Uzman SühaN
Administrator
Şeytan cehenneme gireceğini bildiği halde, neden tövbe etmiyor?
Bu konuyu şöyle açıklayabiliriz: Malum olduğu üzere, bir işe yoğunlaşmanın dercesine göre kişinin duygularının, düşüncelerinin ve zihni faaliyetlerinin de o konuya yoğunlaşması söz konusudur.
Örneğin, bazı insanlar şeyhine o kadar yoğunlaşırlar ki, artık her yerde onu görüyor, onu düşünüyorlar. Artık fena fiş-şeyh olurlar. Aynı manayı ifade etmek üzere, Fena fir-resul, fena fillah kavramlarını da biliyoruz.
İşte bunun gibi, şeytan da kötülükleri yapmak, insanları aldatmak, vesvese üretmek, ayakları kaydırmak, tuzakları kurmakla o kadar meşguldür ki, bütün zihni melekeleri fena fiş-şer olmuştur. Artık o, ezeli düşmanı olan Hz. Adem’in çocuklarına kötülük yapmakla yoğun meşguliyeti onu kendi halini düşünmeye imkân vermemektedir.
Ayrıca, şeytan kendi iradesiyle cevherini bozduğu için tövbe etme ve imana girme özelliğini kaybetmiştir. Bozulan çekirdeğin ağaç olamayacağı, kömürün elmasa dönemeyeceği gibi..
Bu durum şeytanın iradesinin zayıflığını değil, onu hep yanlış yolda kullandığını göstermektedir. Demek ki, iradenin imalat hatası yok, kullanım hatası vardır. Bu husus insanlar için de geçerlidir.
Şeytan cin nevinden olmakla beraber, daha farklı bir konumu vardır. Şeytanın tövbe etmesi onun şeytanlığına aykırı bir şeydir. Çünkü cevheri bozulmuştur. Tövbe etme özelliğini kendi iradesi ile kaybetmiş ve insanları sapıklığa itme vazifesini bizat kendisi Allah'tan istemiştir.
“Şeytan beş şey yüzünden ebedi kaybedenlerden oldu:
1. Günahını kabul etmediği için,
2. Pişmanlık duymadığı için,
3. Kendini isyan ettiren nefs-i emmaresini kınamadığı için,
4. Tövbeye yanaşmadığı için,
5. Rahmet-i İlahiden umudunu kestiği için.” (İbn-i Hacer, Münebbihat, 73.)
Bu yüzden bir müminin, işlediği günahı kabul etmesi; yaptığı hata ve günahlardan ötürü pişmanlık duyması; nefsini hesaba çekip onu kınaması, sık sık tövbe-istiğfar etmesi ve rahmet-i ilahiden hiçbir zaman ümit kesmemesi gerekmektedir.
Örneğin, bazı insanlar şeyhine o kadar yoğunlaşırlar ki, artık her yerde onu görüyor, onu düşünüyorlar. Artık fena fiş-şeyh olurlar. Aynı manayı ifade etmek üzere, Fena fir-resul, fena fillah kavramlarını da biliyoruz.
İşte bunun gibi, şeytan da kötülükleri yapmak, insanları aldatmak, vesvese üretmek, ayakları kaydırmak, tuzakları kurmakla o kadar meşguldür ki, bütün zihni melekeleri fena fiş-şer olmuştur. Artık o, ezeli düşmanı olan Hz. Adem’in çocuklarına kötülük yapmakla yoğun meşguliyeti onu kendi halini düşünmeye imkân vermemektedir.
Ayrıca, şeytan kendi iradesiyle cevherini bozduğu için tövbe etme ve imana girme özelliğini kaybetmiştir. Bozulan çekirdeğin ağaç olamayacağı, kömürün elmasa dönemeyeceği gibi..
Bu durum şeytanın iradesinin zayıflığını değil, onu hep yanlış yolda kullandığını göstermektedir. Demek ki, iradenin imalat hatası yok, kullanım hatası vardır. Bu husus insanlar için de geçerlidir.
Şeytan cin nevinden olmakla beraber, daha farklı bir konumu vardır. Şeytanın tövbe etmesi onun şeytanlığına aykırı bir şeydir. Çünkü cevheri bozulmuştur. Tövbe etme özelliğini kendi iradesi ile kaybetmiş ve insanları sapıklığa itme vazifesini bizat kendisi Allah'tan istemiştir.
“Şeytan beş şey yüzünden ebedi kaybedenlerden oldu:
1. Günahını kabul etmediği için,
2. Pişmanlık duymadığı için,
3. Kendini isyan ettiren nefs-i emmaresini kınamadığı için,
4. Tövbeye yanaşmadığı için,
5. Rahmet-i İlahiden umudunu kestiği için.” (İbn-i Hacer, Münebbihat, 73.)
Bu yüzden bir müminin, işlediği günahı kabul etmesi; yaptığı hata ve günahlardan ötürü pişmanlık duyması; nefsini hesaba çekip onu kınaması, sık sık tövbe-istiğfar etmesi ve rahmet-i ilahiden hiçbir zaman ümit kesmemesi gerekmektedir.