham Okulu'nu bitirmesine rağmen İTÜ'de Makine Mühendisliği okumayı tercih etti. Garih, islami kesimin yayınladığı gazetelere görüşlerini aktarırken, yine islami kesimlerin televizyon programlarına da katılıyordu. Garih ayrıca Samanyolu TV'de Atalay Şahinoğlu ve Şükrü Elekdağ ile birlikte işdünyasına dönük bir program yapıyordu. Akşam Gazetesi'nde de düzenli yazılar yazıyordu. Garih önceki akşam da TV 8 'de yayınlanan bir programa katılmıştı. Çeşitli gazete ve dergilerde düzenli olarak görüşlerini dile getiren Üzeyir Garih, gençlerin eğitimi üzerinde yoğunlaşıyordu. Garih, Türkiye'de yönetim ve eğitim başta olmak üzere yanlış bulduğu noktaları, eksiklikleri, sürekli olarak dile getiren ve bu konudaki görüşlerini fırsat buldukça kamuoyuyla paylaşıyordu. Garih, topluluk bünyesinde kurulan Alarko Eğitim ve Kültür Vakfı ile Alarko İstikbal Kulübü'yle de yakından ilgileniyordu.
Diş Hekimi olan babası Ezra Garih'in ölümünden sonra iş hayatına atılan Garih, üç dil bilmesi sayesinde
[FONT=arial,verdana]Nakşi tarlası [/FONT]Üzeyir Garih'in ölü olarak bulunduğu yer eski İstanbullular tarafından ‘‘Nakşi Tarlası’’ olarak bilinirdi. 19. yüzyılın son döneminin önde gelen birçok Nakşibendi şeyhi ve ‘‘kutup’’ yani káinatın yönetiminde söz sahibi olduklarına inanılan birçok din alimi buraya defnedilmiş, onları aynı yere defnedilmeyi vasiyet eden müridleri izlemişti.‘‘Kendisini daha önce iki kez gördüm. Hüseyin Efendi için geldiğini söylemişti’’ dedi.
İşadamı Üzeyir Garih, 8 bıçak darbesiyle öldürüldüğü Eyüp Sultan Mezarlığı'nda, yıllardır aksatmadığı ve bir görev saydığı kendisi için rutin bir ziyareti gerçekleştiriyordu. Garih, mezarlıkta Mareşal Fevzi Çakmak'la yanyana yatan Nakşibendi şeyhi Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarını ziyaret ediyordu. Garih'in bu bilinmeyen ilginç sırrını Hürriyet'e Koç Holding'nin tanınmış eski yöneticilerinden Can Kıraç açıkladı. Cinayet haberini duyunca çok üzüldüğünü, eski bir dostunu yitirdiğini anlatan Kıraç, Garih ile Eyüpsultan Mezarlığı'nda biri üç yıl önce, diğeri iki yıl önce olmak üzere iki kez karşılaştığını belirtti. Musevi bir vatandaş olan Garih'i, Müslüman mezarlığında tek başına ve üst üste iki kez gördüğü için şaşırdığını anlatan Can Kıraç, şunları söyledi:
GÖRÜNCE ŞAŞIRMIŞTIM
‘‘Ben mezarlığa, eşimin babası, annesi ve dayısı orada yattığı için gidiyordum. Kendisini ikinci kez görünce, şaşırıp, (Üzeyir Bey ne arıyorsunuz burada?) diye sordum. Bana, Hüseyin Efendi'yi ziyaret için geldiğini anlattı. Bana (Benim dini inançlarım çok kuvvetlidir ve Hüseyin Efendi'ye olan bağlılığımı bu ziyaretlerimle kanıtlarım) dedi. Her ikisinde de yalnızdı, yanında koruma-şoför yoktu. Yine böyle birer tatil ya da bayram günüydü. Gidenler bilir, mezarlıkta, Mareşal Fevzi Çakmak ve Hüseyin Efendi'nin mezarlarının bulunduğu yere, arabayla gitmek mümkün değil. O yüzden, otomobilini otoparka parkedip, yürümüş. Bu mezarlardan yukarı doğru yürününce, Piyer Loti Kahvesi'ne, aşağı doğru yürününce, Eyüp Sultan'a gidiliyor, tam ortada yani.’’
RÖPORTAJ YAPMIŞTIM
Can Kıraç, Üzeyir Garih ile yayınlayacağı kitabı için 1996 yılında bir de röportaj yaptığını anlattı ve şöyle devam etti: ‘‘Kitap için, aralarında Üzeyir Garih'in de bulunduğu iş hayatının 20 önemli ismiyle görüştüm. Üzeyir Garih'le görüşmemiz 12 Ağustos 1996'da gerçekleşti. Kitabımı, roman üslubu ile yazmaya karar verdiğim için, yazımı biraz gecikti. Kitap bir türlü bitmedi. Önce Ayhan Şahenk, arkasından da Üziyer Garih öldü, biraz daha geciktirirsem, sağ kişi kalmayacak.’’
İslami kesimle arası çok iyiydi
47 yıl önce İshak Alaton'la birlikte Alarko'yu kuran Dr. Üzeyir Garih, özellikle yönetim ve sosyal konularda iş dünyasının sembol ismiydi. Üzeyir Garih, sanayici ve ticari kimliği ile Türk ekonomisine ve Türkiye'nin dış ilişkilerine büyük emeği geçmişti. İş dünyasında ‘‘uzlaşmacı’’ kişiliği ile tanınan Garih, Musevi cemaatine mensup olmasına rağmen İslami kesimle de ilişkilerinin çok iyi olmasıyla biliniyordu. Dr. Üzeyir Garih, 1997 yılında Onursal Başkanlığı'nı Fethullah Gülen'in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın verdiği Ulusal Uzlaşma Ödülü'nü de Gülen'in elinden almıştı. Haham Okulu'nu bitirmesine rağmen İTÜ'de Makine Mühendisliği okumayı tercih etti. Garih, islami kesimin yayınladığı gazetelere görüşlerini aktarırken, yine islami kesimlerin televizyon programlarına da katılıyordu. Garih ayrıca Samanyolu TV'de Atalay Şahinoğlu ve Şükrü Elekdağ ile birlikte işdünyasına dönük bir program yapıyordu. Akşam Gazetesi'nde de düzenli yazılar yazıyordu. Garih önceki akşam da TV 8 'de yayınlanan bir programa katılmıştı. Çeşitli gazete ve dergilerde düzenli olarak görüşlerini dile getiren Üzeyir Garih, gençlerin eğitimi üzerinde yoğunlaşıyordu. Garih, Türkiye'de yönetim ve eğitim başta olmak üzere yanlış bulduğu noktaları, eksiklikleri, sürekli olarak dile getiren ve bu konudaki görüşlerini fırsat buldukça kamuoyuyla paylaşıyordu. Garih, topluluk bünyesinde kurulan Alarko Eğitim ve Kültür Vakfı ile Alarko İstikbal Kulübü'yle de yakından ilgileniyordu.
Diş Hekimi olan babası Ezra Garih'in ölümünden sonra iş hayatına atılan Garih, üç dil bilmesi sayesinde
MAREŞAL DE MÜRİTTİ
‘‘Nakşi Tarlası’’nda defnedilmiş olan tasavvuf büyükleri arasında ‘‘kutup’’ olduğuna inanılan Küçük Hüseyin Efendi de vardı. Nakşibendi büyüklerinden olan ve keramet gösterdiği söylenen Küçük Hüseyin Efendi'nin müridleri arasında hem Osmanlı döneminin, hem de Cumhuriyet'in ilk yıllarının önde gelen birçok ismi bulunuyordu ve Mareşal Fevzi Çakmak da Şeyh'in müridlerindendi. 1930'un 14 Mart'ında vefat eden Küçük Hüseyin Efendi, şeyhi Mehmed Nuri Efendi'nin ‘‘Nakşi Tarlası’’ndaki mezarının hemen ilerisine defnedilmişti.
CENAZE OLAY OLMUŞTU
Efendi'nin müridlerinden olan Mareşal Fevzi Çakmak'ın vasiyeti de aynıydı, yani o da şeyhinin yanına gömülmeyi istiyordu. 1950'de vefat eden Mareşal'in cenazesi son derece olaylı geçmiş ve radyoların matem yayınına geçmemesini bahane eden çok kalabalık bir genç grubu cenazeyi Eyüpsultan'a kadar eller üzerinde taşıyarak, Küçük Hüseyin Efendi'nin yanıbaşına defnetti. Cenaze töreninin bu şekle dönmesi daha sonra Türk siyasi tarihinde çok önemli bir gelişme olarak nitelenecekti.
NAKİLE İZİN VERMEDİLER
Mareşal Fevzi Çakmak'ın mezarının Ankara'da 12 Eylül'den sonra kurulan devlet mezarlığına nakledilebilmesi için yapılan çok sayıda girişim de sonuçsuz kaldı. Çakmak Ailesi, Mareşal'in kemiklerinin nakline yani mezarının şeyhinin yanından alınmasına izin vermediler.
Murat BARDAKÇI Amerikan Carrier şirketine girdi. Carrier Corp. Türkiye şubesinde tesisat mühendisliği yaptı. Yeditepe Üniversitesi'nde organizasyon dersi veren Garih, İTÜ fahri doktorluk ve Filipinler Cumhuriyeti Fahri Başkonsolosu unvanına sahip. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca biliyordu. Eşi Lili Garih ile 1956 yılında evlenen Garih, evli ve iki çocuk, beş torun sahibiydi.
Türkiye önemli bir insanını kaybetti
Türkiye'yi şok eden cinayetin ardından, devletin zirvesinden başsağlığı mesajları yağdı. Garih'in eşi Lili Garih'e bir başsağlığı telgrafı gönderen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ‘‘Değerli eşiniz, iş dünyamızın önemli ismi, Alarko Holding Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı Üzeyir Garih'in, bir cinayete kurban gitmesinden büyük üzüntü duydum. Acınızı paylaşıyor, size, ailenize ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum’’ dedi.
Başbakan Ecevit ‘‘Derin üzüntü duydum’’ dediği mesajında şu görüşleri ifade etti: ‘‘Kendisi, Türkiye için çok büyük hizmetlerde bulunmuş, ülke sorunları ile yakından ilgilenmiş ve bu yönde çalışmalarda bulunmuş değerli bir işadamıydı.’’
Başbakan Yardımcısı Yılmaz da ‘‘Türkiye önemli bir insanını kaybetmiştir’’ dedi.
BULGAR BAKAN: İNANAMIYORUM
Öldürülmeden birkaç saat önce Alarko Holding'te Garih'le görüşen Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Nikolay Vassilev, cinayeti duyunca şoke oldu. Vassilev, ‘‘İnanamıyorum. Çok üzgünüm’’ dedi. Bulgaristan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda bir basın toplantısı düzenleyen konuk bakan, Garih'le 11.00- 12.00 arasında Alarko Holding'teki odasında görüştüklerini ve hatıra fotoğrafı çektirdiklerini söyledi.
İslami usulde dua
Üzeyir Garih, çevresinde hoşgörüsüyle tanınırdı. Arkadaşı Turizm eski Bakanı Barlas Küntay'ın 2 Ağustos 2001'deki ikinci ölüm yıldönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı'nda yapılan anma töreninde o da vardı. Törende duygulanan Üzeyir Garih, dualara eşlik etmiş ve ellerini açarak, İslami usullere göre dua etmişti.
Yeşilçam'da bile çalıştı
1929'da İstanbul'da doğan Garih, İTÜ Makina Mühendisliği mezunu. Öğrencilik yıllarında harçlığını çıkarmak için Nehar Tüblek ve Ramiz'le Akbaba Dergisi'nde karikatürler çizdi. Yeşilçam'da Bülent Oran'ın senaryolarında kavga, gazino gibi sahnelerin takip ve sürelerini belirleyen bir çalışma yapmış. Ancak daha sonra bu işten para kazanamayınca ayrıldı. Okulun bitmesinden sonra Necmettin Erbakan'ın kürsüsünde 33 gün asistanlık yapan Garih, Erbakan'la daha sonraki yıllarda da görüşmelerini sürdürdü. Tatilden nefret eden Garih'in Türk musikisinden derlediği peşrevler ve notalardan oluşan bir kitabı da bulunuyor.
Cinayette son ipuçları ve sorular...
Üzeyir Garih'in Eyüp Mezarlığı'nda bıçaklanarak öldürülmesinden kısa bir süre sonra İstanbul polisi katil zanlısını yakaladığını öne sürdü. İçişleri Bakanı da zanlının bilindiğini ve polis tarafından yakalanıp sorgulandığını söyledi.
Polis geceyi cinayeti işlediği öne sürülen tinerci çocuk ve yakınlarının sorgusu ile geçirdi.
Ancak soruşturma ilerleyince ilk yargılar da birer birer çürümüye başladı. Ve cinayetle suçlanan 13 yaşındaki Deli Fuat savcılıkta serbest bırakıldı.
Deli Fuat'ın serbest bırakılmasından sonra cinayetle ilgili ipuçları ve soru işaretleri şöyle bir tablo ortaya çıkartıyor.
Üzeyir Garih'in cep telefonu ve cinayette kullanılan bıçak hala bulunamadı. Polis mezarlıkta bugün de didik didik arama yaptı. Ancak hiçbir sonuç elde edemedi. Ayrıca olayın duyulmasından sonra bölgeye yüzlerce kişi gitti. Aranan cep telefonu ve bıçağı kimse görmedi. Bu durumda suç aleti ve cep telefonunu katiller yanlarında mı götürdü? Eğer götürdülerse bu katillerin profesyonel düşündüklerini gösteriyor.
Üzeyir Garih başlangıçta basit bir gasp amacıyla öldürülmüş gibi gösterildi. Oysa serinkanlı düşününce, kolundaki çok değerli Rolex saatin ve boynundaki kolyenin alınmaması bu olasılığı çok zayıflatıyordu. Ancak polis bu basit ayrıntıyı atladı.
Soruşturmanın bugün gelinen noktasında polis ve savcılık cinayetin en az üç kişi tarafından işlendiğini düşünüyor. Ancak olay yerinde sadece bir kişinin ayak izlerine rastlandı. Diğer sanıklar da cinayete katıldı mı yoksa sadece gözcülükle mi yetindi? Bu ipucunun üzerine yeterince gidilmedi ve cinayetten sonra mezarlığa gidenler yüzünden ayak ve parmak izleri birbirine karıştı.
Başlangıçtan beri mezarlıkta kısa süreli de olsa boğuşma yaşandığı belli oluyordu. Uzun boyu ile bilinen Üzeyir Garih'in 13 yaşındaki bir çocukla boğuşması halinde en azından yüzünde izler bırakması gerekiyordu. Gözaltına alınan zanlının hiçbir yerinde boğuşma izi olmaması polisin dikkatinden kaçtı.
Başlangıçta cinayette sıradan bir bıçağın kullanıldığı sanılıyordu. Oysa bıçak yaralarının iki parmağı alacak genişlikte olması, suç aletinin de daha profesyonel bir bıçak olduğunu gösteriyor.
Eldeki bilgiler ve soru işaretleri öncelikle polisin tinerci cinayeti ihtimalinin üzerinde fazlaca durarak gerçek katillere kaçmak ve ipuçları kaybettirmek için zaman sağladığını ortaya koyuyor.