ESDE
Hamiş Melek
Fincanin Hikayesi
fincanin hikayesi, anlamli yazilar, guzel yazilar, hikayeler, hayata dair konulari burada melekler
Sevgili Melekler,
Fincanin hikayesi adli konuyu sizinle paylasmak istedim, keyifli okumalar...
Yaşlı kadın bir antika dükkânından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirir. Fincanın biçimi, üzerindeki İşlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan sanki dile geldi ve kadına şöyle dedi;
“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben daha önce böyle değildim, yaşadığım sıkıntılar bu hâle getirdi. “
Kadın şimdi hayret içindeydi… önündeki kahve fincanı konuşuyordu.
Kekeleyerek: “Nasıl yani? Anlayamadım? “Diyebildi yaşlı kadın.
“Demek istiyorum ki ben bir zamanlar balçık ve çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi, beni eline aldı… ezdi, dövdü, yoğurdu… çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
“Yeter! Lütfen dur artık “diye bağırmak zorunda kaldım. Ama usta sadece gülümsedi ve “Daha değil.” diye cevapladı beni.
“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu… burada döndüm de döndüm… döndükçe başım da döndü… Sonunda yine haykırdım:
“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum! “
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
“Henüz değil”
“Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının Penceresinden görebiliyordum.
Fırın git gide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu:
Anlaşılan o ki beni yakarak öldürecek. “
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
“Usta, usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım! “
Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hâlâ gülümsüyor ve “Daha değil!” Diyordu.
Bir saat sonra, Fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
“Boyalı fırçayla bana hafif-hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum! “dedim. Onun cevabı ise aynıydı:
“Henüz değil!”
Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, Lütfeeen! “Diye bağırdım.”
Fırını açıp beni içeriye iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” Diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” Diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu. “Ve usta şöyle dedi:
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin? “
Ona: “Evet” dedim.
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum.
Aynaya tekrar-tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım. “
“Evet, bu sensin!” dedi usta… Senin, acı ve sıkıntı diye gördüğün
şeylersayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.”
“Eğer seni bir balçık ve çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgâhın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın. “
“Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın. Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi onu arzu ettiğim şey var üzerinde. “
Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
“Ustam! Sana güvenmediğim için beni af et!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim. “
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim … Teşekkür ederim. “
BİZİ EŞSİZ BİR SANAT ESERİ OLARAK YARATAN RAB”BİMİZE BİZ NASIL TEŞEKKÜR ETMELİYİZ?
HİÇ DÜŞÜNDÜK MÜ? YA DA MUHASEBESİNİ YAPTIK MI?
Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır.
Sevgili Melekler,
Fincanin hikayesi adli konuyu sizinle paylasmak istedim, keyifli okumalar...
Yaşlı kadın bir antika dükkânından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirir. Fincanın biçimi, üzerindeki İşlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan sanki dile geldi ve kadına şöyle dedi;
“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben daha önce böyle değildim, yaşadığım sıkıntılar bu hâle getirdi. “
Kadın şimdi hayret içindeydi… önündeki kahve fincanı konuşuyordu.
Kekeleyerek: “Nasıl yani? Anlayamadım? “Diyebildi yaşlı kadın.
“Demek istiyorum ki ben bir zamanlar balçık ve çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi, beni eline aldı… ezdi, dövdü, yoğurdu… çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
“Yeter! Lütfen dur artık “diye bağırmak zorunda kaldım. Ama usta sadece gülümsedi ve “Daha değil.” diye cevapladı beni.
“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu… burada döndüm de döndüm… döndükçe başım da döndü… Sonunda yine haykırdım:
“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum! “
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
“Henüz değil”
“Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının Penceresinden görebiliyordum.
Fırın git gide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu:
Anlaşılan o ki beni yakarak öldürecek. “
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
“Usta, usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım! “
Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hâlâ gülümsüyor ve “Daha değil!” Diyordu.
Bir saat sonra, Fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
“Boyalı fırçayla bana hafif-hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum! “dedim. Onun cevabı ise aynıydı:
“Henüz değil!”
Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, Lütfeeen! “Diye bağırdım.”
Fırını açıp beni içeriye iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” Diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” Diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu. “Ve usta şöyle dedi:
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin? “
Ona: “Evet” dedim.
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum.
Aynaya tekrar-tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım. “
“Evet, bu sensin!” dedi usta… Senin, acı ve sıkıntı diye gördüğün
şeylersayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.”
“Eğer seni bir balçık ve çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgâhın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın. “
“Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın. Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi onu arzu ettiğim şey var üzerinde. “
Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
“Ustam! Sana güvenmediğim için beni af et!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim. “
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim … Teşekkür ederim. “
BİZİ EŞSİZ BİR SANAT ESERİ OLARAK YARATAN RAB”BİMİZE BİZ NASIL TEŞEKKÜR ETMELİYİZ?
HİÇ DÜŞÜNDÜK MÜ? YA DA MUHASEBESİNİ YAPTIK MI?
Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır.