Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

PaSikA

Yeni Üye
Üye
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi
güneydoğuda gezilecek yerler batman gezi rehberi güneydoğu anadolu bölgesinin el sanatları
Güney Doğu Anadolu Bölgesi güzel olduğu kadar kültürel açıdanda çok zengin bir bölgedir meleklerim hep birikte bu zenginlikleri tanımak istermisiniz :tik:

Güney-Doğu Anadolu Bölgesi

Batıda Akdeniz , Kuzeyde ve Doğuda Doğu Anadolu, güneyde ise Suriye ile komşu olan Güney-Doğu Anadolu Bölgesi, Güney-doğu Toroslar'ın güneyinde yer alır.Bölgenin kuzeyinde Güneydoğu Torosları uzanır. Karacadağ, Mazo Dağı ve Mardin Eşiği diğer dağlarıdır.

Güneydoğu Anadolu bölgesinde Altınbaşak, Suruç, Viranşehir ve Ceylanpınar önemli ovalardır. En önemli akarsuları Fırat ve Dicle'dir.

Türkiye'de yağışın en az düştüğü İçanadolu'dan biraz daha fazla yağış alır.ancak buna rağmen kuraklık daha fazla yaşanır. Bunun nedeni buharlaşmanın fazla olmasıdır.Bölgede yağış batıdan doğuya ve güneyden kuzeye doğru artar. Bu artışın nedeni yükseltidir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin büyük bir bölümünde bitki örtüsü olarak bozkırlar hakımdir.

Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üstündedir. Nüfusun yoğun olduğu yerler Antep Yöresi, Torosların güney etekleri ve akarsu boylarıdır.

Ekili-dikili alan sıralamasında Türkiye genelinde 4. sırada yer alan Güneydoğu Anadolu bölgesinde tarımın en büyük sorunu sulama ve kuraklıktır. GAP'la birlikte sulama sorunu çözülmüş gibi görünsede bilincsizce yapılan aşırı sulama sebebiyle tarım arazilerinden elde edılen verim düşüktür.Yapılan çalışmalar ve alınan önlemler sonucunda bölgeden elde edilen tarımsal ürün miktarının zamanla artması beklenmektedir.Güneydoğu Anadolu Bölgesinde tarımı en çok yapılan ürünler ; Antepfıstığı, üzüm, pamuk, karpuz, kırmızı mercimek, buğday, arpa, susam ve nohuttur.

Yer altı kaynakları içinde en önemlisi petroldür. Türkiye Petrolünün tamamına yakını bu bölgeden çıkarılır. Doğalgaz, linyit ve fosfat diğer yer altı kaynaklarıdır.

En yüksek yaz sıcaklıklarına bu bölgede rastlanır. Bunda güneyden gelen sıcak hava akımları etkilidir.En az ormanlık alana sahiptir (% 3).Türkiye'de petrolun büyük bölümü ve Fosfat'ın çoğu bu bölgedan sağlanır.En fazla kırmızı mercimek, antep fıstığı ve susam bu bölgeden elde edilir.Buharlaşmanın fazla olmasından dolayı Türkiyenin en kurak bölgesidir.Bitkiler en fazla suya bu bölgede ihtiyaç duyarlar.En az bulutlu günler bu bölgede görülür.Bölgede doğal göl yoktur.Yıllık sıcaklık ortalaması 14 -16°C,En sıcak ay ortalaması 30 - 32°C,En soğuk ay ortalaması ise 3-5°C dir.
 
Cevap: Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

7.500 YILLIK BİR GECMİŞ... DİYARBAKIR

diyarbakir-2985.jpg


Isının 40-50 dereceye vardığı yaz günlerinin bunaltıcı sıcaklığından kurtulmak amacıyla gelişen düz damlı evleri ile tipik yöre mimarisinin günümüzde de yaşatıldığı Diyarbakır, uzun surları, Malabadi Köprüsüyle görülmesi gereken bir illerimizden biridir.

Diyarbakır tarihinin, önceleri M.Ö.3000 yılına kadar uzandığı bilinirken, son zamanlarda Çayönü kazıları ile yapılan araştırmalar sonucunda uygarlık geçmişinin M.Ö.7500 yıllarına kadar uzandığı belirlenmiştir. Diyarbakır ve çevresinde Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürmüştür.

Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin orta kısmında, Elcezire'nin (Mezopotamya) kuzeyinde yer almaktadır. Doğuda Siirt ve Muş batıda Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya kuzeyde Elazığ ve Bingöl güneyde ise Mardin illeri bulunmaktadır.

Diyarbakır, yeryüzü şekilleri açısından genelde dağlarla çevrili, ortası hafif çukurlaşmış görünümündedir. İl, Güneydoğu Torosların kollarıyla çevrilidir. İlin en yüksek dağı Muş sınırı yakınındaki Anduk Dağıdır (2830 m.)

Diyarbakır ilinde sert ve kurak bir yayla iklimi hakimdir.

GEZİLECEK YERLERİ :

Diyarbakır Surları:
Çin Seddi'nden sonra en uzun sur olması ile ünlenen Diyarbakır Surları 5.5 km uzunluğunda ve 7-8m yüksekliğindedir.16 kalesi ve 5 çıkış kapısı olan siyah bazalt surlar, kentin en ilgi çekici yeridir. Ortaçağ askeri mimarisinin muhteşem örneğini oluşturan bu surlar yazıtlar ve kabartmalarla dekore edilmiştir.

M.Ö. 349 yılında Bizans İmparatoru Costantinus tarafından yenilenen surların yapılış tarihi tam olarak bilinmemektedir.

Çayönü buluntuları:
Diyarbakır'ın 65km kuzeybatısında Elazığ karayolu üzerinde Ergani ilçesinde bulunan Çayönü antik kenti cilalı taş devrine yani günümüzden yaklaşık 9000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu yerleşim yerinin ilk yerleşik hayata geçilen yerlerden biri olduğu saptanmıştır. Çayönü İlkel yerleşmesinde çıkartılan öğütme taşları, çakmak taşı, kemikten ve bakırdan yapılan çeşitli aletler Diyarbakır Arkeolojik Müzesi'nde sergilenmektedir.

Köprüler :

Malabadi Köprüsü:
Silvan ilçesi yakınlarında Batman çayı üzerindedir. Dünyadaki taş köprüler içinde kemeri en geniş olanıdır.

Cami ve Kiliseler :
Tarihi ve mimari özellikleri ile muhteşem olan Ulu Cami, Nebi Cami ve Safa Cami Diyarbakır'ın en ünlü camilerdir. Selçuklu Sultanı Melik Şah tarafından yaptırılan Ulu Cami, orijinal dizaynı ve hem Bizans hem de daha eski mimari malzemeleri kullanması ile ilginç olup Türkiye'nin en eski camilerindendir.

Diyarbakır'ın 77 km doğusunda, Silvan'da 1185 yılında yapılmış, zarif görünümlü Ulu Cami, kemer kapıları ifade eden ince taş kabartmaları ile görülmeye değerdir.

Diyarbakır Cami ve Kiliseleri :

Diyarbakır'ın önemli kiliseleri arasında Mart Thoma, Meryem Ana, Kırklar Kilisesi ve Mart Pityon Kilisesi sayılabilir. Meryem Ana Kilisesi, şehirde kalan az sayıdaki Süryani cemaati tarafından halen kullanılmaktadır.

Ulu Cami (Merkez):
İslam dünyasında beşinci Harem-i Şerif olarak bilinmektedir. Diyarbakır İslam ordularınca fethedildikten sonra, ildeki en büyük Hıristiyan tapınağı Mar-Tama kilisesi, M.S. 639 yılında camiye çevrilmiştir. 1091'de Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah zamanında tamir ettirilmiştir. 1115 tarihinde meydana gelen deprem ve yangında büyük hasar gören cami, 1240 yılında halkın yardımıyla onarılmıştır. Avlusundaki şadırvanları, çeşitli devirlere ait kitabeleri yönünden büyük değer taşıyan bu ilk İslam yapısı, kara taşlarla inşa edilmiştir.

Anadolu'nun en eski camisi olan Ulu Cami, çevresindeki iki medrese ve diğer yapılarla anıtsal yapılar topluluğu olarak günümüzde de dikkat çekmektedir. Plan olarak 705-715 yıllarında inşa edilen Şam'daki Ümmiye ve Emevi camilerine benzemektedir.

Behram Paşa Cami (Merkez):
13. Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılan cami, Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerindendir. Caminin çok süslü minberi bir sanat harikasıdır.

Şeyh Matar Cami (Merkez):
Dört ayaklı minare ve cami, Akkoyunlu eseri olup 1500 yılında Sultan Kasım tarafından yaptırılmıştır. Minare yekpare taş sütun üzerinde dört köşeli olarak inşa edilmiştir. Sütunların üzerinde fırınlanmış ağaç kullanılması da minarenin özelliklerinden biridir. Bir inanışa göre yedi defa sütunların arasından geçenin dileği kabul edilirmiş.

Safa Cami (Merkez):
1532 yılında yapılan cami, Akkoyunlu eseridir. Eskiden bir kılıf içinde muhafaza edildiği söylenen minaresi oldukça zariftir.

Meryem Ana Kilisesi (Merkez):
VI. yy.dan kalma olup, zamanla birçok onarım görmüştür. Bizans devrinden kalma mihrabı, Roma biçimi kapısı ilgi çekicidir. Kilisede bazı azizlerin türbesi bulunmaktadır. Süryani Kadim Yakubi mezhebine ait olan kilisede bazı azizlerin tasvirleri bulunmaktadır.

Hanlar, Kervansaraylar :

Diyarbakır, Tarihi İpek Yolu'nun merkezlerinden olması sebebi ile önemli hanlara sahiptir. Deliller Hanı, Hasan Paşa, Çiftehan ve Yeni Han'da geçmişte olduğu gibi günümüzde de halı, kilim ve gümüş işleme satan dükkanlar bulunmaktadır.

Kervansaray :
Mimarisi ve iç yapısı ile görülmesi gereken yerlerden biri olan Kervansaray, bugün restore edilerek otel haline getirilmiştir.

NE ALINIR?

El sanatları, hasır bilezik, kiniş gerdanlık, gümüş işlemeli nalın ve çekmeceler kuyumcuların beğenilen ürünleridir. Köylerden el dokuması halı ve kilim üretimi yapılmaktadır.




Ne Yenir ?
Devasa boyutlardaki karpuzu ile tanınan Diyarbakır, yemek kültürü açısından da oldukça zengindir. Akşamın geç saatlerinde, tezgahlarda satılan cartlak kebabı olarak bilinen ciğer kebabı geleneksel yemekleri arasındadır.

Diyarbakır'ın en ağır yemeklerinden olan kibebumbar, işkembe ve bağırsakların et, pirinç, nane, biber ve tuz karışımı ile pişirilir. Bunların yanında içli köfte, çiğ köfte, bulgur pilavı, kaburga, keşkek, Kibukudur, lebeni, tatlılardan ise burma kadayıf ve Nuriye tatlısı ünlüdür. Üzümden yapılan pestil ve sucuk, otlu peynir, örgü peynir, sumak çokça yenen diğer yiyeceklerdir.



Yapmadan Ayrılma :
Diyarbakır Surlarını gezmeden,Malabadi Köprüsünü görmeden,

Eski Diyarbakır Evlerini görmeden,Cahit Sıtkı Tarancı ve Arkeoloji Müzelerini görmeden, Selim Amca'da kaburga yemeden, meyankökü içmeden,Diyarbakır hasırı almadan

Dönmeyin.
 
Cevap: Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

Acı,tatlı bir şehir...Gaziantep

gaziantep0202-4051.jpg

Gaziantep deyince akla ilk gelen bir acısı, bir de tatlısı oluyor…Küçük bir hareketle, damağınızda nefis bir tad bırakarak eriyip kaybolan dillere destan baklavası…Kendine has mutfağında birbirinden leziz, çeşit, çeşit kebapları ve o kebapların bazan arasına, bazan de üzerine serpiştirilen acısı…yani sözün özü; acısıyla, tatlısıyla GAZİANTEP…

Bu güzel kenti anlatmaya, ne dil yeter,ne yazmaya kalem, ne de kağıt…Neresinden dokunsanız G.antep’e,dağarcığınızı dolduracak bişeyler çıkar mutlaka..Bundan yüz yıllar önce G.antep için, “ Şehr-i Ayıntap-ı Cihan” yani “Dünyanın gözbebeği” diyen Evliya Çelebi haksız olabilir mi ? Bu övgünün boşuna olmadığını G.a ntep’i gezen ve tanıyan herkes bilir.

Asırlar oncesinin görkemli ve zengin kenti G.antep,bu gün de, Güney Doğu Anadolu bölgesininin en zengin ve kalkınmış kentlerinden biridir.Bu gün Kale civarında, ayakta kalmaya çalışan,onca yıpranmışlıklarına rağmen yıkılmadan direnen, zengin bir kültürel miras var.Bu kültürel mirasların başında da G.antep evleri geliyor…kimi terk edilmiş,kimi yıkılmıya yüz tutmuş,kimi bakımsızlıktan,kimi de yalnızlıktan,ilgisizlikten viran…Yeni kurulan kent ise,göze hoş gelen mimari çizgileri,estetik ve bol ağaçlı,çiçekli bahçeler içinde sıralı inadına canlı ve inadına hoş…

Bir kenti canlı kılan ve yaşanabilir hale sokan insandır…G.antep’in insanı da,G.antep gibi farklı ve guzel..Bir kere çalışkan, hem de inanılmaz boyutlarda çalışkan.El becerisi yüksek.Hepsi sanatkar ruhlu…Binlerce yıllık gecmişinden kopmadan yaşayan ender bir insan dokusu… Sıcacık,konuksever.Yabancıya yabancı gibi değil sevgiyle bakıyor hepsi.Çalışmayı sevdikleri kadar eğlenmeyi ve yemek yemeyi de seviyorlar..Çalışkanlıkta en belirgin özellikleri ise hizmet etmek…Çarşı içinde gireceğiniz sıradan küçücük bir dükkanda bile size gösterilen ilgi,nezaket ve ihtimam karşısında eliniz kolunuz bağlanıyor…Böylece bir şey almadan da çıkamıyorsunuz tabi..İhtiyacınız olmasa da mahçubiyetden…Hiçbir şey almasanız da,ikramlar eksik olmuyor kapıya kadar da ugurlanıyorsunuz..Kim bilir, işte bu özelliklerinden dolayı olsa gerek, 500’ün üstünde fabrikalarıyla Güney Doğu Anadolu’da sanayi devi bir şehir yaratmışlar..

Gelenek el sanatları,günümüzde hakkettikleri değeri bulamadıkları için her gecen gün azalsa da,bakırcılık,kuyumculuk,dokumacılık,gümüşişlemeci liği,kilimcilik,sedef kakmacılığı, yemenicilik,Antep işi el işlemeciliği aynen yaşamaya devam ediyor.

G.antep deyince üzerinde durulması gereken,hatta bu özelliği hakkında sayfalar dolusu kitaplar yazılacak kadar övgüye değer,yüz yıllar boyunca geleneklerin ve yöresel damak lezzetinin çeşitliliğiyle ön plana cıkan MUTFAK zenginliği… G.antep mutfağı değil Türkiye,bütün Dünya mutfakları arasında özel bir yere sahip.

G.antep’in zenginliği sadece bu kadar değil.Taş devrine kadar uzayıp giden bir tarihi gecmişe kültürel mirasa da sahip G.antep.Eski adı “Ayıntap” daha sonra Antep olmuş.Kurtuluş savaşında işgalci İngiliz ve Fransız askerlerine olağanüstü bir direnç gösterip göz açtırmayınca da bu kahramanlıkları “Gazi” ünvanıyla 1921 de tescillenmiş.

Tarih boyuncaG.antep,Babiller, Hititler, Asurlular, Medler,Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selcuklular, Dulkadiroğulları, Memlükler ve Osmanlılara mekan olmuş.


Ne Yenir ? G.Antep'de ne yenir diye soruldugunda oturup düşünmek gerek.Kebap ve kebap zenginliği dolayısıyla tercih cok..ama Kebabı da 100 yıllık kebapcı, İmam Çağdaş'da yemenin tadına doyum olmuyor..Ben de G.antep'den BEYRAN yemeden gelmeyin derim.. Beyran ne mi ? Tarifini vereceğim ama sakın yapmaya kalkmayın, gidin G.antep'de yiyin...

Yapmadan Ayrılma : Kale yöresindeki tarihi dokuyu gezmeden,elsanatları atölyelerini ve tarihi çarşıları gezmeden,Zeugma mozaik ve fresklerini görmeden,Ermeni sarraf Karanazar Nezaretyan konağını ve duvar süslemelerini görmeden, hele bir de BEYRAN yemeden G.antep'den ayrılmayın.

Aslında G.antep'de yapılmadan gelinmemesi gereken o kadar cok sey var ki ...Görmeye ve gezmeye zaman mı yeter . Bana yetmedi...
 
Cevap: Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

ZAMANIN DURDUĞU KENT... MARDİN

mardin1cu2-3383.jpg

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır.

Mardin, İpek Yolu güzergahında olan en değerli tarih ve kültür hazinelerinden biridir.Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Yukarı Mezopotamya havzasında bulunan Mardin, güneyinde Suriye, doğusunda Şırnak ve Siirt, kuzeyinde Diyarbakır ve Batman, Batısı Şanlıurfa ile çevrilidir.

Mardin dağlarının, Mazıdağı, Derik, Midyat, Savur ve Nusaybin yörelerine sokulan yüksek kesimlerinde, Meşe ağaçlarından oluşan topluluklara rastlanır.

İklim olarak Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir. Yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur.

Fırat ve Dicle nehirleri arasında Mezopotamya bölgesinde, tarih boyunca pek çok medeniyet yerleşmiştir. Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya'nın en eski şehirlerinden biridir.

M.Ö.4500' den başlayarak klasik anlamda yerleşim, gören Mardin, Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu, Osmanlı Dönemi'ne ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir.

GEZİLECEK YERLER :

Dara Harabeleri:
Mardin'in güneydoğusunda 30 km. uzaklıkta Oğuz Köyü'ndedir. Burası eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kentidir.
Dara Kent Kalıntıları, kayalar içinde oyulmuş çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmıştır. Buralarda mağara evler vardır. Kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları, zindan, tophane ve su bendi halen görülebilmektedir.

Ayrıca köyün etrafında kayalara oyulmuş 6-7 kadar mağara eve rastlanır. Bunların tarihi Geç Roma (Erken Bizans) dönemine kadar gider.

Midyat :

Mardin gibi bir müze kent olan Midyat, Mardin'den yaklaşık 1.5 saat uzaklıkta yer alır. Mardin'e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırmaktadır. Bölgeyi Süryanilerin yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km ötedeki Estel'e kaymıştır. Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat'taydı. Bir kaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz....

Mardin'in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle de ünlüdür. El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir. İlçenin 18 km. doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı M.S.397 yılında inşa edilmiştir.M.S.640 yılında Hz. Ömer zamanında Arap-İslam ordusu Süryanilerle işbirliği yaparak Mezopotamya'ya girince,özellikle bu eserin korunması için Hz. Ömer' in emri ile ayrıcalık tanımıştır. Manastırda eskiden içinde zengin bir kütüphane bulunmaktaydı. Ayrıca içinde binlerce öğrencinin eğitim aldığı bir teoloji fakültesi bulunmaktadır. Midyat'ta Meşe, Bitim, Antepfıstığı gibi ürünler ve kendine has acur, kavun yetiştirilir. Dünyanın en kaliteli üzümlerinin yetiştiği kavşak noktasıdır.

Mardin Kalesi:
M.S.975-976 tarihlerinde Hamdaniler tarafından inşa ettirilmiştir. Kalede, cami, hamam, mahzen ve birçok ambar bulunmaktadır.

Dara Kalesi:
Mardin'in 30 km. uzaklığındadır. Kale, İran Hükümdarı tarafından inşa ettirilmiştir

Cami, Kiliseler ve Manastırlar :
Önemli bir İnanç Turizmi merkezi olan Mardin'de merkezde Ulu Cami, Meryemana Kilisesi ve Patrikhanesi, Mor Yusuf Kilisesi (Surp Hovsep), Deyruülzzafaran Manastırı (Mor Hananya), Deyrulumur Manastırı (Mor Gabriyel), Mor Yakup Manastırı (Nusaybin), Midyat Meryemana Manastırı ve Mor Dimet Manastırı görülmeye değerdir.

Zinciriye Medresesi:
Mardin merkezde olup, 1214 'de inşa edilmiştir.

Kasımiye Medresesi:
Mardin'in güneybatısında yer alan Medrese, Mardin yapılarının en büyüklerindendir. 1469-1503 yıllarında yaptırılmıştır.

Mağaralar :
Mardin Gızzelin Mağarası (İplik Dokuma), Midyat Linveyri Şifa Mağarası, Mardin Şakolin ve Firiye, Midyat Kefilsannur, Midyat Şenköy Kefilmelep, Kefilmardin, Midyat Hapisnas, Midyat Tınat, Savur Kıllıt, Kızıltepe Hanika ve Salah, Nusaybin Hessinmeryem ve Sercahan, Mazıdağı Gümüşyuva ve Avrıhan, Derik Derinsu, Dırkıp, Haramiye Mağaraları Mardindeki mağaralardır.

NE ALINIR ?

Gümüş işlemeli Telkari...Badem şekeri...leblebi... ceviz sucuğu

Ne Yenir ?

Mardin'in çok özel yöresel yemekleri mevcuttur. Özellikle kıbbe, çiğ köfte, keşkek, zerde, cevizli sucuk, helva çeşitleri, cevizli tatlılar yenebilir.

Yapmadan Ayrılma :

Mardin Müzesi, Deyrulzaferan Manastırı ile Kasımpaşa Medresesi görmeden,

Şiir gibi işlnemiş taş işlemeli yapılarını fotoğraflamadan,

Badem şekeri, leblebi, ceviz sucuğu tatmadan,

Telkariden gümüş işleme almadan,

Kiraz Festivaline gitmeden...Dönmeyin
 
Cevap: Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

Peygamberler Şehri...ŞANLIURFA

sanliurfa1-5466.jpg

Tarihte zalimliği ile ün salan Kral Nemrut, gördüğü bir rüyayı kahinlere yorumlatınca huzuru kaçmış.Rüyaya göre o yıl doğacak olan bir çocuk kendisini öldürecekmiş.Zalim Nemrut hemen emir verir ve hamile kadınlar da dahil olmak üzere yeni doğan bebeklerin hepsini öldürtür.Ama Sara adlı hamile bir kadın bu vahşetden kurtulup mağaraya sığınır ve çocuğunu orada doğurup,onu mağarada bırakarak gözyaşları içinde evine döner.O andan itibaren çocuğu bir Ceylanın emzirdiği rivayet edilir.Aradan yıllar gecer ve bir gün Askerler bu mağaradaki küçük çocuğu Nemrut'un huzuruna getirirler. Zalim kral çocuğununun da olmamasından olsa gerek,İbrahime kanı kaynar ve onu himayesine alır.

Yıllar sonra genç bir delikanlı olan İbrahim,putlara tapan zalim kralın halkına yaptığı zulmü gördükce ona içten içe isyan eder olmuş.Halkın arasına karışarak bu taş parçalarının Tanrı olamayacağını anlatmaya uğraşırmış.Bir tören günü sarayda kimenin olmadığı bir anda eline aldığı baltayla bütün putları parçalamış.Olaya şahit olanlar hemen gidip Kral'a bu işi yapanın İbrahim olduğunu söylemişler.Usulen yapılan bir yargılanma sonrasında Nemrut İbrahim'in ateşe atılmasını emretmiş.

Urfa'nın etrafından toplanan odunlar büyük meydana yığıldıktan sonra ateş yakılmış.İbrahim de bugünkü kalenin bulunduğu tepeden mancınıkla bu büyük ateşe fırlatılmış.Onun ateşe düştüğü yer Göl ve gül bahçesine dönmüş.Yakılan odunların hepsi de balık olmuş !...İbrahim'in ardından kendisini ateşe atan Nemrut'un kızı Zeliha'nın da ateşe düştüğü yerde bir göl oluşmuş !... Hz.İbrahim'in ateşe düştüğü yere "Halil-ür Rahman", diğerine de "Ayn Zeliha" denmiş.

Bu söylenceyi dinlemeden ve bilmeden URFA'yı gezmek anlamsız.Kentde herşey bu soylence üzerine odaklanmış ve balıklı göl adeta dini bir merkez haline dönüşmüş.Anıtsal yapılar ve tarihi evlerin hemen hepsi bugünkü kalenin eteklerindeki bu bölgede yer alır.

ilk yerleşim tarihi on bir bin yıl önceye dayanan URFA,tarihi boyunca,kültür ve medeniyetin dünyaya yayıldığı bölge olarak kabul görür.Harran ve Soğmatar'daki Asur ve Babil dönemine ait ay,güneş ve gezegen tapınakları,Hz.İbrahim'in doğduğu yer olması,Yakup,Eyyup,Yusuf,Lut,Elyasa,Şuayp ve Musa Peygamberlerin yaşadığı kent olması dolayısıyla Urfa, "Peygamberler şehri " olma unvanını almıştır.Ayrıca Hz.İsa bu kenti kutsadığına dair bir mektubu,yüzünü sildiği bir mendille birlikte dönemin Urfa Kralına göndermiş,Mektubu alan Kral mendilde Hz.İsanın portresini görünce Hristiyan olmuş ve böylece Hristiyanlık da dünyada ilk kez URFA da kabul edilmiştir.

Sözün özü,herşeyiyle etkileyici ve çarpıcı bir kentdir Urfa. İlk çağlardan itibaren,Ebla,Akkad,Babil,Hitit,Hurri,Mitanni,Aram i, Asur,Pers,Makedonya,Roma'nın egemenlikleri altında kalmış, Sasaniler,Gotlar ve Moğollar'ın istilası ve yıkımlarını yaşamış, Bizans döneminde imar edilmiş,Selçuklular,Haçlılar ve Müslüman devletler arasında sürekli el değiştirmiştir.Böylece tarihi boyunca bir çok kültürle tanışmış olan URFA,1516 yılında Osmanlı devleti egemenliğine girmiştir.1919 yılından önce İngilizlerin,daha sonra da Fransızların işgaline uğramış,11 Nisan 1920 de de bağımsızlığına kavuşarak,Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 de İl olmuştur.Kurtuluş savaşı esnasında halkının göstermiş olduğu kahramanlılardan ötürü de ismi 1984 yılında "Şanlıurfa" olarak değiştirilmiştir.

Atatürk barajı ve GAP projesi ile, Urfa tünelleri devreye girmiş ve Harran ovasına su verilmiştir.Bu sayede bölge tarım alanında büyük bir atak yapmıştır.Artık Kuzey Mezopotamya topraklarından bereket fışkırıyor.

Urfa; kale ve surları,dar sokakları,gizem dolu evleri,camileri, kiliseleri,hanları,köprüleri,mağaraları,herçeşit malın sergilenip satıldığı rengarenk çarşıları,insanın yürek acısını dillendiren yanık türküleri,ezilip itilmişliği,Kutsal Balıklıgölü,Ceylanları,Kelaynak kuşları,lahmacunu, çiğköftesi, isotu,kebabı,sıra geceleri,Kazancı Bedih ve İbrahim Tatlıses'i ile yıldızı tekrar parlamaya başlayan tarih ve kültür zengini bir kent şimdi.

Ne Yenir ? Urfa'da ne yenmez ki... kebap,fındık lahmacun,içli köfte, bostana salatası,lebeni ve tabiki ardından şıllık ve künefe tatlıları...tabiki en sonunda mırra..

Yapmadan Ayrılma : Elinizden Fotoğraf makinası eksik olmasın,Güne Gümrük handa kahvaltı ile başlayın,tarihi bedesten çarşısını gezin, Kutsal Balıklı gölü ziyaret edin,Kaleye çıkın,Hz.Eyyub'un sabır mağarasına girin,Dar sokaklı tarihi evlerin olduğu mahallelerde yürüyün,Dünyanın ilk Üniversitesinin bulunduğu Harran'a mutlaka gidin ve kubbeli harran evlerini gezin,Harran'ın Huri gibi güzel kızlarını görüntülemeye çalışın ve mutlaka bir sıra gecesine katılın..Urfa'da yapılacak o kadar çok şey var,gezilecek görülecek o kadar çok yer var ki anlatmaya bizim yerimiz yetmez..Siz siz olun Urfa'ı gezmeyi sakın olaki sayılı güne sığdırmaya çalışmayın...yarım kalır..
 
Cevap: Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kültürel Gezi Rehberi

40 YILDA BATIRILAN 900 YILLIK BİR GECMİŞ... HASANKEYF / BATMAN

batman-resimler-9804.jpg

Hasankeyf Batman il merkezine 37 km. uzaklıkta tarihi bir yerleşim birimidir. Kuzeyinde uzanan Raman sıra dağları ile güneyinde yer alan sıra dağlar arasındaki vadi içerisinde akan Dicle nehri kenarında yer almaktadır.

1926 yılında Gercüş ilçesine Bucak olarak bağlanan Hasankeyf, Batman'ın il olmasıyla 18 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olarak Batman'a bağlanmıştır. Sanayinin gelişmediği ilçeden göç olmaktadır.GAP kapsamında yapımı programlanan Ilısu barajı suları altında kalacağına ilişkin bilgiler 35 yıldan beri ilçeyi yatırımlardan mahrum bırakır olmuştur. 21 köyün bağlı olduğu Hasankeyf'te yaygın olan dokumacılık sanatı da yok olmak üzeredir.

Vadi içerisinde oluşan verimli tarım alanları sera işletmeciliği için oldukça elverişlidir. Tarıma elverişsiz alanlarda, meralarda hayvancılık yapılmakta , kış mevsiminde göçerlerin kışlağı olan ilçe toprakları bölgede süt ürünlerinin ucuz olmasını sağlar. Ayrıca Dicle nehrinde alabalık avcılığı yapılmaktadır.İlçe merkezinde 4181, köylerde ise 7240 kişi yaşamaktadır.

HISN-KAYFA (HASANKEYF'İN) KISA TARİHÇESİ
Hısn-Kayfa, Dicle nehrinin güney sahilinde Diyarbakır'a su yolu ile 110, Cizre'ye 85 km. Uzaklıktadır. Hısn, kale-hisar anlamındadır. Sonradan kısaltılarak Hısn-Kayfa olmuştur, Cumhuriyetin ilanından sonra Türkçe fonotiğe uydurularak Hasankeyf şeklini almıştır. Şehrin kimler tarafından kurulduğu kesinlikle bilinmemektedir. Sadece ilk çağda "CEFA" adını taşıdığı ve bir Süryani Piskoposluğun merkezi olduğu bilinmektedir. İnşa edilidiği arazinin kolaylıkla işlenmeye müsait olması yüzünden kasabanın çevresi mağaralarla doludur.
Hasankeyf İslam hakimiyetine girdikten sonra sırasıyla Abbasilerin, Hamdanilerin, Mervanilerin eline geçmiştir. Türkler tarafından Hasankeyf'in fethi 1071 Malazgirt Meydan Muhaberesinden sonra olmuştur. Selçuklu Sultanı Alparslan'ın komutanlarından Artuk oğlu Sökmen, 1101 yılında burada ilk Urartu beyliğini kurmuştur. Tarihçiler bu devri HISN-KAYFA ARTUKLULARI olarak isimlendirmişlrdir. Hasankeyf önce Artukoğullarına, sonra onların "AMİD" (Diyarbakır) ı fethetmeleri üzerine her iki ülkeye 130 sene başkentlik etmiştir.Bu devlet 1231-32 yılında yıkılana kadar şehri imar etmişlerdir. O devirde halen Dicle köprüsü, büyük ve küçük saray, kale kapıları ayakta kalan yapılardır. Artukluların burada para bastıkları ele geçen sikkelerden anlaşılmaktadır. Bu gün Hasankeyf'te harap bir şekilde gördüğünüz kıymetli eserlerden bir çoğu Artukoğuları zamanının hatırasıdır.

1232 yılında Eyyubi Hükümdarı el-Melik, el-Kamil şehri zaptederek Artukoğulları hakimiyetine son verdi. Kendisi de 30 sene kadar hükümdar olabildi. Artık büyük Moğol akın başlamıştır. 1301 yılında Moğollar bu meşhur ve mamur şehri zaptederek yağma ve tahrip ettiler. Bu tahrip o derece ağır olduki, Hasankeyf bir daha eski halini bulamadı. Eyyubiler Moğolların istilası sırasında onlara tabii olarak yine devam etmiştir.

Bu gün Hasankeyf'te ayakta olan Sultan Süleyman Camii, Kale (Ulu) Camii, Koç Camii, El-Rızk Camii, İmam Abdullah Zaviyesi, Kızlar Camii bu devre ait yapılardır. Kısa bir zaman Akkoyunlu kakimiyetne (1461-1482) girdi. Bu gün Hasankeyf'te bulunan Zeynel Bey türbesi Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın oğlu Zeynel Bey'e aittir. Akkoyunlulara ait Hasankeyf'teki tek eser budur. 1516 yılında tamamen olarak Osmanlı hakimiyetine girdi. Osmanlılar, şehri kısmen harap olmuş ve eski önemini kaybetmiş halde buldular.

HASANKEYF'TEKİ TARİHİ ESERLER

KALE

Dicle nehri kenarında 100 metre yükseklikte yekpare kaya kütlesi üzerinde yer almaktadır. zamanında Roma İmparatorluğunun en görkemli üslerinden biri olan kaleye 2 gizli ve 2 açık yol dışında ulaşmak mümkün değildir. kesin tarihi bilinmemektedir.

KALE KAPILARI

Aslanlı kapı olarak bilinen birinci kapı 1986 yılında düşen bir kaya kütlesi nedeniyle tahrip oldu. Halk arasında Yılanlı Kapı olarak anılan ikinci kapı ise Hasankeyf'in en önemli eserlerinden biridir.

KÜÇÜK SARAY

Eyyubiler tarafından yapılmıştır. Kuzeye bakan pencerenin üzerinde yer alan iki arslan figürü, izolasyon amacıyla tavanda kullanılan küpçükler yapının dikkat çekici özelliklerindendir.

ULU CAMİ

Eyyubi döneminin en eski eseri olan Ulu Camii, 1325 yılında bir kilise kalıntısı üzerine inşa edilmiştir. kitabelerin yanı sıra iç mekanda alçı süslemeler vardır. yakın geçmişte kubbeleri çöken caminin avlusunda yüzlerce ton su kapasiteli sarnıç bulunmaktadır.

SU YOLLARI

Hasanleyf'te üç koldan su temin edilmiştir. Hasankeyf'in yaklaşık 10 km. kuzeydoğusunda bulunan Akyar (Marvani) köyünden şehre kanallar vasıtası ile su taşınmıştır. Yine Hasankeyf'in kuzeyindeki Karaköy (Reşşi) köyü istikametinde bulunan "Ziha" vadisinden şehre su taşınmıştır. Bunun dışında Birleşik kaplar sistemi kullanılmıştır.

Diğer önemli eserler
El-Rızk Camii,
Büyük Saray,
Hasankeyf Köprüsü,
Sultan Süleyman Camiii,
Koç Camii,
İmam Abdullah Türbesi,
Zeynel Bey Türbesi,
Hamam, Mağaralar, Dicle Nehri,

HASANKEYF`TE YETİŞEN BİLGİNLER

1. Alaaddin Haskifi (1612-1677) Hanefi fıkhının temel eserlerinden olan "Dürrül Muhtarın " yazarıdır.
2. Ebu Lutf Haskifi (.......-1455) Şafii mezhebi alimlerindendir. İsmi Muhammed b. Ali Mahsur b. Zeynel-Arap el-Haskifi El Makdisi'dir. Fıkıh, şiir ve arap edebiyatı alanında ileri derecede bilgi sahibi olup Kudüs'te vefat etmiştir.
3. El- Hatip El Haskifi. (1068-1158) Hasankeyf'te büyüdü. Bağdat' ta edebiyat derslerini gördükten sonra Şafii fıkhını öğrendi. Daha sonra Meya Farkin'e (Silvan) geldi ve orada müftü oldu. Aynı yerde vefat etti.
4. İbni Molla "Ahmet b. Muhammed Haskifi. (1531 - 1599) İbni Molla adı ile meşhurdur. Şafii alimidir. Halep'e yerleşti. Pozitif bilimleri tahsil etti. Halep yakınlarında eşkiyalar tarafından şehit edildi
5. Ebul İz El Cezeri Hasankeyf'te öğretim görevliliği ve mühendislik yapmıştır. Günümüz kompitürün babası. Sibernetik ve oto kontrol biliminin kurucusu sayılan El Cezeri mekanik ve otomasyon alanında 50 projesi mevcuttur. Projeleri III. Ahmet Kütüphanesinde orijinal eseri olan "Kitap El Hilye vel Marife vel Hendesede" bulmak mümkündür. Robot, otomotik abdest alma makinası, emme basma tulumbaları, kandil saatleri ve müzik çalan sazlar kendi eserleridir. Amerikan Bostan Üniversitesi eserini 1974 te ingilizceye tercüme etmiş, İTÜ Teknoloji Enstitüsü de projelerini uluslar arası sergilerde tanıtmaktadır. Günümüz de Amerikan ve alman Üniversiteleri El Cezeri' nin mekanik biliminden faydalanmaktadır.

NASIL GİDİLİR
Genelde, kendisi ve çevresi çok zengin olan Mardin'de konaklamayı tercih edenler minibüs ile önce Midyat sonra da Hasankeyf'e gitmeyi tercih etmektedirler. Batman'dan ise yalnızca 30-40 km'lik bir mesafe olduğundan buradan da minibüs ile ulaşım son derece kolaydır.

NEREDE KALINIR
Hasankeyf'te, ne yazık ki, kalacak yer imkanı neredeyse hiç yoktur. Batman ya da Mardin'deki konaklama imkanlarından yararlanılıp, minibüslerle günü birlik ziyaretler yapmak genelde tercih edilmektedir. Ancak, seven ve alışık olanlar için çadır kurararak kamp yapmak da pek ala mümkündür ve bunun için bazı mağaralardan/oyuklardan yararlanmak dahi mümkündür.

NELER ALINIR

Hasankeyf'te halen 3-4 tane kadar kalmış dokuma tezgahlarında üretilen ve nadiren bulunabilen 'Cav-Mebrum' diye bilinen şeffaf kumaşı, çok zor ama, bulabilirseniz kaçırmayın. Bunun dışnda geleneksel oya işleri, kilimler gerçekten almaya değer. Batman'da, hala şanslı iseniz, yöresel gümüş işlere bakmadan geçmeyin. Mutlaka zevkinize uygun birşeyler bulacaksınız.




Ne Yenir ?
Son derece küçük olan Hasankeyf'te yöre yemekleri hamur işleri, bol yağlı et yemekleri ve yöreye özgü hamur işleri yemek mümkündür. Yörenin taş ekmeği HEVRA'nın ise tadı bambaşkadır.


Yapmadan Ayrılma :
Buralara kadar gelmişken yalnızca Hasankeyf'le bırakma, Mardin'in eski sokak, çarşılarını, dini, tarihi ve mimari eserlerini, Midyat'ın son derece sevimli mimari ve insanlarını, Cendere Köprüsünün heybetini görmeden dönme. Hele hele meşhur Mardin mutfağının, badem şekerinin ve cevizli sucuğunun tadına bakmadan oralara gitmiştim deme. Eh bir de MIRRA içtinmi bu gezinin tadı tamamlanmış olur. Herşeyden önemlisi ise FOTOĞRAF FOTOĞRAF FOTOĞRAF
 
Geri
Üst