bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

sehr_i sukut

Aktif Üye
Üye
bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım
baktım.gordum tasu abla kendıne yuvarlak almıs ben ucgen alayım barı dıdım kıskandım azz ne edem ala alla canım ccektı:D:D:D ee butun melek ablalarım melek kardeslerım sızı beklıyorum ucgenıme
hee elı bos gelmeyın heee kuserım:):):):):))
 
Ce: bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

ask olsun sız gelmeyın bana gule gule otur demeye ask olsunn kustum ısteeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee
 
Ce: bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

Ayy canim ben geldim bak burdayim, bosda gelmedim...
Ayrica ücgenin hayirli olsun canim benimmm....

rosen.jpg


Bu gül sana canimmm benimmm...
 
Ce: bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

ayyy sagolun hosgeldınız ne zahmet ettınızde getırdınız bunlarıı ay cokk mersıı:):):)eh ben bı cay demleleyımde konusak
 
Ce: bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

Hani çarşambadan belliydi, perşembenin gelişi?
Perşembe:
Evet, bugün yeni bir gün. Yepyeni kararlarımı uygulayabileceğim, güzel, güneşli bir gün demiştim sabah uyandığımda. Neredeyse gece yarısı oldu. Hiçbir şey değişmedi. Ağlamaklı ifadem suratıma yapışmış sanki.
Yalnız mıyım



cuma:
Gün içinde şen kahkahalar atıp, insanlarla şakalaşmayı başardım. Ama şimdi yanımda sırtı dönük uyuyan adam, varlığımı unutmuş olarak rüyasında kimi görüyor diye düşünürken, tüm enerjim boşa gidiyor diyorum.
Haksız mıyım?

cumartesi:
Makyajım akmış, yorgun ve çirkinim. Sonsuza dek banyoda kalabilirim. Gün kayıp gidiyor ellerimden boşluğa. Bu boşluğu yarına taşımamalıyım.
Başarır mıyım?

Pazar:
Yine aynı şey oluyor. Bugün kendimi şımartmalıyım diyorum. Niye beni şımartacak başka kimse yok diye hayıflanınca hevesim kaçıyor. Vazgeçiyorum Sultanahmete gidip, kendime kahvaltı ısmarlamaktan. Ama soranlara bunu yaptığımı söyleyeceğim. Bireysel olarak kendine yeten kadın portresi çizmek için.
Yalancı mıyım?

Pazartesi:
Daha çok kitap okumalı, daha iyi müzikler dinlemeliyim. İhmal ettiğim arkadaşlarımı aramalı, hatta görüşmeliyim. Sosyal ve sevilen biri olabilirim belki yeniden. Oyuna dahil olabilirim. Sıcakkanlı, sevimli, güler yüzlü, iyi niyetli... olabilirim. Yapabilirim. Iııh. Hadi ama. Yapabilirim. Mi?
Yapamaz mıyım?

Salı
Vazgeçtim her şeyden. Herkesten. Yeniden. Boğucu ve can sıkıcıyım. Veba mikrobu bulaştırıyorum sanki etrafa. Tecrit etseler beni, kapatsalar diyorum bir yerlere. Zamanı, kendimi her şeyi unutsam. Ya da yatıp uyusam mı sadece?
Uyuyabilir miyim?

Çarşamba:
Çok soru sormaya başladım yine. Ne zaman fazla soru sorsam, bir şeyler yolundan çıkar zaten. Artık sonu ünlem işaretiyle biten cümleler kurma kararlılığını göstermek istiyorum. Şöyle ağırlığı olan, kodu mu oturtan cümleler... Nerdeee? İşte yine soru işareti. Hayatıma bakıyorum kuş bakışı: Anlamsız sorularım, karbon kağıdıyla çoğaltılmış günlerim, sahte mutluluklarım... Yok, ben artık sıkıldım! İşte ünlem!
 
Ce: bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

Arkadaşımın kızı bir yasına gelmisti,
'Sen egitimcisin neler ogretmem
gerekiyor,
bazen kendimi cok caresiz hissediyorum' dedi
Sorusu kolaydi ama, yaniti zordu, akil vermesi basitti ama
uygulamasi karmasIkti, anlatmaya basladim:

"Annelik uzun zaman alan ve gunun yirmi dort
saati devam eden adi 'insan yetistirmek' olan bir iş....
Bir kere bilmelisin ki, zaman alacak.
Neye zaman harcarsan onun karşıliğını alırsın.
Işine zaman harcarsan işinden, eşine zaman harcarsan esinden,
cocuguna zaman
ayirirsan da ondan karsiligini alırsın....
Yapabiliyorsan gozyaşlarini tutmamasini öğret,
aci cekmeden olgunlasamayacagini...
Kiskanmamayi öğret ona, arkadasinin
basarisindan mutlu olmayi, birlikte
sevincleri paylasmayi, içinden 'neden ben
degil de o?' demeden...
Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi,
ama ayni zamanda kaybetmeyi
öğrenmesini....
Çunku bir adim sonrasinda
gorunuste galip olanlari gosterecek hayat ona nokta.
Her seyin bir sonu oldugunu ogret.
Sahip oldugu butun degerlerin bir gun
keyif vermeyebilecegini.
Kazanilan ve harcananin bir sonu oldugunu,
gidilen yerlerin zamanla bikkinlik verebilecegini,
her seyi tuketebilecegini,
tuketemeyecegi tek seyin bilgi oldugunu ogret.
Kitaplardan keyif almasini,
ders calismak istemiyorsa zorlanmamasini,
ama okumayi sevmesini ogret ona.
Elbet er ya da gec alacaksin biliyorum,
ama mumkun oldugunca gec al ona
bilgisayari. Ona kendisi ile kalacagi sakin
zamanlar ver, sIkilmayi ogret
ona, sıkılıp da kendini yönlendirmeyi bulmasini.
Dogaya gotur onu, hayvanlardan korkmamasi
gerektigini ogret.
Arıların bizi sokmasindan cok, nasil bal yaptığını anlat...
Doganin kendi icindeki gizemini
bulmasina yardımcı ol, yağmurdan sonraki toprak
kokusundan keyif almasini sağla.
Soguk kış gecesinde ates yakmayi
öğret, belki büyüdugunde bir gece
sevgilisine ates yakar ve belki binlerce
yildizin altinda birbirlerine sarilirlar,
bunu ögrenmemiş diger sevgililerin aksine...
Şartlar cok zor olsa da yalan soylememesi
gerektigini öğret ona.
Kazandıgı elli milyonun piyangodan cikan bes
yuz milyardan cok daha keyifli oldugunu ogret...
Alın terine saygiyi ogret ona.
Ask acısı cekmenin hic asık olmamaktan daha
güzel bir duygu oldugunu ogret.
Kendi dogrulari uzerinden kimsenin onu
yargilamasina izin vermemesi
gerektigini ogret, baskalarini da kendi
dogrulari uzerinden yargilamamayi...
Bunun baskalarini dinlememek oldugunu degil,
soylenenleri kendi eleginden
gecirmesi gerektigini ogret.
Kendi fikirlerine inanmanin guzelliklerini anlat.
Hayati sorgulamayi ogret ona...
Bilginin en buyuk güç oldugunu öğret.
Yapabilirse bunu en buyuk fiyata satmasini,
ama kalbini ve ruhunu kendisine
saklamasi gerektigini ogret...

Hakli oldugu konuda sonuna kadar diretmemesini
ogret ve hakliyken dik durmasini.
Gunun birinde yaptiklari degil yapmadiklari
icin pismanlik duyabilecegini ogret.
Basit yasamasi gerektigini ogret ona,
cay icmekten keyif almayi...
"Istemiyorum", "hayir" demeyi ogret ona,
istediginde ise "istiyorum" demeyi,
Sevdiginde ise "seni seviyorum" diyebilmeyi öğret ona.
Bir kot pantolon ve tişörtle universiteyi
bitirmeyi ogret ona...
Temiz kokmasini...
Sorgusuz sevmeyi...
El yazisi ile notlar yazmayi...
Lafı dolandırmamayı...
Sevdiklerinin hicbir zaman çantada keklik olmadiğini,
dostluga yatirim yapmasi gerektigini, kıymetini bilmeyenlerden
uzaklasmasını öğret ona.
Muzigi sevmesini, sporla barışık yaşamasını,
Işlerin hicbir zaman bitmedigini soyle ona,
en yoğun zamanda bile kendine
vakit ayirmasi gerektiğini öğret...
Ama en çok da kendini sevmesini ogret...
Kendini sevmezse kimsenin onu sevmeyecegini...
Kendine cicek almazsa kimseden cicek beklememesi gerektigini...
Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa kimsenin
onun icin yemek hazirlamayacagini...
Hayatta her seyden cok kendisinin önemli olduğunu öğret ona..."
 
Ce: bura da dıyarın ucgenı hadı bakalım

8Temmuz

İşte Türkiye'deyim; bölge sorumlusu Tommy arkadaşla havaalanından
kalacağımız eve giderken hayli uyarıcı bilgiler aldım;

"Hemen başlama, biraz sağını solunu tanımalısın; Türkler acayip bir
millettir" filan diye bir şeyler söyledi, ama aldırış etmedim.

Bir dakika bile zayi edilmemeli; görev kutsal, görev ağır.

9 Temmuz

Tommy'nin yanıldığı açık; bugün ilk tebliğimi yaptım bile.

Adam parkta öylece oturuyordu.

Söylediğim her şeyi gülümseyip başıyla tasdik ederek saatlerce dinlerken
ruhumun göklere değdiğini hissetmiştim. Bizi seyreden simitçi, sonradan o
adamın sağır olduğunu söyleyince biraz moralim bozuldu

ama olur öyle şeyler.

11 Temmuz

Üçüncü gün; Tommy hâlâ "erken henüz" diye ısrar ediyor.

Mânâsız bir ısrar bu; kurtulması gereken o kadar çok ruh var ki burada.

Çorap almaya inmiştim semt pazarına. Nasıl oldu anlamadım ama eve dönerken
artık benim altılı çelik tencere takımım vardı.

Önemli değil, tencere gerekli bir araç nasıl olsa.

Tencereci arkadaşa müjdeyi tebliğ ettim.

"Ayıpsın abi, Hazreti İsâ' ya can fedâ." dedi, ben ağladım.

Söz verdi, pazar toplantılarına gelecek; hatta bana bir adres bile verdi.

O adrese gidersem bir sürü insanı misyona katabilirmişim.

21 Temmuz

Tommy hâlâ "gitme, bak karışmam" diyor; işte bu aşırı ihtiyatkârlık yüzünden
buralarda İsa'nın mesajı yeterince bilinmiyor zaten.

Gittim; şehrin kenarında kalabalık bir mahallede bir apartmanın altıncı
katına çıktım. İçeride bir hayli erkek vardı; beni içeri aldılar, mobilyasız
bir salona geçtik. Çay getirdiler; hatır sordular. Tam lâfa başlarken biri
parmağıyla "sus" işareti yaptı. İçeriden yaşlıca bir adam çıkıp salona
gelince herkes gibi ben de ayağa kalktım. Sonra adam konuşmaya, bir nevi
vaaz vermeye başladı.

Şöyle bir dinledim; eh fena şeyler değil. Toplantıdan sonra herkes birbirine
sarıldı, yeniden çay ikram edildi. Burayı sevdim, yarın da geleceğim.

2 Ağustos

Yine aynı şeyler oldu; bir ara fırsat bulup salondaki arkadaşları misyona
kazandırayım dedim. Tam "İsa" demiştim ki, ihtiyar vaiz "İsa dedin de aklıma
geldi." deyip çok tatlı bir bahis açtı.

Öyle güzel anlatıyor ki başladım ağlamaya. Zor teselli ettiler; sonra ortaya
sofra geldi. Yemek yedik. Kuşbaşılı pilav nefisti; hele cacık!

12 Ağustos

Tommy beni tesbihle oynarken yakaladı. "Nereden buldun" diye sıkıştırıyor.
"Dükkanın birinden aldım." dedim. Tesbih bana iyi geliyor, meditasyon
yerine geçiyor. Bir tane de Tommy'e mi alsam?

6 Eylül

Bugün hep birlikte camiye gittik. "Bakayım" dedim burada neler yapıyorlar,
nasıl ibadet ediyorlar. Mecit diye bir temiz yüzlü arkadaşım var cemaatten.
Bana abdest almayı öğretti caminin avlusunda.

Tuvaletleri pek temiz değil ama abdest çok güzel bir olay. Fırsatını
kolluyorum; bunların hepsini Protestan etmezsem bana da Mahmut demesinler!

16 Eylül

"Nereden çıktı bu Mahmut?!" diye çıldırdı Tommy. "Kod adım" dedim. Anlamadı.
Anlamaz tabii. Ben ne yaptığımı biliyorum. Şimdilik sesimi çıkarmıyor,
toplantılara muntazaman devam ediyorum; ezan okununca "Hadi camiye gidelim,
Mahmut." diyorlar, gidiyorum. "Neler okuyorsunuz fısır fısır?" diye sordum.
Öğrettiler. Fatiha çok güzel bir sûre. Tommy'e de öğretmeliyim.

1 Ekim

Tommy beni evden atmaya kalkıştı dün. "Seni kandırıyorlar, Müslüman
yapacaklar enayi." diye çıkıştı. İtiraz ettim, "Ben bunların içyüzünü
öğrenmeye çalışıyorum Pastör Tommy" dedim.

"Sırlarını öğrendiğim an, bunları sürü halinde önüme katıp Sarayburnu' ndan
denize sokup cümlesini birden çatır çatır vaftiz etmezsem bana da Mahmut
demesinler." dedim.

"Çık dışarı aptal." diye kovdu beni. Misyondan gelen aylığımı da kesti.
Vermezse vermesin, cemaatteki arkadaşlar aralarında para toplayıp verdiler.
Geceyi ucuz bir otelde geçirdim.

Bugün Mecit'in evine taşınıyorum.

Az kaldı, az.. Dayan, oğlum Mahmut!

6 Kasım

Mecit benim için istihareye yatmış; "Yeşil gördüm, Mahmut." dedi, "Nurlar
içindeydin, hidâyet nasip oldu sana, ne mutlu." dedi.

Tabii, aldırış etmiyorum, fakat hoşuma gitmedi de değil.

9 Kasım

Bugünlerde cemaate İngilizce dersleri vermeye başladım; sabah namazını
topluca edâ ettikten sonra kuşluk vaktine kadar ders veriyorum.

Kuşlukla öğle arasında tefsir dersleri yapıyoruz.

Beni artık iyice kendilerinden zannediyorlar.

21 Kasım

Yeni damat olduğum için dört günden beri günlük yazamadım.

Mecit'in teyzesinin kızı Sabiha ile nikahlandık dün. Nikâhımızı Saadettin
Hoca kıydı sağ olsun.

Sünnet dediğin ise sinek ısırığı gibi bir şey zaten, çabucak geçti.

Bu sabah yolda Tommy ile karşılaştık. "Kiliseye yazdım, seni defterden
sildiler." dedi. Güldüm, hâlâ o bayatlamış misyoner kafası işte. Benim din
değiştirdiğimi sanıyor, gerzek.

Halbuki ben...

28 Kasım

Ne kadar üzgünüm. Mecit, "Nasip değilmiş, seneye gidersin" diyor. Hac
kayıtları kapanmışmış. İstesem ecnebi pasaportumla Mısır üzerinden vize alır
giderim, ama ben olayı içeriden, herkesle bütün mü'minler le birlikte yaşamak
istiyorum oysaki.

19 Aralık

Sabiha ile teheccütten sonra Yaşar Hoca mevzusu geçti aramızda.

Yav, bu Yaşar Nuri Hoca iyi adam hoş adam, fakat ne bileyim çok modern bir
duruşu var gibi sanki;

hani, "İslâm'ı en iyi ben bilirim." şeklinde bir dayılanma.

Öğleden sonra yayıncımla sözlü anlaşma yaptık; ilk eserim iki ay sonra
çıkıyor:

"İslâm'ın selefî boyutlarına dinamik bakışlar".

Yayıncım, "Fiyatı iki lira yaparsak üç yüz bin satarız." diyor. "HAMD OLSUN"

A. Cem ARIKKÖK

alıntıdır
 
Geri
Üst