miss angel bütün melişleri mekanına bekliyor:):):)

Öğüt

Birgün Emir Süleyman Pervane, Mevlana'dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulumuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra:
- Emir Pervane, Kur'anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu? Dedi.
Pervane:
  • Evet.
  • Ayrıca, Şeyh Sadreddin'den hadis ilmi okuduğunu da duydum.
  • Evet doğrudur.
Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu:
- Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun... O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis'in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.
Pervane, bu sözler üzerine ağlıyarak dışarı çıkar.
 
Su, pis bir adama:

- "Ey pis adam koş bana gel ki seni temizleyeyim." dedi.

Pis adam:

- "Sudan utanıyorum." dedi.

Su bunun üzerine:

- "Eğer utanırsan nasıl temizleneceksin, bu pislik benim dışımda nasıl temizlenir." dedi.


* Gönül ten havuzunda çamura bulandı, ama ten gönül havuzunda temizlendi.

* Ten deniziyle gönül denizi birbirine bitişiktir, fakat aralarında bir berzah - bir aralık - vardır, birbirlerine kavuşmazlar.
 
BİR ADAM dört fakire bir miktar para verdi ve: "Gidin canınız ne istiyorsa onu bununla alın!" dedi. O dört kişiden biri Acem ırkındandi: "Biz bu parayla ´engür´ alalım" dedi. Bir diğeri Arap´tı ve:



"Ben engür filan istemem ben ´ineb´ isterim" diye tutturdu. Üçüncüsü ise Türk idi ve: "Ben ne engür ne ineb istemiyorum! Ben ´üzüm´ istiyorum" dedi. Bu dört kişinin sonuncusu ise bir Rum´du ve o da: "Bırakın bu lâfları! Gidelim bu parayla ´istafıl´ alalım" dedi.



Derken bu dört kişi birbirleriyle çekişmeye tartışmaya başladılar. Kavgaya tutuşup, yumruklaştılar. Nihayet, türlü diller bilen akıllı bir adam, bu kavgayı görerek geldi. Onları durdurup ayırdı. Sonra her birini tek tek dinledi. Ellerindeki parayı alıp, onlara üzüm aldı ve "Hepinizin istediği bu değil miydi?" diye sordu.



"Evet öyledir dediler."

Evet öyleydi.. Ancak cahilliklerinden bunu farkedemiyorlardı.



ANLAYANA......
 
Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.
 
seker1.jpg
http://www.aLeMiM.De/forum/redirector.php?url=http://imageshack.us/
 
Geri
Üst