Konuya cevap cer

Herkes biliyor ki:

Herkes için her şey  olamazsın

Her şeyi bir anda yapamazsın.

Her şeyi mükemmel  yapamazsın.

Her şeyi herkesten iyi yapamazsın.

...Sen  de herkes gibi bir insansın.


Öyleyse:

En azından, birisi için  önemli bir şey ol.

Bir anda sadece bir şey yap.

Bir şeyleri hep  eksik bırakacağını hatırla.

Bir şeyi herkesten iyi yapmaya bak. 

Böylece  hiç kimsenin “senin gibi” olamadığını gör.

Herkesin herkes gibi  olmaya çalıştığı yerde, 

sen “sen” ol, böylece herkesten daha iyi ol.  


Kendini kendinden çıkar 


Çok uzaklara gitmeye gerek yok.  Yaşın kaç ise, bir o kadar rakamı yaşından çıkar ki geriye sıfır  kalsın. Hayata başladığın güne git. Doğduğun gün ağzından çıkan ilk  çığlığı hatırla. Şu anda yaşadığın şehirde bir günde yüzlerce, binlerce  bebek doğuyor. Hepsi de bir çığlıkla karışıyorlar hayata. Kendine bir  sor; onların doğması ne kadar umurunda? Ne kadar önemsiyorsun  uğramadığın bir yerde, tanımadığın bir kadının tanımadığın/tanımayacağın  bir bebeği doğurmasını? Doğduğu gün işte sen de böylesine umursanmaz  biriydin. Şükür ki yanı başında annen baban vardı da, dünyaya ilk acemi  bakışlarına şefkatli bakışlarıyla karşılık verdiler. Elinden tuttular,  ninni söylediler, büyüttüler, beslediler seni. 

Seni önemli kılan  onların sevgisiydi. O sıralar seni ne Nike tanıyordu, ne Coca-Cola  önemsiyordu, ne de LCW düşünüyordu. Seni önemeyenler, üstünde hiçbir şey  olmadığı halde önemsiyordu seni. Seni sadece sen olduğun için  seviyorlardı.


İstersen doğduğun günden biraz daha geriye gidelim.  Birkaç ay daha geriye.. O zamanlar annenin karnında karanlıklar  içindeydin. Sadece onun fark ettiği, onun hissettiği biriydin. Oracıkta  kala kalsaydın ya da hiç çıkamasaydın, kimse önemsemeyecekti seni.  Bildiğin bütün markalar seni hesaba katmadan satmaya devam edecekti,  sevdiğin bütün reklamlar seni düşünmeden oynayıp duracaktı. 

Bir de  şöyle düşün: Sen “içerideyken” henüz gözlerin tamamlanmamıştı;  gözlerinin olmadığını gören, gözlerinin olması gerektiğini düşünen,  gözlerini olması gerektiği gibi olması gereken yere koyan ne annendi, ne  babandı, ne de kendindin. Sana sorulmuş olsaydı, henüz ışığı bile  tanımadığın için gözlerine ihtiyacın olmadığını söylerdin. Sana sorulmuş  olsaydı, henüz yolları, bahçeleri, kaldırımları, vitrinleri görmediğin  için ayaklarıma gerek yok derdin. Belki ellerini bile istemeyecektin.  Belki yüzünü bile gereksiz görecektin. Şimdi bir düşün seni önemli  kılan, gözlerinin önüne taktığın gözlük mü, ayaklarına geçirdiğin  ayakkabı mı, ellerine taktığın eldiven mi, boynuna doladığın atkı mı? 


Birkaç  ay daha geriye gidelim. Henüz iki hücreden ibaretsin. Annen bile  farkında değil varlığının. İki hücre hâlâ daha nasıl olduğunu  anlayamadığımız bir hızla, olağanüstü bir düzenle çoğalıp ayrışmasaydı  da, anne rahminden düşüverseydin kimse fark etmeyecekti seni, kimsenin  fark ettiği biri olmayacaktın. Hatta, bir adın bile olmayacaktı. 


Hiç  doğmasaydın, şu an aramızdan eksik olacaktın. Ama eksikliğini bile fark  etmeyecektik. “Caner şimdi burada olsaydı!” bile diyemeyecekti annen  baban ve sınıf arkadaşların. Çünkü olmayacaktın ve olmadığın için de  olmadığın fark edilmeyecekti. Örneğin “Sümeyye seni ne kadar özledim!”  diyen bir arkadaşın olmayacaktı. Çünkü hepten eksik olduğun için  arkadaşın eksikliğini çekmeyecekti. 


Senin anlayacağın hiç var  olmamak ölmekten beterdir. Öldüğünde hiç olmazsa, ardın sıra  ağlayanların olur, eksikliğini çekenler olur, özleyenlerin olur. Ama hiç  yaşamadığında, hesaba katılmazsın, sözün bile edilmez. 


İşte  şimdi hesabını yeniden yap; kendini kendinden çıkar. Geriye sıfır  kaldığında, yani sen adı bile olmayan bir hücre topluluğu olduğunda seni  önemseyen kim olabilir? Tanıdıkların içinde öyle biri var mı?  Sevdiklerin arasında seni hiç yokken seven biri var mı? Örneğin, yüzün  ortada bile değilken yüzünü özleyen biri var mı? 


Nasıl olabilir  ki? Seni en çok sevenler bile seni sen varolduğun için sevdi. Şimdi sen,  seni sen yokken bile seven birini düşünmek istemez misin? Seni sen var  olduğun içen sevenleri hatırladığın kadar, seni sevdiği için var edeni  hatırlamak istemez misin? 


Kendini kendinle çarp


Bu sabah  aynaya bir bak. Bakalım kimi göreceksin. Elbette yeryüzündeki bütün  insanlara benzeyen bir insan yüzü. Kaşları, gözleri, yüzü, burnu,  kulakları, saçları ile sen de herkes gibi bir insansın. Ama aynada  herhangi bir insanı görüyor değilsin. Kendini görüyorsun. Tümüyle sana  özel, sadece senin için yaratılmış bir yüz görüyorsun. Yani senin yüzün  gibi başka bir yüz yok. Onun için yüzüne bakanlar seni, sadece seni  görüyorlar. Seni tanıyanlar yüzünden tanır, sevenler yüzünü sever.  Herkese benzeyen birini değil. Bütün zamanlarda, senin yüzün gibi bir  yüz olmadı, senin yüzün gibi bir yüz olmayacak.


Şimdi tekrar  düşün. Sen, en azından yüzüne bakarak anlayabileceğin gibi, seni yaratan  için bir tanesin, biriciksin, çok özelsin. Aynaya bakıp yüzünü  gördüğünde, hep bunu hatırla. Sen hayran olduğun birilerine benzediğin  için önemli değilsin. Sen şarkılarını severek dinlediğin şarkıcı gibi  konuştuğun için özel değilsin. Sen giydiğin ayakkabı sayesinde, tuttuğun  takımın başarıları yüzünden, tişörtünün üzerinde yazan marka için  biricik değilsin. Sen, sadece “Sen” olduğun için önemlisin. Seni  biricik, bi’tanecik ve özel olarak yaratan, yaşatan bir Yaratıcı seni  önemsediği için önemlisin. 


Kendini kendine böl


Etrafına  bir bak. Ne kadar çok insan ne kadar çok şey peşinde koşuyor. Çok para,  çok mal, çok yer, çok iş, çok yemek, çok araba, çok tatil, çok çok… Ne  kadar telaşla yaşıyorlar. Herkesin çok acelesi var, çok telaş içindeler,  çok koşturuyorlar, hep bir yerlere yetişmek istiyorlar. Durup kalsalar  kaybedecekler sanki.. Koşturmasalar ellerindekileri düşürecekler gibi. 

Şimdi  bir de kendine bak. En çok ne mutlu ediyor seni? Kimler sana gerçek  dostluk yüzü gösteriyor? Kaç sahici arkadaşın var? Kaç sırdaşın var? Çok  az şey mutlu ediyor seni. Dostların pek az. Arkadaşlarının ve  sırdaşlarının sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Bazen sadece nefes  almak seni mutlu etmeye yetiyor. Özlediğin bir dostunu görmek, özlediğin  bir sahilde yürümek, sevdiğin bir yiyeceği yemek, sevdiğinin iki  gözünün içine içine bakmak mutlu ediyor seni. Hepsi az şeyler.. Çok az  şeyler… 


Şimdi geri dön. Dur ve yeniden bak. Meydanlarda koşturan  insanların aradıklarını bir düşün. Merdivenleri telaş içinde tırmanan,  otoyolları son hızla tüketen kalabalıkların neyin peşinde olduğunu  düşünmeye çalış. Aslında onların çoğu senin çoktan bulduğun çok az şeyin  peşinde. Ama çok koşturdukları için bir türlü durup kendilerine  soramıyorlar. Yazık ki aradıklarını sandıkları şeyi bulduklarında da  tanımayacaklar. 


Sen senin için önemlisin. Biricik olduğun için  önemlisin. Kendini başkalarıyla kıyaslamayı bırak. Kendini kendinle  kıyasla. Kendini başkalarının yaşadıkları ile tanımlamak yerine kendi  yaşamınla tanımla. İçinde başkasının plağı çalmasın. Kendi sesinle  konuş. Kendi yüzünle bak hayata. Kendini önemli bilerek yürü sokaklarda.


Nefes  alıp verebildiğin için, güneşe çıplak gözle bakabildiğin için, rüzgârı  hissedebildiğin için mühimsin. Yaratıldığın için önemlisin. Kendini  kendine bölersen, eline tam tamına bir 1 geçecek. Ne yarımsın, ne  eksiksin, ne de kimselerin seni tamamlamasına ihtiyacın var. Sen  mühimsin.


Geri
Üst