Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi
marmara bölgesinin kültürel zenginlikleri marmara bölgesi kültürel zenginlikleri bölgesinin doğal güzellikleri istanbul doğal güzellikleri tarihi yerleri
Marmara Bölgesi

Türkiyenin göz bebeği Marmara Bölgesi her ili ayrı bir güzel ayrı bir kültürel zenginlik sahibi şimdi tek tek bu kültürel zenginliklere bakalım arkadaşlarım :tik:

Türkiye'nin kuzey batısında yer alan Marmara bölgesi, adını bir iç deniz olan MARMARA denizinden alır. Türkiye coğrafyası içinde yükseltileri en az olan bölgedir. Yer şekilleri bakımından diğer bölgeler ile karşılaştırılacak olursa engebeli olmadığı görülür. Trakya bölgesindeki Işık, Koru ve Yıldız Dağları ile Anadolu Yarımadasındaki Samanlı ve Uludağ bölgenin en önemli yükseltileridir.Marmara bölgesinin nerdeyse tamamına yakını ovalık alanlarla kaplıdır. Balıkesir, Adapazarı, Bursa, Karacabey ve İnegöl ovaları en önemli tarım alanlarıdır. Tekirdağ yarımadası da Türkiye'nin önemli tarım alanlarından biriyken son yıllarda hızla artan sanayileşme sonucunda bu alanlar maalesef gün gectikce azalmaktadır.

Sakarya, Meriç, Ergene, Susurluk ve onun kolları olan Nilüfer ve Kemalpaşa çayları bölgenin belli başlı akarsularıdır. Göller bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Çatalca- Kocaeli bölümünde Küçük ve Büyükçekmece, Durusu ve Sapanca, Güney Marmara bölümünde ise Kuş, İznik ve Ulubat Gölleri bilinen su havzalarıdır.

Marmara Bölgesi, coğrafi konumundan dolayı, farklı iklimler arasında bir geçiş alanıdır. Marmara bölgesinde Akdeniz ve Karadeniz iklimleri arasında geçiş ikliminin özellikleri görülür. Bölgenin iç kesimlerinde ise karasal iklim hakimdir. Kuzey Marmara'da Karadeniz iklimi etkili olduğundan bitki örtüsü orman, Güney Marmara'da ise Akdeniz iklimi etkili olduğundan bitki örtüsü Makilikdir.Ergene Havzasının bitki örtüsü ise Bozkır özelliklerine sahiptir.

Nufus yoğunluğu bakımından Türkiye'nin en kalabalık nüfusunu barındıran bölgesidir. Özellikle Çatalca-Kocaeli (İstanbul-İzmit) bölümünde ve Bursa yöresinde nufus çok kalabalıktır.

%30 luk Ekili - dikili arazi oranı ile Türkiye'de 1. sıradadır.İklimler arasında geçiş özelliğine sahip olduğu için tarım ürünleri çeşidi fazladır. Genel orman dağılımında %11,5 luk payı ile Türkiye'de 4. sıradadır.Kümes hayvancılığı ve ipek böcekçiliğinde ise 1. sırada gelir. Nüfus ve nüfus yoğunluğu, göç alma ve şehirleşme bakımından Türkiye sıralamasında en başta gelir. Sanayı tesisleri (%50) ve enerji tüketiminde 1. sıradadır.Ulaşım ağının en geniş olduğu bölgedir.Turizm gelirleri en yüksek olan bölgedir.Kıtalar ve denizler arasında geçiş özelliğine sahiptir.Marmara Bölgesi'nin yıllık sıcaklık değerleri ise, Ortalama sıcaklık: 14 -16 °C,En sıcak ay ortalaması : 23 - 25 °C
En soğuk ay ortalaması: 5 - 6 °C dir.
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

TURİZMİN İLK BAŞLADIĞI YER... BALIKESİR

balikesir-9428.jpg

Balıkesir, Marmara ve Ege Denizine kıyı veren Türkiye'nin en çok adasını bünyesinde barındıran tarihi, kültürel ve doğal güzellikleriyle gerçek bir turizm cennetidir.

Temiz deniz suyunun kumlu plajlara kavuştuğu, parlak yeşil renkli zeytinliklerle sarılmış koyları, irili ufaklı adaları, dünyada oksijenin en çok bulunduğu Homeros'un destanındaki İda Dağı, insanlara binlerce yıldır şifa dağıtan termal kaynakları ile Balıkesir, ülkede turizmin ilk başladığı yerlerdendir.

Balıkesir Anadolu'nun kuzeybatısındaolup, Büyük bir kısmı Marmara diğer kısmı ise Ege Bölgesi'nde bulunur. Güneyinde Manisa ve İzmir, batısında Ege Denizi ve Çanakkale, doğusunda Kütahya ve Bursa İlleri vardır. Kuzeyi Marmara Denizi ile çevrilidir. Balıkesir'de yüksekliği 1800 metreyi geçmeyen dağlarla, meyilli ovalar, alçak tepeler göze çarpar.

Yörede, genellikle Akdeniz İklimi hüküm sürmekte ise de bu iklim karakteristiğine daha çok Ege kıyılarında rastlanmaktadır. İç kısımlarda kara iklimi hakimdir.

Balıkesir ve çevresinin tarih öncesi MÖ.3200'lü yıllardan günümüze kadar yerleşim gördüğü anlaşılmaktadır. MÖ 2000'li yıllarda Balkanlar üzerinden gelen Pelasgların koloniler kurdukları görülür. Balıkesir Frig, Lidya, Pers, Makedonya, Bergama Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerini yaşamıştır.

1071 Malazgirt Savaşından sonra Selçuklu Beylerinden Kalem Şah Beyin oğlu Karesi Bey, Karesi Beyliğini kurarak Balıkesir'i merkez yaptı ancak Osmanlı egemenliğini kabul etti. Balıkesir 1923 yılında vilayet oldu. İlin,Karesi olan ismi,1926 yılında Balıkesir olarak değiştirildi.

GEZİLECEK YERLER :

Antandros (Edremit-Altınoluk) Antik Kenti :
Mysia'da İda Dağı eteğinde çok eski bir şehirdir. Adramytteion'un denize bakan çıkıntısının kuzey kenarında, Alkaios'a göre bir leleg yerleşimi, Skepsis'li Demetrios'a göre bir Kilikya kuruluş; Herodot'a göre bir Pelasg yerleşimi; Thukydides'e göre bir Aiol yerleşimi. Edonis ve Kimmeris gibi yan adları da vardır. Bu adların, Aristoteles'e göre Antandros'u işgal eden kavimlerden kaynaklanması gerekmektedir. Diğer bir söylentiye göre de; buradan sonradan kovulan Andria'lılar tarafından kurulmuş olmasıdır. Antandros bölgesinde, sikkelere göre Astria'nın doğusundaki Asponeus'da , İda dağlarından elde edilen ve özellikle gemi yapımında kullanılan ağaç (Odun-Kereste) ticareti ileri düzeydeydi. Pers yönetimi sırasında Dareios tarafından ele geçirilmiştir. Pelopponnes savaşları sırasında birçok kez olayın içine çekilmiştir. Atinalılara tribut(vergi) ödemek zorunda idi. Sicilyalıların hareketi yüzünden tekrar Perslerin eline düşmüştür. Sonra Persler tarafından kovulmuşlardır. 4.yy'ın ikinci yarısınra özgür bir şehir olarak sikke basmıştır. Geç dönemlerde Titus'dan Elagabal 'a kadar sikke basmıştır. Hristiyanlık döneminde bir psikoposluk merkezi idi. H.Kiepert tarafından bugünkü Avcılar yakınında, sahile doğru, iki yüz on beş metre yükseklikteki bir dağ üzerinde lokalize edilmektedir. Burada bulunmuş bir yazıt yayınlanmıştır.

Kaz Dağı (İda Dağı) :

Edremit Körfezi’nin Kuzeyinde bulunan Kaz dağları 21.300 hektarlık alanıyla deniz ve yeşilin tarihi dengeler ile doğanın kucaklaştığı zengin fauna ve florası ile ülkenin görülmeye değer yerlerindendir. Kazdağlarına ilçenin dört noktasından ulaşılabilir. Bunlar Zeytinli, Kızılkeçili Köyü, Güre Köyü ve Altınoluk istikametinden çıkan orman yollarıdır.

Plajlar :

Akçay:
Edremit’e 10 km uzaklıktadır. Sahil şeridi olup, kısmen çakıllıdır. Her yerinden fışkıran tatlı , soğuk suları ve artezyenleri ile ünlüdür.

Altınoluk:
Edremit’e 28 km. mesafededir. Oksijen deposu özelliğini taşıyan yörede çok sayıda konaklama tesisi ve eğlence mekanları bulunmaktadır.

Kaplıcalar :

Edremit - Güre Kaplıcası:
Edremit’e 12 km, Akçay’a ise 3 km uzaklıktaki kaplıca sağlık ve dinlenme yeridir. Kaplıcanın orijinal bölümlerinde ilkçağ Roma hamamı özelliklerini taşıdığı görülmektedir. Suyun sıcaklığı 64*C olup, romatizma, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları,guatr, kireçlenme, sedef, böbrek taşı ve kumları ile karciğer hastalıklarına iyi gelmektedir. Konaklama imkanı vardır.

Bostancı - Entur Kaplıcaları:
Burhaniye’nin Edremit çıkışında ve Burhaniye’ye 10 km uzaklıkta son derece modern tesislerdir. Ortalama 51derece sıcaklıktaki yıkanma suyu Romatizma, siyatik, lumbago ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir. Burhaniye-Edremit yol ayrımında olduğundan ulaşım kolaydır.

Edremit - Derman Kaplıcası:
Edremit ilçesine 3,5 km uzaklıkta olan kaplıca tesisinde 21 adet küvetli odada banyo imkanı mevcuttur. Kaplıca suyu çeşitli kadın hastalıklarına, romatizmaya ve içilmek suretiyle böbrek taşı rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Mesire Yerleri :

Pınarbaşı:
Güre Köyü sınırları içinde Akçay’a 6 km mesafede bir piknik yeridir. Yamaçtan akan bol ve buz gibi su yaz aylarında serinlemek için ideal bir köşedir. Orman Müdürlüğü’nce işletilmektedir. Ayrıca piknik alanı içerisinde Alabalık üretilen bir çiftlik bulunmaktadır.

Şahinderesi:
Kazdağları’nın Altınoluk bölgesi eteğinde bulunmaktadır. Altınoluk’u tepeden görür.Temiz kaynak suları olan bol ağaçlı bir piknik yeridir.Ayrıca bir konaklama tesisi ve restoranı bulunmaktadır.

Çağlayan Piknik Yeri:
Kızılkeçili Köyü içinde olup, Akçay’a 3 km mesafededir. Kültür Bakanlığı’nca tescillenmiş 800 yıllık çınar ağacı burada bulunmaktadır.

Hanlar:
Ençok rağbet edilen piknik yerlerindendir. Akçay’a 35 km uzaklıktadır. Ormanları ve soğuk suları ile dikkati çeker. Çevresinde lokanta ve kafeler bulunur.

Mıhlı Çay:
Akçay’a 25 km mesafede Altınoluk- Çanakkale karayolu üzerinde çevresi ormanlık bir dere kenarıdır.

Güre Gelinçamı Piknik Yeri:
Güre Köyü’ne 3 km mesafede halka açık bir piknik yeri Güre’den itibaren yeni açılan yol ile ulaşılabilir. Her yıl Güre Belediyesince yapılmakta olan Sarıkız etkinliklerinin bir bölümü burada yapılmaktadır.

Sütüven:
Edremit’e 20 km uzaklıkta İzmir - Çanakkale karayolu üzerinde piknik alanıdır. Manzara seyir terazları ve oyun alanları düzenlemeleri bulunmaktadır. Alanda 8 m yükseklikten dökülen ve yörenin adı ile anılan Sütüven şelalesi bulunmaktadır.

Hasanboğuldu:
Sütüven piknik alanından sonra derenin karşı tarafındaki patika yolu izleyerek 1 km sonra ulaşılır. Bir şelalesi ve içinde pek çok balığın bulunduğu gölcükten oluşur.

Subaşı:
Altınoluk’un 2.5 km batısında Doyran Köyüne çıkan yolun 500 m sağında şehir içme kullanma suyunun sağlandığı kaynağın başıdır. Asırlık çınar ve ceviz ağaçlarının gölgelediği Subaşı’nda çağlayan suyunun serinliğinde oturabileceğiniz kır gazinoları vardır.

Bent:
Altınoluk’un 2 km doğusunda Şahindere’nin düzlüğe çıkış noktasındadır. Belediye tarafından 40 yataklı bir otel yaptırılmıştır.

NE ALINIR..?

İlin höşmerim tatlısı, kolonyaları, Yağcı Bedir halısı alışverişte alınması önerilen özgün ürünlerdir.



Ne Yenir ?
Höşmerim tatlısı ve Susurluk ayranı meşhurdur.


Yapmadan Ayrılma :
Şeytan Sofrasında günbatımı izlemeden,

Cunda Adasında balık yemeden, Avşa şaraplarının tadına bakmadan,

İlçe plajlarında denize girmeden,

Kaplıcalarından yararlanmadan,

Höşmerim tatlısı yemeden, Susurluk ayranı içmeden,

Kolonya ve almadan,Sındırgı'dan Yağcı Bedir halısı almadan,

...Dönmeyin
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

ANTİK ÇAĞDAN BU GÜNE... BİLECİK

bilecik-1243.jpg

Marmara Bölgesi'nin güney doğusunda; Marmara, Karadeniz, iç Anadolu ve Ege Bölgelerinin kesim noktaları üzerinde yer alır. İlin bilinen en eski isimleri arasında Agrilion ve Belekoma vardır. Bilecik, Osmanlı İmparatorluğu' nun doğduğu topraklardadır. Sakarya ırmağının etrafında kurulan ve göletleri ve derelerinin zenginliği ile tanınan yöre antik çağlardan günümüze tarihin izlerini taşır.

Kentin Antik Çağdaki hayatı, tarih kaynaklarında Bilecik’i de içine alan Bitinya (Bithynia) bölgesinin genel tarihi içinde gösterilir. Bitinya bölgesinin bilinen tarihi M.Ö. 1950’ lerde burada yaşayan Trakya kavimlerinden Thynler’le başlar. Bölge daha sonra Mısır, Hitit, Frig, Kimmer, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya Krallığı, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğunun yönetimine geçmiştir. Bilecik’in bilinen ilk adı Belekoma’ dır.

Tarihte pek çok kavmin uygarlık ve egemenliğine sahne olan Bilecik, Kayı Boyu’nun Orta Asya’dan 400 çadırla gelip Söğüt’te, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezliğini yaptığı yerdir. İlin tarihçesinin çok eskilere dayanması ve Osmanlının kurulduğu yer olması ayrıcalığı yanında, Kurtuluş Savaşı’nda verdiği çetin mücadeleler ve kazanılan zaferlerle Cumhuriyetin kuruluşunda da önemli bir role sahip olmuştur. Üzerinde çok sayıda arkeolojik ve tarihi eser bulunan, Bilecik’teki tarihi eserlerin çoğunu Osmanlı döneminde yapılan camiler, türbeler, hanlar, hamamlar, sivil mimari örnekleri , imaret ve benzeri yapılar oluşturmaktadır.

Kayı Boyu Aşireti mensuplarının 720 yıldan beri geleneksel olarak sürdürdükleri ve her yıl (Eylül ayının 2. haftası son üç gün) yapılan muhteşem törenlerle kutlanan “Ertuğrul Gazi’ yi Anma ve Söğüt Şenlikleri”ne çok sayıda yerli ve yabancı ziyaretçi gelir. Törenlerde yörüklerin kına gecesi ve yaşantıları canlandırılır, cirit gösterileri yapılır.

GEZİLECEK YERLER..

Metristepe Anıtı:
Kurtuluş Savaşının simgesi Zafer Anıtı Bozüyük İlçemizde, İnönü Savaşlarının kazanıldığı yerdedir.

Türk Büyükleri Platformu:
Tarihte devlet kuran Türk Büyüklerinin büstlerinin yer aldığı platform Söğüt İlçesindedir.

Saat Kulesi:
Bilecik il merkezinde, şehre hakim bir yamaç üzerinde inşa edilmiş, dört cepheli, saat göstergeli olup, Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır.

Belekoma Kalesi :
Hamsu Çayı kenarında sivri bir tepe üzerindedir. Bizanslılar tarafından Orta Çağ'da yaptırılmıştır.

Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı:
Bilecik-Adapazarı karayolu üzerinde Vezirhan Beldesindedir. 17.yüzyıl başlarında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa yaptırmıştır. 1915'te sağlam olduğu bilinen çatı bu tarihten sonra çökmüştür. Günümüzde dört duvar durmaktadır.

Taşhan:
Gölpazarı İlçe merkezindeki Mihalbey tarafından yaptırılan han, Osmanlı Mirarisinin yapısal özelliklerini taşır.

Şeyh Edebalı Türbesi, Ertuğrulgazi Türbesi, Malhatun Türbesi, Dursun Fakıh Türbesi, Kumral Abdal Türbesi ve Mihalgazi Türbesi Bilecik'in önemli türbeleridir.

Atatürk Köşkü:
Bozüyük İlçesine 25 km. uzaklıkta, orman içi güzel bir sivil mimari örneği dinlenme yeridir.

Kaymakam Çeşmesi :
Söğüt İlçesinde,1919 yılında Kaymakam Sait Bey tarafından yaptırılmış, Osmanlı Mimarlık Sanatının son örneklerindendir.

Osmaneli-Selçik İçmeleri:
Osmaneli ilçesine 9 km. uzaklıkta ulaşım kara ve demiryolu ile sağlanmaktadır. İçmenin suyu dört ayrı çeşmeden akar. Mide, karaciğer, safra kesesi bağırsak ve idrar yolları hastalıklarına iyi geldiği gibi böbrek taşlarının eritilmesi ve düşürülmesinde etkilidir.

Söğüt Çaltı Kaplıcası:
Söğüt ilçesi Çaltı beldesinde bulunan kaplıcanın suyu 30 km. uzaklıktaki bir kaynaktan gelmektedir. Banyo ve içme şeklinde yararlanılan kaplıca; deri hastalıkları, mide rahatsızlıkları, romatizmal hastalıklar, nevrit, polinevrit ve kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Kömürsu Yaylası:
Bozüyük ilçe merkezine 28 km. uzaklıkta köknar, karaçam, kayın, ardıç, titrek kavak ağaçlarıyla yaz mevsiminde yemyeşil çimen ve çeşitli çiçeklerle kaplanır. Kış turizmi açısından önemli yaylalardandır.

Kamçı Yaylası:
Pazaryeri ilçesinin Bozcaarmut köyü yöresindeki yayla çam ormanları ile önem taşır. Kamp ve dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır.

Sofular Yaylası:
Bozüyük İlçe Merkezine 25 km. uzaklıktaki çam ve köknar ağaçları ile kaplı yaylanın yüksekliği ortalama 1600 m. civarındadır. Yayla turizmi açısından önemlidir.

Çiçekliyayla:
Bozüyük İlçe Merkezine yaklaşık 32 km. uzaklıkta yüksekliği 1906 metre olup, Endemik bitki “Çimtien” sadece Çiçekliyayla’da yetişmektedir.

Küçükelmalı Gölet Çevresi:
Pazaryeri ilçe merkezine 10 km uzaklıkta Küçükelmalı köyü yakınındaki gölet çevresi çam ağaçlarıyla kaplı orman içi dinlenme yeridir.

Bozcaarmut Gölet Çevresi:
Bozcaarmut Köyü yakınlarında ilçe merkezine 15 km uzaklıkta, çevresi köknar ve çam ormanları ile kaplı bir mesire alanıdır.

Kınık Şelalesi:
Merkez Kınık Köyü Alamandere mevkii yakınındaki kayalıktan çıkan su ilginç bir görüntü vermektedir. İl merkezine uzaklığı yaklaşık 25 km.dir.

Türbin Mesire Yeri:
İlçe merkezine 7 km. uzaklıktadır. Çağlayanıyla da ilgi çeken ve tercih edilen bir yerdir.

Dodurga Barajı:
Bozüyük ilçe merkezine yaklaşık 20 km. uzaklıkta Dodurga kasabasının 2 km. güneybatısında yer alan baraj ve çevresi dinlenme ve kamp yapmaya elverişlidir. Barajda sazan ve aynalı sazan balığı yetiştirilmektedir.

Sportif Etkinlikler :

Kanyoning:
Yenipazar, Karahasanlar- İnhisar, Harmanköy arası 3100 mt. uzunluğundaki kanyon kanyoning için elverişlidir.

NE ALINIR?

Pazaryeri İlçesi Kınık Köyünün Toprak Ürünleri ile Dereköy’de yapılan el sanatı ürünü ağızlıklar, alınabilecek hediyelik eşyalardır.
İnhisar İlçesi ve Tarpak Beldesi Marmara Bölgesi nar üretiminde 1. sıradadır.

Ne Yenir ?
Yöresel yemeklerin çoğunluğunu hamur işleri oluşturur. Yöre halkının bir bölümü, ekmeğini kendisi pişirir. Pide, bükme hodalak fırında pişirilen ekmek türleridir.

Yöre halkı makarna, tarhana, kuskus, erişte gibi yiyecekleri de kendileri hazırlar. Büzme, nohutlu tavuklu mantı, keşkek, ovmaç çorbası, mercimekli mantı, kesme hamur, keklik kebabı, köpük helvası, Bilecik'e özgü yemeklerin başlıcalarıdır.

Yapmadan Ayrılma :
Ertuğrulgazi’ yi Anma ve Söğüt Şenlikleri ile Bilecik’ in Düşman İşgalinden Kurtuluşu, Ahilik ve Şeyh Edebalı Kültür Sanat Festivalini görmeden,Şeyh Edebalı , Ertuğrulgazi, Dursun Fakıh Türbelerini; Metristepe Zafer Anıtı, Türk Büyükleri Platformunu ziyaret etmeden,İnhisar’ın Narını, Pazaryeri’nin meşhur bozası ile helvasını tatmadan,

Söğüt Ertuğrulgazi Müzesi gezmeden,

Pazaryeri Kınık Köyü toprak ürünleri almadan DÖNMEYİN...
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

ŞİFA KAYNAĞI... OYLAT KAPLICALARI / BURSA

bursa1-7251.jpg

Oylat yazın başka güzel kışın başka... Ama sonbaharda her yer usta bir ressamın yağlıboya tablosunu andırıyor. Kaplıcasında binbir türlü hastalığa şifa arayanların uğrak kapısı olan Oylat'a gelmek için ille de hasta olmayı beklemeyin. Tertemiz havasını soluyarak yürüyüşler yapıp kuş seslerini dinlemek, çağlayanların köpüklerini seyredip büyülü bir dünyanın huzurunu yakalamak için de Oylat'a gelmek gerekiyor.

Her Mevsime uygun gezi durağımız, şifalı doğasıyla Bursa'nın İnegöl ilçesine bağlı Oylat. Oylat deresinin çağlayanlar meydana getirerek geçtiği vadi, çam, gürgen, meşe, kestane, ıhlamur, kavak, çınar ağaçları ile kuşburnu ve böğürtlen bitkilerinden oluşan ormanla bütünleşiyor.
İlkbaharda yer gök kır çiçekleri ve menekşelerle kaplanırken, sonbaharda her yer yağlıboya tablo görünümüne bürünüyor. Kışın ise beyaz örtüsüyle anlatılmaz güzellikteki doğayı varın siz hayal edin.

İki tarafı vadilerle çevrili yamaçta kurulu kaplıcalar mevkii, sırtını Uludağ'ın devamına yaslamış. Kaplıca suyu, uzun sürede getirdiği kalsiyum karbonatlı ve kalsiyum sülfatlı sularla "çökelek" meydana getirip kaplıcanın bulunduğu terasları oluşturmuş.
Başı dumanlı "Sivri Kaya Tepesi" ile kaplıcalar arasında bulunan kanyon görünümlü vadi sürekli taze hava koridoru yaratıp oksijen pompalıyor.
Bu arada yaprak kaplı bir zemin, toprak kokulu tertemiz bir hava ve ötücü kuşların de ortama eşlik ederken, hiç dinmeden gürül gürül akan su, çağlayanların coşkulu sesine dönüşerek sizi büyülü bir dünyaya taşıyor.

Keşiş Dağı'nın (Uludağ) Bursa'ya bakan yüzü; kuzey cenahının,
Yani, Şimal Yıldızı'nın göz kırptığı yerde, adına Oylat denen bir yeryüzü cenneti var.
Tanrı, Keşiş Dağı'nı mekan tutan Zeus'tan dahi sakladığı bu cenneti, insanoğluna bahşetmiş.
Çünkü, Tanrı Oylat'ı yaratırken cömert davranmış.
Doğa ana, Tanrı'nın cömertliğini, güzelliğe,sağlıkve coşkuya dönüştürmüş.

Cennete davet!

Tatil zevkini tutkuya, tutkuları yaşam keyfine dönüştüren muhteşem bir yerdir Oylat. Doğanın güzelliklerle, güzelliklerin insanla buluştuğu mekandır.
Yaz mevsimi tatil demek.

Tatil denince de gezmek, görmek, eğlenmek, yeni coşkular yaşamak akla geliyor. Bu duygular, "herkes için" mutlaka farklı tatlarda ve boyutlarda yaşanır. Bu yazımızda, sizi böyle bir gezintiye davet ediyoruz.
Biliyorum, kendinize muhteşem bir tatil programı yapıyorsunuz.
Kararı siz vereceksiniz, ancak, Oylat'ı unutmayın.
Tercih ve seçeneklerinizin bir yerlerine iliştirin Oylat'ı.

Kısa mesafeli, ve kısa metrajlı cazipliği yanı sıra çok daha önemlisi, ekonomik bakımdan da çook, çooookkk cazip bir seçenek olduğunu göreceksiniz.
Bunlardan başka, ayrıcalıkları, farklılıkları, özel durumları ve verdiği hizmetlerin zenginliği, mekan seçeneklerinin zevkinize denk düşmesi gibi özellikleri ise sizi alıp götürecektir Oylat denen yeryüzü cennetine...
Tatil listelerinde, deniz, dağ, kamping, doğal yöreler, kentsel tarihi ve iç turizm mekanları gibi tercihler de yapılacak elbette.
Oylat, bütün bunları birlikte sunuyor. Orda hepsini bulmanız mümkün.

----------
Uludağ'ın zirvesinden süzülüp gelen buz gibi suyu, birçok derde deva kaplıcaları ve insana huzur veren doğal at-mosferiyle Oylat tatilcilerin cazibe merkezi.

Oylat, yeşilin tüm renkleriyle bezenmiş, doğa harikası bir cennet köşesi. Bir yandan çam ve kayın ağaçlarından yayılan nefis kokular, diğer yandan Uludağ'ın zirvesinden süzülerek gelen bütün berraklığını giyinmiş buz gibi tertemiz suları. Yeraltından fışkıran şifalı termal kaplıcaları ile gerçekten eşsiz bir cazibe merkezi Oylat.

Oylat, yeryüzü cenneti kadar güzel ve anmalı bir tatil seçeneği sunuyor. Bunun içindir ki; tatilcilerin gözbebeği.

İnegöl’ün gözbebeği :

Oylat, doğal güzellikleri yanı sıra şifa kaynağı kaplıcalarıyla da iç ve dış turizme hizmet veriyor. Uludağ'ın eteklerinde kurulu asırlık şirin tatil köyü Oylat, İnegöl'e 26 kilometre uzaklıkta.
Oylat'a ulaşmak çok kolay. İster özel aracınızla, ister her yarım satte sefer yapan minibüs veya otobüslerle İnegöl'den Oylat'a gidebilirsiniz. Oylat, bünyesindeki tesisleri ve verdiği hizmet kalitesiyle İnegöl'ün en gözde turistik merkezi olmayı çoktan hak etmiş...
Çam ve kayın ağaçları, sanki bulutları yakalamak için gökyüzüne doğru yürüyüş yapıyor. Toprak, tüm cömertliğiyle, yeraltından taşıdığı kaynak-termal suları, diğer taraftan, Uludağ'ın zirvesinden taşıyıp, getirdiği sularını konuklarına ikram etme yarışında. Doğanın tüm otantik ve egzotik güzelliklerini yaşamak adına, Oylat tabiat ananın cenneti.

Konaklama ve hizmet tesisleri :

İnegöl'ün turizme açılan penceresi Oylat, her geçen gün cazibe merkezine dönüşüyor. Nitelikli tesisleşme ve modern konaklama hizmet anlayışı ile dikkatleri çekiyor.
Tatil tercihinizi Oylat'tan yana kullandıysanız, konaklamanız için hepsi birbirinden cazip seçenekler sizi bekliyor. Turistik Tesis Belgeli otellerin yanı sıra, Bungalow Evleri, yada Apart Evleri, hatta kampingler tam zevkinize sunulan seçenekleri oluşturuyor. Oylat'ın restoran ve lokantaları, kafeteryaları, marketleri, eğlence ve dinlenme mekanları ile çok farklı ve unutulmaz anları yaşamanız için apayrı özelliklere sahip. Oylat denince akla ilk gelen "otantik fırınları" ile özellikle "Köylü Pazarı" (yani çarşısı) ise tutkularla donatılmış bir tatil zevki yaşatmaya aday.

Doğanın içinde :

Her mevsime apayrı güzellik cazibesini sunan Oylat, insan doğanın içinde, doğayla bütünleşerek ancak Oylat'taki kadar yaşayabilir. Herbiri apayrı bir güzellikle bezenmiş, çağlayanlar, şelaleler, yaylaları, rafting dahi yapmanıza fırsat veren coğrafi özelliği, muhteşem güzelliklerle donanmış görüntüsüyle, insana "rüya tatili" kadar güzel anılar yaşatmaya hazır. Gitmeniz kafidir.

Oylat (Ölyat) efsanesi :

Uludağ'ın Kuzeydoğu eteklerinde yer alan gizli cennet Oylat aynı zamanda bir esfane mekanıdır. Bizans Imparatorluğu döneminde İnegöl civarına hüküm süren Tekfur'un biricik kızı ölümcül hastadır. Zamanın hekimleri çağrılır ancak çare bulunmaz. Tekfur biricik kızının her geçen gün gözleri önünde erimesine dayanamaz. Yardımcısına kızını uzak bir yere götürmesini emreder.
Tekfurun kızını, isimsiz bir bölgeye götüren uşaklar, "İşte burası. Burada Ölyat" diyerek kaderine terk ederler. Çaresiz kalan Tekfur kızı kendisini ölüme hazırlarken, bu arada, yer altından fışkıran kaynar sularla sık sık yıkanıp içer. Kızını merak eden Tekfur haber bekler.
Ancak haber yerine sağlığına kavuşmuş halde kızı gelince, Tekfur o bölgeyi "şifa kaynağı" olarak ilan eder.

Termal :

Özellikle banyo-cilt ve içme kürleri konusunda dünyaca kabul edilen özelliklere sahiptir Oylat kaplıca-termal suları. Oylat Kaplıcası, oligometalik, hipertermal, radyoaktif, az kalsiyum sulfatli suların bütün özelliklerine sahiptir. İklimi, yerinin güzelliği, suların bolluğu bu kaplıcanın değerini artırmakta, endiksiyonlarını genişletmekte sihhi ve turistik değerini artırmaktadır.




Ne Yenir ?
İnegöl'de tabiki bu şirin beldenin diller destan ve Bütün Türkiye'ye mal olmuş olan İNEGÖL KÖFTESİ yenir.

Yapmadan Ayrılma :
Kaplıca cevresinde yeşil doku cennet gibi...Bu cennetin içinde olmak yetiyor..Bol bol yürüyüş yapın...
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

ŞEHİTLER DİYARI... ÇANAKKALE

canakkale-4330.jpg

Kıyılarıyla Avrupa ve Asya'yı birleştiren Marmara ve Ege Denizini birbirini bağlayan Çanakkale savaşlarının en kanlı muharebelerinin cereyan ettiği, çok sayıda şehitlik, anıt ve mezarlıkların bulunduğu Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Troya, Assos gibi eski uygarlık merkezlerinin beşiği olan Çanakkele tarih boyunca stratejik konumu dolayısıyla hep ilgi odağı olmuştur. Bu ilgi ki, aynı zamanda bölgede yıllarca süren kanlı savaşların cereyan etmesine de sebep olmuştur. Bu savaşların en ünlüsü GELİBOLU Savaşlarıdır. Gelibolu savaşları, dünyada ilk kez aynı anda kara,hava ve deniz kuvvetlerinin kullanıldığı savaş tarihi açısından ilk örnektir.

Eski çağlarda adı Hellespontos ve Dardanel olarak anılan boğazın iki yakasında topraklara sahip olan Çanakkale tarihinin ilk devirlerinde başlayarak sürekli iskan edilmiştir. İlk şehir medeniyeti MÖ 3000'de Troya'da kurulmuş 2500'e kadar devam etmiştir. Daha sonra Lidye, Pers, Bergama Krallığı, Roma, Bizans ve Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

GEZİLECEK YERLER :
Gelibolu:
Gelibolu, Marmara Bölgesi'nin batısında, Çanakkale Boğazı'nın kuzeyinde, Avrupa yakasında, Gelibolu Yarımadası üzerinde kurulmuştur. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Gallipoli olarak da bilinen Gelibolu'da hayatlarını kaybeden 500,000 asker anısına kurulmuştur. Parkta abideler, eserler ve mezarlıklara ilaveten Tuz Gölü ve doğal güzelliği ile Arıburnu Kayalıkları yer alır. Yeşil tepelerdeki güzellikler, kumsallar ve mavi sular bu tarihi savaşta cesurca çarpışan askerlere şeref dolu bir dinlenme ortamı sağlamaktadır.

Birinci Dünya Savaşı Çanakkale Deniz ve Kara Muharebelerinin yapıldığı yerler Park içerisindedir. Ayrıca Batık gemiler, toplar, sperler, kaleler ve burçlardan ve savaşla ilgili yüzlerce başka kalıntıdan oluşan geniş bir yelpazenin yanı sıra 250.000'i aşan Türk Şehidinin ve yine 250.000'i aşan Avustralya,Yeni Zelenda, İngiliz ve Fransız askerlerinin savaş mezarları ve anıtları buradadır.
Muharebe alanları,savaş mezarları,,anıtlar ve savaşlı ilgili kalıntılar "tarihi sit alanı" ve "kültürel varlık" olarak tescil edilmiştir. Ayrıca MÖ 4000 tarihine dek giden birçok "Arkeolojik sit alanı ve anıtı"vardır. Çok çeşitli "doğal sit alanları ve anıtlar" içerisinde ise kumsallar, koyaklar, Akdeniz çalıları(maki) ile karışık koru parçaları, çarpıcı görünümlü jeolojik ve jeomorfolojik oluşumlar,bir tuz gölü(yakın zamana kadar bir kıyı gölüydü)ve 15. yüzyıl askeri mimarisinin eşsiz örneklerini içeren ilginç bir "kültürel miras" kolleksiyonu vardır.

Görülebilecek Yerler:
Gelibolu Yarımadası, denizlerin kendine has akıntıları, az yükseltili, dik yamaçlı kıyıları ,oya gibi işlenmiş girintili çıkıntılı koyları,uzun kumsalları ile yörenin ormanlık tepeleri, vadileri savaşın akışında etkili rol oynamıştır.

Milli Parkta; Kilitbahirtaş Yaylası,Seddülbahir Savaş Alanı,Maeste Koyu,Tekke Köyü,Ertuğrul Koyu, İkizler Koyu, Hisarlık Tepe, Alçı Tepe,Zığındere, Kereviz Dere, Arıburnu, Anafartalar Savaş Alanlarında Kaba Tepe, Kanlı Şist, Conkbayırı,Savla ovası, Kakma Dağı ayrıca Türk Şehitlik ve Anıtları, Yabancı Mezarlık ve Anıtlar, Savaş kalıntıları (Tabyalar-silahlar, siperler, batıklar) Arkeolojik ve Tarihi Sitler,Müzeler ve Yerleşmeler görülmesi gerekli yerlerdir.

Mevcut Hizmetler ve Konaklama: Tabii çevrenin zengin güzellikleri ve savaş alanları dışında, Kabatepe'deki müze, piknik ve kamp alanlarından faydalanılabilinir. Ayrıca Eceabat İdare ve Ziyaretçi Merkezi ile buradaki günübirlik alan ve kır gazinosundan faydalanmak mümkündür. Çadır ve karavanla konaklama imkanı mevcuttur.

Bayramiç:
Bayramiç ve yöresinin geçmiş çağlarda Troya krallığının sınırları içerisinde olduğu bilinmektedir. İlçe merkezinin bu dönemlerine ilişkin bilgiler, bugün ilçe sınırları içinde kalan bazı eski yerleşim merkezlerinden elde edilmektedir. 1356 yılında Osmanlılar, bugün Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan ve resterasyonu yapılan halk arasında "Hadımoğulları konağı" olarak tanınan binayı yaptırmışlardır.

Eceabat:
Bugünkü Eceabat ilçesinin sınırları içinde, Maydos (Madytos), Sestos (Akbaş), Kynossema (Kilitbahir), Idaion (Bigalı kalesi) Traklarca kurulan önemli yerleşim merkezleridir. Anıtsal Osmanlı kaleleriyle ünlüdür. Antik dönemde Maydos (Madikuz) adlarıyla bilinmektedir.

Ezine:
Antik Çağ'da Neandria olarak bilinen Ezine, Hamaksitosun kuzeyinde bir Aiolya yerleşim merkezidir. Orhan Gazi döneminde, Türk boylarının bölgeye gelişlerinden sonra Ezine Osmanlı topraklarına katıldı.

Bugün Neandria, sankrea ve Alexandreia-Troas gibi Antik Dönemin yerleşme merkezlerinden bir kısmını da hudutları içerisinde barındıran Ezine'de Orhan Gazi döneminden, ahi Yunus Zaviye ve Türbesi, Murad-ı Hüdavendigar döneminden Asılhan Bey Cami ve Kabri,Yıldırım Bayezid Han döneminden Seferşah Hamamı önemli tarihi varlıkları olarak dimdik ayakta durmaktadır.

Assos (Behramkale) :
Ayvacık ilçesinde yeralan Assos dört mevsim yerli ve yabancı turistleri konuk etmektedir. Akropol denizden 238 m. yüksekliğindedir. Athena Tapınağı M.Ö. 6ncı yüzyılda burada aynı yerde yapılmıştır. Biga yarımadası ve Edremit Körfezi'ni koruması özelliği yanında, eski ihtişamı nedeniyle bu Dorik tapınak restore edilmiştir. Tapınağın kalıntılarına vuran ay ışığını seyretmek için bir süre kalıp beklenebilir ya da sabah erkenden kalkıp güneş yavaş yavaş yükselirken şehrin yukarısından Edremit Körfezi'nin şahane görüntüsü izlenebilir ve böylece bu cennet köşesinin neden seçildiği anlaşılır. Tepelerden denize doğru agoralar, bir tiyatro ve bir de Jimnasyum yer almaktadır. Akropol'un kuzey köşesinden, hepsi de 14 üncü yüzyılda Osmanlı Sultanı I. Murat zamanında yapılan bir cami, bir köprü ve bir de kale görülür. Aşağısında ufak ve sevimli bir liman bulunmaktadır.

Behramkale'nin 25 km. batısında, Gülpınar köyünde M.Ö. 2nci yüzyılda Apollon Smintheus Tapınağı'nın yapıldığı tarihi şehir Chryse yer almaktadır. Gülpınar'ın 15 km. batısında, işaretleri bulunmayan sivri kayalıklı bir sahil boyunca uzanan yolda, denize inen dik yamaçtaki hoş köy evleriyle, Babakale bulunmaktadır.

Bozcaada :
Çevresi 14 mil tutan Bozcaada, önemli bir turistik merkezdir. Etrafındaki irili ufaklı adacıklarla çevrili olan ada, Çanakkale Boğazı'na 15 mil, Limni'ye 30 mil, Midilli'ye 33 mil mesafededir. Ulaşımın sağlandığı Ezine ilçesi Geyikli beldesi Yükyeri Feribot İskelesine ise 3,4 mil uzaklıktadır.

Adada Liman Koyu, Değirmenler Koyu, Poyraz Limanı, Çanak Limanı, Çapraz Limanı, Çanak Limanı, Kocatarla Limanı, Lagor Limanı, Ayana Limanı, Ayazma Koyu, Sulubahçe Koyu, Habbeli Koyu olmak üzere on iki adet cennet benzeri koyu vardır. Bu koylara Adadaki dalış merkezi tarafından koylarında dalış turları düzenlenmektedir.

Bozcaada'ya yaklaşıldığında bir Venedik kalesi dikkat çeker. Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminde kullanılan kale, Çanakkale Boğazı'nın önemi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet döneminde esaslı bir şekilde onarılmıştır.Adanın şarabı suyu kadar boldur; bir tur atıldığında birçok bağ ve şaraphaneler görülür. Adanın batısındaki yeldeğirmenleri adanın olduğu kadan çevrenin de önemli ölçüde elektrik enerjisini sağlamaktadır.

Adada konaklamak için her talebe uygun otel ve pansiyon bulunmaktadır.

Gökçeada :
Türk adalarının en büyüklerinden biri olan Gökçeada körfezlerle çevrilidir. Farklı tonlardaki çam ve zeytin ağaçları ile kaplı tepelerinde yer yer kutsal pınarlar ve manastırlar bulunmaktadır. Buraya, Çanakkale ve Kabatepe'den tarifeli, muntazam araba vapuru seferleri yapılmaktadır. Gökçeada (Kuzu limanı), Çanakkale'den izlenen rotaya göre 32 mil, Gelibolu yarımadasındaki Kabatepe limanına 14 mil, Bozcaada'ya 33 mil, Ege denizinde bulunan Yunan adalarından Limni'ye 16 mil, Semadirek adasına 14 mil uzaklıktadır. Tatlı su kaynakları bakımından dünyanın en zengin adalarından biridir. Adanın koylarına dalış turları düzenlenmektedir.

Truva :
İntepe Bucağı, Tevfikiye Köyü yakınında, Çanakkale'ye 30 km. uzaklıkta, Hisarlıktadır. Arkeolojik kazılar farklı zamanlardaki yerleşim mekanlarını, şehir surlarını, ev temellerini, bir tapınak ve tiyatroyu ortaya çıkarmıştır. Tahtadan sembolik bir at eski savaşı hatırlatmaktadır. Tarihi limanı Alexandria - Troas M.Ö. 3. yüzyılda yaptırılmıştı. St. Paul burayı iki kere ziyaret etmiş, ve üçüncü misyonerlik yolculuğuna, Assos'a yine buradan başlamıştır.

Dardanos :
Çanakkale'ye 11 km. uzaklıkta Kalabaklı Çayı kıyısında, Maltepe'dedir. Bu mezar anıtı, bir koridor, ön oda ve ana mezar odasında oluşmaktadır. İçinde bir çok iskeletle, altın takılar, bronz ve pişmiş topraktan gereçler, kandiller, gözyaşı şişleri, müzik araçları bulunmuştur. Mezarda Arkaik İyonik ve Roma dönemlerinden yapılar vardı.

Gülpınar :
Ayvacık çevresinde kalıntıları bulunan antik eserlerden İlyada Destanı'nın birinci bölümünün geçtiği Apollon Smintheus Tapınağı, Gülpınar'da bulunmaktadır. Tapınak kalıntıları ve tapınaktan çıkan eserler buradaki müzede sergilenmektedir. Bölgede bulunan müzede Tapınağa ait rölyeflerde bu sahneleri görülebilmektedir.

Zeus Altarı :
Küçükkuyu beldesine bağlı Adatepe Köyünün üst tarafında bulunan,ön tarafı diklemesine uçurum olan mağara, Zeus'un mağarası olarak bilinmektedir.

Alexandreia :
Dalyan Köyündedir. M.Ö 310'da 'Sgia' adlı küçük bir köyün yerine kurulmuştur. Güçlü ve zengin bir ticaret merkezi olarak gelişen kent Romalılar döneminde de önemini korumuştur.

Neandria :
Kayacı Köyü yakınında Çığrı Dağı'ndadır. Kenti çevreleyen surlar 3 m. Kalınlıkta ve 3200 m uzunluktadır.

Sestos :
Eceabat'a 4 km. uzaklıkta,Yalova köyündedir. Akbaş Limanı'nın güneyinde kurulmuştur. Fatih Sultan Mehmet Kilitbahir Kalesi'ni yaptırırken, Sestos kalesinin taşları kullanılmıştır.

Sultan Kale (Kale-Yi Sultaniye) :
Kente adını veren önemli ve görkemli bir anıt niteliğindir. XV. yy. ortalarında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış 1551'de Kanuni Sultan Süleyman döneminde onarılmıştır.

Gelibolu Kalesi :
Antik dönemde kurulduğu bilinen kaleyi, Bizans İmparatoru I. Justiniaus onartmıştır. Evliya Çelebinin anlattıklarına göre, dik ve kesik kayalarla kurulu 6 köşeli bir kaleydi.

Kazdağı (Ayazma) :
Bayramiç ilçesi, Evciler köyünden sonra 5 km. mesafededir. Kazdağı'na özgü uzun ağaçları, gürül gürül akan suları ve piknik yerleri ile ilimizin en güzel mesire yerlerinden birisidir. Kazdağı'nda (Ayazma) her yıl ağustos ayı içinde Geleneksel Kazdağı Güzellik Yarışması düzenlenmektedir.

1774 m. yüksekliğindeki Kaz Dağı (Ida Dağı) muhteşem manzarası, sakin yeşil alanları ve sıcak su kaynaklarıyla Kaz Dağı Milli Parkı'nın yanında, Çanakkale'nin güney ucundadır. Bayramiç ve Evcilerden geçerek Kaz Dağı Milli Parkı'na ulaşan kuzey girişinde gündüz kampingleri için birçok imkan mevcuttur. Çanakkale'ye 60 km olan Bayramiç'te 18 inci yüzyıl güzel Hadimoğulları Konağı (Osmanlı evi), içindeki etnografya müzesi ile yer almaktadır.

NE ALINIR :

Çanakkale'den eski el sanatları ürünlerinden, seramik çanak, çömlek imalatları almadan, Bozcaada ve Gökçeada'da imal edilen şaraplardan satın almadan dönmeyin.


Ne Yenir ?
Her kenarından denize kıyısı olan Çanakkale ve ilçeleri tam bir deniz ürünleri cennetidir. Her mevsim taze balık ve deniz ürünleri bulmak mümkündür. Gökçeada ve Bozcaada üzümleri ve burada yetişen üzümlerden geleneksel yöntemlerle imal edilen şarapların tadına bakmanız önerilir.


Yapmadan Ayrılma :
Gelibolu'yu görmeden, Şehitlikleri ziyaret etmeden, Kaz dağını gezmeden, Assos'ta gün batımı izlemeden, görsel sanatlar festivalini görmeden, Truva'yı gezmeden, tahta ata çıkmadan,
Bozcaada'da şaraplarını tatmadan,Gökçeada'nın koylarında dalış yapmadan dönmeyin ...
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

SINIRDAKİ AÇIK HAVA MÜZESİ ... EDİRNE

edirne-8423.jpg


Türkiye ile Yunanistan arasındaki Tekirdağ'ın kuzeyinde yer alan Edirne yıllar boyu Osmanlı başkenti, 18 inci yüzyılda ise Avrupa'nın en büyük yedi şehrinden biri olmuştur.100 yıl kadar bir süre Osmanlı İmparatorluğunun başkenti olması buradaki tarihi ve mimari açıdan önemli yapıların sebebidir. Edirne, camileri, dini kompleksleri, köprüleri, eski pazar yerleri, kervansarayları ve saraylarıyla yaşayan bir müzedir.

Marmara Bölgesi’nin Trakya bölümünde bulunan Edirne’nin denizden yüksekliği 41 metredir. Edirne genel olarak geniş düzlüklerle, basık tepelerin yer almış bulunduğu coğrafi konuma sahiptir. Karasal bir iklime sahiptir. Kışlar, Akdeniz iklimi etkisini gösterdiği zamanlarda ılık ve yağışlı, kara iklimi etkisini gösterdiğinde de sert ve yağışlı geçmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, bahar dönemi yağışlıdır. İlde en sıcak aylar, Haziran, Temmuz, Ağustos en soğuk aylar ise Aralık ve Ocaktır. Yaz ayları ortalama sıcaklığı ise 23,4 Cc dir.

Edirne’nin en eski halkı, Traklar soyundan Odrisler’in yörede, Meriç ve Tunca ırmaklarının birleştiği bugünkü Edirne’nin bulunduğu yerde bir kent kurdukları bilinmektedir. Odrisler’den sonra yöreye egemen olan Makedonyalılar Dönemi’nde kent, büyük bir olasılıkla Odris yada Odrisia adının değişmesi sonucu, Orestia/Orestas olarak anılmaya başlanmıştır.

İS II. Yy’ da Roma İmparatoru Hadrianus, (117-138) Orestia Kasabası’nın stratejik önemi nedeniyle buraya kent statüsü verdi ve kendi adını koydu. Böylece, Roma Dönemi’nde kent Hadrianopolis/Hadrianupolis/Adrianupolis/Adrianapolis adlarıyla anıldı. Adrianopolis zamanla Adrianople/Adrianopel olarak değişti. Osmanlı dönemi başlarında Edrinus/Edrune/Edrinabolu/Endriye diye anıldı. 1476’da yazılan Aşıkpaşazade Tarihi’nde kentin adı _urile olarak geçer. XVI.yy başlarında kentin Edirne olarak adlandırıldığı görülür. Edirne 1361 yılında I.Murat tarafından fethedilmiş ve İstanbul’un alınışına kadar 92 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin başkenti olmuştur.

GEZİLECEK YERLER

Edirne Evleri

Taş duvar ve sıvayla örülmüş ahşap iskelet sistemleri ile yapılırdı. Bu evler genellikle yanındaki daha yüksek saçaklara çift eğri öğe ile bağlanan bir çatıyla örtülü, az derinde kalan locanın içine yerleştirilmiş merkezi girişi ile kusursuz bir simetriye sahipti.

Balkan Yarımadası’nın hemen her tarafında en küçüğünden en gösterişlisine kadar bütün evlerde “hayat” denilen bölümler vardır. Oda kapılarının açıldığı yer olan bu bölüm, doğrudan evin bahçesine bakan yönde 1,5-2 metrelik direkler üzerine dayandırılmıştır. Hayatların sonunda bir basamak yükseklikte dört köşe bir kısım ayrılarak, tahta sedirlerle çevrilirdi.

Evin harem ve selamlıklarında büyük kapıların açıldığı bahçe kısımları olan avluların uygun bir yerinde mermer bir çeşme bulunurdu. Bazı evlerde avluların ortasında küçük havuzlar, üzerine asma sardırılmış çardaklar vardı. Harem ve selamlık avlularından birbirine geçilecek küçük kapı bulunurdu.

Enez Antik Kenti:
Enez ( Ainos ) tarihi dönemlerde çok önemli bir liman iken bugün kıyıdan 3.5 km içeridedir. Tarih boyunca birçok kereler restore edilmiş olan Enez Kalesi görülmeye değer. Aynı zamanda M.Ö. 6 ıncı yüzyıla dayanan bir kilise, bazı oyma mezarlar ve suları berrak bir de plajı bulunmaktadır.

Dolmenler (Menhir, Taş Mezarlar):
Lalapaşa ilçesinde İ.Ö.2000 sonları ile İ.Ö. 1000 başlarından kalma ‘Dolmenler’ (menhir, taş mezarlar) bulunmaktadır. Yapılan kazılarda mezar içlerinde bazı araçlar (Göz yaşı şişesi, madeni takılar) bulunmuş ve bunlar Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Saraylar

Edirne Sarayı:
Sultan I. Murad tarafından yaptırılan ilk saraydan sonra, Sultan II. Murad döneminde Tunca’nın batısında, çok büyük bir alan üzerine 1450’de Edirne Sarayı’nın inşaatına başlandı. Sultan’ın 1451’de ölümünden sonra oğlu Fatih Sultan Mehmed tarafından yapı tamamlatıldı. Kalıntılar arasında, Cihannüma Kasrı, Kum Kasrı Hamamı, Babusseade, Matbahi Amire ve Adalet Kasrı’dır.

Camiler ve Kiliseler

Selimiye Camii:
Edirnen’nin en önemli eseri olan Mimar Sinan’ın ustalık dönemi eseri Selimiye Cami Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

1569 – 1575 yılları arasında II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Taş işçiliği, çinileri ve kalem işleri bakımından eşsiz bir eserdir.

Kentin diğer önemli cami ve kiliseleri Üç Şerefeli Cami, Muradiye Cami, II. Bayezid Cami Ve Külliyesi, Eski Cami , Yıldırım Camii, Fatih Cami (Enez Ayasofyası), _urile Külliyesi (Kasım Paşa Külliyesi), Sweti George Kilisesi, Yahudi Havrasıdır.

Selimiye Cami (Merkez):
Mimar Sinan’ın 80 yaşında yarattığı ve “Ustalık eserim” dediği anıtsal yapı Osmanlı Türk sanatının ve Dünya Mimarlık Tarihinin baş eserlerindendir.

Edirne’nin ve Osmanlı İmparatorluğunun simgesi olan cami, kentin merkezinde yer almaktadır. Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan’ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da göstermektedir.

Kesme taştan yapılan cami, 2475 m2’lik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43,28 m olan, 31,30 m çapındaki kubbesiyle ilgi çeker. Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük olan kubbe 6 m genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan sekiz büyük payeye oturur.

Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap, sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemlidir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin baş yapıtlarındandır. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve Dünya sanatında ayrı bir yeri vardır. XVI. Yy. çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, ‘sıraltı’ tekniğinde olup, İznik’te yapılmıştır.

Selimiye camisinin 3,80 m çapında 70,89 m yüksekliğinde, üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Cümle kapısının iki yanındakiler üçer yollu olup, her şerefeye ayrı merdivenlerden çıkılır. Diğer iki minare ise birer yolludur.

Bir külliye olarak inşa edilen yapının, geniş dış avlusunda Darüssıbyan, Darülkur’a ve Darülhadis yapıları bulunmaktadır.

Üç Şerefeli Cami (Merkez):
1443-1447 yılları arasında, II. Murat tarafından yaptırılmıştır. Cami Osmanlı sanatında, erken ve klasik dönemler üslubu arasında yer alır. Burada ilk kez uygulanan bir planla karşılaşılmaktadır. 24 m çapındaki büyük merkezi kubbe, ikisi paye, dördü duvar payesi olmak üzere altı dayanağa oturur. Yanlarda daha küçük ikişer kubbe ile örtülü kare bölümler vardır. Yapı, bir yenilik olarak enine dikdörtgen planlıdır. Bu planı Mimar Sinan, İstanbul camilerinde daha gelişmiş biçimi ile uygulamıştır. Ayrıca Osmanlı mimarisinde revaklı avlu ilk kez bu camide kullanılmıştır. Avlunun dört köşesine minareler yerleştirilmiştir. Üç şerefeli cami, bu özellikleriyle sonraki camilere öncü olan anıtsal bir yapıdır.

Camiye adını veren üç şerefeli abidevi minare, 67,62 m yüksekliğindedir. Her şerefeye ayrı yollardan çıkılmaktadır. Caminin süslemeleri de ilginçtir. Revak kubbelerindeki özgün kalem işleri, Osmanlı camilerindeki en eski örneklerdendir.

Muradiye Cami (Merkez):
Muradiye mahallesinde, Sarayiçi’ne egemen bir tepeye II. Murat tarafından yaptırılmıştır. Yazıtında tarih yoktur. Yan mekanlı (zaviyeli) camilerin en güzel örneğidir.

Cami, dış görünüşünün yalınlığına karşın,iç süslemesi yönünden XV. Yüzyıl Osmanlı sanatının dikkat çeken yapıtlarındandır. Mihrap ve duvarları kaplayan çiniler, Türk çini sanatının en güzel örneklerindendir.

II. Bayezit Cami ve Külliyesi (Merkez):
Tunca Nehri kıyısında, şehir merkezine 2 km uzaklıkta bulunan külliye, Edirne’nin en önemli yapıtlarındandır. Cami, tıp medresesi, imaret, darüşşifa, hamam, mutfak, erzak depoları ve diğer bölümleriyle geniş bir alana yayılmıştır. II. Bayezıt’ın 1484-1488’de yaptırdığı külliyenin mimarı Hayreddin’dir. Çok etkileyici bir görünümü olan külliye, küçüklü büyüklü yüze yakın kubbeyle örtülüdür.

Yapıların en ilginci 20,55 m çaplı, tek kubbeli, iki minareli anıtsal camidir. Ana kubbeli mekanın yanlarında dokuzar kubbeli Tabhane (kitap basım yeri) bölümleri vardır. Bu bölümler doğrudan dışarı açılmaktadır. Mermer mihrap ve minber yalın görünüşlüdür. Somaki mermerden, son derece zarif hünkar mahfili, Edirne’deki ilk örnektir.

Eski Cami (Merkez):
Edirne’de Osmanlılardan günümüze ulaşmış en eski anıtsal yapıdır. 1403’de Emir Süleyman tarafından yapımına başlanmış, Çelebi Sultan Mehmet zamanında 1414’te bitirilmiştir. Mimarı, Konyalı Hacı Alaaddin, kalfası Ömer ibn İbrahim’dir.

Yıldırım Camii (Merkez):
Edirne’nin XIV. Yüzyıldan kalma en eski camisi olup, şehir merkezine 3 km uzaklıktadır. Gerek planı, gerekse sütun başlıkları, yapının haç planlı bir Bizans kilisesi olduğunu göstermektedir. Yıldırım Bayezıt adına camiye dönüştürülürken (1400) temel dışında yeniden yapılmıştır. Ancak kıble yapının eksenine uymadığından, mihrap, haç kollarından birinin köşesine konmuş, eğimli bir görünüş almıştır. Günümüzdeki görünümüyle dört kemerli, kubbeli ve tek minareli camidir.

Fatih Cami (Enez Ayasofyası-Enez):
Bizans döneminden kalan yapı, oldukça büyüktür. Köşe duvarlı, haç planlı kiliseler grubundandır.

Yapı, Osmanlı döneminde güneydeki kola mihrap ve minber yerleştirilerek camiye dönüştürülmüştür. Uzunlamasına gelişmiş haç planı ile Orta Bizans, dış yüzdeki tuğla süslemeleriyle de geç Bizans dönemi özellikleri göstermesi bakımından ilginçtir. Cami günümüzde yıkık durumdadır.

Kasım Paşa Külliyesi-Havsa:
Havsa ilçesinde, Edirne yolundadır. 1576-1577’de _urile Mehmet Paşanın oğlu Kasım Paşa adına Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye; iki kervansaray, cami, medrese, imaret, çifte hamam, tekke, köprü ve arastadan oluşuyordu. Günümüzde yalnızca cami, hamam, cami avlusuna dayalı ve ne olduğu anlaşılamayan ocaklı-nişli bir duvar, arastanın ortasında cami ile kervansarayı bağlayan dua kubbesi ve külliyeye daha sonra eklenmiş çeşme görülmektedir.

Sweti George Kilisesi (Merkez):
Edirne’nin Kıyık semtinde 1880 yılında inşa edilmiştir. 1889’da dekore edilen kilisedeki yazılar Slav Bulgarcası ile yazılmıştır. Daha önce aynı yerde bulunan kiliseden kalma bazı tablolar vardır. Yapı bakımlı durumdadır.

Yahudi Havrası (Merkez):
Edirne’nin Kaleiçi mevkiinde olup, 1902-1903 yıllarında inşa edilmiştir. Bugün yıkık durumdadır.

Kervansaraylar

Sokak üzerinde bir sıra dükkânı bulunan ve klasik Osmanlı mimarlığının ilginç örneklerinden olan Rüstem Paşa Kervansarayı, Kanuni Sultan Süleyman’ın ünlü sadrazamı Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırıldı.

Ekmekçioğlu Ahmed Paşa Kervansarayı, I. Sultan Ahmed’in emri ile Defterdar Ekmekçioğlu Ahmet Paşa tarafından 1609 senesinde yaptırıldı.

Köprüler

Edirne’deki önemli yapı türlerinden biri de köprülerdir. Edirne’nin içinde bulunan ve Sinan devrinin Edirne dışında inşa ettiği köprülerin güzelliğine başka kentlerde erişilememiştir.

Bu kentteki köprülerin en eskisi Bizans İmparatoru Michael Palaiologos (1261-1282) dönemindendir. Köprü sonradan Gazi Mihal Bey tarafından yeniletildiğinden onun adı ile anılır (1420). 1640’da Kemankeş Kara Mustafa Paşa bu yirmiyedi gözlü köprüye sivri kemerli Tarih Köşkü’nü ekletmiştir. 1451’de yapılan Şahabettin Paşa (Saraçhane) Köprüsü on iki ke- merli ve on bir ayaklıdır.

1452’de Fatih döneminde yaptırılan Fatih Köprüsü, 1488’de Mimar Hayrettin’in yapıtı olan Bayezid Köprüsü, 1560’da Mimar Sinan’ın eserleri arasında yer alan Saray (Kanuni) Köprüsü, 1608-1615 yılları arasında Sedefkar Mehmed Ağa’nın yaptığı Ekmekçizade Ahmed Paşa Köprüsü, 1842-1847 yılları arasında Meriç’le Arda’nın birleştiği yerde tamamlanan Meriç Köprüsü (Yeni Köpıü) Edirne’nin en önemli köprüleridir.

Çarşılar

Geçiş yolları üzerinde bulunan kentin gelişme döneminde hem artan ekonomi ve ticaret yoğunluğunu karşılamak hem de cami ve imaretlere gelir sağlamak amacıyla birçok han, bedesten ve çarşı inşa edildi.

Edirne Gala Gölü Tabiatı Koruma Alanı

Konumu: Marmara Bölgesinde, Edirne ili, Enez ilçesi, Karpuzlu ve Koyun Tepe köyleri sınırları içerisinde yer almaktadır. Alanın büyüklüğü 2369 Ha. Dır.

Ulaşım: Sahaya; Eceabat-Keşan-Enez yolu ile ulaşılmakta olup, Enez ilçesine 10 km. uzaklıktadır.

Özellikleri: Sulak saha, göl ve orman ekosistemlerini ve bu ekosistemlerde barınan çeşitli canlı türlerini ihtiva etmesi, 111 kuş türünün varlığı, nesli tehlikeye düşmüş veya nadir türleri, özellikle tepeli pelik, pelikan, çeltikçi ve küçük karabatak gibi nesli son derece azalmış türleri barındırması özelliklerini oluşturmaktadır.

Koruma, bilimsel araştırma ve tabiatın önemi konusundaki bilinci arttırmaya yönelik tesis ve düzenlemelerin getirilmesi esas amacı oluşturmaktadır.Giriş –kontrol kulübesi, otopark, koruma binası ve gözetleme yeri ve kule yapılması öngörülmektedir.

Kuş populasyonunun ve göl ekosisteminin ekolojik durumu(göl seviyesindeki değişmeler, tuzluluk oranı, derinlik, plankton ve fitoplakton,ısı gibi) araştırılacak ve izlenecek konulardır.

NE ALINIR

Edirne’de Tarihi Alipaşa kapalı çarşısının otantik ortamında alış-veriş yapabilirsiniz.

Özellikle Edirne ‘ye özgü ürünlerin satıldığı Selimiye arastasında Edirne’nin meşhur Deva-i Misk tatlısını , peynir şekerini , misk sabununu; Arasta çarşısındaki sahaflardan ise her türlü kitap ihtiyacınızı ve Edirne’nin en işlek caddesi olan Saraçlar caddesinde Edirne’ye özgü bir ürün olan badem ezmesini ve El Sanatları Mağazasından Edirne’ye özgü el sanatları ürünlerinden satın alabilirsiniz.



Ne Yenir ?
Edirne’ye özgü yiyeceklerin başında Edirne’nin meşhur tava ciğeri gelmektedir.Edirne’yi ziyaret edenler Edirne’nin tava ciğerini yemeden kentten ayrılmazlar.


Yapmadan Ayrılma :
Edirne Müzesi,Türk İslam Eserleri Müzesi,Sağlık Müzesi,Balkan Savaşı Müzesi ve Karaağaç’ı görmeden,

Selimiye Camii,Eski Camii,Üç Şerefeli Camii,Ali Paşa Kapalı Çarşısı ve II.Bayezit Külliyesini gezmeden,

Meriç kenarında yemek yemeden ve Edirne’nin meşhur ciğer tavasını tatmadan,

Badem ezmesi,deva-i misk şekeri,mis sabunu ve beyaz peynir almadan,

Her yıl Haziran ayı son haftasında düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Kültür Etkinliklerinde Edirne’de bulunmadan…

EDİRNE'den ayrılmayın
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

BAŞKENTLERİN ve MEDENİYETLERİN BAŞKENTİ... İSTANBUL

istanbul1-8620.jpg

Önce Roma, ardından Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ve kıtalara hükmederek büyük barış coğrafyaları yaratmış, Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapan İstanbul, geçmişin ihtişamını gururla korurken modern bir geleceğe doğru ilerlemektedir. İstanbul'daki çeşitlilik ziyaretçileri gerçekten büyülemektedir. Müzeleri, kiliseleri, sarayları, camileri, pazar yerleri ve doğal güzellikleri bitmez tükenmez nüanslar sunmaktadır. Boğazın kıyısında şöyle bir arkanıza yaslandığınızda, grupta kızaran renklerin karşı sahildeki evlerin pencerelerine yansımasını seyrederek, yüzyıllar öncesinde, insanların bu olağanüstü yeri neden seçtiklerini birden anlar ve İstanbul'un "dünyanın merkezindeki" şehir olduğunu hissedersiniz.

Şehrin en güzel anıtları, Haliç-Marmara Denizi-Surlar arasında kalan yarımadada yer alır. Kentin tepelerinden yükselen 500'ü aşkın caminin sulieti baş döndürücü bir atmosfer yaratır. İnsan kendini geçmiş zamanla bugün arasında bir rüyada gibi hisseder! Altı minaresiyle İstanbul'un sembolü haline gelen, dekorasyonunda kullanılan mavi çiniler nedeni ile "Mavi Cami" diye anılan Sultanahmet Camii'ni mutlaka görmelisiniz. Karşısında, İmparator Justinien zamanında kilise olarak inşa edilmiş olan ünlü Ayasofya Müzesi yer alır; mimari hünerler örneği olan bu yapı, Hz. İsa'yı, Hz. Meryem'i ve imparatorları tasvir eden nefis mozaik panolarla bezenmiştir. Bir başka tepeden bu iki muhteşem abideyi seyreden Süleymaniye Cami ise Osmanlı mimarlık sanatının zirvesidir. Kanuni Sultan Süleyman'ın isteği üzerine Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.

Marmara'ya ve Boğaz'a hakim bir tepe üzerinde, 400 yıl boyunca Osmanlı sultanlarına konutluk ve siyasi merkezlik etmiş olan Topkapı Sarayı yer alır. Topkapı'da Çin Porselenleri koleksiyonunu, altın işlemeli ve değerli taşlarla süslü tahtları, sultan kostümlerini, masallardakileri andıran mücevherleri, nadir elyazması kitapları, yüzyıllarca merak uyandırmış olan harem salonlarını görebilirsiniz.

Ayasofya ile Sultanahmet Cami arasında araba yarışlarının yapıldığı Bizans Devrinin ünlü Hipodromu ve bu Hipodromun orta yerinde, bu dönemden kalma üç dikilitaş bulunur.

Yerebatan Sarayı Bizans döneminde yapılmış en önemli su sarnıçlarından biridir. En güzel Bizans devri eserlerinden biri sayılan Kariye Müzesi mozaik ve fresklerle süslü orijinal dekorunu muhafaza etmektedir. İstanbul'da görmeden edemeyeceğiniz bir başka mekan da Eyüp Camiidir. Burası, Eyüp Sultan'ı ziyaret edip manevi haz arayanlara güvercin sesleriyle her an cıvıl cıvıl bir ortam sunar.

İstanbul tarihsel yapıların yeniyle buluştuğu, yenilendiği bir şehirdir aynı zamanda. Kapalıçarşı labirentvari yapısıyla geçmişin hülyalı günlerinin izlerini taşımakta ısrar ederken bir yandan da modern dünyanın yepyeni ürünlerini serer önünüze; büyüleyici mücevherler, bakır eşyalar, halılar, çeşit çeşit deri ve süet giyim... Cazibesine kapılınca en ufak bir yorgunluk duymadan saatlerce dolaşabilirsiniz bu çarşıda.

Boğaz'da bir vapur gezisi, unutulmaz anılarınız arasına girecektir. Boğaz'ın iki yakasında sıralanan her birinden ayrı bir sevda masalının sulara yansıdığı asude ve emsalsiz yalılar, 20. yüzyılda yapılan lüks villalar, Dolmabahçe, Göksu ve Beylerbeyi Sarayları, Rumeli ve Anadolu Hisarları, balıkçı köylerinden kalma izler, lokantalar, çay bahçeleri, parklar, gece kulüpleri sizi büyüleyebilir. Aynı günde Karadeniz'in vahşi sahillerinde denize girip ardından Marmara'nın sakin kıyılarında bir çay bahçesinde bir fincan kahvenizi yudumlarken belki de tarihe geçecek anılarınızı kaleme alabilirsiniz.

Eşsiz tarihi ve kültürel geçmişi ve sayısız cazibesine ilave olarak modern oteller, istisnai lokantalar, gece kulüpleri, kabareler, tarihi çarşılar ve dükkanlar İstanbul'u konferans ve kongreler için dört dörtlük bir mekan yapmaktadır.

İstanbul, Avrupa ile Asya kıtaları arasında köprü görevi gören, bunların birbirine en çok yaklaştığı iki uç üzerinde kurulmuş bir şehirdir. Bu uçlar Avrupa kıtasında Çatalca, Asya kıtasında ise Kocaeli; güneyden Marmara ve Bursa, güneybatıdan Tekirdağ ve kuzeybatıdan Kırklareli ile çevrilidir. Şehrin adını aldığı ve Haliç ile Marmara arasında kalan yarımada üzerinde bulunan asıl İstanbul 253 km², bütünü ise 5712 km² 'dir. Marmara denizindeki Adalar da İstanbul iline dahildir.



İstanbul çevresinin bitki örtüsü, Akdeniz iklimi bitkilerini andırır. Bölgede en çok görülen bitki türü makidir. Bu bitkiler uzun ve kurak bir yaz mevsimine kendini uydurmuştur. Fakat iklimin özelliği dolayısı ile tepeler çıplak değildir. Yer yer görülen ormanlık alanların en önemlisi kentin 20 km. kuzeyindeki Belgrad Ormanı'dır.



İstanbul ilinde büyük akarsu yoktur. En büyük akarsu, aynı zamanda Kocaeli Yarımadası'nın da en büyük suyu olan Riva çayıdır. 71 km. olan Riva Çayı, kaynaklarını Kocaeli ilinden alır ve güneydoğu kuzeybatı yönünde akarak Riva köyü yakınlarında Karadeniz'e dökülür. Boğaza dökülen suların en önemlileri Küçüksu ve Göksu dereleridir. Bunlardan başka Haliç 'e dökülen Kağıthane ve Alibey Dereleri, Küçükçekmece Gölüne dökülen Sazlıdere, Büyükçekmece Gölüne dökülen Karasu Deresi, Terkos Gölüne dökülen Trança Deresi, İstanbul İlinin belli başlı akarsularıdır. İlde küçük fakat önemli üç göl vardır. Bunların üçü de Avrupa yakasındadır. Denizden ayrılmış olan Terkos Gölünün suyu tatlıdır. Kentin suyu buradan sağlanır. Marmara Denizi kıyısında bulunan Küçükçekmece (11 km²) ve Büyükçekmece (16 km²) Göllerinin suları denizle temasları olduğu için tuzludur.

Yaz ayları genellikle sıcak geçen, kış aylan bölgeyi etkisi altına alan sistemlere bağlı olarak fazla soğuk geçmeyen İstanbul, Akdeniz ikliminin özelliklerini taşıyor görünse de, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı'nın etkisiyle farklı özellikler taşır. Kış aylarında Karadeniz'den gelen soğuk-kuru hava kütlesi ile Balkanlardan gelen soğuk-yağışlı hava kütlesinin özellikle Akdeniz'den gelen ılık ve yağışlı güneyli hava kütlelerinin etkisi altındadır. Bütün ilde Karadeniz'in soğukça yağışlı (poyrazlı) havasıyla Akdeniz'in ılık (lodoslu) havası birbirini izler. İlde yaz-kış, gece-gündüz arasında büyük ısı farkları görülmez.

Her ne kadar tarihi şehirde daha erken buluntulara rastlanmamış ise de; kentin Haliç bölgesinde ve Asya kısmında yapılan kazılarda ele geçen buluntular bölgedeki ilk yerleşimin MÖ 3 Bin yıllarına dayandığını göstermektedir. Byzantion olarak anılan kentin Akropolü bugünkü Topkapı Sarayının bulunduğu alanda yer almaktaydı. Haliç, günümüzde de kullanılmakta olan sakin bir limana sahiptir. Buradan başlayan kuvvetli bir sur şehri çevreleyerek Marmara Denizi'ne ulaşırdı. Byzantion, bir liman ve ticaret şehri olarak Roma Imparatorluğu döneminde de yaşamını sürdürürken, M.S. 191 yılında başlayan ve iki yılı aşan bir kuşatmadan sonra Roma Imparatoru Septimus Severius tarafından fethedilerek yerle bir edilmiştir. Aynı Imparator tarafından sonradan baştan inşa edilen şehir genişletilmiş ve yeniden donatılmıştır.

M.S. 4. yüzyılda Roma İmpatorluğu çok genişlemiş, İstanbul stratejik konumundan dolayı İmparator Büyük Konstantin tarafından Romanın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, bir çok tapınak, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle kentin Roma Imparatorluğunun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır. Yakın çağın başladığı dönemde Ikinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra "Byzantion" ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca "Polis" olarak anıla gelmiştir.

Büyük Konstantin'den sonraki imparatorların şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği görülür. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin'den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma Imparatorluğunun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle İstanbul uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans) başkenti olmuştur. Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze gelen meşhur Ayasofya, bu İmparatorun eseridir. Bizans İmparatorluğu ve başkent İstanbul'un sonraki tarihi, saray ve kilise entrikaları, İran ve Arap saldırıları ve sık değişen imparator sülalelerinin kanlı kavgaları ile doludur.

726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261'de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştir. Kent, 53 günlük bir kuşatma sonrası 1453'te Türklerin eline geçmiştir.

Fatih Sultan Mehmet'in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları Istanbul surlarının aşılmasının bir sebebidir. Osmanlı Imparatorluğunun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanıyarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fatihin tanıdığı haklardan dolayı Hıristiyan Ortodoks Kilisesinin başı olan Patrikhane günümüze kadar yerinde kalmıştır. Fetihten yüzyıl sonra da Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur.16. yüzyıldan itibaren de Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü Istanbul tüm Islam dünyasının da merkezi olmuştur.

Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Bu devirdeki İstanbul tarihinin renkli sayfalarında, geniş bölgeleri tahrip eden, sık sık çıkan yangınlar vardır. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı Boğaziçi'nin ve Haliç'in eşsiz manzarasına hakimdir. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır. Kısa sürede inşa edilen bir çok saray çöküş devrinin de sembolleridir. İstanbul, bir diğer dünya imparatorluğunun sona ermesine I. Dünya Savaşının bitişine şahit olmuştur.

İmparatorluk bölünmüş, iç ve diş düşmanlar kendi payları için mücadele ederken, Türk ordusunun asil bir komutanı da Türk ulusu için mücadeleye girişmiştir. Mustafa Kemal ismindeki bu milli kahraman, 4 yılı aşan Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye Cumhuriyetini 1923 yılında kurmuştur. Başkentin Ankara'ya taşınması Istanbul'un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir büyüleyici görünümü ile yaşamını devam ettirmektedir.

GEZİLECEK YERLER :

Boğaz:

Avrupa ve Asya'yı ayıran Boğaz'da Karadeniz'e doğru geleneksel ve unutulmaz bir deniz gezisi yapmadan İstanbul ziyareti tamamlanmış sayılamaz. Büyük bir ihtişam ve saf bir güzellik yansıtan kıyıları geçmiş ve günümüzün karmasıdır. Yalıların yanında modern oteller, taştan hisarların yanı başında rustik saraylar ve küçük balıkçı köylerinin hatırasını taşıyan semtlerde şık yapılar... Boğaz'ı görmenin en iyi yolu kıyılarında zig zag çizen yolcu vapurlarından birine binmektir. Eminönü'nden başlayan gezi sanki bir bayramda akraba ziyaret ediyormuş gibi sırayla Boğazın Asya ve Avrupa kıyılarına uğranarak devam eder. Gezi, aşağı yukarı 6 saat sürmektedir. Eğer gezi özel bir biçimde gerçekleştirilmek istenirse, bu konuda gece veya gündüz kısa düzenlemeler yapan ihtisaslaşmış acentalara başvurulabilinir.

Haliç:

Uzun ve dar, boynuz biçimindeki Haliç İstanbul'un Avrupa tarafını bölmektedir. Dünyanın en tabii limanlarından biri olduğundan Bizans ve Osmanlı donanmaları ve ticari gemicilikle ilgilenenler burada toplanmışlardır. Gurup vakti suyun altın rengini aldığı bu yerin kıyıları bugün hoş parklarla ve yürüme alanlarıyla çevrilidir. Haliç'in ortasına doğru gidildiğinde yer alan Fener ve Balat semtlerinde, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma ahşap evler, kiliseler ve sinagoglarla dolu sokaklar bulunmaktadır. Ortodoks Patriği de burada oturmaktadır. Biraz yukarıdaki Eyüp, Osmanlı mimarisinde oymacılığın yansıdığı bir yerdir.

Tepelerin yamaçlarını yer yer koyu selvilerin bulunduğu mezarlıklar kaplamaktadır. Dualarının kabul göreceğine inananlar buradaki Eyüp Türbesini ziyaret ederler. Bu tarafa bakan tepedeki Pierre Loti Kahvesi manzaranın keyfine varmak için mükemmel bir mekandır.

Beyoğlu Ve Taksim:

Beyoğlu yapıldığı devrin özelliklerini koruyan, 100 yıl evvelki Avrupa tesirli mimari mirasıyla görülmeye değer bir semttir. Avrupa'nın ikinci eski metrosu Tünel halen en kısa metro unvanını korumaktadır. Metro ile kulesi bir sembol haline gelen Galata bölgesine geçmek mümkündür. Tünelin üst ucu Istiklal Caddesinin başlangıcıdır. Eski tramvayların tekrar servise konulduğu, yalnız yayalara açık cadde, Cumhuriyet devrinde konsolosluklara tahsis edilen eski elçilik binaları ile çevrilidir. Tünelin üst kısmında, İstiklal Caddesinin başlangıcındaki Divan Edebiyati Müzesi (Mevlevi Tekkesi - 18. yy. eseri) güzel bir yapıdır. Caddenin iki yanında birbirinden meşhur mekanlar vardır. Bir yanda Galatasaray Lisesi, karşı sırada rengarek, otantik restoranları ve Balık Pazarını içine alan Çiçek Pasajı... Sonra cadde boyunca sinemalar, tiyatro, kafe, lokanta ve eğlence yerleri... Taksim meydanına ulaşan cadde eski parlak, hareketli, daima kalabalık gün ve gecelerine yeniden kavuşmuştur.

Türk'ün Kurtuluş Savaşını, Atatürk ve arkadaşlarını sembolize eden, göz okşayan abide Taksim meydanını süslemektedir. Yeni metronun ana terminali meydanın altında, Atatürk Kültür Merkezi de kuzeyde yer almaktadir. Beş yıldızlı otellerin hemen hepsi de buradadır. Sınıfında Türkiye'de yapılan ilk otel olan Hilton (1955) halen en meşhur ve en iyi olma özelliğini korumaktadır. Radyo Evi, türünün en zenginlerinden olan Istanbul Askeri Müzesi, Lütfü Kırdar Kongre Sarayı, Açık Hava Tiyatrosu da bu civardadır.

Sultanahmet:

Tarihi yarımadanın batı ucunda yer alan semtte farklı İmparatorlukların önemli dini, idari ve sivil yapıları yer almaktadır. Tarihi Sultanahmet meydanının etrafı Ayasofya, Haseki Hürrem Hamamı, Sultanahmet Camii, Hippodrome, Dikilitaşla gibi tarihi eserlerle çevrilidir.

Ortaköy:

Boğazın en güzel yerine tahtlanan, zamanında padişahların sayfiye yeri olan Ortaköy Osmanlı Dönemi'nden beri ilgi çeken bir yerleşim merkezidir. Bugün Çırağan Sarayı, Kabataş Erkek Lisesi, Feriye, Princess Oteli, ve cami kilise ve sinagog üçgeninde yer alan Ortaköy, çarşısı ve içindeki seyyar "entel pazarı", hediyelik eşya dükkanları, kafeleri, barları ve restoranlarıyla İstanbulun önemli eğlence ve alışveriş merkezlerinden birisidir.

Sarıyer:

Tarabya'dan sonraki virajdan Boğaziçi'nin Karadeniz'e kavuşması ilk defa görünür. Buradan Sarıyer semti içlerine kadar elçiliklere ve şahıslara ait eski yazlıklar ve balık lokantaları sıralıdır. Büyükdere'den ayrılan dar bir yol orman içlerini aşarak, bentleri geçerek Karadeniz sahillerine, meşhur Kilyos plajlarına ulaşır.

Sarıyer ve sonraki Rumeli Kavaği vapur seferleri ile Boğazı gezenlerin Avrupa yakasındaki son iskeleleridir. Balık lokantaları ile şöhretli her iki komşu semt ve karşı kıyıda bulunan Anadolu Kavağı tatil günleri çok kalabalık olur.

Boğaziçi bu yerleşimleri geçtikten sonra sadece yeşil koruluklarla örtülü yamaçlara sahiptir. Her iki kıyıda son yerleşimler Karadeniz'e komşu Anadolu ve Rumeli Fenerleri ile balıkçı köyleridir.

Üsküdar:

Üsküdar, Kız Kulesi ile bütünleşen bir semttir. Karşıya, Avrupa'ya geçişin iskelesidir. Meydandaki 16. yüzyıl camileri, ortadaki abidevi çeşme, sahildeki minyatür Şemsi Paşa Cami ve Medresesi Türk sanatının güzel örnekleridir. Tarihi Karacaahmet Mezarlığı ve daha ilerideki büyük ve küçük Çamlıca tepeleri Üsküdarın sırtlarında bulunur. Tepeler çamlıklarla örtülü olup, Adaların ve Boğazın kuş bakışı manzaralarına hakimdir.

Kadıköy:

Marmara sahillerindeki güzel Kadıköy'de tarihi yapı bulunmaz. Istanbul'un son yüzyılda hızla gelişen semtlerinden biridir. Antik Kahlkedon yerleşim biriminde sonraları bir çok manastır inşaa edilmişti. M.S. 5. yüzyıl Hıristiyanlık dünyası önemli konsül toplantıları burada yapılmıştı. Eski bahçeli malikanelerin çok azı zamanımıza gelebilmiştir. Yat Kulüpleri, marinalar, geniş caddeler, Kadıköy sahilleri boyu uzanır.

Fenerbahçe güzel bir gezinti yeridir. Meşhur Bağdat Caddesi de alışveriş imkanları ile ünlüdür. 1908 yılında tamamlanan Prusya mimari üslubundaki Haydarpaşa Tren İstasyonu, Üsküdar çıkışındadır. İstasyon Bağdat demiryolunun ilk (veya son) duraği idi. Yandaki yamaçta Kırım Savaşında hayatlarını kaybeden Ingiliz ve Fransız askerlerinin mezarları ve abideleri, büyük askeri hastanenin yanında bulunmaktadır.Ticari liman tesisleri arkasındaki tepelere yerleşmiş iki büyük bina vardır. Saat kuleli olan eski Haydarpaşa Lisesi, şimdi üniversitedir. Diğeri, büyük ve 4 kuleli olan Selimiye Kışlasıdır (19. yy). Kırım Savaşı sırasında buradaki yaralılara hemşirelik yapan Florence Nightingale anısına kaldığı oda o günlerdeki gibi korunmaktadır.

Şile:

Üsküdar'dan 50 km. mesafedeki şirin ve güzel turistik kasaba Karadeniz sahillerindedir. Kısmen tamamlanmış otoyolu ve sonrası ormanları aşan viraj yol ile geniş ve meşhur Şile plajlarına ulaşılır. Balıkçı barınaği, Ceneviz kale kalıntısı ve şöhretli feneri görülmeye değer yerlerdir. Batıda plajlar, kasabanın doğusunda da bir sıra küçük kumsal koy uzanır. Yaz aylan hareketli ve kalabalık geçer, bol sayıda pansiyon ve oteller mevcuttur.

Adalar:

Prens Adaları adı ile de bilinen Istanbul Adaları, Marmara Denizinde, şehre bir saat kadar yakınlıkta 8 adadır. Haliç girişi ve Kabataş Iskelelerinden kalkan vapur veya deniz otobüsleri dört adaya muntazam seferler yaparlar.

Bizans devrinde manastırların kurulduğu Adalar, saray mensuplarına yazlık veya sürgün yeri olmuş; Heybeliada'da Bizans'ın son yapısı, Meryem Ana'ya ithaf edilmiş küçük kilise, Deniz Lisesi üst binası avlusunda bulunur.

19. yüzyıl başlarında servise giren buharlı vapurlar ile Adalar'a ulaşım kolaylaşmış, okullar ve oteller de inşa edilince nüfus artışı başlamıştır. Büyükçe olan, yan yana sıralı dört ada yazlık evler, villalar, çamlık korularla kaplı olup, plaj ve piknik yöreleri ile ünlüdürler. Mayıs ayından eylül sonuna kadar kalabalıklaşan Adalar diğer zamanlarda tenhadır. Yerleşim bölgelerinin iskelelere yakın çevrelerde, şehre bakan yönde geliştiği, tepeleri çamlıklarla örtülü ada yollarının tek vasıtası faytonlardır. Mevsim boyu, bilhassa tatil günlerinde koylar ve plajlar özel yat ve motorların, yelkenli teknelerin çekici duraklarıdır.

Her adada bulunan Yelken ve Su Sporlan kulüplerinin ilki ve meşhuru Burgaz Adasındadır. Hikaye yazarı Salt Faik Abasiyanık adada yaşamış, yaşadığı ev müzeye çevrilmiş ve uğrağı, gün batımı ile şöhretli Kalpazan Kaya mahalli meşhur bir kahve olmuştur.

Heybeli yönünde, şeklinden dolayı adlandırılmış, Kaşık Adası yer alır. Heybeli Ada'nın ikiz tepeleri arasında Deniz Lisesi üst binası bulunurken, öndeki diğer tepe üzerinde, çamlık içerisinde, Rum Ruhban Okulu ilk görülen büyük yapılardır. Ada iskelesi yanında Deniz Lisesi sahil boyu uzanır. Lokanta ve çayhaneler diğer yöndedir. Yerleşim alanlarının arka cephesinde çok güzel bir koy ile, Kaşık Adası'na bakan tarafta halk plajı ve Deniz Kulübü tesisleri ile arkasında meşhur Değirmen Burnu piknik alanı bulunur. Tepeleri çevreleyen yollarda, çamlar içerisinde güzel ve manzaralı yürüyüş güzergahlan adayı dolanır. Ada okullar ve sanatoryum tesislerinden dolayı kış aylannda da nispeten hareketlidir.

Takım Adaların en büyüğü ve meşhuru Büyük Ada'dır. Fayton turu ile etrafı iki saate yakın bir sürede dolaşabilirsiniz. Ancak bir saatte dolaşılan yarım tur daha enteresandır. Halk plajlarından Heybeli Ada yönündeki Yörük Plajı şahane bir koyda bulunmaktadir. Dil Burnu mesire alanı tercih edilen güzel bir yerdir. Iskele civarı kalabalık yerleşim bölgesinin aksine adanın güney tarafı ıssızdır. Buralardaki koylar teknelerin ziyaret yerleridir. Adanın üst sırtlarında harap halde bulunan 19. yüzyıl yapısı eski oteli, belki dünyadaki en büyük ahşap yapı, ihya edileceği zamanın özlemi ile ayakta durmaya çabalamaktadır. Büyük Ada iskele civarı lokantaları, çayhaneleri ve dükkanları ile renkli ve hareketlidir. Yaz aylarında servis veren dört oteli vardır. Güzel evler, bakımlı bahçeler eşsiz manzaralar adaları gezenlerde unutulmaz anlar bırakır. Sonraki Sedef Adası sakinlerinin dışında gelenlere plajı ile açıktır.

Ayasofya Müzesi

Adres: Sultanahmet Meydanı - İstanbul

Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir. Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuş, 1935'ten bu yana müze olarak tarihi işlevini sürdürmektedir.

Bizans tarihçileri tarafından İmparator I. Konstantinos (324-337) zamanında yapıldığı ileri sürülen ilk Ayasofya bir ayaklanma sonunda yanmış, bu yapıdan günümüze hiç bir kalıntı gelmemiştir. İmparator II. Theodosius, Ayasofya'yı ikinci defa yaptırmış ve 415'te ibadete açmıştır. Yine bazilika planlı bu yapı 532'de Nika ihtilali sırasında yanmıştır. 1936 yılında yapılan kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bunlar mabede girişi gösteren basamaklar, sütunlar, başlıklar, çeşitli mimari parçalardır.

İmparator Iustinianus (527-565) ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos'lu İsidoros ve Tralles'i Anthemios'a günümüze ulaşan Ayasofya'yı yaptırmıştır. Anadolu'nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya'da kullanılmak üzere İstanbul'a getirilmiştir.

Ayasofya'nın yapımına 23 Aralık 532'de başlanmış, 27 Aralık 537'de tamamlanmıştır. Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekân, iki yan mekân (nef), absis, iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir. İç mekân, 100 x 70 m. ölçüsünde olup, üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde, 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüştür.

Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler IX.-XII. yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir.

Ayasofya İstanbul'un fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Ebu Bekir, Hüseyin'in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.

Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.

Müze pazartesi dışında hergün 09.30-16.30 saatleri arasında gezilebilir. ÇİNİLİ KÖŞK: 15 inci yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet zamanında bir köşk veya pavyon şeklinde yaptırılmıştır. İznik parçaları dahil 16'nci yüzyıl Selçuk ve Osmanlı çömlek ve çini sanatının en iyi örneklerini barındıran Türk Seramikleri Müzesi yer almaktadır.

Kız Kulesi:

İstanbulun sembolü olan Kız Kulesi, Boğaz girişindeki kayalık üzerine kurulmuş küçük, şirin bir kuledir. Tarih içinde gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılan kule günümüzde turizme tahsis edilmiştir. Batı kaynakları burayı sevgilisi Hera'ya kavuşmak için yüzerken boğulan Leander'in kulesi olarak tanıtır. Bir diğer hikayeye göre de burası, kızının yılan tarafindan sokulacağını rüyalarında gören İmparatorun, emniyette olması için genç kızı yerleştirdiği kule idi. Meyve sepeti içinde gelen yılan trajediye sebep olur.

Galata Kulesi:

Bizanslıların Cenevizliler aleyhine hareketlerine karşılık, Cenevizliler tarafından yapılmıştır. Bölgeyi her türlü saldırıdan korumak için de bu kuleyi yaptırmışlardı. Kulede büyük sahanlığa kadar duvar içinde dönerek çıkan bir taş merdiven vardır. Son yıllarda 1967'de restore edilmiş, içine asansör konmuş, diğer katlarına da lokanta yapılmıştır.

Beyazıt Kulesi:

Bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yerdeki yapı (eski saray), II. Mahmut devrinde Milli Savunma Bakanlığı (Seraskerlik) olarak kullanılmıştır. Seraskerliğin avlusundaki ahşap kule, yangın gözcüleri için uzun süre varlığını sürdürmüştür. II. Mahmut, daha güzelini yaptırtmak için bu kuleyi yıktırmıştır ve kitabesine göre, onun emri ile, 1828 yılında Serasker Hüseyin Paşa tarafından o devrin mimari özelliklerini yansıtan, kagir bir kule yapılmıştır. 50 m yüksekliğindeki bu abide, belirgin kütlesiyle, kente karekteristik bir çizgi kazandırmaktadır. Ahşap bir merdivenle çıkılan yukarıdaki sahanlık, şehrin büyük bir kısmını kuşbakışı seyretme olanağı sağlar.

Hisarlar :

Üçgeni andıran eski İstanbul yarımadasının etrafı 5. yüzyılda Roma döneminde yapılan, 22 km.yi bulan surlarla çevrilidir. Byzantion şehir sitesi, kurulmasından itibaren batı yönüne doğru genişleyerek 4 defa yeni surlarla çevrilmiştir. Marmara Denizi ve Haliç kıyıları da tek sıra fakat güçlü surlarla çevrili idi. Şehrin akropolisini çevreleyen surlardan, 3. yüzyılda yapılmış İmparator Septimus Severius ve 320'de Büyük Konstantin'in yaptırdığı 3. sur tamamen yıkılmıştır. Kara surları deniz kıyısından başlayarak tepeleri ve vadileri geçerek Haliç surlarına iner.

Yedikule:

Bu surlardaki en görkemli kapı, Marmara Denizi'ne yakın olan "Altın Kapı" idi. Bu Imparator merasim kapısı, iki mermer kule arasında zafer takı gibi yerleştirilmişti. Zaferden dönen ordular, Imparator ve erkanı şehre bu kapıdan girerdi. Burayı çevreleyen Türk devri eseri 5 kule ilavesi ile 7 kule, bir iç kale haline sokulmuştu. Zaman içerisinde hazine, depo ve elçi hapishanesi olarak kullanılmış iken, günümüzde enteresan girişi ve "Altın Kapı" kuleleri ile şehrin bir diğer müzesidir. Yaz aylannda çeşitli etkinlikler ve konserler yapılmaktadır.

Anadolu Hisarı:

Karadeniz'in tek çıkışı Boğaziçi'nin Asya kısmında yer alan hisar, 1390'lı yıllarında Sultan Bayazıt tarafından yaptırılmıştır. Karşı kıyıdakı Rumelihisarı ile birlikte Boğaziçi transit geçişinin tam kontrol altında tutulması sağlayan bu küçük kale, burçlarına yaslanan eski ahşap evler ve civarı ile pitoresk bir manzara oluşturur.

Rumeli Hisarı:

İstanbul Boğazı'nın Rumeli yakasındadır. Bizans'a kuzeyden yardım gelmesini önlemek amacıyla Fatih Sultan Mehmet tarafından 1452 yılında yaptırılmıştır. Üç büyük kule yapımını üstlenen Çandarlı Kara Halil, Saruca ve Zaganos Paşaların adlarıyla anılır.
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

Saraylar, Köşkler ve Kasırlar :

Topkapı sarayı :

15-19 uncu yüzyıllar arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezinde bulunan Topkapı Sarayı, labirentleriyle, Boğaz, Haliç ve Marmara Denizi'nin sularının karıştığı noktada, bir kara parçası üzerinde yer almaktadır. Yeni sarayın (Topkapı Sarayının) yapımına 1466'dan sonra başlanmış ve Fatih ölmeden birkaç sene önce 1478'de tamamlanmıştır. Bu saray diğer Avrupa Sarayları gibi tek bir binada olmayıp çeşitli köşk ve dairelerden oluşmuştur. İlk olarak yapılan Çinili Köşk Sırça Saray'dır ve 1472'de bitmiştir. Orta Asya mimarisi karakterinde ve iki katlı köşk 1875'te Arkeoloji, 1908 senesinde de Türk İslam Eserleri Müzesi olmuştur. 1953'te ise Fatih Eserleri Müzesi olarak açılmıştır. Çinili Köşkü, Kubbealtı Arzodası, Hasoda, Hazine, Kiler ve Seferliler gibi koğuşlar, mutfakların bir kısmı, hastalar odası, hamam şimdi kütüphane olan Ağalar Cami, ahır ve diğer binaların yapımı izlemiş ve son olarak da yapı 1478'de Saray surlarının ve Bab-ı Humayun denen Sultanahmet yönündeki asıl kapının inşaatı ile tamamlanmıştır.

Fatih devrinde ortalama 750 kişi olan saray halkı gittikçe artmış ve XIX. yüzyılda normal günlerde 5000, bayram günleri gibi fevkalade zamanlarda ise 10.000'i bulmuştur. Bu sebeple bu saraya zamanla yeni yeni ilaveler yapılmıştır.

Topkapı Sarayı Harem kısmı III. Sultan Murat devrinde 1574 - 1595 yıllarında yapılmış ve ondan sonra Bayazıt'daki harem halkı buraya nakledilmiştir. XIX. yüzyıl başlarında harem halkı 474 kişi idi. Harem'e girerken Kızlar Ağası Dairesi ve onun üst katında da küçük şehzadelerle Sultanlar için Şehzadeler Mektebi vardı. Sarayda zamanla Enderun Mektebi, Hekimbaşı Odası, Enderun Eczanesi, iç avlulardaki köşklerle Sarayburnu sahillerinde yazlık köşkler yapılmış, mutfaklar, ahırlar genişletilmiş, yeni yeni cami ve küyüphaneler ilave edilmiştir.

Aynalıkavak Kasrı :

Aynalı Kavak Yazlık Köşkü 18 inci yüzyılda yapılmış ve daha sonra çeşitli sultanlar tarafından restore ettirilmiştir. 1718'de takılan, bir kısmı Venediklilerden hediye aynaları nedeniyle bu ismi aldığı sanılmaktadır. Haliç üzerindeki saray, geleneksel Türk mimarisinin en güzel örneklerinden biridir.

Beylerbeyi Sarayı :

Boğaziçi Köprüsü Asya kulesinin dikili olduğu Beylerbeyi, Bizanstan beri saraylara tahsis edilmiş güzel bir semttir. Beylerbeyi Sarayı 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının yerinde Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. Cephe ve iç dekorasyonda Doğu ve Türk motifleri, Batı süs öğeleri ile birlikte kullanılmıştır. Dolmabahçe Sarayının havasını taşıyan üç katlı yapı, harem ve selamlık bölümlerini oluşturan 26 oda ve altı salondan ibarettir. Bu küçük sarayın içi her biri küçük çapta bir servet olan Bohemya avizeleri, Yıldız imalatı çiniler ve seramik vazolarla süslenmiştir.Yaldızlı mobilyaları ile nefis halıları buraya ayrı bir güzellik vermektedir. Otantik mobilyalar, halılar, perdeler ve diğer eşyalar olduğu gibi korunmuşlardır.

Denize bakan cephe süsleri, bakımlı bahçe ve orta bölümdeki havuzlu salon ile spiral merdivenler dikkat çeken yerlerdir. Arka yamaçta bir büyük havuz, teraslar ve türünün güzel örneği at ahırları yer almıştır. 1970'li yıllara kadar kullanılan eski yol bir tünel saray bahçesinin altından geçerdi. Sahilde iki küçük seyir köşkü bulunan sarayda devlet misafirleri de ağırlanırdı.

Çırağan Sarayı :

Haliç ve Boğaziçinin en güzel yerleri sultanlar ve önemli kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların bir çoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan 1910 yılında yanmıştır. Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yIında Sultan Abdülaziz tarafından Saray Mimar Serkis Balyan'a yaptırılmıştı. Dört yılda dört milyon altına mal olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap, duvarlarda mermer kaplıydı. Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları, zengin döşenmiş mekanlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü. Boğaziçi'nin diğer sarayları gibi Çırağan da birçok önemli toplantıya mekan olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı. Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe halinde duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave edilen eklentiler ile 5 yıldızlı, güzel bir otele dönüştürülmüştür.

Dolmabahçe Sarayı :

19 uncu yüzyılda Sultan I. Abdülmecit tarafından yaptırılan Dolmabahçe Sarayı'nın cephesi Boğaz'ın Avrupa kıyısında 600 m boyunca uzanmaktadır. Dolmabahçe Sarayı, Avrupa sanatı üsluplarının bir karışımı olarak 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit'in mimarı Karabet Balyanın eseridir. Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok sarayı bulunurdu. Ancak esas saray Topkapı, Dolmabahçe Saraylarının tamamlanmasından sonra terk edilmiştir.

Dolmabahçe Sarayı üç katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok süslü iki abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Büyük, 56 sütunlu kabul salonu 750 ışıkla aydınlanan 4.5 tonluk muazzam kristal avizesi ile ziyaretçileri hayrete düşürür.

Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştır. Iç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı mevcut hiç bir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkarlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tona sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halılar, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidir. Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süsler. Pırıl pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın pek çok odasında güzelliklerini sergiler.

Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m. yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. Altı hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştır.

Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkarlar bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmiştir. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk'ün Istanbul ziyaretlerinde ikametgah olarak kullanıldığı sarayda en önemli olay, 1938'de Atatürk'ün ölümüdür.

Florya Atatürk Deniz Köşkü :

Atatürk'ün Florya Deniz Köşkü Türkiye cumhurbaşkanlarının yazlığı şeklinde kullanılmıştır. Marmara Denizi'ne T biçiminde uzantısı ile bu köşk, 1935'de inşa edilmiştir. Erken 20 inci yüzyıl mobilyalarından en iyi örneklerin görülebildiği bir sergendir. Atatürk burada kalan ilk cumhurbaşkanıdır.

Ihlamur Kasırları :

19 uncu yüzyıl yaptırılan Ihlamur Köşkü ismini bahçesinde yetişen ıhlamur ağaçlarından almıştır. Şimdilerde İstanbul'un ortasında yer alan bu köşk eskiden şehrin dışındaydı.

Küçüksu Kasrı :

Yazlık olarak kullanılan saray, 19 uncu yüzyılın ortasında I. Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır.

Maslak Kasırları :

Sultan Abdülaziz tarafından av evi olarak tasarlanan Maslak Köşkü, 19 uncu yüzyıl Osmanlı süsleme sanatının kayda değer en güzel örneklerini taşımaktadır.

Merasim Köşkü :

Resmi törenler için kullanılmaktayken, Maiyet Köşkü sultanın maiyetini, bazı hallerde de saraydan gezinti için ayrıldıklarında haremini barındırmıştır. (Pazartesi ve Perşembe hariç her gün açıktır.)

Yıldız Sarayı :

Boğaziçine hakim tepeler ve vadileri kaplayan geniş alan üzerine serpiştirilmiş, yüksek duvarların çevrelediği avlular içerisinde köşkler, bahçeler kompleksidir. İstanbul'un bu ikinci büyük sarayı günümüzde değişik hizmetlere ayrılmış, bölünmüş durumu ile gelmiştir. Yıldız Sarayı, III.Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından ilk yaptırılan bir köşkler bütünüdür. II.Mahmut Yıldız adını verdiği ikinci bir köşk yaptırmış, bu isim daha sonra Abdülmecit, Abdülaziz ve Abdülhamit'in hükümdarlığında yaptırılan bütün gruba geçmiştir. Sultan Abdüaziz zamanında köşkler çoğalmaya başlamış, Malta, Çit, Çadır, Şale Köşkleri yapılmış, koru usta bahçevanların elinde bakir görünüşüne dokunulmadan düzenlenmiştir. Sultan Abdülhamit, burada 32 yıl yaşamış, 33 yıllık saltanatında, şehir içinde şehir gibi olan bu korunaklı sarayı resmi daire ve haremi olarak kullanmıştır.

Yönetim Kısımları'na ilaveten Yıldız Sarayı'nda birçok bölüm ve bir de cami bulunmaktadır. 19 uncu yüzyılın sonunda, II. Abdülhamit zamanında tamamlanmıştır. Yapıların en büyük ve zarifi Şale, sultanların nasıl bir lüks içinde yaşayıp eğlendiklerini göstermektedir. Dünyanın her yöresinden getirilen çiçekler, ağaçlar ve bodur bitkilerle bezeli büyük saray parkından Boğaz'ın panoramik görüntüsü çok güzeldir. Restorasyon çalışmaları nedeniyle sadece Şale ve park halka açıktır.

Camiler, Kiliseler ve Sinagoglar :

İsanbul'un ünlü camileri arasında Sultanahmet Cami, Süleymaniye Cami, Rüstem Paşa Cami, Fatih Cami, Eyüp Cami, Yeni Cami, Sokullu Mehmet Paşa Cami ve Mihrimah Sultan Cami sayılabilir.

Kente pek çok kilise ve manastır faal durumdadır. Bir kısmı ise cami haline dönüştürülmüştür. Studios Manastin Kilisesi , Sergios-Bakhos Kilisesi, Hagia Eirene Kilisesi, Pantakrator Manastir Kilisesi, Vefa Kilisesi (Hagios Theoderos), Nyrelaion Manastır Kilisesi, Eglise D'hagia Thekla Manastırı, Eski İmaret Cami (Pantepoptes Manastin Kilisesi), Kalenderhane Cami (Akataleotos Manastırı), Fenari İsa Cami (Lios Manastır Kilisesi) ve Fethiye Cami (Pammakaristos Manastr Kilisesi) ünlüleridir.

Kapalı Çarşı:

Dev ölçülü bir labirent gibi, 60 kadar sokağı, üç binden fazla dükkanı ile dünyanın en eski ve büyük kapalı çarşısı olan "Kapalı Çarşı" İstanbul şehrinin merkezinde yer alır. Adeta bir şehri andıran, bütünü ile örtülü bu site zaman içerisinde gelişip büyümüştür. 15. yüzyıldan kalma duvarlı, bir seri kubbe ile örtülü eski iki yapının etrafı sonraki yüzyıllarda, gelişen sokakların üzerleri örtülerek, ekler yapılarak bir alışveriş merkezi haline getirilmiştir. Geçmişte burası, her sokağında belirli mesleklerin yer aldığı ve bunların da, el işi imalatın sıkı denetim altında bulundurulduğu, ticari ahlak ve törelere çok saygı gösterilen bir çarşıydı.

Çarşının ana caddesi sayılan sokakta çoğunlukla mücevher dükkanları, buraya açılan yan bir sokakta altıncılar bulunur. İstanbul'u ziyarete gelen turist grupları için alışveriş olanakları, çarşının ana girişindeki modern ve büyük alışveriş merkezleri tarafından sağlanmaktadır.

Mısır Çarşısı:

İstanbul'un ikinci kapalı çarşısıdır. IV. Mehmet'in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından Yeni Cami'ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Çarşıda 6 kapı vardır. Bunlardan 3'ü revak olup, yapıyı daha da güzelleştirmektedir.

Bakırcılar Çarşısı:

İstanbul’un özellikle yabancıların dikkatini çeken, bir çarşısı da Beyazıttaki Bakırcılar Çarşısıdır. Şimdiki İstanbul Üniversitesi Merkez Binası bahçesinin doğu ve kuzey duvarları altında bir sıra dükkan halindedir. Burada çeşitli bakır işi levha bakırdan döğme olarak elle yapılmakta ve kazan tencere, kuşhane, sahan, tava, tas, leğen, ibrik, güğüm, bakraç, kova, maşrapa, sini, mangal, şamdan, bakırdan, "gülabdab" olarak satılmaktadır.

Su Kemerleri :

Mualla Kemeri: Mimar Sinan tarafından yapılan su kemerlerinden biridir. Alibey deresi vadisindedir. Orta kesimde 4 büyük kemer vardır.

Uzun Kemer: Mimar Sinanın yaptığı kemerlerden biridir. Kemerburgazın 1500 m kadar kuzeybatısıdadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmıştır.

Güzelce Kemer: Cebeci Köy Kemeri olarak da bilinen eser Kanuni Sultan Süleyman devrinde Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Kemerburgazın güneyindeki Cebeci Köyün 1500 m. kadar doğusundadır.

Bahçeköy Kemeri: Sultan Mahmut Kemeri olarak bilinen kemer Bahçeköyden Büyükdere'ye doğru 1 km mesafededir. I. Mahmut zamanında 1731'de tamamlanmıştır.

Çeşmeler :

Sultanahmet Çeşmesi (III. Ahmet Çeşmesi):

Topkapı sarayının Bab-i Hümayun kapısı önündedir. Binanın dört cephesindeki taş ve bronz işçiliği yazılar kadar tahta saçaklann süsleri birer sanat şaheseridir. Çeşme, klasik dönemin mütevazi çizgilerinden sıyrılmış, hatların zerafeti, zenginlik ve güzelliği ile emsalleri arasında sivrilmiştir.

Üsküdar III. Ahmet Çeşmesi:

Üsküdar'da iskele meydanında yer alır. 1728'de yapılmıştır. Ahşap çatılı ve dört yüzlü bir meydan çeşmesi olup mimarlık, hattatlık, taş işçiliği ve şiir sanatının bir şaheseridir.

Alman Çeşmesi: S

ultanahmet meydanında parkın içindedir. Alman İmparatoru II. Wilhelm'in İstanbul'u ikinci ziyaretinin anısı için bütün kısımları ile Almanya'da yapılmış, İstanbul'a getirilerek hazırlanan kemerlerin üzerlerine konmuştur. 20'inci yüzyılın ilk günü olan 1 Ocak 1901'de açılış töreni yapılan bu çeşmenin üç kubbesi altın mozaik kaplıdır.

Tophane Çeşmesi:

Tophane Meydanındadır. 1732'de I. Mahmut tarafından Hassa Baş Mimarı Mehmet Ağa'ya yaptırılmıştır.

Beykoz Ishak Ağa Çeşmesi:

İstanbul'da Beykoz ilçesindedir. Türkiye çapında en güzel çeşme anıtlarımızdan birisidir.

Ayazma Çeşmesi:

Üsküdar'da Ayazma Camii avlusundadır. 18. yüzyılda III. Mustafa tarafından yaptırılan Çeşme devrin mimari özelliklerini taşır.

Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi:

1732'de Sultan I. Mahmut tarafından annesi Saliha Sultan adına yaptırılmıştır.

Göksu Çeşmesi:

Sultan III. Mustafa'nın eşi ve III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından yaptırılmıştır.

Esma Sultan Çeşmesi:

1799 da III. Ahmet'in kızı Esma Sultan tarafından yaptırılmıştır. Meydan çeşmelerinin bir örneğidir.

Anıtlar ve Meydanlar :



Hipodrom:

Günümüze çok az kalıntıları ulaşan Roma devri önemli yapıları ve abideleri, Hipodrom çevresinde inşa edilmiştir. "Büyük Saray" diye bilinen İmparatorluk Sarayı Hipodromun yanında başlar, aşağılara, deniz kenarına kadar uzanırdı. Bu saraydan günümüze bir büyük salonun yer mozaik panosu gelebilmiştir. Semt Bizans ve Türk devirlerinde de merkezi önemini devam ettirmiştir. İstanbul'un en önemli abideleri Ayasofya, Sultan Ahmet Cami, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Yere Batan Sarnıcı burada, Hipodromun çevresindedir. Günümüzde Hipodromdan günümüze Theodosius Dikili Taş, Konstantin Sütunu (Orme Odelisk), Yılanlı Sütun (Burmalı Sütun) ları kalmıştır.

Theodosius Dikili Taş:

Aslı eski Mısır eseridir. MÖ 1547 yıllarında Firavun III. Tutmosis (Toothmesis) adına Heliopolis'de dikilmiştir. Pembe granitten ve yekparedir. Üzerinde Hiyeroglif yazısı ile II. Tutmosis'in zaferleri yazılmıştır. 390 yıllarında Bizans İmparatoru Iç Theodosius tarafından İstanbul'a getirilerek Hipodroma dikilmiştir. Kaidedeki kabarmalar üzerinde I. Theodosius, oğulları, karısı, Arkedios, Honorios ile İmparator II. Valantinianos görülür. Ayrıca Hipodrom sahneleri ve anıtın dikilişini gösteren tasvirlerde vardır.

Gotlar Sütunu:

Topkapı Sarayı dış bahçesinde, Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde bulunan ve Roma Devri'nden günümüze hiç değişikliğe uğramadan gelen çok eski bir abidedir. 3. veya 4. yüzyılda dikilmiş olan bu sütun yüksek kaide üzerinde 15 m. boyunda monolit mermerden ibarettir. Sütun başı korint üslubunda kartal arması ile süslüdür. Gotlar'a karşı kazanılan zaferden bahseden kitabe satırlarından dolayı abide "Gotlar Sütunu" adıyla da anılır.

Çemberlitaş (Konstantin Sütunu):

MS 330'da Başkentin Roma'dan İstanbula nakli sebebi ile kentin ikinci tepesindeki büyük oval bir meydan ortasında, Konstantinin şerefine dikilmiş olan ve Çemberlitaş sütunu olarak da bilinen bu abide orijinalinden daha kısa olarak günümüze gelebilmiştir.

Yılanlı Sütun (Burmalı Sütun):

Bu sütun Delphi'deki Apollon tağınağından 4.yüzyılda istanbula getirilmiştir. İstanbuldaki en eski anıtlardan birisidir. Orijinalinin M.Ö. 409' da yapıldığı bilinmektedir. Birleşmiş olan çeşitli Yunan sitelerinin Perslere galip gelmesi üzerine Pers ordusunun silahlarının eritilip dökülmesinden meydana getirilmiştir.

Beyazıt Meydanı:

İmparator Teodosius devrinde MS. 393 yılında şehrin en büyük meydanı olarak inşa edilmiştir. Ortasındaki dev boyutlu zafer takının üzerinde yer alan bronz boğa başlarında dolayı buraya "Form Tauri" meydanı ismi verilmiştir. Üzerinde İmparatorun da heykeli yükselen zafer takından günümüze bir kaç mermer blok ve sütun kalmıştır. Kuzeyde, Fatih'in yaptırdığı ilk sarayın yerinde İstanbul Üniversitesi bulunmaktadır. Üniversite girişi abidevi kapı ve bahçedeki yangın kulesi 19. yy yapılarıdır. Meydanı süsleyen ve adını veren 15. yüzyıl Beyazıt Camii kalabalık ve hareketli Kapalı Çarşının komşusu olup, buraya ait külliyeden günümüze medrese, hamam ve dükkanlar kalmıştır.

Sanat, Kültür ve Eğlence :

İstanbul uluslararası bir sanat ve kültür merkezidir. Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali, dünyanın her tarafından gelen sanatçıların iştirakiyle, her yıl, Haziran ve Temmuz aylarında burada gerçekleşmektedir. Gösterilerin çoğu Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılmaktadır. Klasik müzikten hoşlananlar bu tür müziği Cemal Reşit Rey Salonu'nda dinleyebilirler. Operalar, operetler, baleler, filmler, konserler, sergi ve konferanslar şehrin kültürel paletinde yer alırlar. İstanbul'un ışık gösterisi programı da çok zengindir. Türk şarkılarından meşhur göbek dansına uzanan örneklerle, gece kulüpleri akşam yemeği sırasında hoş eğlence mekanlarıdır.

Modern diskolar, kabareler ve caz kulüpleri Taksim - Harbiye semtindedirler. Sultanahmet'teki restorasyon görmüş Bizans ve Osmanlı yapılarında yer alan lokantalar dışarıda bir akşam geçirilecek hoş yerlerdir.

Kumkapı, birçok tavernası, barları ve balık restoranlarıyla çekici diğer bir semttir. Yıllardan beri insanlar bir iki lokma atıştırmak ve özel deniz mahsullerinden tatmak için, Beyoğlu'ndaki Çiçek Pasajı'nda buluşmaktadırlar. Çiçek Pasajı'nın yanındaki dar Nevizade Sokağı rakı içmek ve Türk yemeklerinden tatmak için İstanbul'daki en iyi yerdir. Boğaz'da Ortaköy, gece kulüpleri, caz kulüpleri, mükemmel deniz mahsulü sunan restoranları ve barlarıyla İstanbul gece hayatının en iyi yeridir. Eminönü'ndeki geleneksel Osmanlı kıyafetleri içindeki yine geleneksel Osmanlı kayıklarındaki balıkçıları görüp, sandallarından meşhur kızartılmış balıklarından tatma fırsatı kaçırılmamalıdır.


ALIŞ- VERİŞ, NE ALINIR?

İstanbul'a sadece alışveriş amacıyla da gidilebilir. Bu işe başlamak için en iyi yer şehrin eski kısmındaki Kapalı Çarşı'dır. Labirent tarzı sokaklarda ve geçitlerde 4000'i aşkın dükkan bulunmaktadır. Kuyumcular Sokağı, Halıcılar Sokağı, Takkeciler Sokağı gibi isimler burada, önceleri, kendilerine özgü bölümlerde faaliyet gösteren farklı ticaret kollarını akla getirmektedir. Burası, hala, şehrin ticaret merkezi, her zevk ve keseye uygun bir şeyin bulunduğu orijinal bir alışveriş yeridir.

Türk el sanatları, dünyaca bilinen halılar, el boyaması parlak renkli seramikler, bakır ve pirinçten aynalar, lületaşından pipolar çok hoş birer hatıra parça ve hediyeliklerdir. İyi aydınlatılmış vitrinlerdeki altından mücevherler geçenin gözünü kamaştırır. En iyi kalitedeki deri ve süet eşyaların fiyatları oldukça makuldür. Çarşının ortasındaki Eski Bedesten'de nadir antika parçalar bulunur. Onlarca yıldan kalma kıymetli bir parça bulabilmeyi ummak burada gezip dolaşmaya değer doğrusu.

Eminönü'ndeki Yeni Cami'nin yanıbaşındaki Mısır Çarşısı veya Baharat Pazarı kişiyi mistik doğunun hayal alemine götürür. Tarçın, kimyon, safran, nane, kekik ve sayılabilecek diğer birçok ot ve baharatın baştan çıkarıcı kokusu havaya yayılır. Şehrin eski bölgesindeki Sultanahmet de ayrı bir alışveriş ziyaretgahı haline gelmiştir. 18'inci yüzyıl Mehmet Efendi Medresesi'ndeki İstanbul Sanatları Çarşısı ve yakınındaki, Sinan tarafından yapılan 16'ıncı yüzyıl Caferağa Medresesi'nde zanaatkarları çalışırken görmek ve yaptıklarından satın almak mümkündür. Sultanahmet Camii Arasta'sının kemeraltı iyi bir seyir ve uygun bir alışveriş imkanı yaratır.

Taksim - Nişantaşı - Şişli semtlerindeki seçkin dükkanlar pazar yerlerindeki kargaşanın tam tersini yansıtır. İstiklal, Cumhuriyet ve Rumeli Caddelerinde, Türkiye'nin yüksek kaliteli tekstillerinden üretilen şık modelleri satan dükkanlar zevkle ve rahatça gezilir. Nefis mücevherler, zarif modelli çanta ve ayakkabılar da bulunmaktadır. Ataköy'deki Ataköy Galeria'sı ve Etiler'deki Akmerkez İstanbul'daki en şık mağazaların şubelerini barındırmaktadır. Asya tarafındaki Bahariye ve Bağdat Caddelerinde ve Capitol Çarşı Merkezinde benzer mallar sunulmaktadır.

İstanbul'un bit pazarlarında hem yeni hem de eski, şaşırtıcı parçalar bulunabilir. Beyazıt'daki Sahaflar Çarşısı ve Çınaraltı'nda gezerken her gün yeni bir şeyle karşılaşılır. Pazar günleri, Sahaflar ve Kapalı Çarşı arasındaki işporta pazarında mallar el arabalarında ya da yaygılar üzerinde satışa sunulmaktadır. Horhor Çarşısı her yaş ve kalitede mobilya satan dükkanlarla doludur. Topkapı semtinde, Cihangir - Çukurcuma Sokağı ve Üsküdar - Büyük Hamam Sokağı ile Kadıköy - Çarşı Durağı civarında yer alan ve Eminönü ve Tahtakale arasındaki bit pazarları her gün açıktır. Bir Pazar günü Boğaz'ın yukarısına doğru arabayla gidildiğinde Büyükdere ve Sarıyer arasındaki bir diğer canlı pazar yeri de durup gezilmelidir.


Ne Yenir ?
İstanbul mutfağı, Dünyanın önde gelen mutfaklarındandır. İmparatorluk başkenti olan kente ülkenin her yanından gelen malzemeler, ustalar, tarzlar, ve lezzetler Osmanlı Türk mutfağının ortaya çıkmasına neden olmuştur. İmparatorluk mutfağının devamı olan ve yeni tatlara açık olan Osmanlı mutfağı her gün zenginleşmektedir.

İstanbul mutfağında, kuzu, koyun veya dana etine ilave edilen çeşitli sebzeler esas yemeklerdir. Pilav, börek çeşitleri, bulgur, kuru fasulye, zengin zeytinyağlı sebzeler yan öğünler olarak servis yapılır. Köfte ve şiş kebabı, döner kebap veya acılı, yoğurtlu, patlıcanlı diğer kebap çeşitlerinin makbulleri özel kebapçılarda bulunur. Hamur tartları, baklava, kadayıf ve benzerlerinin hakiki lezzetlisi, bu işi bazen birkaç nesildir devam ettiren küçük dükkanlardan temin edilir.

İstanbul'da da çeşitli milletlerin lokantaları mevcuttur. Fast-food, hızlı atıştırma servisi veren çok sayıda mekan mevcuttur. Ancak lezzetli yöresel yemekler tipik lokantalarda tadılır. Rakı ve ayran, en meşhur iki Türk milli içkisidir. Her ikisi de süt rengindedir: Alkollü olanı rakı; su katınca beyazlaşan sert bir içkidir. Diğeri ise sulandırılmış yoğurttan imal edilen serinletici; ayrandır. Rakı aperatif olarak kuru yemiş veya kavun ve beyaz peynir ile, yemek süresinde çeşitli meze çeşitleri ile alınabilir, başka içkiler ile birlikte içilmez. Şarabın ve biranın ana yurdu Anadolu topraklarıdır.

Meşhur Türk Kahvesi, küçük fincanlarda sade veya şekerli misafirlere her firsatta ikram edilir. "Bir fincan kahvenin 40 yil hatırı vardır" sözü kahvenin Türkler tarafından bilinen kıvamı ile kullanılmaya başlandığı 16. yüzyıldan beri söylenmektedir.



Yapmadan Ayrılma :
İstanbul'un dini mimari şaheserlerinden Süleymaniye Camiini ve Sultanahmet Camiini görmeden,

Ayasofya ve Kariye Müzesi ni ziyaret etmeden,

Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı ve Rumeli Hisarını gezmeden,

Boğaz'da ve adalarda vapur gezisi yapmadan,

Galata Kulesinden ve Pierre Loti'de İstanbul manzarası seyretmeden,

Sanat ve kültür etkinliklerini izlemeden,

Eğlence hayatını merak edip, görmeden,

Ortaköy pazarına uğramadan,

Büyükadada fayton turu yapmadan,

Boğazda, Kumkapıda, çiçek pasajında balık, kanlıcada yoğurt, Beyoğlunda profiterol yemeden,

Kapalıçarşı'da halı, mücevherat, deri giyim eşyaları, Mısır Çarşısında lokum, baklava, pastırma, şekerleme almadan İSTANBUL'DAN AYRILMAYIN...
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

KIYIKÖY-Vize / Kırklareli

kirklareli--2763.jpg


Kıyıköy,Pabuç veKazan derelerinin denizle buluştuğu,yeşil ile mavinin her mevsim seviştiği bir tepenin ortasında,Karadeniz'i seyreden şirin bir köy.İstanbul'a uzaklığı 160 Km.olan bu şirin köyü anlatmaya neresinden başlasak,nasıl anlatsak ?
Antik çağlara kadar uzanan bir tarihi geçmiş,İstanbul'a bu kadar yakınlığına rağmen insan kalabalıklarından etkilenmemiş sakin,sessiz ve tertemiz bir doğa harikası...İnsan emsallerinin iç karartan durumunu gördükce bu güzel tabiat varlığını överek anlatmak istemiyor...Yöre halkının bu güzel dokunun bozulmasına asla izin vermeyeceği ve yaşadığı coğrafyaya sahip cıkacağı inancımızı yitirmeden biz söze devam edelim.
Yılın dört mevsimi gitmenin mümkün olduğu ve her mevsim sizi ayrı bir güzel yönüyle karşılayacak olan Kıyıköy ve yöresindeki mağaralar, tarih boyunca korsanlar da dahil bir çok insana ev sahipliği yapmış.Piknik alanları kamp yerleri ve doğa yürüyüşlerine uygun gezi alanları oldukca bol secenekli.. İster deniz kenarı,ister kumsal, isterseniz dere kıyısı ya da ormanı ile insanı şaşırtan bir secenek bolluğu sunuyor ziyaretcilerine Kıyıköy...Uygun mevsimde durgun akan derelerinin iç kısımlarına deniz bisikletleri ya da sandallar ile yapacağınız küçük turlarda aklınıza gelmeyecek güzellikler ile karşılaşmanız mümkün..Nilüfer çiçekleri,kıyada otların arasında uyuklayan tatlısu kaplumbağaları,kuş sesleri ve daha bir çok farklı zenginlik sizi bekliyor...Eğer fotoğraf çekmek veya resim yapmak gibi ilgi alanlarınız varsa,Kıyıköy, sizin huzur içinde çalışabileceğiniz, ender bulunan bir açık hava stüdyosu...Denize hakim tepelerde kır lokantaları, çay bahçeleri sıcak ortamlarıyla her mevsim ayrı güzel.Yöreyi kuşbakışı izleyebileceğiniz bu güzel mekanlardan denizi seyretmek hele bir de dağların ardından mor ışıklar bırakarak giden gün batımlarının seyri doyumsuz...



Ne Yenir ? Deniz ile iç içe bir yaşamın hüküm sürdüğü bu güzel beldede ne yenir diye sorarsanız,balık ve deniz ürünleri dışında bir şey düşünemiyorum.Özellikle de yolunuz yılın ilk beş ayı içinde Kıyıköy'e düşerse ben KALKAN balığı derim...

Yapmadan Ayrılma : Kıyıköy'e 4 Km mesafedeki,Bizans döneminin önemli dini eserleri arasında yer alan AYANİKOLA manastırını gezin. Kumsalda yürüyün...Denize Hakim tepelerdeki çay bahçelerinde çayınızı içerken manzaranın keyfini de yaşayın... Ama derlerde tekne veya sandal ile gezinti yapmadan geri dönmeyin...
 
Cevap: Marmara Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

TÜRKİYE SANAYİİ'NİN BAŞKENTİ... KOCAELİ

kocaeli_resim2-3122.jpg


Kocaeli, Marmara Bölgesi’nde bulunan ülkemizin önemli ticaret ve kültür merkezlerinden biridir. Kocaeli iline kültürel niteliğini kazandıran faaliyetlerden biri Değirmendere düzenlenen “Uluslararası Ahşap Heykel Sempozyumu”dur. Eski Yalı Mahallesi’nde bulunan eski evler restore edilerek, bu evlerin çevrelediği ve yüzyıllık çınarların bulunduğu alana 600 kişilik bir amfitiyatro yapılmış olup, her yıl düzenlenen Uluslararası Ahşap Heykel Sempozyumu sonunda, parklar ile Çınarlık Meydanı’nda sergilenen heykeller büyük ilgi görmektedir.

Kocaeli, kuzeyde Karadeniz, güneyde Bursa, batı ve kuzeybatıda İstanbul, doğuda Sakarya illeriyle çevrilidir. Kuzeyde Kocaeli Platosu, üzerinde az sayıda tepe vardır. Dağlar Kocaeli ili topraklarının yüzde 18.8'ini kaplar. İlin kuzey kesiminde tek tek kütleler halinde tepeler, güney kesiminde ise Samanlı Dağları yer alır.

Kocaeli sınırları içinde bulunan tek önemli göl, Sapanca'dır. Ancak Sapanca Gölünün büyük bölümü Sakarya ili sınırları içinde kalır.

Genel anlamda Karadeniz ile Akdeniz ikliminin kesiştiği bir iklim tipi bölgede egemendir. Yazlar sıcak ve az yağışlı, kışlar yağışlı ve Türkiye'nin pek çok yöresine oranla ılık geçer. İlin kuzey kesimlerinde Karadeniz kıyılarında yaşanan yaz mevsimi, ilin güney bölümlerinde yaşanan yaza oranla daha serindir.

Asya–Avrupa yolu üzerinde olması nedeniyle Avrupa’dan gelen kavimlerin bir kısmı kısa bir süre bu bölgede kalmışlar veya uzun bir süre bölgeye yerleşmişlerdir. M.Ö. 712’de Megaralı kolonistler İzmit Körfezi’nin karşısında, Başiskele’de Astakos adıyla bilinen yerleşimi ele geçirmiş ve bir koloni şehri kurmuşlardır. M.Ö. 500 – 435 tarihleri arasında adına sikke bastıran şehir, M.Ö. 435’de Atina’nın eline geçmiştir. M.Ö. 297’de Bithynia Kralı Zipoites şehri alarak tahrip etmiştir. M.Ö. 262 yılında Bithynia Kralı I. Nikomedes, bu harap şehrin üstüne bugünkü İzmit’in bulunduğu yere Nikomedia şehrini kurmuştur.

I. Nikomedes zamanında saraylar, mabetler inşa edilmiştir. M.Ö. 1. yüzyıla kadar gelişmeye devam eden kent, bu yüzyılda Pontus Kralı Mithridates ile Roma arasındaki savaş sırasında çok zarar görmüş, III. Nikomedes tarafından M.Ö. 74’de vasiyet yoluyla Roma’ya bırakılmıştır. M.S. 2. yüzyılda birçok Anadolu kenti gibi Nikomedia da çok gelişmiştir. Hadrianus, Septimus Severius, Caracalla ve III. Gordianus’un kenti ziyaret ettikleri bilinmektedir.

Got ve Part saldırılarından zarar gören şehir daha sonra tekrar onarıldıysa da Sasaniler ve Araplar tarafından saldırıya uğramıştır. 11. yüzyıl sonlarında Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından Selçuklu topraklarına katılmıştır. Osman Gazi zamanında da Osmanlıların eline geçmiştir.

GEZİLECEK YERLER

Eskihisar Osman Hamdi Bey Müzesi:
Büyük Türk Müzecisi ve Ressamı Osman Hamdi Bey (1842-1910) tarafından 1884 yılında Gebze Eskihisar'ın batı sahiline köşk, resimhane, kayıkhane ve müştemilat şeklinde inşa edilmiştir. Giriş katındaki ahşap kapıların tablalarına 1901-1903 yıllarında yaptığı çiçek resimlerinin her biri bir tablo değerindedir. 26 yıl boyunca yaz aylarını geçirdiği köşkte en ünlü tablolarını çizmiştir. 1984 yılında restorasyonu yapılan köşk 19.08.1987 yılında Osman Hamdi Beyin çeşitli eserlerinin röprodüksiyonlarından oluşan tablolar, aile fotoğrafları ve kullandığı eşyaların sergilendiği müze olmuştur.

Yüzer Müze: (Gayret Gemisi) 10 Mayıs 1946 yılında Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılan gemiye USA Everson adı verildi. Everson Kore ve Vietnam savaşlarına katıldı. 11 Temmuz 1973 yılında USA Everson gemisi; Panama, Portoriko, Azor Adaları ve İspanya limanlarına uğrayarak Türk Donanma Komutanlığı'na geçişi yapılarak TCG Gayret adı verildi.

TCG Gayret 1975 - 95 yılları arasında bir çok Milli ve NATO Tatbikatlarına iştirak etmiştir. 5 Mayıs 1995 yılında gemi hizmet dışına alınarak Poyraz Limanı'nda muhafaza edilmiştir. 1997 Ocak ayında ise Gölcük Donanma Komutanlığı, Kocaeli Valiliği ve İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Yüzer Sanatlar Galerisi ve Müze haline getirildi.

Müze restorasyon çalışmalarından sonra 13 Ağustos 1997 tarihinde şu anda bulunduğu yere (Yat Limanı İnşaatı yanı - İzmit Garı önüne) getirildi.

Gölcük Deniz Müzesi:
Gölcük Deniz Müzesi 12 Mart 1976’da, Türk Deniz Tarihini özet olarak yansıtabilmek amacıyla kurulmuştur.

Deniz Şehitleri Abidesi’nin çevresinde inşa edilmiş olan müze; geçmiş olayların tüm yönlerini ortaya koyarak olayları meydana geldikleri ortam içinde çeşitli yönleri ile tanıtıp, sonuçlarından faydalanabilmek, bundan böyle girişilecek her işte geçmişin hatalarına düşülmeden, en iyi ve en başarılıyı yapacak yolları bulabilmek için, bir eğitim amacı güdülerek düzenlenmiştir. Ayrıca, müzede deniz tarihimizin ayrılmaz parçaları şehitlerimizin anısına geniş bir şekilde yer verilmiştir.

On iki galeri olarak düzenlenen müzede, bölümler yüzyıllara göre kronolojik olarak sıralanmıştır.

Örenyerleri

Gültepe Nekropol Sahası

Üçtepeler Büyük Tümülüsü

Fatih Sultan Mehmet'in Otağı

Saat Kulesi

Kale, Kuleler :

Eskihisar Kalesi:
Deniz kıyısında, Eskihisar köyünün kuzeydoğusunda, dik yamaçlı bir tepe üzerinde limanı korumak amacıyla Bizans döneminde yapılmış olup, duvarları tuğla bezemelidir. Uzun yıllar kendi haline bırakılmış olan kalenin son yıllarda bazı bölümleri restore edilmiştir.

Saat Kulesi:
İzmit Kemalpaşa Mahallesinde Av Köşkü ile Atatürk Heykeli arasında yer alan kentin karakteristik Saat Kulesi'ni, İzmit mutasarrıfı Musa Kazım Bey, Sultan II. Abdülhamit'in tahta çıkışının 25. Yıldönümü nedeniyle yaptırmıştır.

Saraylar, Köşkler, Konaklar :

İzmit Sarayı:
(Abdülaziz Av Köşkü) Demiryolunun kuzeyinde Saat Kulesinin yanındadır.

Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından Av Köşkü-Kasır olarak yaptırılmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk, bu binada bir süre kalarak Fransız yazar Claude Ferare ile burada görüşmüştür. 28.06.1967 tarihinde müze olarak hizmete açılmıştır. İki katlı, barok üslupta yapılmış, cephesi mermer sütunlarla çevrilmiş bir yapıdır. Mermer işçiliği tavan süslemeleriyle bol sütunlu oluşu Dolmabahçe Sarayının küçük bir örneğini hatırlatmaktadır. İstanbul dışında günümüze kadar gelebilen tek saray yapısı olması açısından önemlidir. Kocaeli Valiliği tarafından restore edilen yapı, 17 Ağustos 1999 tarihli depremde hasar görmüştür.

Kayser Wilhelm Köşkü:
Hereke Halı Fabrikası sınırları içinde kalan tarihi köşk 1884 yılında Alman İmparatoru Wilhelm Kayseri'n Türkiye gezisi nedeniyle Yıldız Sarayı'nda yaptırılarak üç gün içinde monte edildiği tespit edilmiştir.

Pembe Köşk:
20. yy.ın başında yapılmıştır. İzmit Yukarı Pazar'da; üç katlı, kagir, giyotin pencereli konak Valilik tarafından onarılmıştır.

Onarım sırasında içinde ve dışındaki ahşapları (dolaplar, pencereler vs.) olduğu gibi orijinalini muhafaza edecek şekilde düzenlenmiştir. Kafeteryası, kuaför salonu bulunan Pembe Köşk, Vilayet Evi olarak düzenlenmiş ve halka açılmıştır.

Demirciler Konağı:
Gebze Demirciler Köyü'nde bulunan konak, 19. yy. Osmanlı mimarisinin en başarılı örneğidir. İçindeki kalem işi bezemeler ve mimari üslup açısından Kocaeli ilindeki tek örnek olma özelliğine sahiptir.

Eski Vali Konağı:
İzmit’in Kozluk Mahallesi’nde olup, Vali Konağı ve Defterdar lojmanı olmak üzere bitişik nizamda iki ayrı yapıdan oluşmaktadır. 20. yüzyılın ilk yarısında yapılan konak, Özel İdare Müdürlüğünce restore edilmiştir. Cumhuriyet dönemi mimari üslubunu yansıtan iki katlı bina, günümüzde müze müdürlüğünün ve vilayetin hizmetinde kullanılmaktadır.

Sırrıpaşa Konağı:
İzmit Hacı Hasan Mahallesi Yeni Çeşme sokaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısında İzmit Mutasarrıfı Sırrıpaşa tarafından yaptırılmıştır. Konağın bahçe duvarı antik heykel ve mimari parçalar ile süslenmiştir. Yapı, bugün ayakta kalan 19. yüzyıla ait bir sivil mimarlık örneği oluşu bahçe duvarındaki arkeolojik eserler ve içindeki kalem işi bezemeler ile ilin önemli bir tarih hazinesidir.

İzmit İstasyon Binası:
Gar İdare Binası ile Ambar binası, Neo-Klasik üslupta, Almanlar tarafından 1908-1920 yılları arasında İtalyan taş ustalarına yaptırılmıştır. Bu nedenle bu iki binanın özellikle taş gabarisindeki Mimari ve sanatsal unsurlar ile dönem özelliklerini göstermesi bakımından ildeki ender yapılardan biri olarak tescil edilmiştir.

Camiler, Külliyeler

Orhan Cami:
Orhan Mahallesinde İzmit'e hakim bir tepede yer almaktadır. Cami ilk olarak 13. yüzyılda Orhan Gazi zamanında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Abdülmecit zamanında onarılan yapı, İzmit'te en erken tarihli cami olarak günümüze kadar gelmiştir.

Fevziye Cami:
Kemalpaşa Mahallesi, Hürriyet Caddesi üzerindeki cami 16. yüzyılın ikinci yarısında İzmitli Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır. 1884 depreminde tümüyle yıkılmış, yerine bugünkü cami yapılmıştır.

Ek Bilgi : 1884 yılında yapılan cami 1999 depreminde ağır hasar görerek yıkılmıştır.

Pertevpaşa Külliyesi:
İzmit'in önemli mimari eserlerinden olan Külliyeden günümüze kalan eserler şehrin Yeni Cuma Caddesi'nin iki yanında sıralanmıştır. Külliye, 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Cami Hamam Medrese, Kervansaray ve Aşhaneden meydana gelmiştir.

Çoban Mustafa Paşa Külliyesi:
Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Mustafa Paşa tarafından Gebze'de yaptırılmıştır.

16. yüzyılda Mimar Sinan ve Mimar Acem Ali tarafından bir menzil külliyesi olarak inşa edilmiştir. Cami, han, tabhane,paşa odaları, hanikah, imaret, medrese, kütüphane, hamam ve türbeden meydana gelen yapı topluluğu kendinden sonra inşa edilen külliyelere örnek oluşturmuştur.

Hamamlar

Süleyman Paşa Hamamı:
İzmit Yukarı Pazar Mahallesi'ndedir. 14. yüzyılda yaptırılmıştır. İzmit'te günümüze kadar ayakta kalabilen en erken tarihli Osmanlı Dönemi yapısıdır.

Köprüler

Mimar Sinan Köprüsü:
Gebze'nin doğusunda Dil Deresi üzerindedir. 16. yy. tarihli yapı, Mimar Sinan eseridir. 65 m uzunluğundaki taş köprü, üç kemerlidir. Ayaklarının ortasında boşaltma gözleri vardır.

Mesire Yerleri

Kuzuyayla:
Çam, kayın, ıhlamur ağaçları ve rengarenk çiçeklerle çevrilmiş yoldan Kuzu Yaylası'na gelindiğinde temiz havanın, panoramik manzaranın ve vahşi doğanın birbiriyle kaynaştığı görülür. Deniz ve göl manzaralı birkaç dağdan biri olup ayrı bir güzellik taşıyan Keltepe, yaz ve kış faydalanılabilecek bir özelliğe sahiptir.

Maşukiye: Keltepe eteklerinde bulunan Maşukiye, il sınırları içinde önemli bir mesire yeridir.

Temiz havası, alabalık çiftlikleri, orman içinden akan çağlayanlarla birlikte kestane, meşe, gürgen, ıhlamur, karaağaç, çınar ve meyve ağaçları arasındaki piknik yerleri, alabalık lokantaları, çiçek seraları ile bir doğa harikasıdır. Cilt ve mide hastalarının yararlandığı şifalı suları bulunmaktadır.

Soğuksu Piknik Alanı:
Merkeze bağlı Bahçecik beldesinde bulunan Soğuksu Piknik alanı, bütün körfezi kapsayan manzarası, temiz havasıyla Kocaeli'nin hemen her yerinden vatandaşların, ağaçlar altında piknik yapmak için akın ettikleri bir mesire yeridir. Bölgeye ismini veren suyun mide rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Soğuksu tesislerinde dileyenler için et-mangal, soğuk meşrubat ve çay servisi büfe hizmetleri de verilmektedir.

Şehitler Korusu:
İl merkez ilçe sınırlarında, Bağçeşme mevkiindedir. Antik Çağa ait sur duvarları içinde, körfeze ait manzarası ve temiz havasıyla piknik yapmaya müsait bir düzenleme mevcuttur.

Başdeğirmen Mesire Alanı:
Karamürsel ilçesi, Karapınar Köyü'ne bağlıdır. Bölgeye Karamürsel Jandarma Komutanlığı'nın karşısından çıkan Karapınar yolu takip edildiğinde 8 km. sonra ulaşılmaktadır. Başdeğirmen Mesire Alanı yeşillikler içinde anıtsal çınarların çevrelediği dereler boyunca devam eden sırtlarda doyumsuz manzaralı trekking sahalarına sahiptir. Altmış arabalık otopark alanı ile çocuk oyun sahaları, alabalık ve mangal türlerinin alternatif sunulduğu açık ve kapalı tesislerin yanında su sesiyle dinlenmek için kurulmuş hamaklar da bulunmaktadır.

Kaplıcalar ve İçmeler

Yeniköy Yazlık Ilıcası:
İzmit'in Gölcük yolu üzerinden 15 km güneyde Yeniköy sınırları içerisinde bulunan Yazlık Ilıcası denize 3 km. mesafededir. Cilt hastalıklarına iyi gelen sudan 1 m. derinliğindeki, 40 derecelik havuzda yıkanılarak yararlanılmaktadır.

Maşukiye Şifalı Suyu:
Kartepe eteklerindeki Maşukiye yakınlarındaki bu sular fundalıklar arasından çıkmaktadır. Suyun bulunduğu yöre denizden 50 m yüksekliktedir. İki kaynak durumunda olan sular saniyede 0,5 lt çıkmakta olup sıcaklıkları 20 derecedir. Cilt ve mide hastalıklarına iyi gelmektedir.

Soğuksu Şifalı Suyu:
Merkeze bağlı Bahçecik beldesinde bulunan Soğuksu Şifalı Suyu, bölgeye ismini vermiş olup, mide rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Darıca - Bayramoğlu Kuş Cenneti:
İstanbul'a 38 km. mesafede bulunan 140.000m² alana sahip Darıca Kuş Cenneti ve Temalı Parkı, kuş türleri açısından dünyada benzeri olmayan bir parktır. Hayvanat bahçesinde 350 çeşit hayvan ve 250'nin üzerinde bitki çeşitleri, tropik merkez akvaryum, botanik bahçeleri ile çocuk oyun alanları ve kafeteryası ile bütün oluşturmaktadır. Ayrıca Sapanca Gölü Kuş Alanıda Kocaeli'de bulunmaktadır.

NE ALINIR?

Hereke İpek Halısı (Hereke-Körfez), pişmaniye ve Saray Helvası ve Karamürsel Sepeti kentten alınabilecek hediyelik eşyalardır.

Kayser Wilhelm Köşkünün arkasında bulunan Hereke Halı Fabrikası, 1843 yılından günümüze kadar geçen bir asır içinde ürettiği ipek ve yünlü halılarıyla dünya halıcılık literatürüne girmiştir. Hereke halıları, Anadolu geleneksel halıcılığının yüzyılımızdaki sentezidir. Bugün Yıldız Sarayı'nda bulunan dünyanın en büyük halısının üretildiği Hereke tezgahları ülkemizde ve Dünyada ipek halı dokumacılığı konusunda çok önemli bir konumda bulunmaktadır.


Ne Yenir ?
Yöredeki kültürel çeşitlilik besleme biçimlerine de yansımıştır. Sebze ve meyve tüketimi oldukça fazladır. Kiraz, vişne, elma ve şeftali üretimi oldukça yaygındır. Yarımca kirazı, Değirmendere fındığı ünlüdür. Cizleme, kıvırma ve hoşmerim yöreye özgü başlıca yemeklerdir. Pişmaniye Kocaeli’ne özgü bir tatlı çeşididir.

Yapmadan Ayrılma :
Etnografya Müzesini (İzmit), Gayret Gemi Müzesi (İzmit), Osman Hamdi Bey Evi ve Müzesi (Eskihisar- Gebze) görmeden,

Kuş Cenneti ve Temalı Parkı (Darıca-Bayramoğlu-Gebze) gezmeden,

Maşukiye'de alabalık, Kandıra Yoğurdu, Peyniri, Pişmaniye ve Saray Helvasını tatmadan,

Hereke İpek Halısı , Karamürsel Sepeti almadan...

Dönmeyin.
 
Geri
Üst