Tasavvuf nedir?

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Tasavvuf nedir?
İslam Şeriati dört bölümden ibarettir.

Fıkıh, Kelam , Ahlak, Tasavvuf.


Fıkıh, Helal İle Haramı, sahih ile batılı açıklayan ilimdir. Konusu namaz, zekat, oruç, hac, alışveriş, icare, vakıf, vasiyet, Feraiz ,nikah, talak, hudut, hilafet gibi mükelleflerin fiil ve sözleridir.

Kelam, dini İnançları ispatlamak için belgeleri serdederek varit olan şüpheleri izale eden ilimdir. Konusu, Allah'ın zat İle sıfatları Ve ahiret ahvalıdır.






Ahlak, iyi meziyetler edinmek, kötülerden korumak için iyi ve çirkin davranış ve hususiyetleri inceleyen ilimdır. Konusu; cömertlik, cimrilik, müsamaha, o intikam, isar yani başkasını kendinden üstün tutma, ve Güler yüzlülük surattın asık olmaması vs

Tasavvuf; Kemale ermek için ruhu, İbadet, zikir ve fikir gibi şeylerle terbiye ettirip nefsi kalp hastalıklarından tezkiye etme yolunu gösteren İlimdir. Konusu zikir, fikir, ahlak, rüya, muhabbet buğz, tevazu ve kibir, hırs, murakabe, mücahede ve tevekkül gibi şeylerdir. Yukarıda yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre Şeriat dört dalı olan bir ağaç gibidir.

Şeriatta İslam'a inanan herkesin mutlaka onun muhtevası olan bu dört dala da inanması gerekir.


Çünkü ilmi kelama ait olan Allah ve sıfatlarına ve fıkıha ait olan namaz ve oruca iman etmek gerektiği gibi tasavvuf ait olan zikir, fikir ve ihlas gibi şeylere inanıp iman etmekte gerekir. Demek kelam ve fıkıh ilahî olduğu kadar tasavvufta ya ilahidir.

Zira Kuranıkerim kelam Ve fıkıh meselelerinden söz ettiği gibi zikir, fikir ve ihlas gibi tasavvuf meselelerinden de söz etmiştir. Tasavvufu Hazreti Ebu Bekir veya Hazreti Ali'ye isnat etmek doğru değildir.


Ayrıca Herkesin mutlaka bir şeyhe intisap etmesi gerekir diye bir şart da yoktur. Böyle olsaydı mutlaka Kuran veya Sünnet bunu kesin olarak açıklayacak Ve İslam'ın farzlarından biri kabul edecekti. Mesela Kelam ve Fıkıh için bir kelamcıları veya bir Salih'e intisap icap eder mi? Etmez.


Etmediğine göre tasavvuf içinde bir mutasavvıfa intisap etmekte icap etmez. Ve bunun için delil yoktur. İslam'ın kaynakları meydandadır. Ancak herkes için bilmesi gereken kelam ve fıkıh meselelerini öğrenmek zorunlu olduğu kadar Tasavufi meseleleri öğrenmek de zorunludur. Yani Kelâm'dan Allahı ve sıfatlarını bilip ona iman etmek, fıkıhtan namaz, zekat, oruç Ve haç gibi meseleleri öğrenmek ve uygulamak vacip olduğu kadar zikri, fikri, İhlası, muhabbeti öğrenmek ve onu uygulamak, riyakârlılığı ve müslümanlara karşı buğzun Haram olduğunu bilmek ve ondan uzaklaşmakta vaciptir.


Ancak bir kimse kelamcı veya fakih olmak isterse bir kelamcıdan veya Fakihten mutlaka ders almak ve derse devam etmek mecburiyetindedir. Yoksa ne kelamcı ne fakih olur. Kezalik bir kimse mutasavvıf olmak istiyorsa mutlaka bir tasavvuf mürşidine devam etmesi lazımdır. Selam ve dua ile.
 
Yalnız bugün mutasavvıf denilen kimselerin çoğu mutasavvıf olmaktan ziyade birer tüccar, birer siyasidir. Gaye şan, şeref, ve makamdır. Bir mevlidhan veya bir duahan veya sanatkarın gayesi ne ise mevcut ehli tasavvuf geçinenlerin çoğu da aynı gayeyi amaçlıyor. Dikkat edilsin hepsini kast etmiyorum. Said Nursi, Abdulhakim Arvasi, İskilipli Atıf Hoca ve sair ehli mutsavvıflar ve bunlar gibi zatlara sözümüz yok. Çoğu diyoruz. Çünkü gerçekten ortalıkda Mutasavvıfım diye gezinen o kadar şahıs var ki.

Bakınız Cüneydi Bağdadi ne diyor. Tasavvuf hakkın sendeki seni öldürmesi ve kendisiyle yaşatmasıdır. Yani insanın nefsini yok etmesi ve yalnız Hakkın irade ve ihtiyarıyla hareket etmesidir. Maruf Kerhi de şöyle diyor. Tasavvuf, hakikatlerı almak ve yaratılmışların elinde ne varsa hepsinden ümidi kesmektir. Tasavvuf iddiasında bulunan kimse bu ve buna benzer evliyaullahın sözleriyle kendisini ölçsün biçsin. Öyle olursa zaten söz söylemek düşmez. Yoksa onun da söz söylemeye hakkı olamaz.
 
Tasavvuf, İlmi fıkıh ve ilmi kelamdan sonra ortaya çıkmıştır. Çünkü peygamber efendimizin irtihalinden sonra, İlk önce Kuranı Kerim bir araya getirildi. Bilahire Uydurmacı ve yalancılardan korunmak gayesi ile hadislerin derlemesine başlandı.

Sonra gün geçtikçe genişleyen İslam alemin de vaki olan hadis ve olaylara cevap vermek için ehli ilim, fıkıh ve kelamla meşgul olup bu sahada çok eser verdiler. Ve uzun zaman ulama sadece bununla iktifa ettiler. Fakat Gazalinin dediği gibi sadece alışveriş, icare, selam, nikah ve talak gibi meselelerle uğraşmak kalbe kasavet veriyor.


Bunun için ulema ve Mutasavvıflar İslam'ın bir bütünü olan zikir, fikir mücahade, Riyazet, İhlas, muhabbet ve Allah korkusu gibi mefhumların üzerine durup zıtlarıyla birlikte açıklayıp hakkında eser yazdılar. Böylece tasavvuf ilmi de metodlu bir şekilde ortaya çıkmış oldu.


Tasavvuf sahasında yazılmış eserlerin en güzeli İmamı Gazali'nin kitaplarıyla Ebu Talip el Mekkinin Kûtül Kulûp adlı eseridir. Bu hususta İhyau ulumiddin Kafidir. Hülasa her müslüman Yani İslam'ı bilen ve onunla amel eden hem kelamcı, hem fakih, hem ahlakçı, hem mutasavvıftır. Çünkü İslam bunlardan ibarettir. Başka bir şekilde tasavvufu izah etmek doğru değildir. Avamı nassı hurafe ve hikayelerini emniyet verilmemesi lazımdır
 
Tarikat, mezhep gibi yol manasını ifade eder. Fıkhın çeşitli mezhepleri varsa tasavvufunda da çeşitli tarikatleri vardır. Fıkıh, şeriatin bir dalı ve fıkıh dalının mezhepleri olduğu gibi tasavvufda şeriatin bir dalıdır ve tasavvuf dalının tarikatları vardır. yani mezhep, fıkha nisbeten ne ise tarikatda tasavvufa nisbetle odur.


Binaenaleyh şeriat ayrı tarikat ayrıdır demek doğru değildir.Çünkü şeriat, islam demektir. islamın Nüvesi, zübdesidir. tarikat şeriatden ayrı bir şey olursa dalalet olur zaten. Ancak fıkıh ayrı tasavvuf ayrı denilebilir. Zira tasavvuf, şeriatin bir bölümünün adı ise, fıkıh şeriatin başka bir bölümünün adıdır.

Sülûk ise gerçek bir mürşide biat ederek tasavvuf ilminin konusu olan zikir, fikir muhabbet ve ihlas ve benzeri şeyleri yaşayıp tatbik etmek ve o mürşidin eğitimine tabi olmaktır.
 
Süluk etmek isteyen kimseler mürşide el verip tevbe etmek suretiyle biat eder. Mürşidin huzurunda tevbe etmek suretiyle kendisine biat etmenin İslam'da yeri vardır. Zira, Erkekli kadınlı sahabiler de Peygamber Efendimize bir kaç kere biat etmilerdir. Salik de Mürşidin huzurunda o güne kadar yaptığı işlediği günahlardan tevbe ederek nedamet ettiğine pişmalık duyduğuna ve ondan sonra kötülük yapmayacağına, yalan söylemeyeceğine, kimsenin malına tecavüz etmeyeceğine dair söz veriyor ve bunun için de Allah'ı ve Rasülullahı ve kendi mürşidini şahit tutuyot. Dinen bunun hiç bir sakıncası olmadığı gibi kendisine bir rehber tutmak gibi bir şeydir. Ancak yukarda da zikrettiğimiz gibi bugün tarikat ekseriyet ehil olmayan ve çıkarcıların elinde olduğundan çok iyi araştırmak gerekir.