Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
1755 yılında III. Osman tarafından yaptırılmıştır. İstanbul Boğazı'nın Marmara'ya bakan kısmının batı kıyısındadır. Beyaz kule şeklinde olan fener İstanbul'u çeviren surların burçlarından birisinin üzerine oturtulmuştur. Denizden yüksekliği 40 metredir. Her 6 saniyede bir yanıp sönerek gece karanlığında denizcilerin yön bulmalarına ve gemilerin karaya oturmamalarına yardımcı olur. Bu fener önemli bir deniz kazasından sonra yaptırılmıştır. Bu deniz kazası 1755 yılında Mısır'a gitmekte olan Hacı Kaptan emrindeki bir kalyon fırtınaya tutularak gece vakti Kumkapı' da karaya oturur. Olayı öğrenen Padişah III. Osman ve Sadrazam Sait Paşa derhal Kumkapı' ya giderek kalyon ve denizcilerin kurtarılmasında hazır bulunur. Kurtarılan gemicilerden birisi padişaha şöyle der:
- Eğer burada ve surlar üzerinde bir fener yapılırsa
uzağa gidip gelen gemiler ışığı görünce yollarını bulurlar.
Bunun üzerine III. Osman bir fener yapılmasını emreder ve Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa da Ahırkapı Feneri'ni yaptırır.
AMASYA
.
Amasya tarihi M. Ö. 4000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Amasyalı bir Yunan tarihçisi olan Strabon'a göre şehir
Amazonlardan Amasis tarafından kurulduğundan dolayı Ameseia adını almıştır.
Hititlerin ve Asurluların egemenliğinde kalan şehir
M.Ö. III: Yüzyılda Pontus krallığına geçmiş ve başkent olmuştur.
Amasya
ilk tarihi önemini
Büyük İskender'den sonra Pontos krallığının beşiği olmakla kazanmıştır. I. Mithradates bu şehri başkent yapmış ve Amasya
bu devletin 2 yüzyıl başkenti olarak kalmıştır. Daha sonraları şehir
Romalılar
Danişmetliler
Moğollar
Yeşilırmak'ın Tokat ırmağı da denilen anakolu üzerinde kurulmuş olan şehir
deniz seviyesinden 400 m. yüksekliktedir. Ünlü halk masalı kahramanı Ferhat'ın dağı delip şehre su akıttığı eski kemerler de bu şehirdedir. Ferhat su kemerleri
efsaneye göre Şirin'in aşkı uğruna Ferhat tarafından yapılmıştır.
Yüzölçümü 5520 km2 olan Amasya'nın ilçeleri : Göynücek
Gümüşhacıköy
Merzifon
Taşova (Yenişenbükü) dır. En önemli akarsuyu Yeşilırmak'tır.
İlhanlılar ve Osmanlılar'ın egemenliği altına girmiştir. Önceleri Sivas'a bağlı olan şehir Cumhuriyet'in ilanından sonra il ünvanını kazanmıştır. Suluova(Suluca) ANADOLU HİSARI
.
1391 yılında Yıldırım Bayezid tarafından İstanbul Boğazı'nın en dar yerinde yaptırılmış surlardır. İstanbul Boğazı'nı ele geçirmek ve Rumeli yakınlarında yapılabilecek bir savaşta orduyu karşı kıyıya güvenli bir şekilde geçirmek için yapılmıştır.
Dış taraftaki kale
sur durumundadır. Doğu-batı çapı 65 m.
kuzey-güney çapı 80 m. olup
surların kalınlığı 2-5 m. arasındadır.
Surların üzerinde mangallar vardır. Hisarı korumak için surun üzerine silindir şeklinde üç kule yapılmıştır
ARAS IRMAĞI
.
Doğu Anadolu'nun kuzeyinden doğan ırmağın uzunluğu 920 km.' dir. topraklarındaki uzunluğu ise 435 km.' dir. Bingöl dağlarının kuzey-doğu yamaçlarında çıkar. Erzurum'un güneyindeki Karagöl
Palandöken
Yıldırım
Şahvelet
Nalbant
Sakaltutan dağları ve Akdağ ile Çakmak dağlarından gelen kolları aldıktan sonra bu dağların arasındaki çukur alanda toplanır. İlkbaharda suları çoğalan Aras Iğdır ovasında da bir kollar alır. sınırlarını geçtikten sonra Kafkasya'nın güney-doğusunda Mugan önünden geçerek Hazar denizine dökülür.
AYASOFYA
.
İstanbul'da Bizans devrinden kalan en ünlü kilisedir. 1453'te Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla camiye çevrilmiş
1935'te müze oluncaya kadar bu amaçla kullanılmıştır. Büyük Kostantinos'un İstanbul'u imparatorluk merkezi haline getrip kenti yeni baştan ele alması sırasında bugünkü Ayasofya'nın yerinde bir kilise yaptırılmış
404 tarihinde bir ayaklanma sırasında yanan kilisenin yerine Theodosios II. devrinde 415'te yapılan yenisinin bazı kısımları bugünde görülmektedir. Bu yapının batı yüzünü süslediği anlaşılan sütunlu galeri ile narteks duvarlarını bir kısmı 1935 yılında yapılan kazılarla bugünkü Ayasofya'nın batı avlusunda ortaya çıkmıştır.
532 yılında çıkan yangından Ayasofya kurtulamamış
ayaklanmadan sonra Justinianos'un çağında ikinci bir örneği olmayacak büyüklükte ve özellikte bir yapı istemesi üzerine
yangınların etkileyemeyeceği her türlü malzemenin en zengin şekilde kullanılacağı bir kilisenin yapımına girişmişler 537 tarihinde tamamlanan yapı
büyük bir açılış töreninden sonra imparatorun "Ey Süleyman seni geçtim" demesine sebep olacak kadar etkileyici olmuştu.
Zaman içerisinde birçok yangın ve deprem atlatan Ayasofya
29 Mayıs 1453'te İstanbul'un Türkler tarafından alınmasından sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye çevrilmiş ilk Cuma namazı burada kılınmıştı. Camiye çevrilmesi sırasında yapının ana çizgileri korunmuş
figürlü mozaiklere bile dokunulmamıştır. Bunlar ancak Kanuni devrinde badanayla örtülmüştür. Güneydoğudaki büyük dayanak duvarların Fatih devrinde yapıldığı
ayrıca tuğla minarenin eklendiği kabul edilir. Sultan İkinci Bayezid devrindeyse kuzeybatıdaki ince minare
Sultan İkinci Selim devrinde de Mimar Sinan tarafından batıdaki iki kalın minare eklenmiş ve yer yer dayanaklarla kuvvetlendirilmiştir. Mimar Sinan'ın yaptığı dayanaklar ve onarımlar yapının bugüne kadar ulaşabilmesini sağlamıştır.
Bu yapının çevresinde Bizans devrinden kalan ek yapılar vaftizhane ve hazine dairesidir. Bu ek yapılardan vaftizhane Osmanlı devrinde Sultan Mustafa ve İbrahim'in türbesi olmuş
Sultan İkinci Selim türbesi Mimar Sinan
Sultan Üçüncü Murad türbesi de Davut Ağa tarafından yapılmıştır. Ayrıca Sultan Üçüncü Mehmed'in kendi türbesi
bir okul binası
Ayasofya
birçok özelliğiyle uzun yıllar birçok mimarı etkilemiş
çeşitli devirlerde gördüğü ek ve onarımlarla bugünkü şeklini almış bir yapıdır. Mimari ve süsleme zenginliğinin yanı sıra her devirde eklenen efsaneleriyle de büyük bir geçmişi içinde saklamaktadır. M.S.326 yıllarına rastlayan bu ilk yapıdan sonra M.S. 360'ta imparatorun oğlu Konstantinos küçük geldiği veya bir depremde yıkıldığı için yapıyı yeni baştan daha büyük olarak ele aldırmıştır. Büyük kilise (Megale Ekklesia) adıyle anılan ve bazilikal bir plan gösterdiği sanılan yapı V. yüzyıldan sonra daha çok Hagia Sophia adıyle tanınmış ve bu ad sonuna kadar yaşamıştır. devrin iki önemli mimarından Aydınlı Anthemios ile Miletoslu İsidoros sorumluluğu yüklenmişler Sultan Birinci Mahmud döenminden özellikler taşıyan bir şadırvan ve imaret yapının çevresinde yer alır.
Cevap: Osmanlı Devleti Zamanındaki Önemli Mekanlar
BAB-I ALİ .
XIX. yüzyıl başından başlayarak kullanılmış
Tanzimata kadar vezirlere ikametgah vazifesi de görmüştür. Tanzimatta sadece sadaret makamı olarak kalmıştır. Sultan II. Mahmut'a kadar "Babısafi" denilen bu yeri halk "Paşa kapısı" olarak diye bilirdi. Halk dilinde "kapı" daima hükümet anlamında kullanılmıştır. Babıali adı Sultan II. Mahmut zamanında yerleşmiştir. Sadrazam Derviş Paşa' ya verilen konak
onun ölümünden sonra sadrazamların oturdukları bina haline gelmiştir. Yeniçerilik kaldırıldıktan sonra sadrazamların oturdukları yer olmaktan çıkmış (1826) ve tamamen resmi bir daire niteliği kazanmıştır. 1850 - 1870 tarihleri arasında Osmanlı İmparatorluğu' nun yönetim merkezi haline gelmiştir. Devletin bütün siyasi ve yönetim işleri buradan yürütülmüştür.
BABIALİ BASKINI
23 Ocak 1913 günü İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından düzenlenen hükümet darbesine verilen addır. Hükümet
Balkan savaşları karşısında aldığı yenilgiden dolayı duyduğu manevi eziklik
barış anlaşmasına boyun eğmesini isteyen Almanya ve Avusturya'nın baskı baskıları altında zor durumdayken İttihat ve Terakki' nin önde gelenleri Babıali' yi bastı. Baskın
cemiyetin merkezinde Enver Paşa ve Talat Paşa tarafından planlanmıştı.
BUG ve DİNYESTER IRMAKLARI
.
Batı Bug Irmağı'da denilmektedir. Rusya'nın (eski SSCB) batısında bulunan Volin-Podolsk Yaylası'nda doğar
kuzeybatıdan güneydoğuya doğru Dniester'e paralel olarak Nikolayev limanına kadar akar. Uzunluğu 830 km'dir. Polonya ile Rusya arasında sınır olulturmaktadır. Polonya sınırı boyunca 300 km uzanır ve Visyül ırmağı ile birleşir.
DINYESTER IRMAĞI
Osmanlı döneminde Turla'da denilmektedir. Ukrayna'nın ikinci uzun ırmağı olup
Moldovya'nın başlıca su kaynağıdır. Rusya'da Karpat Dağları'ndan doğarak güney ve batı doğrultusunda 1.352 km aktıktan sonra Odessa yakınlarında Karadeniz'e dökülmektedir. Güneyde tepelik ovalar ve Moldovya Platosu vardır. En güney ucunda Karadeniz'deki düzlükler yer alır. BURSA
Marmara bölgesinin güney Marmara bölümünde Uludağ'ın kuzey batı kenarında yer alan Bursa
eski çağlarda Bitinya adı verilen bölgenin başkentiydi. Bursa
M.Ö 2. yüzyılda Bitinya Kralı Prusias.II tarafından kurulmuş ve Prusa diye adlandırılmıştı. M.Ö 74 yılında Bitinya Kralı Nikomede Philopator
ölümünden önce Bursa ve çevresini Romalılara miras bıraktı. Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılması üzerine bu bölge Bizans İmparatorluğu'nun payına düştü. M.S 6. yüzyılda Justinianus çağında Bursa gelişti. Roma devrinde Çekirge Kaplıcaları da çok ünlüydü. 1113 yılında tamamen Bizans egemenliğine geçen Bursa ve dolayları 14. yüzyıldan itibaren Osmanlıların sürekli saldırılarına uğradı. Osman Bey
İznik'ten sonra Bursa'yı da kuşattı. Sekiz yıl süren kuşatmaya dayanamayan Bursa
Osman Bey'in ölümünden iki yıl sonra 1325'te Orhan Bey tarafından alındı.
Osmanlılar Bursa'yı ele geçirdikten sonra burayı başkent yaptılar. Şehir hızla gelişti. Bursa Orhan Bey'den sonra gelen padişahlar zamanında da önemli bir gelişme kaydetti. Yaptırılan mimari eserler ile kent güzelleşti. 1402 Ankara Savaşı'ndan sonra Bursa kısa bir süre Timur'un eline geçti. Timur'un çekilişinden sonra şehir tekrar Osmanlılarda kaldı. Çelebi Mehmed zamanında
şehrin en güzel eserlerinden olan Yeşil Camii ve Yeşil Türbe tamamlandı. Yine Sultan İkinci Murad'da Bursa'da kendi adını taşıyan bir cami
medrese ve bir de imaret yaptırdı. Sultan İkinci Bayezid tahta çıkınca kardeşi Cem Sultan Bursa'da 18 gün kalarak adına para bastırdı. Ölümünden sonra Cem Sultan'ın cenazesi Avrupa'dan Bursa'ya getirilerek Muradiye'deki türbesine gömüldü. İstanbul'un fethinden sonra Bursa ve çevresi Anadolu Beylerbeyliği'nin bir sancağı olarak yönetildi. 1841'den sonra Eyalet merkezi oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda 9 Temmuz 1920 günü işgal edilen Bursa
12 Eylül 1922'de Türk orduları tarafından kurtarıldı.
BURSA ULU CAMİİ
.
1395-1399 yılları arasında Yıldırım Bayezid tarafından Bursa'da yaptırılan cami
Bursa'daki mimari eserlerin en büyüğüdür. Cami Kapısının üzerinde İvaz Paşa'nın adı bulunmaktadır.
Paye ve sütunlu olan düz çatı ile örülen Selçuklu Camii'lerinin kubbeli düzene çevrilmiş ilk örneklerindendir. 56x68 m boyutlarındadır. 12 Paye ile
5 nefe bölünmüştür. 20 kubbesi vardır.
Üzeri açık kubbenin altında bir şadırvan vardır. Şadırvanın çevresinde Kur'an okumak için ayrılmış sofalar vardır.
Üzeri kabartma kıvrık dallarla süslenmiş ve ceviz ağacından yapılmış sekiz köşeli küçük çerçevelerin birleştirilmesiyle meydana gelen mimberin sağ kanadında
yapan ustanın adı (Elhac Mehmed Abdülaziz İbni Dakira) yaılmıştır. Ön cephenin iki köşesinde birer minare vardır.
BURSA YEŞİL CAMİİ
.
1413 yılında Çelebi Mehmed döneminde başlanan cami
1424 yılında Sultan II. Murad zamanında tamamlanan cami
ilk dönem Osmanlı mimarisinin önemli eserleri arasında yer alır.
Planı ters T şeklinde olup
iç kısmı sekiz bölüme ayrılmıştır. Mihrabın bulunduğu kubbeli kıble eyvanıyla yan eyvanlar
ortadaki üzeri kubbeli esas mekana açılır. Kıble ayvanı orta mekanda dört
yan eyvanlarda bir basamak yükseltilmiştir. Esas mekanın ortasında bir şadırvan yer alır; bunun üzerinde kubbede aydınlık feneri bulunmaktadır. Üst katta ortada hünkar mahfili
bunun iki tarafında saray daireleri
alt katta erkan-ı osmaniyeye ait mahfiller vardır. Cami'nin asıl ünü çini kaplamalarından gelmektedir.
BURSA YEŞİL TÜRBE
.
1421 yılında Bursa Yeşil Cami'nin yanında
Çelebi Mehmed'e ait olan türbedir. 4
57 m yüksekliğinde bir kasnak üzerine oturan 6.60 m yüksekliğinde sivriye yakın bir kubbeyle örtülü olan türbe sekiz köşelidir. Türbe dıştan tek katlı görünmesine rağmen
sandukanın bulunduğu salon ve bunun altında yer alan basık tonozlu mezar kısmı ile iki katlıdır. Sandukanın üzerinde altın yaldızla yazılmış kitabe vardır.
CEBELİ TARIK BOĞAZI
.
Akdeniz ile Atlantik'i birleştiren 60 km uzunluğunda ve 44 km genişliğinde bir boğazdır. Derin bir boğaz olan Cebelitarık' ın en sığ yeri 324 m.' dir. Boğazın yüzünde batıdan doğuya doğru giden kuvvetli bir akıntı vardır. Boğazın iki kıyısı da sarp ve kayalıktır.
Eski çağdaki adı Calpe' dir. Şimdiki adı ise Arap komutanı Tarık'ın adını taşır. Tarık boğazın güvenliğini sağlamak için burada bir kale yaptırmıştır. Cebelitarık 1462' de Araplardan İspanyollara geçmiş
1502' de resmen İspanyol topraklarına katılmıştır. 24 temmuz 1704'te İngiltere-Hollanda deniz kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir. 1705 tarihindeki Ultrecht antlaşmasıyla İspanya kaleyi İngiltere'ye iade etmeyi kabul etmiştir.
DARÜLACEZE
.
Yardıma muhtaç çocukların
sakat kadın ve erkeklerin bu durumdan kurtarılması amacıyla 7 kasım 1892' de İstanbul Kağıthane' de temeli atılan kurumdur. Sultan II. Abdülhamit zamanında İstanbul'da kurulması düşünülmüş (9 nisan 1890) ve Sadrazam Halil Paşa' nın gayretleri ve padişahın maddi desteği sonucu gerçekleştirilmiştir. Darülaceze' nin yapımı dört yıl sürmüş ve 2 şubat 1896 tarihinde hizmete açılmıştır. Darülaceze yeni doğmuş bebeklerden
kimsesiz yaşlılara kadar birçok kimseye yardımcı olmaktadır.
DON ve VOLGA IRMAKLARI
.
Rusya'nın batısındadır. Novomoskovsk yakınlarında Rusya' nın orta bölümlerindeki yaylalardan doğar ve bu yaylaların doğu kıyılarını takip ederek
ormanlık bir alan boyunca güneye doğru akar. Don
Taganrog körfezinden Azak denizine dökülür.
100 km uzunluğundaki Volga-Don kanalının açılmasından sonra (1952)
Karadeniz' i Hazar denizine
Baltık denizine ve Beyaz denize bağlayan büyük su ulaşım şebekesi tamamlanmış oldu.
EDİRNE MURADİYE CAMİİ
Sultan II. Murad tarafından 1435'te yaptırılan Muradiye Camii
ilk devir Osmanlı mimarisinin önemli örneklerindendir.
EDİRNE SARAYI
Sultan I. Murad tarafından 1365-1366 yılları arasında kaledışında
EDİRNE SELİMİYE CAMİİ
.
Sultan II. Selim' in emri üzerine Mimar Sinan tarafından Kıbrıs' ın fethiyle elde edilen ganimetlerle eski sarayın baltacılar koğuşunun bulunduğu yerde yapılmıştır. 1568 - 1574 yıllarında tamamlanan Selimiye Camii Osmanlı-Türk mimarisinin en büyük eseridir. Üçer şerefeli dört minaresi vardır. Her minarenin yüksekliği 79
89 m.' dir. Kubbesi 31
28 m. çapında olan Selimiye Camii' nin Harim tarafındaki minarelerin şerefelerine ayrı ayrı yollardan çıkılabilmektedir
EDİRNE ÜÇ ŞEREFELİ CAMİİ
.
Sultan II. Murad tarafından yaptırılmış ve 1447'de tamamlanmıştır. Bu caminin ayakları felçli olan Konyalı bir mimar tarafından yaptırıldığı söylenir. Bu cami'ye Yeni Cami
Cami-i Kebir denildiği gibi
halk üç şerefeli büyük minaresinden dolayı Üç Şerefeli Camii olarak anmaktadır.
Cami altı köşeli sütun üzerinde bir büyük kubbe ile bu kubbenin iki yanında dördü büyük dördü küçük 8 kubbeyle örtülüdür. 18 Sütun üzerine dayanan 21 kubbeli revakla çevrilidir. Biri 3
biri 2 ve diğer ikisi birer şerefeli olmak üzere 4 minaresi vardır.
EYÜP SULTAN CAMİİ .
.
İstanbul'da Haliç'in kuzey ucunda Eyüp semtinde bulunmaktadır. İslamiyet'i ilk kabul edenlerden ve Arapların İstanbul'u kuşatması sırasında şehit olan Hz. Eyyubu El-Ensari'nin gömüldüğü yerdedir. Fatih Sultan Mehmed'in emri ile buraya bir türbe
bugünkü caminin ilk örneği olan yapı Sultan Üçüncü Selim zamanında 1798-1800 yıllarında Uzun Hüseyin Efendi tarafından yaptırılmıştı. Cami son defa Sultan İkinci Mahmud zamanında tamir ettirildi. 1822 yılında deniz tarafına rastlayan minareye yıldırım düşünce
minarelerin üst şerefelerine kadar olan kısmı yeniden yaptırıldı. Cami
planı bakımından sekiz payeli camiler grubuna girer.
Eyüp Sultan Camii'nin çevre duvarı içinde yer alan Hz.Eyyubu El Ensari'ye ait türbe 1458 yılında yaptırıldı. Sultan Birinci Ahmed ve Sultan İkinci Mahmud dönemlerinde tamir gören türbe 16.yy'dan itibaren çinilerle süslendi. Türbedeki gümüş şebeke ve şamdanlar son devirlere ait olmakla beraber sandukanın ayak ucundaki kuyunun kabrin keşfi sırasında bulunan pınar olduğu ileri sürülür. Eyüp Sultan Türbesi yüz yıllar boyu İslam aleminin ziyaret yeri olmuştur. yanına da bir cami yapıldı. 1458 yılında yapılan ilk cami yıkılmış
Cevap: Osmanlı Devleti Zamanındaki Önemli Mekanlar
FATİH CAMİİ .
Fatih Camii
Fatih Sultan Mehmed tarafından Fatih semtinde yaptırıldı. Bizans devrinde
bu kilisenin yıkıntılarından faydalanarak yapıldığı sanılmaktadır. Cümle kapısının iki yanında ve üstünde bulunan Arapça kitabeye göre yapımına 1467 yılında başlanan Fatih Camii
1470 yılında tamamlanabildi. Mimarı
Sinaüddin Yusuf bin Abdullah'tır. Cami
plan olarak anıtsal bir biçimde yapılmıştır. Merkezi kubbe
iki fil ayağı ile iki sütun üzerine oturtulmuştur. Fatih Camii
1766 yılında yaşanan bir depremden dolayı harabe haline geldiği için Sultan Üçüncü Mustafa
1767 ve 1771 yılları arasında camiyi Mimar Mehmed Tahir Ağa'ya tamir ettirdi.
Caminin ilk inşasından bugün sadece şadırvan avlusunun üç duvarı
şadırvan
tac kapı
birinci şerefeye kadar minareler ve çevre duvarının bir kısmı kalmıştır. Şadırvan avlusunda
kıble duvarına paralel olan revak diğer üç yönden daha yüksektir. Kubbelerin dış kasnakları sekiz köşelidir ve kemerlere oturur. Kemerler genellikle kırmızı taş ve beyaz mermerlerle işlenmiş
yalnız mihverdekilere yeşil taş kullanılmıştır. Alt ve üst pencerelerin etrafı geniş silmelerle çevrelenmiştir. Söveler mermerdendir ve gayet geniş
kuvvetli silmelerle belirtilmiştir.
Demir parmaklıklar
kalın demirden ve topuzludur. Revak sütunlarının sekizi yeşil Eğriboz
ikisi esmer granitten
son cemaat yerindekilerin bazıları ise mısır granitindendir. Başlıklar tamamen mermerden ve hepsi istalaktitlidir. Kaideler de mermerdir. Avlunun biri kıblede
ikisi yanda üç kapısı vardır. Şadırvan sekiz köşelidir. Mihrabın yaşmağı istalaktitlidir. Hücre köşeleri yeşil direkli
kum saatleri ile süslü ve üstü zarif bir taçla biter. Yaşmağın üzerinde tek satırlık bir ayet vardır. On iki dilimli olan minare
cami ile büyük bir ahenkle birleşmiştir. Çinili levhalar son cemaat duvarının sağ ve solundaki pencere aynalarındadır.
Fatih Camii'nin ilk yapımında
cami alanını genişletmek için duvarlar ve iki ayak üzerine bir kubbe oturtulmuş ve bunun da önüne bir yarım kubbe ilave edilmiştir. Böylelikle 26 m çapındaki kubbe bir yüzyıl boyunca en büyük kubbe niteliğini korumuştur. Caminin ikinci defa yapılışında payandalı camiler planı uygulanarak küçük kubbeli sivri bir bina meydan getirilmiştir. Şimdiki durumda
merkezi kubbe dört fil yağına oturmakta ve bunu dört yarım kubbe çevrelemektedir. Yarım kubbelerin etrafında ikinci derecede yarım ve tam kubbeler
mahfildeki ve dıştaki abdest musluklarının önündeki galerileri örtmektedir. Mihrabın sol tarafından
türbe yanından geniş bir rampa ile girilen Hünkar mahfili ve odalar bulunmaktadır.
Minarelerin taş külahları 19.yy sonunda yapılmıştır. Mimar Mehmed Tahir Ağa camiyi tamir ettiği sırada eski camiden kalan klasik parçalarla yeniden yaptığı barok parçaları iyi bir şekilde birleştirdi. Caminin alçı pencereleri son devirlerde harap olduğundan adi çerçevelerle değiştirildi. Avlu kapısının yanındaki yangın havuzu Sultan İkinci Mahmud tarafından 1825 yılında yaptırıldı. Caminin geniş bir dış avlusu vardı. Bunun tabhaneye çıkan kapısı eski camiden kalmıştır.
caminin yapıldığı yerin yakınlarında Havariyun kilisesi vardı. Fatih Camii'nin mihrap ikisi pembe FATİH KÜLLİYESİ
.
Fatih Camii ile birlikte yapılan Fatih Külliyesi; mektep
kütüphane 16 medrese
imaret
tabhane
darüşşifa ve hamamdan meydana geliyordu.
Medreseler
camiinin kuzey ve güney tarafında bulunur ve Karadeniz
Akdeniz
Çifte Ayakkurşunlu medreseleri adlarını alır. Bu medreseler 19 hücre
birer dersane
dörder hela içerir. Medreseler revaklarla çevrilidir ve şadırvanlı avluları vardır. Revak kubbecikleri kasnaksızdır.
İmaret
tabhane avlusunun içinde
geniş batı köşesine yakındır. Kalın taş duvarlı
Kervansaray
tabhane avlusunun güneydoğu köşesindedir. Girişi Millet kütüphanesinden Nakşidil türbesine çıkan yolun hemen başında olabilir.
Tabhane
caminin güneydoğusundadır. Caminin çevre duvarından bir sokakla ayırdığı imaret ve kervansarayı içine alan ayrı bir avlu içinde 64x43 metre boyutlarında dikdörtgen bir binadır. Girişi batıdadır. 5.5 metre genişliğinde ve 7 metre yüksekliğindeki bu Bursa kemeri salonun büyük bir açık eyvan olduğunu göstermektedir. Eyvanın iki tarafında ara kapıları ile birbirine bağlı ve ocaklı ikişer oda vardır. Salonun hemen önündeki sağ ve solunda ikişer kubbesi bulunan yer
hücre şekline sokulmamış ve açık bırakılarak bir çeşit yan eyvan meydana getirilmiştir. Büyük kubbeli açık eyvan yaz aylarına ait
yanlardaki ikişer büyük oda kış aylarına ait toplantı ve namaz yeri ikişer kubbeli ve şekilli
yan eyvanlarda misafirlerin eşyalarına ait depolardı.
Kütüphane binası Fatih Camii'nin duvarına bitişik olarak yapıldı(1742). Kütüphaneye Sultan Birinci Mahmud hafızı kütüb İbrahim Efendi
Abdülgani Ağa ve diğerleri kitap bağışında bulundular. 1956 yılında yazma ve basma eserler Süleymaniye Kütüphanesi'ne nakledildi
kervansaray Başkurşunlu pencereli iki büyük kubbeli olduğu tahmin edilen yapı kalıntıları ile bunları birbirine bağlayan bir duvardan ibarettir. İmaretin planı tam olarak tespit edilememiştir. FATİH TÜRBESİ
.
İstanbul'da Fatih Camii'nin çevre duvarı içinde yer alan Fatih Sultan Mehmed'e ait türbedir. Miharbın önünde yapılan ilk türbeden bugüne hiçbir iz kalmamıştır. Bugünkü bina 1766 depreminden bir yıl sona yapıldı. Yeni yapıda eski temellerden faydalanıldı. 1784 yılında Sultan Birinci Abdülhamid tarafından kapı sövesi değiştirtilerek üzerine bir ayet ve kıta yazdırıldı. Barok stilin hakim olduğu türbenin dışındaki geniş ve oymaklı saçak 18.yy'ın sonu veya 19.yy'ın başına aittir. Fatih Türbesi
Sultan Abdülaziz devrinde
1865 yılında ikinci defa tamir edildi; altın nakışlar ve sürme pencereler yapıldı.
FERİYE SARAYI
Bugün Beşiktaş ile Ortaköy arasında bulunan sarayların eski adı. Üç bölümden oluşan bu saraylarda padişahın uygun gördüğü hanedan mensupları ile kışlık dairesi bulunmayan kişiler otururdu. Bugün Kabataş Lisesi ve Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmı olarak kullanılmaktadır.
GALATA KULESİ
.
XIV. yüzyılda Galata'ya yerleşen Cenevizliler tarafından
1348 yılında bölgelerini yabancılara karşı korumak amacıyla
Galata surlarına ek olarak yaptırılmıştır. Galata surlarının baş kulesidir. XVI. Yüzyılda Kasımpaşa tersanesinde çalıştırılan esirler için zindan olarak kullanılmış
daha sonraları tersanenin ambarı haline getirilmiştir. İlk uçan Türk olan Hezarfen Ahmed Çelebi
ünlü uçuşunu Galata Kulesi'nden yapmış ve Üsküdar'a kadar uçmayı başarmıştır.
Galata Kulesi'nin iç çapı zemin katında 8
95 dış çapı en alt kısmında 16
45 m ve duvar kalınlığının birer çıkıntısı (segment) şeklinde devam eder. 4. Kattan sonra
Türk çağı yapımı olduğunu gösteren biçimde mazgallar ve 5. Katta top namlularının yerleştirildiği yuvalar vardır. Yerden külah ucuna kadar kulenin bütün yüksekliği 66
90 m'dir. 7. ve 8. katların her biri 14 pencerelidir.
GÜLHANE BAHÇESİ (Parkı)
.
İstanbul'un en eski parklarından biridir. Sarayburnu
Topkapı Sarayı ve Çizme Kapısı arasında bulunan hafif eğimli alanda yer almaktadır. Gülhane diye anılmasının sebebi
Bizans döneminde askeri depoların ve kışlaların bulundugu Gülhane'ye daha sonra Mangana Sarayı yapılmıştır. Aynı zamanda bu çevrede Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması'nın bulunması nedeniyle bu bölge kutsal sayılırdı. İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed Sarayburnu'nu surlarla çevirerek Çinili Köşk'ü yaptırdı. Burada güreş
cirit gibi eğlence ve gösteriler yapılırdı. Yapılan önemli gösterilerin anısına Gülhane'ye birçok nişantaşı dikildi. III. Murad için Sadrazam Sinan Paşa buraya ünlü İncili Köşk'ü yaptırdı. Gülhane'deki bahçelerin ve sarayların temizliği için Bostancı Ocağı'ndan Gülhane Ocağı denen bir bölük ayrılmıştır.
İstanbul'da ilk ciddi imar çalışmaların yapıldığı 1776 yılında Fransız Kauffer'e yaptırılan imar kapsamına Gülhane'de alında ancak uygulamaya geçilemedi. 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı'nın Gülhane'de okunmasından dolayı
bu fermana; Gülhane Hattı Humayunu da denir. II. Abdulhamid 1880'lerde ilk büyük müzenin burda yapılmasına izin verdi. Müze-i Humayun'un yapılması sırasında bahçe düzenlemesi yapıldı ve müzeyle birlikte halka açıldı. Atatürk
24 Kasım 1928'de Gülhane'de düzenlenen törende "Başöğretmen" sanını alarak Latin harflerini halka tanıttı ve burada ilk dersini verdi. Günümüzde İstanbul'un başlıca parklarından olan Gülhane Parkı'nda 1955'te kurulan bir de hayvanat bahçesi yer almaktadır.
içinde Topkapı Sarayı'nın gül bahçeleri olduğundandır. HACI ÖZBEK CAMİİ
1334 yılında İznik'te inşa edilen Hacı Özbek Camii'nin diğer bir adı da Çarşı Mescididir. Caminin tek kubbesi üç kemerli ve üzeri tonozla örtülü son cemaat yeri vardır. Kubbe tuğladan
duvarlı moloz arasına tuğla hatıl işlenerek yapılmıştır. Alt kattaki pencereler tuğladan örülü ve sivri kemerlidir. Kasnak pencereleri ise ahşap lentoludur
HALİÇ
Haliç
İstanbul'un İstanbul ve Beyoğlu semtlerini ayıran koy
yani İstanbul'un iç limanıdır. Bizanslılar zamanında Khrysokeras (Altınboynuz) adı verilen bu koya
Osmanlı devrinde Halic-i Konstantiniye de denirdi. İstanbul Halic'i
Kağıthane ve Alibey derelerinin birleşen ağzının deniz istilasına uğramasıyla oluştu. Haliç
sözü geçen iki akarsu kavşağından Sarayburnu- Tophane arasına kadar
Kuzeybatı- Güneydoğu doğrultusunda 8 km. uzanır. En geniş yeri
Kasımpaşa- Cibali arasında 700 metreye varır. Derinliği
yukarı kesimde vapurların işlemesini güçleştirecek kadar azdır. Ve bu kesim derelerin getirdiği alüvyonlar yüzünden hızlı bir dolma halindedir. Aşağı kesimde ise derinlik fazladır. Unkapanı(Atatürk) köprüsü altında 40
Karaköy köprüsü altında da 60 metreyi bulur.
Osmanlı devrinde güneyde İstanbul şehrinin
surlarının boyladığı Haliç'in başka kesimlerinde
Eyüp ve Kasımpaşa gibi şehir semtleri çevresinde bağ ve bahçeler arasında konaklar vardı ve kayıklarla Kağıthaneye gezmeye gidilirdi.
HIRKA-İ SAADET DAİRESİ
Hırka-i Saadet
Hz. Muhammed'e ait olan
keçi tüyünden yapılmış geniş kollu hırka
bu hırkanın muhafaza edildiği yere verilen isimdir.
I. Selim
Mısır'ı fethettikten sonra
diğer kutsal eşyalarla birlikte hırkayı da İstanbul'a getirmiştir. Önceleri haremde muhafaza edilen hırka
diğer kutsal eşyalarla birlikte burada muhafaza edilmeye başlanmıştır.
Hırka-i Saadetin içinde saklandığı gümüş sandukanın ve altın çekmecenin anahtarları yalnız padişahın kendisinde bulunurdu. I. Selim'den
Halife Abdülmecid'e kadar devam eden ve bir gelenek haline gelen Hırka-i Saadet ziyareti
her Ramazan ayının 15'inde padişah
sadrazam
şeyhülislam ve diğer devlet erkanı tarafından yapılırdı. Padişah kilitleri açar
hırkayı çıkarıp önce kendisi
daha sonra erkan yüzlerini ve gözlerini sürerler
hırkayı yerine koyarak çekmece ve sandukayı kilitleyerek ayrılırlardı. Hırka-i Saadet Dairesi ise Topkapı Sarayı'nda bu sırada imamlar ve müezzinler sürekli olarak Kur'an okurlardı. Ziyaret tamamlandıktan sonra yine padişahın bizzat kendisi
Cevap: Osmanlı Devleti Zamanındaki Önemli Mekanlar
İSAKÇI KALESİ
Tuna Nehri'nin sağ kıyısında bulunmakla birlikte bölgenin stratejik üstünlüğü sebebiyle yaptırılmıştır. Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya savaşları arasında bir çok kez el değiştirmiş
Sultan III Selim zamanında Ruslar'ın eline geçmiştir. Yaş Antlaşması ile tekrar Osmanlılara verildi. Edirne Antlaşması ile yeniden elden çıktı.
KABE-İ ŞERİF
Müslümanların kıblesidir. Mekke şehrinde Harem-i Şerif Camii'nin ortasında bulunur. Yapılış tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Hz. İbrahim tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. İslamiyetten önce de Araplar tarafından kutsal sayılan Kabe'de birçok put bulunmaktaydı. Mekke'nin fethinden sonra Kabe putlardan temizlenmiş ve onarılmıştır (630).
Kabe'nin duvarları siyah taşlardan yapılmıştır. 25 cm yükseklikte ve 30 cm kadar çıkıntılı bir mermer kaide üzerinde bulunmaktadır. Bu duvarlar yere kadar inen ve yer hizasında kaideye bakır halkalarla bağlanan siyah bir örtü ile örtülüdür. Tek parça olup her yıl yenilenen örtünün yalnız kapı ve damdaki oluğun hizasına gelen kısmı kesiktir. Örtü ipekli bir kumaştan dokunmuş olup
üzerine kelime-i şehadet işlenmiş
dama yakın kısmında çevresine altın işlemeli bir şerit geçirilmiş; kemer biçiminde olan bu şeride de Kur'an ayetleri işlenmiştir. Kabe'nin kuzey-batı duvarında yerden 2 m. kadar yükseklikte
yer yer yaldızlı
gümüş kaplı bir kapı bulunmaktadır. Kapıya özel olarak yapılmış tekerlekli bir merdivenle çıkılmakta ve kapı öyle açılmaktadır. Kabe'nin içinde tavana çıkmak için bir merdiven ve üç ağaç sütun bulunmaktadır. İç duvarlar ve yerler mermer kaplıdır. Tavanda altın ve gümüş kandiller asılıdır. Kapıya yakın bir yerde Hacer-i esved yerleştirilmiş ve gümüş bir çemberle çevrilmiştir. Hacer-i esved'in tam karşısında Zemzem kuyusunun bulunduğu bina vardır. Kabe'nin çevresindeki tavaf yeri mermer döşelidir.
Kanuni Sultan Süleyman tarafından tavanı onarılan Kabe
beşinci onarımını I. Ahmed döneminde görmüş
IV. Murad döneminde çıkan sel baskını sonucunda üç cephesi yıkılmış ve yine aynı padişah tarafından onarılmıştır.
KAPALIÇARŞI
Kapalıçarşı
Nuri Osmaniye ve Beyazid Camileri ile Mahmutpaşa Çarşısı arasında
üzeri dam ve kubbelerle örtülü çeşitli dükkanların bulunduğu sokaklardan meydana gelen büyük çarşıdır. Şekil yönünden pek düzenli olmasa da 30.700 metrekarelik bir alanı kaplar. Üzeri kurşun kaplı ve pencereli yüzlerce kubbesi vardır. Kapalıçarşı'nın ilk çekirdeği
bugün Eski Bedesten adı verilen Bizans çağından kalma bir yapıdır. Bugünkü Kapalıçarşı değerli eşya ve mücevher alıp satılan bölümleri ile Fatih Sultan Mehmed tarafından
asıl büyük çarşı ise
Kanuni Sultan Süleyman çağında ahşap olarak yapıldı. Çeşitli deprem ve yangınlardan sonra birçok kez onarım gören Kapalıçarşı'da 2 lokanta
2195 oda
497 dolap
12 hazine
bir camii
10 mescid
bir hamam
19 çeşme
8 kuyu
24 han
1 mektep ve 1 türbe vardı. Kapalıçarşı'daki sokaklara verilen isimler dükkanlarda satılan mallara göre konulmuştu. İstanbul ticaret hayatının önemli bir merkezi olan Kapalıçarşı'da
Fatih çağında yaptırılan bedesten de yer almaktaydı.
4399 dükkan KÜÇÜKSU KASRI
Göksu Kasrı olarak da bilinir. İstanbul'da Küçüksu'da
Göksu Deresi'nin Boğaz'a döküldüğü noktanın hemen yakınında
deniz kıyısındaki kasır. Sultan Abdülmecid tarafından Nkogos Balyan'a yaptırılmış
1856'da tamamlanmıştır.
Uzun kenarı deniz paralel
dikdörtgen planlı bir yapıdır. Yerden 3m kadar yüksekteki bir alt bölüme oturan iki kattan oluşur. Deniz cephesi üç düşey parçaya ayrılmıştır.; bunlardan ortadaki düz
yanlardaki dışbükeydir. Orta bölümde bulunan bulunan kapıya
iki kollu görkemli bir mermer merdivenle ulaşılır. At nalının iki kolu arasında fıskiyeli mermer bir havuz yer alır. Giriş bölümü dört sütunun taşıdığı kemerli bir sahanlığın gerisine doğru çekilmiştir. Zemin katta boydan boya ikişer balkon vardır. Üst kattaki konsollara taşıtılmış
zemin kattaki ayaklara oturtulmuştur. Yapının bütün cepheleri
en tepede konsollar üstünde ileri taşan ve çatıyı gizleyen bir parapet duvarıyla sona erer.
at nalı biçimli LEFKOŞE SELİMİYE CAMİİ
1209'da yapımında başlanan katedral
çeşitli istilacıların yağmalarına uğrmaış ve 1571'de Kıbrıs'ın en büyük camisine dönüştürülmüştür. Caminin adı
Kıbrıs'ın fethi sırasında padişah olan II. Selim'in anısına 1954'te Selimiye olarak değiştirilmiştir.
MESCİD-İ AKSA
Kudüs'te Süleyman mabedinin bulunduğu yere kurulan cami. Mescid-i Aksa
Arapça'da "en uzak cami" anlamına gelmektedir. Hicret'in ikinci yılından sonra Kabe'nin kıble olarak kabul edilmesiyle
tüm Müslümanlar namazlarını Mescid-i Aksa yerine Kabe'ye dönerek kılmaya başlamışlardır.
Şimdilerde Mescid-i Aksa
eski Süleyman mabedinin güneyindeki camiye denilmektedir. Cami Haçlı Seferleri'nin başlamasıyla Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında birkaç kez el değiştirdikten sonra 1967 yılında İsrail'in işgaline girmiştir.
MESCİD-İ HARAM
.
Mekke'de
iç avlusunda başta Kabe olmak üzere Zemzem Kuyusu ve Makam-ı İbrahim gibi İslamın en kutsal yerlerinin yer aldığı cami. Cami
Hz. Muhammed zamanında Mekke'de yaptırılmış olup
zamanla cemaate dar gelmesi üzerine Hz. Ömer'in çevredeki yapıları yıktırmasıyla geniş bir alana kavuşmuştur. Zaman içerisinde pek çok ek yapılan cami bugünkü biçimini
16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ve II. Selim'in yaptırmış olduğu bölümlerle almıştır. Mescid-i Haram dünyadaki yedi minareli tek cami olduğu gibi
Yapı 7
5m yüksekliğinde bir duvarla çevrili 110mx162m boyutlarında dikdörtgen bir alanı kaplar. Bu duvarın iç yüzünü çepeçevre dolanan revaklar
orta yerde çok büyük bir avlu oluşturur. Kabe gibi Mescid-i Haram'da
köşegenleri dört ana yöne gelecek biçimde düzenlenmiştir. kuzeydoğu cephesinde beş
kuzeybatı cephesinde sekiz
güneybatı cephesinde dört ve güneydoğu cephesinde yedi tane kapısı vardır.
mihrabı bulunmayan tek cami özelliğini taşımaktadır. NUR-İ OSMANİYE CAMİİ
.
1748 yılında I. Mahmud zamanında yapımına başlanan ve II. Osman zamanında (1755) yapımı tamamlanan
Mustafa Ağa tarafından İstanbul'daki Nur-i Osmaniye semtine yapılan camii.
Su kaynağının üzerine yapıldığından dolayı tabanı kemerlerle desteklenmiştir. Bir dış avlusu
bir de iç avlusu vardır. İç avlunun
ikisi yanlarda
biri ortada olmak üzere üç kapısı vardır. İç avlu
biri ortada
dördü yanlarda olmak üzere dokuz kubbeyle örtülmüştür.
Şerefelerin altı
yatay şeritler şeklindedir. Minare külahları taştandır. Üst üste beş sıraya dizilmiş 174 adet penceresi vardır. Bu pencerelerin kemerleri daire kavisli ve dilimlidir. Kubbede
dördü sağır olmak üzere 32 pencere vardır. Mihrabın sağında ve solunda mermerden bir mimber vardır. Sahnın iç duvarları iki sıra halinde kalın ve çıkıntılı kornişlerle üçe ayrılır. Mermere oyulmuş olan Fatiha Suresi
mihrabın sağından başlayarak bütün sahnı dolaşır.
RODOS
.
Rodos
Anadolu'nun güney-batı kıyısının açıklarında Ege denizinden Akdeniz'e geçilen yerde bulunan ada ve bu adanın başlıca şehridir. Adanın yüzölçümü 1401 kilometre kare uzunluğu 80 km. genişliği ise 38 km'dir. En yüksek yeri Atario tepesidir(1215metre). Adanın kuzeydoğu köşesinde yer alan Rodos şehrinin Marmaris'e uzaklığı 45 km'dir. Rodos şehrinin merkez olduğu idari bölgenin yüz ölçümü 2663 kilometrekaredir.
Önceleri şövalyelerin elinde bulunan Rodos adası
1454'de Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatılmışsa da alınamamış; 1522'de Kanuni Sultan Süleyman tarafından fethedilmiştir. 1912 yılına kadar Osmanlı yönetiminde kalmış olan
Rodos adası bu tarihte on iki ada ile birlikte İtalya'nın eline geçmiş
1945'te de Yunanistan'a verilmiştir.
RUMELİ HİSARI
.
İstanbul'un Avrupa yakasında aynı adlı semtte bulunan
Bopazkesen Hisarı olarak bilinen kale.
Boğazın en dar noktasında ve Anadolu Hisarı'nın tam karşısındadır. 1452 yılında II. Mehmet tarafından İstanbul'un fethini kolaylaştırmak
Boğaz'dan gelecek yardımı kesmek için yapılmış ve inşaatı sadece 4 ay sürmüştür. Planı kabaca dörtgen biçiminde
eni ise 50-125 m arasında değişmektedir. Uzun kenarı itibariyle kıyıya paralel olarak uzanır.
Dörtgenin kuzey ucunda Sarıca Paşa Kulesi
güney ucunda ise Zaganos Paşa Kulesi yer almaktadır. Herbiri yapımı yönetmiş olan Paşa'nın adını almış üç kule vardır. Ortada ise Halil Paşa Kulesi vardır. Kalenin beden duvarları üstünde seğirdim yolu yer almaktadır. Bir savunma önlemi olarak seğirdim yolu hisarı çepeçevre olacak şekilde yapılmıştır; bütün burçlarda kesintiye uğramaktadır. Böylelikle
düşman beden duvarını bir aşıp seğirdim yoluna ulaşırsa
her iki yöndende ilerleyebilmek için de karşısına çıkan burcun içinden geçmek zorundaydı.
Rumeli Hisarı
Osmanlıların eline geçtikten sonra önemini yitirdi. Zamanla içine ahşap evler yapılmış
böylelikle konut bölgesi haline gelmiştir. 1918'de bir ölçüde onarılmıştır. 1953'te ise
içindeki bütün evler yıkılarak büyük bir onarımdan geçmiştir. Bahçesi park olarak düzenlenmiş
yalnız minaresi kalan ortadaki camiinin yeri
arazinin eğiminden yararlanılarak açık hava tiyatrosuna çevrilmiştir. Günümüzde de Rumeli Hisarları konseri ismiyle burada her yaz etkinlikler düzenlenmektedir.
uzunluğu yaklaşık 250 m SADABAD KÖŞKÜ
.
Sadabad (Farsça'da "Yüz Bayındır Yer")
İstanbul'da Kağıthane Deresinin Haliç'e doğru uzandığı düzlük eğlence yerine Lale Devri'nde verilen ad.
Kağıthane Deresi kıyıları
Lale devrinden öncede insanların özellikle Hıdrellez'de en çok gittikleri yerlerden biriydi. Haliç'ten kayıklarla
karadan da arabalarla ulaşılan bu sulak yerde padişaha ve devlet adamlarına ait dinlenme ve av köşkleri vardı. Her yıl Hıdrellez eğlenceleri burada yapılırdı. 17. yüzyılda İstanbul'da yaşanan ekonomik ve sosyal bunalımın sonucunda Kağıthane ve Haliç bu özelliklerini büyük ölçüde yitirmiştir.
Padişah III. Ahmed ve Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim paşa
İstanbul'un imar çalışmalarında buraya öncelik tanıdılar. Alibeyköy'de Sadabad Kasrı adıyla küçük bir saray
yanına da Camii ve hamam yapıldı. Mermer sütunlar üstüne oturtulan iki katlı köşkün üst katında toplu eğlenceler için geniş bir davanhane ve sofalar vardı. Paris'te ki Fontaineblau Sarayı'ndan esinlenerek yapılmıştır. Çevre düzenlemerinde de Paris'ten esinlenilmiştir. Kağıthane Deresi'nin yatağı değiştirildi ve iki yanına mermer rıhtımlar yapıldı. Vezirler
zenginler ve seçkin kişiler park alanında birer saray yapmaya özendirildi. Böylece bu alanda birçok saray yaptırıldı.
SAKIZ KALESİ
Ege Denizi'nin doğusunda bulunan Yunan adası. Ada
'nin Çeşme yarımadasından Sakız boğazıyla ayrılır. Ada
ismini eskiden beri aranan ve Sakız ağacının gövdesinden çıkartılan sakız maddesinden almıştır.
Bizanslılar döneminde Anadolu'nun batı kıyısına yerleşen Türklerin akınına uğrayan ada daha sonraları Türklerin
Korsanların ve Cenevizlilerin eline geçmiştir. Kanuni zamanında Piyale Paşa tarafından 1566'da zaptedilmiş
1694'te ise Venediklilerin eline geçmiştir. 1695 yılında Türklerin eline geçen ada
1912'de Yunanlıların eline geçmiştir.
SARAY-I CEDİDE-İ AMİRE
Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Topkapı sarayı.
ŞAM SULTAN SELİM CAMİİ .
I. Selim tarafından 1516'da Şam'da yaptırılan camidir. Cami pandandiflere dayalı bir kubbeyle örtülüdür. Önünde üç kemerli ve küçük kubbeyle kapatılmış bir son cemaat yeri ve bunun çevresinde üç yandan sütunlara dayanan önde yedi
yanlarda üçer kemerli
eğimli bir çatı ile örtülü revak bulunmaktadır. Caminin kuzeybatı ve kuzeydoğu köşelerinde iki ince minare yer alır. Ön tarafta bulunan avlunun sağında ve solunda olmak üzere semer kemerli onikişer küçük kubbeyle örtülü revaklara açılan altışar hücre bulunmaktadır. Ayrıca batıda küçük bir mescit bulunmaktadır. SULTANAHMED CAMİİ .
İstanbul'da bugünkü Sultanahmet semtinde Sultan I. Ahmed tarafından yaptırılan cami; medrese
darülkurra
sıbyan mektebi
türbe
arasta
dükkanlar
hamam
darüşşifa
Duvarlarla çevrili bir dış avlunun içinde yer alan cami
her ikiside kareye yakın planlı bir ibadet mekanı ile bir şadırvan avlusundan oluşur. İbadet mekanını örten yirmiki metre çapındaki ortak kubbe dört yandan yarım kubblerle çevrilmiş
boş kalan dört köşeye de birer küçük kubbe getirilerek tam bir merkezi plan şeması oluşturulmuştur. Büyük kubbeyi tyaşıyan kemerlerin oluşturduğu daire kesitli dört filayağı dilimli yapılarak kalınlık etkisinin azaltılmasına çalışılmıştır. Kubbeye geçiş büyük pandantiflerle sağlanmıştır. Caminin duvarları
ikinci pencere sırasına kadar mavi rengin egemen olduğu çinilerle kaplıdır. Duvarların ve filayaklarının yarıdan yukarısı
kemelerin
pandantiflerin
yarım kubbelerin ve büyük kubbenin içi gene mavi ağırlıklı kalem işleri ile bezenmiştir. Bu yüzden cami
Dört yanı revaklı şadırvan avlusunun dış avluya bakan iki yan duvarıyla
caminin iki katlı revaklarla zenginleştirilmiş yan duvarlarının üstünde
zemin hizasında abdest muslukları sıralanmıştır. İkisi iç avlunun dış köşelerinde
dördü de cami kütlesinin köşelerinde yer alan minarelerin ilk ikisi ikişer öbürleri üçer şerefelidir.
Dış avluda
caminin güneydoğu köşesinde yer alan ve bir rampa ile çıkılan Hünkar Kasrı bu uygulamanın ilk örneğidir. burası bugün Halı Müzesi olarak kullanılmaktadır. Caminin bodrumunda da Kilim ve Düz Yaygılar Müzesi açılmıştır.
Sultan I. Ahmed ile oğullarının ve annesinin türbesi burada bulunmaktadır. imaret ve üç sebilden oluşmaktadır. 1609-1620 yılları arasında Mimar Sedefkar Mehmed Ağa tarafından yapılmıştır. özellikle Avrupalılar arasında Mavi Camii olarak bilinir.
Cevap: Osmanlı Devleti Zamanındaki Önemli Mekanlar
SÜVEYŞ KANALI
Akdeniz ile Kızıldeniz'i birleştiren 161 km. uzunluğunda yapay suyolu. Kanalın genişliği 70-125 m arasında değişmektedir. Derinliği 11-12 m'dir. Su kesimi 10
36 m'den fazla olan gemiler kanaldan geçemez. 1951 yılında trafiği kolaylaştırmak amacıyla el-Kantara ile el-Firdan arasında 13
5 km'lik bir yan geçit açılmıştır.
M.Ö. 2000 yılından sonra Nil deltasını Acı Göl aracılığıyla Kızıldeniz'e bağlamak için planlar yapılmış
Romalılar ve Araplar tarafından birçok projeler tasarlanmışsa da teknik açıdan karşılaşılan zorluklar ve XV. yüzyılda Ümit Burnu yolunun bulunması bu projelerin uygulanmasını engellemiştir. 1854 yılında Ferdinand Vicomte de Lesseps tarafından çizilen projeyi uygulamak amacıyla "Compagnie Universelle du CanalMaritime de Suez" kurulmuştur. 1861 yılında başlayan çalışmalar 1869'da tamamlandı ve aynı yıl kanal açıldı.
1869 yılında kanalın yönetimi Mısır hükümeti tarafından 99 yıllığına uluslararası bir şirkete devredildi. 1875'te İngilizler %44'üne sahip oldu. 1956 yılında Mısır hükümeti tarafından millileştirildi. Bunun üzerine Fransa ve İngiltere Mısır'a karşı saldırıya geçmesi sonucunda kanal trafiğe kapatıldı. Daha sonra trafiğe açılan kanal 1967'de İsrail'in Mısır Suriye ve Ürdün'e saldırması sonucu kapatıldı ve o tarihten bugüne kadar kapalı bulunmaktadır.
TAŞKIZAK TERSANESİ
1455 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükselme Devri'nde hızla gelişen tersane
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Hasköy'den Azapkapı'ya kadar uzanan sahada yaklaşık 300 gemi inşa gözü ile dünyanın en büyük tersanesi haline gelmiş
Akdeniz'i bir Türk Gölü haline getiren güçlü Osmanlı Donanması bu tersanede inşa edilmiştir. Beş asır boyunca birçok atılımlar yapılan tersanede stimli makina teknolojisinin gemilere uygulanması ve çelik gemilerin inşaatına çağdaşlarıyla aynı zamanda geçilmiştir.
Taşkızak Tersanesi'nde 1827'de ilk yüzer havuz
1827'de ilk buharlı gemi
1886 yılında Abdülhamid ve Abdülmecid adı verilen ilk denizaltı gemileri inşa edilmiştir.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra İstanbul'un işgali ve askerden arındırılması
Taşkızak Tersanesi'nin kapatılmasına yol açmış
mevcut tezgah ve makinalar Gölcük'e nakledilerek orada yeni bri tersane kurulması sağlanmıştır.
Boğazlar hakkındaki antlaşmadan sonra
Taşkızak Tersanesi 1941 yılında yeniden faaliyete geçmiş
çok az sayıda mühendis ve işçisiyle çalışmaya başlayarak daha ziyade havuzlama ve onarım amaçlarıyla kullanılmış
küçük tonajlı gemiler de inşa edilmiştir.
1960 yılından itibaren gelişmesini hızlandırarak yeni atölyeler
kapalı çalışma alanları yapılmış
eski binalardan bir bölümü restore edilerek Türk Deniz Kuvvetleri'nin modern gemi ihtiyacının bir bölümünü karşılayan bugünkü seviyesine ulaşmıştır.
TOPKAPI SARAYI
İstanbul'da Sarayburnu sırtları üzerinde
Fatih devrinden Abdülmecid'e kadar Osmanlı padişahlarının oturduğu Topkapı Sarayı şehrin birinci tepesinde
Zeytinlik adı verilen bölgede kuruldu. 1478 yılında yapılan 1400 metreleik surlarla çevrili olan Topkapı Sarayı'nın Marmara tarafındaki Otluk kapısı ve Haliç tarafındaki Demirkapı'dan başka küçük ölçüde beş koltuk kapısı olan Suru Sultani adı verilen surun ana girişi
Ayasofya arkasındaki Bab-ı Hümayundur.
Topkapı sarayı 700.000 metrekarelik bir alanı kaplar
içinde kasırlar
köşkler
devlet daireleri
saray halkına ayrılan koğuşlar
camiler
kütüphaneler ve büyük bir mutfak vardır. Burada yapılan son köşk
Abdülmecid'in Avrupa üslubundaki Mecidiye kasrıdır. Önünde toplar durduğundan sahil sarayına Topkapı Sarayı denilmeye başlanmış daha sonra bu ad bugünkü Topkapı Sarayı'na verilmiştir.
Sarayın ilk avlusunun içindeki köşklerden sadece ikisi bozulmadan bugüne kadar gelmiştir. Bunlardan biri 1472'de yaptırılan Sırçasaray öteki ise sur üzerindeki Sultan İkinci Mahmud tarafından yaptırılan Alay köşküdür.
3 Nisan 1924'de Bakanlar kurulu kararı ile müze haline getirilen sarayın Alay Meydanı denilen birinci avlusunda
sağından Defterdar dairesi
solunda iç cephane arasından geçen bir yolla çifte kuleli orta kapıya ulaşılır. Babüsselam adı verien bu kapının temeli Fatih Sultan Mehmed zamanından kaldığı sanılıyor
fakat Kanuni devrinde kuleler değiştirilmiş
Sultan Üçüncü Mustafa zamanında iç tarafı geniş saçaklı bir revak yapılmıştır. Bu kapıdan geçilerek girilen ikinci avlu sarayın ana sınırlarının başladığı yerdir. İkinci avlunun sağ tarafında Dolap ocağı
Marmara'ya bakan sınır boyunca Mimar Sinan'ın yaptığı mutfaklar
Aşçılar koğuşu
hamamı
camii
ayrıca Vekilharç dairesi ve Yağhane vardır. Avlunun sol tarafındaki revakların sonunda
sadrazamın başkanlığında vezirlerin toplandığı ve uzun süre devletin yönetildiği Kubbealtı denilen iki kubbeli daire vardır. Burası da Kanuni zamanında yapılmıştır. Kubbealtının arkasında yüksek bir kule yer alır. İkinci avlunun sonunda bulunan ve üçüncü avlu veya Enderun'a geçişi sağlayan büyük kapıya Akağalar kapısı denir. Bugünkü biçimiyle Sultan Üçüncü Selim devrinde yapılan bu kapının iki yanında Ağa dairesi ve Akağalar koğuşu vardır. Bu kapının iç tarafında uzanan üçüncü avlunun içinde temeli Fatih'ten kalan
sonraları değiştirilen
iç süslemesi ve kapıları XIX. yy üslubunda yenileştirilen Arz odası vardır. Arz odası elçilerin ve vezirlerin kabulünde kullanılırdı.
Enderun kütüphanesi sarayın kütüphanelerinin en büyüğüdür. Üçüncü avlunun sağ tarafında Enderun mektebi
meşkhanesi
Seferli koğuşu
bugün Hazine dairesi olan ve Fatih devrinden kalma köşk
Sultan İkinci Selim devrinden kalma bir hamam kalıntısı
üzeri tonozla örtülü
Ağalar camii vardır. Caminin arkasında
Haremin ikinci girişinin hemen yanında bulunan ve Ağalar koğuşuna bitişik çok küçük kagir yapıda padişahın yemeğinin özel olarak hazırlandığı Kuşanedir. Üçüncü avludan yokuş iki yol ile dördüncü avluya inilir. Bunlardan sağdakinin iki tarafında Kilerli koğuşu ve Hazineli koğuşu
ötekinin sol yanında Emanet hazinesi dairesi bulunur.
Dördüncü avlunun Marmara'ya bakan yüzünde Fatih devrinden kaldığı sanılan bir köşk bodrumunun üstünde Anadolu yakasına ve denize bakan bir noktada Çadır köşkü ve Abdülmecid tarafından yaptırılan Mecidiye kasrı vardır. Bu yapının yanında
Esvap odası denilen ufak bir bina ve Sofa camii adı verilen minareli küçük bir cami yer alır. Yeniköşk de denilen Mecidiye kasrının önünden aşağı kapıyı giden bir yol vardır. Buradan bugün Gülhane Parkı denilen
Sarayburnu bahçesine çıkılır. Harem denilen kısmın kubbealtı yanında açılan ve 1588 tarihli Araba kapısı denilen esas girişinden başka
ikinci avluya ve üçüncü avluda Akağalar dairesi yanında Kuşane kapısı ve Raht hazinesinin arkasından dışarı parka açılan bire de Şal kapısı vardır. Zülüflü Baltacılar dairesi ile Hırkai Saadet dairesi arasındaki alanda bulunan Harem
eğimli bir arazi üzerinde kurularak
400 yıl boyunca devamlı değişikliklere uğramış ve son olarak bugünkü görünümünü almıştır. Harem
250 kadar oda
hamamlar ve aralarda bulunan avlulardan kuruludur. Haremin yönetimine bakan görevlilerin (Kara ağalar) Darüssaade dairesi
cariyelerin dairesi ve Hastanesi
Veliaht ve Valide Sultan dairesi
Şehzadeler dairesi ve Gözdeler dairesi gibi herbirinin bir çok bölümü olan dairelerden başka
bir de Hünkar dairesi vardır.
solda Silahdar hazinesi ve Mukaddes emanetlerin saklandığı dört kubbeli Hırkai Saadet dairesi vardır. Burada sol tarafta TOPKAPI SURLARI
Fatih Sultan Mehmed'den
Sultan Abdülmecid'e kadar Osmanlı padişahlarının oturduğu Topkapı Sarayı
şehrin birinci tepesinde Zeytinlik adlı bölgede kurulmuştu. Saray 1478 yılında yaptırılan 1400 metrelik bir surla çevrili idi. Haliç ve Marmara kıyılarında
şehri çeviren Bizans çağı kıyı surlarıyla birleşen bu tahkimata Suru Sultani adı verilirdi. Kara yönünde şehri koruyabilecek durumda olan bu surda 25'i dört köşeli 28 kule vardır. Marmara tarafındaki Otluk kapısı ve Haliç tarafındaki Demirkapı'dan başka küçük küçük ölçüde beş koltuk kapısı olan bu surun ana girişi Ayasofya arkasındaki Babı Hümayundur
TOPTAŞI TIMARHANESİ
İstanbul'un üçüncü akıl hastanesi olarak 1583'te Sultan III. Murad'ın annesi Nurbanu Sultan tarafından yaptırılmıştır. "Bimarhane-i Valide-i Atik" olarak da bilinen bu hastane daha sonraları Sultan III. Selim döneminde süvari kışlası olarak kullanılmıştır.
UZUN KÖPRÜ
Sultan II. Murad zamanında "Cesir-i Ergene" (Ergene Köprüsü) adıyla kurulmuştur. Uzun Köprü adını Sultan I. Murad tarafından yaptırılan 174 gözlü ve 2.193 m. uzunluğundaki köprüden almıştır. Ergene'nin sol kıyısında
Edirne-Keşan karayolu üzerinde kurulmuştur. Yüksekliği 18 m'dir.
ÜSKÜDAR SELİMİYE CAMİİ
İstanbul Üsküdar'da 1801 yılında III. Selim tarafından yaptırılan cami. Dikdörtgen geniş bir avlunun içinde yer alır. Kuzey
güney
doğu ve batıdan birer girişi vardır. Esas girişi batıdan olup
buaray on basamaklı bir merdivenden çıkılır. Ana mekanın üzerini örten kubbe tuğla ile örtülmüştür ve üzeri kurşun kaplıdır.
Batı cephesinde iki katlı hünkar daireleri vardır. Mermer sütunlar üzerine oturan bu dairelerden sağdaki Padişahın namaz kılması
soldaki ise dinlenmesi ve ziyaretçileri kabul etmesi için ayrılmıştır.
Selimiye camii süsleme bakımından oldukça zengindir. Kubbe
kalem işi dekor
kubbe göbeği ayetlerle bezelidir.
YALI KÖŞKÜ
Yalı Köşkü veya Cebeciler köşkü
İstanbul'da Topkapı Sarayının Galata'ya bakan tarafında yer alır. Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan köşkün planı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Yalnız
köşkün denize bakan cephesinde araları kemerli mermer sütunlar bulunan
önü açık geniş bir sergah
bunun arkasında kubbeli bir salon
ve odalardan oluştuğu bilinmektedir. Padişahlar sefere çıkan donanmayı köşkün önündeki hayattan seyreder
Kaptan-ı Deryaları burada kabul ederlerdi. Köşk Abdülaziz devrinde demiryolu inşaatı sırasında yıktırıldı.
YEDİKULE ZİNDANLARI
.
İstanbul'u güneybatı'dan çevreleyen kara surları ve kuleler topluluğudur. Yedikule Hisarı
412 yılında bu tak
şehrin giriş kapısı olmuş
II. Theodosius tarafından kapının sağ ve sol taraflarına birer kule ekletilerek kara surlarına bağlanmıştır. Şehrin en büyük caddesine açılan bu kapıdan genelde zaferden dönen imparatorlar geçerlerdi. Kapının kemer ve cephesi altın yaldızlarla süsülüdür bu nedenle "Yaldızlı Kapı" denilmektedir. IV. Kantakuzenos tarafından kulelerin yanlarına birer kule daha eklettirildi. XV. yüzyılda orta geçidin yüksekliği 8m'den 4m'ye indirilmiş ve bu geçit kapatılmıştır. Fatih
İstanbul'un fethinden sonra 1470'de farklı yüksekliklerde üç kule yaptırmış
öteki kulelere ve surlara bağlatmıştır. Kulelerin sayısı yediye çıkmış ve hisar görünümü almıştır.
Kulelerden biri Bizanslılar döneminde tutuklular ve idam mahkumları için kullanılırdı. Burada işkence aletleri
hücreler ve kuyular bulunmaktadır.
Osmanlılar'da da mahkumlar
savaşta ele geçirilen elçiler için hapishane olarak kullanılmıştır. Ana kapının solunda bulunan mermer kulenin içinde "Kanlıkuyu" adı verilen derin bir kuyu bulunmaktadır. Mahkumlar bu kuyunun kenarında idam edilir ve başları kuyunun içine atılırdı. Kuyunun dibinde Marmara Denizi'ne açılan bir tünel bulunmaktadır. Kuyuya atılan başlar deniz sularının kuyunun dibine vurmasıyla denize sürüklenirdi. Bu kulenin orta karında biri küçük ve penceresiz
diğeri büyük iki oda vardı. Burada birçok siyasi tutuklu hapseldilmiş
Sultan II. Osman'da Yedikule'de öldürülmüştür. Bugün müze olarak kullanılmaktadır.
ya da Yedikule Zindanları da denilmektedir. I. Theodosius tarafından bir zafer takı yaptırılmış YENİ CAMİİ
.
Sultan III. Mehmed tarafından temelleri atılmış
Sultan II. Murad tarafından 1447'de tamamlanmıştır. Yeni Cami'ye
Cami-i Kebir denildiği gibi halk arasında Üçüncü Şerefeli Cami olarak anılmaktadır. En önemli Türk eserleri arasında yer alan Yeni Cami'nin felçli bir Konyalı mimar tarafından yaptırıldığı söylenir.
Cami altı köşeli sütun üzerinde büyük bir kubbe ile bunun iki yanında dördü büyük
dördü küçük 8 kubbeyle örtülüdür. 18 sütun üzerine dayanan 21 kubbeli revakla çevrilidir ve dört minaresi vardır ; biri üç
biri iki
diğer ikisi ise birer şerefelidir (Üç şerefeli minarenin yüksekliği : 67