İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Peygamberlere iman etmek.
Cenabı hak, emir ve yasaklarını halka tebliğ için, insanlar arasından bazı kimseleri seçmiş ve kendilerini peygamberlikle vazifelendirilmiştir.
Bu yüce şahsiyetlere Rasül ve Nebi ünvanı verilmektedir. Bu Kâmil insanlar, mucize ile müeyyed, meleklerle Müşerref, doğru sözlü, kendilerine güven duyulan, Haktan aldığı Emirler’i aynen halka tebliğ eden, son derece zeki ve günahtan uzaktırlar.
Peygamberlerde bulunan Ismet sıfatı, Günaha kudreti varken işlememektir. İslam kelamcıları bu sıfatı, Allahü Teala’nın kulda günah işleyecek kudreti halk etmemesidir diye tarif etmektedirler. Ehl-i Sünnet vel Cemaat mezhebinin bize telkin ettiği pırıl pırıl inanç esaslarından hiçbir Peygamberin itikadî bahislerde veya Allah’ın emir ve yasaklarında bir hükmü inkara kalkışacak küfre sapmadığını, kesinlikle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu hususta İslam alimlerinin icmaı ve ittifakı vardır.
İlahi emir ve yasakları ihmal etmekten doğan ve büyük günah adı verilen davranışlardan birini bir peygamberin kasten işlemeyeceği hususunda ehli sünnet âlimleri fikir birliği halindedirler.
Peygamberler unutarak büyük bir günah işlemeye bilfarz yönelecek olsalar, Allahü Teala tarafından vahiy ve ilham yollarından biri ile ikaz edilirler ve o işi teşebbüs etmeden önce ilahi bir esirgeme olarak o yol kendilerine kapatılır. Mücevher ile çakıl taşını ayırt edecek kadar temyiz kabiliyeti bulunan bir müslümanın peygamberlerden bir fert ile sair insanları aynı terazide tartması kesinlikle caiz değildir.
Bazı Peygamberlerde görülen ve Zelle diye isimlendirilen hususlar, yapılmaması, işlenmesinden daha münasip düşecek davranışlar diye tarif edilmektedir. Bu kabilden vaki olan bir işin, Kur’an-ı Kerim’de isyan olarak zikredilmesi, peygamberlik makamının yüceliği ve enbiyanın tertemiz vicdanlarının en küçük hatayı yansıtacak safiyette olmasındandır. Peygamberlerden suduru nakledilen bu kabilden bir iş, haberi ahad ile sabit bulunuyor ise ret olunur. Tevatür derecesine ulaşmış bir rivayetle sabit ise, münasip bir şekilde tevil olunur.
Peygamberimiz hazreti Muhammed’in Hadisi Şerif’lerinde gördüğümüz günde yetmiş veya yüz istiğfarda bulunduğuna dair beyanı, kendilerinden sudur eden bir günah sebebiyle değildir. Zira peygamberlerin istiğfarı günah ile kendilerinin arasına manevi perde çekilmesini niyaz etmekten ibarettir. Günah işlemekten masum bulunan bu yüce zatların mağfiret dilekleri, masumiyetinin devamını ve ilahi rahmetin himayesinde gölgelenmeyi istemektir.
Bir kimsenin günaha teşebbüsü şu sebeplerden doğabilir.
1. Hainlikten 2. Aklının anlayışsız olmasından 3. Bildiği şeyi açıklama cesaretinin olmayışından, 4. Günaha alışkanlığından.
Bu saydığımız şeylerin peygamberlerde bulunmasını düşünmek, tertemiz şeriat hükümlerine, akli ve nakli kaziyyelere aykırı düşer. Enbiya topluluğunda hıyanetin en küçük bir izine tesadüf edilmediği için, Peygamberlik silsilesinin son halkası bulunan Rasülullah’a kendisinin en azılı düşmanları tarafından el-emin ünvanı verilmiştir.
Zatı için özel, tabi olduğu silsile için güzel bir unvan olan bu eminlik, peygamberler arasında hain ve bu yolda hıyanet bulunmayışı sebebiyle verilmiş bulunmaktadır.
Aklı Selime sahip bulunanların hayrette kalacağı seviyede yüksek bir zekaya sahip bulunan enbiyadan bir ferde, Bilmediği için işlemiştir diye bir Günahı isnada kalkışmak, iftiranın en bayağısı olur.
Bildikleri hakikatleri açıklamak, Hak’tan aldığı emirleri halka tebliğ uğrunda şecaat, sabır ve metanet göstermek, enbiya silsilesinin ayrılmaz bir lazımıdır. Bu yolda her türlü zulme uğradıkları halde, bildiğini gizlemememiş, hatta bu uğurda canını feda etmekten bile çekinmemişlerdir.
Günaha alışmak değil, isyana bulaşmaktan bile nefret duyan peygamberler silsilesine günah isnadı, iman nurunu söndürecek derecede vahim bir iftira olur.
Selam ve dua ile.
Bu yüce şahsiyetlere Rasül ve Nebi ünvanı verilmektedir. Bu Kâmil insanlar, mucize ile müeyyed, meleklerle Müşerref, doğru sözlü, kendilerine güven duyulan, Haktan aldığı Emirler’i aynen halka tebliğ eden, son derece zeki ve günahtan uzaktırlar.
Peygamberlerde bulunan Ismet sıfatı, Günaha kudreti varken işlememektir. İslam kelamcıları bu sıfatı, Allahü Teala’nın kulda günah işleyecek kudreti halk etmemesidir diye tarif etmektedirler. Ehl-i Sünnet vel Cemaat mezhebinin bize telkin ettiği pırıl pırıl inanç esaslarından hiçbir Peygamberin itikadî bahislerde veya Allah’ın emir ve yasaklarında bir hükmü inkara kalkışacak küfre sapmadığını, kesinlikle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu hususta İslam alimlerinin icmaı ve ittifakı vardır.
İlahi emir ve yasakları ihmal etmekten doğan ve büyük günah adı verilen davranışlardan birini bir peygamberin kasten işlemeyeceği hususunda ehli sünnet âlimleri fikir birliği halindedirler.
Peygamberler unutarak büyük bir günah işlemeye bilfarz yönelecek olsalar, Allahü Teala tarafından vahiy ve ilham yollarından biri ile ikaz edilirler ve o işi teşebbüs etmeden önce ilahi bir esirgeme olarak o yol kendilerine kapatılır. Mücevher ile çakıl taşını ayırt edecek kadar temyiz kabiliyeti bulunan bir müslümanın peygamberlerden bir fert ile sair insanları aynı terazide tartması kesinlikle caiz değildir.
Bazı Peygamberlerde görülen ve Zelle diye isimlendirilen hususlar, yapılmaması, işlenmesinden daha münasip düşecek davranışlar diye tarif edilmektedir. Bu kabilden vaki olan bir işin, Kur’an-ı Kerim’de isyan olarak zikredilmesi, peygamberlik makamının yüceliği ve enbiyanın tertemiz vicdanlarının en küçük hatayı yansıtacak safiyette olmasındandır. Peygamberlerden suduru nakledilen bu kabilden bir iş, haberi ahad ile sabit bulunuyor ise ret olunur. Tevatür derecesine ulaşmış bir rivayetle sabit ise, münasip bir şekilde tevil olunur.
Peygamberimiz hazreti Muhammed’in Hadisi Şerif’lerinde gördüğümüz günde yetmiş veya yüz istiğfarda bulunduğuna dair beyanı, kendilerinden sudur eden bir günah sebebiyle değildir. Zira peygamberlerin istiğfarı günah ile kendilerinin arasına manevi perde çekilmesini niyaz etmekten ibarettir. Günah işlemekten masum bulunan bu yüce zatların mağfiret dilekleri, masumiyetinin devamını ve ilahi rahmetin himayesinde gölgelenmeyi istemektir.
Bir kimsenin günaha teşebbüsü şu sebeplerden doğabilir.
1. Hainlikten 2. Aklının anlayışsız olmasından 3. Bildiği şeyi açıklama cesaretinin olmayışından, 4. Günaha alışkanlığından.
Bu saydığımız şeylerin peygamberlerde bulunmasını düşünmek, tertemiz şeriat hükümlerine, akli ve nakli kaziyyelere aykırı düşer. Enbiya topluluğunda hıyanetin en küçük bir izine tesadüf edilmediği için, Peygamberlik silsilesinin son halkası bulunan Rasülullah’a kendisinin en azılı düşmanları tarafından el-emin ünvanı verilmiştir.
Zatı için özel, tabi olduğu silsile için güzel bir unvan olan bu eminlik, peygamberler arasında hain ve bu yolda hıyanet bulunmayışı sebebiyle verilmiş bulunmaktadır.
Aklı Selime sahip bulunanların hayrette kalacağı seviyede yüksek bir zekaya sahip bulunan enbiyadan bir ferde, Bilmediği için işlemiştir diye bir Günahı isnada kalkışmak, iftiranın en bayağısı olur.
Bildikleri hakikatleri açıklamak, Hak’tan aldığı emirleri halka tebliğ uğrunda şecaat, sabır ve metanet göstermek, enbiya silsilesinin ayrılmaz bir lazımıdır. Bu yolda her türlü zulme uğradıkları halde, bildiğini gizlemememiş, hatta bu uğurda canını feda etmekten bile çekinmemişlerdir.
Günaha alışmak değil, isyana bulaşmaktan bile nefret duyan peygamberler silsilesine günah isnadı, iman nurunu söndürecek derecede vahim bir iftira olur.
Selam ve dua ile.