trabzon gelenek ve görenekleri

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan SadmiN
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

SadmiN

♥ Evli Mutlu Çocuklu ♥
Yönetici
trabzon gelenek ve görenekleri
trabzon gelenek ve görenekleri trabzonun gelenekleri trabzon gelenekleri un gelenek ve görenekleri trabzonun
son3.JPG




TRABZON


ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİ
DOĞUM
Doğumdan ölüme kadar kültürümüzün bütün renklerini görebildiğimiz yöremizde her anlamlı günün bir geleneği ve adeti vardır. Mesela hamile kadına çok iş yaptırılmaz. Ağır yük taşıttırılmaz, doğum yapan geline hediyeler alınır, komşuları yemek getirir, çocuğun kundağına para konur, altın takılır, iki lohusa kadın basmasın diye kırkı çıkana kadar birbirini ziyaret etmez. Mevlit okutulur, dualar edilir çocuğun da annenin de sağlık ve sıhhati temennisinde bulunulur. Biraz da erkek çocuğu oldu mu sevinç daha fazla olurdu. Ama günümüzde bu anlayış ta artık ortadan kalkmaktadır.
SÜNNET
Erkek çocukları yaşı çok geciktirilmeden sünnet ettirilir. Tek yaşlarda sünnet ettirilmesine özen gösterilir. Eskiden eli çantalı sünnetçiler köylerde dolaşıp çocukları sünnet ederlerdi. Çocuklar da bunları gördüklerinde canlarının yanacağını anlayınca kaçarlardı. Şimdi sağlık mensuplarına sünnet ettirilmekte. Çoğunlukta da çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından toplu sünnet törenleri düzenlenmektedir. Çalgılı sünnet törenleri olabildiği gibi mevlitli sünnet törenleri de yapılmaktadır. Sünnet öncesi çocuklar gezdirilerek gönülleri hoş edilir, sünnet sonrası aile yakınları konu komşu çocuklara para, altın veya çeşitli hediyeler verilir. Yemekler yenir, "İnşallah evlilik mürivetini de görürsünüz" diye anne ve babaya iyi dileklerde bulunulur.
DÜĞÜN
Çoğu zaman gençler birbirini ya düğünde, ya yaylada, ya bir şenlikte ya da çarşı pazarda görür ve "gönlüne düşürür". Aile büyükleri devreye giren yengeler görücü olur. Kız da, oğlan da beğenilme aşamasında birbirini tanımaya çalışır. Ama en son söz aile büyüklerinindir. Kararı aile meclisi toplanır verir. Ama ailenin "rıza"sı kimi zaman tam değildir. Karar olumsuzdur. Birbirlerini seviyorsa gençler, ortaya bölgemizde halen geçerli olan "kız kaçırma" olayı çıkar. Evlenecek olan gençler birbirlerini ne kadar sevse de son sözü aile büyükleri söyler. Kız istemek için ailenin büyükleri, annesi, babası, ağabeyi, ablası, akrabalarından amcası, dayısı veya bir başka büyüğü kızın evine gider. Ön konuşmalar ve genel sohbetlerden sonra laf bir şekilde esas konuya getirilir ve kızın ailesinden "Allah'ın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz" denir. Kız tarafı da hemen tamam demez. "Nasipse, kısmetse, bakalım bir düşünüp karar verelim" deyip, işi ağırdan alarak kendini "naza çeker". Erkek tarafı "he, tamam, olur" cevabını alabilmek için kız tarafının kapısını biraz aşındırmak zorunda kalır. Kız tarafı sonunda razı olunca "söz kesilir." Bir küçük bahşiş sonunda kızın nüfus kağıdı ailenin o andaki en büyüğüne işlemeli mendile veya özenle hazırlanmış bir zarfın içene koyularak verilir. Hayırlısı olsun temennisiyle kız tarafının ikramlar yendikten sonra evden ayrılınır. Söz kesme olayından sonra sıra "nişan"a gelmiştir. Nişanda kız ve erkek tarafı karşılıklı olarak birbirlerine gelin ve damat adayına hediyeler alır. Bu arada düğün tarihi için karar verilir. Yeni evlilere alınacak eşyanın kim tarafından ne alınacağına karar verilir. Düğün zamanı gelince "ağırlık görme" ye gidilir.
Cuma günü, kızın çeyizi oğlan evine götürülerek yerleştirilir. Komşular düğüne davet edilir. Cumartesi gününün gecesi kız evinde yapılan ve sabaha yakın sona eren şenliğe ise "kına gecesi" denir. Eskiden kına gecesi Çarşamba günü akşamı yapılır, Perşembe günü, düğün olur. Cuma günü de "Cumalık" yapılırdı. Kına gecesi, kadınlar ve genç kızlar gelin evine toplanmaya başlarlar. Bu gecede, kadınlar ve genç kızlar gelin evine toplanmaya başlarlar. Çeşitli çalgılar çalınmak ve oyunlar oynanmak suretiyle eğlenilir ve kız ağlatılır. Gelini ağlatmak için kızlar maniler, türküler ve ilahiler söylerler.
Düğün günü (Perşembe veya Pazar) erkek tarafı kalabalık bir grup halinde öğleye doğru, tabanca - tüfek ata ata, yaya ve atlı olarak gelin evine gidilir. Hemen kızı alıp dönmek isterler. Ancak kız tarafı misafirlere yemek ikram ederler. Yemekten sonra, kızın bir erkek kardeşi, o da yoksa dayısı, erkek tarafından bahşiş alır ve kızı ata bindirilir. Yine silah atıla atıla erkek evine doğru yollanılır. Eve varıldığı zaman kız attan indirilerek evin içine alınır. Daha sonra erkekler ve kadınlar ayrı ayrı yerlerde düğüne devam ettirirler. Düğün şenliklerinde horon tepmek vazgeçilmez bir adettir. Akşam olunca gelin ve güvey yan yana durdurularak her ikisine de şerbet ikram edilir. Daha sonra köyün hocası getirilerek dini nikahları kıyılır. Gelin evinden en son kızın çok yakını olan iki kadın ayrılınca düğün bitmiş olur.
Ertesi gün ise Cumalık yapılır. Kadınlar çeşitli oyunlar oynarlar ve geline hediyeler verirler. Düğünden bir hafta sonra ise, erkek tarafı kız evine "yedi" ye gider. Damat büyüklerin elini öper, sini ve sofraya davet edilir. Sofrada önüne, üstü kapalı üç tabak koyulur, birinde yumurta, birinde sütlaç ve birinde de su vardır. Damattan yumurtayı bulması beklenir. Geç saate kadar kızın babasının evinde kalınıp, güzelce ağırlandıktan sonra geriye dönülür. Günümüzde bu adetlerin büyük bir kısmı "salon düğünleri" nedeniyle yaşatılmaz olmakla birlikte, köylerimizde geleneksel düğün törenlerine rastlamaktayız.
ÖLÜM
Düğünler kadar da ölümler de hayatın bir parçasıdır. Sevinçte bir olan halkımız hüzünde de beraberdir. Mahalle veya köy camiinde selalar okunur. Kent merkezinde belediye hoparlöründen ilan yapılır. Ölen kişinin ailesinin kimliği tanıtılır. Ölü evine akşamdan taziyeye gidilir. Evde sabaha kadar ölünün yakınları ile birlikte oturulur. Sabahleyin defin hazırlıkları başlar. Bu arada civar komşular ölü evine yiyecek getirir. Üzüntülü olan aile bireylerine katkıda bulunulur. Cenaze eş, dost ve komşular tarafından kaldırıldıktan sonra evde Kur'an-ı Kerim okutulur. Başsağlığı dilekleri kabul edilir. Kırk mevlidi, ölünün kırkıncı gününde yapılır. Mezarlar bakımlı ve düzgün tutulmaya çalışılır. Bilhassa dini bayramlarda olmak üzere mezarlar sık sık ziyaret edilerek dualar, Kur'an-ı Kerim okunur.
YÖRESEL YEMEKLER:

Mısır Çorbası, Lahana Çorbası, Etli Lahana Sarması, Kara Lahana Yemeği, Trabzon Döneri, Hamsili Pilav, Hamsi Kuşu, Hamsili Kaygana, Kuymak, Akçaabat Köftesi, Trabzon Peynirlisi, Trabzon Burmalısı

HAMSİ:
Geleneksel yöre mutfağı hamsiden yapılan yemeklerin çoğunlukta olduğu bir mutfaktır. Karadeniz'de hamsinin mkültürel bir önemi vardır. Ayrıca dünyada ilk kez adına türkü yazılan balık türüdür

PİDE:
Kıymalı ve peynirlsi yapılan ünlü Trabzon Pidesi özellikle kış aylarında hafta sonu kahvaltılarının değişmeyen yiyeceği arasındadır

VAKFIKEBİR EKMEĞİ:
Taş fırında pişirilen Vakfıkebir Ekmeği uzun süre taze kalışı ve büyüklüğü ile ünlü bir Trabzon Ekmeğidir.

AKÇAABAT KÖFTESİ:
Hazırlanışı itibarıyle farklı bir lezzet sunan Akçaabat köftesinin mahalli yemekler arasında özel bir yeri vardır.
YÖRESEL GİYİM:
"Yüzyıllar boyunca Anadolu'nun Ünye'den Hopa'ya kadar uzanan Karadeniz yalısı halkının gemicilik ile geçinenleri ile yalı boyu gerisindeki dağlı köylülerin kendilerine has bir kılık ve kıyafeti ola gelmişti; baştan ayağa kapkara gayetle tipik bir giyim kuşam olup "Laz Kıyafeti" diye anılagelmiştir. XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda korsan ve dağ haydudu kılığı iken giderek o yalının bütün gemicileri ile dağ köylülerinin sırtında görülmüştür. Başa, üstlüğe bağlanmayan müstakil kara bir kukuleta geçirilir; "Başlık", "Kara Puşu" veya "Kukula" isimleri ile anılır; bu kukuletanın gayetle uzun iki ucu, kukuletanın üstünden sarık gibi dolanarak uzun kulaklı bir düğümle bağlanır; o düğüm kulakları kukuletaya, başlığa kendine has bir manzara verir. Sırta, gömlek ve mintan üstüne bir kara cebken giyilir; bu cebkene "Yelek" de denilir; uzun kollu olup kolların üst kısmı dar, alt kısmı geniş, hatta bazan yırtmaçlı olup yenler bilek üstüne kolayca kıvrılır. Cebkenin göğsünde bazan sağlı sollu iki fişeklik-ceb yapılır. Kışın cebkenin altına ve mintanın üstüne omuzdan ilikli kara bir zıbın-yelek giyilir; cebkenin önü bu zıbın-yelek üstüne kavuşuk kapanır. Bacaklara "Zıbka" denilen kara bir potur giyilir, buna "Laz Poturu", "Laz Donu" da denilir; Zıbka bir iç donu üstüne giyilir ve iç donu gibi bele uçkur ile bağlanır; kalçadan ayak bileğine kadar bacağa sımsıkı yapışır, fakat ağı körüklüdür; yüze yakın kırma ile yapılan bu körüklü ağ, zıbka giymiş kimsenin bacaklarına, tamamen çıplak bir insanın bacak hareketindeki mutlak serbestiliğini temin eder; zıbkalı bir gemici veya dağlı dilediği gibi koşar, zıplar, atlar, tırmanır. Bele karaya boyanmış hafif bir pamuk kuşak sarılır; kuşağın üstüne geniş bir meşin kemer bağlar; bu kemerin, gümüşden yapılmış yaprakcıklar, dilcikler halinde sarkıtılmış bir sıra süsü vardır. Hallice olanlar beş altı kolan halinde uzun bir gümüş saat kösteği takarlar; boyundan geçme bu uzun kösteğin ucundaki iri bir koyun saati kuşakda muhafaza edilir. Gemiciler yazın daima yalın ayak olurlarr, karaya çıkar iken ayaklarına Çapula denilen, kendilerine mahsus ayakkabılarını giyerler; kışın ayağa yün çorap giyilir. Dağlılar ise kış ve yaz ayaklarına "Salenk" giyerler, Salenk hem mest hem çizme, Çapula gibi bu yalı halkına mahsus bir ayakkabıdır. Başlık-Kukula, Zıbın-Yelek, Cebken-Yelek ve Zıbka kara çuhadan, bazan kalın ve yüzü parlak saten-bezden yapılır; ve hepsi yine kara şeridden zırhlarla süslenir."

HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
KEMENÇE:
Ağaçtan yapılan üç telli ve yaylı bi müzik aletidir. Kemençe üzerinde nota yerlerini belirleyen ve parmakların kapak tahtasına değmesini önleyen "Kravat" bulunur.Kemençenin telleri çeliktir ve yayı bir demet at kuyruğundan oluşur.Oldukça ritmik bir çalış şekline sahiptir.

HORON:Hareketli,kıvrak,canlı bir oyun olan horonda insan vücudunun tüm organları hareket eder. Kemençe eşliğinde oynanır ve denizin dalgasını,yağmurun yağışını,doğa ile mücadeleyi sembolize eder.Çeşitleri şunlardır:
Düz Horon :
Genellikle kadınlar tarafından davul zurna, kemençe eşliğinde oynanır.
Akçaabat Sallaması :
Genellikle davul, zurna eşliğinde Akçaabat yöresinde oynanır, erkek oyunudur. Sıksara'ya geçiş öncesi bir oyundur. Ağır bir yapıya sahiptir, giderek hızlanır.
Sıksara :
Trabzon halkının karakteristik yapısını simgeleyen en önemli horon türlerimizdendir. Atak, canlı vücudun bütün bölümlerinin harekete geçtiği kıvrak ve sanat gücü yüksek bir oyundur. Kemençe ile ve davul, zurna ile de oynanabilir.
Kız Horonu :
Düz horondur. Hareketleri basittir. Türkü eşliğinde de oynanır. Atma türküleri meşhurdur. Oyun esnasında söylenen türküler bu oyunu ilginç kılar. Kemençe ile oynanır.
Sürmene Sallaması :
Özgün ve hareketli bir oyundur. Kemençe ile oynanır. Davul ve zurna ile de oynanır. Özellikle Sürmene'de oynanan bu oyunun özel figürleri zevkle izlenir.
Bıçak Oyunu :
İki kişi tarafından bıçakla oynanır. Müzik ve ritm sıksaraya çok benzer. Karşılıklı bir savaşı, mücadeleyi andıran figürleri vardır. Oyuncuların ellerindeki bıçakları çok iyi kullanmaları gerekir, yoksa oyunun heyecanı içinde birbirlerini yaralayabilirler.
Vaybeni :
Genellikle Çaykara ve çevresindeki köylerde oynanır. Türküye dayalı oyundur. Atışmalı türkülerin söylendiği horonda bir tarafın söyleyecek sözü kalmayana dek devam eder.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Sümela Manastırı, Atatürk Köşkü, Uzungöl, Zağanos Köprüsü, Hamsiköy Sütlacı, Kadırga Yaylası, Trabzon Bileziği, Akçaabat Köftesi, Boztepe, Beton Helva ve Vakfıkebir Odun Ekmeği, Ayasofya Müzesi, Horon, Kisarna ( Bengisu ) Madensuyu, Sultan Murat Yaylası, Kızlar Manastırı
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
"Trapezus" sözcüğünden gelir. Anlamı dörtköşe'dir.
 
Geri
Üst