Yeşilçam'da yarım asırlık Sultan...

sevgi10

Üye
Üye
Yeşilçam'da yarım asırlık Sultan...
sultan türk filmi türkan şoray a taşkent film festivalinde en iyi kadın oyuncu ödülü kazandıran film melekmi şeytanmı türk filmi full izle melek mi şeytan mı full izle
119814.jpg
Beyazperde’ye adım attığı günden bu yana yediden yetmişe herkesin gönlüne o bir daha hiç yıkılmayacak şekilde tahtını kuran Türk Sinemasının 48 yıllık ‘Sultan’ı Türkan Şoray...
Türk Sineması efsanesinin bugünkü durağında, Beyazperde’ye adım attığı günden bu yana yediden yetmişe herkesin gönlüne o bir daha hiç yıkılmayacak şekilde tahtını kuran ‘Sultan’ lakaplı, Türk Sineması’nın Sultanı Türkan Şoray....

Yolculukların en güzeliydi şüphesiz onunkisi…
Nostalji'nin başladığı yerden Yeşilçam durağına değin…

Evet, 28.06.1945’de İstanbul’da hayata gülümser Türkan Sultan… Fatih Kız Lisesi orta bölümünün ardından henüz 15 yaşındayken bir ömre bedel gördüğü sinemanın o büyülü perdesini aralar. Bu tanışma, 1960 yılında ‘Köyde Bir Kız Sevdim’ adlı yapıttır… Bu, sinemadaki ilk gülüşü, çamın ilk dalıdır artık…


119813.jpg



Kocaman bir çam…

Türk sinemasının gelmiş geçmiş en güzel kadını olarak anılan Sultan Türkan, 1960’larda araladığı perdeden böylelikle içeri girip Türk izleyicisinin gönlünde bir anda başka kimsenin alamayacağı bir yer edinir, bir zamana altın harflerle kazıtır adeta, Sultanı olur Türk izleyicisinin bir anda…

‘Güzel, kırılgan, utangaç, hırçın ve ulaşılmaz, sevimli, inatçı, zeki ve bazan da sevgiye yenilmesine rağmen boş bir intikam’ karakterlerini çizdiği filmleriyle bir anda milyonların sevgisini kazanır. Öyle ki, 1971 yapımlı ‘Melek mi Şeytan mı?’ adlı eserde; esas kızın (Türkan Şoray) babası bir kumpasa getirilip iflas ettirilir. Adam da intihar eder. Kızı babasının intikamını almak için harekete geçer. Karşısında dört düşmanı vardır. Tek tek hepsinin felaketlerine neden olur ama bir tanesi ile arasında bir aşk başlayacaktır.
Kısacası, sevgi yine yüreğindeki buzları eritmiştir Sultan’ın…
Yeşilçam tarihinde değil herhalde tüm zaman ve mekânlarda birkez Sultan gelmiştir hayata… Belki de, bizimle ağlayıp bizimle gülmesi, bizimle hüzünlenip bizimle paylaşmasıydı bizi bu denli O’na-Sultan’a-bağlayan…

Yeşilçam’dan evimize bir güneş olarak doğuşuydu yüreğimizi ısıtan…
Kara kaşlı kara gözlü Sultan güzelliği ve sinema aşkıyla bütünleşen yeteneğiyle yüzlerce sinema filminde ve birçok dizide başrol aldı.


Suna (2007), Hicran Sokağı (2007), Tatlı Hayat (2001), İkinci bahar (1998), Şahmaran (1993), Berdel 1990, Dila Hanım 1977, Asiye Nasıl Kurtulur?(1973), Sultan Gelin (1973), Yedi Kocalı Hürmüz (1971), Ateşli Çingene (1969-gelincik rolünde), Çalıkuşu (1966), Köyde Bir Kız Sevdim (1960-ilk filmi ve 15 yaşındadır henüz Sultan)

Toplumsal gerçekçilikle beraber köy ve kent arasındaki yaşamı da, oralarda-bir yerlerde belki bir çoğumuzun hatırına bile gelmeyecek hayatları da oynamıştır yaşamın tâ kendisi olarak…
Evet, Sultan Gelin adlı yapıtta (Güzeller güzeli Sultan, en yüksek parayı veren zengin bir köylünün oğlu Osman’la evlendirilir. Askerden çürüğe çıkarılan ve ileri derecede kalp hastası olduğu için hayatı tehlikede olan Osman, Sultan’a kocalık edemez. Genç kız hayatın karşısına çıkardığı tüm sıkıntılara sabırla katlanmaya ve yaşamını sürdürmeye çalışır. Ancak başlık parasının boşa gideceğinden korkan aile oğullarını kaybettikten sonra Sultan’ın evden gitmemesi için en yaralayıcı törelerden birine başvurur. Daha henüz yürüyen oğullarıyla Sultan’ı evlendirirler. Anadolu’dan yöresel bir dram .) olduğu gibi kimi gerçekleri dile getirir öyküsünde…
1978’de başrollerini Bulut Aras’la paylaştığı ‘Sultan’ adlı yapıtla tahtını daha bir sağlamlaştırır Şoray. Usta yönetmen Kartal Tibet’in imzasıyla izleyicilerle buluşan bu eserde, gecekondu semtinde yaşayan, civar evlere temizliğe giden dört çocuklu dul bir kadındır Sultan (Türkan Şoray). Gönlünü minibüs şoförü Kemal'e (Bulut Aras) kaptırır. Kemal'in muhtar babası, çevre yolu yapımı nedeniyle üzerinde gecekondu bulunan arsalara göz dikmiştir… ) Böylelikle bir parça da gecekondu insanının sesi olur Sultan bazen ...


119812.jpg



Yaşamın zorluğunu ve sevginin yola getirdiği hikâyesiyle…

Bunun yanı sıra; Dönüş (1972), Buğulu Gözler (1970), Buruk Acı (1969), adlı 3 esere de imzasını atar Sultan.
Yılanı öldürseler (1981), Buruk acı (1969) adlı senaryolarını yanı sıra uzun yıllara yakın aldığı oyunculuk deneyimlerinin ve elbetteki sinema aşkıyla yeteneğinin buluşması sonucu bu kez şansını, yönetmenlikte dener ve pekâlâ başarılı olur. Yönetmenliği yaptığı filmler, Yılanı Öldürseler (1981), Bodrum Hakimi (1976), Azap (1973), Dönüş (1972)

1977 yapımlı Atıf Yılmaz imzalı ‘Selvi Boylum Alyazmalım’la bir kez daha Türk izleyicisinin karşısında görücüye çıkar ve bu kez daha beğenilir…
“Köylü kızı Asya ile kamyon şoförü İlyas birbirlerini severler. İşleri bozulan İlyas Asya’nın karşısına öyle çıkmak istemez ve bunalıma girerek Asya’yı terk eder. Sahipsiz kalan Asya’ya ve çocuğuna Cemşit adlı bir yol yapımcısı sahip çıkar. Yıllar sonra bir gün İlyas çıkagelir. Asya şimdi büyük aşkı ve kendisine zor gününde kucak açan Cemşit arasında bir tercih yapmak zorunda kalır…“

“Sevgi nedir? Sevgi emektir?” der esas kız ve âşık olduğu adamı; seven ve emek veren adam için bırakır…
İnanılmaz şiirsel anlatımın Cahit Berkay’ın unutulmaz müziğiyle buluştuğu yapıt.
Aynı zamanda Taşkent Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran Cengiz Aytmatov’un öyküsünden Beyaz Perde’ye uyarlanmış bir şahaser...
Tabi burada Ahmet Mekin’in de başarılı rolü burada yadsınamaz.

Ve yine Atıf Yılmaz imzalı 1972 yılında çekilen Ateş Parçası’nda…
Bir çadır tiyatrosunun gülü olan Azize yoksul, sıradan yaşamında küçük mutluluklar ve içten sevgilerle yetinmektedir. Mert, altın kalpli, güler yüzlü bir kızdır. Tiyatroda şarkı söyleyip soytarılık yaparak müşterileri eğlendirmektedir. Niyet tavşanının çektiği faldan yakında hayatının erkeğiyle tanışacağını öğrenir. Ve kısmeti yağmurlu bir gecede karşısına çıkar. Sosyetenin hızlı çapkınlarından Tarık, genç kızı mecburen arabasına alınca hayatları tahmin edemeyecekleri ölçüde değişecektir. Tarık hayatını allak bullak eden baş belasından bir türlü yakasını kurtaramaz. Azize ise ansızın hayatına giren bu fal prensine gönlünü çoktan kaptırmıştır. Ancak Tarık nişanlıdır ve Azize ile arasında kapanamayacak uçurumlar vardır.

İşte burada tonton amcasıyla (Nubar Terziyan), boncuğuyla (tavşan), palyaço sahneleri düzenleyen ve Türkan Şoray’a eşlik eden Müjdat Gezen’iyle, Tarık’ın palabıyık babası Ulvi Arman rolündeki Hulusi Kentmen’iyle ve de o hemen her filminde Sultan’ın seslendirdiği şarkılarla eşlik eden Belkıs Özeneri’yle ve de esas oğlan rolündeki Kartal Tibet’iyle (Tarık) ölesiye gönüllerde …

“Tez vakitte hayatının erkeği çıkacak karşına, hem saadet, hem şöhret, hem para… Az acı çekmek de var hesapta ama sonu aydınlık, düğün, tantana...”
(bir dileke umutların bağlandığı küçük ve temiz hayatlar…)


"Nayır-nolamaz"
Hiç unutamadığım bir sahnesi ise - hep o Cüneyt Arkın’a has konuşmalarıyla kulaklara aşina olan, nayır-nolamazlı - replikleridir şüphesiz Ateş Parçası’nın... Sadık uşağın sert hallerine karşın Azize’nin Tarık’a, “bu senden daha sert yahu, demesi üzerine” Tarık’ın, “nöyledir” diyaloguna ben gibi doymayışınızı görür gibiyim...

Belki de hep içinden geldiği gibi bizden biri gibi konuşup hayata dalışıydı bizleri bağlayan…
Halktan, içimizden biri olarak bir anda gönülleri fethettiği kapıdan,
usulca girdi,
Türkan Sultan...



Ve aşk başlamıştı artık Azize’de ama ona göre farklı dünyaların insanıydılar zira Azize’nin çadır tiyatrosunda şarkı söyleyişi ve Tarık’a açıklayamadığı gerçekleri…

“Çektiğim azaptan gönlüm inledi, ahımı bülbüller susup dinledi…
Bilmezsin bu aşk bana neyledi, ne olur bir kere gülüver Fatma Fatma…”

Beste ve güftesi Burhaneddin Deran’a ait olan hicaz makamlı şarkısıyla Belkıs Özener’in sesiyle Türkan Şoray unutulur mu? …
Şu diyalogu ise, Sultan’ın doğallığını tam olarak kanıtıdır desek hiç de yalan olmaz…
Kentmen, bu sevimli, herkesin gönlünde taht kuran güzel kızı pek bir sever .
Palabıyık Ulvi ile Çadır Kızı Azize’nin ;
Kentmen, “şimdi insanların seni niye bu kadar çok sevdiğini daha iyi anlıyorum.”
Şoray, “kimse sevmez ki beni, patavatsızım…”
Kentmen, “harika…”
Şoray, “gevezeyim, aklıma il geleni söylerim…”
Kentmen, “mükemmel”
Şoray, “erkek gibiyim süs-filan bilmem…”
Kentmen, “daha iyisi can sağlığı…”
Şoray, “alay mı ediyorsun posbıyık?”
Kentmen, “posbıyık mı?”
Şoray, biraz da küfürlü konuşurum, bıyıkların o karda çok yakışıyor ki” deyince,
Kentmen, şöyle bir bıyıklarını burarak, hafiften başlayan gülümsemesini öylesine kahkahaya çevirir ki bu sahne hep ama hep aklımda yer edinmiştir…

Ve o gün, nişan hediyesi olarak posbıyık Kentmen’in değerli bir kolye vermesi üzerine gönlü zengin Türkan Sultan, hediyeyi reddederek, “posbıyıklarınızdan alacağım iki öpücük bana dünyanın en değerli hediyesidir” şeklindeki tavrıyla, sevgiden ördüğü koca çamın bir dalını, yeşil bir dalını daha uzatır böylelikle bizlere…

Evet, bir sultan geçti Yeşilçam’dan… Bir Sultan araladı olanca büyüsüyle Beyazperde’yi…
Türk Sineması’nın Sultanı Türkan Şoray şüphesiz ki çok ama çok büyük bir mirası bıraktı bizlere…
Gelin o büyük mirasa (Yeşilçam’a, Türk Sineması’na), hep beraber sahip çıkalım…
Yaşatalım onu en dar ve en geniş vakitlerde bile…
Gündoğumundan, günbatımına değin…
haber7
 
Geri
Üst