Konuya cevap cer

TÜRKİYE’DE OKULLAŞMA ORANLARI VE EĞİTİMİN GETİRİSİ

Prof. Dr. Aysıt  Tansel 

1. Giriş

Eğitimin kalkınma sürecine önemli  katkıları olduğu hep düşünülmüştür. Kalkınma

konusundaki yeni yayınların da  belgelediği gibi; eğitim, işgücünün verimliliğini artırır, gelir

dağılımını  düzeltir, sağlık ve beslenmeyi geliştirir, doğurganlığı azaltır, gelecek  kuşakların

eğitim alma olanağını artırır, toplumsal ve siyasal gelişmeye  önemli katkılarda bulunur.

Kalkınmış ülkeler olsun, kalkınmakta olan ülkeler  olsun eğitime ilişkin sorunları

tartışmaktadırlar. Eğitimin niteliğini  iyileştirmek ve yüksek öğrenime parasal kaynak

sağlamak gibi konular  gelişmiş ülkelerin ana sorunlarıdır. Gelişmekte olan ülkelerde ise,  bu

kaygılara bir de eğitimin yaygınlaştırılması kaygısı eklenmektedir.

Bu  makalede, Türkiye’de okullaşma oranları, Türkiye’de eğitimin getirisi ve  eğitimin

piyasa dışı getirileri ana başlıkları üzerinde bilgi verilecek,  mümkün olduğu zaman başka

ülkelerle karşılaştırmalar yapılacaktır.

2.  Türkiye’de Okullaşma Oranları

Değişik düzeylerdeki okullaşma oranları  eğitimin yaygınlığı hakkında fikir verir.

İlkokulda brüt okullaşma oranı,  ilkokula kayıtlı bütün çocukların sayısının, ilkokul çağında

olan toplam  nüfusa bölünmesi ile elde edilir. Brüt okullaşma oranı yüzde yüzü geçebilir, 

çünkü ilkokula kayıtlı bazı öğrenciler, ülkenin standart ilkokul yaş  grubundan daha genç veya

daha yaşlı olabilirler. Buna karşılık net okullaşma  oranı ise okula kayıtlı çocukların sadece

resmi okul yaşında olanlarının  sayısının, bu yaş grubundaki toplam çocuk nüfusuna oranı

olarak tanımlanır.  Tanımı dolayısı ile net okullaşma oranı yüzde yüzü aşamaz. Okula  kayıtlı

çocuk sayısı genellikle, okul döneminin başlangıcındaki sayıdır. Yıl  içerisindeki değişiklikleri

yansıtmaz.

Türkiye’de 1960’larda bu yana,  brüt okullaşma oranlarında önemli gelişmeler

olmuştur. Bu gelişmeler Dünya  Bankası (1984 ve 1994)’de verilen istatistikler kullanılarak 

tartışılacaktır. Bu istatistiklere göre, Türkiye’de İlkokulda brüt okullaşma  oranı 1960’ta

toplam yüzde 75 iken (kızlar için yüzde 58) 1993’te hem  erkekler hem de kızlar için yüzde

100’ü bulmuştur. Orta öğretimde brüt  okullaşma oranı, ilkokulda olduğu biçimde tanımlanır.

Türkiye’de orta  öğretimde brüt okullaşma oranı 1960’da yalnızca yüzde 14 idi. Bu oran, 

1993’te kızlar için yüzde 50’ye erkekler içinse yüzde 74’e yükselmişti.  Uluslararası

istatistiklerde, yükseköğrenimde okullaşma oranı, lise üstü  eğitim ve üniversitelerde kayıtlı

bütün öğrenci sayısının, 20-24 yaş arası  nüfusa bölümü ile elde edilir. Lise üstü eğitim ve

üniversitelere kayıtlı  olan öğrenciler 20-24 yaş grubunun altında veya üstünde  olabilirler.

Türkiye’de yükseköğrenimde okullaşma oranı, 1960’ta yüzde 3’ten  1993’te yüzde 16’ya

çıkmıştır.

1960’lardan beri, ilk, orta ve  yükseköğretim okullaşma oranlarında görülen bu

gelişmeler, bu dönemde eğitim  harcamalarındaki azalmaya karşın gerçekleşti. Eğitimde

toplam kamu  harcamalarının gayrisafi milli hasılaya oranı, 1965’te yüzde 3.7’den, 1980’de 

yüzde 2.8’e ve 1990’da da yüzde 3.1’e düştü. Bu oran 1997’de yüzde 2.2. idi.  Dünya Bankası

(1984, 1994, 2000). Eğitim harcamalarının kamu bütçesi içindeki  oranı 1964’te yüzde

19.4’ten 1980’de 10.5’e ve 1990’da da 13.3’e düştü. 

Okuma-yazma bilenlerin oranı ve ortalama eğitim süresi insan sermayesi  sermaye

birikimi hakkında fikir verir. 1960’lardan bu yana Türkiye’de beşeri  sermaye birikiminde de

önemli gelişmeler olmuştur. Okuma-yazma bilmeyen  oranı, günlük yaşama ait basit bir

cümleyi okuyup yazamayan, 15 yaş üstü  nüfusun toplam nüfusa oranı olarak tanımlanır.

Türkiye’de, okuma-yazma  bilmeyenlerin oranı 1960’ta yüzde 83’ten 1998’de kadınlar için

yüzde 25’e  erkekler için yüzde 7’ye düştü (Dünya Bankası, 1984 ve 2000).

[FONT=arial,sans-serif]Page 2[/FONT]

2

Dünya Bankası kaynaklarında okullaşma oranları ile  ilgili en son istatistikler net 

okullaşma oranları olarak verilmiştir. Aşağıdaki tablo seçilmiş  ülkeler için net okullaşma 

oranlarını, okuma-yazma bilmeyenlerin oranları ile arkaya Gayri-Safi  Milli Hasılanın 

(GSMH) yüzdesi  olarak kamu eğitim harcamalarını gösteriyor. Kamu eğitim  harcamaları

(GSMH’nin yüzdesi  olarak) 1997’de, Fransa’da 6, Mısır’da 4.8 iken Türkiye’de  sadece

2.2’dir. Mısır’da  ortaöğretimde toplamda ve kadınlardaki okullaşma oranları

Türkiye’dekinden daha yüksektir. 1997’de Türkiye’de  ortaöğretimde net okullaşma oranı

yüzde 58 iken Mısır’da aynı yılda yüzde 75 idi. Bununla birlikte,  Türkiye’de ilköğretim 

zorunlu  olduğu için, okuma-yazma bilmeyenlerin oranı Türkiye’de, Mısır’dakinden  çok

düşüktür. 1998 yılında  Mısır’da kadınlarda yüzde 58, erkeklerde yüzde 35 olan okuma-yazma  

bilmeyenlerin oranı Türkiye’de  kadınlarda yüzde 25, erkeklerde ise yüzde 7 idi. Buna karşılık  

İspanya’da ortaöğretimde net  okullaşma oranı 1997’de yüzde 92 idi. İspanya’da okuma-

yazma bilmeyenlerin oranı ise 1998’de kadınlarda yüzde  4, erkeklerde yüzde 2 olmuştur. 

Yunanistan’da ise ortaöğretimde net okullaşma oranı 1997’de yüzde 91  idi. Yunanistan’da 

okuma-yazma  bilmeyenlerin oranı ise kadınlarda yüzde 5, erkeklerde yüzde 2 olmuştur.  

Okuma-yazma

Net  Okullaşma Oranı, 

GSMH yüzdesi  

Bilmeyen Oranı,  

1997 (%) 

Olarak Kamu Eğitim 

1998 (%) 

İlköğretim

Ortaöğretim

Harcamaları 1997(%)

Erkek

Kadın

Fransa  

100 

99 

6.0  

-

İspanya

100  

92 

2.3 

2  

Mısır 

95  

75 

4.8 

35  

58 

Portekiz 

99 

87  

3.8 

11  

Yunanistan  

100 

91 

3.1  

Türkiye

100  

58 

2.2 

7  

25 

Kaynak : Dünya Bankası (2000). 

Türkiye’de zorunlu ilköğretime karşın, gençler arasında  okuma-yazma bilmeyenlerin 

oranı  OECD ülkelerindekinden daha yüksektir. 1990 yılında, 15-19 yaş arası  gençlerde

okuma-yazma  bilmeyenlerin oranı Türkiye’de yüzde 9.4 iken, bu oran Portekiz’de yüzde 0.7  

ve İspanya’da yüzde 1.0 idi.  

İşgücünün ortalama eğitim  süresi, insan sermayesi birikimi hakkında bir fikir verir.  

Nüfus Sayımı sonuçları  kullanılarak yapılan hesaplamalara göre, işgücünün ortalama eğitim  

süresi, 1970 yılında kadınlarda  1.6 yıl, erkeklerde 3.6 yıl idi. 1990’da ise kadınlarda 4  yıla,

erkeklerde 6 yıla çıkmıştır  (Tansel ve Güngör, 1997). 2000 yılı Nüfus Sayımı sonuçları  henüz

yayınlanmadığından bu yıla  ait bir kestirim yapılamamıştır. Türkiye’de eğitimde, büyük  

bölgesel farklılıklar vardır.  Ortalama eğitim süresi, her ne kadar bir birikim ölçüsü ise de,  

bölgesel ve toplumsal cinsiyet  kaynaklı farklılıklar konusunda bir görüş verir. 1990 yılında,  

ülkenin en gelişmiş bölgesi olan  Marmara bölgesinde, işgücünün ortalama eğitim süresi

kadınlarda 5.76 yıl, erkeklerde 6.48 yıldı. Bu sayılar,  Güneydoğu Anadolu bölgesinde 

kadınlar için 1.8 yıl ve erkekler için 4.75 yıl olan sürelerle  karşılaştırılmalıdır (Tansel ve

Güngör, 1997). UNİCEF Türkiye Bürosu (1994), Güneydoğu Türkiye’nin  kırsal kesiminde, 

okula kayıtlı  kız öğrenci oranının ücüncü sınıftan sonra, yüzde 25-30’lara düştüğüne dikkat  

çekiyor. Bu sayılar, Güneydoğu  Anadolu’da okullaşma probleminin olduğuna ve bu

problemin özellikle kadınlar için ciddi boyutlarda  olduğuna işaret etmektedir. 

1990  nüfus sayımına göre, okuma-yazma bilen nüfusun yüzed 57’si yalnızca  ilkokula

gitmişler ve başkaca  eğitim almamışlardı. 1997 Ağustos’unda, zorunlu eğitim, beş yıldan,  

ortaokulu da kapsayacak biçimde  sekiz yıla çıkarıldı. Bu, ortaokula girişte oluşan darboğazın  

aşılmasına yardımcı oldu.  Özellikle kız öğrencilerin ortaokulda okullaşma oranını artırdı. Bu  

reformdan sonra, okullaşma  oranlarına dair en son istatistikler, Devlet İstatistik  Enstitüsü

[FONT=arial,sans-serif]Page  3[/FONT]

3

tarafından 1998-1999 yılı için verilmemiştir. Yaş grupları tanımı  uluslararası istatistiklerden 

farklıdır. Bu istatistiklere göre brüt okullaşma oranı ilköğretimde  (6-13 yaş grubu için) 

erkeklerde  yüzde 97, kadınlarda yüzde 80 idi. Bu oran lise düzeyinde (14-16 yaş grubu için)  

erkeklerde yüzde 64, kadınlarda  yüzde 49 idi. Yükseköğretim düzeyinde (17-21 yaş grubu

için) ise erkeklerde yüzde 25, kadınlarda yüzde 17  olarak verilmiştir.

Okullaşma  oranları, Türkiye’de toplumsal cinsiyet bazında kadınların aleyhine  büyük

farklılıklar olduğunu  göstermektedir. Kadınların okullaşma oranları ilköğretim, lise ve  

üniversite düzeylerinde  erkeklerinkinden belirgin biçimde düşüktür. Ayrıca, okuma-yazma  

bilmeyen kadınların oranı yüzde  25 ile erkeklerinkine göre çok yüksektir ve Avrupa ülkeleri  

arasında en yüksektir. Ulaşılan  okullaşma düzeylerinde bölgeler arası farklılıklar büyüktür.  

Ortalama okul süresinin en düşük  Güneydoğu Anadolu’da ve özellikle kadınlar için düşük

olduğu görülmektedir. Elimizde kırsal ve kentsel  farklılıkları belirtecek istatistikler yoktur. 

Fakat, okullaşma oranlarının özellikle kırsal alanlarda  düşük ve okuma-yazma bilmeyenlerin

oranlarının kırsal alanlarda yüksek olduğu tahmin edilmektedir.  

3. Türkiye’de Eğitimin  Getirisi 

Eğitim kararı,  parasal harcamalar ve eğitime harcanan zamanın fırsat maliyeti ile  

gelecekteki getiri  beklentilerini içerir. Bu kararlar ve seçimler, hiç olmazsa ilk yıllarda  

çocuğun ailesi tarafından  verilir. Bireyler ya da aileleri açısından bakıldığında; eğitim,  kişinin

gelecekteki verimliliğini  artırmaya dönük bir yatırım olduğu kadar, yalnızca sahip  olunmak

istenen bir tüketim malı  olarak da görülmektedir. Eğitimin tüketim malı olması  yönü,

gözlemedeki güçlükler  nedeniyle genellikle ele alınmamıştır. Eğitimi bir yatırım malı sayan  

insan sermayesi kuramına göre  ise, (kusursuz borçlanma piyasaları ortamında) bireyler ya  da

aileler, ek eğitimin özel  getirisi, sermayenin özel maliyetine eşit olana dek eğitime yatırım  

yaparlar.

Diğer yatırım türlerinde olduğu gibi eğitime yapılan  yatırımlar da, getiri oranı

bakımından değerlendirilmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar,  eğitime yapılan 

yatırımın, hem  toplum hem de birey bakımından, hem kadın hem de erkek için karlı bir  

etkinlik olduğunu  göstermektedir. Gelir düzeyi yüksek ülkelerde, insansal ve  fiziksel

sermayenin getirileri  eşitlenmeye doğru giderken, kalkınmakta olan ülkelerde insana yatırım  

yapmanın üstünlükleri vardır.  Eğitimin özel ve toplumsal getirisine ilişkin kestirimler

(kaynakların kıt olduğu durumlarda) kamunun ve bireyin  yatırım önceliklerini öne çıkarır. 

Yatırım kararı alan bireyler açısından, eğitimden sağlayacakları özel  getiri en önemli 

belirleyici  olmaktaysa da; devlet açısından, eğitimin toplumsal getirisi, öncelikli yatırım  

alanlarını belirler.  

Eğitimin bireye sağladığı özel  getiri oranı şöyle tanımlanmaktadır: Eğitim almanın 

kişiye özel, gerçek ve firsat maliyetinin indirgenmiş  şimdiki değerleriyle; eğitim almış

kişinin, vergisi düşüldükten sonra eline geçen kazancın indirgenmiş  şimdiki değerinin

birbirine eşit  olması durumunu gerçekleştiren içsel getiri oranıdır. Toplumsal getiri oranı  ise,

özel maliyet ve yararlar  yanında, eğitimin toplumsal maliyet ve yararlarını da içermektedir ki,  

bunun içine kamu kesiminin  topladığı ek vergiler de girmektedir. Uygulamada, toplumsal  

getiri, eğitimin kamuya kişi  başına maliyetinin özel getiri ile toplanması sonucu elde

edilmektedir. Kalkınmakta olan ülkelerde, özellikle  yüksek öğrenim düzeyinde, toplumsal 

getiri ile özel getiri arasındaki fark büyüktür. Toplumsal getiri  oranlarına ilişkin elde bulunan 

kestirimler, eğitimin artı değerli dışsal yararlarını içermemektedir.  Bu nedenle, bu

kestirimlerin  toplumsal getiri oranlarının sadece alt sınırını belirlediği kabul edilmelidir.  

Psacharopoulos (1994)’ün ortaya  koyduğu toplumsal ve özel getiri oranlarında 

görülen genel örüntü özetlenecek olursa şunları görürüz.  Büyük Sahra’nın güneyinde kalan 

Afrika ülkelerinde gerçekleşen getiriler, OECD ülkelerindekinin iki  katı kadarken, Orta Doğu 

ve  Kuzey Afrika ülkelerindeki getiriler bu iki değer arasında kalmaktadır. Zaman  içerisinde

bir ülke kalkındıkça,  eğitimden elde edilen getiri genel olarak azalmaktadır. Ayrıca, öğrenim  

[FONT=arial,sans-serif]Page  4[/FONT]

4

düzeyi yükseldikçe toplumsal ve özel getirilerin her ikisi de  azalmaktadır. Dünyada, genelde, 

en yüksek toplumsal ve özel getiri ilköğretimden sağlanırken, en  düşük getiri, OECD

ülkelerinde  yükseköğrenimden sağlanmaktadır. 

Toplumsal ve özel getiriler arasındaki fark kamunun eğitime  desteğinin düzeyini

yansıtmaktadır. Kalkınmakta olan ülkelerde, özellikle yüksek eğitim  düzeylerinde bu fark çok

yüksek  olmaktadır. En büyük fark Büyük Sahranın güneyinde kalan Afrika ülkelerinde  

gözlenmekteyken, OECD  ülkelerinde özel ve toplumsal getiriler birbirine yakındır.  

Türkiye’de özel ve toplumsal  getiriler arasındaki fark özellikle yüksek öğrenim  düzeyinde

çarpıcı ölçüde  yüksektir. Bu da, bu eğitim düzeyinde, eğitimin kamuya maliyetinin yüksek  

olduğunun kanıtıdır.  

Kuveyt’te ve Ürdün’de, bir  yıllık okullaşmanın kadınlar için sağladığı getiri erkekler  

için sağladığından daha  yüksektir. Kadınların eğitiminin getirisinin erkeklerinkinden yüksek  

olduğu izleği dünya ortalaması  olarak da Psacharapoulos (1994) tarafından saptanmıştır. 

Kuveyt’te olduğu gibi Ürdün’de de yakın zamanlarda  eğitim alanına büyük yatırımlar

yapılmış, orada da ilkokula gidemeyen kalmamış ve orta öğretimde  okullaşma oranı

1980’lerin sonuna  doğru yüzde 60’ı aşmıştır. İspanya’da 1991 yılına ilişkin  bulgular

kadınların eğitiminin  getirisinin erkeklerinkinden yüksek oludğunu göstermektedir.  

Türkiye’de kadınlar için  eğitimin getirisi erkeklerinkine yakındır. Mısır’da üniversitenin  

mühendislik programları  dışındaki düzeylerde kadınların eğitiminin getirisi erkeklerinkinden  

daha yüksektir. Bütün bunlar,  kadınların eğitiminin yaygınlaştırılması gerekliliğine  işaret

etmektedir.  

Türkiye’de ücretli olarak  işgücüne katılma oranı, hem kadınlarda hem de erkeklerde,  

öğrenim düzeyiyle birlikte  yükselmektedir. Bu etki kadınlar için erkeklerde olduğundan daha  

yüksektir. Tansel (1994)  bir üniversite diplomasının, kadınların ücretli çalışma  olasılığını

yüzde elli  artırdığını belirlemiştir. 

Tansel (1994 ve 2000)’de gösterildiği gibi Türkiye’de kadın ve  erkekler için eğitimin

getirisi  öğrenim düzeyi ile birlikte artmaktadır. 1987 Hanehalkı Bütçe Anketi verileri ve  1989 

Hanehalkı İşgücü Anketi  verileri kullanılarak yapılan hesaplamalara göre en yüksek  getiri,

ortaokul düzeyinde  kadınlar için gözlemlenmiştir. Kadınlar ve erkekler için en  yüksek

getirinin üniversite  düzeyinde en düşük getirinin ise ilkokul düzeyinde olduğu görülmüştür.  

Değişik eğitim düzeylerinde  sağlanan getiriler örüntüsünde son yıllarda gözlenen bu

gelişmeler olasıdır ki, ilkokul düzeyinde yüzde yüz  okullaşmanın başarılmış olmasının bir 

sonucudur. Bu örüntüler Tansel (1999a)’da özetlenmiştir.  

Psacharapoulos (1994), genel  orta öğretim ders programlarından sağlanan toplumsal 

getirinin meslek okulları programlarından sağlanan  toplumsal getiriden daha yüksek olduğunu 

bildirmektedir. Bunun ana nedeni, meslek okulları programlarının  birim maliyetinin daha

yüksek  olmasıdır. İspanya’da meslek lisesi getirileri, genel liseye göre daha düşüktür.  

Türkiye’de ise meslek lisesi  eğitiminin özel getirisi genel liselerin özel getirisinden yüksektir.  

Bu sonuçlar, kadın, erkek ayrımı  gözetmeksizin meslek liselerinin yaygınlaştırılması

gerektiğini göstermektedir. Fakat, bu konuda ayrıntılı  bilgiye gereksinim vardır. Çeşitli

meslek liseleri programlarının getirisi hakkında ayrıntılı bilgi  yoktur. Hangi meslek lisesi 

programlarının yaygınlaştırılacağı konusu bu programların getirisi  hakkında bilgi gerektirir. 

Psacharapoulos (1994) dünya ortalaması olarak, toplumsal ve özel  getirinin, özel 

kesimde, kamu  kesiminden daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Tansel (1999b),  1994

Hanehalkı Gelir Anketi  sonuçlarını kullanarak, çeşitli eğitim düzeylerinde kamu yönetimi,  

kamu iktisadi teşekkülleri ve  formel özel kesimde getiri oranlarını hesaplamıştır.  Sonuçlar,

uluslararası bulgulara  koşut olarak, Türkiye’de de eğitimin getirisinin rekabetin  yaşandığı

özel kesimde, kamu  sektörüne göre daha yüksek olduğunu göstermektedir.  

[FONT=arial,sans-serif]Page  5[/FONT]

5

4. Eğitimin Piyasa dışı getirileri 

Eğitimin piyasada sağlanan toplumsal ve özel  getirilerine ilişkin yukarıdaki bulgular, 

aileler ve toplum tarafından değer verilen unsurların yalnızca bir  bölümüdür. Bu nedenle, 

gerçek  getirilerin yalnızca altsınırının kestirimini oluşturmaktadır. Her bir hanehalkı  için ve 

genel anlamda toplum  için eğitimin piyasa dışı getirilerini gözlemek ve ölçmek, piyasa  

getirilerini gözlemek ve  ölçmekten daha zordur. Eğitimin toplumsal dışsal getirilerinin çoğu,  

kadınların eğitimiyle ilgilidir.  Bu getirilerin en yüksek ilköğrenim düzeyinde olduğu ve eğitim  

düzeyi yükseldikçe azaldığı  düşünülmektedir. Araştırmalar göstermiştir ki, anaların  eğitilmesi

ile daha iyi beslenme,  daha iyi sağlık, çocuk ölüm oranlarında azalma, doğurganlık  hızında

azalma ve çocukların daha  iyi eğitilmesi arasında olumlu bir bağıntı vardır. Bütün bu piyasa  

dışı yararlar hem ailelerin ve  hem de toplumun refahına olumlu katkıda bulunmaktadır. 

Bunun sonucu olarak, bu yararlar, kadınların eğitiminin  kamu tarafından yaygınlaştırılmasına

haklılık kazandırdığı gibi, aileleri de kızlarının eğitimine yatırım  yapma konusunda 

yüreklendirmektedir. Kimi geleneksel toplumlarda, erkek çocuklarına  sağlanan eğitim 

olanaklarına  farklı gözle bakılmaktadır. Bu durum, bir ölçüde eğitimin piyasa getirilerinde  var 

olan gerçek ya da algılanan  farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Aile içinde karar verme  

yetkisinde olanların, kız  çocukların eğitimlerinin piyasa dışı getirilerinin farkına  varamamış

olmaları da önemli  olabilir. Schultz (1993) kız çocuklarının eğitimine yatırım  yapmada

aileleri yüreklendirecek  politikaların araştırmacılar tarafından incelenmesi  gereğini

vurgulamaktadır.  

5. Sonuç  

Okullaşma oranları  göstermektedir ki Türkiye’de toplumsal cinsiyet açısından

erkekler lehine büyük bir fark vardır. Bu farkın varlığı  ile birlikte, eğitimin özel getirisinin

kadın ve erkekler için hemen hemen aynı olduğu gözönüne alınırsa,  aileleri kız çocuklarının 

öğrenimine daha fazla kaynak ayırmaya özendiren politikaların  araştırılması asıldır. Bu

konuda  yapılacak araştırmalar okullaşmada toplumsal cinsiyet farkının özellikle  büyük

olduğu Güneydoğu Anadolu  bölgesi bakımından önem taşımaktadır. Böylelikle, kızlar  aile

yaşamının niteliğini ve  çocuklarının eğitimini geliştirmede önemli bir rol oynayabileceklerdir.  

Sonuçta bu da, toplum açısından  eğitim alanına daha büyük ve daha iyi nitelikli yatırım 

yapıldığı anlamına gelecektir. Nüfusun yaklaşık üçte  birini 15 yaş altının oluşturduğu 

Türkiye’de nüfus piramidi, sağlıklı eğitim politikaları  geliştirilmesi zorunluluğu anlamına 

gelirken, kaynakları sınırlı hükümetleri de zor bir sınavla karşı  karşıya bırakmaktadır. 

[FONT=arial,sans-serif]Page 6[/FONT]

6

Kaynakça 

Dünya Bankası (1984) World Development Report 1984,  Washington, D.C.: Oxford 

University Press. 

Dünya Bankası (1994) World Development Report 1994,  Washington, D.C.: Oxford 

University Press. 

Dünya Bankası (2000) World Development Report 2000/2001, Attacking  Poverty

Washington, D.C.:  Oxford University Press. 

Psacharapoulos, G. (1994) Returns to Investment in Education: A  Global Update. 

World  Development, 22(9): 1325-1343.

Schultz, T.P. (1993) Returns to Women’s Education, içinde: E.M. King  ve M.A.Hill 

(derleyenler)  Women’s Education in Developing Countries: Barriers,  Benefits

and Policies.  Baltimore: The John Hopkings University Press. 

Tansel, A. (1994) Wage Employment, Earnings and  Returns to Schooling for Men 

and  Women in Turkey, Economics of Education Review, 13(4) : 305-320.  

Tansel, A. and N.D.  Güngör (1997) Educational Attainment of Turkey’s Labor 

Force: A Comparison Across Provinces and Over Time,  ODTÜ Gelişme Dergisi

24(4): 305-320. 

Tansel, A. (1999a) Türkiye ve Seçilmiş Ülkelerde  Eğitimin Getirisi, ODTÜ Gelişme 

Dergisi, Fikret Görün’e Armağan. 26 (3-4):  453-472.

Tansel, A.  (1999b) Public-Private Employment Choice, Wage Differentials  and

Gender in Turkey, Ekonomik  Araştırmalar Merkezi, Çalışma Raporu no. 

99/4. Ankara: ODTÜ. 

Tansel, A. (2002) Self-Employment, Wage Employment and Returns  to Schooling by

Gender in Turkey,  içerisinde: D. Salehi-İsfahani (derleyen) Labor and  

Human Capital,  İthaca: İthaca Press. 

UNICEF –  Turkey (1994) For a Better Child in Turkey, Turkey’s Mid-Decade Goals,  

Adum-19/A, Ankara:  UNICEF-Turkey.

* Bu yazı ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu yayın organı  düşün dergisinin 14.sayısının 25-29  

sayfalarında  yayımlanmıştır. 



Geri
Üst