Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Hediyelerin için çok ama çok teşeküür ederim dadlum .. çok güzellerdi bende avatarımda değerlendirmek istedim... sayfama renk kattıgın için cok ama cok teşekkür ederim meleğim... herşey gonlunce olsun 🙂
Öyle içimdesin ki.
Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların.
Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden
daha yanımdasın.
Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam
Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım.
Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor.
Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de.
Çok başka bir şey.
Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan?
Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken?
Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk,
çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu
hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu.
Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde.
Belki de en başta, tutup seni en derinlere
koydum diye oldu bunlar.
Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği,
bulamayacağı yollara götürdüm seni.
En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım.
Paylaşamadım yanlış yaptım.
Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar.
Kendimi oradan oraya vurmam.
Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim
duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam.
Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin,
acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan
hiç tükenmeyen sular sızıyor.
Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor.
Soluyorum, soğuyorum.
Güneş ulaşmıyor içerilerime.
Küfleniyorum, yaşlanıyorum.
Yalnızlıklar peşimde.
Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir
yalnızlık bulaşıyor üstüme.
Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum.
Yollar, gitgide uzadı ve karıştı.
Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir
şeylere ihtiyacım var.
Ah onun ne olduğunu biliyorum.
Sonu sana geliyor her cümlenin.
Her şeyin başında içinde ve sonundasın.
Bu değişmiyor.
Öyle içimdesin ki.
Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum.
Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle
mutlu olduğumu, tek tek anlattım.
Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik
olduklarını yazdım.
“Yine zamansız yağmurlar” dedim, “Daha önce, hiç bu
kadar zayıf değildi güneş ışınları” dedim,
“Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek,
bilmeyecek, söylemeyecek misin?” dedim.
Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım.
Büyük harflerle, yalnızca adını.
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.
Mektup cebimde.
Cebim yüreğime yakın.
Yüreğim sende.
Sen yüreğime yakın.
Öyleyse mektup sende.
Bu kadar içimsin işte
Gecenin sıcağı emip, serin serin üflediği bir saatte;gözlerimi dikmişim gökyüzüne yine seni düşünüyorum..Düşünüyorum o halde varsın.. Hep olduğun yerde, içimin en sakınılanındasın..."
Kıpırtısız...
Dingin...
Yeşil gözlerinle gülümserken...
Kıpırdama sakın...( Hafızama aldım bile)
"Saklıyorum seni bi yerlere, bekle biraz..Tam, acılarına merhem olduğumu söylerken çektiğim fotoğrafının yanına koyuyorum.. Gözlerinin yeşili? İki farklı tonu nasıl da güzel..Biri güneş vurmuş gibi parıltılı taze bir fidan ve diğeri puslanmış bir akşam üzerinde olgun bir koca çınar..."
"Bize dair...Umut yüklü, henüz yitmemiş?.Defter aralarında sakladığım kurumuş gül gibi saklıyorum seni içimin sayfalarında.. Kimseler bilmesin demiştin, sakınıyorum..En büyük hazinem oluyorsun çocuk aklıma..Hırsızlardan sakınmak için kilitli tutuyorum dudaklarımı.. ana susuyorum..
Lal olup bize ?sus? uyorum..
Bir gülüşünle su veriyorsun gönlüme..."
Bulut olup...
Çisil çisil elerine yağıyorum...
Sonra şımarık küçük sevgilin oluyorum...
Sımsıkı sarıl, bırakma sakın...
( Kokunu çektim bile içime)
"Narkoz almış gibi uykuya hazırım şimdi,sen kokulu rüyalara?
Yarı baygın, yarı ölü halimdir sana en yakın olduğum zaman..
Elimi uzatsam değecek kadar,
gözlerimi yummam yeter..İşte buradasın..
olların bana açılmış..Uçurtmamsın sevdaya
doğru ayaklarımı yerden kesen..."
Savruluyorum...
Rüzgar kirpiklerimle dans ediyor...
İçim çekiliyor...
Takılıp gerçeklere, durma sakın...
(Ben çoktan düştüm bile içine)
"Zamansız oldu, biliyorum..Hatta biraz da geç..
Akıl edemedim, düşüşleri..Ben alışkınım uçurum kenarlarına,
rüyalarımda çok atladım boşluğa, süzülüp parmak uçlarımda
konuverdim sevdaya..."
Ben gerçeğe hiç böyle çakılmadım...
Bilemedim...
Uyandım...
Mahmurum ve hala aşık...
( Acıtmadım ya seni??)!
yorgun gecelerde titreyen , bir yanı yetim bir yanı öksüz yüreğimle sevdim ey gönül bahçemde büyüttüğüm nazlı çiçek ; ey sevdamın adı , aşkın gerçek anlamı bu hasret bu gurbet söyle ne zaman bitecek ?
Ben seni görmeden sevdim
yolunu gözledim bir medine sabahı ellerimde güller güller ki kokunu aldığım , kokunu alıp yandığım yanıp yanıp ağladığım...
Ben seni görmeden sevdim
gözlerini gözlerime değdir ellerini ellerime... Sevmeyi senden öğrendim ilkin , sevilmesi gereken her şeyi senden şevkât seninle manâ buldu , buz çöllerini seninle aştım abı hayat sundun sıcak ellerinle gözlerini gözlerime degdir ellerini ellerime
Ben seni görmeden sevdim bahar yüzlü insanlar bildim etrafında pervane onlardan biri olmak isterdim hep her emrine amade seninle yaşamak seninle ölmek , seninle ağlamak ve seninle tebessüm etmek aynı sofrayı sseninle paylaşmakistedim ,ama en çok seni seni görmek istedim göremesemde...
Ben seni görmeden sevdim
veysel karani sabrıyla büyüttüm sevgimi hüznümü yoldaş ettim kâh yeller gibi estim yemende kâh mecnun gibi düştüm çöllere bil ki... ölüm kapımı çalıp geldiğinde ne zaman nasıl kim bilir nerede
ben seni görmeden sevdim
rüyalarım var sana dair , özlemlerim var sana al yüreğim senin olsun sultanım..! Uyandır beni aşka ey gül...! Ey rahmet sağnağı yağmur yağmur düştüğünde gönlüme kurak topraklarım hayat buldu gelişinle ben leya çölünde seraplar gördüm çok zaman boş hülyalara daldım kayboldum su içtiğim pınarlara ateşler dokundu ben aşkımın hicranını sırtımda taşıdım
ben seni görmeden sevdim
seni görmeden seven milyonlarca sevdalı gibi en berrak duyguları besledim sana , en nadide hisleri...
Al götür beni uzaklara...gözlerimde yaş durmadan akar durur bu ayrılık beni yakar durur gözlerini gözlerime değdir ellerini ellerime....