Yarın Ölecek olsan sen ne yapardın Meleğim ?
Akşam, üstünde uyumaktan ortası artık çökmeye başlayan koltuğuma uzandım. Prison Break’in en heyecanlı yerinde kalmıştım, onu seyrediyorum. Son hatırladığım bu. Kan ter içinde kötü bir kabusun muhtemelen ortasında (daha fazlasını görmeye beynim dayanamamış olmalı) sıçradım.Benimle beraber Milat da yerinden fırlayıp, “ne oluyor ya, uyuyorduk şurada, manyak kadın ” yüz ifadesiyle gidip diğer koltuğa kıvrıldı. Saate baktım. 03.35. İnsan böyle saçma sapan rüyalar görüp korkuyla uyandığında, bir müddet daha o ruh halini üstünden atamıyor ve kendini yalnız hissediyor. Hemen bir kahve yapıp, camı açtım. Temiz bir nefes, oh! Rüya canım, rüya. Ama ben kendimi yatıştırmaya çalışırken, bahçede bir hışırtı. Karanlığın içinde bir ayak sesi. Bana doğru yaklaşıyor. Kanım çekildi. Hala mı rüyadayım acaba? Uyan kızım, uyan! Bir çimdik attım kendime, ah! Demek ki ayığım. Bu yaklaşan kim o zaman. Hemen toparlandım. Silahlarımı almam lazım. Fener (bahçeyi görmek için), bıçak, bayıltıcı sprey, cep telefonu ( 155 yazılı bir tek çevir tuşuna basmak gerekecek).
Tüm donanımımı hazırladıktan sonra, ışıkları söndürüp tekrar cama yaklaştım. Arsız hırsıza bak, hala bahçede ama karanlıktan görünmüyor. Derin bir nefes çektim içime. Hyaaaattt! Feneri tuttum bahçeye, “kimsin ulan sen?” şeklindeki saçma soruma cevap gelmesini bekliyorum.Sanki hırsız bana, “abla, merak etmeyin ben hırsız, siz yatın, ben girip değerli bir şey var mı diye bakıp çıkacağım” diyecek. Ve o asır gibi geçen saniyelerin sonunda şöyle bir cevap geldi: “miyavvv” Allah cezanı vermesin emi! Milat’ın arkadaşı, acıkmış, aranıyor bahçede. Biraz mama attım camdan, girdim içeri.
Aldı beni bir düşünce. Ya gerçekten o hırsız olsaydı. Adamla karşılaşsaydık. Dövüşseydik. Ben ölseydim. Cenazem çok kalabalık olur muydu? (Bak ya delinin düşündüklerine) Şimdi milletin başına iş açmak da var. Ailemi teselli edecekler, kendileri üzülecekler, evde dualar, helvalar… Önce camiye gidecek millet işini gücünü bırakıp, oradan kabristana gitmek var. Yakın çevre, ayıp olur diye gelmek zorunda. Diğerleri cami avlusundan dağılacak. Ha, bir de bu kriz zamanı mezar satın almak gerekiyor. O kadar masraf. Günah canım insanlara.
Yok, karar verdim. Vasiyetim olsun. Beni Şile’de bir dağın başına gömün. Öyle tören falan da yapmayın. Ailem, bir de birkaç can dostum. Millete iş çıkarmayın. Öldüysek öldük ne var yani bu kadar büyütecek. Çünkü mezar taşına yazı yazmak işi zor. Ne yazacaksın şimdi? “Aşkın kadınıydı, aşkı anlattı, aşkı sevdi, kim bilir yüreğinde kaç sevdaya daha yer vardı, gitti” Saçma sapan duvar yazısı gibi olur. Zor iş. Ben kimseyi uğraştırmayayım en iyisi. Zaten bu yazdıklarım da kötü bir rüyanın etkisi.
İnsan düşünmeli ama arada bir. Yarın ölecek olsam, bugün üzüldüğüm şeylerin bir değeri kalır mı diye? Kaç kişiyi yürekten sevdim? Kaç insana iyiliğim dokundu? Geride ne bıraktım? Yapacak nelerim vardı? Hayallerimin ne kadarını gerçekleştirdim? Ve daha binlerce soru…
Çok planlı yaşamak da gereksiz.
Zaten şu laf var ya, işin özü gibi.. “Tanrı’yı güldürmek istiyorsanız, planlarınızı anlatın” diye. Biraz gevşetmek lazım yaşamın iplerini. Bu kadar tırmalamak da anlamsız kalıyor bazen. Değmeyecek gözyaşları, kavgalar, sinir krizleri, depresyon. Yarın ölecek olsam, güzel bir akşam yemeği yerdim sevdiklerimle, kahkaha atardım doyasıya. Son ana kadar sevdiğim şarkıları söylerdim bağıra bağıra , üstüne de yağmur yağarsa muhteşem olurdu. Ama Milat kalırdı aklımda. Onu da dostlarımdan biri alır, bakardı herhalde. Ve son olarak, bir günlüğüne aşık olurdum.
Bir erkeği tekrar sevmeyi hatırlatırdım kalbime. Yüreğim boş gitmek istemezdim. O da kim olurdu? Hıımm! Buldum. İkea’da gördüğüm o adam olurdu. Ama bu başka bir hikaye, söz, diğer yazıda da o abiyi anlatacağım. Saat 04.45 . Bana da yazık. Önce bu yazıyı yayına sokayım, sonra da gidip güzel bir kitap okuyayım. Ne de olsa kötü bir gece geçirdim. Uyuyabileceğimi sanmıyorum. Bu arada siz de bir düşünün bakalım, yarın ölecek olsaydınız, neler yapardınız?
Hamiş: Ne olur, ne olmaz, ben dostlarıma söyleyeyim de, kütüphanemdeki kitapların tiyatro ile ilgi olanlarını MSM kütüphanesine, organlarımı ve eşyalarımı ihtiyacı olanlara bağışlayın. Laptop ile şiirlerimi Kedi alsın. Resimleri anneme verin. Makyaj malzemeleri Nilgün'e. Ay! Çok fazla şey varmış yazacak. Siz en iyisi akşam toplanıp bana yemeğe gelin. Yazmaya üşendim.