M
Misafir
Forum Okuru
Sevilmek İçin Altı Yol
1.İnsanlarla İlgileniniz
[FONT=Verdana,arial]İnsanlarla ilgilenirseniz iki ay içinde çok dost kazanırsınız. Başkalarının sizinle ilgilenmelerini beklerseniz iki yıl içinde bir tane bile dost kazanamazsınız.
Newyork'ta bir telefon şirketi telefon konuşmalarında en çok kullanılan kelimeyi bulmak için geniş araştırmalar yapmıştı: Bu kelimenin ne olduğunu siz de tahmin etmişsinizdir:
"Ben" 500 konuşmada bu kelime 3.990 kez kullanılmıştı. Çünkü herkes "Ben" "Ben" diyordu.
Arkadaşlarınızla çektirdiğiniz bir fotoğrafa bakarken resimde önce kime bakarsınız?
Şayet siz herkesin sizinle ilgilendiğini sanıyorsanız şu soruya cevap verin:
Bu gece ölseniz cenazenize kaç kişi gelir?
Siz insanlarla ilgilenmezseniz insanlar sizinle niçin ilgilensin? Biz başkaları üzerinde iyi bir izlenim bırakarak onların bizimle ilgilenmelerini beklersek hiçbir zaman hakikî, samimi dost sahibi olamayız. Hakikî dostlar beklemekle kazanılmazlar.
Napolyon Josephine ile son buluşmalarında şu sözleri söylemişti: "Josephine! Yeryüzündeki herhangi bir insan gibi ben de şanslıydım. Fakat şu anda dünyada senden başka güveneceğim kimse yok!" Tarihçiler Napolyon'un bu kadına da güvenip güvenmediğinden şüphe etmektedirler.
Meşhur ruhiyatçı Alfred Adler: "Sizin için hayatın mânası ne olmalıdır?" isimli eserinde diyor ki: "Hayatın en acı güçlükleri ile karşılaşan ve insanlara en büyük kötülükleri yapan kişiler, arkadaşlarıyla ilgilenmeyen kişidir. İnsanların başına gelen bütün kötülükler, işte hep bu insanlardan gelir."
Bir zamanlar Newyork Üniversitesinde "Küçük hikâyeler" yazmak için bir kursa devam etmiştim. Bu dersleri Colliers veriyordu. Bir gün bize dedi ki: Bana her gün gönderilen hikayelerin birkaç fıkrasını okuduktan sonra insanları makaleyi yazan kişinin insanları sevip sevmediğini anlarım, o başkalarını sevmiyorsa başkaları da onun hikayelerini sevmeyeceği bir gerçektir.
Aynı yazar bize şu sözleri söylemiştir: "Devamlı hatırlayın ki hikaye yazmada başarılı olmak istiyorsanız, başka insanlarla ilgilenin."
Hikaye ve roman yazmak için bu kural önemli ise insanlarla olan ilişkilerde daha önemlidir.
Sihirbazlar kralı Horward Thurston sahneye çıkmadan önce onunla soyunma odasında görüşmüştüm. Bu insan kırk yıldır dünyayı dolaşıyor, yaptıklarıyla herkesi hayrete düşürüyordu. Onu izleyenlerin sayısı 60 milyonu geçmişti ve ona 2 milyon dolarlık bir servet kazandırmıştı.
Ona bu başarısının sırrını sordum. Onun öğrenim durumu hiç önemli değildi. Çünkü küçük yaşlarda evden kaçmış saman yığınları içinde yatmış, kapı kapı dilenmiş ve demiryollarına koyulan işaretlere bakarak okumayı öğrenmişti.
Bu insanın öğrenim durumu iyi olmadığına göre insanları onu izlemeye çeken sadece onun sihirbazlığı mıydı?
Asla! kendisinin bana anlattığına göre illüzyon hakkında birçok eser yazılmıştı ve kendisinin yaptıklarını bilmeyen kimse kalmamıştı. Ama kendisi, başkalarının bilmediği iki şey biliyordu. Birincisi, yaptığı işe kişiliğini katmak. Her konuşmasına, mimiklerine dikkat ediyor ve her şeyi zamanında yapıyordu. Ayrıca insanlarla ilgileniyordu. Halkın karşısına çıktığı zaman gelenleri, yaptığı her şeye inanacak bir sürü budala saymıyor, tam tersine bunların kendisini görmeye gelmelerini memnuniyetle karşılıyor, gelenlerin kendisinin para kazanmasını sağladıklarını hatırlıyor ve elinden geleni yapmaya çalışıyordu.
Devamlı halkın karşısına çıkmadan önce kendi kendine "Beni görmeye gelenleri seviyorum diye tekrarladığını bana anlatmıştı. Budalalık mı diyeceksiniz, istediğiniz gibi düşünebilirsiniz. Ama sizin bunları uygulayarak büyük başarılar kazanacağınızı söylüyorum.
Teodore Roosevelt'in herkes tarafından sevilmesinin sırrından birisi de budur. Roosevelt'i hizmetçiler bile severlerdi. Onun zenci hizmetçisi Amos "Theodore Roosevelt hizmetçisine kahramanlık gösteren insan" adını taşıyan bir kitap yazmış ve bu kitabında şu olayı anlatmıştır:
"Bir gün karım Cumhurbaşkanına bıldırcının nasıl bir şey olduğunu sordu. Roosevelt bıldırcını tarif etti ve bir süre sonra karıma telefon etti. Ve kulübenin penceresinde bir bıldırcın bulunduğunu, pencereden bakarsa onu göreceğini söyledi. Cumhurbaşkanı böyle şeylere devamlı dikkat ederdi. Kulübenin yanından geçerken biz dışarıda olmasak bile bir arkadaş gibi: "Ooo-oo-oo Annie!" Veya Oo-oo-oo James!" diye mutlaka seslenirdi.
Böyle bir insanın sevilmemesine imkan var mıydı?
Roosevelt, Taft'ın Cumhurbaşkanlığı zamanında Beyazsarayı ziyaret etmişti. Ama Taft da karısı da sarayda değillerdi. Roosevelt sarayın bütün hizmetçilerini isimleriyle çağırarak ayrı ayrı selamlamıştı.
Archie Butt diyor ki: Roosevelt mutfakta çalışan Alice'i gördüğü zaman ona hâlâ çavdar ekmeği yapıp yapmadığını sormuştu, Alice de ara sıra yaptığını ama yalnız hizmetçilerin bunu yediğini Cumhurbaşkanının ve hanımının bu ekmeği sevmediklerini söylemiş ve bir dilim keserek eski Cumhurbaşkanı'na ikram etmişti. Roosevelt’te "demek ki ekmeğin zevkine varamamışlar, Cumhurbaşkanını gördüğüm zaman kendisine ekmeğin lezzetinden bahsedeceğim!" demiş ve bahçıvanları selamlamaya gitmişti. Onlara önceden nasıl davranırsa öyle davranmıştı. Bu insanlar hala, Roosevelt'i hatırladıkça onun bu ziyaretinden bahsederek fısıldaşırlar ve gözlerinden yaşlar gelir. Bunlardan birisi olan Ike Hoover diyor ki: "iki yıl içinde ancak o gün mutluluk hissettim, içimizde bu mutluluk hissini yüz dolara dahi hiçbirimiz değişmezdik.
Bu kural Doktor Charles Eliot'u üniversite rektörleri içinde en büyük başarıyı kazanan kimse yapmıştı. Onun nasıl çalıştığını gösteren bir örnek anlatayım: Bir gün Crandon isimli bir öğrenci rektörün dairesine girerek öğrenci yardım sandığından 50 dolar borç almak üzere müracaat etmiş, borcu almış ve rektöre teşekkür ederek ayrılmak işlemişti.
Crandon'un anlattığına göre:
- Ayrılmak üzere olduğum sırada rektör, bana oturmamı söyledi. Oturdum. Sonra beni hayrete düşüren bir şey anlattı: "Siz galiba kendi yemeğinizi odanızda hazırlıyor ve kendi odanızda yiyorsunuz. Hiç de fena değil. Çünkü hem yemeğin en temizini yiyorsunuz, hem de kendinize yetecek kadar yemiş oluyorsunuz. Ben de öğrencilik yıllarımda böyle yapıyordum. Acaba siz hiç dana eti pişirdiniz mi? Bu yemek iyi bir dana etinden yapılırsa çok ucuz ve çok besleyici olur. Ayrıca kolay kolay da bozulmaz. Ben onu şöyle yapardım, dedikten sonra, dana etini nasıl alacağımı, ağır ateşte yavaş yavaş nasıl pişireceğimi, piştikten Sonra dilimlere ayırarak iki tabağın arasına koyduktan sonra nasıl sıkacağımı, uzun uzun anlattı.
Tecrübelerim sonucunda, insanın Amerika'da en çok aranan kişilere ilgi göstermekle dikkatlerini çekeceğini ve yardımlarını kazanacağını anlamıştım.
Yıllar önce Brokliyn'de roman yazmak konusu üzerine bir kurs yönetiyordum.Tanınmış ve son derece meşgul olan yazarların (Norris, Fannie, İda Tarbell, Albert Payson, Terhune gibi) bize tecrübelerinden bahsetmelerini istiyorduk. Onlara eserlerini beğendiğimizi ve kendilerinden faydalanmak, başarılarının sırrını öğrenmek istediğimizi anlattık. Mektuplarda 150 kadar imza bulunuyordu. Mektupta bu yazarların meşgul olduklarını kabul ettiğimizi, bir konferans hazırlamak için vakitlerinin müsait olmadığını bildiğimizi, ancak gönderdiğimiz soru listesine cevap vermelerini rica ettik. Hepsi bu davranıştan memnun oldular ve Brokliyn'e kadar gelip konferansa katıldılar.
Aynı yöntemi kullanarak Theodore Roosevelt hükümetinde maliye bakanı Leslie Shaw, Taft hükümetinde Adalet Bakanı Wickersham gibi büyük şahsiyetlerin konferanslara katılmalarını sağladım.
Halkın hangi kesiminden olursak olalım, hepimiz de bizi beğenen, değer veren kimseleri severiz.
Aşağıdaki örnek bunu kavramamıza yardım edecektir.
Birinci Dünya savaşının son bulduğu günlerdi. Wilhem bütün dünyada nefretle karşılanıyordu. Kendi vatandaşları bile onu sevmiyordu, milyonlarca insan onu linç etmek, diri diri yakmak istiyordu. Bütün bu nefret ve hakaretler içinde küçük bir çocuk. Kayzere basit ve samimi bir mektup gönderdi ve onu imparatoru olarak sevdiğini yazdı. Kayzer bu mektuptan etkilenmişti ve çocuğu davet etmişti. Çocuk annesiyle birlikte gelmiş ve Kayzer bu çocuğun annesiyle evlenmişti. Bu çocuğun "dost kazanmak" kitabını okumaya ihtiyacı yoktu. Çünkü bunu kavramıştı.
Yıllar önce, bütün dostlarımın doğum günlerini öğrenmeyi bir görev bilmiştim. Herkesin doğum tarihini öğreniyor ve bu tarihleri defterime kaydediyordum. Sonra bu tarihleri her yıl başında, masa takviminin yapraklarına tarih sırasıyla yazardım ve zamanı gelince onlara mektup veya telgraf gönderiyor ve doğum günlerini kutluyordum. Herkes beni bunları hatırlayan tek insan sayıyor.
Newyork'ta bir telefon şirketi sekreterlere "lütfen numaranızı söyler misiniz?" demek için bir kurs açmış ve bu sözün "iyi günler, size hizmet etmekten mutluyuz" manalarını ifade edecek tarzda söylenmesini sağlamak istemiştir.
New York'un büyük bankalarından birisinde çalışan Charles Walters'ten bir şirket hakkında gizli bir rapor yazması istenmişti Onun aradığını bilen bir tek kişi tanıyordu. O da büyük bir endüstri şirketinin şefi idi. Walters bu kişiyi ziyaret ettiği zaman genç bir kadın kafasını kapıdan içeriye uzatarak o gün posta pulu bulamadığını söylemiş, şef de Walters'e dönerek:
" On iki yaşında bir oğlum var. Pul meraklısı. Ben de ona pul topluyorum!" demişti.
Walters ne istediğini anlattı ve sorular sormaya başladı, konuşma kısa ve faydasızdı.
Walters durumu şu şekilde anlatıyor: "Ne yapacağımı şaşırmıştım. Ama sonra kâtibin söylediklerini, şefin oniki yaşındaki oğluna pul topladığından bahsettiğini hatırladım. Bizim bankamızın dışişler şubesine hergün mektuplar geliyor ve pullar toplanıyordu.
Ertesi gün aynı daireye tekrar uğrayarak oğlu için, bir miktar pul getirdiğimi kendisine bildirdim. Beni samimiyetle karşıladı. Yüzü gülümsüyordu ve pulları gözden geçirirken alnında adeta şimşekler çakıyordu.
- Oğlum bu pulu çok beğenecek... Belki de bir hazine sayacak! diyordu.
Yarım saat kadar konuştuk ve pullardan bahsettik ve çocuğun resimlerine baktık. Daha sonra şef bir saatini bana ayırdı, istediğim bütün bilgiyi kendisine hatırlatmadan bana anlattı. Memurlarından birkaçını çağırarak onların bilgilerine müracaat ettikten sonra, bana raporlarla herşeyi anlattı.
Romalı Şair Publilius Syrus:
"Başkaları bizimle ilgilenirse biz de onlarla ilgileniriz" demiştir.
O hale başkaları tarafından sevilmek istiyorsanız ilk kural şudur: Başkalarına karşı samimi bir ilgi gösteriniz.[/FONT]
[FONT=Verdana,arial]İnsanlarla ilgilenirseniz iki ay içinde çok dost kazanırsınız. Başkalarının sizinle ilgilenmelerini beklerseniz iki yıl içinde bir tane bile dost kazanamazsınız.
Newyork'ta bir telefon şirketi telefon konuşmalarında en çok kullanılan kelimeyi bulmak için geniş araştırmalar yapmıştı: Bu kelimenin ne olduğunu siz de tahmin etmişsinizdir:
"Ben" 500 konuşmada bu kelime 3.990 kez kullanılmıştı. Çünkü herkes "Ben" "Ben" diyordu.
Arkadaşlarınızla çektirdiğiniz bir fotoğrafa bakarken resimde önce kime bakarsınız?
Şayet siz herkesin sizinle ilgilendiğini sanıyorsanız şu soruya cevap verin:
Bu gece ölseniz cenazenize kaç kişi gelir?
Siz insanlarla ilgilenmezseniz insanlar sizinle niçin ilgilensin? Biz başkaları üzerinde iyi bir izlenim bırakarak onların bizimle ilgilenmelerini beklersek hiçbir zaman hakikî, samimi dost sahibi olamayız. Hakikî dostlar beklemekle kazanılmazlar.
Napolyon Josephine ile son buluşmalarında şu sözleri söylemişti: "Josephine! Yeryüzündeki herhangi bir insan gibi ben de şanslıydım. Fakat şu anda dünyada senden başka güveneceğim kimse yok!" Tarihçiler Napolyon'un bu kadına da güvenip güvenmediğinden şüphe etmektedirler.
Meşhur ruhiyatçı Alfred Adler: "Sizin için hayatın mânası ne olmalıdır?" isimli eserinde diyor ki: "Hayatın en acı güçlükleri ile karşılaşan ve insanlara en büyük kötülükleri yapan kişiler, arkadaşlarıyla ilgilenmeyen kişidir. İnsanların başına gelen bütün kötülükler, işte hep bu insanlardan gelir."
Bir zamanlar Newyork Üniversitesinde "Küçük hikâyeler" yazmak için bir kursa devam etmiştim. Bu dersleri Colliers veriyordu. Bir gün bize dedi ki: Bana her gün gönderilen hikayelerin birkaç fıkrasını okuduktan sonra insanları makaleyi yazan kişinin insanları sevip sevmediğini anlarım, o başkalarını sevmiyorsa başkaları da onun hikayelerini sevmeyeceği bir gerçektir.
Aynı yazar bize şu sözleri söylemiştir: "Devamlı hatırlayın ki hikaye yazmada başarılı olmak istiyorsanız, başka insanlarla ilgilenin."
Hikaye ve roman yazmak için bu kural önemli ise insanlarla olan ilişkilerde daha önemlidir.
Sihirbazlar kralı Horward Thurston sahneye çıkmadan önce onunla soyunma odasında görüşmüştüm. Bu insan kırk yıldır dünyayı dolaşıyor, yaptıklarıyla herkesi hayrete düşürüyordu. Onu izleyenlerin sayısı 60 milyonu geçmişti ve ona 2 milyon dolarlık bir servet kazandırmıştı.
Ona bu başarısının sırrını sordum. Onun öğrenim durumu hiç önemli değildi. Çünkü küçük yaşlarda evden kaçmış saman yığınları içinde yatmış, kapı kapı dilenmiş ve demiryollarına koyulan işaretlere bakarak okumayı öğrenmişti.
Bu insanın öğrenim durumu iyi olmadığına göre insanları onu izlemeye çeken sadece onun sihirbazlığı mıydı?
Asla! kendisinin bana anlattığına göre illüzyon hakkında birçok eser yazılmıştı ve kendisinin yaptıklarını bilmeyen kimse kalmamıştı. Ama kendisi, başkalarının bilmediği iki şey biliyordu. Birincisi, yaptığı işe kişiliğini katmak. Her konuşmasına, mimiklerine dikkat ediyor ve her şeyi zamanında yapıyordu. Ayrıca insanlarla ilgileniyordu. Halkın karşısına çıktığı zaman gelenleri, yaptığı her şeye inanacak bir sürü budala saymıyor, tam tersine bunların kendisini görmeye gelmelerini memnuniyetle karşılıyor, gelenlerin kendisinin para kazanmasını sağladıklarını hatırlıyor ve elinden geleni yapmaya çalışıyordu.
Devamlı halkın karşısına çıkmadan önce kendi kendine "Beni görmeye gelenleri seviyorum diye tekrarladığını bana anlatmıştı. Budalalık mı diyeceksiniz, istediğiniz gibi düşünebilirsiniz. Ama sizin bunları uygulayarak büyük başarılar kazanacağınızı söylüyorum.
Teodore Roosevelt'in herkes tarafından sevilmesinin sırrından birisi de budur. Roosevelt'i hizmetçiler bile severlerdi. Onun zenci hizmetçisi Amos "Theodore Roosevelt hizmetçisine kahramanlık gösteren insan" adını taşıyan bir kitap yazmış ve bu kitabında şu olayı anlatmıştır:
"Bir gün karım Cumhurbaşkanına bıldırcının nasıl bir şey olduğunu sordu. Roosevelt bıldırcını tarif etti ve bir süre sonra karıma telefon etti. Ve kulübenin penceresinde bir bıldırcın bulunduğunu, pencereden bakarsa onu göreceğini söyledi. Cumhurbaşkanı böyle şeylere devamlı dikkat ederdi. Kulübenin yanından geçerken biz dışarıda olmasak bile bir arkadaş gibi: "Ooo-oo-oo Annie!" Veya Oo-oo-oo James!" diye mutlaka seslenirdi.
Böyle bir insanın sevilmemesine imkan var mıydı?
Roosevelt, Taft'ın Cumhurbaşkanlığı zamanında Beyazsarayı ziyaret etmişti. Ama Taft da karısı da sarayda değillerdi. Roosevelt sarayın bütün hizmetçilerini isimleriyle çağırarak ayrı ayrı selamlamıştı.
Archie Butt diyor ki: Roosevelt mutfakta çalışan Alice'i gördüğü zaman ona hâlâ çavdar ekmeği yapıp yapmadığını sormuştu, Alice de ara sıra yaptığını ama yalnız hizmetçilerin bunu yediğini Cumhurbaşkanının ve hanımının bu ekmeği sevmediklerini söylemiş ve bir dilim keserek eski Cumhurbaşkanı'na ikram etmişti. Roosevelt’te "demek ki ekmeğin zevkine varamamışlar, Cumhurbaşkanını gördüğüm zaman kendisine ekmeğin lezzetinden bahsedeceğim!" demiş ve bahçıvanları selamlamaya gitmişti. Onlara önceden nasıl davranırsa öyle davranmıştı. Bu insanlar hala, Roosevelt'i hatırladıkça onun bu ziyaretinden bahsederek fısıldaşırlar ve gözlerinden yaşlar gelir. Bunlardan birisi olan Ike Hoover diyor ki: "iki yıl içinde ancak o gün mutluluk hissettim, içimizde bu mutluluk hissini yüz dolara dahi hiçbirimiz değişmezdik.
Bu kural Doktor Charles Eliot'u üniversite rektörleri içinde en büyük başarıyı kazanan kimse yapmıştı. Onun nasıl çalıştığını gösteren bir örnek anlatayım: Bir gün Crandon isimli bir öğrenci rektörün dairesine girerek öğrenci yardım sandığından 50 dolar borç almak üzere müracaat etmiş, borcu almış ve rektöre teşekkür ederek ayrılmak işlemişti.
Crandon'un anlattığına göre:
- Ayrılmak üzere olduğum sırada rektör, bana oturmamı söyledi. Oturdum. Sonra beni hayrete düşüren bir şey anlattı: "Siz galiba kendi yemeğinizi odanızda hazırlıyor ve kendi odanızda yiyorsunuz. Hiç de fena değil. Çünkü hem yemeğin en temizini yiyorsunuz, hem de kendinize yetecek kadar yemiş oluyorsunuz. Ben de öğrencilik yıllarımda böyle yapıyordum. Acaba siz hiç dana eti pişirdiniz mi? Bu yemek iyi bir dana etinden yapılırsa çok ucuz ve çok besleyici olur. Ayrıca kolay kolay da bozulmaz. Ben onu şöyle yapardım, dedikten sonra, dana etini nasıl alacağımı, ağır ateşte yavaş yavaş nasıl pişireceğimi, piştikten Sonra dilimlere ayırarak iki tabağın arasına koyduktan sonra nasıl sıkacağımı, uzun uzun anlattı.
Tecrübelerim sonucunda, insanın Amerika'da en çok aranan kişilere ilgi göstermekle dikkatlerini çekeceğini ve yardımlarını kazanacağını anlamıştım.
Yıllar önce Brokliyn'de roman yazmak konusu üzerine bir kurs yönetiyordum.Tanınmış ve son derece meşgul olan yazarların (Norris, Fannie, İda Tarbell, Albert Payson, Terhune gibi) bize tecrübelerinden bahsetmelerini istiyorduk. Onlara eserlerini beğendiğimizi ve kendilerinden faydalanmak, başarılarının sırrını öğrenmek istediğimizi anlattık. Mektuplarda 150 kadar imza bulunuyordu. Mektupta bu yazarların meşgul olduklarını kabul ettiğimizi, bir konferans hazırlamak için vakitlerinin müsait olmadığını bildiğimizi, ancak gönderdiğimiz soru listesine cevap vermelerini rica ettik. Hepsi bu davranıştan memnun oldular ve Brokliyn'e kadar gelip konferansa katıldılar.
Aynı yöntemi kullanarak Theodore Roosevelt hükümetinde maliye bakanı Leslie Shaw, Taft hükümetinde Adalet Bakanı Wickersham gibi büyük şahsiyetlerin konferanslara katılmalarını sağladım.
Halkın hangi kesiminden olursak olalım, hepimiz de bizi beğenen, değer veren kimseleri severiz.
Aşağıdaki örnek bunu kavramamıza yardım edecektir.
Birinci Dünya savaşının son bulduğu günlerdi. Wilhem bütün dünyada nefretle karşılanıyordu. Kendi vatandaşları bile onu sevmiyordu, milyonlarca insan onu linç etmek, diri diri yakmak istiyordu. Bütün bu nefret ve hakaretler içinde küçük bir çocuk. Kayzere basit ve samimi bir mektup gönderdi ve onu imparatoru olarak sevdiğini yazdı. Kayzer bu mektuptan etkilenmişti ve çocuğu davet etmişti. Çocuk annesiyle birlikte gelmiş ve Kayzer bu çocuğun annesiyle evlenmişti. Bu çocuğun "dost kazanmak" kitabını okumaya ihtiyacı yoktu. Çünkü bunu kavramıştı.
Yıllar önce, bütün dostlarımın doğum günlerini öğrenmeyi bir görev bilmiştim. Herkesin doğum tarihini öğreniyor ve bu tarihleri defterime kaydediyordum. Sonra bu tarihleri her yıl başında, masa takviminin yapraklarına tarih sırasıyla yazardım ve zamanı gelince onlara mektup veya telgraf gönderiyor ve doğum günlerini kutluyordum. Herkes beni bunları hatırlayan tek insan sayıyor.
Newyork'ta bir telefon şirketi sekreterlere "lütfen numaranızı söyler misiniz?" demek için bir kurs açmış ve bu sözün "iyi günler, size hizmet etmekten mutluyuz" manalarını ifade edecek tarzda söylenmesini sağlamak istemiştir.
New York'un büyük bankalarından birisinde çalışan Charles Walters'ten bir şirket hakkında gizli bir rapor yazması istenmişti Onun aradığını bilen bir tek kişi tanıyordu. O da büyük bir endüstri şirketinin şefi idi. Walters bu kişiyi ziyaret ettiği zaman genç bir kadın kafasını kapıdan içeriye uzatarak o gün posta pulu bulamadığını söylemiş, şef de Walters'e dönerek:
" On iki yaşında bir oğlum var. Pul meraklısı. Ben de ona pul topluyorum!" demişti.
Walters ne istediğini anlattı ve sorular sormaya başladı, konuşma kısa ve faydasızdı.
Walters durumu şu şekilde anlatıyor: "Ne yapacağımı şaşırmıştım. Ama sonra kâtibin söylediklerini, şefin oniki yaşındaki oğluna pul topladığından bahsettiğini hatırladım. Bizim bankamızın dışişler şubesine hergün mektuplar geliyor ve pullar toplanıyordu.
Ertesi gün aynı daireye tekrar uğrayarak oğlu için, bir miktar pul getirdiğimi kendisine bildirdim. Beni samimiyetle karşıladı. Yüzü gülümsüyordu ve pulları gözden geçirirken alnında adeta şimşekler çakıyordu.
- Oğlum bu pulu çok beğenecek... Belki de bir hazine sayacak! diyordu.
Yarım saat kadar konuştuk ve pullardan bahsettik ve çocuğun resimlerine baktık. Daha sonra şef bir saatini bana ayırdı, istediğim bütün bilgiyi kendisine hatırlatmadan bana anlattı. Memurlarından birkaçını çağırarak onların bilgilerine müracaat ettikten sonra, bana raporlarla herşeyi anlattı.
Romalı Şair Publilius Syrus:
"Başkaları bizimle ilgilenirse biz de onlarla ilgileniriz" demiştir.
O hale başkaları tarafından sevilmek istiyorsanız ilk kural şudur: Başkalarına karşı samimi bir ilgi gösteriniz.[/FONT]