Sewgiliye Mektuplar!

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan ßeLeN
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
.
.
.
.
Taş taşlıktan geçmedikçe
parmaklara yüzük olamaz.
Yüzük olmak dileyen taş,
ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır.
MEVLANA
 
Hayattan "keyif " alabilmenin bazı ince "detay" ları vardır. Herkes yaşadığı hayattan büyük "keyif" almak ve bunun sonucunda daha bir umutla bakmak ister geleceğe. Bunun için herkeste değişik şekillerde mevcut “yöntem”ler keşfedilebilir. Mesela dönence; hayattan "keyif" almak adına nasıl benimser yaşamı:

"Sadece Ben " düşüncesinin hâkim olmadığı bir " ben'liğe" bağlı kaldığımı bilmek.
Her zaman "Pozitif düşünme" çabasında olabilmek ( Derdim bardağın boş olan kısmına üzülmek değil; dolu olan kısmına sevinmek ).
Uzar gider yaşamı sevebilmek ve hayattan "keyif" alabilmek adına sıralayacağım sebepler;
Bunları düşünüp görebilmek, kendimi öyle hissedebilmek bile başkaca yeni huzurlar doğurur içime.
Yaşam adına kimsenin çok uzak olmadığı ve elini uzattığında tutabileceği umut dalları var elbette; sadece el attığınızda o dalı yakalamayı hayal etmek bile bazen yeterli olabiliyor,
Sadece kendiniz için yaşamadığınızı bilin; sonrasında hayattan mutluluk alabilmek adına ektiklerinizi biçtiğinizi hissedebilmeniz çok uzak bir ihtimal olmayacaktır.
Siz de hayattan keyif alabilmek adına bir kaç sebep yazın ve başkalarının hayattan "keyif " aldığı sebeplerini okuyun. Başkalarında anlam bulan bir şeylerin aslında yaşamı sevebilmek ve hayattan "keyif" alabilmek adına sizde de var olan doğrular olduğunu görebileceksiniz.


• Sahip olduklarına şükretmek
• Kötü ihtimalleri dillendirmemek
• Olayların pozitif yönlerini görebilmek
• İçten davranmak
• Maddi kazançların gözümüzü kör etmesine izin vermemek
• Hiç tanımadığımız bir kişiyi mutlu edecek bir şey yapmak
• Sevdiklerini aramak, onlarla vakit geçirmek
• Geçmişteki hatalara takılı kalmamak
• Yapılan yanlışlardan ders çıkarmak
• Geleceğe yönelik kaygıları azaltmak
• Bir arkadaşa hediye almak
• Sevilen bir eşyayı birine armağan etmek
• Geçmişe yönelik pişmanlıkları azaltmak
• Yaşanılan andan zevk almak
• Güzel anları anımsamak ve bunları not etmek
• İncitici sözler söylememek
• İnsanları kusurlarıyla birlikte kabul etmek
• Bedenine ve kalbine iyi bakmak
• Bos oturmamak, her zaman meşgul olacak bir şeyler bulmak
• Çocuklarla vakit geçirmek, çocukları sevindirmek
• Üzüntü ve sorunlar yaşanmadan mutluluğun tadının alınmayacağını görmek
• Zaman zaman kendine küçük hediyeler almak
• Sevdiğin özelliklerini keşfederek geliştirmeye çalışmak
• Her zaman yeni bir şeyler öğrenmek
• Doğayla iç içe olmak
• Elindeki az da olsa paylaşmayı bilmek
• Başkalarının doğrularına saygı duymak
• Uzun süreli dostluklar kurmak ve sevdiklerine önemli olduklarını hissettirmek
• Kendine karşı dürüst olmak
• Yaptığın iyiliğin karşılığını beklememek
• Özeleştiri yapmak
• En kötü durumlarda bile ümidini muhafaza etmek
• Aceleci davranmamak, sabretmeyi bilmek
• Başkalarının keder ve mutluluklarına ortak olmak
• Hayal kurmak ve hayallerinin peşine düşmek
• Aklını da kalbini de kullanmayı bilmek
• Spor yapmak, böylece bedenini ve zihnini zinde tutmak
• Ağlanacak bir sebep yoksa gülümsemeye çalışmak
• Kendi mutluluğu için başkalarınınkini feda etmemek
• Bizi seven insanları ve bizim için yaptıklarını düşünmek
• Affetmeyi bilmek
• Kaçırılan fırsatların yenilerin habercisi olduğunu anlamak
• Etrafımızı saran ve detaylarda saklı güzellikleri aramak


 
DEĞERLER VE DOĞRULAR

'Yanlış' ve 'Değerler'

On bir yaşındaydı ve New Hampshire gölünün ortasındaki adadaki evlerinde ne zaman eline bir fırsat geçse hemen balığa giderdi.

Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp, oltayı fırlatma talimi yaptı. Yem suya değdiği zaman gün batımında suda altın haleleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerinde ay doğmuştu. Oltasının hızla çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladı. Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi. Çocuk sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. O güne kadar gördüğü en büyük balıktı, bir levrek; ama av yasağının kalkmasına sadece saatler kalmıştı.

Baba-oğul güzelim balığa baktılar, pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası bir kibrit yakıp saatine baktı. Saat on olmuştu. Av yasağının bitmesine daha iki saat vardı. Önce balığa, sonra oğluna baktı.

'Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum,' dedi.
'Baba!' diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.
'Başka balıklar da var,' dedi babası.
'Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!' dedi çocuk.

Göle şöyle bir göz attı. Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu. Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin ne balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın, babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı.

Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve balığı gölün karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu. Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi..

Bu olay bundan tam otuz dört yıl önce oldu. Bugün o çocuk New York City'nin ünlü mimarlarındandır.

Babasının küçük evi hâlâ o adadadır. Oğlunu ve kızlarını hâlâ o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür.

Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı. Fakat'değerler' konusunda bir ikilem yaşadığı zaman hep o balığı gözünün önüne getirir. Babasından öğrendiği gibi 'değerler', doğru ile yanlışın ne olduğu konusunda çok basit bir konudur. Güç olan yalnızca değerlerin uygulanabilmesidir.

Birileri görmediği zaman da doğru olanı yapabiliyor muyuz? Evet, küçüklüğümüzde bizlere balığı suya geri bırakmak öğretilseydi, doğru olanı yapabilirdik. Çünkü gerçeğin ve doğrunun ne olduğunu öğrenmiş olurduk.

Doğru olanı yapma kararı belleklerimizdeki canlılığını hiçbir zaman yitirmez. Bu anıyı dostlarımıza ve torunlarımıza göğsümüz kabara kabara anlatırız. Fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı yapmaktır önemli olan.

* * * * * * * * * * *

ÇOCUĞUNU ÖYLE KARŞILA Kİ; eve geldiği zaman, en güzel yere geldiğini hissetsin... .

EŞİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; yanına geldiği zaman, en doğru insana kavuştuğunu hissetsin... .

ANNENİ ÖYLE KARŞILA Kİ; doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin...

BABANI ÖYLE KARŞILA Kİ; ömür boyu bir başka evlada imrenmesin.. .

FAKİRİ ÖYLE KARŞILA Kİ; ona serdiğinden büyük, bir dua sofrası sersin....

ZENGİNİ ÖYLE KARŞILA Kİ; gönlünü gördüğünde, kendi gönlünün fakirliğinden kahretsin... ..


Hepiniz değerlerinizi kaybetmeden sevgiyle kalın.......
 
.
.
.
.

Eğer bir insan yaşamı süresince dağıtma, paylaşma zevkini üretirse, yemeden önce yedirmenin tadına varırsa, almadan önce vermek gereğine inanırsa, kendinden önce mutlaka başkalarını düşünmesi gerektiğini bilirse; işte o insan yüce, mutlu ve gerçek manası ile insandır.

Mevlana
 
.
.
.
“Tavus kuşu gibi azametli,
Kaz gibi hırslı,
Horoz gibi şehvete düşkün olmak ve
Karga gibi olmayacak ümitlere düşüp, Uzun ömre tamah etmek..”
Mevlana’nın deyişiyle “Aklın Çarmıhı” olan bu huylar insanın yükselmesine ve yücelmesine manidir.