Yaptırım Çeşitleri

aSqimSin

Yeni Üye
Üye
Yaptırım Çeşitleri
yaptırım türleri yaptırım çeşitleri hukukta türleri hukukun hükümsüzlük çeşitleri

II. Y A P T I R I M Ç E Şİ T L E R İ


Yaptırım, hukukça öngörüldüğü durumlarda fizik zorlama uygulamasını da içerir. Hukuk konusunda fazla bir bilgi sahibi olmayan sade bir vatandaş için ilk akla gelen yaptırım cezadır. Oysa cezanın yanısıra başka yaptırım çeşitleri olduğu gibi, ceza kavramı da kendi içinde türlere ayrılır.


A. Ceza

Hukuk kuralına aykırı davranışların bir bölümü “suç” sayılır ve bu davranışların “cezalandırılması” öngörülür. Cezalandırma, hukuka aykırı davranan kişinin, bu davranışından ötürü belirli bir çektirmeye ve/veya yoksun bırakmaya konu olmasıdır.

Türk Ceza Kanunu, suçları “cürümler” ve “kabahatler” olarak iki ana kategoriye ayırmakta ve her bir kategori için değişik ceza türleri öngörmektedir. Cürümler, toplum düzenini kabahatlere oranla daha çok sarsan ve bireylerin hak ve çıkarlarına daha büyük ölçüde saldırılması anlamına gelen eylemlerdir. Örneğin adam öldürme ve hırsızlık birer cürümdür. Buna karşılık trafik suçları daha çok kabahat kategorisindedir.

1) Cürümler İçin Öngörülmüş Cezalar :

a) Cürümler için öngörülmüş cezaların en ağırı ”ölüm cezası”dır (idam). Avrupa ülkelerinde kaldırılmış olan bu ceza Türkiye’de yakın zamanlara kadar geçerliliğini korumuştur. Bu sorun, yeni anayasa değişikliği ile aşılmak istenmiştir. Anayasanın 38. maddesine yeni bir fıkra eklenerek: “Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışında ölüm cezası verilemez.” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm, ilk iki istisnası ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 6. protokolün paralelindedir. Terör suçu istisnası ise 6. protokolde yer almamıştır. Anayasa’daki bu değişikliğin ceza kanunlarının, idam cezası öngören maddelerine yansıtılması son Uyum Paketi (02.08.2002 tarih ve 4771 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun: RG 09.08.2002 – 24841) ile gerçekleşmiştir. Bu paket, Anayasada öngörülen değişikliği de aşan bir düzenleme getirmektedir. Buna göre idam cezası, terör suçlarında da yasal düzeyde kaldırılarak affı mümkün olmayan bir ömür boyu hapis cezasına dönüştürülmüştür. Bu değişikliğin Anayasa’da değil de yasada yapılmış olması, bir anayasaya aykırılık sorunu doğurmaz. Ancak, böyle bir değişiklik, ilerisi için iki olasılığın açık tutulması anlamına gelir: Yasada terör suçları için yeniden idam cezası öngörülebileceği gibi, şimdi idam cezası yerine konulmuş bulunan afsız ömür boyu hapis cezası da yeni bir yasa ile affı mümkün bir cezaya dönüştürülebilir.

Türkiye’de idam cezasının infaz edilebilmesi, buna dair bir yasanın çıkarılmasına bağlıdır. Böyle bir yasa çıkmadıkça, mahkemece verilen idam cezası kesinleşmiş olsa bile infaz edilemez. Bu düzenleme, idam cezası için öngörülen istisnalar bakımından geçerliliğini korumaktadır.
b) ”Ağır hapis cezası, ömür boyu (eski deyimi ile “müebbed”) ve geçici (eski deyimi ile “muvakkat”) olarak ikiye ayrılır. Geçici ağır hapis cezası 1 yıldan 24 yıla kadar değişen süreler için verilir;

Hapis cezası 7 gün ile 5 yıl arasında değişir;

Ağır para cezası, yirmi bin lira ile yüz milyon lira arasında değişir, ancak bazı suçlar için orantılı para cezasına hükmolunabilir, bunlarda üst sınır yoktur.

Kamu hizmetlerinden yasaklılık ömür boyu ya da geçici olabilir; seçme ve seçilme haklarından yoksun kalma gibi sonuçlar da doğurur. Tek başına bir ceza olabileceği gibi, kişinin çarptırılmış olduğu bir başka cezanın sonucu olarak da ortaya çıkabilir.

2) Kabahatler İçin Ceza Türleri :

Hafif hapis cezası” (bir günle iki yıl arasında değişir); ”hafif para cezası” (beşbin lira ile onmilyon lira arasında değişir); ”belirli bir meslek ve sanatla uğraşma yasağı” cezası üç günden iki yıla kadar değişir; başka bir cezanın sonucu olabileceği gibi tek başına bir ceza olarak da verilebilir. Bazı özel kanunlar,belirli bir meslek ve sanatla uğraşma cezasının sürekli olarak verilmesini de öngörmektedir.

3) Suç ve Cezalara İlişkin Anayasal Hükümler

Suçlar için öngörülen çeşitli ceza yaptırımları, kişi dokunulmazlığını, kişi hürriyeti ve güvenliğini çok yakından ilgilendirdiğinden, Anayasanın 38.maddesinde suç ve cezalara ilişkin özel güvence hükümleri yer almıştır. Bunlardan bazılarına göre:

Kimse işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha
ağır bir ceza verilemez.” (AY m.38, 1.fıkra) “Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukardaki fıkra uygulanır” (AY m.38, 2.fıkra).”Ceza ve ceza yerine geçecek güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.”(AY m.38/3.fıkra).

Bu hükümler “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” (suçta ve cezada kanunilik) ilkesinin somutlaştırılmış kurallarıdır. Bu hükümler karşısında cezaları ağırlaştıran yasa değişiklikleri geriye yürütülemez. Buna karşılık cezaları azaltan yasa değişiklikleri daha önce işlenmiş suçlar hakkında da uygulanır.

Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” (AY m.38/4.fıkra). Bu fıkra suçsuzluk karinesini somutlaştırmaktadır. Sanığın kesin mahkumiyet hükmüne kadar suçsuz sayılması, kendisinin suçsuzluğunu kanıtlamakla yükümlü olmaması anlamına gelir. Suç iddiası savcı tarafından makul ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmadıkça ve bu iddia mahkemenin kesin hükmüne bağlanmadıkça sanık suçsuzdur.

Aynı ilkenin bir ürünü olarak ceza yasalarının yorumunda “in dubio pro reo” (“Şüpheden maznun müstefit olur” ya da “kuşku halinde sanık lehine yorum”) ilkesi geçerli olur.

Ceza sorumluluğu şahsidir.” (AY m.38/6.fıkra). Cezaların şahsiliği ilkesi , failden başka kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılamayacağını ifade eder.

4) Disiplin Cezaları

Yukarda açıklanan ceza türleri Türk Ceza Kanunu’nda yer almış olup, durumu ve statüsü ne olursa olsun herkes için uygulanabilecek niteliktedir. Disiplin cezaları ise ancak belirli statülerde bulunan kişilere uygulanabilen özel bir yaptırım çeşidini oluştururlar.Örneğin “devlet memurluğu” sıfatını taşıyan kişilerin, görev ve sorumlulukları ile ilgili kusurlu davranışları için Devlet Memurları Kanunu’nda çeşitli disiplin cezaları öngörülmüştür. Kusurun ağırlığına göre bu disiplin cezaları şöyle sıralanmaktadır:

Uyarma (memura görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesi); kınama (memura görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun bildirilmesi); aylıktan kesme (memurun brüt aylığından 1/30, 1/8 arasında kesinti yapılması); kademe ilerlemesinin durdurulması (memurun bulunduğu kademede belli bir süre ilerlemesinin durdurulması); devlet memurluğundan çıkarma (bir daha devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarma). ( 657 sayılı D.M.K. m.125).

Bunun gibi üniversite öğrencilerinin öğretim kurumlarının düzenine aykırı davranışları için uyarma, kınama, bir haftadan bir aya kadar veya bir veya iki yarı yıl için kurumdan uzaklaştırma veya yüksek öğretim kurumundan çıkarma cezaları verilmesi söz konusu olabilir. (2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu m.54). Ayrıca Barolar ve diğer meslek odaları üyeleri veya asker kişiler gibi farklı statüde bulunanlar için de yasalarda mesleğin niteliğine göre farklı disiplin ceza sistemleri öngörülmüştür.

Ceza hukuku alanındaki cezalar, ancak bağımsız mahkemelerce karara bağlanabilir. Buna karşılık disiplin cezaları bu konuda yasa ile yetkili kılınmış kurul veya kişilerce, yine yasaca öngörülen belli soruşturma usullerine uyularak verilebilir. Gerek bu nedenle ve gerekse disiplin cezalarının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin ve ilgili meslek mensuplarının güvenceleri bakımından taşıdığı büyük önem dolayısıyla Anayasada özel güvence hükümleri yer almıştır. Anayasanın 129. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına göre:

Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.

Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararı yargı denetimi dışında bırakılamaz.

B. Tazminat (Ödence)

Tazminat türündeki yaptırım, bir hukuk kuralını çiğneyerek başkasının z a r a r a uğramasına neden olan kişiye uygulanır.Tazminatın amacı, bir kimsenin malvarlığında haksız olarak yol açılan eksilmenin veya manevi varlığına yapılan saldırının giderilmesi, yani zarar verici olaydan önceki durumla sonraki durum arasındaki farkın kaldırılmasıdır.

1) Haksız Eylemden Doğan Tazminat

Tazminat borcuna yol açan nedenlerin başında haksız eylem (haksız fiil) gelmektedir. İki kişi arasında ”daha önce bir borç bağlantısı yokken, bunlardan biri zarara uğramakta ve bu zarar diğerinin bir eyleminden ileri gelmekte ise, haksız eylem söz konusudur.

Borçlar Kanununun 41.maddesi, bir kimseyi ister bile bile (kasten), ister savsama yoluyla (ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlikle) haksız olarak zarara uğratan kişinin, bu zararı ödemekle yükümlü olduğunu belirtmiştir.

[FONT=&quot]Örneğin komşusuna kızıp camını kıran kişi, onu bile bile kasten zarara uğratmıştır. Buna karşılık aynı kişi taşı bir kuş vurmak amacıyla atsa ve taş sekip komşusunun camını kırsa, bu kez, komşusunu zarara uğratacak bir davranıştan sakınmak için gerekli özeni göstermemekten dolayı kusurlu olur. Başka bir deyişle savsama (ihmal) yoluyla zarara yol açmış olur. (AYBAY, s.38)[/FONT]

2) Ceza Sorumluluğu - Haksız Eylem Sorumluluğu (AYBAY, s. 39 vd)

Başkasının hukuk alanına “haksız eylem” yoluyla saldırıda bulunarak zarara yol açmış kişi iki çeşit yaptırımla karşı karşıya kalabilir: ceza sorumluluğundan doğan yaptırım, haksız eylem sorumluluğundan doğan yaptırım. Bu iki yaptırımı birbiriyle karıştırmamak gerekir.

Ceza sorumluluğu bakımından eylemin kamu düzenini sarsmış olup olmadığı ve suç oluşturup oluşturmadığı konusu ağırlık taşır. Eylem suç oluşturmuşsa, eylemi yapan kişi kamu
adına yürütülecek bir soruşturma sonunda ceza görecektir. Yani ceza, zarar görmüş kişi adına ve yararına değil, kamu adına verilecektir.

Haksız eylem sorumluluğu (hukuki sorumluluk) açısından ise önemli olan haksız eylemin suç oluşturması değil, başkasının hukuk alanında bir zarar meydana getirmesidir. Amaç, zarar görmüş olan kişinin zararının, zarara yol açan kişiye ödettirilmesi, yani zararın giderilmesidir.
Ceza sorumluluğu ceza mahkemelerince, haksız eylem sorumluluğu ise hukuk mahkemelerince saptanır.

Ceza sorumluluğu ve hukuki sorumluluk aynı olayla ilgili olarak birlikte ortaya çıkabilirler. Başka bir deyişle, kişinin eylemi aynı zamanda hem bir suç, hem de haksız eylem oluşturabilir. Örneğin (A), (B)’nin otomobilini kasten tahrip ederse, TCK’nın 516.maddesindeki suçu işlemiş olacak ve bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası görmesi gerekecektir. Ama (A) aynı zamanda otomobile verdiği zararı gidermek üzere B.K. m.41 uyarınca tazminat ödemekle yükümlü kılınabilecektir. Böylece (A), tek bir eylemi nedeniyle iki ayrı yaptırımla karşı karşıya kalabilecektir.

Ancak, ceza sorumluluğu ile haksız eylem sorumluluğunun bir arada bulunmadığı haller de yok değildir. Örneğin bir kimsenin bir başkasının evine onun “rızası hilafına veya hile ile veya gizlice” girip hiç bir zarar vermeden çıkması halinde, bu eylem, ortada bir zarar bulunmadığından, haksız eylem sorumluluğu doğurmaz. Oysa aynı eylem başlıbaşına bir suç oluşturduğundan (TCK m.193), bir aydan altı aya kadar hapis cezası yaptırımı ile karşılaşır.

Buna karşılık yapılan haksız fiil, aynı zamanda bir suç kapsamı içinde değilse, bu kez olayda yalnızca tazminat yaptırımı söz konusu olur.

3) Manevi Tazminat

Zarar deyimi “bir kimsenin malvarlığında rızası dışında ortaya çıkan azalma”yı belirtmekle birlikte , bazen kişinin malvarlığına değil de manevi varlığına yapılan saldırılar da manevi zarar denilen bir zarar türü oluşturabilir. Manevi zarar, kişisel değer ve varlıklardaki parayla ölçülemeyen zedelemeyi belirtir. Kişinin yaşamı, sağlığı, namusu, onuru, saygınlığı gibi değerlerin saldırıya uğraması ve bu yüzden elem ve üzüntüye uğraması, manevi zarar sayılır. Böyle bir durumda yargıç, bu zararın giderilmesi için “uygun bir akça tutarının” zarar veren tarafından zarar görene ödetilmesine hükmedebilir [BK m.49; MK m.25, 26 (eski MK m.24 a ve 25); MK m. 121, (eski MK m.85 vb)]. Buna manevi tazminat denir.
4) Borca Aykırılıktan Doğan Tazminat Borcu

Aralarında önceden kurulmuş bir borç ilişkisi bulunan, yani birbirlerine karşı “alacaklı” ve “borçlu” durumunda bulunan iki kişiden biri, ötekine karşı yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa, bu yüzden ötekinin uğradığı zararı gidermek zorundadır. Böyle bir eylemin aynı zamanda bir suç konusu olması ve cezai sorumluluk doğurması ilke olarak mümkün değildir. Nitekim 2001 Anayasa Değişikliği, 38.maddenin 6.fıkrasına aşağıdaki kuralı eklemiştir: “Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.

C. Zorla Yaptırma (cebri icra)

Borcunu kendi rızasıyla yerine getirmeyen borçlu, alacaklının istemi ve başvurusu üzerine , devlet gücü kullanılarak borcunu ödemeye zorlanabilir. Bu durumda devletin zorlayıcı gücü, örneğin icra dairesi aracılığı ile borçlunun mallarına el koyar, bu malları satar ve satış bedelinden alacaklıya alacağını öder. Kişi, kendi alacağını kendi gücüyle ya da başka güçlerle elde etme yoluna gidemez.

Ayrıca belirtmek gerekir ki cebri icra sadece borçlunun malvarlığı üzerinde uygulanabilir. Yani cebri icra organları sadece borçlunun malvarlığına el koyabilir. Çağdaş hukuk sistemlerinde alacağın tahsili için borçlunun hapsi yoluna gidilemez. (Mal beyanında bulunmayan borçlunun hapisle tazyiki gibi yaptırımlar istisnadır.) 2001 Anayasa Değişikliği ile 38. maddenin 6. fıkrasına eklenen ve yukarda aktarılan yeni kural, burada da geçerlidir.

Para borcu dışındaki ödev ve yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınanlar için de özel zorlama usulleri vardır.Örneğin mahkemenin kesinleşmiş tahliye kararına rağmen evi boşaltmayan kiracı, icra yolu ile çıkartılır; askerlik ödevini yerine getirmekten kaçınan kişiye askerlik ödevi zorla yaptırılır; ruhsatsız inşaat yıktırılır.

Ç. Zoralım (müsadere)

Zoralım, suç işlenmesiyle ilişkisi olan eşyanın, mahkeme kararıyla devlet hazinesine mal edilmesidir. Suç işlenmesinde kullanılan veya bu amaçla hazırlanan ya da suçtan husule gelen eşya zoralım konusu olur. “Kullanılması, yapılması, taşınması, bulundurulması ve satılması başlıbaşına suç oluşturan”, örneğin uyuşturucu madde veya kaçak eşya da zorla alınır. Bu gibi eşyanın zoralım konusu olması için başka bir suçla ilişkisi bulunması gerekmez.

Buna karşılık Anayasanın 38.maddesinin 6.fıkrası, genel müsadere cezasını, yani bir suç nedeniyle kişinin, suçla ilgisi bulunmayan bütün malvarlığına el konulmasını yasaklamıştır.

Bunun gibi yine Anayasanın 30.maddesine göre: “Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve milli güvenlik aleyhinde işlenmiş bir suçtan mahkum olma hali hariç, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez ve işletilmekten alıkonulamaz.

D. Geçersizlik (hükümsüzlük; butlan)

Yasalara göre yetkili kılınmış kişi veya organlarca yapılması geçerlilik koşulu olan işlemler vardır. Örneğin evlendirme memuru denilen resmi bir yetkili önünde yapılmayan evlenme hukuki açıdan yok sayılır. Bunun gibi tapu memuru önünde yapılmayan bir taşınmaz mal satışı geçerli olamaz.
Bazı durumlarda işlemin içeriği o işlemin hukuken geçerli olmasına engeldir. Örneğin ticareti kanunla yasaklanmış esrar, eroin gibi uyuşturucu maddelerin alım-satımı konusunda yapılmış anlaşmalar geçersiz (batıl)’dır. Ahlaka ve kamu düzenine aykırı içerik taşıyan sözleşmeler de bu kümeye girer.

Bazı işlemler de yasada öngörülmüş biçim koşullarına uyulmadığı için geçerlik taşıyamaz. Örneğin Borçlar Kanununa göre, kefalet sözleşmesi yazılı biçimde yapılmalıdır. Sözlü olarak yapılmış bir kefalet sözleşmesi geçersizdir.
 
Geri
Üst