Piyano Hakkında Herşey

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Misafir
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
M

Misafir

Forum Okuru
Piyano Hakkında Herşey
piyano nasıl öğrenilir piano nasıl öğrenilir piyano hakkında herşey ne işe yarar neden vurmalı çalgılar sınıfına girer
1. GİRİŞ

12.yy.da doğudan batıya TİMPANON* ve PSALTERİON** adında iki çalgı geldi. Bunlardan psalteriona 15.yy.da Venedikli usta Spinetti tarafından klavye ve mekanizma eklendi ve bu gelişmeden sonra bu çalgı “epinet” ile anılır oldu. Epinet, mekanizması aynı kalmakla beraber değişik teller ve bir klavye daha eklenerek geliştirildi. Yeni gibi görünen bu çalgıya da “klavsen” (Fr.Clevecin, İng.Harpsikord, Alm. Flügel, İta. Clavicembalo, Cembalo) adı verildi. Böylece daha gür sesin yanında ayrı ayrı klavye ile olsa da “piyano” ve “forte” çalış imkanı elde edilmiş oldu.Uzun süre eşlik çalgısı (sürekli bas) olarak kullanılan klavsen için 16.yy.dan sonra solistik parçalar bestelenmeye başlandı. 18.yy. sonlarına doğru, sesi büyük salonlar için yetersiz kalmaya başlayınca, yerini ve o zamana kadar görmüş olduğu ilgiyi daha gür ses üretebilen piyanoya bıraktı.Timpanona tuş ve mekanizma eklenerek klavikord meydana geldi. Bu çalgının geliştirilmesiyle de (1711) Piyano icat edilmiş oldu. Floransalı Bartolomeo Cristofori’nin yaptığı bu çalgıyla aynı anda piyano ve forte çalınabiliyordu ve o zamanki adı da “Piano e Forte” idi.Piano e Fortenin yaygınlaşması çok hızlı oldu. Almanya, Fransa, İngiltere ve Avusturya’da yapım atölyeleri açıldı ve değişik tiplerde üretilmeye başlandı. Ne var ki bu gidişe bestecilerin ilgisi aynı hızda olmadı. Piyano için ilk eseri M. Clementi*** piyanonun icadından 62 yıl sonra 1773’te besteledi. Beethoven bile piyano için derin duygular ifade eden eserler yazmış olmasına rağmen, Haydn’a ithaf ettiği ilk piyano sonatlarına “Piyano için” değil de “klavsen ve piyano için” başlığını uygun görmüştür.

2. YÖNTEM

Betimsel bir alan araştırması olan bu çalışmanın evreni “Çalgı eğitiminde teknik olgular” şeklinde ifade edilebilir. Bu evreni temsil ettiği düşünülen örneklem ise, “piyano eğitiminde teknik olgular”dır.

Bu araştırmanın konusu ve kapsamı gereği, yazımlanmış ve yazımlanmamış veri kaynaklarının her ikisinden, bilirkişi görüşlerinden ayrıca araştırmacının kendi eğitsel uygulamaları, deneyimleri ve sonuçlarından yararlanılmıştır.

3. BULGULAR VE YORUM

Bu bölümde, toplanmış olan verilerin, araştırmanın problemi çerçevesinde çözümlenmesiyle elde edilen bulgulara ve yorumlarına yer verilmiştir.

3.1. Piyano Tekniğinin Tarihi Temelleri

Klavye eklenmezden önce timpanon tahta çubuklarla vurularak, psalterion da göğüste tutulup, telleri tırnakla çekilerek çalınıyordu. Klavye ve mekanizma eklendikten sonra ise bu çalgılar elin genellikle 1. ve 5. parmağı kullanılmaksızın çalınıyor, diğer üç parmak da gerektiğinde birbirlerinin altından ve üstünden geçiriliyordu. “Klavikord ve klavsenin tınısı hassastı ve başparmağın hantallığı geçiş sırasında tını rengini bozmaktaydı. Ayrıca üst üste çift klavyeli çalgılarda (klavsen ve org) başparmak kullanımı ile, ikinci üst klavyede kolun haddinden fazla kaldırılması gerekiyordu. Bu da çok zorlanmış bir kol tutuşu idi. Yine bu eski çalgılarda tuşlar çok kısa olduğu için, aşağı klavyede başparmağa yer kalmamaktaydı”. (Pamir,s.161)Ev ortamı gibi küçük mekanlarda çalınan epinet ve klavikordun sesleri çok azdı ve insanın konuşma sesini bile bastıramıyorlardı. Daha fazla ses elde ederek çalma ihtiyacından dolayı klavsene yeni teller eklendi. Bach’ın eserleri de 1. parmağın kullanılmasını zorunlu kılıyordu. “O zamanın melodileri icabı, tonalitelerin azlığı ve elin fazla yer değiştirmemesi, başparmağın diğer parmaklarla işbirliği etmesine ihtiyaç göstermiyordu. Klavsen çalanlar dört parmakla bütün eserleri icra edebiliyorlardı. J.S. Bach* klavsen çalgısına bütün tonaliteleri sokunca, başparmağın diğer dört parmağa yardımı icabetti. Böylelikle, başparmak tekniğinin ilk kurucusu Bach oldu”. (Fenmen,s.53)Artık çalgı gelişiyor, eserler büyüyor ve dolayısıyla da çalma zorlukları ortaya çıkıyordu. Bach’ın yazdığı“Klavierbüchlein” (Klavye Kitapçığı) isimli kitap bu ihtiyaçtan doğmuştur. Gerçi daha önce Girolama Diruta (1593), Francois Kuperin (1717) ve daha sonraları Carl Phillip Emanuel Bach (1753) F.W. Marpurg (1755) tarafından yazılan kitaplar da bu konuya ilişkindir.Bu kitapların ortak özelliklerinin parçaların nasıl çalışılacağından ziyade, nasıl çalınacağına ilişkin bilgi ve yaklaşımlar içermesi olduğu söylenilebilir. Asıl amaçlanan, ifadeli çalma ve kompozisyonun önemini anlatmaktır. Diruta’nın kitabının hangi klavyeli çalgı için yazıldığı bile belli değildir. Fakat parmak numaraları (duate) ve kolların durumuna ilişkin bazı yaklaşımlar içermesi piyano tekniği tarihi açısından önemlidir.Bu kitaplardan bugün piyano eğitiminde en çok kullanılan Bach’ın yazdığı (Klavierbüchlein)dır. Bach’ın, otantik ismi “Preambula” olan 2 sesli Envansiyonlar’ı ve “Sinfonia” veya “Fantasia” olarak adlandırılan 3 sesli Envansiyonlar’ı ile küçük prelüd ve fügleri bu kitapta bulunmaktadır.Bach’ın, Envansiyonlar için söylediği direktifler (1723) o güne kadarki klavye eğitimini özetler niteliktedir:“Keyboard müziğini seven ve özellikle temiz çalmayı öğrenmek isteyenler için izlenilecek doğru yol, önce iki seslileri düzgünce çalarak ilerlemek ve sonra 3 seslileri sırasıyla çalmak (ki sadece bu değil); aynı zamanda iyi bir biçimde, düzgünce çalmaktan başka, onları iyice geliştirmek ve en önemlisi de, şarkı söyler gibi bir stilde çalarak kompozisyondan zevk almaktır.” ( Eskioğlu, 1999)Itır Eskioğlu’nun yaptığı bir araştırma ile ülkemiz piyano eğitimcilerinin, Bach’ın Envansiyonları’nı öğrencilerine “teknik veya müzikal etüt olarak, veya dinleti ve konser parçası olarak değil; bir tür klavye çalışması, tanıma eseri, öğrencinin çalma becerisini geliştirme ve edindiği bilgileri uygulama yapıtı olarak” verdikleri ortaya çıkmıştır. Bu da Bach’ın yukarıda geçen direktifleri ile tamamen örtüşmektedir.Klavierbüchlein o gün olduğu gibi bugün de aynı amaçla kullanılmaktadır.

3.2. Bugünkü Anlamda Piyano Tekniği

“Technique sözcüğü Yunanca’daki Tekhnikos sözcüğünden Fransızca’ya geçmiştir. Bu sözcük de tekhne sözcüğünden gelir ki anlamı sanattır. (Şen,s.21)Tekniği güçlü bir piyanistin bastığı bir akorun, hatta tek bir sesin bile anlam yüklü, nitelikli bir ses olabileceği piyano eğitimcilerince kabul gören bir görüştür. Yapıtı oluşturan her sesin anlam ve nitelik açısından doyurucu olarak çalınması gerektiğini ve bunun da teknikle elde edilebileceğini düşünürsek, “sanat eşittir teknik” sonucunu benimsememiz yerinde olacaktır. Başka bir kaynak “teknik” kavramını “düşünsel yaratıcılıktan bağımsız olarak, hünerli icra yeteneği ve onun gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanmaktadır ki, bu, sanatsallık veya eğitsellik kaygısıyla yapılmış bir tanıma benzememektedir.Bir başka tanıma göre teknik, “Bir sanat, bir bilim, bir meslek dalında kullanılan yöntemlerin tümü. Bir icracının mesleğindeki uygulamaya yönelik becerisi, bilgisi ve gücüdür.”(Sözer,s.695) Piyano tekniği ise şu şekillerde tanımlanmıştır: “Piyano tekniği, piyano çalma eylemine doğrudan katılan piyanistik elemanların* piyanoya uyumudur”.(Küçük,s.70) “Piyano tekniği, sonuçta fiziksel, ruhsal ve sinirsel koşulların ve bu koşullara uyum gösterebilmenin bilimidir”.(Pamir,s.100) “Biz teknikten, enstrümandan doğru yapıda, güzel, zengin ton ve forte ya da piyano nüansın sağlanması yeteneğini kastediyoruz”. (Leber ve Stark 1856. Kırtıl,1996).Piyano tekniği ile bu tanımlara uygun anlamda ilk ilgilenenler “Piyano tekniğinin kurucuları ” olarak kabul edilen M. Clementi ve J.B. Cramer** olmuşlardır. Cramer etütleri ve Clementi’nin “Gradus ad Parnassum” etütleri piyano tekniği için yazılmış ve bugün de başvurulmakta olan önemli çalışma örnekleridir.
3.3. Salt Parmak Tekniği
Clementi ve arkadaşlarına göre her piyanistin eşit kuvvette on parmağa sahip olması gerekmektedir. “Clementi, yazdığı egzersiz ve etütlerle, elin üstünün düz ve parmak uçlarının aynı hizada durması, yalnızca parmakların hareket etmesi ve zayıf parmakların kuvvetlenmesini amaçlamıştır ki, bu öğretiye günümüzde salt parmak tekniği denmektedir”.(Küçük,s.70) Girolama Diruta’nın “Kol ele rehberlik etmelidir” dediği gibi, daha önce yaşamış olan kuramcılar şüphesiz ki klavye tekniği ile ilgili bazı önerilerde bulunmuşlardır. Bunlar doğru ve önemli yaklaşımlar olarak kabul edilebilir. Fakat yukarıda da görüldüğü gibi, piyano tekniği ile ilgili ilk kurallar M. Clementi tarafından koyulmuş, önemli direktif ve yönlendirmelerle de desteklenerek piyano çalmanın kuramı oluşturulmuştur. Piyanistik elemanların kendi direktifleri doğrultusunda bir biçim kazanmaları ve hareket etmeleri için bazı araçların yardımına gereksinim duyan Clementi, Logier (İng.) adlı bir orgcunun buluşu olan “chiroplast”ı çok benimsemiştir. 19.yüzyıl chiroplastın popüler olmasından dolayı, piyano tekniğinde aletlere bağlı bir yüzyıl olarak kabul edilir. Bu alet, parmaklardan birkaçını sabit tutup, diğerlerini çalıştırmaya yarıyordu ve o yıllarda ünü tüm Avrupa, Rusya ve Amerika’ya kadar yayılmıştı. Daha sonraları geliştirilerek “Guide-main” adını alan bu alet F. Liszt tarafından da kullanılmıştır. Fakat önemsiz bir alet olduğunu ilk söyleyen de O olmuştur. Clementi okulunun üyelerinden olan Hummel (1778-1832) başparmak geçişlerinin önemini vurgular, Kalkbrenner (1785-1849) bilek tekniği ile ilgilenir, Ehrlich, çalışırken kolların hareketini önlemek için, koltuk altlarına bir kitap sıkıştırmayı önerir. Tüm bu arayışlar parmakların kuvvet eşitliği prensibi üzerine oturmaktadır. Hanon* ve Czerny** de yazdıkları egzersiz ve etütlerle bu okulun ünlü isimleri arasındadır.

3.4. Kol Ağırlığı Tekniği

R.Schumann’ın 4. parmağını sakat ettiği sıralarda, Chopin’in farklı yaklaşımlar içerisinde olduğu görülmektedir. Chopin elin ortasındaki üç parmağı, Clementi’nin istediği gibi diğer parmaklarla aynı hizada değil de, hafif ileri çıkartarak çalıyordu. Bu çalış şekli, çok geçmeden doğal duruş olarak kabul edilmeye başlandı. Bu duruş, beş parmağın mi fa# sol# la# si#e basıldığında elin aldığı duruştur. Chopin, zayıf parmakları kuvvetlendirmek için çaba harcanması taraftarı da değildi. Eserlerini zayıf parmakları gözeterek yazdı ve onlara pek yük vermedi.Chopin’in yeni bir piyano tekniği döneminin başlangıcı olarak kabul edilebilecek olan bu yaklaşımlarına gelinceye dek görülen çabaların hemen hepsinin, olasılıklara ve deneme- yanılma yöntemine dayandığı söylenebilir. Fakat 19.yy. ortalarından itibaren bu konuya tıp, fizik, psikoloji gibi bilim dallarının dahil edilerek, onların bulgularından yararlanıldığı görülmektedir.Piyano çalma becerisinin gelişmesi için yardımcı aletlerin kullanılmasından vazgeçilerek tamamen Anatomiye yönelmeye başlanılması bu dönemde olmuştur. Artık besteci, piyanist, kuramcı, pedagog ve tıp adamlarının çalışmaları sonucunda piyano tekniği bir bilim dalı haline gelmiş; gevşeme, esneme, kısa adale dinlendirmeleri vb. gibi rahat ve serbest hareketler içeren bir piyano çalma tarzı gelişmiştir. Daha önce kullanılması istenilmeyen üst kol, omuz hatta tüm vücudun çalma eylemine katılmasıyla piyanodan, daha gür ses elde edilmiştir. Kurucuları Deppe, (1828-1890) Calland, Breithaupt ve Matthay olan bu çalış biçimi, ağırlık kontrolü veya kol ağırlığı tekniği olarak adlandırılmaktadır. Sonraları Deppe ve öğrencisi Calland, geliştirip yayınladıkları kurama “Piyano Çalmanın Deppe Tarzı Öğrenimi” adını vermişlerdir.“Ağırlık teknisyenleri, çalışındaki inanılmaz rahatlık yüzünden Teresa Carreno’yu başlıca ilham kaynağı olarak gösterirler. Breithaupt da ünlü kitabı ‘Ağırlık Dokunuşu’nu Teresa Carreno’ya ithaf etmiştir”.(Kırtıl, 1996)

Giderek bu yeni çalma tekniği o kadar benimsenmiştir ki, farklı teknikle çalanların tamamen yanlış çaldıkları, hatta yeni baştan piyanoya başlamaları gerektiği bile söylenir olmuş; bu tavırlarla da piyano tekniği, sanki araç değil de amaçmış gibi bir görüntü almaya başlamıştır. Kızı Clara Schumann’a ders verdiği dönemde sert ve tavizsiz bir öğretmen olan Friedrich Wieck, düşüncelerini ve piyano çalma anlayışını kafiyeli bir şekilde şöyle dile getirmiştir:“Araç olarak teknik,Amaç olarak teknik,Sanata yok gereklilik” (Stephenson,s.6).Tekniğin bu denli öne çıkarılması ile birlikte, o yıllarda çok yüksek sesle piyano çalma da moda oldu. Öncüleri Clara Schumann* ve Liszt** olan bu akıma besteciler de uydular ve haddinden fazla canlılık ve parlaklık isteyen eserler bestelediler. Brahms’ın ilk dönem eserlerini buna örnek gösterebiliriz. Bu dönemde, daha önce birkaç piyanistin çalabildiği büyük eserleri çalabilen yüzlerce piyanist yetişti. Buna rağmen, gürültülü çalışları da çok geçmeden gereken tepkiyi aldı. Piyanistler artık ifadenin öne çıkarıldığı bir tarzla çalmaya başladılar ve Clara Schumann’ın babası gibi piyano eğitimcileri de “varsa da yoksa da teknik” inadından vazgeçtiler.

3.5. Çağımızda Piyano Tekniği

19.yüzyılın ikinci yarısında görülen “varsa da yoksa da teknik” inanışındaki bu kırılma, çağımız piyano tekniğinin başlangıcı olarak kabul edilebilir.Çağımız piyano tekniği anlayışı her şeyden önce, bu konuyla ilgili geçmişte yapılan tüm araştırma, deneyim ve birikimlerden yararlanma düşüncesine dayanmaktadır. Bu bağlamda günümüz piyano eğitimcileri, geçmişteki teknik yaklaşımlar arasında herhangi bir ayırıma da gitmemektedirler. Piyano tekniğinin bilimle kaynaştırıldığı ve çok sayıda piyanistin yetiştiği bu dönemde bile, popüler olan kol ağırlığı tekniğinin yanında eski tekniğin de kullanıldığı ve hatta bazı prensiplerinden hiç vazgeçilmediği anlaşılmaktadır. “Pek çok değişik metot ve kuramların, birbirinden farklı görünmekle beraber, aslında pratik uygulayışta birbirinden çok şey alıp verdiği” görüşünde olan Pamir; “Günümüzde iki grup arasındaki tartışma neredeyse yok olmuştur. Aslında iki sistem, birbirini çok başarılı bir biçimde tamamlayabilir. Tamamen gevşek ve serbest olarak hareket eden önkol, çalma işlemi için çevik parmaklara gereksinim duyar” şeklindeki açıklaması ile Çimen (1994); “Piyanist, yumuşak ve serbest kollara karşılık kare biçiminde ellere ve çelik gibi parmaklara sahip olmak zorundadır” diyen Şen (1999) bu görüşü aydınlatan araştırmacı-eğitimcilerimiz arasında yeralmaktadırlar.Görüldüğü gibi, çağdaş piyano tekniğinin içinde Clementi’nin alet kullanarak ulaşmaya çalıştığı kuvvetli parmaklara sahip olma düşüncesi, Deppe’nin önerdiği ağırlık kontrolü ve bilek hareketlerini (Rotasyon, Çember, Düşme) kazanma çabaları, Liszt’in orkestral piyano çalışı gibi çalma gayretleri, Talberg’in “cantabile” çalma ve güzel tını arayışları gibi tını arayışları kaynaşmış biçimde yer almaktadır. Bütün bu olgu, yaklaşım ve düşüncelere dayanarak, “çağdaş piyano tekniği, geçmişteki tüm düşünce ve çaba ürünlerinin, zaman içinde elenip süzülerek günümüze ulaşmış olan biçimidir” şeklinde tanımlanabilir.

4. SONUÇ VE ÖNERİLER

Piyano tekniği ile ilgili, geçmişte yaşanan tüm deneyimlerden, ileri sürülen tüm yaklaşım ve düşüncelerden günümüzde yararlanıldığı görülmektedir. Bu düşünce ve yaklaşımlar, esasında tarih boyunca her alanda hep görülen, en iyiyi, en güzeli ve en yararlıyı bulma çabalarıdır.Çalgının teknolojik olarak gelişmesi, eserlerin büyümesi, ifade anlayışındaki dönem dönem görülen farklılıklar, çalma tekniklerindeki gelişme,değişme, hatta geçmiş çağlara dönüp geri gelmeler hep aynı paralelde olup biten arayışlardır.Piyano, insanın rahatlık içinde uzun süre oturabileceği yükseklikte; klavye, insan kulağının duyup ayırt edebildiği sesleri iki kol açıklığı arasına yerleştirerek, tuşlar, uzunluk ve genişlik açısından insan parmaklarının etkili bir şekilde hareket ettirebileceği boyutlarda yapılmıştır. Kısaca, piyano, teknolojik açıdan insanın fizyolojik yapısına çok büyük ölçüde uyumlu bir hale getirilmiştir. Buna rağmen piyano çalmadaki problemler yok edilebilmiş değildir. İnsanın da piyanoya uyum için çaba göstermesi gerekmektedir ki, piyano tekniği tarihi işte bu çabanın tarihidir. “Müzik hem sanattır, hem bilim. Dolayısıyla hem duygusal olarak algılanabilmeli, hem de akıl ile kavranabilmelidir. Herhangi bir sanat ya da bilim dalındaki gibi müzikte de, bilgiye ya da ustalığa giden yolda ‘kestirmeler’ yoktur”.(Karolyi,s.7)Dolayısıyla bir piyano pedagogu veya piyanist, karşılaştığı bir problemin çözümünü, kendi deneyim ve düşüncelerini, bilimsel araştırma sonuçları ve değişik görüşlerle zenginleştirerek, seçtiği uygun bir metotla gerçekleştirmek durumundadır.Burada belirtmek gerekir ki, bireysel birikim ve yaklaşımlar, diğer pedagog ve kuramcıların hiç olmazsa bir kısmı tarafından desteklenmediği sürece, sonraki kuşaklara kalmadıkları gibi, araştırmacılar tarafından da önemsenmemekte ve doğal elenme sonucu yok olup gitmektedirler.19.yy. sonlarından bu yana bir bilim dalı olarak kabul edilen piyano tekniği, bilimsel konum ve özellikleriyle geniş kitlelere ulaştırılıp, konuyla ilgili bilinçlenmenin artırılmasına katkıda bulunulmalıdır. Bu bağlamda, müziğin her alanında bilimsel araştırmalara dayanan Türkçe kaynakların çoğalması yanında, önemli bulunan yabancı kaynakların da dilimize kazandırılmasında büyük yarar vardır.

Böylece, eğitimciler kendi düşünce, deneyim ve bilgilerini destekleyen bilgilere kolayca ulaşacaklar ve bilgiden kaynaklanan cesaretle yeni yaklaşım, düşünce ve yeni ürünler ortaya koyabileceklerdir.


 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

Piyano

Piyano, Klavsen'in gelişmişi, tuşlu bir çalgı.



Kuyruklu (salon) piyano

Yapım biçimi ile duvar ve kuyruklu (salon) adı verilen çeşitleri vardır. Piyano kelimesi İtalyanca "Pes ve güçlü sesli klavsen (harpsikord) - gravicembalo col piano e forte" 'den gelir. Piyano Forte olarak adlandırılması da bundandır. Atası, klavsenden en önemli farkı, tuşa basarken uygulanan kuvvete göre çıkan sesin şiddetinin de aynı yönde değişken olmasıdır. Piyano çalan kişiye piyanist veya piyano sanatçısı denir.

İlk tuşu La-0, son tuşu Do-8 olma üzere toplam 88 tuştan oluşur.



Piyano mekanizması

Tarihçe


İlk Piyano 1700'lü yıllarda İtalya - Floransa'da Bartolomeo Cristofori' tarafından yapıldı. Cristofori'nin en büyük başarısı, piyano'nun temel mekanik sorunu olan, çekicin tellere vurması anında sesin çekicin etkisi ile sönümlenmemesi ve çekicin çok çabuk bir şekilde tellerden ayrılarak notanın yeniden çalınabimesi sorununa bir çözüm üretmesidir. Öldüğü 1731 yılına dek 20 civarında piyano üretti.

Fransız Marius'un bu çalgıya katkısı, tokmaklı klavseni bulmak oldu. Saksonyalı Silbermann ise, Schröter' in çekiç sistemini geliştirdi ve Bach'ın da değerli öğütlerinden yararlanarak, klavyenin tüm ses genişliğinde eşit bir ötüm elde etmeyi başardı. Augsburg' da org yapımcısı Johann Anderas Stein (1728-1792) Alman veya Viyana usülü denen mekanizmalı piyanolar meydana getirdi. 1789'da Stein, ayrıntıları belirtmek için kullanılmakta olan dizliklerin yerine pedal koydu. Andreas ve torunu Johann Baptist Streicher (1796-1871), piyanonun yapısını (Beethoven'in arzusu üzerine) daha sağlamlaştırdı ve ikinci bir otum kapağı ekleyerek daha dolgun bir ses sağladı. Piyano sanayinin gerçek kurucusu Alman Zumpe' dir, "kılavuzlu" denen mekanik piyanoyu gerçekleştirdi. İlk düz piyanoyu, 1789' da İrlandalı William Southwell yaptı. Sebastian Erard 1822'de piyano yapım tekniğini geniş ölçüde etkileyen bir yenilik getirdi (ikili itme dilleri). Henri Pape, çapraz tel ve keçeli çekici buldu. James Thom , ekleme demir çatıyı kurdu.

Bu çalgı, büyük bestecilerin en yakını olmuştur, dolayısıyla bu çalgı için verilen bestelerin sayısı ciltler tutar. "Piyanistler, diğer çalgıları çalanlara nazaran, çıkaracakları sesleri piyano üzerinde hazır bulurlar" gerekçesiyle, küçük yaştan (altı-on) başlayarak, öğrenebilecek çalgılardan birisidir.

Ünlü Piyanist Sigismund Thalberg: "Çalarken, sesleri uzatmayı, iyi bir ses çıkarmayı ve ses çıkarırken gerekli olan değişiklikleri yapabilmek için, zorunlu olan ilk şartlardan biri her türlü sertlikten uzak bulunmaktır. Kolda, elde ve parmaklarda yetenekli bir şarkıcının sesinde sahip olduğu incelik ve bükülmeler bulunmalıdır" diyor ve şöyle devam ediyor: "İhmal edemeyeceğimiz bir konu varsa, o da , çalarken vücudun hareketlerinde büyük bir ölçü olmasının; kolları, elleri büyük bir sükunetle yönetmenin, piyanoya çok yüksekten vurmamanın, kendi kendini dinleyebilmenin ve hüküm verebilmenin gerekliliğidir. Genellikle, parmaklarla fazla çalışılmakta, fakat kafa ile yeter derecede çalışılmamaktadır."

Piyano pedallarının kullanılması hakkında, Antoine Marmontel şöyle diyor : "Pedalları kullanmasına izin verilen öğrencilerin büyük bir kısmı onları usülleri saymak için kullanırlar veya ayaklarını pedalın üzerine basarlar ve bir daha çekmezler. Şüphesiz ki, her ikisi de kusur sayılan bu alışkanlıklara sahip olmamak gerekir. Lavignac ise: "Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir" diyerek, gerekli öğüdü vermiştir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

İSİM : Piyano
AİLE : Tuşlu ( klavyeli ) çalgılar

SES ARALIĞI : 7,5 oktav ( 88 nota )
YAPILDIĞI MADDE : Tahta kasa, demir çapraz ve çelik teller

BÜYÜKLÜK : 2,7 metre uzunluğunda


KÖKLERİ : Kuyruklu piyano, 1709 yılında Avrupa’da klavsenden türemiştir.
KATEGORİ : Telli; Enstrümanın sesi, tellerin titreşimi ile ortaya çıkar.

BİLİYOR MUSUNUZ ? Üç ana büyüklükte kuyruklu piyano vardır; çeyrek, yarım ve tam kuyruk.
 
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

Piyano Resimleri





























 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

Piyano Akordu

AKORT


Piyano da döküm bir şase üzerinde 230 civarında değişik kalınlıklarda tel bulunmaktadır.Bu tellerin yarattığı gerilim 17 ile 20 ton civarında değişmektedir.La 440 Hz frekansa ayarlanan bir piyanonun akordu değişik sebeplerden(kullanılan malzemenin kalitesi,sıcaklık farkları,bulunduğu yerden başka bir yere taşınması ) zamanla 440 Hz den aşağıya düşebilmektedir ya da kendi içinde seslerin uyumu bozulabilmektedir.Bir piyanoda la sesinin 440 Hz den (piyanonun diğer sesleri la sesine bağlı olarak akort edilir)aşağıya düşmesine izin verilmemelidir.Bazı durumlarda la sesi 442 ve ya 443 Hz ye ayarlanabilir.Piyano yılda en az iki defa akort yapılmalıdır.
 
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

PİYANO ONARIMI


Piyanonun içinde ahşap ,deri ve çuhalardan oluşan bölümler bulunmaktadır.Zamanla bu aksamlarda sorunlar çıkabilmektedir.Bir tuşun çalışmaması, bir tuşun diğerinden yüksek olması ya da düşük bir seviye de olması,ses tahtasının çatlaması ,itme dili ayarlarında ki bozulmalar bu sorunlardan bazılarıdır.En çok sorun piyanonun taşınması sırasında çıkmaktadır,dolayısı ile ehliyetli kişilere piyanoyu taşıtmak gerekir. Piyanonun tamiri teknik bilgi ve beceri gerektirir.
 
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

PİYANONUN TARİHÇESİ


Floransalı Bartolomeo Cristofori 1711 yılında "Piyano e forte" hem hafif hem kuvvetli çalınabilir adlı yeni bir müzik aleti icat etti.Bu çalgı üzerinde hem hafif seslerin hem de kuvvetli seslerin çıkartılması olanaklıydı.Bunun için adına italyanca "hafif ve kuvvetli" anlamına gelen "Piyano e forte" dendi.
Yeni bir icat sayılan piyanonun sesleri meşin kaplı küçük seslerin tuşlar aracılığıyla harekete geçirilerek tellere vurması ile elde ediliyordu.Aletin mekanizması sesler sayısında küçük çekiçler ,o çekiçleri harekete geçiren manivelalar ve bir de tellerin titremesini durduran susturucu çuha bölümü bulunuyordu.
Piyanonun temelini oluşturan çekiç mekanizmasını Cristofori'den önce iki kişi tarafından icat edildiği öne sürülmüştür.Biri Marius adındaki Fransız klavsen yapımcısıydı.1716 yılında "clavecin a maillet" (çekiçli klavsen)adını taktığı dört mekanizma modelini Paris akademesinde sunmuştu.Marius'un klavsen aletine çekiçli mekanizmalı koymaktan amacı klavsende mızrap olarak kullanılan ve çabuk eskiyen tüy uçlarının değiştirilme zorluğunu ortadan kaldırmaktı.
Schroter adındaki Alman müzikçi ise yeni mekanizmanın mucidinin kendisi olduğunu söylemiştir.1721'de Dresten Sarayına gönderdiği iki piyano mekanizması modelinin pratikte değeri olmamakla birlikte tarihsel önemi vardır.
Almanya da Freiburg kentinde Silbermann adında birisi 1726'da iki piyano yaparak Cristofori'nin icat ettiği mekanizmayı kullanmaya başlamıştı.Silbermann her iki piyanoyu J.S.Bash'a gösterdiyse de Bach bunların ince seslerinin zayıfladığından ve tuşların sertliğinden şikayet etmiştir.Silbermann bu yolda ki çalışmalarını sürdürerek Bacn'ın övgülerini kazanmayı başarmıştı.
İlk piyanolar,biçim bakımından o zamanın klavikordlarına benzediğinden kuyrukluydu.Ünlü org yapımcısı Frederici,dört köşe piyanoyu icat etti.Zumpe adını taşıyan Alman klavikord yapımcısı Londra da dört köşe piyanoyu çok sayıda imal ederek İngiltere'ye yaydı.En eski Zumpe piyanosunun yapılış tarihi 1766'dır.
1762 yılında büyük Bach'ın oğlu Cristian Bach Londra'ya geldi.Klavsenci ustalar artık piyano yapmaya başlamışlardı.Bunların Backers adındaki Hollandalı usta ,özellikle Cristofori'nin mekanizmasını geliştirerek(tuşun sonuna ayarlanabilen bir vida ekiyle)"ingiliz mekanizması"nı icat etti.Broadwood adında bir ingiliz ustası da bu mekanizmanın oluşmasında Backers'e yardım etmiş ve sonradan aynı sistemi Broadwood piyanolarında kullanmıştır.
1770 yılına kadar piyano için eser yazılmamasının nedeni piyano sesinin klavsene göre cılız ve tuşesinin sert oluşudur.Piyano için eser veren ilk besteci Muzio CELEMENTİ'dir.1773 de henüz on sekiz yaşındayken piyano için üç sonat yazmıştır.Böylelikle piyano çalma tekniğinin temelleri atılmış oldu.
Londra o tarihlerde piyano ve klavsen yapımında çok ileri düzeydeydi.Zumpe'nin dört köşe piyanolarından sonra Backers'in ve Broadwood'un piyanoları yayılmaya başlamıştı.Bir yandan da başkentte Kirkman ve Shudi klavseni en gelişkin durumuna getirmeyi başarmışlardı.Piyano ile bu soylu çalgı arasındaki rekabet C.Bach,Schroter ve Celementi'nin klavsen yerine piyanoyu kullanmaları,bu aletin yapımcılarını yüreklendirmişti.
Broadwood, tuşlar ve mekanizmaya bazı yenilikler getirerek, 1783'te piyano için iki pedal kullanılmaya başlanmış oldu.Pedallardan biri basıldığı zaman, teller üzerindeki ses söndürücü çuhalar tümüyle kalkıyor,öteki pedal kullanılırsa teller üzerine titremeyi azaltan bir kumaş parçası yapışıyordu.
Öte yandan Viyana da Stein adında bir yapımcı yeni bir mekanizma kullanarak piyano üretmeye başladı.1777'de Mozart bu piyanolardan birini görmüş ve öteki piyanolara olan üstünlüğünü babasına yazdığı mektupta belirtmişti.Sonun da Stain'in damadı Andreas Steicher mekanizmayı geliştirerek 1794'te Viyana piyanolarını yapmaya başladı.
Mozart, Anton Walter'in piyanolarını yeğliyordu.Haydn,Schanz piyanolarında çalışıyordu.Bu iki piyano yapımcısı hem Stein'ın kopyalarını yapmışlar hem de İngiliz dört köşe piyanolarına öykünmüşlerdir.
Paris'te İngiliz piyanoları piyasaya egemendi.1777 de Erard ilk köşe Fransız piyanosunu yapmayı başardı.Fıransız Devrimi yüzünden Erard Londra'ya kaçmıştı.1796 da yeniden Fransa'ya döndü.İcat ettiği mekanizmanın beratını 1794'te Londra da almıştı.Mekanizması,Stain'in geliştirdiği Alman mekanizmasını andırıyordu.Fakat Erard,daha çok çifte mekanizmalı arp aleti ile ilgilendiğinden piyano yapımına pek önem vermemiş ve xvııı. Yüzyıl İngiliz ve Viyana piyanolarının tekeli altında kapanmıştır.
Piyano yapımcılarını uzun uzun düşündürmüş olan bir başka sorunda ,gergin tellere dayanabilecek kasnağın yapılmasıydı.Özellikle kalın tellerin gerginliği, kasnak üzerinde yüksek basınçlar doğurduğundan tahta yerine çelik kullanılması uygun görülmüş ve 1788'de ki piyanolardan başlayarak tellerin çelik kasnaklar üzerine gerilmesine geçilmişti.
1808 de Erard çift maşalı (douple echapement)mekanizmayı buldu.Piyano yapımcılığı tarihinde bir devrim sağlayan bu mekanizmayı yeğeni Pierre Erard geliştirerek 1821'de "tekerrürlü mekanizma"yı yaptı.Günümüzde ki kuyruklu piyanolarda kullanılan mekanizma böylelikle Pierre Erard tarafından 1821'de icat edilmiş oldu.
Tekerrürlü mekanizmanın icadı Hummel ve Lizst de dahil bir çok piyanistin piyanoya daha rağbet etmesine neden oldu.1830 yılında Thalberg özellikle bu piyanoların üstünlüğünü onayladı.Almanya'da Blüthner Paris'te Pleyel,Kriegelstein ve Herz, Londra'da Collard,Hopkinson,Ramsay and Kind ve Southwell,New York'da Steinway piyano fabrikaları hep tekerrürlü mekanizmayı bazı değişikliklerle kullanmaya başladılar.
Bundan sonra piyanonun değişik parçaları, ayrı ayrı incelenerek ve laboratuar da çalışılarak geliştirilmiş sonunda üstün nitelikli çalgılar yapılmıştır.
Modern piyanonun ses genişliği kalın la'dan ince do'ya kadar olmak üzere yedi oktav ve bir minör üçlüyü kapsamaktadır.Bununla birlikte, klasik piyano edebiyatını çalmaya altı buçuk oktav yetmektedir.
Tuşların sertliği sorunu üzerinde piyano fabrikaları çok durmuşlar ve bu sorunun çözülmesi için teknik açıdan çaba göstermişlerdir.Modern bir piyanonun tuşesi, piyanisti yoracak ölçüde sert olmamalı öte yandan parmakları dayanıksız ve zayıf bırakacak kadar da yumuşak olmamalıdır.
Özellikle Stainway piyanolarında bulunan ve sesleri uzatmaya yarayan üçüncü bir pedal, ilk olarak 1862 yılında Montal adında bir Fransız tarafından kullanılmıştır.Yararları belli sayıda eserin icrasında görüldüğü için, genelde piyano fabrikaları bu pedal yerine, piyanistlerin fazla gürültü yapmadan çalışabilmeleri amacıyla sesleri hafifleten özel bir üçüncü pedal kullanılmıştır.
Günümüzün gelişkin ve üstün kaliteli çalgıları sayesinde, eserlerin ifadesi açısından piyanist için kaynaklar artmıştır.Büyük konser salonlarının berrak ve dolgun sesli piyanoları fabrika laboratuarlarında ki teknisyenlerin yıllarca süren çabaları ve deneyimleri sonucudur.
Ancak, her endüstri, sanayi ve teknoloji ürününde olduğu gibi piyanoların da üretim sonrası kullanımdan bakımdan ve zaman içindeki metal yorgunluğundan periyodik olarak bakımlarının ve onarımlarının zorunluluğu doğmaktadır.
Bir tarafta, bünyeden kaynaklanan bu bakım ve onarım zorunluluğu, diğer taraftan kullanma esnasında kullanıcının karşılaştığı güçlükler ve sorunlar ile kullanımdan dolayı da piyano üzerinde sorunlar oluşmaktadır.Örneğin, piyanistin tuşlara vuruş tekniğine uygun olmayan şekilde hareket etmesi beraberinde bazı sorunların doğmasına neden olmaktadır.Bunla, çekiç başlıkları keçelerinin kısa süre de aşınmasına, mekanizma içinde çok kullanılan çuhaların çabuk yıpranmasına, tuş ucu ayarlarının bozulmasına ve mekanizmanın tümünün aksamasına yol açabilir.
Diğer taraftan, periyodik olarak yılda en az bir kez yapılan akort ayarının çok kısa zamanda bozulmasına hatta tellerin kopmasına bile neden olabilir.
Yine piyano için gerekli uygun iklim ortamının kaybolması da beraberinde genel olarak mekanizmanın aksamasına ve özel olarak kullanılan malzemenin sıkışması ya da gevşemesine, dolayısıyla akordu da olumsuz olarak etkileyip piyanonun çalınışı sırasında olumsuzluklara neden olabilmektedir.
 
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

Steinway Piyanoları 150 Yaşında


Amerika�nın en köklü kültür kurumlarından biri olan ve kuruluşunun 150'nci yılını kutlayan Steinway şirketinin ürettiği piyanolar uzmanlar tarafından en iyi piyanolar olarak değerlendiriliyor. Şık, dikkatli bir el emeğiyle işlenmiş piyanolar kuşaklar boyunca kullanılmış ve şirket el değiştirmesine rağmen merkez binaları New York�ta kalmış.


Steinway piyanolarını üretmek bebek sahibi olmaya benzetiliyor. Piyanolar 9 ayda bir araya getiriliyor ve hepsi birbirinden farklı. Piyanolar, New York�un Queens kesimindeki fabrikadan satışa gönderilmeden önce 9. ve son kez akort ediliyor. Piyanoları 400�den fazla işçi, şirket kurucusu Steinway�in titiz ve acele olmayan yöntemleriyle üretiyor.


Modern malzemelerin kullanılmasına rağmen piyanolar eskiden olduğu gibi el emeğiyle üretiliyor. Piyanonun kenar tahtası, kesilmiş parçaların eklenmesiyle diğil uzun tek bir parçanın bükülmesiyle oluşuyor. Konser piyanoları Akça ağacından üretilen 18 adet sert dilim preslenmesiyle yapılıyor. 2,70 metre uzunluğunda ve yaklaşık 1 ton ağırlığında olan konser piyanoları Steinway tarafından üretilen en büyük piyanolar.


Daha sonra 12,000'den fazla parça dikkatle bir araya getiriliyor. Her tuş, küçük çekiç, tel, yay ve en ufak tahta parçaları bile tek tek gözden geçiriliyor ve ayarlanıyor. 20 yıldan uzun zamandır piyanoların iç bölümlerini denetleyen Ida Dorado bu süreci şöyle anlatıyor:


"Piyanonun iç kısmının doğru yapılıp yapılmadığını görmem gerekiyor. Doğru yay kullanılmış ve doğru şekilde yerleştirilmiş olsa da başka bir parçası düzgün değilse bunu düzeltmemiz gerekiyor."


Steinway şirketi yılda 2,100'den fazla konser piyanosu ve daha küçük boyutta olan ve genel olarak evlerde kullanılan 600 piyano üretiyor. Steinway�in 5 katlı fabrikasında tur rehberliği yapan Mike Anesta, orta bölümdeki işçilerin günde 8 saat piyanoların ses paneline tel takıp, çentiklediğini söylüyor.


Ses paneli, bir kenarından öteki kenarına kadar teller gerilmiş bir köprü ve bu tellerin titreşimle ses çıkardığı sistemdir. Tek bir piyanonun panelini üretmek bir kişinin tüm gününü alır.


19�uncu yüzyılın ortalarında Steinway şirketinin kurucusu Henry Engelhard Steinway ve oğulları piyano üretiminde devrim yaratarak, piyanonun ses kalitesini arttırmak amacıyla, ağır bir demir tabakayı uzun tellerle donattı. Bu yöntem sayesinde konser piyanolarının ses kalitesi yükseldi. Uzmanlar piyanolara değer biçerken güçlü ses kalitesini önemli bir etken olarak sıralar. Şirket kurucusunun büyük büyük torunu olan 88 yaşındaki Henry Steinway şöyle konuşuyor:


Bu Amerikan tarihinin bir parçası. Piyano üretimi öncelikle Almanya�da başladı. Daha sonra da o zamanların gelişen sanayi kenti olan New York�a taşındı.


Steinway, şirketini 1853 yılında New York�a taşıdığı zamanlarda piyano ev eğlencelerinde en çok kullanılan çalgıydı. O günlerde en iyi müzik aletleri Avrupa�da üretiliyordu. Avrupa�ya satış amacıyla Almanya�nın Hamburg şehrinde de küçük bir fabrikası bulunan Steinway şirketi, Amerikan İç Savaşı, 1930ların büyük ekonomik krizi ve iki dünya savaşı gibi zor dönemler geçirmiş.


Ancak, Henry Steinway maliyeti azaltma amacıyla fabrikaları başka yere taşımak yerine, şirket kurucularının New York�un Queens kentinde Manhattan köprüsünün tam karşısındaki Astorya bölgesinde bulunan fabrikayı genişlettiğini söylüyor.


Özellikle ikinci dünya savaşından sonra fabrikayı taşımayı düşündük. Sürekli bir şeyler oluyordu. Sonunda burada kalmaya ve Astorya�daki fabrikayı genişletmeye karar verdik.


Şirket 1972 yılında dev televizyon kanalı CBS�e satılmış ve sonra tekrar el değiştirmiş. Steinway, halen Japonya ve Güney Kore�deki fabrikalarda otomatik olarak üretilen ve daha ucuz olan Boston ve Essex model iki piyano satıyor. El işi ağırlıklı olarak kullanıldığı Steinway piyanolarının fiyatı büyüklüklerine göre 30,000 ila 90,000 dolar arasında değişiyor. Azalan piyano satışları ve işçiliğin yanı sıra ahşap fiyatının da artışı nedeniyle şirket ekonomik zorluklar yaşadı.


Ancak on yıllık arşivleri inceleyen Henry Steinway, şirketin hala dünyanın en iyi piyano üreticisi ve bu sanatın ustası olarak adını koruduğunu söylüyor.


Önceden piyanistler davet edilerek piyanoları denemelerini istenirdi. Fikirlerini alır ve ona göre değişiklikler yapılırdı. Piyanistleri mali açıdan destekleyerek iki tarafın da kazanç sağladığının başından beri farkındaydılar. Steinway, sanatçıların kendi ürettiği piyanolarını kullanmasını teşvik ederdi. Böylelikle New York Filarmoni Orkestrası gibi birçok kültürel kurumun kurulmasına ön ayak oldu.


19�uncu yüzyılda şirket Avrupa�nın en iyi sanatçılarını Amerika�ya davet etti. Efsanevi klasik piyano sanatçısı Vladimir Horowitz, Sergei Rachmaninoff ve Arthur Rubinstein en çok tanınan Steinway piyanistlerinden bazıları. Günümüz Steinway piyanistleri arasında da Emanuel Ax, Van Cliburn, pop müzik sanatçısı Billy Joel ve Japon piyano virtüözü Mitsuko Uçida bulunuyor. Uçida, Carnegie Hall�da vereceği bir konser için şirketin Steinway Hall olarak tanınan zarif galerisinde piyanoları inceliyor.


Uygun piyanoyu bulmak o kadar kolay değil. Ancak en güzel kısmı, çok iyi durumdaki bir piyanonun konser salonuna da çok iyi uyması. Bu da çok sık bulunmuyor.


Akortçular 150 yıldır dikkatle hazırlanmış, dekore edilmiş modern piyanoların yanı sıra abanoz ağacından yapılmış parlak kahverengi klasik konser piyanolarının da sergilendiği galeride, sık sık tüm piyanoların bakımını yapıyor. Piyanolar çalınmaya başladığında, müzik severlerin sıcak, zengin ve muazzam diye tanımladıkları piyano sesiyle birlikte canlanıyor sanki. Birçok kişinin bu değerli piyanolardan satın alması mümkün olmasa da Steinway Hall�da herkes bir piyano çalabiliyor.





PİYANO ZEKÂYI PATLATIYOR!


Piyano zekâyı patlatıyor! Okulöncesi yaştaki 78 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma piyano - IQ (zekâ katsayısı) arasındaki çarpıcı ilişkiyi ortaya koydu: Okul öncesindeki düzenli piyano dersleri çocukların IQ'sunu yüzde 50, hatta daha fazla arttırıyor. Kaliforniyalı iki bilimadamının araştırması piyano eğitimi alan çocukların özellikle matematik ve fen dallarında çok daha başarılı olacağını gösteriyor. Yoksa zeki bir neslin yolu bilgisayar klavyesinden değil de, piyanonun tuşlarından mı geçiyor?


Çağımız rekabet çağı. Öyle ki çocuklar kendilerini bekleyen zorlu sınavlardan galip çıkmak için daha yedi yaşından itibaren çalışmaya başlıyor. Çalışmak elbette etkili ama zeki olmak herkesin harcı değil. İşte bu yüzden, harıl harıl zekâyı geliştirme, arttırma formülleri aranıyor. Geçenlerde Amerikalı iki bilimadamı yaptıkları ilginç araştırmanın sonucunu kamuoyuna açıklayınca eski formüllerin pabucu dama atıldı. Zekâyı geliştirmek için ne genlerle oynamak ne de bilgisayarın esiri olmak gerekiyordu. Zeki bir toplum yaratmanın yolu eski bir dosttan geçiyordu: Piyano.


Bu araştırmanın başında, Kaliforniya'daki Irvine Üniversitesi'nin Öğrenme ve Hafıza Nörobiolojisi Bölümü'nde görev alan fizikçi Gordon L. Shaw ile Wisconsin Üniversitesi'nden psikolog Frances H. Rauscher var. Shaw ve Rauscher'a göre okulöncesi çocukların beyni tıpkı bir plastik gibi ve erken yaşlarda verilecek birtakım eğitimlerle çocuk beynini şekillendirip beslemek mümkün. Piyano ise, özellikle beyin ve beden arasındaki bağlantıyı kurması, hem ruha hem de fiziğe etki etmesiyle bu yöntemin en etkili aracı. Shaw ve Rauscher'in araştırmasına göre, okulöncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların fen ve matematikte üstün özellikler göstermelerinde gerekli olan zihinsel yapıyı olgunlaştırmanın en etkili yolu.


Zekâya adım adım
İki uzman, müziğin zekâ ile bağlantısı üzerine araştırmalarını uzun zamandır yürütüyor. Bu alandaki ilk çalışmaları "Mozart Etkisi" adını taşıyan bir deney. 1993 yılında "Nature" dergisinde de yayımlanan bu araştırma klasik müzik - IQ ilişkisi üzerine kurulmuştu. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart'ın bir piyano sonatı dinletilmiş, sonuçta çocukların IQ'larında bir artış görülmüştü. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart'ın yarattığı etkiyi yaratmıyordu. Tek problem, Mozart'ın etkisinin sadece bir saat sürmesiydi.


Shaw ve Rauscher ikinci çalışmayı "Küçük yaşta müzik dersleri almak ve özellikle bir enstrüman üzerinde yoğunlaşmak" üzerine yaptılar. Bunun için en popüler ve en yaygın enstrüman olan piyanoyu seçtiler. Seçimin nedeni, piyanoyu o yaştaki çocukların daha kolay öğrenebilecek durumda olmasıydı. Bu yılın başında gerçekleştirilen deneyler için bu kez anaokuluna giden 78 çocuk seçildi. Bu arada üç - dört yaşlarındaki bu çocukların ailelerinin sosyo - ekonomik - kültürel yapılarının, gittikleri anaokullarının eşdeğer olmasına da dikkat edildi. Ve 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15'er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu. Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atıyordu!


Yüzde 46 daha zeki
Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ'larında yüzde 46'lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, puzzle birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti.


Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları "Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisi" aksine, piyano eğitiminin etkisinin ömürboyu süreceğini söylüyor. Deney üç - dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını ekliyorlar. Bunu da şöyle açıklıyorlar: "Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş 'spatial' zekânın da temelini atıyor. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad." İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. "Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor" diyor Dr. Rauscher.


Yapılan pekçok bilimsel araştırma da bu iki bilimadamının söylediğini doğrular nitelikte. Biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor. Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher'in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilimadamı piyano ya da diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor.


Müzikteki matematik
Araştırmanın mimarlarından biri olan Dr. Rauscher da çocukken piyano ve çello dersleri almış. Rauscher'e göre bu dersler son derece etkili: "Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum."


Türkiye'de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: "Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var. Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir."


Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde anaokullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: "Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar." Filiz Ali'ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. "Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli. Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır" diyor ve ekliyor: "Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog, matematik profesörü..."


Göz doktoru Beril Küçümen beş yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış. "Belki de bu sayede okul yıllarımda fen ve matematikte sınıfın en iyilerinden biriydim" diyen Küçümen, beş yaşındaki oğlu Malik'i biraz da bu yüzden konservatuarın yuva sınıfına vermiş. Malik'in devam ettiği İ. Ü. Devlet Konservatuvarı'ndaki bu sınıf bu yıl kuruldu. Burada beş - yedi yaşlarındaki okulöncesi çocuklara müzik eğitimi veriliyor. Sınıftaki çocukların aileleri de müziğin çocuğa çok şey verdiğine inanıyor.


Yine yuva sınıfı öğrencilerinden beş yaşındaki Berk'in annesi Berrin Özdemir, oğlunun ikibuçuk yaşında notalara ilgi duyduğunu söylüyor. "Notalara ilgisi başladığı anda rakamlarla da ilgilendi. Üç yaşında 100'e kadar sayabiliyordu."


Müzik eğitimi beyini yoğurup şekillendirirken daha zeki, daha duyarlı ve daha sosyal bir neslin de tohumlarını atıyor. Ama tüm hocalar uyarıyor: "Çocuğunuzun zeki olması için onu piyano başına bağlamayın. Çünkü zorlanırsa nefret edecektir. Müziği ona bir oyun gibi öğretmek en etkili yöntem."


MİNE AKVERDİ
 
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

Piyano Eğitiminde Pedal Tekniği

Pedal, piyanodan çıkan sesin sönmesine engel olan, tınlama süresini uzatan ve onu kuruluktan uzaklaştıran bir araçtır. Piyanoda çalınan bir eser, ancak pedal yardımıyla elde edilebilen daha farklı renk ve tınılarla zenginleştirilebilir ve etkili bir biçimde yorumlanabilir. Anton Rubinstein pedalı piyanonun ruhu olarak tanımlar. Gerçekten de pedal kullanmadan bir esere bestecinin yansıtmak istedigi ruh ve karakteri vermek veya piyanoda şarkı söyler gibi bir çalış biçimi elde etmek neredeyse olanaksız gibidir.Ayrıca, sağlam bir tuşe geliştirilmesinde de pedalın büyük katkısı vardır. Burada kısaca değinilen özellikleri bakımından pedal, piyano egitiminde ayrıcalıklı bir yer ve öneme sahiptir.

Günümüzdeki piyanolarda bulunan sag ve sol pedal İskoçyali bir piyano yapımcısı olan John Broadwood tarafından icad edilmiş ve 1783�te piyano klavyesine uyarlanmıştır. Bazı konser piyanolarında mevcut olan ve nadir olarak kullanılan orta pedal (Sostenuto Pedal) ise 1862� de Claude Montal tarafından bulunmuş ve Steinway tarafından geliştirilmiştir (Ercan, 36).

Ondokuzuncu yüzyılın bütün ünlü müzikologları, kuramcıları ve bestecileri pedalın çok tutumlu kullanımına taraftardılar. M. Jeal�e göre, pedal sanatı: �Pedalı kaldırabilme sanatıdır. Pedalın fazla kullanılması, genellikle teknik yetersizlikleri örtbas etmekten
ileri gelmektedir.� Breithaupt ise pedalın estetik ve dinamik amaçlardan doğmasını ve mantıksal temellere dayandırılmasını savunmuştur (Pamir, 164). Günümüzde pedal kullanımı konusunda genel olarak geleneksel ve çağdaş olarak iki yaklaşımın izlendiği görülmektedir. Bazı piyanist ve eğitimciler eski tutucu yaklaşımı izleyerek romantik ve çağdaş eserlerin dışında fazlaca pedal kullanmayı uygun bulmazlar; öyle ki, barok dönem ile Haydn ve Mozart gibi klasik bestecilerin eserlerinde, o devrin çalgıları olan klavsen ve harpsikord tınılarını çağrıştırabilmek için pedal hiç kullanılmamalıdır. Modern piyanonun olanaklarından en üst düzeyde yararlanma yaklaşımını benimseyen bazı piyanist ve eğitimcilere göre ise pedallar özgürce kullanılmalıdır. Pedal teknigi, piyano eğitimi sürecinin en karışık ve anlaşılması en güç boyutunu oluşturur. Bu yüzden pedal konusunu yüzeysel olarak ele almak ve kısa sürede öğrenmek / öğretmek mümkün değildir. Chopin� de dogru pedal kullanmayı öğrenmenin ömür boyu çalışma gerektiren bir süreç olduğunu belirterek işin güçlüğünü vurgulamıştır. Ayrıca, Pedal tekniği tek başına bir kitap konusu teşkil edecek kadar kapsamlı bir alan olduğu için, bu çalışmada sadece piyano başlangıç eğitiminde pedal öğretimi açısından ele alınması uygun görülmüştür. Bu amaçla, pedal mekanizmasının
işleyişi ve pedalların özellikleri kısaca belirtildikten sonra başlangıç düzeyinde ilk pedal çalışmalarına ve konuya ilişkin önerilere yer verilecektir.


Pedal Öğretimine Ne Zaman Başlanmalıdır ?

Pedal kullanımı konusunda olduğu gibi, pedal öğretimine başlama zamanı konusunda da piyano eğitimcileri arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı eğitimciler, öğrenci ancak piyano tekniği ve armoni bilgisi bakımından belli bir düzeye kadar geldikten sonra, ki bu birkaç yıl sürebilmektedir, pedal konusuna başlamayı uygun görmekteyken; bazı eğitimciler de pedal konusuna piyano eğitiminin ilk aylarından itibaren yer verilmesi görüşünü savunurlar. James Bastien piyano eğitiminin ilk iki yılında sağ pedalın fazla kullanılmaması ancak arpejli pasajlarda ve parça sonlarındaki akorlarda yer verilmesi görüşündedir.Denes Agay�a göre, pedal tanıtımı için birkaç yıl beklemek veya hemen ilk aylarda başlamak yerine ögrencinin piyanodaki ilerlemesi ve genel müzik bilgisi değerlendirildikten sonra karar verilmelidir. Aynı şekilde , M�lou Dietzer de öğrencinin bedensel özellikleri, algılaması, eşgüdümü, dikkat süresi ve yetenek düzeyi esas alınarak pedala başlama zamanın belirlenmesini önermektedir.Seymour Bernstein�e göre ise çağdaş piyano teknigi �parmaklar, eller, kollar, gövde ve ayaklar da dahil olmak üzere- tüm vücudun kullanılmasını gerektirir. Bu nedenle, pedal çalışmalarının geciktirilmesi veya yüzeysel olarak rastgele yapılması affedilemez.Max W. Camp, başlangıç ve orta düzey piyano eğitiminde pedalın ihmal edilen bir konu olduğunu belirterek, öğrenci ileri düzeye gelmeden önce , eğitimin ilk yıllarından itibaren pedal tekniklerinin öğretilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. "Pedal, genel piyano tekniğinden ayrı bir konu olarak ele alındığı taktirde bütün boyutlarıyla yeniden öğretimi çok zor bir süreç olacaktır. Çünkü, insan hareketlerinin tümü, mevcut alışkanlıklar iyice belirlendikten sonra şiddetli değişimlere uğramamak koşuluyla daha kolay ögrenilir."

Pedal Mekanizmasının İşleyişi

Piyanoda genel olarak iki pedal bulunur: Birinci pedal (sağ pedal) , ikinci pedal (sol pedal). Bugün kullanılan konsol piyanolarının çoğunda sadece bu iki pedal mevcut olmakla birlikte bazılarında bir de orta pedal (surdin, gece pedalı) bulunur. Bu pedal sabitleştirildiğinde susturucu görevi yapar ve sadece egzersiz amacıyla kullanılır. Bazı konser piyanolarında ortada üçüncü bir pedal daha bulunur. Birinci, yani "sağ pedal İngilizce�de "damper" veya "loud", Fransızca�da "forte" pedal olarak adlandırılır." Sağ pedal kullanıldığı zaman, tellerin üzerindeki surdin (ses söndürücü keçe) kalkarak sesin serbestçe titremesine olanak sağlar ve ses zenginleşir. Pedalsız çalınan bir tuşta, surdin sadece o tuşun telinden, dolayısıyla eş tonda akortlanmış üç telin üzerinden kalkar; fakat, parmak tuştan kalktığı anda da surdin tekrar geri gelir ve tını söner. Pedal ile çalınan bir tuşta ise, surdinin teller üzerinden kalkması ile yalnız o tuşun teli değil, bütün diğer teller de titreşime girer. Ses hacmi büyür. Parmak tuştan kalksa da tellerin titreşimi devam ettiği sürece, tınlama da sürer.

Sağ Pedalın Özellikleri

1. Sesleri dolgunlaştırır ve uzatır.

2. Tınlamaya devam etmesi istenilen notaların sayısını artırır.

3. El ile bağlanması olanaksız olan sesleri birbirine bağlar.

4. Armonik seslerin de esas sesle birlikte titreşmesini sağladığından, o sesin rengini parlaklaştırır.

5. Arpejlerdeki boşlukları doldurur.

6. Bas seslerini uzatarak armoniyi tamamlar.

7. Aksanlı seslerin kuvvetini artırır.

8. Ritim duygusunu canlandırır.

9. Çalınan cümledeki sesleri tatlılaştırma, yuvarlaklaştırma, renk zenginliği, ışık gölge oyunları verebilme gibi olanaklar saglar.



İkinci pedal olan sol pedal, diger dillerdeki karşılığıyla �soft pedal� �una corda� veya �sourdine� ise tuşları yanlamasına biraz sağa dogru kaydırır ve çekiçler yalnız bir tele vurur. Böylece çalınan sesler hem hafif, hem de mat bir renk alır. Ancak, duvar piyanolarında sol pedal sadece sesi hafifletir, tınıyı değiştirmez.

Üçüncü pedal yani orta pedala � sostenuto�veya �tonal� da denir ve bazı eserlerde belirli sesleri veya akorları sürekli olarak tınlatmak amacıyla kullanılır.


İlk Pedal Çalışmaları

Daha önce de belirtildiği gibi pedala başlama zamanı ögrenciye ve ögretmenin bu konudaki eğitim anlayışına göre değişir. Ancak, öğretmenler genellikle öğrencinin pedalla karşılaşmadan önce fiziksel ve müziksel yönlerden bazı önkoşullara sahip olmasını tercih ederler. Bu önkoşullar şunlardır:

-Dogru vücut duruşunu bozmadan sag ayağın pedala yetişebilmesi.

-Oldukça akıcı bir şekilde nota okuma becerisi.

-Her iki eli uyum içinde kullanabilme.

-El ve ayak hareketlerini koordine etme yeteneği

-Temel müzik bilgilerine (özellikle armoni) sahip olma.

Yukarıdaki maddelerden ilk ikisi özellikle önemlidir. Küçük çocukların eğitimi söz konusu olduğunda, eğer çocuk pedala yetişemeyecek kadar küçük veya kısa boylu ise pedal çalışmasının öğrenci pedala yetişecek boya gelene kadar ertelemek gerekir.

Öğrenci iki elini eşgüdüm içersinde kullanmakta zorluk çekiyorsa, temel eşgüdümü geliştirmek için alıştırmalar yaptırılması daha uygun olacaktır. Ellerini çok iyi kullanabilen ögrencilerde bile pedal çalışmalarına başladıktan sonra el ve ayak hareketlerinin eşgüdümünde sorun çıkabileceği unutulmamalıdır. Pedal konusuna piyanonun kapağı kaldırılıp öğrenciye pedal mekanizmasının işleyişi gösterilerek başlanabilir. Seslerin titreşimlerini daha iyi göstermek için glissandolar çalınabilir, böylece öğrenci sağ pedala basıldığı zaman teller üzerindeki surdinlerin kalktığını, tellerin serbestçe titreştiklerini, sesin uzayıp büyüdüğünü daha iyi kavrayabilir. Bundan sonra öğretilmesi gereken ilk şey doğru ayak pozisyonudur. Öğrenci piyano taburesinin ön kısmına rahatça oturmalıdır. Sag ayağın topuk kısmı daima yere sağlam bir şekilde basmalı ve ayağın uç kısmı sağ pedalın üzerinde olmalıdır. Sağ pedal yukarı doğru direnen bir yaya sahiptir. Bazı piyanolarda bu yay alışılmadık sertlikte olabilir ki bu durumda pedala basıldığında topuk yerden kalkma eğiliminde olacaktır. Pedal direnci ne düzeyde olursa olsun, topuk hiçbir zaman yerden kalkmamalıdır. �Topuğu döşemeye sabitleştirme, pedalı basıp kaldırma hareketlerinin daha kontrollu yapılmasını sağlar ve vücudu yere bağlayan bir dayanak noktası görevi yapar." Sol ayak ise dengeyi sağlamak için taburenin altında sol pedalın önünde rahat bir şekilde durmalıdır. Pedal sağ ayak bileğiyle hareket ettirilmeli, diz ve bacak harekete katılmamalıdır.

Pedala basıp kaldırma hareketleri sessizce yapılmalıdır. Özellikle pedalı serbest bırakırken sert ve gürültülü hareketlerden kaçınılmalıdır. "Pedalı temiz ve sessiz kullanabilmek için sağ ayak bileği gevşek olmalıdır. Piyano çalarken ellerin ve bileklerin gevşekliği ne denli önemliyse, pedal kullanımında ayak bileğinin gevşeklik ve çevikliği de o ölçüde önemlidir."
 
Cevap: Piyano Hakkında Herşey

Piyanoda Ezber Teknikleri

Bir eser müzikal ve enstrümantal planda analizle öğrenildiğinde bir daha unutulmaz.Bunun anlamı ezberin hem düşünceye (beyne), hem göze, hem kulağa,hem de hareketlere dayalı olması demektir.Örneğin eser daha çalışılma aşamasında müzikal analizle,alınan duyumlarla,dinleyerek, müzikal ifadeye yönelik hareketlerle,başlangıçta zor olsa da klavye dışında klavyeyi kafanda canlandırarak hareketleri hatırlatma(eseri düşüncede çalma)yöntemiyle, atmosfer değişikliklerinde hissedilenler anımsanarak ya da yüksek sesle anlatılarak zaten büyük bir bölümü en baştan halledilmiş olmaktadır. Bir eserin ritmiyle, yapısal analizle, klavye analiziyle, doğru parmaklarla, armonileriyle, kadanslarıyla, modülasyonlarıyla, sonorite, atmosfer değişiklikleriyle vb. öğrenilmesi, ezberin bir daha unutulmamak üzere öğrenilmesi anlamına gelir. Arnold Schönberg Armoni kuralları adlı kitabında,müzikal planda en doğru şekilde ezberlemenin,çalınan her notanın hangi akorun notası veya çevirmesi,geçiş notası ya da gecikme vb. olduğunun düşünülmesi gerektiğini söyler.Çünkü eğer notalar müziğin harfleri ise,akorlar kelimeleri, cümleler de paragraflarıdır.

Müzik yazısının dikey ve yatay ( armoni ve kontrpuan) olarak öğrenilmesi, özellikle de füglerin ezberlenmesinde kolaylık sağlar. Yine füglerde bir partinin çalınırken öteki partinin ağızla söylenmesi Chopin�in ünlü Piyano çalmak istiyorsanız şarkı söylemelisiniz. Sözünü bize anımsatacaktır. Eserin tamamını yazıya geçirmek de bir ezber yöntemi olabilir. Genellikle melodi hattının akıllarda kalması daha kolay olduğundan,ilk başlangıçta sol elin ezberlenmesi,ezberin kalıcılığına büyük ölçüde katkıda bulunur.Böylelikle piyanist,teknik ve ezber problemlerinin halledilmesiyle birlikte yavaş yavaş müzisyenliğin ortaya çıkışını gözlemler. Dolayısı ile bu aşamada ezber de mikro ve makro yapısıyla entelektüel olmaktan çıkarak yavaş yavaş müzikal olmaya başlar.

(alıntıdır.)