Kim ya bu Kİmya ?
kimya hatun kimdir hayal has kimdir kimya hatun kitap özeti nasıl öldü
Mevlana Celaleddin Rumi ile Şems-i Tebrizi'nin öyküsünü anlatan 3 kitap okudum şimdiye kadar.Ahmet Ümit'n "Bab-ı Esrar"ı,Elif Şafak'ın "Aşk"ı ve son olarak İranlı yazar Saide Kuds'un "Kimya Hatun"u.3 kitapta da konu özde aynıdır.Tebrizli gezgin bir derviş olan Şems'in Hz.Mevlana'ın hayatına girmesiyle meydana gelen olaylar.Ancak bu 3 kitap birbirinden o kadar farklı ki.Daha doğrusu şöyle anlatayım bu 3 kitapta anlatılan Mevlana,Şems ve diğer kişilerin özellikleri kitaplara kadar o kadar farklılık gösteriyor ki vallahi işin içinden bir türlü çıkamadım.
Özellikle merak ettiğim bu 3 kitapta da aynı şey oldu.Şems ile evlenen(ya da evlendirilen),Mevlana'nın evlatlığı olan Kimya Hatun'un gerçekte kim ve nasıl biri olduğu.Çünkü bu 3 kitaptaki en bariz farklılık Kimya Hatun'un öyküsüydü.Belki benim gibi bunu merak edenler vardır diye ufak bir araştırma yaptım nette ve bir yazıyla karşılaştım.Okudum ve çok mantıklı geldi bana.
Siz de okuyun ve bakalım size ney mantıklı gelecek.Ama sizlere tavsiyem bu yazıyı okumadan önce bahsi geçen o üç kitabı okumanızdır.En azından özeti okuyun ki aradaki farkı siz de fark edebilin.
Konya’dan gelip geçmiş ve Mevlâna’nın etrafında bulunmuş kadınlardan en çok sözü edilen, en çok eğilip bükülen, en çok karalanan veya en çok masum gösterilen hanım hiç şüphesiz Kimya Hatun olmuştur. Şems-i Tebrizî’yi karalamak isteyenlerin ise tutunduğu iplerden ilki yine Kimya Hatun’dur. Asırlardır gizemini koruyan Kimya Hatun son günlerde belki de asırlar boyunca hiç olmadığı kadar gündeme oturtulmuştur. İnsanın aklına hemen şu sorular geliyor; “Acaba Kimya Hatun adlı bu kızcağız, asırlar sonra bile adının bu denli eğrilip, sündürülebileceğini biliyor muydu? Kimya Hatun gerçekten masum muydu yoksa bir günahkar mıydı ya da Hz.Mevlâna’nın, Alâeddin Çelebi ve Şems-i Tebrizî gibi iki can paresi tarafından paylaşılamıyor muydu, Hz.Mevlâna’nın oğlu ile arasının açılmasına, küs ölmesine sebep mi olmuştu, İhanet etti mi, Şems tarafından boynu kırılarak mı öldürüldü, boynundaki bir tutulma sonucu mu öldü, Şems bir katil miydi, Şems bir masum muydu?” bütün bu sorulara cevaplar verebilmek ancak sahih kaynaklara dayanarak kesinlik kazanabilir.
Kimya Hatun bir günâhkardı, demek ne kadar bilimsel değilse, bir masumdu demek de o kadar bilimsel değildir. Zira sağlam kaynak olarak niteleyebileceğimiz; Mevlâna’nın eserleri, oğlu Sultan Veled’in eserleri, Mevlâna’ya kırk yıl müritlik yapmış olan Sipehsalar’ın Sipehsalar Menakıbı ve Şems’in vaazlarını, günlük konuşmalarını not tutanların toplamından oluşan Makalat adlı eserlerde Kimya Hatun hakkında (çarpıtıldığı şekilde) bilgi veya bilgiler yok.
Ahmet Eflaki’nin Ârilerin Menkıbeleri adlı eseri ise, olayların yaşandığı tarihten birkaç asır sonra kulaktan dolma bilgilerle yazıldığı ve kaynak belirtilmediği için rivayet ve menkıbe olarak kabul edilmekte, kesinlik arz etmemektedir.
“Kimya Hatun kimdi?” diye soracak olursak, İranlı hanım yazar Saide Kuds’un, “Kimya Hatun” romanında anlattığı kızcağız olmadığı bir gerçektir. Saide Kuds’un yazar olarak seçimi, roman kahramanlarını haksız yere karalamak, hatta satır aralarında İslâm’a, Mevlâna’ya, Sultan Veled’e, baştan sona Şems’e saldırmak olmuş desek sanıyorum yanlış söylemiş olmayız. Hz.Mevlâna, Sultan Veled, Şems ve haremdeki(!) kadınları kötülerken, herbirisini birer zalim gibi gösterirken sadece Alaeddin Çelebi’yi ve Kimya Hatun’u günahsız, masum göstermiştir. Kitabı okurken bilinçli olarak yanlı yazılmış, objektif olmayan bir roman kurgusu olduğu kanaati uyandırıyor. Çoğu olaylardaki kurgulamanın gerçekle yakından uzaktan alakası olmadığı görülmektedir.
İranlı hanım yazar Saide Kuds, Mevlanâ Celaleddin’i Rumi’nin Hareminden Kimya Hatun” adlı romanıyla her ne kadar İran’da 2006 Parvin Etasami Edebiyat ödülü’nü almış olsa da, teşekkür yazısında, “Mevlâna ve Şems’in yaşamına dair birçok bilinmeyenin bilinmesine yardımcı olacağını umduğumuz” diyerek bilinmeyenlere ışık tutacağını iddia etse de yanlışlarla, karalamalarla kurgulamış bir roman. Üstelik bu iddialarını hangi kaynağa dayandırdığının ismi, cismi ve ispatını belirtmemiş. Dolayısıyla değil bilinmeyenlere ışık tutmak, bilinenleri bile yanlış kurgulamış, çarpıtmış. Bu tarihi yanlışlıkların ve karalamaların birkaçını aktarmayı görev addettiğim için konuya ilgi duyanlar ile paylaşmak istedim;
Romanın ilk sayfalarında, Kimya Hatun, Mevlâna’nın ikinci eşi Kerra Hatun’un ilk evliliğinden olan kızı olarak kurgulanmış. Oysa Kimya Hatun, Mevlâna’nın terbiyesinde büyütülmesi için yakınları tarafından taşradan getirilerek Mevlâna’nın eğitimine verilmiş ve evlatlık olarak büyütülmüş kabiliyetli bir kızdır.
Yazar, Tahran Üniversitesi Politik Coğrafya Bölümünden mezun olmuş bir diplomat eşi olsa da Konya’yı Akdeniz kıyısında bir ülke gibi aksettirerek tasvirlerinde sık sık Konya’yı nar, incir ve yasemin ağaçlarıyla dolu bir şehir gibi göstermiş.
Bir başka hata ise sayfa 41 de konuşturduğu Kimya’nın dadısı, “Sizden ayrılacağım için ağlamıyorum, kendi hâlime ağlıyorum. Bir kağıt mendil gibi kullanılıp bir köşeye atıldım” diyor. 1245’li yıllarda kâğıt mendil olmadığı bir gerçek.
Yaşadığımız yüzyılda bile kadına yeni yeni verilen değer ve hakları Mevlâna yaşadığı yüzyılda uygularken, savunurken, eserlerinde belirtirken, Hz.Muhammed’in kadın konusunda ki sünnet-i seniyesini uygularken, “Canım bedende oldukça Kur’an’ın kuluyum; seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım” diyerek hayatı boyunca İslâm’dan bir adım dışarı adım atmamış bir müderris, bir mutasavvıfen, Saide Kuds kitabının 293. sayfasında Hz.Mevlâna’yı Kimya’nın dilinden şöyle kurgulayıp, anlatıyor; “Hüdavendigar’a, ‘Madem ki hayatınızdaki kadınları seviyordunuz, madem ki şefkatliydiniz, neden bir takım konuşmalarınızda kadınları düzenbaz, tahripkâr ve her türlü bozukluğun sebebi olarak gösterdiniz ve onu sözüne güvenilmeyen, dikkat edilmesi gereken kıt akıllı mahlûk olarak nitelediniz’ diye sormalıydım” diyor. Saide Kuds, Mevlâna’nın eserlerinde birçok metaforlara, sembollere yer vererek, kadını nefse, erkeği akla benzettiği esprisini ya anlamamış ya da anlamak istememiş. Mevlâna’nın eserlerinin çoğu beyitlerinde kadınları değerli hatta ateş-su benzetmesinde erkeklerden daha üstün gösterdiği kısımları göz ardı etmiş.
Melâhat ÜRKMEZ
Evet ben Melahat Hanıma'a kesinlikle katılıyorum ama elbetteki bu benim görüşümdür.
Mevlana Celaleddin Rumi ile Şems-i Tebrizi'nin öyküsünü anlatan 3 kitap okudum şimdiye kadar.Ahmet Ümit'n "Bab-ı Esrar"ı,Elif Şafak'ın "Aşk"ı ve son olarak İranlı yazar Saide Kuds'un "Kimya Hatun"u.3 kitapta da konu özde aynıdır.Tebrizli gezgin bir derviş olan Şems'in Hz.Mevlana'ın hayatına girmesiyle meydana gelen olaylar.Ancak bu 3 kitap birbirinden o kadar farklı ki.Daha doğrusu şöyle anlatayım bu 3 kitapta anlatılan Mevlana,Şems ve diğer kişilerin özellikleri kitaplara kadar o kadar farklılık gösteriyor ki vallahi işin içinden bir türlü çıkamadım.
Özellikle merak ettiğim bu 3 kitapta da aynı şey oldu.Şems ile evlenen(ya da evlendirilen),Mevlana'nın evlatlığı olan Kimya Hatun'un gerçekte kim ve nasıl biri olduğu.Çünkü bu 3 kitaptaki en bariz farklılık Kimya Hatun'un öyküsüydü.Belki benim gibi bunu merak edenler vardır diye ufak bir araştırma yaptım nette ve bir yazıyla karşılaştım.Okudum ve çok mantıklı geldi bana.
Siz de okuyun ve bakalım size ney mantıklı gelecek.Ama sizlere tavsiyem bu yazıyı okumadan önce bahsi geçen o üç kitabı okumanızdır.En azından özeti okuyun ki aradaki farkı siz de fark edebilin.
Kimya Hatun
Konya’dan gelip geçmiş ve Mevlâna’nın etrafında bulunmuş kadınlardan en çok sözü edilen, en çok eğilip bükülen, en çok karalanan veya en çok masum gösterilen hanım hiç şüphesiz Kimya Hatun olmuştur. Şems-i Tebrizî’yi karalamak isteyenlerin ise tutunduğu iplerden ilki yine Kimya Hatun’dur. Asırlardır gizemini koruyan Kimya Hatun son günlerde belki de asırlar boyunca hiç olmadığı kadar gündeme oturtulmuştur. İnsanın aklına hemen şu sorular geliyor; “Acaba Kimya Hatun adlı bu kızcağız, asırlar sonra bile adının bu denli eğrilip, sündürülebileceğini biliyor muydu? Kimya Hatun gerçekten masum muydu yoksa bir günahkar mıydı ya da Hz.Mevlâna’nın, Alâeddin Çelebi ve Şems-i Tebrizî gibi iki can paresi tarafından paylaşılamıyor muydu, Hz.Mevlâna’nın oğlu ile arasının açılmasına, küs ölmesine sebep mi olmuştu, İhanet etti mi, Şems tarafından boynu kırılarak mı öldürüldü, boynundaki bir tutulma sonucu mu öldü, Şems bir katil miydi, Şems bir masum muydu?” bütün bu sorulara cevaplar verebilmek ancak sahih kaynaklara dayanarak kesinlik kazanabilir.
Kimya Hatun bir günâhkardı, demek ne kadar bilimsel değilse, bir masumdu demek de o kadar bilimsel değildir. Zira sağlam kaynak olarak niteleyebileceğimiz; Mevlâna’nın eserleri, oğlu Sultan Veled’in eserleri, Mevlâna’ya kırk yıl müritlik yapmış olan Sipehsalar’ın Sipehsalar Menakıbı ve Şems’in vaazlarını, günlük konuşmalarını not tutanların toplamından oluşan Makalat adlı eserlerde Kimya Hatun hakkında (çarpıtıldığı şekilde) bilgi veya bilgiler yok.
Ahmet Eflaki’nin Ârilerin Menkıbeleri adlı eseri ise, olayların yaşandığı tarihten birkaç asır sonra kulaktan dolma bilgilerle yazıldığı ve kaynak belirtilmediği için rivayet ve menkıbe olarak kabul edilmekte, kesinlik arz etmemektedir.
“Kimya Hatun kimdi?” diye soracak olursak, İranlı hanım yazar Saide Kuds’un, “Kimya Hatun” romanında anlattığı kızcağız olmadığı bir gerçektir. Saide Kuds’un yazar olarak seçimi, roman kahramanlarını haksız yere karalamak, hatta satır aralarında İslâm’a, Mevlâna’ya, Sultan Veled’e, baştan sona Şems’e saldırmak olmuş desek sanıyorum yanlış söylemiş olmayız. Hz.Mevlâna, Sultan Veled, Şems ve haremdeki(!) kadınları kötülerken, herbirisini birer zalim gibi gösterirken sadece Alaeddin Çelebi’yi ve Kimya Hatun’u günahsız, masum göstermiştir. Kitabı okurken bilinçli olarak yanlı yazılmış, objektif olmayan bir roman kurgusu olduğu kanaati uyandırıyor. Çoğu olaylardaki kurgulamanın gerçekle yakından uzaktan alakası olmadığı görülmektedir.
İranlı hanım yazar Saide Kuds, Mevlanâ Celaleddin’i Rumi’nin Hareminden Kimya Hatun” adlı romanıyla her ne kadar İran’da 2006 Parvin Etasami Edebiyat ödülü’nü almış olsa da, teşekkür yazısında, “Mevlâna ve Şems’in yaşamına dair birçok bilinmeyenin bilinmesine yardımcı olacağını umduğumuz” diyerek bilinmeyenlere ışık tutacağını iddia etse de yanlışlarla, karalamalarla kurgulamış bir roman. Üstelik bu iddialarını hangi kaynağa dayandırdığının ismi, cismi ve ispatını belirtmemiş. Dolayısıyla değil bilinmeyenlere ışık tutmak, bilinenleri bile yanlış kurgulamış, çarpıtmış. Bu tarihi yanlışlıkların ve karalamaların birkaçını aktarmayı görev addettiğim için konuya ilgi duyanlar ile paylaşmak istedim;
Romanın ilk sayfalarında, Kimya Hatun, Mevlâna’nın ikinci eşi Kerra Hatun’un ilk evliliğinden olan kızı olarak kurgulanmış. Oysa Kimya Hatun, Mevlâna’nın terbiyesinde büyütülmesi için yakınları tarafından taşradan getirilerek Mevlâna’nın eğitimine verilmiş ve evlatlık olarak büyütülmüş kabiliyetli bir kızdır.
Yazar, Tahran Üniversitesi Politik Coğrafya Bölümünden mezun olmuş bir diplomat eşi olsa da Konya’yı Akdeniz kıyısında bir ülke gibi aksettirerek tasvirlerinde sık sık Konya’yı nar, incir ve yasemin ağaçlarıyla dolu bir şehir gibi göstermiş.
Bir başka hata ise sayfa 41 de konuşturduğu Kimya’nın dadısı, “Sizden ayrılacağım için ağlamıyorum, kendi hâlime ağlıyorum. Bir kağıt mendil gibi kullanılıp bir köşeye atıldım” diyor. 1245’li yıllarda kâğıt mendil olmadığı bir gerçek.
Yaşadığımız yüzyılda bile kadına yeni yeni verilen değer ve hakları Mevlâna yaşadığı yüzyılda uygularken, savunurken, eserlerinde belirtirken, Hz.Muhammed’in kadın konusunda ki sünnet-i seniyesini uygularken, “Canım bedende oldukça Kur’an’ın kuluyum; seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım” diyerek hayatı boyunca İslâm’dan bir adım dışarı adım atmamış bir müderris, bir mutasavvıfen, Saide Kuds kitabının 293. sayfasında Hz.Mevlâna’yı Kimya’nın dilinden şöyle kurgulayıp, anlatıyor; “Hüdavendigar’a, ‘Madem ki hayatınızdaki kadınları seviyordunuz, madem ki şefkatliydiniz, neden bir takım konuşmalarınızda kadınları düzenbaz, tahripkâr ve her türlü bozukluğun sebebi olarak gösterdiniz ve onu sözüne güvenilmeyen, dikkat edilmesi gereken kıt akıllı mahlûk olarak nitelediniz’ diye sormalıydım” diyor. Saide Kuds, Mevlâna’nın eserlerinde birçok metaforlara, sembollere yer vererek, kadını nefse, erkeği akla benzettiği esprisini ya anlamamış ya da anlamak istememiş. Mevlâna’nın eserlerinin çoğu beyitlerinde kadınları değerli hatta ateş-su benzetmesinde erkeklerden daha üstün gösterdiği kısımları göz ardı etmiş.
Melâhat ÜRKMEZ
Evet ben Melahat Hanıma'a kesinlikle katılıyorum ama elbetteki bu benim görüşümdür.
Son düzenleme: