jujunun köşesi burasıda buyrun melekler

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan juju
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
bu da geçecek..
daha nerede durup nerede terkedeceğimize karar veremezken..
neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmezken..
hayatı yaşamaya değer kılan duyguların yokluğu hissedilir oldu yüreklerde..
gönül duymazken dinlemezken, göz görmezken..
ama gönül görürken..
hayat daha mı anlamlıydı?
başımıza neler gelecek daha..
neleri sığdıracağız şu kısacık hayata..
bir anda olacak her şey..
mutluluğu bir yana,
başa gelince cefası çekilen dostu özlüyor yürek..
sevgiyi özlüyor..
yalanı aslına tercih edemiyor ya,
hep onu arıyor..
sımsıkı sarıldığı yalnızlığının himayesinde yetişiyor..
kendisini hayata yalnızlığıyla hazırlıyor..
hayatın akıp gittiğini farketse,
yıkılacak..
yok o istemiyor bunu bilmeyi..
yaşamaya başlamak için özleminin bitmesini bekliyor..
ne yaşayacaksa o dostla olsun,
hayatının anlamı o olsun..
daha neler neler istiyor yürek..
bir zaman sonra her şey bitecek,
hiçbir şey başlamadan bitecek her şey..
oysa o kadar çok şey yaşanmış olacak ki..
o da farkedecek sonunda ya çok geç olacak..
yaşadığı hayal kırıklığını isimlendirmek için kelime bulamadığında,
bildiklerinin kaderiyle uyuşmadığını anlayacak..
hak verecek tüm gönüllere..
ama bulana dek arayacak,
az şey bulmayacak..
bulduklarını birbirine eklediğinde
hep bir şeylerin eksik kaldığını görünce anlayacak her şeyi
tam anlamıyla elde edemeyeceğini..
yaşadıkça öğrenecek..
kaybedeceği korkusu değil ondaki,
kazanamayacağı düşüncesi..
kaybetme şansı olsa kendini iyi hissedebilecek belki bir parça..
ama hiç kazanamadı ki ne kaybedecek!..
mahkumdu o belki de kaybetmeye,
her zaman olmasa da çoğu zaman..
hayat ne kadar yaşamaya değerse de daha azına layık gördüğü için mi kendine bunca eziyeti?..
suskun yüreğim benim..
kimse arkasına dönüp bakmazken,
kimse senin neler yaşadığını anlayamazken..
ve tüm yaşananları senden başka kimsenin
aynıyla yaşayacağından emin olamazken..
var mı içine kapanıp ağlamak?..
susma yüreğim..
bak akıp gidiyor hayat..
yaşamak sevmekse sen yaşa yaşanabileceklerin en iyisini,
özlemekse yaşamak sen en çok özleyen ol..
hayatın anlamını yalnızlığa vurulan darbede bir dost arayarak bulmaya çalışmaksa kader..
kader bizim yapabildiklerimizse..
kalk yüreğim,
sen elinden geleni yap..
gerisi senden sorulmaz,
merak etme...
değil mi ki O her şeyin asıl sahibi..
ve tüm sevgilerin..
dayan yüreğim,
bu da geçecek..
 
beklemek...
yana yakıla beklemek
çalan telefonda, kapı zilinde
bilirsin...
bir umuttur aslında sadece
ama yinede beklersin
çünkü...
bir kere herşeyin olmuştur o
bir kere canından öte can olmuştur
vazgeçemezsin...
dilinin ucuna varır
söyleyemezsin
keşke dersin
keşke bi kez daha sarılabilseydim
son kez daha okşayabilseydim saçlarını
ama nafile...
beklemekten gayri elden gelen yoktur artık
ama olsun
beklemekte güzel
bekleten herşeyin olunca
onu beklersin...
zamanı belli belirsiz vuslatı beklersin...
aslında beklediğin
gerçeğindir...
ömründür...
beklersin...
dersin gelecek birgün
bakacak yine gözlerinin içine
tutacak tekrar ellerini
beklersin...
sadece beklersin​
 
Ağlıyorsun. Çünkü hüzünlüsün ve güçsüzsün.

Ağlıyorsun. İşte sen busun. Kırılgansın. İncinmişsin. İncitmişsin. Terk etmişsin. Terk edilmişsin. Varsın. Yoksun. Ayrısın. Birleşmişsin. Gitmişsin. Gelmişsin.

Hayat ayaklarının altından kayıyor. Yalpalıyorsun. Başın dönüyor. Zemin un ufak oluyor. Gökyüzündeki güneşe ve göğün maviliğine karşın duyguların griye dönmüş. Kalbine bulutlar toplanıyor. Boğazın sıkışıyor. Daralıyorsun. Çatlayacak kadar sıkışıyorsun. Boşalman gerek. Bir şekilde insanın içindeki basınç düşmeli. Dayanamıyorsun. Ağlıyorsun. Kalbindeki bulutlar gözyaşı sağıyor.

Ağlıyorsun. Ağlayabiliyorsun. Farkettin mi? Ruhundaki acılar kristalize oluyor. Gözyaşı oluyor. Hava kitlesinin soğuğa maruz kaldığında yağmura dönüşmesi gibi. Ruhun üşüyor. Titriyorsun. Çıplaksın. Korunmasızsın. Kendini koruyamıyorsun. Ruhun yardım edemiyor sana. Kalbin yardım edemiyor sana. Hep birlikte ağlıyorsunuz. Kalbin için de kendin için de ağlıyorsun.

Aç bir kedi görüyorsun. Aç bir çocuk dikkatini çekiyor. Yetim bir çocuk kalbine dokunuyor. Sararan yapraklar kalbini delip geçiyor. Özlüyorsun. Buram buram özlüyorsun. Ağlıyorsun. Ağladıkça...

Kalbin delik deşik. Herşey seni yaralayabiliyor. Ne kadar naziksin. Ne kadar kırılgansın. Çünkü insansın.

Ağlıyorsun. Yorgunsun. Yaşamaktan yorgunsun. En çok gönül yorgunusun.. Yaşadıkların kalbinin tabanına birikti. Belki çok şey yaşamadın. Ama çok ağır şeyler yaşadın. Kalbini deliyor sanki yaşadıkların. Ağlıyorsun. Kalbini yıkıyorsun. Biraz da olsa gevşiyorsun.

Ölüm meleği şu an gelse itiraz etmeyeceksin. Dünyanın içindesin. Ama dünyadan soğumuşsun. Gitmek istiyorsun. Öteye geçmek istiyorsun. Ağlıyorsun. Neye mi? Herşeye. Herşey üstüne üstüne geliyor sanki. Çaresizsin. Boşluktasın. Hayattasın ama hayatta olduğunu hissedemiyorsun.

Dur. Ağladığın için zayıf olduğunu mu söylüyorsun? Sakın söyleme bunu. Lütfen söyleme. Hadi geri al sözünü. Çünkü insansın. İşte bu yüzden meleklerden üstünsün. Çünkü melekler gözyaşı dökemez. Çünkü meleklerin kalbi delik deşik olamaz. Çünkü melekler gönül yorgunluğu nedir bilemezler.

Ağlayan insanlara üzülmüyorum biliyor musun? Ağlayan bir insan gördüğümden “neden ağlıyorsun, ağlama, güçlü olmalısın” demeyi çok uzun yıllar önce terkettim. Ağlayan bir insan görsem gözyaşlarını silmek için bir mendil uzatmak geçer içimden. Bu bana dünyanın en kutsal davranışlarından biri gibi gelir. Çok yıllar önce ruhumun keskin bir acıyla üşüdüğü bir anda en sevgili arkadaşımın bana sarılıp cebindeki mendili gözyaşlarımı silmek için verdiği gibi. O mendil kağıttan değil bezden gri renkli bir mendildi. Hayatta en sevdiğim şeylerden biri nedir biliyor musun? Ağlayan bir insana mendil uzatmak. Eğer sen ağlarken sana mendil uzatacak biri yoksa, bu sen olmalısın.

Ağlayabiliyorsun. Ne kadar güçlüsün. Meleklerden bile üstünsün.
 
seni sana rağmen yaşadım.
hep kaçışlarla dolu,
hep eksik...
bir yanını tamamlasam,
mutlaka başka bir yerden açık veriyordum.
tamamlamaya uğraştıkça senin gizlerinde kaybolup gidiyordum.
bedenin değil,
ruhuna taliptim ben.
bu yüzden bu kadar zorlanıyordum.
ben bir adanın değil,
bir kıtanın kaşifiydim.
yola çıkmıştım bir kere dönüşüm yoktu;
ama, öyle çok duraklıyordum ki,
geriye dönüp baktığımda başladığım yerden birkaç metre bile
uzaklaşamadığımı fark ediyordum.
üstelik menzilin ucundaki sen,
benden daha hızlı yol alıyordun,
belli ki kaçıyordun.
ufukta bile görünmeyen seraptın artık.
kaç kez"vazgeç" dedim kendime,
kaçkez o yolun kenarındaki bir ormana girip yok olmayı düşündüm.
zaten yaşadığımda bu değilmiydi?
seninle birlikte varlık bulduğumu düşünürken,
senin olmaman yokluk hissinden başka ne verebilirdi ki bana?
oysa nasılda coşku doludum başlarken...
gecelerimi de gündüzlerimi de sana adamaya hazırdım.
hergün yeni bir yönünü öğrenip şaşıracaktım.
seninle yaşadığım hiçbirşeyin tadını unutamayacaktım.
sen, sonbahar rüzgarında kopmuş,
serseri bir defne yaprağı,
ben sana dal olacaktım.
hangimiz yaprak hangimiz dal karıştırıyorum artık.
ben uykuları uyuyalı çok olmuştu.
şimdi aynı uykuları yeniden uyuyorum.
acı uykusu,
hüzün uykusu,
korku uykusu...
bir gece birinin,
bir gece diğerinin sonsuzluğunda kayboluyorum.
ne garip,
kendimi kuşatma altındaki bir ordunun komutanı gibi görüyorum.
ne çok askerim var bana ihanet eden...
ben düşmanı alt edemediğimden değil,
bu arkadan vuruşlar yüünden yeniliyorum.
bir beyaz bayrak gerekiyor artık bana.
bütün mevzilerini kaybetmiş bir komutanın onurunu
daha fazla zedelemeden teslim olmayı bilmesi gerek.
uzun sürmez esaretim.
içimde bu yenilginin acısını yıllarca taşıyacak olsam bile
bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme.
gidiyorum.
geride yaşanmamış zamanları bırakarak.
sen de ürkekliğinle başbaşasın...
hep tamamlanacak değil ya,


...bu da böyle yarım kalsın...

Mehmet Coşkundeniz
 
” pervane ateşe koşar da ışığın cazibesine,yanıp kül olur sadece.
ateşin aydınlatmak için saçtığı ışık, pervaneyi yakıp kül eder her şeyden önce.
varlığı sağlayan, yokluğa nedendir artık.
yokluğu emreden,varlığın biricik sebebi.
çünkü aşk var oluş, çünkü yok oluş…
Aşk nefret, aşk merhamet.
bir bakışta gün kararır, bir bakışta gece aydınlanır.
‘gün uzar yüzyıl olur ‘, bir an ‘a gelmez bazı bir gün..
Visal firak demektir, vuslat firkat.
Fuzuli bunun için diyor ya, benim derdime kılacağın derman işte bana asıl dert odur.
öyleyse, ‘gittin, şimdi senle olma zamanı…’ “

Nazan BEKİROĞLU
 
Sus"
dedin sustum ...

Oysa
Dilimin ucunda öyle çok kelime vardı ki ....

Yuttum ....

Kendi cümlelerimde boğdun ,
Ne yapsanda bendeki "sen" 'i kirletemezsin
"Sen" 'i öyle bir derine sakladım ki
Sen bile ulaşamassın ......

Bırak !

Dokunma !

İçimdeki mabedin öylece kalsın...

"Bırak"

Diyorum!

Daha fazla uğraşma
"Sen" 'i benden alamassın
Canımı yaksın,
ruhumu kanatsın,
bırak "sen" 'i, bende kalsın
İçimdeki "sen"'i sen bile yıkamassın...

Bırak !

Dokunma !

Dokundukça derine batarsın,
Hançerlerini sapla en derine,
Ne farkeder,

GİTTİN

Bundan fazla acıtamazsın...
 
Tam göğsünün ortasında bir yerin acıyacak.
Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin.
Sokağa fırlayacaksın.
Sokaklar da dar gelecek, tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi.
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü.
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin.
Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan.
"Önemli olan sağlık…"
"Yaşamak güzel."
"Boş ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın.
Gözyaşlarından etrafı göremez hale geleceksin.
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin.
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin.
"Ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış” deseler başını kaldırıp ”ne dedin?" diye sormayacaksın.
Yalnız kalmak isteyeceksin.
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak.
İkisi de yetmeyecek.
Geçmişi düşüneceksin.
Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak…
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin.
Gittiğin yerlere gitmek…
Bu sana hiç iyi gelmeyecek.
Ama bile bile yapacaksın.
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese, kaçacaksın.
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin.
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin.
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin.
Herkesi ona benzetip, kimseyi onun yerine koyamayacaksın.
Hiçbir şey oyalamayacak seni.
İlaçlara sığınacaksın.
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan…
Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren…
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek.
Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin.
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak.
Sabahı iple çekeceksin.
Bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin.
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler.
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin.;
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin.
Nafile…
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek.
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin.
Her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin.
Telefonun çalmasını bekleyeceksin aramayacağını bile bile.
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek.
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla.
Yüreğin burkulacak.
Canın yanacak.
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin.
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden.
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın.
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için kendinden nefret edeceksin.
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin, onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek.
Ama bir umut…
Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu…
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak.
Gel gitler içinde yaşayacaksın.
Buna yaşamak denirse.
Razı mısın bütün bunlara?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilme