Reiki ve İslam üzerine araştırmalar
reiki ve islam reiki günah mı
Reiki ve İslam
Reiki bir din yada inanç sistemi değildir.
Dünyada her dinden yada inançtan insan tarafından kullanılmaktadır.
Ancak yine de bazı insanların kafasında acaba reiki yaparsam dinden çıkarmıyım?
Bu bir tarikat mi?
Reiki yapan biri budist mi olur?
gibi sorular belirmektedir.
Reikinin bilimsel yönünün tüm dünyada yoğun olarak araştırılması ve artık Batı'da bir çok hastanede reiki uygulanması bu konuda çok daha bilimsel bir bakış açısı geliştirmemizi zorunlu kılıyor.
Reiki'nin bilimsel yönünü incelemek için Reiki ve Bilim linkini inceleyebilirsiniz.
Bu bilgilerin dışında acaba chakra,aura gibi kavramlar İslam dininde var mı sorusu son derece ilginç bir konuyu gündemimize getirdi ve bu soruya yanıtları Kur'an-ı Kerimde aradık.
İşte yanıtları...
CHAKRALAR
Muminun(17) Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.
İnsan bedeninde 7 chakra vardır ve bunların görünümleri girdap gibidir. Yani bedenin üzerinden dışına doğru dönerek uzarlar ve bu uzama adeta bir yol gibidir.
TEPE CHAKRASI
Bakara(7) Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların "kafa gözleri" üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.
Tepe chakrası kapalı olanların inançsız yada manevi değerleri zayıf insanlar olduğu chakra konusunda çalışanlarca bilinen bir gerçektir.
Ali İmran(13) Yüz yüze gelen şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu; ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah, öz yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, gözleri olanlar için gerçek bir ibret vardır.
Tepe chakrası insanın ruhsal deneyimlerini ve ruhsal algılamasını etkiler. "Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. " demek tepe chakrasının calışmasındaki farklılaşma ile kişinin algısının değiştiğini ve karşısındakini olduğundan çok daha büyük olarak algıladığını göstermektedir.
ÜÇÜNCÜ GÖZ AÇILIMI
Kaf(22) Yemin olsun, sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin.
3. göz chakrasında açılım olduğunda yada diğer tabirle perde kalkınca kişi enerjileri,elektromanyetik alanları ve maddenin gerçeğini görmeye başlar ve görüş alanı çok genişler.
KALP CHAKRASI
Mutaffifin(14) İşin esası o değil! Onların kazanmakta oldukları, kalplerinin üstünde pas oluşturmuştur.
Kalp chakrasındaki blokajlar bir anlamda pas gibi görülürler.
Casiye(20) Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.
Kalp gözünü açacak olan ışık, kalp chakrasını temizleyecek ışıktır. Kalp chakrası temiz olan insan tüm insanlığa karşı sevgi dolu,hoşgörülü, merhametli ve fedakar insandır.
Tevbe(14) Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap etsin, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın.
"Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın. "Kalp chakrası şifa merkezidir.
AURA
Fatir 27. Görmedin mi, Allah, gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyvelar çıkardık. Dağlardan da yollar var; beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var.
Fatir 28. Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir, Gafûr'dur.
Bu iki ayette dağlardaki değişik yollardan, insanların,davarların ve hayvanların değişik renklerde olanlarından söz edilmektedir. Arkasından da "Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir." denmektedir. Bunu anlamak için demek ki bilgin olmak gereklidir. Oysa kasdedilen gözümüzle görülen renkler olsa herkes bunu anlardı bilgin olmaya gerek yok. Ama bilginler insanın gördügünden başka renklerde görmekte ve ürpermektedirler. İnsanın çevresindeki elektromanyetik alan olan aurayı da ancak bu bilgiye sahip olan ve bu konuda çalışan yani bu anlamda bilgin olanlar görür ve bu da bilginlerin yaradılışın mucizesini görüp ürpermelerini sağlar.
Bakara(138) Allah'ın boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na kulluk ederiz.
Burada boyadan kasdedilen aura olabilir mi?
ENERJİ BOYUTU
Rahman 17. İki doğunun Rabbi de O'dur, iki batının Rabbi de.
Sadece maddi dünyayı ele alırsak tek doğu yada tek batı vardır. Ama enerji boyutunu da ele alırsak bunların sayısı ikiye çıkar.
Aynı eterik bedeni astral seyahate çıkan bir insanın fiziksel bedeni için bir doğu ve batı varken, eterik (enerji bedeni) içinde o anda eterik düzlemde bir doğu batı olmasının gibi.
Bu ayetler ilk etapda ilgimizi çekenler. Zaman içinde araştırmalarımızla yeni ayetlerinde ekleneceğine inanıyoruz.
Araştırma ReikiTurk.com - Anasayfa a aittir.
KULLANILAN AYETLER VE TAM KARŞILIKLARI...
Muminun17-) Ve lekad halakna fevkaküm seb'a taraika, ve ma künna anil halkı ğafiliyn;
Andolsun ki fevkınızde yedi tarık (yedi yol) yarattık... Onların halk’ından gafiller değiliz.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
15. Arapça "" kelimesinin birden fazla anlamı vardır. Kelime, Kur'an'ın indiği dönemdeki insanların bildiği yedi gezegenin yollarını gösterdiği gibi, yedi göğe de işaret eder. Bu noktada, kelimenin modern bilimsel bir kavram olarak değil de, halkın dikkatini yaratılışları insanınkinden daha büyük bir şey olan göklerin harikalarına çekmek için dönemin Arapça'sına göre normal bir kelime olarak kullanıldığını belirtmeliyiz. Bkz. Mümin: 57.
Eğer bunu çakralara örnek gösterirsek (ki bize göre sakıncası yok ) nefs ve endokrin sistemide unutmayalım deriz…
Bakara7-) HatemAllahu alâ kulubihim ve alâ sem'ihim ve alâ ebsarihim ğışaveh* ve lehüm azabün azîym;
Allah, kalblerini, kulaklarını/işitmelerini mühürlemiş ve gözlerinin üzerinde de bir perde vardır... Ve onların müstahakkı’dır azıym azab.
خَتَمَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَعَلَى سَمْعِهِمْ وَعَلَى أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
10. Bu, onların Hakk'ı reddetme nedeninin, kendi hataları olmadığı ve sadece Allah'ın dilemesi ile olduğu anlamına gelmez. Onlar kabul etmezler; çünkü, Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Onlar Hakk'ı dinlemezler; çünkü, Allah onların gözlerini perdelemiştir. Fakat onların kalplerinin ve kulaklarının mühürlenmesi, Hakk'ı kabul edememelerinin nedeni değil, bilâkis reddetmekte inat etmelerinin bir sonucudur. Kur'an basit bir tabiat kanunundan söz eder: Eğer bir kimse bir şey hakkında aleyhte önyargı sahibi olur ve sürekli bu önyargısını beslerse, o şeyde ne iyi bir yan görebilir, ne iyi bir şey işitebilir, ne de tarafsızca değerlendirmek için ona kalbini açabilir. Bu bir tabiat kanunu, aynı zamanda Allah'ın kanunu olduğu için kalpleri, kulakları mühürlemek ve gözleri perdelemek özellikleri O'na atfedilmiştir
Ali İmran13-) Kad kâne leküm ayetün fiy fieteynil tekata* fietün tükatilü fiy sebiylillâhi ve uhra kâfiretün yeravnehüm misleyhim ra'yel ayn* vAllahu yüeyyidü Bi nasrihi men yeşa'* inne fiy zâlike le ıbreten liülil ebsar;
Hakikat ki karşı karşıya gelen (üst bilinç ve alt bilinç ehli) iki toplulukta sizin için bir ayet vardır... (Biri) Allah yolunda savaşıyordu ve diğeri kafirdi... (Ki kafir topluluk) onları (Allah yolunda savaşanları), göz görmesi/kafa gözleri ile kendilerinin iki misli görüyorlardı... Allah dilediğini nusreti ile teyid eder... Muhakkak ki bunda basiret sahipleri için gerçek bir ibret vardır.
قَدْ كَانَ لَكُمْ ءَايَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأُخْرَى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ وَاللَّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَنْ يَشَاءُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ
9. Gerçek oranın üçte bir olmasına rağmen, sıradan bir gözlemci bile kâfirlerin sayısının, müslümanların sayısının en azından iki katı olduğunu gözleyebilirdi.
10. Kısa bir zaman önce yaşanan Bedir Savaşının anahatları, o savaşta yaşanan olaylara ve sonuca değinilerek ders verici bir nitelikte burada tekrarlanmaktadır. Bedir Savaşı üç önemli şey öğretmiştir:
1) Allah yolunda savaşan müminler savaş alanında bile kâfirlerden farklı davranırlar. Kâfirler, Kureyşliler gibi, cümbüş yapıp, kadın, şarap, dans ve müzikle eğlenirken müslümanlar Allah'tan korkup, ibadet ederler ve kendilerini namaza ve oruca verirler. Ayrıca ahlâkî esaslara bağlı kalarak Allah'a dua ederler. Bu manzarayı gören bir insan, hangi grubun Allah yolunda savaştığını açıkça anlayabilir.
2) Sayıca az ve teçhizat bakımından yoksun olmalarına rağmen müslümanların, daha kalabalık ve daha iyi silahlara sahip olan kâfirleri yenmeleri, Allah'ın yardımının onlarla olduğunu açıkça göstermiştir.
3) Yenilgi, Allah'ın gücünü görmezlikten gelip kendi silahlarının ve adamlarının çokluğu ile övünen kâfirler için büyük bir şok olmuştur. Bununla Allah, Mekke'den hicret eden birkaç muhacir ile Medineli çiftçilere güç vererek, Arabistan'ın en etkili ve güçlü kabilesi olan Kureyşlileri müthiş bir yenilgiye uğratabileceğini öğretmiştir.
Kaf22-) Lekad kunte fiy ğafletin min hazâ fekeşefna anke ğıtaeke febasarukel yevme hadiyd;
Andolsun (sen) bundan gaflet içinde idin... Senden perdeni (ölümden sonra gördüğün bu gerçeği anlatan ayetleri, o tecellileri görmenize mani nesneyi-beş duyuyu) keşfettik (açtık, kaldırdık; keşf-i şakk)... Bugün artık basar’ın (görme azan, görme kuvven; görüşün) pek keskindir.
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
Yani, "Artık sen iyice görüyorsun ki Allah'ın sana haber verdiği şeylerin hepsi burada mevcuttur."
Mutaffifin14-) Kella bel rane 'alâ kulubihim ma kanu yeksibun;
Hayır (asla) !... Bilakis kazanmakta oldukları, onların kalblerinin üzerini (bir pas gibi) örtmüştür.
كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
7. Yani ceza ve mükâfaat gününü inkâr etmektedirler ve onların bu konuda hiçbir makûl ideali bulunmamaktadır. Ancak günah işlemekten kalpleri öylesine paslanmıştır ki, gâyet makûl ve açık delillere rağmen bile, ceza ve mükâfaat gününü inkar etmektedirler. Rasulullah (s.a) kalbin paslanmasını şöyle izah etmektedir: "Bir kul günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul tevbe ederse, bu siyah leke kaybolur. Şayet tevbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, bu leke onun tüm kalbini sarar." (Müsned-i Ahmet, Tirmizi, İbn Mace, Neseî, İbn Cerir, Hakim, İbn Ebi Hatim, İbn Hibban)
Casiye20-) Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun;
Bu (Kur’an ayetleri), insanlar için basiretler, (bu ayetlere) ikan sahibi bir kavim için ise bir huda (hidayet, rehber) ve rahmettir.
هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
25. Yani, "Bu kitab ve onun getirdiği şeriat tüm insanlık için bir aydınlıktır. O hak ve batıl arasındaki farkı bildirmektedir. Fakat onun aydınlığından ancak Hakka iman edenler yararlanabilirler."
Tevbe14-) Katiluhüm yüazzibhumllahu Bi eydiyküm ve yuhzihim ve yansurküm aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu’miniyn;
Mukatele edin onlarla (ki,) Allah sizin elleriniz ile onları azablandırsın, rezil etsin onları, onların aleyhine size nusret versin ve (böylece) mü’minler kavminin sadırlarına şifa versin.
قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ
17. Bu, ültimatomun ilanından sonra, fiilen meydana gelecek hadiseye çok ince bir işaretti. "Ve Allah yüreklerinin öfkesini (gayzını) gidersin. O dilediğinin tövbesini kabul eder". Bu, ültimatomun bir sonucu olarak kanlı bir savaşın çıkacağı konusunda endişe ve beklenti içinde olan müslümanların yanlış düşünce ve anlayışlarını gidermek içindi. Onlara, düşmanlardan bir kısmına Allah'ın tövbe nasip edeceği ve İslam'ı kabul edecekleri vakıası da anlatıldı. Bu husus, bir açıdan da müşriklere karşı yapılan uyarının şiddetini azaltmasın diye bütünüyle açıklanıp izah edilmedi. Uyarı şiddetinin azalması, müşriklerin, neticede kendilerini İslam'ı kabul etmeye iten kritik durumu ciddi ciddi düşünmelerine mani olmuş olabilirdi.
Fatır27-) Elem tera ennAllahe enzele mines Semai maen, feahrecna Bihi semeratin muhtelifen elvanüha* ve minel cibali cüdedün biydun ve humrun muhtelifün elvanüha ve ğarabiybü sud;
Görmedin mi ki Allah Sema’dan bir su (ilim) inzal etti... Onunla renkleri muhtelif meyvalar (ahlak, ma’rifet B sırrınca) çıkardık... Dağlardan da beyaz, renkleri muhtelif kırmızı ve simsiyah cüdde’ler (renkleri farklı olan yollar var).
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
Fatır2😎 Ve minenNasi veddevabbi vel’ en'ami muhtelifün elvanühu kezâlik* innema yahşAllahe min ıbadiHİl ulema'* innAllahe Aziyzün Ğafur;
İnsanlardan, daabbelerden (hayvanlardan) ve en’am (kurban edilebilir hayvanlar)’dan da böylece renkleri muhtelif olanlar var... Allah’dan, kulları (için) den ancak alimler (‘Allah’ ismiyle işaret olunanı, Azamet-i İlahiyye’yi bilenler) haşyet duyar... Muhakakkak ki Allah Aziyz’dir, Ğafur’dur.
وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
48. Burada, Allah'ın kâinat içerisinde ne kadar muhtelif ve çeşitli varlıklar yarattığına işaret olunmaktadır. Aynı toprak ve sudan, farklı vasıflarda bitkiler yaratılırken, aynı tip ağaçlardan farklı tad ve büyüklükte meyveler meydana getirilmiştir. Şayet bir dağa bakarsanız, onun değişik renklerde bezenmiş olduğunu ve değişik kısımlarında birbirinden çok farklı özelliklere sahip madenler bulunduğunu görürsünüz.
Mizaç, tabiat ve zihniyetlerin bu kadar farklı olmasını (bu konuya 19. ayetten 22. ayete kadar olan bölümlerde işaret edilmiştir) insanın havsalasının alması mümkün değildir. Çünkü tüm insanların huyları, istekleri, duyguları, zihniyetleri, düşünce biçimleri aynı olsaydı eğer, yeni bir mahluk yaratmak gerekmezdi. Hâlik olan Allah, yeryüzünde sorumluluk taşıyacak olan varlığın irade sahibi olması gerektiğinden, onu farklı özelliklerde ve zihniyetlerde yaratmıştır. Tüm bunlar, bu hikmetin arkasında Hakîm ve Azim bir planlayıcının olduğunu göstermektedir. Bu muazzam nizamın ardında, bir planlayıcının olduğunu ancak bir akılsız düşünemez.
49. Yani, insan Allah'ın sıfatlarını yeterince kavrayamadığı zaman Allah'dan korkmaz, fakat Allah'ın gücüne, O'nun İlim, Hikmet, Kahhar, Cabbar gibi sıfatlarına ne kadar vakıfsa Allah'dan o derece korkar. Dolayısıyla burada ilimden, matematik, felsefe, tarih ve diğer pozitif bilimler kastolunmuyor, buradaki söz konusu ilim, Allah'ın sıfatlarını bilmektir. Bir kimse tahsil görmüş olsa da, olmasa da Allah'ın sıfatlarından habersizse eğer, o kimse cahildir. Öyleki pozitif bilimlerde "allame-i cihan" olsa bile bu böyledir. Fakat bir kimse hiçbir tahsil görmemiş olduğu halde Allah'ın sıfatlarını biliyor ve O'nun içinde Allah korkusu bulunuyor ise, o kimse ilim ehlidir. Bu ayetteki "alim" ifadesi ile, Kur'an, Hadis, Kelam ilimlerini bilenler kastedilmektedir. Ancak bir şahıs dini bilgiye sahip olduğu ölçüde, içinde Allah korkusu taşıyorsa, o zaman ayetin bahsettiği "alim" sınıfına girer. Nitekim Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a) nakledilen bir söz bu hususu doğrulamaktadır. "İlim sadece çok sayıda hadis bilmek değildir. İlim Allah'dan çok korkmaktır." Hasan Basri (r.a), "alim, Allah'ı görmediği halde korkan, Allah'ın sevdiğini seven ve Allah'ın sevmediğinden uzak kalan kimsedir" diye buyurmuştur. Bu ayet böyle kimselere işaret etmektedir.
50. Yani, O kuvvet sahibidir, dilediği zaman mücrimleri yakalar ve hiçkimse O'ndan kaçamaz. Fakat O, aynı zamanda affedicidir. Bu yüzden, zalimlere fırsat tanıyarak onları hemen yakalamaz.
Bakara13😎 SıbğatAllah* ve men ahsenü minAllahi sıbğaten, ve nahnü leHU abidun;
(Şıkak-taassub ile boyananlar) Allah boyası (?)!... Boyaca Allah’dan daha güzel kim olabilir?.. Ve biz O’na abidleriz.
صِبْغَةَ اللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ
137. "Biz rengi Allah'tan alırız" anlamına da gelebilir.
Hıristiyanlıktan önce, Yahudiler arasında, Yahudiliği kabul eden kimseleri yıkamak bir âdet olmuştu. Yıkanan (vaftiz edilen) kimsenin bütün günahlarının temizleneceği ve onun yeni bir hayat rengine kavuşacağı ifade edilmek üzere böyle yapılırdı. Daha sonra bu âdet Hıristiyanlar tarafından benimsendi ve "vaftiz" adını aldı. Vaftiz, suya batırma ve su ile ıslatma şeklinde yerine getirilen bir başlangıç ayini veya kilise'nin kutsama törenidir. Sadece dine yeni girenlere değil, yeni doğan bebeklere de uygulanır.
Kur'an, bu "renk verme" töreninin kurtuluş için gerekli olmadığından, özünde zaruri bir şeylerin bulunmadığını söyler. Bu amaçla kişi, O'nun yolundan gidip, O'nun kanunlarına uyarak Allah'ın rengine boyanmalıdır.
Rahman17-) Rabbulmeşrikayni ve Rabbulmağribeyn;
İki doğma yerinin (enfüs ve afak’ın; ya da Zahir ve Batın’ın doğması ki halk sıkalası) Rabbidir ve iki batma yerinin (iki batma yeri, iki doğma yerinin ta kendisidir) Rabbidir.
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
17. "Meşrikeyn ve mağribeyn" (iki doğu ve iki batı) ifadesiyle, kış ve yaz mevsimlerinin en kısa ve en uzun günleri kastediliyor olabilir. Ya da yeryüzünün yarı küresidir. Kış mevsiminin kısa günlerinde güneş, en dar açıdan doğar ve batar, yaz mevsiminin en uzun günlerinde güneş en geniş açıdan doğar ve batar. En uzun ve en kısa iki gün arasındaki günlerde güneşin doğuş ve batışı hergün farklı açılarda olur. Nitekim başka bir ayette (Meariç: 40) "Doğuların ve Batıların Rabbi" ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca güneş bir yarı kürede doğarken, diğer bir yarı kürede batar. Bu şekilde düşünürsek, yeryüzünün iki doğusu ve iki batısı olmuş olur. "Doğuların ve batıların Rabbi" ifadesi de birkaç anlama gelebilir,
1) Güneş Allah'ın emriyle doğar ve batar, ayrıca bu, hergün farklı açılarda vuku bulur.
2) Yeryüzünün de güneşin de sahibi O'dur.
Çünkü bunların ayrı ayrı sahipleri olsaydı, bu kadar uyum içinde bulunamazlardı.
3) Doğunun ve batının ve ikisinin arasındaki herşeyin sahibi Allah'tır.
Tüm bunları yaratmak ve güneş ve yeryüzünün hikmete dayalı nizamını kurmak O'na aittir.
evet,
islamın içinden çıkmamış bir meditasyon sistemini islamı bilmeyen gönüllere sevdirmenin kolayı ayetleri tevil etmekten geçer...
hiç düşünmezler mi ki?
islamın içinde meditasyon olarak namaz,oruç gibi özellikler farz seviyesindedir...
hiç düşünmezler mi ki?
ehli tasavvuf bu konuda daha ileri seviyede sistemler geliştirmiş ve onların ulaşması mümkün olmayan EN NUR tecellisini sistematize etmiştir...
Reiki ve İslam
Reiki bir din yada inanç sistemi değildir.
Dünyada her dinden yada inançtan insan tarafından kullanılmaktadır.
Ancak yine de bazı insanların kafasında acaba reiki yaparsam dinden çıkarmıyım?
Bu bir tarikat mi?
Reiki yapan biri budist mi olur?
gibi sorular belirmektedir.
Reikinin bilimsel yönünün tüm dünyada yoğun olarak araştırılması ve artık Batı'da bir çok hastanede reiki uygulanması bu konuda çok daha bilimsel bir bakış açısı geliştirmemizi zorunlu kılıyor.
Reiki'nin bilimsel yönünü incelemek için Reiki ve Bilim linkini inceleyebilirsiniz.
Bu bilgilerin dışında acaba chakra,aura gibi kavramlar İslam dininde var mı sorusu son derece ilginç bir konuyu gündemimize getirdi ve bu soruya yanıtları Kur'an-ı Kerimde aradık.
İşte yanıtları...
CHAKRALAR
Muminun(17) Yemin olsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık! Ve biz yaratılıştan/yaratılmışlardan gafil de değiliz.
İnsan bedeninde 7 chakra vardır ve bunların görünümleri girdap gibidir. Yani bedenin üzerinden dışına doğru dönerek uzarlar ve bu uzama adeta bir yol gibidir.
TEPE CHAKRASI
Bakara(7) Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların "kafa gözleri" üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.
Tepe chakrası kapalı olanların inançsız yada manevi değerleri zayıf insanlar olduğu chakra konusunda çalışanlarca bilinen bir gerçektir.
Ali İmran(13) Yüz yüze gelen şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Biri Allah yolunda çarpışıyordu; ötekisi küfre batmıştı. Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah, öz yardımıyla dilediğini destekler. İşte bunda, gözleri olanlar için gerçek bir ibret vardır.
Tepe chakrası insanın ruhsal deneyimlerini ve ruhsal algılamasını etkiler. "Allah yolunda çarpışanları, kafa gözleriyle kendilerinin iki katı görüyorlardı. " demek tepe chakrasının calışmasındaki farklılaşma ile kişinin algısının değiştiğini ve karşısındakini olduğundan çok daha büyük olarak algıladığını göstermektedir.
ÜÇÜNCÜ GÖZ AÇILIMI
Kaf(22) Yemin olsun, sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin.
3. göz chakrasında açılım olduğunda yada diğer tabirle perde kalkınca kişi enerjileri,elektromanyetik alanları ve maddenin gerçeğini görmeye başlar ve görüş alanı çok genişler.
KALP CHAKRASI
Mutaffifin(14) İşin esası o değil! Onların kazanmakta oldukları, kalplerinin üstünde pas oluşturmuştur.
Kalp chakrasındaki blokajlar bir anlamda pas gibi görülürler.
Casiye(20) Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.
Kalp gözünü açacak olan ışık, kalp chakrasını temizleyecek ışıktır. Kalp chakrası temiz olan insan tüm insanlığa karşı sevgi dolu,hoşgörülü, merhametli ve fedakar insandır.
Tevbe(14) Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap etsin, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın.
"Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın. "Kalp chakrası şifa merkezidir.
AURA
Fatir 27. Görmedin mi, Allah, gökten bir su indirdi. Onunla, renkleri çeşit çeşit meyvelar çıkardık. Dağlardan da yollar var; beyaz, kırmızı, değişik renklerde. Ve simsiyah yollar da var.
Fatir 28. Aynı şekilde, insanlardan, hayvanlardan, davarlardan da çeşitli renklerde olanlar var. Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir. Allah Azîz'dir, Gafûr'dur.
Bu iki ayette dağlardaki değişik yollardan, insanların,davarların ve hayvanların değişik renklerde olanlarından söz edilmektedir. Arkasından da "Kulları içinde Allah'tan ancak bilginler ürperir." denmektedir. Bunu anlamak için demek ki bilgin olmak gereklidir. Oysa kasdedilen gözümüzle görülen renkler olsa herkes bunu anlardı bilgin olmaya gerek yok. Ama bilginler insanın gördügünden başka renklerde görmekte ve ürpermektedirler. İnsanın çevresindeki elektromanyetik alan olan aurayı da ancak bu bilgiye sahip olan ve bu konuda çalışan yani bu anlamda bilgin olanlar görür ve bu da bilginlerin yaradılışın mucizesini görüp ürpermelerini sağlar.
Bakara(138) Allah'ın boyasını esas alın. Allah'tan daha güzel kim boya vurabilir! Biz yalnız O'na kulluk ederiz.
Burada boyadan kasdedilen aura olabilir mi?
ENERJİ BOYUTU
Rahman 17. İki doğunun Rabbi de O'dur, iki batının Rabbi de.
Sadece maddi dünyayı ele alırsak tek doğu yada tek batı vardır. Ama enerji boyutunu da ele alırsak bunların sayısı ikiye çıkar.
Aynı eterik bedeni astral seyahate çıkan bir insanın fiziksel bedeni için bir doğu ve batı varken, eterik (enerji bedeni) içinde o anda eterik düzlemde bir doğu batı olmasının gibi.
Bu ayetler ilk etapda ilgimizi çekenler. Zaman içinde araştırmalarımızla yeni ayetlerinde ekleneceğine inanıyoruz.
Araştırma ReikiTurk.com - Anasayfa a aittir.
KULLANILAN AYETLER VE TAM KARŞILIKLARI...
Muminun17-) Ve lekad halakna fevkaküm seb'a taraika, ve ma künna anil halkı ğafiliyn;
Andolsun ki fevkınızde yedi tarık (yedi yol) yarattık... Onların halk’ından gafiller değiliz.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ
15. Arapça "" kelimesinin birden fazla anlamı vardır. Kelime, Kur'an'ın indiği dönemdeki insanların bildiği yedi gezegenin yollarını gösterdiği gibi, yedi göğe de işaret eder. Bu noktada, kelimenin modern bilimsel bir kavram olarak değil de, halkın dikkatini yaratılışları insanınkinden daha büyük bir şey olan göklerin harikalarına çekmek için dönemin Arapça'sına göre normal bir kelime olarak kullanıldığını belirtmeliyiz. Bkz. Mümin: 57.
Eğer bunu çakralara örnek gösterirsek (ki bize göre sakıncası yok ) nefs ve endokrin sistemide unutmayalım deriz…
Bakara7-) HatemAllahu alâ kulubihim ve alâ sem'ihim ve alâ ebsarihim ğışaveh* ve lehüm azabün azîym;
Allah, kalblerini, kulaklarını/işitmelerini mühürlemiş ve gözlerinin üzerinde de bir perde vardır... Ve onların müstahakkı’dır azıym azab.
خَتَمَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَعَلَى سَمْعِهِمْ وَعَلَى أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ
10. Bu, onların Hakk'ı reddetme nedeninin, kendi hataları olmadığı ve sadece Allah'ın dilemesi ile olduğu anlamına gelmez. Onlar kabul etmezler; çünkü, Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Onlar Hakk'ı dinlemezler; çünkü, Allah onların gözlerini perdelemiştir. Fakat onların kalplerinin ve kulaklarının mühürlenmesi, Hakk'ı kabul edememelerinin nedeni değil, bilâkis reddetmekte inat etmelerinin bir sonucudur. Kur'an basit bir tabiat kanunundan söz eder: Eğer bir kimse bir şey hakkında aleyhte önyargı sahibi olur ve sürekli bu önyargısını beslerse, o şeyde ne iyi bir yan görebilir, ne iyi bir şey işitebilir, ne de tarafsızca değerlendirmek için ona kalbini açabilir. Bu bir tabiat kanunu, aynı zamanda Allah'ın kanunu olduğu için kalpleri, kulakları mühürlemek ve gözleri perdelemek özellikleri O'na atfedilmiştir
Ali İmran13-) Kad kâne leküm ayetün fiy fieteynil tekata* fietün tükatilü fiy sebiylillâhi ve uhra kâfiretün yeravnehüm misleyhim ra'yel ayn* vAllahu yüeyyidü Bi nasrihi men yeşa'* inne fiy zâlike le ıbreten liülil ebsar;
Hakikat ki karşı karşıya gelen (üst bilinç ve alt bilinç ehli) iki toplulukta sizin için bir ayet vardır... (Biri) Allah yolunda savaşıyordu ve diğeri kafirdi... (Ki kafir topluluk) onları (Allah yolunda savaşanları), göz görmesi/kafa gözleri ile kendilerinin iki misli görüyorlardı... Allah dilediğini nusreti ile teyid eder... Muhakkak ki bunda basiret sahipleri için gerçek bir ibret vardır.
قَدْ كَانَ لَكُمْ ءَايَةٌ فِي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَأُخْرَى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِ وَاللَّهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِهِ مَنْ يَشَاءُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ
9. Gerçek oranın üçte bir olmasına rağmen, sıradan bir gözlemci bile kâfirlerin sayısının, müslümanların sayısının en azından iki katı olduğunu gözleyebilirdi.
10. Kısa bir zaman önce yaşanan Bedir Savaşının anahatları, o savaşta yaşanan olaylara ve sonuca değinilerek ders verici bir nitelikte burada tekrarlanmaktadır. Bedir Savaşı üç önemli şey öğretmiştir:
1) Allah yolunda savaşan müminler savaş alanında bile kâfirlerden farklı davranırlar. Kâfirler, Kureyşliler gibi, cümbüş yapıp, kadın, şarap, dans ve müzikle eğlenirken müslümanlar Allah'tan korkup, ibadet ederler ve kendilerini namaza ve oruca verirler. Ayrıca ahlâkî esaslara bağlı kalarak Allah'a dua ederler. Bu manzarayı gören bir insan, hangi grubun Allah yolunda savaştığını açıkça anlayabilir.
2) Sayıca az ve teçhizat bakımından yoksun olmalarına rağmen müslümanların, daha kalabalık ve daha iyi silahlara sahip olan kâfirleri yenmeleri, Allah'ın yardımının onlarla olduğunu açıkça göstermiştir.
3) Yenilgi, Allah'ın gücünü görmezlikten gelip kendi silahlarının ve adamlarının çokluğu ile övünen kâfirler için büyük bir şok olmuştur. Bununla Allah, Mekke'den hicret eden birkaç muhacir ile Medineli çiftçilere güç vererek, Arabistan'ın en etkili ve güçlü kabilesi olan Kureyşlileri müthiş bir yenilgiye uğratabileceğini öğretmiştir.
Kaf22-) Lekad kunte fiy ğafletin min hazâ fekeşefna anke ğıtaeke febasarukel yevme hadiyd;
Andolsun (sen) bundan gaflet içinde idin... Senden perdeni (ölümden sonra gördüğün bu gerçeği anlatan ayetleri, o tecellileri görmenize mani nesneyi-beş duyuyu) keşfettik (açtık, kaldırdık; keşf-i şakk)... Bugün artık basar’ın (görme azan, görme kuvven; görüşün) pek keskindir.
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
Yani, "Artık sen iyice görüyorsun ki Allah'ın sana haber verdiği şeylerin hepsi burada mevcuttur."
Mutaffifin14-) Kella bel rane 'alâ kulubihim ma kanu yeksibun;
Hayır (asla) !... Bilakis kazanmakta oldukları, onların kalblerinin üzerini (bir pas gibi) örtmüştür.
كَلَّا بَلْ رَانَ عَلَى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
7. Yani ceza ve mükâfaat gününü inkâr etmektedirler ve onların bu konuda hiçbir makûl ideali bulunmamaktadır. Ancak günah işlemekten kalpleri öylesine paslanmıştır ki, gâyet makûl ve açık delillere rağmen bile, ceza ve mükâfaat gününü inkar etmektedirler. Rasulullah (s.a) kalbin paslanmasını şöyle izah etmektedir: "Bir kul günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul tevbe ederse, bu siyah leke kaybolur. Şayet tevbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, bu leke onun tüm kalbini sarar." (Müsned-i Ahmet, Tirmizi, İbn Mace, Neseî, İbn Cerir, Hakim, İbn Ebi Hatim, İbn Hibban)
Casiye20-) Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun;
Bu (Kur’an ayetleri), insanlar için basiretler, (bu ayetlere) ikan sahibi bir kavim için ise bir huda (hidayet, rehber) ve rahmettir.
هَذَا بَصَائِرُ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
25. Yani, "Bu kitab ve onun getirdiği şeriat tüm insanlık için bir aydınlıktır. O hak ve batıl arasındaki farkı bildirmektedir. Fakat onun aydınlığından ancak Hakka iman edenler yararlanabilirler."
Tevbe14-) Katiluhüm yüazzibhumllahu Bi eydiyküm ve yuhzihim ve yansurküm aleyhim ve yeşfi sudûre kavmin mu’miniyn;
Mukatele edin onlarla (ki,) Allah sizin elleriniz ile onları azablandırsın, rezil etsin onları, onların aleyhine size nusret versin ve (böylece) mü’minler kavminin sadırlarına şifa versin.
قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ
17. Bu, ültimatomun ilanından sonra, fiilen meydana gelecek hadiseye çok ince bir işaretti. "Ve Allah yüreklerinin öfkesini (gayzını) gidersin. O dilediğinin tövbesini kabul eder". Bu, ültimatomun bir sonucu olarak kanlı bir savaşın çıkacağı konusunda endişe ve beklenti içinde olan müslümanların yanlış düşünce ve anlayışlarını gidermek içindi. Onlara, düşmanlardan bir kısmına Allah'ın tövbe nasip edeceği ve İslam'ı kabul edecekleri vakıası da anlatıldı. Bu husus, bir açıdan da müşriklere karşı yapılan uyarının şiddetini azaltmasın diye bütünüyle açıklanıp izah edilmedi. Uyarı şiddetinin azalması, müşriklerin, neticede kendilerini İslam'ı kabul etmeye iten kritik durumu ciddi ciddi düşünmelerine mani olmuş olabilirdi.
Fatır27-) Elem tera ennAllahe enzele mines Semai maen, feahrecna Bihi semeratin muhtelifen elvanüha* ve minel cibali cüdedün biydun ve humrun muhtelifün elvanüha ve ğarabiybü sud;
Görmedin mi ki Allah Sema’dan bir su (ilim) inzal etti... Onunla renkleri muhtelif meyvalar (ahlak, ma’rifet B sırrınca) çıkardık... Dağlardan da beyaz, renkleri muhtelif kırmızı ve simsiyah cüdde’ler (renkleri farklı olan yollar var).
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ
Fatır2😎 Ve minenNasi veddevabbi vel’ en'ami muhtelifün elvanühu kezâlik* innema yahşAllahe min ıbadiHİl ulema'* innAllahe Aziyzün Ğafur;
İnsanlardan, daabbelerden (hayvanlardan) ve en’am (kurban edilebilir hayvanlar)’dan da böylece renkleri muhtelif olanlar var... Allah’dan, kulları (için) den ancak alimler (‘Allah’ ismiyle işaret olunanı, Azamet-i İlahiyye’yi bilenler) haşyet duyar... Muhakakkak ki Allah Aziyz’dir, Ğafur’dur.
وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ
48. Burada, Allah'ın kâinat içerisinde ne kadar muhtelif ve çeşitli varlıklar yarattığına işaret olunmaktadır. Aynı toprak ve sudan, farklı vasıflarda bitkiler yaratılırken, aynı tip ağaçlardan farklı tad ve büyüklükte meyveler meydana getirilmiştir. Şayet bir dağa bakarsanız, onun değişik renklerde bezenmiş olduğunu ve değişik kısımlarında birbirinden çok farklı özelliklere sahip madenler bulunduğunu görürsünüz.
Mizaç, tabiat ve zihniyetlerin bu kadar farklı olmasını (bu konuya 19. ayetten 22. ayete kadar olan bölümlerde işaret edilmiştir) insanın havsalasının alması mümkün değildir. Çünkü tüm insanların huyları, istekleri, duyguları, zihniyetleri, düşünce biçimleri aynı olsaydı eğer, yeni bir mahluk yaratmak gerekmezdi. Hâlik olan Allah, yeryüzünde sorumluluk taşıyacak olan varlığın irade sahibi olması gerektiğinden, onu farklı özelliklerde ve zihniyetlerde yaratmıştır. Tüm bunlar, bu hikmetin arkasında Hakîm ve Azim bir planlayıcının olduğunu göstermektedir. Bu muazzam nizamın ardında, bir planlayıcının olduğunu ancak bir akılsız düşünemez.
49. Yani, insan Allah'ın sıfatlarını yeterince kavrayamadığı zaman Allah'dan korkmaz, fakat Allah'ın gücüne, O'nun İlim, Hikmet, Kahhar, Cabbar gibi sıfatlarına ne kadar vakıfsa Allah'dan o derece korkar. Dolayısıyla burada ilimden, matematik, felsefe, tarih ve diğer pozitif bilimler kastolunmuyor, buradaki söz konusu ilim, Allah'ın sıfatlarını bilmektir. Bir kimse tahsil görmüş olsa da, olmasa da Allah'ın sıfatlarından habersizse eğer, o kimse cahildir. Öyleki pozitif bilimlerde "allame-i cihan" olsa bile bu böyledir. Fakat bir kimse hiçbir tahsil görmemiş olduğu halde Allah'ın sıfatlarını biliyor ve O'nun içinde Allah korkusu bulunuyor ise, o kimse ilim ehlidir. Bu ayetteki "alim" ifadesi ile, Kur'an, Hadis, Kelam ilimlerini bilenler kastedilmektedir. Ancak bir şahıs dini bilgiye sahip olduğu ölçüde, içinde Allah korkusu taşıyorsa, o zaman ayetin bahsettiği "alim" sınıfına girer. Nitekim Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a) nakledilen bir söz bu hususu doğrulamaktadır. "İlim sadece çok sayıda hadis bilmek değildir. İlim Allah'dan çok korkmaktır." Hasan Basri (r.a), "alim, Allah'ı görmediği halde korkan, Allah'ın sevdiğini seven ve Allah'ın sevmediğinden uzak kalan kimsedir" diye buyurmuştur. Bu ayet böyle kimselere işaret etmektedir.
50. Yani, O kuvvet sahibidir, dilediği zaman mücrimleri yakalar ve hiçkimse O'ndan kaçamaz. Fakat O, aynı zamanda affedicidir. Bu yüzden, zalimlere fırsat tanıyarak onları hemen yakalamaz.
Bakara13😎 SıbğatAllah* ve men ahsenü minAllahi sıbğaten, ve nahnü leHU abidun;
(Şıkak-taassub ile boyananlar) Allah boyası (?)!... Boyaca Allah’dan daha güzel kim olabilir?.. Ve biz O’na abidleriz.
صِبْغَةَ اللَّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدُونَ
137. "Biz rengi Allah'tan alırız" anlamına da gelebilir.
Hıristiyanlıktan önce, Yahudiler arasında, Yahudiliği kabul eden kimseleri yıkamak bir âdet olmuştu. Yıkanan (vaftiz edilen) kimsenin bütün günahlarının temizleneceği ve onun yeni bir hayat rengine kavuşacağı ifade edilmek üzere böyle yapılırdı. Daha sonra bu âdet Hıristiyanlar tarafından benimsendi ve "vaftiz" adını aldı. Vaftiz, suya batırma ve su ile ıslatma şeklinde yerine getirilen bir başlangıç ayini veya kilise'nin kutsama törenidir. Sadece dine yeni girenlere değil, yeni doğan bebeklere de uygulanır.
Kur'an, bu "renk verme" töreninin kurtuluş için gerekli olmadığından, özünde zaruri bir şeylerin bulunmadığını söyler. Bu amaçla kişi, O'nun yolundan gidip, O'nun kanunlarına uyarak Allah'ın rengine boyanmalıdır.
Rahman17-) Rabbulmeşrikayni ve Rabbulmağribeyn;
İki doğma yerinin (enfüs ve afak’ın; ya da Zahir ve Batın’ın doğması ki halk sıkalası) Rabbidir ve iki batma yerinin (iki batma yeri, iki doğma yerinin ta kendisidir) Rabbidir.
رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
17. "Meşrikeyn ve mağribeyn" (iki doğu ve iki batı) ifadesiyle, kış ve yaz mevsimlerinin en kısa ve en uzun günleri kastediliyor olabilir. Ya da yeryüzünün yarı küresidir. Kış mevsiminin kısa günlerinde güneş, en dar açıdan doğar ve batar, yaz mevsiminin en uzun günlerinde güneş en geniş açıdan doğar ve batar. En uzun ve en kısa iki gün arasındaki günlerde güneşin doğuş ve batışı hergün farklı açılarda olur. Nitekim başka bir ayette (Meariç: 40) "Doğuların ve Batıların Rabbi" ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca güneş bir yarı kürede doğarken, diğer bir yarı kürede batar. Bu şekilde düşünürsek, yeryüzünün iki doğusu ve iki batısı olmuş olur. "Doğuların ve batıların Rabbi" ifadesi de birkaç anlama gelebilir,
1) Güneş Allah'ın emriyle doğar ve batar, ayrıca bu, hergün farklı açılarda vuku bulur.
2) Yeryüzünün de güneşin de sahibi O'dur.
Çünkü bunların ayrı ayrı sahipleri olsaydı, bu kadar uyum içinde bulunamazlardı.
3) Doğunun ve batının ve ikisinin arasındaki herşeyin sahibi Allah'tır.
Tüm bunları yaratmak ve güneş ve yeryüzünün hikmete dayalı nizamını kurmak O'na aittir.
evet,
islamın içinden çıkmamış bir meditasyon sistemini islamı bilmeyen gönüllere sevdirmenin kolayı ayetleri tevil etmekten geçer...
hiç düşünmezler mi ki?
islamın içinde meditasyon olarak namaz,oruç gibi özellikler farz seviyesindedir...
hiç düşünmezler mi ki?
ehli tasavvuf bu konuda daha ileri seviyede sistemler geliştirmiş ve onların ulaşması mümkün olmayan EN NUR tecellisini sistematize etmiştir...