*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
tarihimizle ilgili bunları biliyormuydunuz?
Ecdadımızın Silinmez İzleri
1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen’in bir ara söze: “Bu Suudi Arabistan’ın ilk tuzdan arıtma tesisidir” diye başlaması üzerine Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:”No… Sör… Bu Suudi Arabistan’ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar’ın 1800.lü yılların sonunda yaptığıdır” diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini ,
__________________________________________________ ______
Avrupa’da Akıncı Korkusu
1534 yılında Viyana’daki St. Stephen Katedrali’nde. Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyetin ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur” diye bir karar alınarak iptal edildiğini…
__________________________________________________ __________
Ağaca Asılan Zekat Parası
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu’ndaki bir ağaca asıp, üzerine de: “Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al” diye yazdığını.. Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını ,
__________________________________________________ __________
Sözünün Eri Olmak
Mehmet Akif Ersoy’un sözünün eri bir insan olduğunu ve söz verdiği şeyi yerine getirmek için ölümden başka hiçbir şeyin onu engellemediğini… İstanbul Vaniköy’de oturan bir ahbabı ile öyleden bir saat önce buluşmak için sözleştiklerinde, o gün yağmurlu, fırtınalı bir gün olup her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif’ in binbir zorlukla sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde geldiğini, fakat arkadaşının gelmemesi üzerine çekip gittiğini… Ertesi gün. özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir” diyerek tam altı ay o arkadaşıyla konuşmadığını…
__________________________________________________ __________
Haram Yemeyen Ordu
Osmanlı ordusunun, İslam’ı tek bir bayrak altında toplamak gayesiyle Mısır seferine giderken Gebze yakınlarındaki bağlık-bahçelik bir arazide mola verdiğinde Yavuz Sultan - Selim’in bütün askerlerin heybelerini arattığını ve hiçbirinde meyve cinsinden birşey çıkmaması üzerine ellerini Ulu Dergah kaldırıp :
“Allahım, sonsuz şükürler olsun. Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin. Eğer askerimin içinde tek bir kişi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi ve ben bunu haber alsaydım Mısır seferinden vazgeçerdim’.’ diyerek Rabbine sonsuz hamd ü senalarda bulunduğunu. …
__________________________________________________ _________
Ecdadımız Yüz Akımız
Altı asır gibi uzun bir süre üç kıtada hükmünü yürüten ecdadımızın medeniyet mirasını inceleyip araştırmadan içte ve dıştaki bazı gafil ve hainlerin ona, “emperyalist” yaftasını yapıştırarak mahkum etmeye çalışmalarına mukabil, Macaristan İlimler Akademisi tarafından ortaya çıkartılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre, Osmanlı Devleti’nin Macaristan’da hakim olduğu devirlerde, Macar halkından yılda 7 milyon akçe 21 milyon vergi toplayıp, buna karşılık aynı yıl Macaristan’a 21milyon akçe yatırım yaptığını…
__________________________________________________ ____________________
Orta Çağda Temizlik Farkı
Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada,İslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken: “”… Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi. Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke insanlarından
ayrılırlardı.1600 yıllarına doğru İspanya’da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt ediyordu… ” diye yazdığını..
__________________________________________________ ____________________
“O Kendi Kaderini Kendi Yazmış Oldu”
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1960 Mart’ında ağır hasta vaziyette Urfa’ya gelmesi üzerine, bunu haber alan İçişleri Bakanlığı’nın, derhal Üstad’ı geri gönderme emri çıkardığını… Halkın yoğun baskısı üzerine Urfa valisinin “Efe Nedim, Said Nursi çok hasta ve müsaid bir araba da yok. ” demesine karşılık İçişleri Bakanı Namık Gedik’.in: “Çöp arabasıyla da olsa göndereceksiniz!” talimatını verdiğini ve bunu öğrenen Bediüzzaman Hazretleri’nin ibretli bir şekilde: ” O kendi kaderini kendi yazmış oldu” dediğini ve ,çok kısa bir zaman sonra İçişleri Bakanı Namık Gedik’ in Genelkurmay binasından kendini atarak intihar edip, cesedinin de çöp arabasıyla taşındığını. .
Rumeli Hisarının Planı
Planları başta Fatih Sultan Mehmed olmak üzere Mimar Muslihiddin tarafından çizilen ve inşaatında Koca Sultan ın , bile taştaşıdığı Rumeli Hisarı’nın, altı bin işçinin geceli gündüzlü vecd ve iman havasının lezzeti ve heyecanı içinde çalışması sayesinde yüzotuziki gün gibi akıl almaz bir zamanda bitirilmistir.
Hisarın planına kuş bakışı nazar edildiği zaman, Arapça ‘Muhammed” yazısı okunacak şekildedir.Bu muazzam abidenin “Mim” harflerinin olduğu yerde kuleler , “Ha ” ve”Dal” harflerinin olduğu yerde ise istihkamlar yer almaktadir.
__________________________________________________ ____________________
Hilal, Lale ve Allah
Lale, hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi beslenilmistir.
Özellikle Osmanlı kültüründe, lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın padişahı III. Ahmed’in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir sınırlama getirmek zorunda kalmıstir.
Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretilmistir.
__________________________________________________ ___________________
Nazım Hikmet’in Pişmanlık ve Arayışları
Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran’ın (1902/1963), hayatı boyunca komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir ömür sürmüştür.Omrünün son yıllarına doğru, arkadaşı Mustafa Mehmed’e, arayış içinde ve pişmanlık dolu olduğunu ifade etmistir. Mustafa Mehmed, onunla Romanyadaki beraberlikleri ile alakalı olarak:1960′lardan önceydi. Nazım Hikmet Romanya’nın davetlisi olarak Bükreş e gelmişti. İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular. Nazım Hikmet’in kaldığı otele gittim. Açık olan radyosundan Türkiye’yi dinliyordu. Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi’ dedi ve benden kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye götürmemi istedi. Ben o gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında değildim. Bir an tereddüt ettim ama Nazım’ın ricası Romanya’da bir emirdi. Rus eşi Vera, ben ve Nazım taksiyle caminin bulunduğu semte yöneldik. Arabayı rica ve minnetle caminin
bulunduğu parka sokabildik.Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı. Nazım mevlidi dinlerken coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı. Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni çok duygulandırdı’ dedi. O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip olduğundan ben
heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim. Gerçekten de endişelerim yerindeydi. Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı. Eşi Vera ile ben Nazım’ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine yatırdık. Vera yanında bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra koluna girerek güç bela taksiye bindirdikBen Nazımın Romanya’da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum. İşte ilk kez anlatıyorum…” diyerek Nazım’ın pişmanlık dolu hikayesini gözler önüne sermiştir.
__________________________________________________ ___________________
Vicdan Azabı
Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in ayda 40 bin altin karsiliginda İngilizlerle anlaşarak Osmanlı’yı arkadan vurmus ve mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı’na getirilmistir.Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin himayesinde Kıbrıs’a yerleştirilmis ve hastalandığında da oğlu tarafından Amman’a
getirilmistir.
Birgun adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken “İzmir Marşı”nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için pencereleri kapattırmak istemesi uzerine baba oldukça ibretli bir şekilde:”Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim. Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek,
ahirette hesap gününde cezadan korusun” demistir.
__________________________________________________ ____________________
Asla Dönüş
Pakistanlı iş adamı Abdullah Delhi Sovyet havayolları ile seyahat ettiği esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine hosteslerden birini çağırıp namaz kılması için kendisine bir yer göstermesini ister. Hostes ancak kaptan pilotun yanında müsait bir yer bulabilir.
Abdullah namazını bitirip Rus pilotu ile göz göze geldiğinde, pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp sebebini sorar. Bunun üzerine pilot: “4-5 yaşlarında iken babam da senin yaptığın gibi bir şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve birden hem babamı, hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm. Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiçbirşey anlatılmadı. Ancak şu anda düşündüm ki, babam, senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre Müslüman olmalı. Dolayısı ile benim aslım da Müslüman olabilir. Yıllardır içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini, sizi görünce kafamdakiler çözülmeye başladı. Bunun üzerine
gideceğim ve aslımı araştıracağım. ” der.
__________________________________________________ ____________________
Neuzü Billah
Timur’un, Nasreddin Hoca’yı huzuruna çağırıp onunla sohbet ederken bir ara:”Abbasi halifelerinin isimlerinin sonunda ‘Allah’ lafzı da var. Kimine el-Mu’tasım Billah, kimine el-Mütevekkil Alellah ve kimine de el-Kaim Biemrillah deniliyor. Bu lakaplar bizim için de adet olsa acaba bana ne isim yaraşırdı diye sorması üzerine Nasreddin Hoca büyük bir pervasızlık ve hazırcevaplılıkla:”Neuzü-Billah!(Allah ‘a sığınırız) lakabı yakışır.” diye cevap verir
Ecdadımızın Silinmez İzleri
1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen’in bir ara söze: “Bu Suudi Arabistan’ın ilk tuzdan arıtma tesisidir” diye başlaması üzerine Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:”No… Sör… Bu Suudi Arabistan’ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar’ın 1800.lü yılların sonunda yaptığıdır” diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini ,
__________________________________________________ ______
Avrupa’da Akıncı Korkusu
1534 yılında Viyana’daki St. Stephen Katedrali’nde. Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görüp çan çalarak haber vermekle vazifeli bir memuriyetin ihdas edildiğini ve bu memuriyetin ancak 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince. Artık bir Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu vazifenin lüzumu yoktur” diye bir karar alınarak iptal edildiğini…
__________________________________________________ __________
Ağaca Asılan Zekat Parası
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu’ndaki bir ağaca asıp, üzerine de: “Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al” diye yazdığını.. Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını ,
__________________________________________________ __________
Sözünün Eri Olmak
Mehmet Akif Ersoy’un sözünün eri bir insan olduğunu ve söz verdiği şeyi yerine getirmek için ölümden başka hiçbir şeyin onu engellemediğini… İstanbul Vaniköy’de oturan bir ahbabı ile öyleden bir saat önce buluşmak için sözleştiklerinde, o gün yağmurlu, fırtınalı bir gün olup her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif’ in binbir zorlukla sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde geldiğini, fakat arkadaşının gelmemesi üzerine çekip gittiğini… Ertesi gün. özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir” diyerek tam altı ay o arkadaşıyla konuşmadığını…
__________________________________________________ __________
Haram Yemeyen Ordu
Osmanlı ordusunun, İslam’ı tek bir bayrak altında toplamak gayesiyle Mısır seferine giderken Gebze yakınlarındaki bağlık-bahçelik bir arazide mola verdiğinde Yavuz Sultan - Selim’in bütün askerlerin heybelerini arattığını ve hiçbirinde meyve cinsinden birşey çıkmaması üzerine ellerini Ulu Dergah kaldırıp :
“Allahım, sonsuz şükürler olsun. Bana haram yemeyen bir ordu lutfettin. Eğer askerimin içinde tek bir kişi sahibinden izinsiz bir meyve yeseydi ve ben bunu haber alsaydım Mısır seferinden vazgeçerdim’.’ diyerek Rabbine sonsuz hamd ü senalarda bulunduğunu. …
__________________________________________________ _________
Ecdadımız Yüz Akımız
Altı asır gibi uzun bir süre üç kıtada hükmünü yürüten ecdadımızın medeniyet mirasını inceleyip araştırmadan içte ve dıştaki bazı gafil ve hainlerin ona, “emperyalist” yaftasını yapıştırarak mahkum etmeye çalışmalarına mukabil, Macaristan İlimler Akademisi tarafından ortaya çıkartılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre, Osmanlı Devleti’nin Macaristan’da hakim olduğu devirlerde, Macar halkından yılda 7 milyon akçe 21 milyon vergi toplayıp, buna karşılık aynı yıl Macaristan’a 21milyon akçe yatırım yaptığını…
__________________________________________________ ____________________
Orta Çağda Temizlik Farkı
Orta çağda Müslümanların yaşayışları üzerine yapılan bir araştırmada,İslam dünyasındaki kimya sanayii anlatılırken: “”… Sabuncular loncası, en önemli loncalardan biriydi. Çünkü Orta Çağ Müslümanları hergün yıkanırlardı ve çamaşırları da sarıkları da her zaman bembeyazdı. Bu bakımdan onlar o çağın diğer ülke insanlarından
ayrılırlardı.1600 yıllarına doğru İspanya’da Engizisyon Mahkemeleri Müslüman İspanyollarla Hristiyan İspanyolları temizliklerine bakarak ayırt ediyordu… ” diye yazdığını..
__________________________________________________ ____________________
“O Kendi Kaderini Kendi Yazmış Oldu”
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1960 Mart’ında ağır hasta vaziyette Urfa’ya gelmesi üzerine, bunu haber alan İçişleri Bakanlığı’nın, derhal Üstad’ı geri gönderme emri çıkardığını… Halkın yoğun baskısı üzerine Urfa valisinin “Efe Nedim, Said Nursi çok hasta ve müsaid bir araba da yok. ” demesine karşılık İçişleri Bakanı Namık Gedik’.in: “Çöp arabasıyla da olsa göndereceksiniz!” talimatını verdiğini ve bunu öğrenen Bediüzzaman Hazretleri’nin ibretli bir şekilde: ” O kendi kaderini kendi yazmış oldu” dediğini ve ,çok kısa bir zaman sonra İçişleri Bakanı Namık Gedik’ in Genelkurmay binasından kendini atarak intihar edip, cesedinin de çöp arabasıyla taşındığını. .
Rumeli Hisarının Planı
Planları başta Fatih Sultan Mehmed olmak üzere Mimar Muslihiddin tarafından çizilen ve inşaatında Koca Sultan ın , bile taştaşıdığı Rumeli Hisarı’nın, altı bin işçinin geceli gündüzlü vecd ve iman havasının lezzeti ve heyecanı içinde çalışması sayesinde yüzotuziki gün gibi akıl almaz bir zamanda bitirilmistir.
Hisarın planına kuş bakışı nazar edildiği zaman, Arapça ‘Muhammed” yazısı okunacak şekildedir.Bu muazzam abidenin “Mim” harflerinin olduğu yerde kuleler , “Ha ” ve”Dal” harflerinin olduğu yerde ise istihkamlar yer almaktadir.
__________________________________________________ ____________________
Hilal, Lale ve Allah
Lale, hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi beslenilmistir.
Özellikle Osmanlı kültüründe, lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın padişahı III. Ahmed’in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir sınırlama getirmek zorunda kalmıstir.
Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretilmistir.
__________________________________________________ ___________________
Nazım Hikmet’in Pişmanlık ve Arayışları
Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran’ın (1902/1963), hayatı boyunca komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir ömür sürmüştür.Omrünün son yıllarına doğru, arkadaşı Mustafa Mehmed’e, arayış içinde ve pişmanlık dolu olduğunu ifade etmistir. Mustafa Mehmed, onunla Romanyadaki beraberlikleri ile alakalı olarak:1960′lardan önceydi. Nazım Hikmet Romanya’nın davetlisi olarak Bükreş e gelmişti. İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular. Nazım Hikmet’in kaldığı otele gittim. Açık olan radyosundan Türkiye’yi dinliyordu. Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi’ dedi ve benden kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye götürmemi istedi. Ben o gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında değildim. Bir an tereddüt ettim ama Nazım’ın ricası Romanya’da bir emirdi. Rus eşi Vera, ben ve Nazım taksiyle caminin bulunduğu semte yöneldik. Arabayı rica ve minnetle caminin
bulunduğu parka sokabildik.Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı. Nazım mevlidi dinlerken coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı. Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni çok duygulandırdı’ dedi. O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip olduğundan ben
heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim. Gerçekten de endişelerim yerindeydi. Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı. Eşi Vera ile ben Nazım’ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine yatırdık. Vera yanında bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra koluna girerek güç bela taksiye bindirdikBen Nazımın Romanya’da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum. İşte ilk kez anlatıyorum…” diyerek Nazım’ın pişmanlık dolu hikayesini gözler önüne sermiştir.
__________________________________________________ ___________________
Vicdan Azabı
Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in ayda 40 bin altin karsiliginda İngilizlerle anlaşarak Osmanlı’yı arkadan vurmus ve mükafat olarak da İngilizler tarafından Hicaz Krallığı’na getirilmistir.Daha sonra Vehhabiler tarafından alaşağı edilerek İngilizlerin himayesinde Kıbrıs’a yerleştirilmis ve hastalandığında da oğlu tarafından Amman’a
getirilmistir.
Birgun adet vechile saray bandosunun bahçede konser verirken “İzmir Marşı”nı çalması üzerine, oğlunun babasının üzülmemesi için pencereleri kapattırmak istemesi uzerine baba oldukça ibretli bir şekilde:”Evlat, neden o pencereyi kapıyorsun? Ben velinimetine ihanet etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Kral olacağımı düşündüm. Allah beni sürgünlüğe düşürdü. Hastayım diye kapatıyorsun. Bırak pencereyi aç, şu marşı dinleyeyim. Duyduğum vicdan azabının şiddeti, o eski hatıraların canlanması ile büsbütün artsın; bu dünyada çektiğim ızdıraptan vicdan azabıyla büsbütün ağırlaşsın, ta ki Cenab-ı Hakk bu günahkar kulunu dünyada affederek,
ahirette hesap gününde cezadan korusun” demistir.
__________________________________________________ ____________________
Asla Dönüş
Pakistanlı iş adamı Abdullah Delhi Sovyet havayolları ile seyahat ettiği esnada uçakta namaz vaktinin girmesi üzerine hosteslerden birini çağırıp namaz kılması için kendisine bir yer göstermesini ister. Hostes ancak kaptan pilotun yanında müsait bir yer bulabilir.
Abdullah namazını bitirip Rus pilotu ile göz göze geldiğinde, pilotun gözlerinden yaşlar süzülmekte olduğunu görüp sebebini sorar. Bunun üzerine pilot: “4-5 yaşlarında iken babam da senin yaptığın gibi bir şeyler yapardı. Bunun namaz olduğunu şimdi anladım ve birden hem babamı, hem de dinimin ne olabileceğini düşündüm. Din konusu ile alakalı bugüne kadar bana hiçbirşey anlatılmadı. Ancak şu anda düşündüm ki, babam, senin yaptığın gibi namaz kıldığına göre Müslüman olmalı. Dolayısı ile benim aslım da Müslüman olabilir. Yıllardır içimde bir düğümdü bu. Ama ilk defa namaz kılan birisini, sizi görünce kafamdakiler çözülmeye başladı. Bunun üzerine
gideceğim ve aslımı araştıracağım. ” der.
__________________________________________________ ____________________
Neuzü Billah
Timur’un, Nasreddin Hoca’yı huzuruna çağırıp onunla sohbet ederken bir ara:”Abbasi halifelerinin isimlerinin sonunda ‘Allah’ lafzı da var. Kimine el-Mu’tasım Billah, kimine el-Mütevekkil Alellah ve kimine de el-Kaim Biemrillah deniliyor. Bu lakaplar bizim için de adet olsa acaba bana ne isim yaraşırdı diye sorması üzerine Nasreddin Hoca büyük bir pervasızlık ve hazırcevaplılıkla:”Neuzü-Billah!(Allah ‘a sığınırız) lakabı yakışır.” diye cevap verir