Yaratıcı Olun, Beyin Kimyanız Değişsin
YARATICI OLUN, BEYİN KİMYANIZ DEĞİŞSİN...
Yazan: Pınar Uysal Onganer
Herkes yaratıcı olabilir, ama bazı koşulları var!
Yaratıcılık nereden gelir? Herkes yaratıcı olabilir mi? Michelangelo''nun babası taşçı, Shakespeare ise orta sınıf bir tüccarın oğlu idi. Bazı insanların kendi mütevazı hayatlarından sıyrılıp yaratıcı dahiler olarak adlandırılmaları ve yükselmelerinin nedenleri ne olabilir?
Toplum olarak yaratıcı ve üstün zekâlı kişilere karşı toleranslı olmadığımızı savunan ünlü Amerikalı psikiyatrist Dr. Andreasen, salt zekânın yeterli olmadığını bunun yanında bir de risk alma ve hata yapmayı göze almanın önemini de vurguladı.
Geçtiğimiz günlerde Londra''da bulunana Dana Centre''de düzenlenen toplantıda üstün yetenekli dehaların beyinlerindeki bilimsel farklılıklar tartışıldı.
Psikiyatrist Dr. Nancy Andreasen ''in yazdığı ''The Creating Brain: The neuroscience of genius'' (Beyin yaratmak: Dahilerin nörobilimi) adlı kitapta da belirtildiği gibi, yaratıcılık ile zekâ aynı şey değil. Yaratıcı olmanın kuralı materyallere beklenenin dışında bir şekil ve hayat verebilmek.
Beyin araştırmalarını destekleyen Avrupa Dana Fonu ile Dana Yayınları''nın organize ettiği geceye söz konusu kitabın yazarı, Iowa Üniversitesi''nde görevli Dr. Andreasen , Wellcome Trust''tan Dr. Ken Arnold, Londra Üniversitesi''nden davranış nörobilimi konusunda yaptığı çalışmaları ile tanınan Dr. Daniel Glaser ve Sanat Derneği başkanı David Barrie konuşmacı olarak katıldılar.
Toplantının yönetimini ise The Guardian gazetesi eski bilim editörü Tim Radford üstlendi. İnsan beyninin yaratıcı hamleleri nasıl yapabildiği, genlerin ve çevrenin etkisi, standart eğitimin rolü ve akıl sağlığı ile dehanın ilişkisi tartışılan konu başlıklarındandı.
HEPİMİZİN YARATICILIK YETENEĞİ VAR MI?
Dr Andreasen, herkesin yaratıcılığa sahip olduğu görüşünde. Konuşmak, yeni kelimeler, yeni cümleler ile kendimizi anlatabilmek bunun en basit örneği.
Ancak, çok azımız Michelangelo gibi bir David heykeli, Mozart gibi bir opera ortaya çıkarabiliyoruz. Dr. Glaser ise, yaratıcılığın kaynağının beyinde olduğunu yapılan bilimsel çalışmalar ile gösterildiği fakat beyinin kendi dünyasını anlayamadan birçok sorunun cevapsız kalmaya devam edeceğini belirtti.
Bundan 200 yıl önce yaratıcılığın bilimsel bir soru olmaktan çok dini temelleri olduğuna dikkat çeken Dr. Arnold ise, konunun çok daha kapsamlı olduğunu ve bu yüzden de tek başına bilim, tarih, felsefe veya din ile açıklanamayacağını söyledi.
David Barrie, konunun sanat kısmını ele alarak, yaratıclılığın değerlendirilmesinin göreceli olduğuna dikkat çekti. Şöyle ki, birçok eser bugün beğenilmiyor, örneğin Van Gogh eserlerini yaşarken satamıyordu bile. Bu sosyal kabul görmeme sanatçının yaratıcılığını etkileyebileceği gibi eserinin değeri hakkında o anda karar vermeyi de zorlaştırıyor.
NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?
Peki yaratıcılık nasıl ortaya çıkıyor? Dr. Andreasen''a göre bu süreç, beynin bilinçsizce çalışmasının sonucu. Bunu, kaos teorisine benzetmek mümkün. Yani, düzensiz gelen bilgiler veya sinyallerin beyinde yeniden, kendiliğinden düzene girmesiyle yaracılık ortaya çıkıyor. Önemsiz sandığımız birçok şey bilinçsizce aklımızı karıştırıyor ve belki de ilerideki başarılarımızın temellerini atıyor. Dr. Arnold ise sadece beynin anlaşılması ile yaratıcılığın çözülemeyeceğini, bireyin etrafında olanların da irdelenmesi gerektiğini kaydetti.
Bu aşamada benim aklımı kurcalayan soru ise şuydu: Biliç nedir bilmeden bilinçsizliği nasıl anlayabiliriz ki? Rüyalarımızı hâlâ açıklayamıyoruz örneğin. Neden rüya gördüğümüzü, tamamen hafızamızdan sildiğimizi sandığımız şeylerin nasıl birden bire, yemek yerken mesela ya da yolda yürürken aklımıza geldiğini bilmiyoruz. Sanırım ancak beynin çalışmasını tam olarak çözdüğümüz zaman bu sorular anlamını yitirecek.
SORUNU TAM ÇÖZMEK ZOR
Toplantının tam da bu noktasında, Dr. Arnold beynin yaratıcılıktaki önemini anlasak bile, sorunun tamamını çözemeyeceğimizi belirtti. David Barrie ise, orkestrada çalan bir sanatçı ile yalnız başına şiir yazan bir şairin yaratıcılık seviyesinin aynı olmadığını savundu.
Modern tıbbın sunduklarından, fMR (fonksiyonel manyetik rezonans) tekniği ile bugün yaratıcılığı beyinde ölçebiliyoruz. Buradan elde ettiğimiz bilgi ne işimize yarayacak? Yaratıcılık geliştirilebilir mi? Bir kadın olarak, bundan 100 yıl öncesine kıyasla, günümüz kadınlarının yaratıcılık başarısını eğitim sistemine bağlayan Dr Andreasen eğitimin çok büyük önem taşıdığını söyledi. Dr. Andreasen''e katılmakla birlikte, Dickens''ın, Cervantes''in dönemlerindeki eğitimin kalitesini ile yaratıcılıklarının düzeyini düşünmeden edemedim.
Eğitim çok önemli olmakla birlikte yaratıcılık kavramını ortaya çıkaran bir unsur değil bana göre, çünkü yaratıcılık, verilen bilgilerden çok, beyindeki bilgileri seçip işlemekle ortaya çıkıyor.
YARATICILIK, RİSK VE HATA
Diyelim ki, yaratıcılığın nedenlerini, aşamalarını anladık. Peki hepimiz dahi olursak? Toplum olarak yaratıcı ve üstün zekâlı kişilere karşı toleranslı olmadığımızı savunan Dr. Andreasen, salt zekânın yeterli olmadığını bunun yanından bir de risk alma ve hata yapmayı göze almanın önemini de vurguladı. Kuralları koyma, risk alma, oyun oynama gibi tavsiyelerin bilim için ne kadar geçerli olduğu ise bence tartışılır. Günümüz koşullarında bile kimsenin aklına gelmeyen, çok değişik bir bilimsel öneri desteklen(e)miyor. Öne sürülen fikirlerin ne kadar ''gerçekçi'' ne kadar ''uygulanabilir'' olduğu ile ölçülüyor projelerin, bilimsel makalelerin değerleri.
Bugün eserlerini beğeni ile dinlediğimiz, incelediğimiz pek çok sanatçının ününde eleştirmenlerin de rolü yok mu? Birileri dikkatimizi söz konusu esere, sanatçıya çekmiyor mu? Yaratıcılığı kendi duyularımız ve düşüncelerimizle bağımsız olarak ne kadar değerlendirebiliyoruz?
David Barrie bu konuda pek de başarılı olmadığımız görüşünde.
Örneğin Raphael''in bahsi geçen kriterlerin kurbanı olarak yaşarken sanatçı kimliğinin öne çıkarılmadığını söyledi. Ardından duygularımızın yaratıcılık kavramına etkisi irdelendi. Bir insanın mesela kızgın olmasının kızgınlık üzerine iyi yazması için yeterli olmadığı, yani duygularımızın yaratıcılığımızı sadece tetikleyebileceği belirtildi.
YARATICILIK ve AKIL SAĞLIĞI
Gecede tartışılan bir diğer ilginç konu başlığı ise yaratıcılık ve akıl sağlığı ilişkisi idi. Özellikle şizofreni ve ünlü yazarlar, düşünürler konuşulurken çıkan soru ise kafa karıştırıcı idi; akıl hastalıklarını tedavi etmeye çalışırken toplumun yaratıcılığını mı engelliyoruz? Cevabı son derece basit aslında bu sorunun. Tıbbın yaptığı, yapmaya çalıştığı ''kötüyü'', hayatımızı devam ettirmemize engel olanı ortadan kaldırmaya, böylece yaratıcılığa yol açmaya yönelik aksine değil.
İnsan beyni yaratıcılık sürecine nasıl giriyor? Nasıl bir şiir, şarkı veya bir denklem ortaya çıkarabiliyor?
Belki de bu soruların cevabı insan olmanın temelinde yatıyor. Tarih öncesinde atalarımızın kendilerini nasıl karanlık mağaraların dışına attığı, ateşi bulduğu, modern dünyayı kurduğunu anlamak sorunun gerçek cevabı belki de...
Kaos Teorisi nedir?
Karmaşık sistemlerde (genellikle lineer olmayan sistemler) yapılan ufak tefek oynamaların ilerdeki zamanda büyük değişikliklere yol açabileceğini savunan teori. Temelinden kaos teorisi determinizme karşı değildir. Yakın gelecekte olan şeylerin tahminin kolay, daha sonraki zamanda olacakların ise tahmininin zor olduğuna dair bir teoremdir.
Amerikalı matematik ve meteoroloji uzmanı Edward Norton Lorenz, bilgisayarında anlamsız veriler belirince, bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını düşünmüş ve hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için kâğıttaki çıktı üzerinde çalışmaya başlamış.
Bilgisayarının, başlamak için ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini görmüş ve ardından, bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar vermiş. Böylece, Lorenz, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan kaos teorisini ortaya atmış.
Yazan: Pınar Uysal Onganer
Herkes yaratıcı olabilir, ama bazı koşulları var!
Yaratıcılık nereden gelir? Herkes yaratıcı olabilir mi? Michelangelo''nun babası taşçı, Shakespeare ise orta sınıf bir tüccarın oğlu idi. Bazı insanların kendi mütevazı hayatlarından sıyrılıp yaratıcı dahiler olarak adlandırılmaları ve yükselmelerinin nedenleri ne olabilir?
Toplum olarak yaratıcı ve üstün zekâlı kişilere karşı toleranslı olmadığımızı savunan ünlü Amerikalı psikiyatrist Dr. Andreasen, salt zekânın yeterli olmadığını bunun yanında bir de risk alma ve hata yapmayı göze almanın önemini de vurguladı.
Geçtiğimiz günlerde Londra''da bulunana Dana Centre''de düzenlenen toplantıda üstün yetenekli dehaların beyinlerindeki bilimsel farklılıklar tartışıldı.
Psikiyatrist Dr. Nancy Andreasen ''in yazdığı ''The Creating Brain: The neuroscience of genius'' (Beyin yaratmak: Dahilerin nörobilimi) adlı kitapta da belirtildiği gibi, yaratıcılık ile zekâ aynı şey değil. Yaratıcı olmanın kuralı materyallere beklenenin dışında bir şekil ve hayat verebilmek.
Beyin araştırmalarını destekleyen Avrupa Dana Fonu ile Dana Yayınları''nın organize ettiği geceye söz konusu kitabın yazarı, Iowa Üniversitesi''nde görevli Dr. Andreasen , Wellcome Trust''tan Dr. Ken Arnold, Londra Üniversitesi''nden davranış nörobilimi konusunda yaptığı çalışmaları ile tanınan Dr. Daniel Glaser ve Sanat Derneği başkanı David Barrie konuşmacı olarak katıldılar.
Toplantının yönetimini ise The Guardian gazetesi eski bilim editörü Tim Radford üstlendi. İnsan beyninin yaratıcı hamleleri nasıl yapabildiği, genlerin ve çevrenin etkisi, standart eğitimin rolü ve akıl sağlığı ile dehanın ilişkisi tartışılan konu başlıklarındandı.
HEPİMİZİN YARATICILIK YETENEĞİ VAR MI?
Dr Andreasen, herkesin yaratıcılığa sahip olduğu görüşünde. Konuşmak, yeni kelimeler, yeni cümleler ile kendimizi anlatabilmek bunun en basit örneği.
Ancak, çok azımız Michelangelo gibi bir David heykeli, Mozart gibi bir opera ortaya çıkarabiliyoruz. Dr. Glaser ise, yaratıcılığın kaynağının beyinde olduğunu yapılan bilimsel çalışmalar ile gösterildiği fakat beyinin kendi dünyasını anlayamadan birçok sorunun cevapsız kalmaya devam edeceğini belirtti.
Bundan 200 yıl önce yaratıcılığın bilimsel bir soru olmaktan çok dini temelleri olduğuna dikkat çeken Dr. Arnold ise, konunun çok daha kapsamlı olduğunu ve bu yüzden de tek başına bilim, tarih, felsefe veya din ile açıklanamayacağını söyledi.
David Barrie, konunun sanat kısmını ele alarak, yaratıclılığın değerlendirilmesinin göreceli olduğuna dikkat çekti. Şöyle ki, birçok eser bugün beğenilmiyor, örneğin Van Gogh eserlerini yaşarken satamıyordu bile. Bu sosyal kabul görmeme sanatçının yaratıcılığını etkileyebileceği gibi eserinin değeri hakkında o anda karar vermeyi de zorlaştırıyor.
NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?
Peki yaratıcılık nasıl ortaya çıkıyor? Dr. Andreasen''a göre bu süreç, beynin bilinçsizce çalışmasının sonucu. Bunu, kaos teorisine benzetmek mümkün. Yani, düzensiz gelen bilgiler veya sinyallerin beyinde yeniden, kendiliğinden düzene girmesiyle yaracılık ortaya çıkıyor. Önemsiz sandığımız birçok şey bilinçsizce aklımızı karıştırıyor ve belki de ilerideki başarılarımızın temellerini atıyor. Dr. Arnold ise sadece beynin anlaşılması ile yaratıcılığın çözülemeyeceğini, bireyin etrafında olanların da irdelenmesi gerektiğini kaydetti.
Bu aşamada benim aklımı kurcalayan soru ise şuydu: Biliç nedir bilmeden bilinçsizliği nasıl anlayabiliriz ki? Rüyalarımızı hâlâ açıklayamıyoruz örneğin. Neden rüya gördüğümüzü, tamamen hafızamızdan sildiğimizi sandığımız şeylerin nasıl birden bire, yemek yerken mesela ya da yolda yürürken aklımıza geldiğini bilmiyoruz. Sanırım ancak beynin çalışmasını tam olarak çözdüğümüz zaman bu sorular anlamını yitirecek.
SORUNU TAM ÇÖZMEK ZOR
Toplantının tam da bu noktasında, Dr. Arnold beynin yaratıcılıktaki önemini anlasak bile, sorunun tamamını çözemeyeceğimizi belirtti. David Barrie ise, orkestrada çalan bir sanatçı ile yalnız başına şiir yazan bir şairin yaratıcılık seviyesinin aynı olmadığını savundu.
Modern tıbbın sunduklarından, fMR (fonksiyonel manyetik rezonans) tekniği ile bugün yaratıcılığı beyinde ölçebiliyoruz. Buradan elde ettiğimiz bilgi ne işimize yarayacak? Yaratıcılık geliştirilebilir mi? Bir kadın olarak, bundan 100 yıl öncesine kıyasla, günümüz kadınlarının yaratıcılık başarısını eğitim sistemine bağlayan Dr Andreasen eğitimin çok büyük önem taşıdığını söyledi. Dr. Andreasen''e katılmakla birlikte, Dickens''ın, Cervantes''in dönemlerindeki eğitimin kalitesini ile yaratıcılıklarının düzeyini düşünmeden edemedim.
Eğitim çok önemli olmakla birlikte yaratıcılık kavramını ortaya çıkaran bir unsur değil bana göre, çünkü yaratıcılık, verilen bilgilerden çok, beyindeki bilgileri seçip işlemekle ortaya çıkıyor.
YARATICILIK, RİSK VE HATA
Diyelim ki, yaratıcılığın nedenlerini, aşamalarını anladık. Peki hepimiz dahi olursak? Toplum olarak yaratıcı ve üstün zekâlı kişilere karşı toleranslı olmadığımızı savunan Dr. Andreasen, salt zekânın yeterli olmadığını bunun yanından bir de risk alma ve hata yapmayı göze almanın önemini de vurguladı. Kuralları koyma, risk alma, oyun oynama gibi tavsiyelerin bilim için ne kadar geçerli olduğu ise bence tartışılır. Günümüz koşullarında bile kimsenin aklına gelmeyen, çok değişik bir bilimsel öneri desteklen(e)miyor. Öne sürülen fikirlerin ne kadar ''gerçekçi'' ne kadar ''uygulanabilir'' olduğu ile ölçülüyor projelerin, bilimsel makalelerin değerleri.
Bugün eserlerini beğeni ile dinlediğimiz, incelediğimiz pek çok sanatçının ününde eleştirmenlerin de rolü yok mu? Birileri dikkatimizi söz konusu esere, sanatçıya çekmiyor mu? Yaratıcılığı kendi duyularımız ve düşüncelerimizle bağımsız olarak ne kadar değerlendirebiliyoruz?
David Barrie bu konuda pek de başarılı olmadığımız görüşünde.
Örneğin Raphael''in bahsi geçen kriterlerin kurbanı olarak yaşarken sanatçı kimliğinin öne çıkarılmadığını söyledi. Ardından duygularımızın yaratıcılık kavramına etkisi irdelendi. Bir insanın mesela kızgın olmasının kızgınlık üzerine iyi yazması için yeterli olmadığı, yani duygularımızın yaratıcılığımızı sadece tetikleyebileceği belirtildi.
YARATICILIK ve AKIL SAĞLIĞI
Gecede tartışılan bir diğer ilginç konu başlığı ise yaratıcılık ve akıl sağlığı ilişkisi idi. Özellikle şizofreni ve ünlü yazarlar, düşünürler konuşulurken çıkan soru ise kafa karıştırıcı idi; akıl hastalıklarını tedavi etmeye çalışırken toplumun yaratıcılığını mı engelliyoruz? Cevabı son derece basit aslında bu sorunun. Tıbbın yaptığı, yapmaya çalıştığı ''kötüyü'', hayatımızı devam ettirmemize engel olanı ortadan kaldırmaya, böylece yaratıcılığa yol açmaya yönelik aksine değil.
İnsan beyni yaratıcılık sürecine nasıl giriyor? Nasıl bir şiir, şarkı veya bir denklem ortaya çıkarabiliyor?
Belki de bu soruların cevabı insan olmanın temelinde yatıyor. Tarih öncesinde atalarımızın kendilerini nasıl karanlık mağaraların dışına attığı, ateşi bulduğu, modern dünyayı kurduğunu anlamak sorunun gerçek cevabı belki de...
Kaos Teorisi nedir?
Karmaşık sistemlerde (genellikle lineer olmayan sistemler) yapılan ufak tefek oynamaların ilerdeki zamanda büyük değişikliklere yol açabileceğini savunan teori. Temelinden kaos teorisi determinizme karşı değildir. Yakın gelecekte olan şeylerin tahminin kolay, daha sonraki zamanda olacakların ise tahmininin zor olduğuna dair bir teoremdir.
Amerikalı matematik ve meteoroloji uzmanı Edward Norton Lorenz, bilgisayarında anlamsız veriler belirince, bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını düşünmüş ve hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için kâğıttaki çıktı üzerinde çalışmaya başlamış.
Bilgisayarının, başlamak için ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini görmüş ve ardından, bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar vermiş. Böylece, Lorenz, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan kaos teorisini ortaya atmış.