Sıla basında çıkan haberleri

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

Töre ve namus cinayetleriyle mücadele için kadın vaizler, sokağa çıkacak. İstanbul'da 40 kadın vaiz, yeni yılda mahalle mahalle dolaşarak, düzenleyecekleri toplantılarda Kuran'dan aktaracakları ayetlerle namus ve töre cinayetlerinin İslam dininde yeri olmadığını anlatacaklar. Daha önce camilerde düzenledikleri toplantılarda kadınları, aile, din, çocuk yetiştirme ve sağlık konularında bilgilendiren kadın vaizler, sokağa inerek töre ve namus cinayetlerine karşı hemcinslerini bilinçlendirecekler. Kadın vaizler, 2007 yılı içinde İstanbul'un 32 ilçesinde mahalle toplantıları düzenleyecekler. Toplantılarda, töre ve namus cinayetlerinin İslam dininde yerinin olmadığını vurgulayacaklar.
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

Yayınlandığı 13 bölüm de izlenme rekorları kıran 'Sıla' dizisinin başarısı; önceki gece Beyoğlu'ndaki Tanhcia Restaurant'da kutlandı. Ciner Grubu Başkanı Turgay Ciner, atv Genel Müdürü Orhan Girgiç, atv Genel Müdür Yardımcıları Didem Özkan İçöz ve Aslı Öyken Taylan'ın da katıldığı gecede coşku zirve yaptı. Dizinin 'Boran Ağa'sı Mehmet Akif Alakurt ile 'Sıla'sı Cansu Dere, yakalanan başarının bir ekip işi olduğunu belirterek, "Büyük bir aile olduk. Bu ekipte yer aldığımız için çok mutluyuz" dedi. Sıla'nın babası 'Celil' rolünü üstlenen Menderes Samancılar ise "Herkes bu projeye yüreğini koydu" şeklinde konuştu.

Sevinç gözyaşları

Dizinin yapımcısı Mustafa Oğuz'un yönetmen eşi Gül Oğuz'u yücelttiği konuşma ise geceye damgasını vurdu. "Gül'ün projeleri hep vardı ama ben onu engelledim. 20 yıl boyunca onun projesi ben oldum. Keşke daha önce geri çekilseydim. Demek ki benden daha önemli projeleri varmış. Onu çok kutluyorum" sözleri Gül Oğuz'u sevinç gözyaşlarına boğdu.







KAYNAK: SABAH
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri



Çekimleri Mardin'de devam eden "Sıla" dizisinin ünlü oyuncusu Cansu Dere'yi kim ziyaret etti?

Televizyonseverlerin yakından takip ettiği "Sıla" dizisinin genç ve güzel oyuncusu Cansu Dere, uzun bir süredir İstanbul'dan uzaktı. Mardin'de çekimleri yapılan dizi, senaryo gereği İstanbul'a taşınsa da zaman zaman Mardin'de de devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Cansu Dere'nin Mardin'deki çekimleri sırasında sürpriz bir de ziyaretçisi olmuş. Ünlü şovmen sevgilisi Cem Yılmaz, Cansu Dere'yi ve çekim ekibini Mardin'de ziyaret etmiş. Çekim ekibini kahkahaya boğan ünlü şovmen, onlarla ve sevgilisiyle hatıra fotoğrafları çektirmeyi de ihmal etmemiş.
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

Kibar sevmeyi öğrendim ben!

Dilerim bir kere evlenirim.




atv'nin reyting rekortmeni dizisi 'Sıla'nın yıldızı Cansu Dere, Harper's Bazaar dergisine konuştu: Sevgi trajedi değil çok kibar bir şeydir. Ben doğru insanı çok zor buldum ve kaybetmeye niyetim yok!.

Mankenlik kariyerinin ardından 'Sıla' dizisindeki performansıyla dikkat çeken Cansu Dere, oyunculuğun kendisini tatmin eden bir iş olduğunu söyledi. "Oyunculuk beni mutlu eden bir şey, üstüne de para ödüyorlar. Bir tür tatmin benim için" diyen Dere, aşka bakışını ve neleri sevip, nelerden hoşlanmadığını Harper's Bazaar dergisinin ocak sayısına anlattı:

* İçine kapanık bir insanım. Bazen masadaki bardak gibi durmak isterim. Durmak, beni çok boşaltan bir şey. Ne kimseye vereyim, ne alayım istiyorum.

OLUMSUZ DÜŞÜNÜRÜM
* Sürekli düşünmek, insanın anı yaşamasını önlüyor. Dengeyi mutlaka kurmak lazım. Bir süre sonra, sürekli gelecekte ne olacak telaşı, geçmişin kaygısı derken an kaçıveriyor. Ben o anki durumdan çıkarabileceğim mutluluklara konsantre oluyorum.

* Kendimde eleştirdiğim en büyük nokta; olumsuz düşünmeye çok yatkın olmam. Olayları çok olumsuza çeviriyorum ve bu yönümü hiç sevmiyorum. Hayal kurarsam sonu hüsran olur diye baştan kendimi olumsuzluğa mahkum ediyorum.

* En sevdiğim özelliğim ise; küçük şeylerden mutlu olmak. Şu an hayatımdan memnunum. Mutluyum, iyiyim. Bunda işimin büyük rolü var. İki gün sete gitmeyince özlüyorum. Ekibimi çok seviyorum, herkesin eksikliğini hissedecek durumdayım. Çalıştığın insanlara böyle içten bağlanmak sık rastlanan bir şey değil.

BİR KERE AŞIK OLUNUR
* Oyunculuk beni mutlu eden bir şey, üstüne de para ödüyorlar. Bir tür tatmin benim için. İçimde bir sürü insan ya da farklı özellikler var, herkes gibi. Bunları normal hayatımda dışarı vuramıyorum, oyunculuk bana bu imkanı veriyor.

* Hayatımın son üç yılı; her anlamda sevmeyi öğrendiğim bir zaman dilimi, daha doğrusu sevmenin ne demek olduğunu anladığım yıllar oldu. Bence gerçekten bir kere aşık olur insan, buna inandım. Herkesin hayatında çok özel olan biri vardır. Tektir; onu on sekiz yaşında da bulabilirsin, kırk beş yaşında da!

* Son yıllarda; daha önce çok sevdiğimi, çok değerli olduğunu ve hiç vazgeçemeyeceğimi düşündüğüm şeylerin aslında öyle olmadığını anladım. Kibar sevmeyi öğrendim ben. Sevgi çok kibar bir şeydir ve öyle sevmeli insan.

* Sevmek bir trajedi değilmiş. Birisini çok seversin, belki o kişi bunu hiç bilmeyebilir. Kendi içinde yaşamayı öğrenmek çok önemli. Bu da büyümekle ilgili. Ben kendime bu açıdan bakıp, büyüdüm diyebiliyorum. Aşk acı değilmiş! Bunu bana bir insan öğretti ve doğru insan odur! Onu çok zor buldum ve kaybetmeye niyetim yok! DOĞRU İNSANI BULDUM

* Doğru insan bir kere bulunuyor. 'Evet' diyorsun, 'o kişi budur!' Kafanda da hiçbir soru işareti kalmıyor. Yani bir şeye bakarken, aynı şeyi o insanın görmesini de istiyorsan, paylaşmak istiyorsan, bundan daha güzel ne olabilir? Ya da bir bakışla her şeyi anlatabilmek, anlayabilmek. Yalanlar, dolanlar, savunma mekanizmaları kalkıyor ortadan.

* İşim beni çok mutlu ediyor. Bundan yaklaşık iki yıl önce, beni mutsuz eden her şeyi hayatımdan eledim. Geriye çok güzel şeyler kaldı. Fazla kalabalığa gerek yok!

* Ben paracı bir insan değilim. Olsa güzel olur ama "Şu kadar param olsa, şuna sahip olmak isterim" dediğim hiçbir şey yok. Biriktirmek, yatırım yapmak, o kadar yabancı olduğum şeyler ki! Hayattaki önceliğim; mutluluğumdur. Mutluysam bir şeyler verebilirim karşı tarafa.

* Dilerim bir kere evlenirim. On kere evlenip boşananlar var, inanamıyorum. Evlilik çok özel bir durum; "Ben evleneceğim" diye evlenilmez. O zaman git, evde gelinlikle dolaş! Kalben yapılan bir iş bu. Yapmayı tercih ediyorsan, doğru insanı da bulduysan, evet, olabilir.

ESKİ AŞK DOST OLMAZ
* Ben doğru insanı buldum ama sürdürebilir miyim bilmem. Beni büyüten, saf, oyunsuz bir sevgi yaşadım, ama o kişi şu anda hayatımda anlamına gelmiyor bu! İlerde de olur mu bilmem. Bir insanın benim için özel olabilmesi beni çok mutlu eden bir şey.

* Eski sevgiliyle dost kalınmaz! Öyle bir medeniyet yok benim hayatımda. Bana uzak şeyler bunlar. "Ay, eski sevgilimle buluşup, bir kahve içeyim" durumu olamaz yani. Zaten birbirimizi çok seviyor olsaydık ayrılmazdık.

* Hayatımdan çıkardığım insanları sevmiyorum artık. Sevdiklerim de benimle zaten. Anlaşmazlıkların geri dönüşü var, ama küfürlü kavgalı ilişkinin olamaz. Yanlış anlaşılma olduğunda, geri çekilip bir durmak gerekiyor.

* Bir günlüğüne başka biri olsa şansım olsaydı; Frida Kahlo olmak isterdim. Çok dramatik ve güçlü bir karakter. Kadının güçlü olması benim için çok önemli.


Dışarı çıkasım yok

* Paparazzilerle ilişkilerim sorunlu. Birkaç dengesiz dışında, kimse hayatıma bulaşmıyor. Hoşlanmıyorum bu durumdan. Hayatımda çok özel tuttuğum şeyleri, yolda yürürken burnuma mikrofon tutarak sormaları midemi bulandırıyor. Bu işi yapıyorum diye kimsenin hayatıma girmeye hakkı yok!

* İstanbul'da dışarı çıkmayalı aylar oldu. Hayal Kahvesi'ne giderdim eskiden. Artık dışarı çıkasım yok, yoruluyorum, mutlu olmuyorum. Dışarı çıkınca ya iyi müzik dinlemem lazım ya da arkadaşlarımla sohbet etmem. İyi müzik yakalayabileceğim geceler olunca, dinlemeye giderim.

* Deri tayt, göbeği açıkta bırakan üstler, payetli ve leopar desenli parçalar giymem. Hem göğüs dekoltemi, hem sırtımı, hem bacağımı açıkta bırakmam. Jean, siyah elbise, siyah boğazlı kazaktan vazgeçemem!

* Kendimi iyi hissetmeyeceğim bir defilede yer almam. Meslektaşlarım arasında; Ahu Yağtu, Ece Sükan ve Selma Ergeç'i beğeniyorum. Yurtdışı favorim ise İtalyan Maria Carla Boscono.

Kaynak: sabah
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

Yüksey Aytuğ un yazısından:

Biz daha çoook töre dizisi izleriz!

Bayram ve yılbaşı karmaşasında İbrahim Tatlıses'in çok önemli bir sözü karambole gitti. Magazinci dostlar, Tatlıses'e Binbir Gece dizisiyle ilgili görüşünü sordular. Ünlü sanatçı da yanıt verdi: "Kadının davranışını doğru bulmuyorum. Çocuğun biri giderse, başkası gelir ama namus giderse geri gelmez!.." Aman ki ne aman!.. İşte Batman'- da kızların kendilerini çamaşır gibi ağaç dallarına asmasına, yeni gelinlerin çeyiz sandığı içine tıkılıp, kurşunlanmasına, izi sürülen töre kaçaklarının İstanbul'daki viyadüklerden aşağıya atılmasına sebep olan düşüncenin özü budur. Tabii ki sevgili İbrahim Tatlıses'i suçlayacak değilim. Yaşadığı coğrafyanın, yetiştiği kültürün etkisiyle namusu, insan hayatından bile önde tutan, Doğu'ya özgü bir anlayışla yoğrulduğu için bunları söylemesi normal. Ama keşke sözü dinlenen, örnek alınan, Türkiye'nin en ünlü sanatçısı olarak, ağzından çıkacakları önce hassas kuyumcu terazisinde tartsa... Tabii ki namus, şeref, haysiyet çok önemli değerler. Ama namus, korkak köpek kuyruğu gibi sadece bacak arasına sıkıştırılacak bir kavram değildir. Bedenlerin bekaretinden önce gelmesi gereken, ruhların ve beyinlerin el değmemiş olması değil midir? Törenin acımasız kuralları içinde pişen, yoğrulan ve hatta kavrulan insanımızın düşüncelerini bir anda değiştirmek tabii ki kolay değil. Ama bu çağdışılığa savaş açmak, öncelikle sözüne değer verilen sanatçıların görevi olmalı. Özellikle de o kültür içinden çıkmış olanların. Aksi halde biz daha ekranlarda çoook töre dizisi izleriz!.
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri



'Erkekler de töre altında eziliyor'

Çekimler nedeniyle hayatı Midyat-Mardin-İstanbul hattında geçen Sıla'nın yönetmeni ve öykü yazarı Gül Oğuz, dizinin yeni bölümlerinde temponun artacağını söylüyor.

'Töreyi bitirmek gibi bir iddiamız yok'

Doğu'da yüzyıllardır süre gelen gelenekleri ve hayatı konu alan Sıla, her cuma milyonları ekrana bağlıyor. Berdel ve töre cinayetlerini gündeme getiren dizinin yönetmeni Gül Oğuz, "Sonuçta dizi yapıyoruz, dünyayı kurtaracak bir genetik formül bulmuyoruz. Abartmaya gerek yok," diyor.

Eylül ayı ile birlikte her yeni sezon başladığında kanallar ve yapımcılar, yayınlandıkları döneme damgasını vuracak, birer fenomen haline gelecek diziler çekmenin hayalini kurar. Kimi bu başarıyı yakalar, kimi ekrana kısa bir süre sonra veda eder. Bu yıl bu başarıyı yakalayan şanslı dizilerden biri de atv'deki Sıla oldu. Dizinin yönetmeni ve aynı zamanda öykü yazarı Gül Oğuz, Türkiye'de kadınların yaşadıklarına sadece bir kadın olarak tepki gösterdiğini söylüyor. Diziyle töre konusuna dikkat çekmeyi başardıklarını, ancak töreyi bitirmek gibi bir iddialarının olmadığını belirten Oğuz'la, Doğu'yu, kadınları ve diziyle ilgili merak edilenleri şeyi konuştuk.

- Bir önceki diziniz Sil Baştan'da töre cinayetlerini konu aldınız. Sıla'da da töre cinayeti ve berdeli işliyorsunuz. Sizi etkileyen böyle bir öykü mü var hayatınızda?
- Özel bir neden yok, özel bir neden aramak da gerekmiyor bence. Bu ülkede yaşayan bir kadınsan ve ülkendeki kadınlar bir mal gibi değiş tokuş ediliyor, kendisinden 30-40 yaş büyük bir erkeğe para karşılığı satılıyor ve öldürülüyorsa, buna tepki göstermek normal. Bir de gazetede okuduklarım ve duyduklarım beni git gide daha duyarlı yaptı. Dizinin konsept danışmanı olan Mehmet Faraç'ın Töre Kıskacında Kadın adlı kitabını okumuştum, okudukça delirdim. Ben herkesin duyarlı olduğu konulara sahip çıkmasından yanayım. Bunu yapan kişi ve kurumlar da var zaten.

- Sıla'nın öyküsünü de siz yazıyorsunuz. Bu öykü nasıl doğdu?
- Öykü aslında yarım saat kadar kısa bir zamanda çıktı. Ama bu yarım saati, 20 yıl diye düşünmek lazım. Yola çıkış noktam törelerdi. Berdel olmasa kadın intiharı veya töre cinayeti olurdu. Tabii "Her şeyi bu diziyle düzelteceğiz," diye bir söylemimiz yok. Ama en azından bu konuya dikkat çekiyoruz. Bir sürü arkadaşım "Hakikaten var mı bunlar, bu kadar da olmaz," diyor ama acı da olsa, hepsi maalesef bugünün Türkiye'sinde yaşanan şeyler.

- Bu konulara değinmek cesaret gerektiriyor mu peki? - Bence gerektirmiyor. Hiç öyle cesaret timsali olarak görmüyorum kendimi. Ama televizyon çok güçlü bir araç, onu biliyorum. Yaptığım iş böyle büyük bir kitleye ulaşırken, söyleyecek bir cümlesi olsun isterim. Benim söylediğim cümle herkese doğru veya yeterince önemli gelmiyor olmayabilir. Ama ben öyle düşünüyorum. En azından töre konusu son günlerde daha çok dikkat çekti ve daha sık gündeme geliyor.

'HİÇBİR ŞEY ABARTILMIYOR'
- Dizinin çekimleri sırasında Mardin'de, Midyat'ta çok zaman geçirdiniz, yöre halkının hayatına birebir şahit oldunuz. O bölge sizi etkiledi mi?
- Tabii, Mardin de Midyat da çok etkileyici, mutlaka gitmek lazım. Beş ayrı kültür bir arada yaşıyor; Türk, Arap, Süryani, Kürt ve Yezidi. Ayrı kültür, dil ve dinlerin bir arada hoşgörüyle yaşayabilmesi müthiş bir medeniyet göstergesi ve bunu Türkiye'nin Batısı değil Doğusu'nda görmek, daha da çarpıcı.

- Doğu, bizim buradan gördüğümüz gibi değil yani...
- "Dışarıdan göründüğü gibi değil," demek, bence doğru bir söylem olmaz. "Kendimizi önyargılara kaptırmadan oraları görmek, tanımak lazım," demek daha doğru. Sonuçta aynı ülkede yaşayan insanlarız, sahiplenme ve paylaşma duyguları içinde olmamız gerekiyor. Orada dokuz kişilik bir ailenin ayda 500 YTL'yle yaşadığını gördükten sonra, buradaki şımarıklıklara tahammül edemiyorsunuz. Veya bazı insanların oradan buraya geldiklerinde paranın gücüne karşı koyamayıp, değerlerini nasıl kaybettiklerini daha net görebiliyorsunuz. Doğu'da ise Batılı hayatın bize unutturduğu değerler hâlâ yaşıyor.

- Siz orada törelerle iç içe yaşayan insanlarla beraberdiniz. Bizim okuduklarımız, duyduklarımızda hiç abartı yok değil mi? - Töreye dair hiçbir şey abartılmıyor. Daha geçen gün gazetelerde okuduk, ağabeyi kız kardeşini gece erkek arkadaşıyla telefonda konuşuyor diye öldürmüş. Gerçeğin ta kendisi zaten yeteri kadar abartılı ve acımasız.



'Eşim her konuda destekçim'

-Biz bugüne kadar daha çok yapımcı olan eşiniz Mustafa Oğuz'un ismini duyuyorduk. Ama son dönemde siz daha çok gündemdesiniz. - Ben bugüne kadar evde pirinç ayıklıyordum da, şimdi birden bu işleri yapar oldum değil elbette. Akademi mezunuyum ve uzun yıllar birçok işte sanat yönetmenliği, ışık, dekor ve kostüm tasarımı yaptım. Bunun dışında da iki tane dizi çektim.

- Sizin bu kadar ön planda olmanıza Mustafa Bey ne diyor?
- "Gurur duyuyorum," diyor. Biz 20 yıllık evliyiz, aramızda artık böyle çekişmeler olmaz, olamaz. Bu kadar uzun ve sevgi dolu bir beraberlikten sonra başka bir boyuta geçiyorsun, birbirinin kıymetlisi oluyorsun. O iyi olunca ben mutlu oluyorum, ben iyi olunca da o mutlu oluyor. Her konuda destekçimdir. Ayrıca Mustafa, FM yapımın iki ortağından biri, dizinin yapımcısı. Yani patron hâlâ o (gülüyor).

'BİZİMKİ KLASİK AİLE DÜZENİ'
- Bu kadar yoğun çalışmanıza, hep setlerde olmanıza evdekiler ses çıkarmıyor mu? - Mustafa'nın da çok yoğun çalıştığı dönemler oluyor, konser dönemleri geceleri çok geç gelebiliyor. Ama biz hep klasik aile düzenini korumaya özen gösteriyoruz. Ben olmadığım zaman Mustafa o düzeni devam ettiriyor, o olmadığı zaman ben. Oğlumuz Muratcan da 17 yaşında kocaman oğlan, sorun yaratacak bir çocuk değil. Temelde sevgi varsa, böyle şeyler sorun olmuyor.



'Yavaşlamıştık, yeniden hızlanıyoruz'

- Uzun metrajlı film çekmeyi düşünüyor musunuz? - "İlle bir film çekeyim," diye bir iddiam yok. Ama içime sinen bir hikâye olursa çekerim tabii, kim istemez ki...

- Sizin gibi kadın yönetmenler sektöre farklı bir soluk getiriyor mu sizce?
- Kadınlar daha çok olsun isterim tabii. Neticede kadının bakış açısı farklı, erkeğinki farklı. Mesela çok başarılı erkek yönetmenler var, onların çektiğini ben çekemeyebilirim. Belki onlar da benim çektiklerimi aynı duygu ve duyarlılıkla çekemeyebilirler.

- Diziye son olarak küçük bir çocuk, Ali karakteri girdi. Ali'nin dizideki rolü ne olacak, büyüyecek mi?
- O, Boran'ın çocuk sevgisini gösteren bir karakter. Boran onu ileriki bölümlerde okula gönderecek. O zaman Eğitim Gönüllüleri Vakfı'yla işbirliği yapıp, küçük yaşta çocukların çalışması değil, okula gitmesi gerektiği konusunu gündeme getirmeyi planlıyoruz.

- Dizide, Bedar karakterini canlandıran Zeynep Eronat'ın tırnaklarının her zaman manikürlü, cilalı olması eleştiriliyor. Böyle bir şeyin sizin dikkatinizden kaçması nasıl mümkün olabilir?
- Tırnaklarında ne manikür var, ne de parlatıcı. Kendi doğal halleri öyle. Zeynep Hanım çok iyi bir oyuncu, o tür şeylere çok dikkat eder, böyle bir şeyi ben atlasam o atlamaz. Zaten sadece tırnakları için değil, dudakları için de söyleniyor aynı şeyler, ruj var deniyor. Ama kendi dudakları, doğuştan kontürlü gibi. Kapatmak için pudralar sürüyoruz ama olmuyor, annesininki de öyleymiş hatta. Doğal hali çok güzel bir kadın, ben ne yapabilirim?

'SEZEN AKSU DA TAKİPÇİSİ'
- Son zamanlarda dizinin temposu biraz yavaşladı. Bu eleştirilere ne diyeceksiniz?
- Eleştiriler benim için o kadar kıymetli ki. Çünkü çok az insan yüzüme karşı eleştiriyor beni. Evet, son bölümler biraz ağırdı ama hikâyede geçiş dönemiydi ve o duyguları vermek zorundaydık. Artık yeniden hızlanıyoruz.

- Dizinin müzikleri de çok beğeniliyor. Özellikle şarkıcı Sıla'nın söylediği jenerik şarkısı. Onunla nasıl tanıştınız? - Sıla'yı önceden tanıyordum zaten. Ben bu diziden bahsedince, "Gül hanım şarkısını ben yapayım mı?" dedi ve gerçekten çok güzel sözler yazdı. Ama dizinin müzisyenleri Can Hatipoğlu ve Murat Tunalı çok güzel bir jenerik müziği yapmıştı. O müziği çok sevdiğim için jeneriğin önüne Sıla'nın şarkısını ekledim.

- Sezen Aksu da dizi için özel bir beste yaptı yanılmıyorsam...
- Evet, Sezen de dizinin sıkı bir takipçisi. İlk iki bölümü izledikten sonra, Töre adlı şarkıyı besteledi ve Sıla'ya söyletti. Üçüncü bölümden itibaren de dizinin şarkısı oldu.



'Bu çark hem erkeği, hem kadını eziyor'

- Yöre halkının size karşı tepkisi nasıldı, bu konuları işlemenizden memnunlar mı?
- Mardin ve Midyat törelerin diğer şehirlere göre daha az olduğu bir bölge olduğu için, ilk başta tepki gösterenler oldu. Diyarbakır, Urfa ve Batman gibi törenin daha keskin yaşandığı şehirler var aslında. Zaten biz ne belli bir bölgeyi, ne insanlarını rencide etmek veya etiketlemek istiyoruz. Dizide de, herkesin kendine göre bir haklı tarafı olduğunu söylüyoruz. Yıllardır süre gelen bir çark bu ve hem erkeği hem kadını eziyor.

- Erkeklerin de törelerin ağırlığı altında ezildiğini gösteriyorsunuz zaten...
- Evet, erkekler ne yapsın? Kimse kötü değil ki... Hepsini sistemin içindeki kurbanlar olarak görmek lazım, kadını da erkeği de. Tabii dünya erkek dünyası olduğu için töreyi uygulayanlar erkekler, canıyla bu bedeli ödeyenler de çoğunlukla kadınlar oluyor.

- Kadınlar bu konuları gündeme getirmenizden memnun mu?
- Genelde kadınlar "Söyleyin, yazın," erkekler "Bizde böyle bir şey yok," diyor. Orada kadın kadına güveniyor. Şehirli kadınlar birbirine güvenmez ama köydeki kadınlar güveniyor.

YAKIŞIKLI AĞALAR
- Dizilerdeki ağalar hep yakışıklı, genellikle de eli kitap tutmuş kişiler. Ama gerçek hayatta böyle ağalara rastlamak pek mümkün değil. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? - Ne yani şişman, kısa boylu, kara bıyıklı adamlar mı seçelim? Bu bir dizi, belgesel çekiyor olsak tercihimiz farklı yönde olurdu. Ayrıca bizim dizideki Boran Ağa karakteri sistemi sorguluyor. Ben ağalık sistemini Boran'ın üzerinden başka türlü eleştiriyorum. Ayrıca geçenlerde gazetede iki kız kardeşin, iki kardeş ağayla evlendiği yazıyordu. Baktım o ağalar da gayet yakışıklıydı.



'Cansu Dere ve Mehmet Akif yüzümü kara çıkarmadı'

- Yola çıkarken iddialı bir dizi olacağını tahmin ediyor muydunuz?
- Ben iddia sevmem, iddialı olmayı hiç sevmem. Öyle olmaya çabalayanları da tuhaf bulurum açıkçası. "İnsanlar yeryüzünde plan program yaparken, yukarıdan Allah gülermiş," derler. Neyin iddiası, sonuçta bir dizi yapıyoruz. Ben bir tek şeye inanıyor, ekibime de her zaman onu söylüyorum: Yeter ki kendi işimizi iyi yapalım, arkasında durabilelim, yaptığımız işten utanmayalım, mutsuz olmayalım. Bir tek o önemli. Sonuçta dünyayı kurtaracak bir genetik formül bulmuyoruz. Bir doktor tek başına günde iki, üç hayat kurtarırken bizim gerin gerin gerinmemiz, yaptığımız işi mesele haline getirmemiz komik olur.

- Başrolleri oyunculukta daha kendini kanıtlamamış iki isme teslim ettiniz, neden?
- Ben onlara güvendim. Bir kere Cansu'yu (Dere) çok beğeniyordum. Sinematografisi çok sağlam, oyunculuğu da gelişmeye çok açık. Mehmet Akif'i (Alakurt) de görür görmez "O Boran Ağa," dedim. Zaten ikisi de yüzümü kara çıkarmadılar ve bence birçok genç oyuncuya da örnek oluyorlar. Kendime ve hikâyenin gücüne de güvendim yeni isimler seçerken. Ayrıca Menderes Samancılar ve Zeynep Eronat gibi tecrübeli ve müthiş oyuncuların desteği de benim için çok değerliydi tabii.

- Sizin saçınızda da görüyorum, Sıla'nın da saçının bir bölümünü örüp taktığı altınlar şu aralar çok moda. Bu da yöreye has bir şey değil mi?
- Evet, hatta bütün saçını tek tek örüp altın takanlar olurmuş. Midyat'ta bir restoran sahibi Ebru diye bir arkadaşımız var, ilk o benim saçıma taktı bunları. Çok hoşumuza gidince, dizide Sıla'ya da taktık. Sıla'dan sonra saçlarını böyle yapanlar olduğunu ben de duydum. Mardin'de bir kuyumcu var, ona sürekli siparişler geliyormuş. Hatta sadece İstanbul'dan değil, İsveç, Almanya'dan bile isteyenler oluyormuş. Bu da hoşuma gidiyor tabii.



Ekibin en sevdiği yer TELKÂRİ ÇARŞISI

Sıla dizisinin hikâyesini Gül Oğuz kaleme alıyor. Senaryo ise Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat'a ait. Ergenekon ve Canpolat, bu diziden önce İyi ki Varsın, Gümüş ve Kapıları Açmak dizilerinin senaryosunu kaleme almışlardı. Sıla ekibi, dizinin çekimleri için ağustos ayında Midyat yolunu tuttu. Aralık başına kadar Midyat'ta kalan ekibin konaklama yeri, ilçenin en büyük oteli Matiat'tı. Ekip tüm gününü, hatta gecelerini çekim yaparak geçirdiği için pek boş vakit bulamasa da, çalışmadıkları nadir zamanları bölgeyi gezerek geçirdi. Hasankeyf'i, Kervansaray'ı görmeyen hemen hiç kimse kalmadı. Midyat'ta sıklıkla ziyaret ettikleri yerlerin başında ise Telkâri Çarşısı geliyordu. Ailelerine, sevgililerine buradan bol bol hediye aldılar. Ekibi en çok zorlayan şey ise yakınlarından uzun süre uzak kalmaları oldu. Aralıkta Midyat'taki çekimleri tamamlayarak İstanbul'a dönen ekip, bahar geldiğinde tekrar Midyat'ın yolunu tutacak.
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

Sıla'ya ödül!

Güneydoğu Anadolu'daki töre olaylarının işlendiği "Sıla" dizisine Toplumsal Etik Derneği tarafından ödül verildi.

Toplumsal Etik Derneği Genel Başkanı Ahmet Akgün, yaptığı açıklamada toplumda kaybedilen etik değerleri yeniden kazanma mücadelesi verdiklerini söyledi.


Dernek olarak kötü eylemleri yermeyi, iyi eylem ve tutumları da övdüklerini anlatan Akgün, bu çerçevede 2006 yılı medyada etik davranışları teşvik ödülünün TRT1'de yayınlanan "Hayat Türküsü" dizisinin yönetmeni Ata Türkoğlu ile oyuncular Devin Özgür Çınar, Tolga Evren, senaristler Seval Bozkurt, Leyla Kanaloğlu'na, ATV'de yayınlanan "Sıla" dizisinin yönetmeni Gül Oğuz'a, senaristler Sema Ergenekon', Eylem Canpolat ve oyuncular Cansu Dere, Mehmet Akif Alakurt, Zeynep Eronat'a verileceğini söyledi.

Akgün ayrıca ödül verilecekler arasında çeşitli gazetecilerin de bulunduğunu söyledi. Akgün, ödüllerin sahiplerine 20 Ocak'ta TOBB Salonu'nda verileceğini kaydetti.

SILA'DA NELER OLACAK?

Patlayan silah, Sıla ile Boran arasında soğuk savaş başlattı. Bu bölümde genç kadın, Boran Ağa'yı ve töreleri yok etmek için yeni planlar yapacak.

Cansu Dere, Mehmet Akif Alakurt, Zeynep Eronat, ve Menderes Samancılar'ın başrollerini paylaştığı 'Sıla' soluk soluğa izleyeceğiniz yeni bölümüyle ekranda. atv'nin efsane dizisinde bu akşam: Silahlar patlar ama ateş edenin kim olduğu akıllarda büyük soru işaretleri yaratır. Patlayan silah aslında Sıla ve Boran arasında, galibi belli olmayan bir savaş başlatır.

TÖREYE İSYAN

Sıla, aşktan mı, yoksa intikam duygusundan mı olduğunu anlayamadığı bir hırsla karşı atağa başlar. Genç kadın Boran'ı ve töreleri yok etmek için yeni planlar yapacaktır. Diğer yandan amca oğlu Cihan'ın davranışları şüphe çekmeye başlamış ve Boran'ın aklı karışmıştır. Cihan ile Esma arasında amacı belli olmayan bir yakınlaşma vardır. Cihan neyin peşindedir?

YENİ BAŞLANGIÇ

Azad, Sıla'nın sahibi olduğu şirkette işe başlar, bu onun kendini ispat etmesi için iyi bir fırsattır. Öte yandan Boran da yeni yatırımlarıyla ilgilenmesi için işin başına yeni bir yönetici alır. Ama bu gelişme Boran'ın hesaba katmadığı sorunlara sebep olacaktır. Boran da Sıla da birbirlerini gizli gizli izlettirmekte, atacakları adımları önceden bilmeye çalışmaktadır.

Kaynak: 12/01/2007 sabah-günaydın
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

"Sıla" dizisiyle çok beğenilen Cansu Dere, ilginç bir teklifle karşılaştı. Çekimler için Mardin�de kalan Cansu Dere�yi geçenlerde ünlü bir aşiret reisi, oğlu için görmeye geldi.
Kendisini ailecek çok beğendiklerini belirten ağa, Dere�ye bir yazma hediye etti. Bu arada, �Kızım biz seni çok beğendik. Ailen nerede oturuyor; onlarla bir tanışalım, görüşelim� diyen ağaya hediyesi için teşekkür eden Cansu Dere, ağayı konuk ettikten sonra yolcu etti...
GÖRÜCÜ USÜLÜ BANA GÖRE DEĞİL

Aşiret reisinin sete kadar gelip ailesinin sormasının nedenini anlayan ama bozuntuya vermeyen Cansu Dere, böyle bir şeyin olmayacağını söylüyor.
Görücü usülü evlenmeyi tasvip etmediğini vurgulayan güzel oyuncu şunları söyledi: �Evleneceğim adamı iyi tanıyıp, ona âşık olmam gerek. Ancak bu şekilde evlenebilirim. Görücü usülüne bu yüzden sıcak bakmıyorum. Doğru düzgün tanımadığım bir insanla evlenmek bana abes geliyor. Aşiret reisi iyi bir insan, eminim oğlu da öyledir ama onların düşüncesi benimkiyle bağdaşmıyor. Dediğim gibi ben ancak aşık olduğum bir adamla evlenirim. Yine de kendilerine beğenileri için teşekkür ederim.
Sıla Dizisi atv
gecce
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

Çağan Irmak’ın kısa hikayelerden oluşan filminde rol alan, ardından da "Son Osmanlı-Yandım Ali" filminde başrol oynayan Cansu Dere, bir yanda da Mardin’de "Sıla" adında yeni bir dizi filmin çekimlerini sürdürüyor.
Çağan Irmak’ın kısa hikayelerden oluşan filminde rol alan, ardından da "Son Osmanlı-Yandım Ali" filminde başrol oynayan Cansu Dere, bir yanda da Mardin’de "Sıla" adında yeni bir dizi filmin çekimlerini sürdürüyor.
Bu kadar yoğun çalışma temposu içinde aşk hayatını sorduğumuz Cansu Dere, sürpriz bir açıklama yaparak Cem Yılmaz’la beraber olmadığını söyledi.

Uğur Yücel’in yönettiği "Alacakaranlık" dizisiyle başlayan oyunculuk kariyeriniz, iyi projelerle devam ediyor. Şimdi bir sinema filmi ve bir dizi filmde rol alıyorsunuz. Neler söylemek istersiniz?

- Bu işin eğitimini almadan, muhteşem isimlerle çalıştım. "Alacakaranlık" dizisinde Tuncel Kurtiz, Uğur Yücel bana çok destek oldular. Sonrasında "Güz Yangını" isimli dizide oynadım. Orada Işıl Yücesoy, Fikret Kuşkan vardı. Onların bana çok büyük faydası oldu. Ardından Çağan Irmak’la bir sinema filmi çektim, ondan da çok şey öğrendim. Gelişim anlamında kendimi çok iyi hissediyorum. Gerçekten şanslıyım. Canlandırdığım her rol, içimde olan bir şeyi gün ışığına çıkarttı. Işıl Yücesoy bana hep, "Senin algıların çok açık" derdi. Sanırım öyle. Fazlasıyla almayı, öğrenmeyi çok seviyorum. Şanslıyım, çünkü bu anlamda çok verici kadrolarla çalıştım. Seyrederken değil de ben bu işi yaparken mutlu oluyorum. Artık bu mesleğin içinde olmayı çok seviyorum.

n Şimdi bir dönem filmi olan "Son Osmanlı-Yandım Ali" filminde Kenan İmirzalıoğlu ile oynuyorsunuz. O filmde 88 yıl önce yaşanan bir aşk anlatılıyor. O aşkın, o atmosferin içine girdiğiniz zaman neler hissettiniz?

- Senaryoyu okuduğum zaman büyülendim. Sonra kostümleri gördüm, aşık oldum. Her şeyi ile o zamanı yaşamak tabii ki acayip bir duygu. O atmosferin içine girdiğiniz an, "O dönem de şu nasıldı, bu nasıldı" diye yüzlerce soru geçiyor kafanızdan. Mesela ben kostüm giydiğimiz zaman kendi kendime, "Acaba o dönemdeki kadınların tırnakları nasıldı" diye sordum. Ve araştırmaya başladım. Bakışım, hareketlerim için de aynı şey geçerliydi. Bol bol inceledim.

n 88 yıl önce yaşanan bir aşkı canlandıran biri olarak, günümüz aşklarını karşılaştırırsanız bize neler anlatırsınız?

- O dönemde aşk, yıllara yayılıyor. Mesela Defne ile Ali’nin aşkı da yıllara yayılmış bir aşk. Şimdi her şey o kadar kolay ve hızlı ki. Filmde Defne’nin davranışlarında bile bir ağırlık var. Eski aşklarda bir mücadele var, kavuşmama var, hasret var, özlem var. Bu durum artık günümüzde bir masal. Çünkü yok, yaşanmıyor. O yüzden de bu tür hikayeler insanlara çekici geliyor. Genelde insanlara özlem duyduğu şey çekici gelir. Şimdi böyle aşklara özlem duyuluyor ve bu tür hikayeler de seviliyor.

n Özlem duyuluyor, çünkü her şey şimdi o kadar kolay ve basit ki...

- Evet öyle. Bir şeylerin başlaması, bitmesi çok kolay. Ama teknolojinin gelişmesiyle hiçbir şey geçmişteki gibi kalamazdı. Şimdi mektuplaşarak bir aşk yaşanmaz ki. İnternet var, cep telefonu var. Herkese ulaşabiliyorsun. Ama öbür tarafta çok farklı bir durum var. Bunu filmde de olsa yaşadığım için çok mutluyum. Çünkü artık günümüzde böyle aşkları yaşayamayız.

n Tutkulu aşkları değil mi?

- Evet. Filmde Defne ile Yandım Ali’nin çok güzel tutkulu bir aşkı var. Ali savaşa gidiyor ve Defne’ye öldüğü söyleniyor. Ondan sonra Defne ailesi tarafından birisiyle evlendiriliyor. Ama gönlü hep Ali’de. Sonra Defne, Ali’nin yaşadığını öğreniyor. Ali de Defne’yi görüyor ama evli. İkisinin de gönlü birbirinde. Hatta Ali’nin bileğinde defne yaprağından bilekliği var. Acayip bir sevda, bir aşk...

KENAN’LA ÇOK İYİ ANLAŞIYORUM

n Seyirciyi yüreğinden yaklayacak bir aşk filmi desenize...

- Galiba öyle. Artık günümüzdeki aşklar, arkadaşlıklar, dostluklar o kadar çabuk tüketiliyor ki. Ama ben şöyle düşünüyorum, bu zamanda da bazı şeyleri özel tutmamız mümkün. Bunu başarabiliyorsan, müthiş bir şey. Bu da kişiye bağlı. Tabii ki mektuplaşarak aşk yaşayamayız ama kibarca, saygılıca yaşayabilmek bizim elimizde. Bunu tutturabilirsen, eski aşkları da yakalamış olursun bence.

n O dönemin kadınları da ilginç... İktidar hırsı olan, ihtiraslı, aşklarını korkusuzca yaşayan kadın modelleri çok fazla.

- Evet çok enteresan kadınlar var. Öyle kadınlar var ki bir imparatorluğu bitirmiş. Kadın şeytanlaştı mı onu kimse tutamaz. Kadını dönem falan etkilemez. Sadece bunları yapma, uygulama şekilleri yaşanan döneme göre değişir, o kadar. Hırsta, ihtirasta değişen pek bir şey olmaz.

n Kenan İmirzalıoğlu’yla bu ikinci buluşmanız. Alacakaranlık’tan sonra şimdi Yandım Ali’de bir aradasınız. İyi bir partner oldunuz?

- Evet Kenan ile çok iyi anlaşıyoruz. Biz Kenan’la çok eğlenerek çalışıyoruz. Birbirimizi anlayabiliyoruz. İkimizin arasındaki elektriğin tutması çok önemli. Her konu üzerine konuşabiliyoruz. İlk sinema filmimde tanıdığım birisiyle kamera karşısına geçmek beni çok rahatlattı açıkçası.

n Yandım Ali’yle beraber aynı anda bir de dizi film çekiyorsunuz. Adı; Sıla... Sizin üzerine kurulu bir hikaye mi Sıla?

- Evet. Dizideki adım Sıla. Töre ve Berdel konularının işlendiği bir dizi film. Hem Berdel hem de töre, gazetelerde okuduklarımın dışında çok bilmediğim şeylerdi. İşin içine girince çok daha üzücü şeylerin yaşandığını gördüm. Ben Sıla’yı canlandırıyorum, yaşıyorum ama bunlar gerçek hayatta oluyor, çok acı bir şey. Hala töre cinayetleri var bu ülkede. Hala kadınlar bir hiç uğruna öldürülüyor. Sıla, 17 yaşında bir genç kız. Bir şekilde evlatlık verilmiş, İstanbul’a gelmiş. Sonra memleketine dönüyor. Çok acıklı bir hikaye. Bir bölümü Mardin’de çekilecek. Bu proje de beni çok heyecanlandırıyor.

HAYATIMI ÖZENLİ YAŞIYORUM

n Siz de aşklarınızı yaşıyorsunuz, siz de medyatik insanlarla beraber oluyorsunuz... Ama daha mı özenliyim demek istiyorsunuz?

- Özenliyim. Bu camianın içindesiniz ve bir takım şeyler bu dünyanın içinde gelişiyor. Ama benim derdim şu; Herkesi bir kefeye koymayın! Bu biraz ayıp oluyor. Ben bir şey yaşadığım zaman gerçekten yaşıyorum. Kimse bunu basite indirgeyemez. Yaşadıklarım milyonları ilgilendirmiyor. Ama ilgilenilmesini isteyenler var. Onları da görüyoruz. Ama açmayana saygı duyulması gerek.

n Konuşmuyorsunuz ama bir şeyler yazılınca da, "Niye bana sormuyorsunuz" diye kızıyorsunuz?

- İnsanların özel hayatlarını anlatmaları çok ayıp. Bazen birbirlerine nasıl hitap ettiklerini bile söylüyorlar. Bunu yüzbinler ile niye paylaşayım. O zaman yaşadığın ilişkinin ne özelliği kalır? Hadi
, hep beraber yaşayalım, nasıl yani, bu çok komik bir şey! Yürürken görüntülenirsin, tamam. Ama oturup anlatmak ayıp, gerçekten çok ayıp. Defileden çıkıyorum, evlilikle ilgili soru soruyorlar. O an bu soru çok yersiz oluyor. Ben buna tepki gösteriyorum. Şöminenin önünde şık kostümler ile fotoğraf çektirince mi saydeğer bir ilişki yaşanmış oluyor. Böyle bir şey yok.

n O zaman ben, "Ne zaman evleneceksiniz" diye sormuyorum, Cem Yılmaz’la beraber misiniz diye soruyorum?

- Ben kimseyle birlikte değilim. Yani bir birlikteliğim yok. Özel hayatımla ilgili bir şey yazılmasını istemiyorum. Başka bir şey konuşmayacağım...

n
Bir şey dikkatimi çekti... Konuşma tarzınız, mimiklerimiz, ifade etme şekliniz, tıpkı Cem Yılmaz gibi...

- Öyle mi, bilmem... Körle yatan şaşı kalkar mı?

Cansu idam sehpasında

Son Osmanlı-Yandım Ali filminde Defne’yi canlandıran Cansu Dere, geçtiğimiz gün Tarabya Alman Konsolosluğu bahçesinde yapılan çekimlerde zor anlar yaşadı. Defne’nin asılacağı sahnede bir taburenin üzerine çıkan ve boynunda ilmiğin soğukluğunu hisseden Cansu Dere, "Sahnenin etkisini uzun süre üzerimden atamadım, oyunculuğun en zor tarafı bu olsa gerek" dedi. Aynı sahnede Defne için yumruklaşan Kenan İmirzalıoğlu ve Emin Boztepe ise çekimler sırasında role kendilerini o kadar kaptırdılar ki, gerçekten birbirlerinin canını acıtacak derecede dövüştüler.

Sıla Dizisi / Hürriyet
 
Cevap: Sıla basında çıkan haberleri

'Sıla'nın setine minik bir serçe kondu!

'Minik Serçe' Sezen Aksu, geçtiğimiz hafta sonu Mardin'de çekilen 'Sıla' dizisinin setine sürpriz bir ziyaret yaptı. 'Sıla'nın fanatiği olduğunu söyleyen ünlü sanatçı, "Cuma akşamları beni kimse aramasın" diye espri yaptı..

Pop Müziği'nin 'Diva'sı Sezen Aksu geçtiğimiz hafta sonu Mardin'deydi. 'Minik Serçe', halkın yoğun sevgi gösterileriyle karşılaştığı Güneydoğu gezisinde; atv'nin izlenme rekorları kıran dizisi 'Sıla'nın setini de ziyaret etti. Ünlü sanatçı, gezisini dakika dakika görüntüleyen atv muhabiri Asiye Acar'a 'Sıla'nın fanatiği olduğunu belirterek, "Çarşambaları 'Avrupa Yakası', cumaları ise 'Sıla' yüzünden kimseler beni arayıp sormasın" şeklinde konuştu.



Dizi ekibi çok sevindi
Yönetmenliğini Gül Oğuz'un yaptığı dizinin setinde; yoğun sevgi gösterileri ile karşılanan Sezen Aksu, sürpriz ziyareti ile ortamı bayram yerine çevirdi. Menderes Samancılar'ın 'Minik Serçe' için yemek yaparak, misafirperverlik örneği sergilediği sette; keyifli anlar yaşandı. Cansu Dere ile Mehmet Akif Alakurt'un romantik sahne çekimlerini izledikten sonra "Ne diyeyim; hayal kadar güzel görünüyorlar" diyen Sezen Aksu, hareketli geçen günün ardından akşam yemeğini de 'Sıla' ekibiyle birlikte yedi. Yaptığı taklitlerle oyuncuları gülmekten kırıp geçiren 'Minik Serçe', ertesi gün çıkacağı Hasankeyf gezisi için plan yapmayı da ihmal etmedi. Mardin ziyaretinin ikinci günü, aralarında Cansu Dere'nin de bulunduğu grupla, Hasankeyf turuna çıkan Sezen Aksu'nun 'tanınmamak için' başına poşu bağlayıp, ağzını da eliyle kapatması ise renkli görüntülere neden oldu.



Nefes alma fırsatı oldu
Tanınmamak için binbir şekle giren 'Minik Serçe' tüm çabalarına karşın; hayranlarından gizlenemedi! Hayranlarının sevgi gösterilerini karşılıksız bırakmayan ünlü sanatçı, onları sevgiyle kucakladı. Sezen Aksu, Mardin'de tanınmamak için neden çaba harcadığını ise şöyle açıkladı: "Daha çok dolaşabilmek için kendimi gizlemek istiyorum. Zaman kaybetmemek için numara çeviriyorum. Böyle kısa tatiller insana nefes alma fırsatı veriyor. Boş vakit bulduğumda Anadolu'da bir yerlere gitmek hoşuma gidiyor."



'Sahiden minikmiş' dediler!

Hasankeyf'i gezerken tanınmamak için yüzünü gizleyen Sezen Aksu, ne yaptıysa amacına ulaşamadı! 'Minik Serçe'nin Mardinli hayranları onu hemen tanıdı. "Oradaki bayanın kim olduğunu biliyor musunuz?" sorusuna "Sezen Aksu" yanıtını veren Mardinliler'den biri; şu 'sevimli' yorumu yaptı: "Çok minikmiş doğrusu. Çok da genç görünüyor. Minik ama hoş; ekrandakinden daha hoş buldum açıkcası!" Mağara ve köprü gezisinden sonra yorularak biraz dinlenmek isteyen Sezen Aksu, sohbetle geçen molanın ardından yeniden yollara koyuldu. Eski yapıları ilgiyle inceleyen ünlü sanatçı, karnı acıkınca köylülerin kendisine ikram ettiği ekmeği afiyetle yedi.



Burada taş bile dile gelir
Mardin'de iki gün kalan Sezen Aksu, otantik kentin havasından çok etkilendiğini belirterek, "Dün sabah bir beste ile uyandım. İnsanı besleyen böyle özel bir yerde taş bile olsa dile gelir.Çok enteresan bir enerjisi var ve tam olarak tarifi mümkün değil! Bu enerjiyi ancak şarkı olarak ifade edebilirim" dedi. 'Sıla'nın jenerik müziği 'Töre'nin de bestecisi olan Sezen Aksu, "O besteyi diziden etkilenip yapmıştım. 'Töre' şarkısını ben de gerçekten çok seviyorum" şeklinde konuştu.

kaynak : sabah