Türk dili kirleniyor ve git gite yozlaşıyor
türkçemiz neden kirleniyor dilimiz neden kirleniyor dilin yozlaşması hakkında kompozisyon dilin yozlaşması ile ilgili kompozisyon nedir
Son yıllarda herkesin diline pelesenk olmuş bir cümle var ki duymadığımız gün yok gibi: "Dilimiz çok kirleniyor. Dilimize sahip çıkalım." Bu cümleyi dillendirenlerin temel dayanağı ise Türkçeye giren yabancı sözcükler oluyor.
Dile müdahale etmenin sanıldığı kadar kolay olmadığı bilinse bu cümle bu kadar sık kurulmaz sanırım. Ayrıca; dilin kirlenmesi, yozlaşması vb. şeylerin ne mene şeyler olduğu da kimse tarafından söylenmiyor. Dil yabancı sözcükler yüzünden kirlenmez, öyle olsaydı Türkçenin temiz örnekleri 11. yüzyılda biterdi. Dilin kirlenmesinden ziyade işlevsizleşmesinden bahsedilebilir ki bunun sebebi de başka yerde aranmalıdır.
Dil her şeyden önce bir iletişim aracıdır ve eğer herhangi bir dil, konuşanları arasında iletişimi sağlıyorsa işlevini yerine getiriyor demektir. İletişimi sağlamayan dillerse zaten yok olup gider, bunun sayısız örneği mevcuttur zaten. Ayrıca şu çok şikayet edilen yabancı sözcükleri kullananların çoğunun, aynı zamanda şikayetçiler arasında da bulunan okur-yazar tayfasından olması da ilginç doğrusu.
Bence sorun dilimize giren yabancı sözcükler değil, anlaşılmazlığa neden olan kullanımlar ve Türkçe sözcüklerin yazımındaki abukluklardır. Hızla değişen bir çağda, hayata yeni giren kavramların ya da ey"lerin adlandırılması bir zorunluluktur. Bilim, sanat ve teknolojide ortaya konan yeni düşünce ve kavramların adları, çoğu kez o kavramı ortaya ilk çıkaranın dilinde yaratılmaktadır ve bu da aslında son derece doğaldır.
Eğer bir başka dil bu adı kendi olanaklarıyla yeniden ortaya koyabiliyorsa ne âlâ; ama işin bir de kullanım sıklığı (frekans) boyutu var ki asıl sorun orada başlıyor. Örneğin Türkçenin yeni sözcük türetme konusunda, bence, en başarılı iki örneği: buzdolabı ve bilgisayardır. Bu iki sözcük gayet mantıklı bir şekilde türetilmiş ve toplum tarafından benimsenmiştir; hatta birçok kişi "computer" diyenlere tuhaf tuhaf bakmaktadır. Bunları söylerken bir şeyi gözden kaçırmamak gerekiyor: Bilgisayar ya da buzdolabı artık günlük hayatın değişmez parçası olmuş aygıtlardır ve bunların Türkçe adlandırılması gayet doğru ve faydalıdır.
Son zamanlarda her türlü yabancı sözcüğe karşı bir ön yargı oluşmaya başlamasıysa bana hiç de mantıklı görünmüyor. "Dial-up" yerine "çevirmeli ağ bağlantısı" diye bir sözcük türetilmiş örneğin. Şimdi bu sözcüğü türetirken bir şeyi göz önünde bulundurmamış sayın türetgenler (bir sözcük de ben türettim): Bu dial-up denen meret acaba ne kadar kullanılacak? Artık "çevirmeli ağ bağlantısı"nın devri sona erdi şimdi ne yapacağız? Türetilen ama türetildikten sonra ortada kalan, neredeyse hiç kullanılmayan bir sözcük de dili kirletmiyor mu acaba? Dilimize bir süreliğine giren yabancı sözcükleri kaldırıp atmak kolaydır; ama çaba ve emekle o geçici sözcüğü kalıcılaştırmaya çalışmak ne kadar mantıklıdır? Tüm bu yazdıklarımdan "yabancı sözcük hastası" olduğum gibi bir anlam çıkarılmasını da istemem. Dilde zaten mevcut olan sözcükler yerine yabancısını kullanan varsa tepkimi göstermek boynumun borcudur.
Üniversite kantininde: "Double cheese istiyorum" diyene sözle de olsa dayak atmak benim en başta gelen vazifemdir. "Onun adı çifte kaşar canım." demezsem çatlarım. İşyerinin adını "Eskidji" olarak yazandan alışveriş yapmamak benim en doğal hakkımdır. Pastaneye "patisserie" diyenden asla hazzetmem. Adındaki " yi "sh", "ç"yi "ch" şeklinde yazana ters ters bakmak da âdetimdir. Bu saydığım örneklerde sorun dille de ilgili değil gibi geliyor bana. Ayrı bir tartışmanın konusudur ve daha çok psikolojiyi ilgilendirir. Sonuç olarak, dilimize sahip çıkıp, dilimizin yozlaşmasını engellemenin yolu; kısa bir süre kullanılıp atılacak sözcükler türetmekten ziyade, eldeki dil malzemesini olumlu bir şekilde değerlendirip, özellikle teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yakından takip etmektir.
Dil, hayatın bütününe yayılan bir kurumdur ve hayat ne yönde akıyorsa dil de o yöne meyillidir. Kültürel ve bilimsel gelişmelerde dışa bağımlı olan bir ulusun dilinin bağımsız devamı mümkün değildir. Sorun dildeki yabancı sözcüklerde değil, toplumdaki yabancılaşmada aranmalıdır. Eğer kirlilik yabancı sözcüklerle ilgili olsaydı, dünyanın en kirli dili İngilizce olurdu.
kaynak:turkdilininkirlenmesi7a.azbuz.com
Son yıllarda herkesin diline pelesenk olmuş bir cümle var ki duymadığımız gün yok gibi: "Dilimiz çok kirleniyor. Dilimize sahip çıkalım." Bu cümleyi dillendirenlerin temel dayanağı ise Türkçeye giren yabancı sözcükler oluyor.
Dile müdahale etmenin sanıldığı kadar kolay olmadığı bilinse bu cümle bu kadar sık kurulmaz sanırım. Ayrıca; dilin kirlenmesi, yozlaşması vb. şeylerin ne mene şeyler olduğu da kimse tarafından söylenmiyor. Dil yabancı sözcükler yüzünden kirlenmez, öyle olsaydı Türkçenin temiz örnekleri 11. yüzyılda biterdi. Dilin kirlenmesinden ziyade işlevsizleşmesinden bahsedilebilir ki bunun sebebi de başka yerde aranmalıdır.
Dil her şeyden önce bir iletişim aracıdır ve eğer herhangi bir dil, konuşanları arasında iletişimi sağlıyorsa işlevini yerine getiriyor demektir. İletişimi sağlamayan dillerse zaten yok olup gider, bunun sayısız örneği mevcuttur zaten. Ayrıca şu çok şikayet edilen yabancı sözcükleri kullananların çoğunun, aynı zamanda şikayetçiler arasında da bulunan okur-yazar tayfasından olması da ilginç doğrusu.
Bence sorun dilimize giren yabancı sözcükler değil, anlaşılmazlığa neden olan kullanımlar ve Türkçe sözcüklerin yazımındaki abukluklardır. Hızla değişen bir çağda, hayata yeni giren kavramların ya da ey"lerin adlandırılması bir zorunluluktur. Bilim, sanat ve teknolojide ortaya konan yeni düşünce ve kavramların adları, çoğu kez o kavramı ortaya ilk çıkaranın dilinde yaratılmaktadır ve bu da aslında son derece doğaldır.
Eğer bir başka dil bu adı kendi olanaklarıyla yeniden ortaya koyabiliyorsa ne âlâ; ama işin bir de kullanım sıklığı (frekans) boyutu var ki asıl sorun orada başlıyor. Örneğin Türkçenin yeni sözcük türetme konusunda, bence, en başarılı iki örneği: buzdolabı ve bilgisayardır. Bu iki sözcük gayet mantıklı bir şekilde türetilmiş ve toplum tarafından benimsenmiştir; hatta birçok kişi "computer" diyenlere tuhaf tuhaf bakmaktadır. Bunları söylerken bir şeyi gözden kaçırmamak gerekiyor: Bilgisayar ya da buzdolabı artık günlük hayatın değişmez parçası olmuş aygıtlardır ve bunların Türkçe adlandırılması gayet doğru ve faydalıdır.
Son zamanlarda her türlü yabancı sözcüğe karşı bir ön yargı oluşmaya başlamasıysa bana hiç de mantıklı görünmüyor. "Dial-up" yerine "çevirmeli ağ bağlantısı" diye bir sözcük türetilmiş örneğin. Şimdi bu sözcüğü türetirken bir şeyi göz önünde bulundurmamış sayın türetgenler (bir sözcük de ben türettim): Bu dial-up denen meret acaba ne kadar kullanılacak? Artık "çevirmeli ağ bağlantısı"nın devri sona erdi şimdi ne yapacağız? Türetilen ama türetildikten sonra ortada kalan, neredeyse hiç kullanılmayan bir sözcük de dili kirletmiyor mu acaba? Dilimize bir süreliğine giren yabancı sözcükleri kaldırıp atmak kolaydır; ama çaba ve emekle o geçici sözcüğü kalıcılaştırmaya çalışmak ne kadar mantıklıdır? Tüm bu yazdıklarımdan "yabancı sözcük hastası" olduğum gibi bir anlam çıkarılmasını da istemem. Dilde zaten mevcut olan sözcükler yerine yabancısını kullanan varsa tepkimi göstermek boynumun borcudur.
Üniversite kantininde: "Double cheese istiyorum" diyene sözle de olsa dayak atmak benim en başta gelen vazifemdir. "Onun adı çifte kaşar canım." demezsem çatlarım. İşyerinin adını "Eskidji" olarak yazandan alışveriş yapmamak benim en doğal hakkımdır. Pastaneye "patisserie" diyenden asla hazzetmem. Adındaki " yi "sh", "ç"yi "ch" şeklinde yazana ters ters bakmak da âdetimdir. Bu saydığım örneklerde sorun dille de ilgili değil gibi geliyor bana. Ayrı bir tartışmanın konusudur ve daha çok psikolojiyi ilgilendirir. Sonuç olarak, dilimize sahip çıkıp, dilimizin yozlaşmasını engellemenin yolu; kısa bir süre kullanılıp atılacak sözcükler türetmekten ziyade, eldeki dil malzemesini olumlu bir şekilde değerlendirip, özellikle teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yakından takip etmektir.
Dil, hayatın bütününe yayılan bir kurumdur ve hayat ne yönde akıyorsa dil de o yöne meyillidir. Kültürel ve bilimsel gelişmelerde dışa bağımlı olan bir ulusun dilinin bağımsız devamı mümkün değildir. Sorun dildeki yabancı sözcüklerde değil, toplumdaki yabancılaşmada aranmalıdır. Eğer kirlilik yabancı sözcüklerle ilgili olsaydı, dünyanın en kirli dili İngilizce olurdu.
kaynak:turkdilininkirlenmesi7a.azbuz.com