İşte böyle sevdim onu ben .Burası benim köşem

Kocaman Yollarda Kocaman Arabalarla Kocaman Bir Şehirden Ayrılıyorum Düşümde










Nerelerdeyim
bir firarda kendimden kaçaklığımda yolüstü göçebe yağmurlarındaki ıssız tutsaklıkta yine hazan yine ayaz yine kar bulutu bir mikail selamlamasında ne ediyorsun mikail amca nedir bu havaların durumu ya tam yağdır bu kar/yağmuru yada gözlerim söylesin mevsimlerin adınıya sussun elindeki asanın çığlıkları yada mevsim mevsimin kendisi olsun birde yalnızlığın hikayesini sor Tanrıdan de O'na hani yalnızlık sana mahsustu diye soruyor denklemlerinden seni çıkarmış bir kulun bir sorusu var ve cevabının olmaması sıkıyor onu çok söylendi bu söz çok tekrarlandı çok kişi çok sefer yakardı çok sefer ağladı kaç sefer cevap aldı bilinmez ama hep söylediler sanırım hep söyliyecekler; Heeey Xwedê, êdî bese loooo!!


sarhoş ayıkmalarda yitiriyorum zamanın sevinçlerini, ölümün ne kadar gerekli olduğunu görüyorum ölmek isterken ve içimin içindekilerle ilgili problemlerimi öldürürken sabah sersemliğinde sen geliyorsun yine aklımasen oluyor muyum bilmiyorum ama senin ben olmadığın kesingitmek istiyorum o zaman başka bir şehre başka bir kimlikle yitmek değil niyetim ama yitirmek istediğim kimlik senin bildiğin hüznüm


kocaman yollarda kocaman arabalarla kocaman bir şehirden ayrılıyorum düşümdeufacığım ufacık dertleri olan ufacık bir yoldan içre giriyorum; sahil kasabasının balık kokan sevincini o zaman anlıyorum o zaman balık esaretindeki bereketi görüyorum kelimelerimi onlara benzetiyorum benzeyen sadece senin bıraktığın alazi bir acı sadece göksel bir yıkıntı kar durgunluğu yağmur hasatı; bir türlü toparlayamadığımız yıldırım aydınlığı


sonrasında inanmadığımız cehennemin üşüten yanılsaması yaz sıcağındaki o meşum hadise o bilinmezlik o tanrıtanımaz kıyamet sur gerçekçiliğinin ezgisi kıvrak bir dans ritmine yol açan hani hani israfil amcamın şeytani yanı
şeytani bi tanrılaşmanın eşiğindeki kovulmuşlar belkide tanrıvari bir şeytanlaşmanın izi Hani sen hani tanrıça hani tanrı hani sen hani sevgi hani yolda uzun bir molaya davet imkanı bulamayan yasaklı bir şehir yolcusu
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Özledim. Hem de çok…


Gözlerini, sözlerini, gülüşünü, ses tonunu, kokunu, dokunuşunu, seni, sana ait olan her şeyi…
Özlediiiiiiimmm. Hem de çok…
Öyle böyle değil...
Özlemin çekiştiriyor saç diplerimden!
Zaman duruyor özlerken seni.
Akreple yelkovana düşman oluyorum.
Kelimelere dökemiyorum, cümlelere sığdıramıyorum.
Çaresiz bırakıyor, boğazı düğüm düğüm yapıyor.
Gözleri yakıyor, uykulardan uyandırıyor ansızın.
Anlatılmaz bir duygu bu.
Elde olmadan yaşanan karmaşık duyguların sonucunda ortaya çıkan…
Azalmayan, azalacağı yerde daha da artan…
Hasret bana göre değil asla. Özlemin, içimde seni büyütüyor geçen her dakika.
Dağlar delip, yollar aşıp gelmek, sana sarılmak istiyorum. Doyasıya yaşamak için seni.
Ama olmuyor, ol-mu-yor.
Olmuyoooooooooooooor…
Tadı yok da, adı ne bunun şimdi?
Kalbime, ruhuma büyük bir eziyet.
Çok severken, çok özlemek…
Reva mı bu?
Penceremde, ekmek kırıntıları verdiğim kuşlar bile nasıl alışmışlar sana. Seni soruyorlar sanki bana, cama vurup… Onlar da arıyorlar sanki seni…
Ben arıyorum seni, dayanamıyorum da sensizliğe, kuşlar aramış çok mu?
Dayanamıyorum yokluğuna, özlemine.
‘Gel’ diye haykırıyorum, kalbimin çığlıkları eşliğinde.
Bir gün, bir an gelecek… O gün, o an gelecek…
Kavuşacağız.
Kavuştuğumuz zaman aşkımızın, sarılışımızın sıcaklığı karşısında, özlemin buz tutacağı o anı düşünüyorum da…
O an yeniden başlayacak hayat.
Yeniden başlayacak aşk.
Mevsim zemheri olsa bile içimiz, kalbimiz ısınacak her şeyden önce. Vuslatın doruklarında, dans edeceğiz menevişlerde. Hasreti dindireceğiz öpüşlerimizle.
Elimizle tutacağız yıldızları.
Mutluluktan uçacağız, hem de bulutları bile geride bırakarak…
Yeni bir renk daha ekleyeceğiz gökkuşağındaki yedi rengin yanına. Bu rengin adı da ‘AŞK’ olacak.
Dillere düşecek, bizim sevdamız konuşulacak.
Leyla – Mecnun aşkı unutulacak!
Ama bunların hepsi, bir araya geldiğimiz, fonda şarap rengi güllerin olduğu, ellerimizin, tenimizin, ruhumuzun birbirine değdiği anda, kalplerimizin duyguları okuduğu, sözlerin yetersiz kalıp da gözlerimizin konuştuğu, mehtabın bize eşlik ettiği anda gerçekleşecek.
Geldiğinde…
Anılarınla, hayalinle avunuyorum, resimlerini öpüyorum.
Fotoğraflarındaki yıldız gözlerinle, çocuksu gülüşünle oyalanıyorum şimdi.
Kapım çalsa…
Hemen şimdi…
Açsam…
Karşımda sen…
Elinde güllerle…
Sarılsak…
Kapım çalıyor.
Yoksa…
 

özledim özledim özledim
çekinmeden söylüyorum yine özledim
hergün sesini duysamda yüzünü görmek gibi değil
yanımdayken bile özlüyorum
bensiz geçirdiğin günleri düşündükce daha da çok özlüyorum
hım soracacaksın bu özlem ne zaman biter
bu özlem hiç bitmez ki
sana olan sevgim sonsuz oldukca sevgim kadar özlemim de sürecek bir ömür boyu
şair değilim ki şiir yazayım sana olan özlemim artıkca satırlara dökmek istedim
şunu bilmeni istiyorum ben hep seni özlüyorum...SSs
özledim özledim özledim
çekinmeden söylüyorum yine özledim
hergün sesini duysamda yüzünü görmek gibi değil
yanımdayken bile özlüyorum
bensiz geçirdiğin günleri düşündükce daha da çok özlüyorum
hım soracacaksın bu özlem ne zaman biter
bu özlem hiç bitmez ki
sana olan sevgim sonsuz oldukca sevgim kadar özlemim de sürecek bir ömür boyu
şair değilim ki şiir yazayım sana olan özlemim artıkca satırlara dökmek istedim
şunu bilmeni istiyorum ben hep seni özlüyorum...SSs
özledim özledim özledim
çekinmeden söylüyorum yine özledim
hergün sesini duysamda yüzünü görmek gibi değil
yanımdayken bile özlüyorum
bensiz geçirdiğin günleri düşündükce daha da çok özlüyorum
hım soracacaksın bu özlem ne zaman biter
bu özlem hiç bitmez ki
sana olan sevgim sonsuz oldukca sevgim kadar özlemim de sürecek bir ömür boyu
şair değilim ki şiir yazayım sana olan özlemim artıkca satırlara dökmek istedim
şunu bilmeni istiyorum ben hep seni özlüyorum...SSs
 
Bir kırık hayal deryasında,
adın bir koca yalnızlık kaldı
buruk bahar sabahlarına.
Söyle sevdiğim,
hangi yağmurun düştüğü
kirli sokaklarda unuttun kan topağı kalbini,
hangi ateş yaktı gamzende unuttuğum
iki damla gözyaşını,
hangi rüzgar savurdu bensizliğe
yalım alaz gül kokulu
saç larını
söyle sevdiğim…
Hüzün işgalinde yaralıyım şimdi,
kilitli kapılar ardında bir mahkum.
Ellerimde yıllanmış mektupların
sitemli bakışları,
nihayetsiz acılara terk edilmiş soluk bir resim.
Söyle sevdiğim
dökülen yapraklarımı
hangi hazan sabahına emanet bıraktın,
hangi uğursuz tenhaların ücra köşelerinde
yıktın masum rüyamızı.
Sahte yüzlerimi yıkadık her sabah
çilekeş aynaların şahitliğinde.
Söyle sevdiğim,
hangi değirmende öğüttün
yarım kalmış şarkımızı,
hangi vefasızlara kaptırdın
göz nuru sevdamızı söyle,
söyle sevdiğim…
Bir volkan alevi kıvamında
kanıyor kalbim,
avuçlarımda menekşeler küskün.
Bir acıki sorma kursağımda yalınayak dolaşıyor
yalnızlığım.
Bir suskun kalpki
içerim pare pare bölünmüş kahırlara,
böğrümdeki ateş yanıyor ruhumun
kenar köşelerinde.
Sevdalar karalanmış ihanet mektuplara,
söyle sevdiğim,
hangi dilde
hangi kırılmış kalemin
mürekkebine buladın
al yazmalı sevdamızı,
hangi yalan sözler savurdu
yüreğimizin rüzgarını söyle,
söyle sevdiğim…
Unutmak kolay deme,
bir acım varki;
kırık hayaller sokağında
can çekiştiğim.
Bir sensizliğim varki
bahtımın rüzgarında
gençliğimi yitirdiğim.
Çalınan kapılara koşarım her sabah,
açtığımı gören olmaz.
Şarkılar fısıldarım senin için kaldırımlarda
söylediğimi kimseler duymaz,
bir an gelir dökerim
kanlı yaşlarımı içimede
gözyaşlarımı silen olmaz.
Unutmak kolay deme,
unuturum unutmasına ya;
şu koca alemde
yaşadığımı bilen olmaz sevdiğim.
Sevdiğim sen söyle sevdiğim…

 
Tarifi mümkün olmayan, hisler deryasındayım, boğuluyorum.
Uykudan uyandığımda, sen! yine aklımdaydın. İçime bir kor düştü yandım, yandım, yandım. Ayrılığın ateşi çoktan sarmıştı her yanımı.Burnumun direği sızlıyordu. En güzel rüyalarımdan sensizliğe uyanıyordum.
Anlatamıyordum. Dilim sus pus olmuş, kelimeler düğüm, düğümdü. Sadece gözlerine bakabiliyordum. Öyle uzaktı ki bakışların, buz dağı gibi soğuktu sözcüklerin. Sustum. İki damla yaş sızdı içimdeki kor yığınına. Öyle gariptim ki, sanki bir yabancıyla konuşuyordum. Yoksa ben gerçekten seni hiç tanımıyor muydum?
Yaşadıklarımın ne olduğunu düşündüm. Sanal mıydı? Yalan mıydı? Peki acılarım neden bu kadar gerçekti. Gözlerindeki o ışığa ne oldu sevdiğim. İnce bir çizginin, kırılma noktasında mıydık. Aramıza mesafeler mi koyuyorduk farkında olmadan. Bitmek bilmeyen geceler boyu, Bana şiirler okur, türküler söylerdin ve ben hiç bıkmadan seni dinlerdim. Gülüşlerimiz, heyecanımız, sevişmelerimiz yalan mıydı? Şimdi aramızda kalın, aşılması zor duvarlar var. Bakışlarımız bile konuşamıyor eskisi gibi. Bu kadar çabuk mu tükettik bu sevgiyi. Bu kadar basit miydi yaşanılanlar. Bir anlamı yok muydu paylaştıklarımızın.
Artık ne sen o eski sensin, ne de ben o eski ben. Söyle, bize ne oldu? Belkide ortada biz diye bir şey yoktu, her şey gördüğüm bir rüyadan ibaretti. Eğer, gerçek sensizliğe uyanmaksa, ben hep uykuda kalmak istiyorum. Bu rüya bitmesin istiyorum. Çünkü gördüğüm en güzel rüya sensin, okuduğum en içli şiir, dinlediğim en hüzünlü şarkısın. Sen benim düşlerimde büyüttüğüm hayalim, içime çektiğim nefes gibisin. Yokluğuna katlanamıyorum.
Her geçen büyüyor hayata olan öfkem. İsyanlarım,sitemlerim boyumu aştı. Kadere dur! Diyemiyorum. Elimden kayıp gidiyor, bir,bir sevdiklerim. Ve ben çaresizce kaybettiklerimi izliyorum.
Ey Hayat!
Aldıkların yetmedi mi?
Ne yağmur olup toprağa düşebildim.
Ne yaş olup gözlerden akabildim.
Köksüz bir ağaç gibi, devrilmeye her an hazırdım.
Yarınlara açılan umut kapım hiç olmadı.
Hüsranla dolu, bomboş hayatım.
Şimdi anlamını yitirmiş eski bir şarkı gibi
Notalarımı sayfalara döküyorum.
Sevdiğim! Sensizliğe nasıl alışılır bilmiyorum. Öğret bana yokluğunu. Varlığına alışmak çok kolay oldu. Yine eskisi gibi bak bana, yine eskisi gibi sev. Kaybolayım bakışlarında. Dudaklarımı ısıtırken nefesin, Terinin tuzunda yansın bedenim. Fısılda yine kulağıma. Ellerin kenetletsin ellerimle. Ve en muhteşem dansımızı yapalım, bitmeden gece. Sonra gidebilirsin sessizce. Ben uyurken git. Gözlerim şahit olmasın gidişine. Hep yanımda hissedeyim varlığını. Buram, buram hasret koksun sesinin değdiği her hece. Ve ben sensizlikte üşürken, bir daha doğmasın güneş.
İstemem!
Ne kuşların şarkısını
Nede sensiz baharları
Hayat öğretti bana
Hasretle, acıyla yaşamayı.
Zor olacak sensizliğe alışmak, Belki gece gündüz ağlayacağım. Ama ne olursa olsun sevdiğim. Seni sensiz yaşamaya alışacağım. Yüreğimde sıcacık kalacaksın. O Bakışlarını, tebessümlerini unutmayacağım. Sen de unutma, benim tek gerçeğim olarak kalacaksın.
Yaşattığın güzellikler için, çok teşekkür ederim.
 
Yıldızlar pek memnun idi halinden,
Mehtabı, keyfinde gördüm bu gece.
Efkârın, geceler anlar dilinden,
Işığa, beyaza kördüm bu gece,
Siyahın tadına vardım bu gece…
Burçlar sus-pus idi, encam esrarlı,
Bu sırrı düşünüp durdum bu gece.
Bülbül bile lal olmakta ısrarlı,
Bulutu rüzgâra sordum bu gece,
Kendimi nafile yordum bu gece…
Deniz yine yosun koksun istedim,
Dalgayı bağrımda kırdım bu gece.
Yorgan olsun, suya inen sis dedim,
Uykusuz hayaller kurdum bu gece,
Yalnızlık, vatanım yurdum bu gece…
Varsın geceler de sırdaş olmasın,
Mahcuptum kendime, ardım bu gece,
Yırtık Yelken Gemi’m demir almasın,
Sualler Koyu’nda sırdım bu gece,
Yalnızken vuslata erdim bu gece…
Vefasız geceler sabahsız kalın!
Sizsiz de sabaha erdim bu gece…