Adana Şehir Tanıtımı

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan PaSikA
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Adana Kaleleri

Adana Kalesi (Seyhan)

Seyhan Irmağının ve Taşköprü’nün batı bitişiğindeki höyüğün üzerinde bulunmaktadır. Abbasi Halifesi Mehdi ile oğlu Halife Harun-ür Reşid (764-809) bu kaleyi 781’de bir İlkçağ kalesinin üzerine yapılmıştır.

Adana’yı 1836’da ele geçiren Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa kaleyi yıktırmıştır. Savunma hendekleri ile çevrili surlar 300 m. Uzunluğunda idi. Bugüne sadece kule ile sur yıkıntıları gelebilmiştir. Yontma taştan yapılmış olan kale, Abidin Paşa Caddesine Tarsus Kapısı, Taşköprüy’e de kale kapısı ile bağlı bulunuyordu.



Anavarza (Anazarba) Kalesi (Kozan)

Kozan İlçesi’nin 22 km. güneydoğusunda, Dilekkaya (Anazarba) Köyü’nün 2 km. uzağındadır. Sombaz Çayının Ceyhan’la birleştiği yerin 8 km. kuzeyinde, bir ada gibi yükselen tepe üzerindedir. MÖ.IX.yüzyılda Asurlular tarafından yaptırılan kale, Roma ve Bizans dönemlerinde de kullanılmıştır. MS.17 yılında kalenin Romalıların eline geçmesinden sonra Anavarza’da tanrılar ve imparatorlar onuruna Tarsus’taki kadar gösterişli ve görkemli oyunlar düzenlenmiştir. Roma İmparatoru Caracalla bu kente yakınlık duymuş ve kent paralarına Metropolis (başkent) damgasını bastırtmıştır.

Kale, çeşitli dönemlerdeki yer sarsıntıları ile dört kez yıkılmıştır. VI.yüzyıldaki bir depremde yıkılan kale, Bizans İmparatoru Iustinianus zamanında onarılmış ve Araplara karşı bir sınır kalesi olarak kullanılmıştır. Abbasi Halifesi Harun-ür Reşid burayı 795’de ele geçirmiş, 797’de onartmış ve içine Horasan’dan gelen halkı yerleştirmiştir. Kale 963’te Bizans saldırıları sonucu yıkılmış, XI.yüzyılda Ermenilerin, sonra da Bizanslıların eline geçmiştir. Bizans İmparatoru Ioannes Kommenos 1143’te burada ölmüştür. Anavarza Kalesi ilk defa Ramazanoğulları Beyliği zamanında Türklerin eline geçmiş, XIV.yüzyıldan sonra kullanılmamış, kendi haline bırakılmıştır.



Annaşa Kalesi (Pozantı)

Annaşa Kalesi Torosların en büyük geçiti olan Gülek Boğazı’nın girişindedir. 1671’de kaleyi gören Evliya Çelebi bu kaleden “mamur bir kale” diye söz etmiştir. Araplar ise “Hüsnûs-Sekalibe” demişlerdir. Bu isim, kaleyi yaptıranların büyük ihtimalle Azarbeycan’dan Çukurova’ya gelen İskitler olduğunu düşündürmektedir.Annaşa kalesi birkaç kez onarım geçirmiştir.



Ayas (Kestanbol) Kalesi (Yumurtalık)

Yumurtalık İlçesi’nin güneyinde, İskenderun körfezinde yer alan antik bir kentte yer almaktadır. Ortaçağ’a tarihlendirilmektedir. Kale ile küçük kule, XVI.yüzyılda, 1323’te memluklular, kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat seferi sırasında da Osmanlılar tarafından onarılmıştır. Günümüze kalenin yalnızca bazı burçları ayakta gelebilmiştir.



Bucak Kalesi (Kozan)


Kozan’ın 10 km. güneyinde Hamamköy’ün doğusunda yer almaktadır. Ortaçağ’a tarihlendirilen kaleden günümüze sadece bazı kısımları harap durumda gelebilmiştir.


Dumlu (Ademondana) Kalesi (Ceyhan)

Ceyhan’ın 17 km. kuzeybatısında Sağkaya bucağının Dumlu Köyü batısında, 70 m.-80 m. Yüksekliğindeki kalkerli bir tepe üzerindedir. Kalenin XII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Bu kale Adana-Kozan kervan yolunu gözetlemek amacıyla kurulmuştur. 800 m. Çevresi olan kale, sekiz burçludur. Ayrıca ovaya bakan doğu köşesinde bir de gözetleme kulesi bulunmaktadır. Kalenin tek kapısı doğu yönündedir. İçerisinde bazı yapı kalıntıları ile sarnıçlar bulunmaktadır. Kale çevresinde savunma hendeği ve sur kalıntıları bulunmaktadır. Ayrıca tepenin etrafında da bir takım kaya mezarları vardır.



Yılanlı Kale (Ceyhan)
y_kale_jpg_jpg.jpg


Ceyhan İlçesi’nin 8 km. batısında sarp kayalık bir tepe üzerinde eski kervan yolunu kontrol altında tutmak için yapılmıştır. Aynı zamanda bu kale Dumulu, Anavarza ve Kozan (Sis) dağ kaleleri zincirinin ilk kalesidir. Bu kale Gülek Boğazı’ndan Çukurova’ya yönelecek saldırıları ilk önleyecek savunma tesisidir. Orta Çağdan kalma bir Bizans kalesinin yerine kurulduğu ileri sürülmektedir. Ayrıca Bouillon komutasındaki Haçlı ordularının 1097’deki seferinde yapıldığı da ileri sürülmektedir. Günümüze oldukça iyi bir durumda gelebilen bu kale halk arasında Şahmeran Kalesi olarak da isimlendirilmiştir.

Çevresi 700 m. Uzunluğunda olup dört cephelidir. Mazgallı burçlarla takviye edilmiş ikişer katlı sekiz burçla takviye edilmiş bir kaledir. Adana-Ceyhan yoluna bakan güney yönünde demirden tek kapısı vardır. İç kısımda her iki yöne çıkışı sağlayan merdivenler iyi bir durumdadır. Kale içerisindeki bölümleri yıkılmıştır.



Feke Kalesi (Feke)

Feke İlçesi’nin kuzeydoğusundaki bir tepe üzerindedir.Buradan geçen kervan yolunu kontrol etmek amacıyla XII.yüzyılda yapılmıştır. İlk kez Bizanslıların yaptırdığı, sonra da Selçukluların kullandığı kaledir. Dikdörtgen bir plân düzeni gösterir. Sekiz burcu ve bir gözetleme kulesi vardır. Günümüzde bu burçların yarıdan fazlası toprağa gömülmüş durumdadır. Kale içerisinde yapı kalıntılarının izleri bulunmaktadır. Tek giriş kapısı güney yönündedir.



Haçin Kalesi (Saimbeyli)

Saimbeyli İlçesi’ndeki Haçin Kalesi Orta Çağda kervan yolunun korunması için yapılmış bir karakol niteliğindedir. İlk ismi Badimon olan kaleden yalnızca iki burç günümüze ulaşabilmiştir. Bunun da nedeni çevresinde taş ocağının bulunuşundandır. Kalenin doğusundaki kayalıklarda mermer ev kalıntılarına ve çevrede de mermer sütun ve başlıklara rastlanması, burada bir yerleşim yerinin bulunduğuna işaret etmektedir.



Kazankaya Kalesi (Ceyhan)

Ceyhan’ın Kurtkulağı Köyü’nün 1 km. kuzeyindeki bir tepe üzerindedir. Bu kale de Halep’e uzanan kervan yolunun korunması için karakol niteliğinde yaptırılmıştır. Kale, 250-300 m. Genişliğinde bir alana yayılmış olup, Asur, Pers, Roma ve Abbasi dönemine ait kalıntılarla karşılaşıldığından bu dönemlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Ayrıca tepenin kuzeydoğu eteklerinde Abbasilere ait mezarlar, Asur ve Romalılara ait kaya mezarları ile çeşmeler bulunmaktadır.



Kozan (Sis) Kalesi (Kozan)

Kozan İlçesi’nin 1 km. batısındaki Tavşantepe üzerindedir. Buradaki kaleler zincirinin dördüncü kalesidir. Asurlular tarafından yaptırılmış, Romalılar tarafından da onarılmıştır. Bir ara Ermenilerin de kullandığı bu kaleye Sis Kalesi ismi verilmiştir. Adana’yı işgal eden Fransızlar buraya yerleştirdikleri toplarla Tufanlı Köyü’ne ateş açmışlardır.

Kuzey ve güneyde birbirlerine surlarla bağlanan kale iki guruptan oluşmaktadır. Çevresi 6 km. ye kadar uzanan kaleler gurubunun, güney kesimindeki bir tepeye de iç kale yapılmıştır. Bu kalenin dört burcu, 20-30 basamakla inilen yer altı odaları, cephanelikleri ve yiyecek depoları bulunmaktadır. Ayrıca büyük ölçüde sarnıçlar da iç kısımlarda yapılmıştır. Kale duvarları üzerinde Asur, Pers, Roma ve Ermeni dillerinde yazılmış yazıtlar bulunmaktadır. Surların içerisinde Ermeni döneminde yapılmış manastırda ise, eski tarihlerde Pelesek Törenleri yapılmıştır.



Kızıltabya Kalesi (Pozantı)

Gülek Boğazı ile Tekir Yaylası arasındaki Kızıl Tabya Kalesi’ni Mısırlı Hidiv İbrahim Paşa, güneyden gelebilecek saldırılara karşı gözetleme ve karakol niteliğinde yaptırmıştır.


Aktabya Kalesi (Pozantı)

Gülek Boğazı ile Tekir Yaylası arasındaki Kızıl Tabya Kalesi’ni Mısırlı Hidiv İbrahim Paşa, kuzeyden gelebilecek saldırılara karşı gözetleme ve karakol niteliğinde yaptırmıştır.



Magargos Kalesi (Karataş)

Karataş İlçesi’nin 5 km. güneybatısında bulunan, tarihte Dört Direkli ve Magargos isimleri ile tanınan eski bir liman kentini korumak amacıyla yapılmıştır. Hitit döneminde yapıldığı sanılan bu kale Orta Çağda yıkılmış, daha sonra Harun-ür Reşit’in oğlu Kasım Bey tarafından onarılmıştır. Bu kale aynı zamanda Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye (1517) isimli eserinde Od Kalesi olarak geçmektedir.


Milvan Kalesi (Karaisalı)

Karaisalı İlçesi’nin 8 km. kuzeybatısında Milvan Kale (Kara Kılıç) Köyü’nün yakınındadır. Orta Çağda yapılmış olan bu kale, karakol niteliğinde olup, günümüze ulaşamamıştır.


Mabsuhestia (Misis) Kalesi (Yüreğir)

Adana’nın 27 km. doğusunda Yakapınar’da (Misis) ve Misis Köprüsü’nün 200 m. Kuzeybatısındaki bir tepe üzerindedir. Bu kale de Hititler zamanında yapılmıştır. Bulunduğu yer bir akropol niteliğinde olup, Romalılar tarafından da kullanılmıştır. Abbasi Halifesi Mansur, 758’de kalenin surlarını onarmıştır. Ancak günümüze kalıntıları yıkık halde gelebilmiştir.


Kastabala Kalesi (Bodrum Kalesi) (Ceyhan)

Ceyhan Nehri kıyısında yapılmış olan Kastabala Kalesi, büyük olasılıkla Orta Çağ'dan günümüze kadar gelebilmiştir. Bu kalenin eteklerinde Hierapolis Castabala antik kentinin bulunduğu sanılmaktadır. Günümüze harap durumda gelebilen kalede, Hitit, Asur ve Roma dönemine ait kalıntılar bulunmaktadır. Buradaki antik kentin taşlarından yapılmış olan kalenin 8 burcu ve bir de gözetleme kulesi bulunmaktadır. Kale içerisinde Bizans dönemine ait bir kilise ile bir de su sarnıcı vardır.
 
Adana mutfağı

YÖRESEL YİYECEKLER
Adana yöresinin zengin bir mutfağı bulunmaktadır. Mutfağın bu kadar zengin olmasının nedeni çeşitli kültürlerin etkisinde kalmasıdır. Adana yemeklerinin en büyük özelliği un, bulgur, et ve çeşitli baharatların kullanılmasıdır. Aynı zamanda süt, yoğurt, peynir ve çökelek de bol miktarda kullanılmaktadır. Adana kebabı çok ünlüdür. Bunun yanında bol yeşillik, ezme, salata yenir ve mevsimine göre ayran veya yöreye özgü şalgam suyu içilir. Kesme ya da hamur çorbası, yüzük çorbası, düğün çorbası, sebze yemeklerinden süllüm, mercimekli ıspanak başı, kabak çintmesi, bulgur yemeklerinden ekşili topalak, sarmısaklı köfte, içli köfte, sakatat dolması, kebaplardan Adana kebabı, çingene kebabı, içeceklerden şalgam veya meyan kökü, tatlılardan karakuş tatlısı, taş kadayıfı ve halka tatlısı Adana mutfağının özgün yemeklerindendir.


..:: ADANA MUTFAĞI'NDAN YEMEK TARİFLERİ ::..
Ispanaklı veya Etli Kömbe

Malzemeler:

4 kg. un
1 su bardağı yağ
1 tatlı kaşığı maya
2 kg. ıspanak veya 1 kg. kıyma
1 çay kaşığı susam
yeterince tuz ve su
5 baş kuru soğan
2 çorba kaşığı salça
Hazırlanışı:

Ortası açılan un tuz ve su eklenerek hamurhaline getirilir. Mayalanması için 1-2 saat bekletilir. Mayalanan hamur beş eşit parçaya bölünerek bezi yapılır. Büyükçe bir tepsinin içi bir çay bardağı yağla iyice yağlanır. Beziler tepsinin çapına göre açılarak tepsiye yayılır. Soğan ıspanak ve salçadan hazırlanan iç koyularak dört kat yapılır. Başka bir kapta susam, 1 bardak un ve 1 bardak su karıştırılarak bulamaç yapılır, hazırlanan bulamaç tepsideki hamurun üzerine sürülür. En üste bir su bardağı yağ dökülür. Baklava dilimi şeklinde dilimlenen yemek fırında pişirilir.

..:: ÇİNGENE KEBABI ::..
Çingene Kebabı

Malzemeler:

1/2 kg. patlıcan
1 kg. domates
2 baş soğan
4-5 yeşil biber
1/2 demet maydanoz
yeterince tuz ve sumak

Hazırlanışı:

Patlıcan ve domatesler şişlenerek közde pişirilir. Piştikten sonra kabukları soyulur ve dilimlenerek tepsiye dizilir. Diğer tarafta ise kuru soğan halka halka doğranarak tuz ve sumakla ovalanır, sonra içine doğranmış maydanoz konur ve tekrar karıştırılır. Bu karışım kızgın yağda kavrularak domates ve patlıcanın üzerine dökülür. Hazırlanan tepsinin üzeri hava almayacak şekilde örtülüp mangalda yarım saat daha pişirilir. Sıcak servis yapılır.

..:: KARAKUŞ TATLISI ::..
Karakuş Tatlısı

Malzemeler:

1/2 kg. irmik
1 bardak şeker
2 bardak süt
1 adet limon kabuğu rendesi
1 adet yumurta
Yeterince un
1/2 kg. ceviz içi

Şurup için:

6 bardak şeker-5 bardak su, 1/2 adet limon

Hazırlanışı:

Bir gece önceden irmik ılık süt ile ıslatılır, üzerine yağ ve yumurta eklenerek yoğrulur. Kulak memesi yumuşaklığına gelinceye kadar üzerine un serpilir. Hazırlanan hamur 8 eşit parçaya bölünür ve üzerine nemli bez örtülerek dinlendirilir. Bezeler tek tek üzerine un serpilerek açılır. Açılan yufkaya dövülmüş ceviz içi ve limon rendesi serpilir. Tekrar oklavaya sarılarak rulo haline getirilir ve baklava dilimi halinde kesilir. Diğer taraftan şurup malzemeleri kaynatılarak soğutulur. Kesilen karakuşlar ise bol yağda kızarıncaya kadar pişirilerek şerbetin içine atılır. Bastırılarak şurubu emmesi sağlanır. Bu tatlı yapılırken iki ayrı tava kullanılmalıdır. Her kızartmadan sonra yağ süzülmelidir.

..:: ADANA KEBABI ::..
Hazırlanışı:

Kıymayı bir kaba koyun, Soğanı soyduktan sonra ince ince dilimleyip kıyma, toz acı biber, pulbiber, kimyon ve tuz ile beraber yoğrup 10 dakika dinlendirin.Izgarayı önceden yakarak hazırlayın.Şişleri yağladıktan sonra, kıymayı 8 veya 10 porsiyona bölüp, her birini uzunlamasına sucuk gibi şişlere dizerek ızgara edin.Yikanmis Domatesleri ve biberleri temizleyip ikiye bolun, ızgaranın kenarlarına dizin.Bir yandanda pideleride kızartın. Kebapları maydanoz ile pide içinde servis yapın.

Malzemeler:

500 gr Kıyma
1 Ortaboy Soğan
4 Ortaboy Domates
1 Demet Maydanoz
1 çay kaşığı pulbiber
1 çay kaşığı acı toz biber
1 çay kşığı kimyon
8 adet uzun çarliston biber,istenilen miktarda pide ve yassi şiş lazim olacak.


..:: İÇLİ KÖFTE ::..
Hazırlanışı: (6 Kişilik) Dış için;

1 kg bulgur - 1 bardak irmik - 2 bardak un 2 yumurta - 250 gr. siyah dövme kıyma

İçi için;

1 kg. yağsız kıyma - 750 gr. kuru soğan - Yarım paket margarin - 1 yemek kaşığı salça - 1 tatlı kaşığı karabiber - Kimyon - İsteğe göre toz biber
İçinin Yapılışı :

Kıyma, 1 bardak su ile biraz pişirililir. Suyunu çekince ince ince kıyılmış soğanlar ve yarım paket margarin ilave edilir. Soğanlar sararıncaya kadar pişirilir. Salça, karabiber, kimyon ilave edilir. Soğutulmaya alınır (donması lazım).

Dışının Yapılışı:

Bütün malzemeler bir kapta yoğrulur. Yoğrulan malzemeden cevizden büyük parçalar elde edilir. Ve her pir parça yuvarlanır, yuvarlağın ortası parmak yardımıyla oyularak, hazırlanan harç içine konulur. (Tüm maharet, köfteyi incecik açabilmektedir.) Tamamı doldurulduktan sonra, kaynamış tuzlu suda haşlayarak pişirilir, afiyetle yenir.
 
Çorbalar, Tatlılar

Hayır Çorbası "Kamhi", Namaz Çorbası
Malzemeler: 1/2 kg. dövme, 1/2 kg. gerdan eti, l su bardağı nohut, 2 kaşık yağ, yeterince tuz, kimyon, karabiber.
Hazırlanışı: Bir gece önceden suda ıslatılan dövme ve nohut etle birlikte ateşe atılır. Tuzu eklenerek kaynamaya bırakılır. Yemeğin suyu eksildikçe üzerine kaynar su eklenir. Et kemikten ayrılıp, yemeğin malzemesi eriyince kemikler çıkarılır. Tahta bir kaşık yardımıyla karıştırılır. Muhallebi kıvamına gelince altı kapatılır. Çorbanın üzerine kızgın yağ gezdirilip, baharatlar serpilir.

Yüzük Çorbası
Malzemeler: l kg. un, 1/2 kg. yağsız iri kıyma, l baş soğan, l kaşık salça, l yumurta, l adet limon suyu, l bardak haşlanmış nohut, yeterince tuz, karabiber, kırmızıbiber.
Hazırlanışı: Un, yumurta, limon ve su karışımı hamur haline getirilir. Dört parçaya ayrılan hamur oklava yardımıyla yufka şeklinde açılır ve kare kare kesilir. Başka bir kenarda rendelenmiş soğan, kıyma ve baharatlar karıştırılarak nohut büyüklüğüne getirilip hamurun üzerine konularak dört köşesinden tutularak kapatılır. Bir tencerede 3 litre kadar su kaynatıp kapatılan hamurları ve pişmiş nohudu içine atarız. Hamurlar yüze çıkınca başka bir kapta oluşturduğumuz salça, yağ ve baharat karışımını yemeğin üzerine dökülerek birkaç dakika kaynatılır.

Toga
Malzemeler: l su bardağı nohut, 1/2 demet ıspanak, 1/2 kg. dövme, l yemek kaşığı un, l kaşık yağ, l kg. yoğurt, yeterince tuz.
Hazırlanışı: Dövme ile nohut pilav haline gelene kadar pişirilir. Yoğurt iyice çırpılarak ateşe konur ve üzerine pilav kıvamını alan dövme ile nohut dökülür. İnce ince kıyılan ıspanaklar yemeğin pişmesine yakın içine atılır. Un ise bir parça su ile eritilerek çorbanın içine dökülür ve birkaç dakika kaynatılır. Üzerine bir kaşık yağ eritilerek dökülür.

Tirşik
Malzemeler: l demet gâvur pancarı, l çay bardağı nohut, l çay bardağı fasulye, l kâse yoğurt, alabildiğince un, yeterince nar ekşisi ve tuz.
Hazırlanışı: Dövme bir süre pişirilir, içine önceden haşlanan nohut ile fasulye dökülür. Daha sonra yoğurt ve nar ekşisi eklenir. Pişmesine yakın kıyılmış pancar içine dökülür ve üzerini örtecek kadar un serpilir. Altı kapatılan tencerenin üzeri kalın bir bezle örtülerek ekşimeye bırakılır. Sabah tencerenin üzerindeki hamuru 4-5 saat pişirilir. Bu yemeğin birçok hastalığa iyi geldiğine inanılır.

Topalak
Malzemeler: 1/2 kg. ince bulgur, 1/2 kg. yarma, l çay bardağı haşlanmış nohut, l kaşık salça, l kaşık yağ, yeterince ekşi, tuz, nane, sarımsak ve kırmızıbiber.
Hazırlanışı: Bulgur ile yarma derin bir tepsiye konup, üzerine bir miktar sıcak su dökerek yoğurur. Bu karışımdan parçalar alınarak bilye gibi yuvarlanın. Topalaklar kaynamış suya atılıp kaynatılır. İçine haşlanmış nohutlar da atılarak iyice pişirilir. Diğer tarafta başka bir tavada yağ, salça ve baharat karışımı kaynatılarak sos haline getirilir ve çorbanın içine dökülür.

Mırmırik
Malzemeler: l su bardağı yeşil mercimek, l baş soğan, l çorba kaşığı katı yağ, l çorba kaşığı salça, l adet limon suyu, 1,5 litre et suyu, yeterince tuz ve kırmızıbiber.
Hazırlanışı: Mercimek et suyuna katılarak pişinceye kadar kaynatılır. Küp şeklinde doğranmış soğan yağ ve salça ile kavrulup et suyunun içine bir limon suyu ile birlikte dökülür. 5 dakika kadar kaynatılır

Tirşik Çorbası
Malzemeler: 1/2 kâse dövme,2 su bardağı yoğurt, l su bardağı un, l baş sarımsak, l bağ yılanotu (tirşik). Hazırlanışı: Yılanotu yıkanır. İnce ince kıyıldıktan sonra nohut ve dövme ile büyük bir tencereye konur. Ilık su eklenip iyice karıştırılarak kaynatılır. Malzemenin üstünü örtecek kadar un serpilerek tencere ateşten alınır. Ağzı kapalı olarak bir gün mayalanmaya bırakılır. Ertesi gün un hamur haline gelmiştir. Bu hamur kaşıkla toplandıktan sonra malzeme tekrar karıştırılarak ocağa konur. Bir saat pişirildikten sonra dövülmüş sarımsak ilave edilir, bulgur pilavıyla servis yapılır.

Püsürük Çorbası
Malzemeler: l kg. su, 2 kâse un, 2 baş soğan, 2 yemek kaşığı tereyağı, bir miktar kızartma yağı, yeteri kadar tuz, kuru nane, pul biber.
Hazırlanışı: Yayvan bir kaba serilen unun üzerine el yardımıyla su serpilerek küçük hamurlar oluşması sağlanır. Un eklenerek oluşan hamurlar ayrılır. Bir süre kuruması beklenen küçük hamurlar, halka halka doğranmış soğanla birlikte kızartılır. Kızartılan hamurlar tencereye alınarak yarım saat kadar suda haşlanır. Bu arada tereyağında kızdırılan pul biber, kuru nane ve tuz ilavesiyle kaynayan çorbanın üzerine dökülür. Çorba dinlendikten sonra servis yapılır.

Analı Kızlı
Malzemeler: 1,5 kg. ince bulgur, l kg. kıyma, 2-3 baş soğan, l adet yumurta, l bardak haşlanmış nohut, 2 kaşık salça, 2 kaşık yağ, yeterince tuz, kırmızıbiber, kuru nane ve karabiber.
Hazırlanışı: Bulgurun içine un, yumurta, tuz ve kırmızıbiber eklenerek su yardımıyla yoğrulur. Soğanlar ince ince kıyılır. Kıyma ile karıştırılarak yağda kavrulur. Kavrulmuş kıymaya salça ve maydanoz koyularak soğutulur. Daha önce yoğrulan bulgurlardan küçük yuvarlak parçalar koparılarak oyulur. Oyulan köftenin içine kıymalı iç konularak iri ceviz büyüklüğünde köfteler yapılır. Bulgurun bir kısmı da içi boş küçük yuvarlaklar haline getirilir. Hazırlanan köfteler kaynamış suda haşlanır. Kaynamış nohut ilave edilir. Kızgın yağ ve salça dökülerek malzemeler pişene kadar çorba kaynatılır. Çorba piştikten sonra limon sıkılarak servis yapılır.

Dul Kadın Çorbası (Dul Avrat Çorbası)
Malzemeler, l kg. un, l bardak haşlanmış yeşil mercimek,, 2 litre et suyu, 1/2 paket yağ, l kaşık domates salçası, yeterince pul biber ve tuz.
Hazırlanışı: Un, bir tatlı kaşığı tuz ve su yoğru-larak kulak memesi kıvamına getirilir. Bu hamur açılarak küçük kareler halinde kesilir. Et suyuyla kaynatılan mercimeğe ilave edilir. 10 dakika kaynadıktan sonra üzerine salça ile yağ dökülür. Arzu edilirse limon sıkılarak veya pul biber serpilerek servis yapılır.

B) Köfteler .. "; :
Çiğ Köfte
Malzemeler: l kg ince bulgur, 1/2 kg. ince çekilmiş yağsız dana kıyması, l kaşık domates salçası, l kaşık biber salçası, l demet ince doğranmış maydanoz, 1/2 kg. yeşil soğan, l demet ince doğranmış yeşil sarımsak, 1/2 demet yeşil nane, yeterince kimyon, tuz, kırmızıbiber, karabiber ve su.
Hazırlanışı: Bulgur, kırmızıbiber, karabiber, domates ve biber salçaları tuz ve su serpilerek yavaş yavaş yoğrulur. Bulgur biraz yumuşayınca et de eklenerek yorulmaya devam edilir. Geri kalan bütün malzeme de bu karışıma eklenerek yoğrulur ve avuç içinde sıkılarak servis yapılır.

İçli Köfte
Malzemeler: l kg. ince bulgur, 1/2 kg. koyun kıyması, 1/2 kg. yağsız ve dövülmüş dana eti, 4 baş ince doğranmış soğan, l demet ince doğranmış may danoz, kaşık salça, bardak yarma, l kaşık yağ, l adet limon suyu, l çay bardağı zeytinyağı, l baş dövülmüş sarımsak, yeterince tuz, karabiber, kırmızıbiber ve su.
Hazırlanışı: Bulgur, yarma ve, dövülmüş et, su ve tuz serpilerek iyice yoğrulur. Malzeme birbirini tutunca bir kenara konulup dinlendirilirken, içinin malzemesi hazırlanır. Kıyma, salça, yağ ve baharatlar bir kapta iyice kavrulur. Sonra içine maydanoz da eklenip bir süre buzlukta bekletilerek iyice yağının donması sağlanır. Hazırlanan bulgur karışımından yumurta büyüklüğünde parçalar kopartılarak ortası oyulur ve içine hazırlanan iç konularak kapatılır. İçine ekşi konulan bol suda köfteler haşlanıp zeytinyağı ve sarımsak karışımına batırılarak servis edilir.

Hırçıkli Köfte
Malzemeler, l adet rendelenmiş soğan, 2 bardak bulgur, l bardak un, l yumurta, 1/2 bardak irmik, l deste kıyılmış ıspanak, adet limon suyu, l çorba kaşığı yağ, l bardak pişmiş nohut, l bardak pişmiş yeşil mercimek, l kaşık salça, yeterince tuz, kimyon, karabiber ve kırmızı biber.
Hazırlanışı: Bulgur, un ve, yumurta önceden ıslatılmış irmikle karıştırılarak su yardımıyla yoğrulur. Bu karım küçük köfteler şeklinde yuvarlanır. Rendelenmiş soğan, salça, tuz ve diğer baharatlar karıştırılarak uyuşuncaya kadar kavrulur. Üzerine kıyılmış ıspanak atılarak 2,5 litre su eklenir. Nohut, yeşil mercimek ve limon suyu da koyularak pişinceye kadar kaynatılır. Bu karışıma önceden yuvarlanan köfteler de atılarak pişirilir. En son kızgın yağa nane serpilerek yemeğin üzerine dökülür.

C) Pilavlar Kömeç Lapası
Malzemeler. 1/4 bulgur, 1/2 ince kıyılmış kömeç, l baş sarımsak, l kaşık tereyağı, 1/2 kg. yoğurt, l kaşık salça, yeterince tuz ve pul biber.
Hazırlanışı: Salça ve yağ ile kömeç iyice kavrulur. Üzerine bulgur eklenir. 1-2 dakika sonra üzerini örtecek kadar su eklenerek pişmeye bırakılır. Pişen yemek servis tabağına alındıktan sonra üzerine dövülmüş sarımsak ve yoğurt karışımı dökülür. Tereyağı ise bir tavada eritilerek yemeğin üzerine dökülür.

D) Hamurişi Yemekler
Baharatlı Ekmek (Bayram Çöreği-İftir)
Malzemeler: l kg. un, l paket margarin, l paket yedi türlü baharat, l kibrit kutusu maya, l bardak şeker, 2 adet yumurta, l bardak süt, yeterince susam ve çörekotu.
Hazırlanışı: Unun ortası açılır. İçine şeker, süt, yumuşatılmış margarin, baharat ve maya konulur. Mayalanması için yarım saat bekletilir. Mayası gelen hamur 20 parçaya (bezilere) ayrılır. Her bezi 1,5 cm. kalınlığında açılarak üzerine yumurta sarısı sürülür ve susam, çörekotu karışımı serpilir. Yağlanmış tepsiye dizilerek kızarmcaya kadar (fırın veya tandırda) pişirilir. Bu çörek çok uzun süre bozulmadan saklanabilir.

Setikli Ekmek
Malzemeler: l kg. setik, 2 bardak un, l çorba kaşığı Pakmaya.
Hazırlanışı: Setik 4 bardak su konulup pişirilerek soğumaya bırakılır. Soğuduktan sonra tuz ve maya konularak karıştırılır. Kulak memesi kıvamında yoğrulur. Mayalanması için üzeri örtülerek sıcak bir yerde 1-2 saat bekletilir. Hamur mayalanınca elma büyüklüğünde beziler yapılır. 25 cm. çapında ve metal para kalınlığında açılır. Ekmek sacında çevrilerek pişirilir. Sertleşmemesi için pişen ekmekler üst üste bir bezin arasına koyulur.

Sıkma
Malzemeler: l kg. un, 1/2 kg. peynir, 1/2 demet maydanoz, 4 baş soğan, 1/2 paket margarin, 1/2 adet bayat ekmek, yeterince tuz, karabiber, su ve pul biber.
Hazırlanışı: Soğanlar küçük küçük kıyılarak iki kaşık margarinle sararmcaya kadar kavrulur. Peynir ilave edilir. Tuz, karabiber ve pul biberle birlikte karıştırılan malzeme tekrar kavrulur.
Hamurun hazırlanışı: Bayat ekmek bir bardak su ile ıslatılır. Islanan ekmeklerin suyu sıkılarak; un, tuz ve su ile yoğrulup hamur haline getirilir. Hamurun sert olmasına dikkat edilir. Hamur küçük parçalara ayrılır. Unlanarak küçük yufka biçiminde açılır. Açılan yufkalar iki taraflı olarak sıcak sıcak margarin sürülür. Hazırlanan iç, yufkaların arasına konularak rulo şeklinde sıkıca sarılır.

II) ET YEMEKLERİ
Kebaplar
Biryan Kebabı
Malzemeler: l adet kuzu, yeterince tuz, karabiber ve toz biber
Hazırlanışı: Yüzülmüş kuzu (tuz, karabiber ve toz biber sürdükten sonra) tüm olarak fırına sürülür. Kuzu fırında kızardıktan sonra etlerinin dökülmesi için bir yere asılır ve sallandırılır. Dökülen etler tabaklara koyularak servis yapılır.
Cığırtlak Kebabı (Cartlak Kebabı)
Malzemeler: 750 gr. kuzu ciğeri, böbreği, dalağı, 1/4 kg. gömlek yağı, yeterince tuz, karabiber, toz biber.
Hazırlanışı: Kuzu ciğeri, dalağı ve böbreği küp şeklinde doğranır. Gömlek yağı zar şeklinde kesilir. Tuz ve baharatlarla karıştırılarak şişlere dizilir. Şişler kömür ızgarasının üzerine konur ve kızarmcaya kadar pişirilir.

Şiş Kebabı
Malzemeler: l kg. kuşbaşı koyun eti, yeterince tuz ve pul biber.
Hazırlanışı: Kuşbaşı etlere tuz ve pul biber eklenir. Etler yağlı ve kırmızı et karıştırılarak şişlere dizilir. (İki tike kırmızı etin arasına bir tike kuyruk yağı koyulur.) Önceden hazırlanan mangalın üzerinde her tarafı eşit kızarana kadar pişirilir.

Adana Kebabı (Kıyma)
Malzemeler: l kg. orta yağlı koyun kıyma, yeterince tuz ve pul biber.
Hazırlanışı: Kıyma, tuzu ve biberi eklendikten sonra iyice yoğrulur. Kıyma parçaları birbirini tutunca on iki eşit parçaya ayrılır. El ıslatılarak enli kebap şişine yayılır. Mangal üzerinde her iki tarafı da kızarmcaya kadar pişirilir. Pişen kebap pide ekmek arasına konularak servis yapılır.

III) SEBZE YEMEKLERİ
Ekşili Pancar
Malzemeler, l baş sarı pancar, l çay bardağı pişmiş yeşil mercimek, l çay bardağı pişmiş nohut, l baş soğan, l adet limon suyu, l kaşık salça, l kaşık yağ, 3 diş sarımsak, yeterince tuz ve kuru nane.
Hazırlanışı: Pul pul doğranan pancar rendelenir, yağda pembeleştirilen soğanla birlikte iyice kavrulur. Bu karışıma salça eklenerek eritilir. Nohut ve yeşil mercimek de eklenip üzerini örtecek kadar su dökülür ve pancarlar yumuşayıncaya kadar pişirilir. Pişmek üzereyken limon suyu eklenip 1-2 dakika daha kaynatılarak altı kapatılır. Dövülmüş sarımsak ve kuru nane karışımı yemeğin üzerine dökülerek servis yapılır.

IV) SALATALAR
Muammara
Malzemeler: 200 gr. tahin, 2 adet soğan, 1/2 bayat ekmek içi, 2 baş soyulmuş sarımsak, 200 gr. ceviz içi, l adet limon suyu, 1/2 çay bardağı zeytin yağı, yeterince tuz ve pul biber.
Hazırlanışı: Soğanlar ince kıyılır. Tahin, dövülmüş ceviz içi, soğan, bol pul biber, ufalanmış ekmek içi, tuz ve dövülmüş sarımsak eklenerek iyice karıştırılır. Karışımın üzerine kızdırılmış zeytinyağı gezdirilerek servis yapılır.

Haydari
Malzemeler. 1/2 kg. süzme yoğurt, 1/2 demet dereotu, yeterince tuz.
Hazırlanışı: ince ince kıyılan dereotu süzme yoğurt ve tuz ile karıştırılarak servis yapılır.

Muhammara
Malzemeler, l /2 bardak ceviz içi, 3 dilim beyaz ekmek içi, 4-5 diş sarımsak, 1/2 kaşık salça, yeterince tuz, nar ekşisi ya da limon suyu.
Hazırlanışı: Ayıklanan ceviz içi, güzelce dövülür. Başka bir kapta ekmekler çok hafif ıslatıldıktan sonra ufalanarak dövülmüş cevize karıştırılır. Dövülmüş sarımsak, salça ve limon suyu da eklenerek, servis tabağına alınır, domatesler ufak ufak doğranır. Maydanoz da kıyılır. Bütün malzemeler karıştırılarak servis yapılır. Arzuya göre domates ve yeşillikler eklenmeden soğanla çökelek ateş üzerinde biraz öldürüle-bilir.

Babagannüç
Malzemeler: 4 adet iri patlıcan,, 2 baş soğan, l kaşık salça, l kaşık ince yağ, l adet domates, l adet limonun suyu, yeterince tuz ve toz biber.
Hazırlanışı: Patlıcanlar közde iyice pişirildikten sonra soyulur. Halka şeklinde doğranan soğan, yağ ve salça ile kavrulur. Başka bir kapta dövülen patlıcan da bu karışıma eklenerek bir müddet daha kavrulur. Ateşten indirilen bu karışımın üzerine ince doğranmış domates, baharatlar ve limon suyu ilave edilerek servis yapılır.

Humus
Malzemeler: 2 bardak iyi haşlanmış nohut, l adet orta boy patates, 1/2 bardak tahin, 3 adet limonun suyu, l baş temizlenmiş sarımsak, l kaşık tereyağı, yeterince tuz, kimyon, pul biber ve sumak.
Hazırlanışı: Haşlanmış nohut ve patates süzgeçten geçirilerek püre haline getirilir. Üzerine tahin, limon suyu, dövülmüş sarımsak ve baharatlar da eklenerek servis tabağına alınır. Üzeri kaşığın tersiyle düzeltilen humus kızdırılmış tereyağı ile yağlanır ve arzuya göre sumak ve pul biber ile süslenir.

Bartavit (Bartafit)
Malzemeler: 200 gr. tahin, 5-6 adet sarımsak, l adet limon suyu, 1/2 ekmek, önceden kalan kuru fasulye yemeği, l kaşık tereyağı, yeterince tuz, kekik, pul biber ve kırmızı biber.
Hazırlanışı: Tahin ile limonsuyu karıştırılarak içerisine dövülmüş sarımsak, kırmızı biber ve kekik ilave edilir. Daha sonra ekmekler küçük küçük doğranarak tabaklara yerleştirilerek kuru fasulye yemeği ile ıslatılır. Üzerine tahinli malzeme dökülüp, kızdırılmış tereyağı, pul biber ve kekikle servis yapılır.

Vartabi
Malzemeler: 2 su bardağı haşlanmış kuru fasulye, l çay bardağı tahin, l adet limonun suyu, 3-4 diş sarımsak, l çorba kaşığı ince yağ, yeterince tuz.
Hazırlanışı: Haşlanan kuru fasulye tahinle karıştırılır ve üzerine limon suyu ile yağ dökülür. Dövülen sarımsak da üzerine serpelenerek servis yapılır.

V) TATLILAR
Künefe
Malzemeler: 1/2 kg. tel kadayıf, 1/2 kg. tuzsuz beyaz peynir, 4 kaşık tereyağı, 5 su bardağı şeker, 3,5 su bardağı su, l tatlı kaşığı limon suyu.
Hazırlanışı: Kadayıflar ufak ufak koparılır. Altı hafif yağlanmış tepsiye kadayıfın yarısı bastırılarak yerleştirilir. Üzerine peynir rendelenerek serpilir. Geriye kalan kadayıf tepsinin üzerine serpilerek güzelce bastırılır. Bir tavada eritilen tereyağı kadayıfın üzerine gezdirilir. Fırına sürülen kadayıf, altı ve üstü kızarmcaya kadar pişirilir. Diğer tarafta 5 su bardağı şeker ile 3,5 su bardağı su, limon suyu ilavesiyle kaynatılarak şurup haline getirilir. Soğutulan şurup sıcak kadayıfın üzerine dökülerek servis yapılır.

Bandırma
Malzemeler: l litre üzüm suyu, 1/2 kg. şeker, l çay bardağı nişasta, l bardak ceviz içi
Hazırlanışı: Üzüm suyu şeker ve sulandırılmış nişasta yardımıyla kaynatılarak koyu muhallebi kıvamına getirilir. Ceviz içleri ipe dizilerek bu karışımın içine batırılır. Bu esnada "Haydar, Haydar gel sana kızım (...) vereyim." diye bağırılır. Haydar diye seslendikleri rüzgârdır. Böyle bağırınca rüzgarın çıkıp bandırmayı kurutacağına inanılır. Kurutulan bandırmalar kutularda saklanarak gelen misafirlere ikram edilir.

Bici Bici
Malzemeler: l bardak nişasta, 6 bardak su, l tatlı kaşığı bici boyası, l su bardağı pudra şekeri, yeterince gül suyu ve kar şekline getirilen buz
Hazırlanışı: 6 bardak suya l bardak nişasta eklenerek pişirilir. Bu arada devamlı bir tahta kaşık yardımıyla karıştırılarak topaklaşması engellenir. Koyulaşan karışım bir tepsiye dökülerek buzdolabında soğumaya bırakılır. Üzerinin kurumaması için bir ıslak bezle örtülür. Dolapta bekleterek dondurduğumuz bici küçük kaselere küp şeklinde doğranır. İçine kırmızı boya ile hazırlanan su, pudra şekeri, kar haline getirilen buz ve gül suyu eklenerek servis yapılır.

Karakuş
Malzemeler. 1/2 kg. irmik 2 bardak süt, l adet yumurta, 1/2 kg. ceviz içi, l bardak şeker, l adet limon kabuğu rendesi, yeterince un.
Şurup için: 6 bardak şeker, 5 bardak su, 1/2 adet limonun suyu.
Hazırlanışı: Bir gece önceden irmik ılık süt ile ıslatılır. Üzerine yağ ve yumurta eklenerek, yoğrulur. Kulak memesi kıvamına gelinceye kadar üzerine un serpilir. Hazırlanan hamur 8 eşit parçaya bölünür ve üzerine nemli bez örtülerek dinlendirilir. Bezeler tek tek üzerine un serpilerek açılır. Açılan yufkaya dövülmüş ceviz içi ve limon rendesi serpilir. Tekrar oklavaya sarılarak rulo haline getirilir ve baklava dilimi şeklinde kesilir. Diğer taraftan şurup malzemeleri kaynatılarak soğutulur. Kesilen karakuşlar bol yağda kızarıncaya kadar pişirilerek şerbetin içine atılır. El ile bastırılarak şekeri emmesi sağlanır. Bu tatlı yapılırken iki ayrı tava kullanılmalıdır. Her kızartmadan sonra yağ süzülmelidir.

Kaynar
Malzemeler. 50 gr. yedi türlü baharat, l kg. şeker, 200 gr. ceviz içi, 2 kaşık tarçın.
Hazırlanışı: Baharatlar bir tülbente sarılır. Baharatlar ve şeker 4 litre su konulan tencereye eklenerek kıvam alıncaya kadar kaynatılır. Sıcak olarak servis yapılan kaynarın üzerine ceviz içi ve tarçın serpilir.

Palıza
Malzemeler: 200 gr. nişasta, 250 gr. şeker, 1/2 litre süt veya su, yeterince tarçın.
Hazırlanışı: Süt ve şeker eriyene kadar kaynatıldıktan sonra nişasta ilave edilir. Malzeme kaynayıp da koyu muhallebi kıvamını aldıktan sonra, tarçınla süslenerek servis yapılır.
 
Seyahatnamelerde Adana Için Söylenenler

..:: BEDRETTİN EL GAZZİ ::..
" Misis Ceyhan üzerinde bir şehirdir. Ağaçları bol ve mütenevvidir. Bahçelerini sulayan bu nehrin üzerinde büyük ve muhkem yapılı bir köprü vardır. Köprünün iki başında geceleri kilitlenen iki büyük kapı vardır. Burası evvelce en iyi ve ileri şehirlerden biri idi. Birçok büyük adam yetiştirmiştir. Fakat maalesef bugün yıkılmış ve asırlar onun güzelliğini bir yudum su gibi içmiştir."
"ADANA' ya ... Seyhan nehri üzerinde bulunan bir köprü vasıtasıyla girilmektedir. Ceyhan' a yakın büyüklükte olan bu nehrin şehir etrafındaki akışı çöreklenmiş bir yılanı andırır. Nehrin üzerine konmuş su dolapları vasıtasıyla bağlar, bahçeler sulanmaktadır...
... Manzarası pek hoş olan cenneti andıran bu yerden geçen nehir, gündüzleri güneşin geceleri mehtabın süslerine bürünerek, tatlı hışıltılarla akıyor, dört köşeye hayat ve neşe saçıyordu. İki yakasını donatan ağaçlar, onun bu mağrur akışına sanki, 'şen yerleri dolaşamaz yüce dağları aşamazsın' demek istiyorlardı..."​
..:: KATİP ÇELEBİ ::..​
" ... Şehrin havası ağır olmakla, halkı, altı aya kadar yaylaya çıkar. Şehirde bazı dükkanlar açık kalır ve mahalle bekçileri bulunur. Yaylaların iki durak ilerde dağlar içinde Ramazanoğlu Yaylası yol üzerindedir. Asıl yaylaları Tekir yaylası' dır ki, ADANA halkının bir geleneği olarak, yaz mevsiminde burası mamur bir kasaba gibi olur..."​
..:: PAUL LUCAS ::..​
1706' da ADANA' yı şöyle anlatır ; ... "ADANA" nın ortasından Paris' in Sen Nehri büyüklüğünde ( Çakıt ) Seyhan Irmağı geçmektedir. Kıyısında kentin kalesi vardır. Bu kale küçük ama temeli ve yapısı çok sağlamdır. Çevresi 300 m' den fazla olmayan bu kalenin içinden, büyük gözlü bir taş köprüye geçilerek kentin dışına çıkılmaktadır. Köprünün sağ kolu üzerinde büyük su kemerleri, bunların altında da su dolapları bulunur. Büyük kemerli su yolları, ırmaktan çekilen suyu kanallarla kente ulaştırır. " 1935' te, o zaman 80 yaşlarında olan Hacı Süleyman Ağa ve Hacı Nafiz Özşahin, ADANA' nın eski durumunu ve yaşam biçimini şöyle anlatmışlardır :
"Eşkiya korkusundan geceleri Karşıyaka' ya gitmek yasaktı. Zaten karanlık basmadan köprünün ( Taşköprü ) her iki başındaki demir kapılar kapanır ve muhafızlar tarafından beklenirdi. Evler genellikle tek katlı ve basit yapılardı. Çarşının hali perişandı. Bir kilo kahveye dükkan satıldığı olurdu. Arsaları çok değerliydi. Şimdiki Seyhan caddesi yoktu. Buradaki patika yoldan yağmurlu zamanlarda develer bile geçemezdi. Caddelerin pek çoğu çok dardı. Mesela, Kapalıçarşı' dan hayvanla geçerken, gerince insanın ayakları iki yakadaki dükkanlara değerdi. Bu caddeyi Halil Paşa genişletmiş, saat kulesini de 1881-1883 yılları arasında Vali Abidin Paşa yaptırmıştır. Milli Mensucat Fabrikası' nın yakınlarında bir karakol vardı. Tarsus yönünden kente giren her eşyadan bir vergi türü olan "baç" alınırdı. Buna sonraları "Baçın ağzı" denildi. Nehir taşınca kentin kuzey ve batı bölgelerini seller alırdı. Bu sebeple eski istasyon yönüne gidebilmek için Bahripaşa Alanı yanında bir köprü yapılmıştı. Sular çekildikten sonra burası kuruduğu için semte "Kuruköprü" adı verilmiştir. Borsa binası yoktu. Satışlar açıkta yapılırdı. Satıcılar evlerinde çırçırlayıp temizledikleri pamukları sepetlere koyarak satışlara başlarlardı. Araba bulunmadığı için yolculuk hayvanlarla olurdu."​
 
Adana'nin Isgali Ve Kurtulus Savasi

Kayıplara sebep olan I. Dünya Savaşı, siyasi ve EKONOMİk üstünlük için birbirleri ile mücadeleye girişen Avrupa devletleri arasında ve Avrupa'da çıkmıştır. Kısa zamanda mücadele bütün kıtalara yayılmış ve Osmanlı imparatorluğu da bu savaşın içine sürüklenmiştir. Sonunda imparatorluk çökmüş toprakları parçalanmış, anayurt bile düşman istilası altında kalmıştır. Beş cephede birden ve pek çok devlete karşı savaşmak zorunda bırakılan Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Anlaşması ile imparatorluk topraklarının pek çoğunu düşmana bırakarak çekilmiştir. İşte bu dönemde Suriye cephesinde kalan Türk birliği, o cephede Yıldırım Orduları komutanı olarak bulunan Mustafa Kemal idaresinde Halep'e çekilerek, tamamen yok edilmekten kurtarılmıştır. Zamanın sadrazamı İzzet Paşa tarafından, o sırada grup komutanı Liman Von Sanders'ten (Alman Komutanı) elindeki tüm grup komuta ve koordinasyon yetkisini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmesi bildirilmiş ve bu devir-teslim işlerini gerçekleştirmek için 31 Ekim 1918'de Mustafa Kemal Paşa Adana'ya gelmiştir. Liman Von Sanders Paşa'nın Yenildik... Bizim için her şey bitti sözüne karşılık, yetkiyi teslim alan Mustafa Kemal Paşa Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşı, ancak şimdi başlıyor karşılığını vermiştir. İşte bu sözlerin özetlediği ve vurguladığı mücadele yılları 1922'ye hatta politik anlaşmaların bitimine kadar yani 1923'e kadar sürmüştür.

tarih3.jpg
Toros geçitlerini tutmaya çalışan Bnb. Menil komutasındaki Fransız taburu, milli kuvvetler karşısında tutunamayarak kaçmaya çalışmış, ancak Karaboğazı'nda çevrilerek esir alınmıştır. İşte Fransız taburunu esir alan 40 kişilik Kahraman Milis Müfrezesi Bucak Köyü'nde görülüyor. Mustafa Kemal Paşa 31 Ekim 1918'de geldiği Adana'da 11 gün kalmış, etrafın ve halkın durumunu inceleyerek bunu Genel Kurmay Başkanlığı'na bildirmiştir. Bu telgraflarda sadece mevcut durum değil, ileriye dönük düşünce ve uyarılar da yer almıştır.
tarih5.jpg
İskenderun'a asker çıkararak işgal teşebbüsünde bulunurlarsa ingilizlere ateş açılacağını zamanın hükümet ve başbakanına telgrafla bildiren Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda kendine bağlı kumandanlara da benzer bir emir vermiştir. Verilen emre göre denizden İskenderun'a çıkartma yapmak isteyen Ingiliz ve Fransızlar'a ateşle karşı konulacaktır.
Tarihi açıdan bakılacak olursa, Adana'dan verilen bu ilk emir Türk Kurtuluş Savaşı'nın ilk emridir. Nitekim, 15 Mart 1923'te Adana'ya tekrar gelen Mustafa Kemal Paşa bu durumu şu sözleriyle toplum ve tarih önünde kanıtlamıştır: Bende bu vekayiin ilk hiss-i tesebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana'da vücut bulmuştur. Adana'dan İstanbul'a gönderilen telgrafların hiçbir olumlu etkisi olmadığı gibi, kısa bir süre sonra Yıldırım Orduları Grubu ve 7. Ordu Kararğahı lağvedilmiş ve Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a çagrılmışdır.

tarih6.jpg

Adanalı'lar, İstanbul Hükümetinin 23 Kasım 1918 tarihli, Adana ve dolaylarının boşaltılmasını zorunlu kılan kararını büyük tepki ile karşılaşmışlardır. Durumu protesto eden, böyle bir harekatın yaratacağı vahim hadiseleri vurgulayan bir telgraf dönemin İçişleri Bakanına yollanmıştır. Kısa bir süre sonra işgal kuvvetleri Mersin limanından Çukurova'ya girmiş, tüm kilit noktaları kontrol altına almış ve sonra Adana'yı işgal etmişlerdir. Bu işgal sırasında Türklere ait bütün sembol, arma, işaret ve levhalar yok edilmiş ve sistemli şekilde Türk halkının soykırımı yoluna gidilmiştir. Fransız işgal kuvvetleri tarafından yine çok planlı ve kati bir şekilde uygulanan diğer bir işlem de Adana, Çukurova ve civarı bölgelere Ermenilerin yerleştirilmesi olmuştur. 1915 yıllarında yani 1. Dünya Savaşı sırasında Anadolu'nun Doğu yöresinde isyan eden Türk halkını öldürüp, işkence eden ve Ruslara yardım ederek ülke içinde 5. kol olarak çalışan Ermenilerin 1915 tarihli Tehcir Kanunu ile Suriye'ye zorunlu göçleri sağlanmıştır. 1918'de Adana ve Çukurova'yı işgal eden Fransızlar kendi birlikleri içinde özellikle Ermeni askerleri getirdikleri gibi, Suriye'den 70 bin Ermeniyi Adana'ya, 12 binini Dörtyol'a, 8 binini Saimbeyli'ye yerleştirmişlerdir. Hatta Antep ve Maras çevresine de 50 binden fazla Ermeni getirilmiştir. Bütün bu gayretler adeta I.Haçlı Seferi sırasinda oldugu gibi yine Avrupa devletlerine bu bölgede ileri karokol görevini görecek bir Ermeni Krallıgının yeniden olusturulması içindi. 1918-1919 yıllarında Adana'da tam bir terör ve cinayet dönemi yasanmıstır. Bunlar arasında Abdiaga çiftligi olayları, sehir içi cinayetleri, Tasköprü'de Türklerin çarmıha gerilisi ve kırbaçlanarak öldürülüşü gibi olaylar toplum şuurundan ve hatirasından çıkmayacak olaylar haline gelmiştir. Bunca terör ve baskı arasında Adana ve yöredeki Türkler, örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teskilatini olusturmuslardır. Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutani atanmış ve bölge bölge tüm yöre bu milli direnme ve mücadele teskilatının denetimine girmiştir. Subat 1920'den itibaren milli kuvvetler düşmana karşı zaferler kazanmaya baslamış ve her zafer daha iyi bir örgütlenme ve daha yüksek bir moral kuvveti saglamıştır.1920'de Toroslar'dan Fransızlara saldırı baslatılmıştır. Sonuçta 27 Mayis 1920'de Fransız orduları komutanı Menil, milli kuvvetler tarafından esir alınmıştır. Kar Bogazı Olayı olarak bilinen olay, Kuvayi Milliyenin ilk siyasi zaferidir. Bunu takiben 28 Mayıs 1920'de Fransızlar Mersin-Adana hattına çekilmişler ve kuzey Çukurova
tarih7.jpg
(Kozan ve diger daglik bölgeler) tamamen kurtarılmıstır. Düzlük, ovalık yörelerde Ermeniler zulüm ve şiddeti artırmışlar ve sayısıs cinayetler işlemişlerdir.10 Temmuz 1920'de Ermeniler tarafından Türklere karsı büyük bir şiddet ve soykirim harekatina girişilmiş ve bu harekat sonucu onbinlerce Türk Toroslara dogru kaçmıstır. Dörtgün süren bu hareket tarihte Kaç Kaç olayı olarak isimlendirilmiştir. 5 Agustos 1920'de Mustafa Kemal Pasa, Fevzi Bey (Çakmak) ve milletvekilleri Pozantıya gelmiş ve orayı il haline getirerek Pozantı Kongresini yapmışlardır.​

Daha büyük direnişe geçen Türkler çok büyük kayıplar vermişlerdir. Buna ragmen Kasım 1920 sonlarında Fransızları agır yenilgiye ugratmayı basarmıslardir. Sonuç olarak Fransa, T.B.M.M. hükümetini resmen tanıyarak barıs yoluna gitmiştir. Türk-Fransız barıs anlaşması, 20 Ekim 1921'de Ankara'da yapılmıstır. Bu anlasma geregince 5 Ocak 1922'de Fransızlar Çukurova'dan tamamen (getirdikleri Ermenileri de beraberinde götürerek) çekilmişlerdır.
tarih4.jpg


Fransızlarla gidemeyen veya yerli olan Ermeniler de bölgeden kaçmışlardır. Bunlardan 120 bini tekrar Suriye'ye, 30 bini Kibris veya Istanbul'a gitmişlerdir. 5 Ocak 1922 kurtuluşunu kutlama amacı ile Büyük Saat ile Ulu Camii arasına çok büyük bir bayrak çekilmiş ve daha sonra bu bayrak çekilmesi olayı il'in kurtulus günlerinde tekrarlanmıştır. Bayrak Adana'nın simgesi haline gelmıştır. Adana ve Çukurova halkı milli kuvvetlere katılarak yurdun diger cephelerinde de çarpıımış ve anavatanı düşmandan kurtarma mücadelesinde sonuna kadar yer almıslardır.
 
Atatürk'ün Adana söylenmiş güzel sözler

Atatürk Kurtuluş Savaşı'ndan sonra en güzel konuşmalarını Çukurova'da yaptı. Bunlar öylesine anlamlı ve kalıcı idiler ki, devlet ve bilim adamlarımız, basınımız, zaman zaman, Atatürk'le ilgili konuşmalarında, yayınlarında bu güzel sözleri (vecize) şeklinde kullandılar.

Tarih bilinci ve sosyal görüşler açısından, bu değerli sözlerin, Çukurova'da söylenmesinin ayrı bir önemi vardır. Onlar bereketli topraklarda yeşeren tohumlar gibi, burada filizlenmişlerdir.

Atatürk'ün gelecek kuşaklar için tarihin silinmez yapraklarında yer alacak nitelikteki sözleri, bu kitabın muhtelif bölümlerinde yansıtılmaya çalışılmıştır. Esasen, kitabın yayın amaçlarından biri de budur.

Özetle belirtmek istediğimiz şudur ki, Adana seyahatleri, Atatürk'ü çok etkilemiştir. Gezi izlenimleri, yukarıda belirttiğimiz gibi, devrimler zincirine halkalar eklemiştir.

Atatürk'ün sözlerinde ve yargılarında yapıcı ve kalıcı nitelikler vardır. Seyahatlerinde daima gericiliğin, cehaletin, bozgunculuğun, fesatçılığın, bu milletin başına getirdiği felâketlerden bahsetmiş, uygarlığa yönelinerek kültürün, sanatın, tekniğin benimsenmesini savunmuştur. Adana'da parmak bastığı konularla, altına çizdiği sözlerden birkaç örneği, aşağıda özetliyoruz:

* Bu memleketin efendisi, çiftçi ve köylülerdir.

* Kılıçla alınan memleketler gider, sabanla kurtarılanlar gitmez kalır.

* Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.

* Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa, tam bir hayata malik olamaz.

* Her sarıklıyı hoca sanmayın! Hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.

* Bizi yanlış yola iten kötü kişiler, çoğunlukla din perdesine bürünmüşlerdir.

Saf ve temiz halkımızı, hep şeriat sözleriyle aidata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kılığına giren küfür ve mel'anetten gelmiştir.

* Sebep ne olursa olsun, vatandaşın derdine çare bulmak, ona yardım etmek, Cumhuriyet Hükümeti’nin üstleneceği bir görevdir.

* Fertlerin hürriyeti, devletin hâkimiyeti ve iradesinin varlığına bağlıdır.

Devlet iradesi felce uğrarsa, fertlerin hürriyetini koruyacak hiçbir kuvvet ve vasıta kalmaz. Bu bakımdan hürriyeti yalnız tek taraflı değil, iki taraflı düşünmek lâzımdır.



* Kişi hürriyeti kutsaldır. Bunu korumak için çalışılır. Fakat bu yapılırken devletin gücü, otoritesi hiçe sayılmamalıdır.

* Milliyetin belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk Milletindenim diyen insanlar, her şeyden evvel ve kesin olarak, Türkçe konuşmalıdırlar.

* Türkçe konuşmayan kişi, Türk kültürüne, toplumuna bağlılığını, iddia etse de, buna inanmak doğru değildir.

* Millete karşı, milletin yükselmesini sağlayacak tedbirlere karşı koymak, en büyük ihanettir. Bunu yapanların, vatanla, milletle, vicdanla ilgileri yoktur.
 
Atatürkün Adana seyhati (19 Kasım 1937)

Atatürk, Güneydoğu'ya yaptığı uzun bir gezi dönüşünde, 18/19 Kasım gecesini, bundan evvelki yolculuklarında olduğu gibi, Misis istasyonunda, vagonlarında geçirdi. 19 Kasım 1937 Cuma günü Adana'ya geldi. Yanlarında Başbakan Celal Bayar, içişleri Bakanı Şükrü Kaya, Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya, Millet Vekillerinden ismail Müştak Mayakon, Ali Kılıç, Salik Bozok, Dr. Neşet Ömer ile Sabiha Gökçen bulunuyordu.

Adana'nın yine ılık, güneşli ve renkli bir günüydü, istasyondan şehre girerken ilk uğradığı Atatürk Park'ındaki abidesi oldu. Heykelinin etrafını ağır ağır dolaştı. Çevresindeki figürleri inceledi. Abidenin arkasındaki (Bende bu vakayi-in ilk hissi teşebbüsü, bu memlekette, bu güzel Adana'da doğmuştur.) yazısını okudu. Bu sözlere kaynaklık eden, geçmiş ve bunalımlı günleri anımsadı.

Atatürk, kendi heykeli önünde fotoğrafçılara poz verdi. Heykelle model sanki birbirlerine bakıştılar. Sanırız ki, Atatürk, hayatında kendi heykeli önünde ilk defa fotoğraf çektiriyordu.


Parkı çok beğendi. Parktan anacaddeye çıkacakları sırada gözleri nemli iki genç kız, ona bir buket sundular. Bunlar Hatay'lı iki öğrenci, Meliha Yurtman ile Sabahat Türkmen'di. Meliha Yurtman, titrek ve üzgün bir sesle Atatürk'ün önünde şunları söyledi:

"Kurtarıcı, yaratıcı, Ulu Önder!

Bugün hürmetle ellerinizi öpen, yarının kahramanı Türk erlerinin anneleri olacak Türk Hatay'ın kızlarıdır. Türk dünyasına yarattığınız, sonsuz, büyük varlıklara ilave ettiğiniz Türk Hatay, istiklali milli tarihimizin ebedi, ölmez eserleri yanında daima küçük bir misal teşkil edecektir. Bugün Hataylılar, Yüce Ata'larma sonsuz bağlılıklarını, minnettarlıklarını, şükranlarını sunar, ellerinizden öperler."

Atatürk'ün ilk Adana'ya geldiği 15 Mart 1923 günü, önüne siyah tüller içerisinde gözyaşlarıyla çıkan Ayşe Fıtnat da,

"- Bizi kurtar Paşam, bizi de kurtar!" demiş, hıçkırıklı sesi ile herkesi ağlatmıştı. Bugün, o günler, bir kere daha anımsandı.

Vali Tevfik Hadi Baysal'dan bayındırlık işleri hakkında bilgi alan Atatürk, parkın biraz ilerisindeki İnönü Kız Enstitüsü'ne geldi.

Müdür Hacer Hanım'dan bilgiler aldı. Öğrencilerin ikram ettiği kahve ile-likör içti. Yaptıkları pastadan da yedi. Enstitüde bir sınıfa girerek öğrencilere, tarih soruları yöneltti.

Bu arada yanındakilere Türk Tarih Kurumu'nca araştırılması gerekli konular arasında Tarsus yöresinin de bulunması lüzumuna işaret etti. Asırlarca evvel buraya yerleşen Terkeş kavminden sözetti. Tarsus'un eski adının Terses olduğuna dair bilgiler verdi.
 
Atatürk'ün Adana gezisi (28 Ocak 1933)

Atatürk, 25 Ocak 1933 günü Adana'ya geldi. Şehre inmeden Gaziantep'e geçti. Üç gün sonra, 28 Ocak 1933 günü, treni halkın alkışlan arasında, Adana istasyonuna girdi. Beraberinde Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya vardı. Adana'daki karşılayıcıları arasında o günlerde burada dinlenmekte bulunan B.M.M. Başkanı Kazım Bey (Özalp)'de bulunuyordu. Atatürk de onun kaldığı eve konuk edildi.

Adana'da ilk ziyaret ettiği yer C.H.P. Merkezi oldu.

Burada yaptığı sohbet sırasında:

1- Türkçe’nin zenginliği ve Türk Dili’nin yayılması,

2- Tekstil fabrikalanyla pamuk ekim sahasının genişletilmesi,

3- Çukurova'nın sulanması konularına değindi.


Türk dilinin yayılması konusu üzerinde bir evvelki ziyaretinde, uzun uzun konuşmuştu. Adana'da Türkçe konuşmayanların bulunduğunu bildiği için, konuyu partililer huzurunda tekrarladı. Bu konuşmasıyla Türk dilinin Adana'da yayılması direktifini tekrarlamış oluyordu.

Atatürk bu gezisinde, Belediyenin yaptırdığı mezbaha ile bir tekstil fabrikasını gezdi.

Atatürk, Adana'daki sohbeti sırasında Milletvekili (Zamir) beyin adını (Damar) şeklinde kullandı. Zamir Bey, bundan sonra, mahkemeye müracaat ederek adım Atatürk'ün söylediği biçimde (Damar) olarak değiştirdi.
 
Atatürk'ün son Adana gezisi (24 Mayıs 1938)

Hastaydı. Yabancı, fesatçı propogandacılar (Hataylın Türkler eline geçmesini engellemek için onun hastalığını mübalağalı biçimde Avrupa'da yaymaktaydılar. Oysa, Atatürk, yatağından bile devletler idare edebilecek bir adamdı.

Ankara'da, 1938 yılının 19 Mayıs'ında yapılan Gençlik ve Spor Bayramı törenine katıldı. Halk onu ayakta görmekten büyük mutluluk duydu. Törenin sonunda Ankara istasyonuna gelen Atatürk, son Güney yolculuğuna çıktı.

Hastalığı yeni sezilmişti, ama ortada milletine vaad ettiği, şerefle sonuçlandırmak istediği bir millî dava bulunuyordu: Türk Hatay'ın kurtarılması...

Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Meclis Başkanı ve Başkumandan olarak yaptığı ilk Çukurova seyahatinde önünde diz çöken siyahlara bürünmüş Hatay'lı kızın:

"- Bizi de kurtar!" diye hıçkırıktı yalvarmaları, gözlerini yaşartmış ve bütün milletin huzurda:

"-Kırk asırlık bir yurt köşesi, düşman elinde esir kalamaz!" demek suretiyle, Hatay'ın geleceği hakkında vaatte bulunmuştu.

Artık bu sözün gerçekleştirilmesi zamanı gelmişti. Ama Fransızlar'la yapılan sözleşmeler uzayıp gidiyordu. Atatürk kararlıydı. Bu uzatmalı görüşmeler, şayet barışçı yoldan sonuçlanamazsa, bunun başka türlü halline gidilmeliydi. Hangi yoldan olursa olsun, atılan adım hedefine varmalıydı, iki yıldır Hatay davası halledilememişti. Sabır denilen temkinli düşüncenin de bir sınırı vardı. Bütün bu düşünceler içerisinde, Atatürk, Güney seyahatini yapıyordu.

20 Mayıs 1938 günü Mersin'e varır varmaz, gözleri kamaştıran süngü parıltıları arasında, askeri birlikleri teftiş etti. Bu, Hatay meselesini ağırdan alan yabancı diplomatlara son bir uyarı niteliğini taşıyordu.

Atatürk, 4 gün Mersin'de kaldı. Vali Konağı'nda konuk edildi. Bol misafiri! akşam yemeklerinde konuşulan tek konu, Hatay'dı.

24 Mayıs 1938 günü, Mersin'den Adana'ya geldi. Sanki. Temmuz ayının sıcak günlerinden biri, takvimin yapraklarından erkence sıçrayarak, Mayıs ayının bugününe gelivermişti. Çok sıcak bir gündü, istasyondan itibaren durgun, fakat yüz ifadesi bir karar arifesindeymiş gibi keskin ve onurluydu.

Atatürk adını taşıyan parka gelince otomobilini durdurttu. Heybetli heykeline son kez baktı ve yüzünü Hatay'a çevirdi. Şimşekleşen gözleri önünden geçit resmi yapan mehmetçikleri süzüyordu.

Hastalığı dolayısıyla, yüksek ateşli olmasına rağmen, saatlerce alkış tufanları arasında mehmetçiklerin geçit resmini izledi. Bunlar, belki de daha sonra Hatay'a girecek birliklerdi!


"- Posası olmasaydı.." karşılığım verdi. Bunun üzerine Atatürk, şekersiz bir kahve emretti.

Bu parkta yarım saatlik oturuş, ondan, Adana'da kalan son hatıra oldu.

Atatürk, az sonra, istasyona gitti. Orada, az evvel dokunur diye yemediği iki portakalı birden yedi.

Son dakika yaklaştı. Sıcak eli öpüldü(l). Tren hafifçe sallandı. O günkü gökyüzü kadar masmavi olan gözleri, bir daha görmemek üzere Adana'ya, Adanalılar'ın kalpleri de ebediyen umulmamak üzere onun penceredeki başına bağlandı kaldı…

O, solgun fakat vakur çehresiyle kompartımanının penceresinden el sallayarak uzaklaşırken, ovanın sararan başakları, onu uğurlar gibi, boyunlarını geçtiği yola doğru eğdiler.
Bu son ayrılışın üzüntüsünü, hüzün dolu yüreklerinde duyan Adanalılar, ölümünü duyduktan gün, ondan kalan anılarla, uzun uzun ağladılar
 
Geri
Üst