Konuya cevap cer

O kutlu diyarlardan gönlümüze estikçe 

Kokun gelecek diye yelde aradım seni. 

Sabahın seher vakti, bâd-ı sabâ aşkıyla 

Raks ederken yapraklar dalda aradım seni. 


Unuttuk sünnetinin hem tadını, tuzunu 

Sevgi güneşi ile; erit gönül buzunu 

İsrâ, mîraç dönüşü ayağının tozunu 

Yüzüme sürmek için yolda aradım seni. 


Ne çileler çektiler her devirde her nebî 

Yusuf’a mekân oldu karanlık kuyu dibi 

Yeniden ufkuma doğ, n’olur; dolunay gibi 

Dolaştım kalpten kalbe dilde aradım seni. 


Eğer sen gelmeseydin dünya dönerdi ine 

Dünden de çok muhtacız getirdiğin o dine 

En güzel örnek oldun Habîb’im; sekaleyne 

Zaman selâma durdu yılda aradım seni. 


Yoldayken yol aradım akıl için yol birken 

Nasıl oldu şaşırdım önde rehberim varken 

Yitiği yitik yerde aramam gerekirken 

Yeşili şaşı gördüm alda aradım seni. 


İnsanlığın burcunda en zirvesin, kemâlsin 

Ördün vahiy peteğin kutsal yüke hamalsın 

Sen misin O, O mu sen, Kur’an ile hem hâlsin? 

Öyle farklı ki reyhan balda aradım seni. 


Dermek üz’re gülünü girsem İrem bağına 

Vahyi koklamak için çıksam Hıra dağına 

Belki dokunur diye ayağım ayağına 

İzine basmak için çölde aradım seni. 


“Rûz-i elest”ten beri koku saçan bir gülsün 

“Refik-i âlâ” diye Hakk’a uçan bir gülsün 

Onca dikene rağmen çölde açan bir gülsün 

Kokun mu gül, ten mi gül; gülde aradım seni? 


Ey sevgili Sultan’ım gözüm, gönlüm hep sende! 

“Şefaat-ı kübrâ”nla kurtar bizi dar günde 

Ruhları mest eyleyen o güzelim nağmende 

Beste, güfte sır olmuş telde aradım seni. 


Yok ki başka bir kapı in/cin sana kul Rabb’im 

Yolların en doğrusu gösterdiğin yol Rabb’im 

Yakmadın Halil’ini yakma bizi ol Rabb’im 

Cennette cemâlini kulda aradım seni! ..









{{{ Sevgililerin En Güzeline }}} 



Kimse unutamaz seni! 

Mümkün mü seni unutmak 

Mümkün mü adını anmadan bir an yaşamak 

Ruhum sende bulur yeniden dirilişi, 

Ve sende kavuşur sevdaların en güzeline. 

Her an sana doğru bir hicret başlar yüreğimden. 

Gizler beni örümcek ağı;gizler hicretin güvercini, 

Büyürüm hicretinle her an yeniden çoğalırım. 

Seninle doğarım ben her dakika, 

Ve her dakika bir yaşıma daha girerim seninle. 

Seni bulurum mevsimlerde, 

Dakikalarda seni yaşarım. 

Yere düşen her yağmur tanesinde bir kez daha seninle ıslanırım; 

Her yağmur tanesinde bir nur inermiş yeryüzüne, 

İşte sen bize inen nursun,rahmetsin üzerimize, 

Yağ üstümüze nurunla;yine,yeniden sırılsıklam ıslat bizi ya nebi, 

Sana o kadar ihtiyacımız var ki: 

Sensiz yaşamayı öğrenemedik 

Sensiz ayakta kalamadık. 

Mümin'in mü'mine gülümsemesi sadakadır derdin; 

Gülümsemek şöyle dursun;birbirimize bakmayı bile unuttuk, 

Unuttuk öğrettiğin şarkıyı, 

Ve unuttuk biz olmayı; 

Hadi söyle şarkını yine yeniden öğret bize; 

Öğret ki yeniden dirilsin,yeniden huzura kavuşsun şu ümmetin. 

Şu anda durabiliyorsak yeryüzünde, 

Paylaşabiliyorsak acıları,sevgileri hepsi senin varlığındandır. 

Sen en canlı resimsin zamanın yüzünde, 

Yeryüzüne gelmenin anlamı,en yüce sevilensin 

Güneşimiz,kurtarıcımız,rehberimiz,önderimizsin; 

Neşesi yağmalanmış hayatlarımıza en büyük tesellisin sen. 

..Asırlar geçti;dünya yine o bildik dünya, 

Mevsimler bıraktığın gibi;yine birbirini kovalıyor. 

Ama değişen bir şeyler var: Sevgiler uzun yaşamıyor artık,büyümeden ölüyorlar. 

Kavgalarsa;hani dokuz canlı derler ya tıpkı öyle; 

Asıldıkça asılıyorlar hayata,düşmek bilmiyorlar yakamızdan. 

Tükendi miras bıraktığın ümitler,yitirdik renklerin en neşelisini, 

Unuttuk severek yaşamayı; 

Ve unuttuk ;Kötülüğü terk edip iyiliği emretmeyi;. 

İşte gökyüzü;bir bir kaybediyor yağmura gebe bulutlarını, 

İşte yeryüzü;özlüyor üzerinde gezdiğin her anı; 

Ve özlüyoruz o kutlu yürüyüşünü, 

Öyle ki,yürüyüşünün ritminden ıslanırdı Mekke, 

Kopmak istemezdi torak bıraktığın ayak izinden. 

Ve onu da kaybettik,kaybettik ayak izini; Kalakaldık çölün ortasında. 

Şimdiyse; hüznün gölgesi vurmuş yüzümüzle, 

Göğsümüze bastırdığımız güllerle, 

Dudaklarımızda dualarla gömülüyoruz şehre. 

Hüzün hiç yakışmamıştı bize bu kadar; 

Niçin yakışmasın? 

Mahzun bir peygamberin ümmeti değimliyiz? 

Ümmetin olmak bunu gerektiriyorsa; 

Bitmesin hiç hüznümüz,susmasın hiç sevda türküleri, 

Hiç dinmesin aksın gözyaşımız. 

Bırakma bizi efendim,bakışlarını hiç ayırma üstümüzden; Sımsıkıca tut ellerimizden,aşkınla sars yüreğimizi; 

Ve sen bizi yürüyenlerin en güzeline yoldaş eyle Allah'ım; 

(AMİN..)




YASİR BABAARSLAN




Bu Çağrı Sanadır

Bir damla SU gönder bana 

Eğer gönderebilirsen 

Ana sütü gibi tertemiz olsun 

Bir damlası Karadeniz 

Bir damlası Akdeniz olsun 


Bir avuç TOPRAK gönder bana 

Edirne koksun, Ağrı koksun 

Her zerresi burcu burcu 

Türkiye koksun 

Anadolu’dan çağrı koksun 


Bir dilim EKMEK gönder bana 

Yiyince lezzetini hissedeyim 

Bereketini hissedeyim 

Köy köy, tarla tarla 

Memleketimi hissedeyim 


Bir demet ÇİÇEK gönder bana 

Renkleri; 

Sarı, kırmızı, beyaz ve mavi olsun 

Râyihâsı, estetiği 

semâvi olsun 


Bir tutam SEVDA gönder bana 

Veysel Garani’nin, Yunus Emre’nin 

Sevdasından olsun 

Mevlâna’nın Mevlâ’sından olsun 

Sevdâların hasından olsun 


Bir RÜYA gönder bana 

Yürürken, otururken 

Güneşi, Ayı seyredeyim 

Aradan kalksın tüm duvarlar 

Mâverâyı seyredeyim 


Bir damla ALINTERİ gönder bana 

Yazdığın ŞİİRLERİ gönder bana 

Okumaya ihtiyacım var...


Şair: Abdurrahim Karakoç








Affet ey Nebiler Nebisi, canım sultanım, 

Bu cürümlerle mi huzuruna varacaktım, 

Bunca hata, isyan ve günahla mı, 

Huzurunda boynum bükük, gözüm yaşlı, 

Utanıyorum bu günahkarlığımla sana seslenmeye… 


Sana hakkıyla ümmet olamadım, 

Seni layıkıyla anlatamadım, 

Bir Bilal olamadım, Sümeyye gibi ölemedim, 

Haykıramadım cihana adını, 

Utanıyorum bu vefasızlığımla sana seslenmeye… 


Savunamadım seni dinsizlere karşı, 

Ebu Cehillere baş kaldıramadım, 

Sensiz bir başıma kaldım, yetişemedim Efendim, 

Gönül güllerini solmaktan kurtaramadım, 

Utanıyorum bu biçare halimle sana seslenmeye… 


Gül Ravza’na varamadım Gülerin Şahı, 

Anlatamadım cihan-ı beşere senin güzelliğini, 

Nebilerin Nebisi,Timsali rahmet olduğunu anlatamadım, 

Oysa sen ümmetim ümmetim diye nelere göğüs gerdin, 

Utanıyorum bu nisyanımla sana seslenmeye… 


Rabbimin en sevgili kulusun sen Sultanım, 

Var mıydı senden çok ibadet eden, var mıydı ey Nebi, 

Anlatamadım kulluğunun yüceliğini, anlatamadım, 

Dünyaya saltanat kurmuş biçare nefislere anlatamadım, 

Utanıyorum bu gafletimle sana seslenmeye… 


Yetimlerin babası oldun, şefkat Peygamberim, 

Karanlık dünyamda güneş gibi açtın ey Nebi, 

Affet beni Sultanım, anlatamadım karanlık gönüllere seni, 

Anlatamadım bu karanlık çağda, yansıtamadım güneşini affet, 

Utanıyorum bu çaresizliğimle sana seslenmeye… 


“Kişi sevdiği ile beraberdir” demişsin Sultanım, 

Beni de seni sevenler kervanına kabul edecek misin, 

Utanıyorum, hakkım yok şefaatını istemeye, 

Ama sen ümitsizlerin ümidisin, bana da şefaat edecek misin? 

Sen Hidayet Güneşi, sen Resul-ü Kibriya, sen Eşref-ül İnsan, 

Ne olur, ne olur geri çevirme, utanarak huzuruna geldim, 

Bana da şefaat edecek misin?







"Seyrimde bir şehre vardım 

Gördüm sarayı güldür gül 

Sultanının tacı tahtı 

Bağrı duvarı güldür gül 

Gül alırlar gül satarlar 

Gülü gül ile tartarlar 

Çarşı pazarı güldür gül..." 



Hani bir gün Alemlerin Efendisi Aişe validemızden bir bardak su ister.Validemiz suyu getirince "Önce sen iç ya Aişe" der.Hz. Aişe suyu içer.Efendimiz bardağı alır ve suyu bardağın validemizin ıçtiği kenarından içer.SU GÜLDÜR O AN, BARDAK GÜLDÜR, DUDAK GÜL.. 



Hani validemiz sorar bir gün: 

" Ya Resulallah beni nasıl seviyorsunuz?" 

"Kördüğüm gibi ya Aişe." 


Seneler sonra bir kez daha sorulur aynı soru.Cevap aynıdır: 

"Kördüğüm gibi." 


Peygamber Efendimiz'in dünyada ki son günleridir.Soru tekrarlanır." Beni nasıl seviyorsunuz ya Resulallah?" " Hala ilk günkü gibi ya Aişe..." SORU GÜLDÜR O AN, CEVAP GÜL, GÖNÜL GÜL... 



Muhabbetin Rengi GÜLDÜR,gönüllerin nakşı GÜL 

Aşkın l-kokusu GÜLDÜR,Dostun bakışı GÜL 

o zaman birgüzellikten söz açırsa ilk söz gül olur, 

son söz GÜL 

GÜL alınıp gül satılan pazarlar,GÜLÜN GÜL ile tartırdığı diyarlar vardır. 

Gönüllerde o diyardan bir neşe taşınacaksa söze gülle başlamalı. 

GÜL KOKULARI YAYILMALI HANELERE








efendim,canlar paresi,habibi kibriya bilsen özlemin içimi yakar oldu.Adını duyuşumda içimi bir hüzün kaplar.


Ne olurdu da o nur cemalini görsem.


Kimbilir bir gün rüyalarıma teşrif buyurursun.


Belki özlemim sona erer.


Efendim nur cemalini görmek isterdim ki bakın bakın diye haykırırdım.bakında görün.


benim peygamberim her daim güleryüzlü,kimseyi geri çevirmeyen darda kalanlara


yardımcı olandı,derdim.


Derdim ki zalimler! hala mı inanmazsınız 


hakikat apacık gözler önünüze serilmiş.


nasıl olurda inkar edersiniz.


O bir nebi o bir şefkat,merhamet sahibi


o öyle bir efendi ki kendinden sonraki 


ümmetini düşünen onlar için üzülen vefatında


bile defnedilirken hikmetli sözlerin döküldüğü dudakların arasından ümmetim,ümmetim sözleri cıkmıştır.


nasıl ki dünyaya dünyaya 


teşriflerinde ümmetim,ümmetim


dediyse vefatı da bunun üzerine olmuştur.


Efendim utanıyorum bu kadar sevilecek ne yaptık.


bu sevgiyi hak ettiği ölcüde 


sana riayet ediyormuyuz????


Efendim beşeriyet bambaşka bir alemde


bunu hak etmiyorsun efendim


yaptığın hizmetlerin karşılıksız mı kalacakk???


Efendim vefa borcumuzu nasıl ödeyeceğiz.


Bizler senin sayende doğru yolu bulduk.


YA habibi kibriya! Bil ki seni 


hala seven ve islam için 


savaşan ümmetlerin de var.


Zihniyet ne kadar kötü olsada direneceğiz,


yılmayacağız seni örnek alacağız inşallah


Cihat farziyetini yerine getirmeye


calışacağız biiznillah


bunun için okuyoruz ki zalimleri


kendi silahlarıyla vurmak için


İslam kuran için savaşacağız


Allah'ım ayaklarımızı sabit kıl.


Şeytanın tuzaklarından


bizleri muaf eyle.








alıntı















Yokluğunda seni özledik.Sana değen rüzgarı, seni örten bulutu özledik. 


Özlemeyi özlenilmeyi, sevmeyi sevilmeyi, sevindirmeyi sevindirilmeyi özledik efendim. 






Askı, gözyaşını, müsamahayı, ahlaki, adabı, ihsanı, irfanı, iz'anı, 


feraseti, basireti, secaati, celadeti, adaleti, meveddeti, muhabbeti özledik. 


Senden sonra tefrika meşrebimiz, taklit mezhebimiz, cehalet mektebimiz, 


Atalet fıtratımız, hamakat şöhretimiz, ihanet sıfatımız, küffar velinimetimiz oldu.. 






Efendim..


Sen kendini Abduhu ve resuluhu (O'nun kulu ve resulü) olarak takdim etmiştin. 


Sana iman eden bazıları, sana hürmet adı altında seni kulluktan "kurtarıp" melekleştirerek, hayattan dışladılar. Bu ifrat'a karşı bazıları da tefrit'e sapıp, seni bir güzel örnek olmaktan çıkarıp, Bir "postacı" bir "ara kablo" seviyesinde görerek seni hayattan dışladılar. 






Bunların hepsi sana iman ediyordu. Ama seni hayatımızdan çıkarmanın ızdırabını çektirdiler bize.


Bu işi göğe çekerek yada yere sokarak yapmaları hiç bir şeyi değiştirmedi sonuçta. 


Allah seni güzel örnek olarak gösterdi. 


Sen, Kur'anın konuşanı, yürüyeni, hareket edeniydin.


Tıpkı bir ağaçta suyun meyve ye, bir çiçek tozunun bala, bir tavukta darının yumurtaya, bir koyunda samanın süte dönüşmesi gibi, Ayetlerde sende hayata dönüşüyordu. 






Allah ısrarla seni örnek gösterirken, birileri ısrarla "kitabı" kitabları örnek göstermekte direndiler. Öylesi işlerine geliyordu. Çünkü cansız bir nesne ile canlı bir insani örnek edinmek hiç bir olurmuydu. 






Efendim...


Biz kitabsızlıktan değil, Peygambersizlikten kırıldık. Yokluğumuz Peygamber yokluğu.


Seni andıran seni hatırlatan insanların yokluğunu çekiyoruz. Çocuklarımız Peygamberi sorunca, "evladım onun ahlakı tıpkı falancanın ahlaki gibiydi" diyeceğimiz insanlar yok denecek kadar az. 


İnsanlık destanıyla birlikte bir çok kitap gönderilmeyen Peygamber gelmişti de, bir tek bile olsun "Peygambersiz kitap gelmemişti. Sayemizde yaşlı dünya ona da şahit oldu. 






Efendim... 


Bu dünya Peygambersiz kitaba, Muhammed (s.a.v) siz İslam’a da şahit oldu. Şimdi Kur'an mahzun Efendim. Kur'an öksüz. Seninle Kur'anın arasını ayırdık. Etle tırnağın, toprakla tohumun, anayla evladın arasını ayırır gibi. 






Gel de bir bak Efendim, bu mazlum milletin haline. Bıraktığın din tanınmaz hale geldi, bıraktığın sitenin harabelerinde simdi baykuşlar tünedi. 


Gün geçmez ki ümmetin coğrafyasından feryat yükselmesin, oluk oluk kan akmasın. 


Bir olarak bıraktığın ümmetin kaç parçaya ayrıldığının sayısını onu parçalayanlar dahi unuttu. 


Bıraktığın kutlu mirası hovarda mirasyediler gibi parçalayarak paylaştık efendim. 






Efendim...


Nebevi, mirasın irfanı ve ahlaki boyutuna bir hizip, ilmi ve fikri boyutuna bir başka hizip, siyasi ve hareki boyutuna ise daha başka bir hizip sahip çıktı. Yüzyıllardır tüm bu hizipler, ellerindeki parçanın bütününün kendisi olduğunu iddia etmekle ömür tükettiler. Her hizip ellerindeki parçayla övünüp durdu. Hepimiz hakikatin merkezine kendimizi oturtup hak benim dedik. 


Oysa ki efendim, bazen parçalanan hakikat, hakikat olmaktan çıkar. Ait olduğu bütün içerisinde anlamlı bir parça o bütünden ayrılınca anlamsızlaşabilir. Bunu fark edemedik efendim. 






Efendim...


İsrailoğulları peygamberlerini katlediyorlardı.


Bizde senin güzel hatıranı, emanetini, adını ve sünnetini katlettik. Seni katlettik efendim. 






Kimilerimiz için sen hiç ölmedin, O ender bahtiyarlar seni hep içlerinde, işlerinde, hayatlarında, düşüncelerinde, duygularında, eylemlerinde, evlerinde yaşattılar.


Kimilerimiz içinde sen hiç doğmadın. Onlar hep senden mahrum yaşadılar. Derya içteydiler, deryayı bilmediler. 


Varlığının kaç bahara bedel olduğunu bilmeyenler, yokluğunun ızdırabını nasıl duysunlar efendim? 


Seni çok seviyoruz, seni çok özlüyoruz... 






Bize kırgın mısın sevgili Efendim? 




Bize kırgın mısın Sevgili Efendim?




MUSTAFA İSLAMOĞLU









Seni görmekten, Seni duymaktan aciz!


Neredesin ey Rasûl, neredesin Yâ RasûlALLAH? 




Bu dava mahzun, bu dava garip, bu dava öksüz büyüdü. 


Bir Veysel, Seni tâ Yemenden görürdü. 


Görürdü de, Senin dişini kıran o taşa üzülürdü, 


Üzülürdü de, sıkıntıdan kendi dişleri dökülürdü. 


Yâ RasûlALLAH, Sen buyurmuştun ya hani, Yemen tarafına bakarak 


Bu taraftan iman kokusu geliyor diye! 


Bu yüzden o iman kokulu yâre, o göz nuru hırkanı bırakmıştın. 


Kimdir bu yâ RasûlALLAH? diyenlere ise, 


O beni görür ben de onu görürüm 


O Veyseldir. buyurmuştun




Sen kâinatın yaradılış sebebi 


Sen Ademin affedilme nedeni


Sen Rabbin biricik sevgilisi


Hal böyle iken yâ RasûlALLAH, 


Sen açlıktan karnına taşlar bağlıyordun


Bizler, daha Senin gibi, bir gün olsun karnımıza taş bağlamadık! 


Bırak taş bağlamayı


Sıcak döşeklerimizi terk edip bir gece olsun, 


Gönülden teheccüde kalkamadık 


Vazgeçtik nafilelerden 


Umut kestik ya 


Ümmetin içinde farzları ihmal edenleri görüyor musun yâ RasûlALLAH? 


Görüyorsun da içinde kırıklıklar mı oluşuyor? 


Neredesin ey Rasûl, neredesin yâ RasûlALLAH?











Eskilerde sana sevdalı. Sana âşık… Sana meftun…


Gül adına pazarlar kurulmuş, gül alınıp gül satılmış,


Ölçü birimi gül olmuş gülden terazi yapılmış.


Bende seviyorum, Gül’üm sebebini bilmiyorum


Belki gül oluşun için, belki herkes sevdiği için,


Belki de âşık olunacak en güzel canlı sen olduğun için.


Ne bülbüller senin etrafında döndüler…


Senin güzelliğin uğruna canlarını verdiler…


Tüm hücrelerim sana sevdalı… Üstüne gül koklamam


Senin üstüne bir canlı tanımadım, tanımam


Seni yüreğimde hapsediyorum


Bende senin hücrene giriyorum


Seni sevmek eğer bir cezaysa


Hücrende cezamı çekmek istiyorum.


Yaşama dair tek umudumsun,


Tutunacak dalım sığınacak yurdumsun,


Kâinat benim olur eğer beni seversen


Kaybeden ben olurum. Eğer beni sevmezsen


Bilinmez diyarlara kendimi atarım.


Ölen aşkımın ebediyen yasını tutarım.


Zaman hırsızı beni benden çalmadan


Artık gel! Yoruldum Vuslat çetelesi tutmaktan


Ey sevgili söyle neredesin, hangi bahardasın,


Kimlerin sohbetini taçlandırmakta


Hangi gönülleri güzelliğinle doyurmaktasın


Bir gün ama bir gün can’la canan kavuşacak


O an belki kalbim heyecandan çatlayacak


Azamdaki her düğüm Belki de sökülecek


Perdeler çekilecek biricik gül görünecek


Fani sevgiler gidin sizleri tepiyorum


Ben gül’üme aşığım, tek onu seviyorum


Mehmet Orhan Durdu







Gel!! Ne Olur...Don EFENDIM...ihtiyacim Var Sana...


Gozyaslarimin Kuytusunda Can Cekisir Simdi Bakislarim...


Solsun Su Omrum...Sana Hasrette...Sana Gurbetteyim...


Yuregim Cole Dondu Yar! Kurakliginda Kavrulur Ruhum...


Yoklugunla Esir Dustu Umutlarim Zaman a...Yoruldum EFENDIM...


Sensizligin Siyahi Bakislari Bulasti...Kan Canagi Gozlerime...


Ruhumun Isigi Kirildi,Yikiliverdim Oylece Acinin Ellerine...




Efendim...




Her Adin Andigimda Sana Salat ve Selam Gonderiyorum...


Anmazsam Adini Daglanir Dudaklari Yuregimin...Biliyorum...


Cok Seviyorum Seni Ey Sevgili...Ben Artik Gulemiyorum...


Gel!! Yuregimin Bahari...


Kurtar Beni Hasret Sizisindan Artik Dayanamiyorum...


Acilar Suzulur Benligime, Catlar Huzun Damarim iCime,iCim Kanar...


Surgunum Senin Yoluna..Sana Surgunum..Sensizlikte Yorgunum...




Don!!Ne Olur...CAN EFENDIM...Tut Ellerimden,iHtiyacim Var Sana...


Gulmeyi Unuttu Gozlerim..Unuttu Sevgili...Cekildi Damarlari Yuregimin..


iFlah Olmayan Su Alev Terk Etmedi..


Ugruna Can Veren nefeslerimi Gomerken Karanliga Her Gecenin...


Ssukunlugumun Golgesinde,Sessiz Cigligi Var Binlerce Hecenin...




Ozumde Buyur Siyahi Huzunler,Dilimde Donmen iCin Yakarisim...


Gelmezsen!! Vuslata Dek Solgun Kalacak Yuregim Solgun Kalacak Bakisim...


Aciya Donusmus Soluklarim,Gittikce Soluksuz Kalacak...


Bir Lahzada...Bin Dortyuzyillik Hasretin Atesi iCimde Yanacak...




Gurbetimi Silaya Cevir Efendim!! Ya Sen Gel Yada Beni Al Yanina...


Birakma Beni Bu Karanlik Aginda...


Ne Olur SULTANIM...Cunku;..


iHTIYACIM VAR SANA...









SENİ KOYDUM YÜREĞİME..




Artık ne sıradan bir aşk , 


Ne de geçici sevgi alamaz yerini. 




Veremem sana olan sevgimi hiç kimseye 


Ben yıllardır yanarken hasretinle; 


Olurda bir gün, bir gün değer verdiklerimin 


En başında yer almanı hayal ederken 


Şimdi; değerlerin en değerlisi ve sevgilerin en yücesindesin, Sevgili. 


Nasıl sunabilirim sana açtığım bu aşk kapısını bir başkasına. 


Sen ki huzur veriyorsun her ağlayışımda bana, 


Sen ki rahatlatıyorsun benliğimi her anışımda seni. 


Dertlerim sevinç oldu bana, senin çektiğin çile yanında 


Derdimi unutuyorum ey Sevgili! Her anışımda seni. 


Seni sevmek bu kadar tatlı, bu kadar güzelken 


Başka aşklarda işim ne... 




Dostum sensin, yarim sensin şimdi bana. 


Ne sahte dostlar gibi sırtımdan vuruyorsun 


Ne sahte aşklar gibi vefasız çıkıyorsun 


Sen beni büyük bir rahmetle kucaklıyorsun. 


Geceler boyunca sana ağlıyorum; 


Göz yaşlarım aktıkça seviniyorum, çünkü ben başkasına değil 


Sana ağlıyorum!!! 


Hiç ağlarken bu kadar sevinmemiştim, ey Sevgili! 


Sevinç göz yaşları, hasret göz yaşları bunlar, hasretim sana şimdi, 


Nasıl toprak susarsa suya, bende toprak gibi susadım sana. 


Sen ki ümmetine feda ediyorsun sevdiklerini! 


Fatıma, Zehra, Hatice, Kübra, Hasan ve Hüseyin’im 


Feda olsun ümmetime diyorsun... 


Ne cenneti, ne Burak’ı ne de Mahmut makamını 


İstemem ümmetim olmayınca diyorsun... 




Ey Sevgili! Senin ümmetin bunlara layık değil ki, 


Sevdiklerini feda ettiğin bu ümmet; nasıl şefaatini bekleyebilir ki? 


Bizler! Acizane kullarız, şefkatine muhtacız. 


Gün değişti,mevsimler değişti,insanlar değişti 


Artık çağdaş yaşantı varmış bu zamanda 


Ümmeti için onca çile çeken, göz yaşı döken Habib’i 


Örnek almak yok şimdi, 


Körpecik yürekler perişan, gençler neyin mutsuzluğunu yaşıyor 


Onu bile bilmiyorlar; seni sevmek ayıp geliyor şimdi ki çağa 


Senin hayatını yaşamak, hem de hiç eksiksiz yaşamak var şimdi, 


Bunu yaşatmak; gelecek nesillerde bu yaşantıyı görmek var. 




Seni yürekten sevmek var şimdi. 


Ben sana aşığım ya Rasulallah! 


Başka aşk istemem gönlümde; göz yaşlarım sana aksın, 


Sözlerim seni söylesin, ahlakım senin ahlakın olsun! 


Şimdi güllerde solgun, senin hasretinden susamışlar suya! 


Sana kavuşmayı günbegün arzuluyorum ey Sevgili! 


Bitsin artık benim dünya sürgünüm... 




Seni sevmek var şimdi; 


Körpecik yüreklerde seni sevmek, 


Gelecek nesillerde seni sevmek, 


Bu zamanda seni sevmek, var şimdi...













Sendin, ya dost! Sendin!


Seni sevdiğimi anladığım günden beri,


Senin gibi olanları hep sevdim!


Çünkü sen yetimdin, sonra sen öksüz!


“kişi sevdiğiyle beraber” derdin ya hani!


Ben bu umutla sevdim seni inan ki!


Birde yılmamacasına, bıkmamacasına sevdim!


Senin uğruna bir zerrede ben olayım diye sevdim!


Ve azmimi kamçıladım hep, durmadan.


Gönlümde hüzün vardı, hem gülen yüzün, hem de güller.


Gül: gülümseyen yüzüne aşık olduğundan, hep gül açtı.


Gül rayihalarının sırrınca, tenindeki gül kokusunu...


Ter olarak hediye eyledikleri zaman,


O kokuyu sürenlerin çocukları da... 


hep gül can ve gül ten oldular.


Gül; seninle muhabbetini özdeştirirken, 


Gül Muhammed’i oldular sayende, ya ResulALLAH!


Şefaat, gözlerinden yansırken sıcaklık oluşurdu.


Oysa çölde sıcaklık artarken, senle olanlar serinlerdi hep.


Sevdim seni, merhametinin o sonsuz iştiyakıyla!


Cömertliğinin en eli açıkları bile şaşırtmasıyla sevdim!


Varlığının yokluğu simgelemesiydi her hal.


Balı bulan kovanı neyler? Misali gibiydin!


İşte bu yüzden sevdim!


“Tok gönüllü bir abid” senin vasfındı bu sanırım.


Ebu kubeys’in altınları kandıramamıştı hiçbir zaman seni!


Kıyamete kadar ümmetinin arasında...


Hep en güzel, hep en Resul kalabilmek bahşedildiydi de;


“Rabbime kavuşmayı dilerim” demiştin!


“selam ile gel Habibim” dediğinde ise,


şefkatin, şefaatını engelleyememişti!


Büyüklere, büyük işler yaraşırdı ya, o misali;


Büyük günahlara da şefaat sunmuştun!


Senin himayende öksüzler, yetimler en öndeydi!


Kucak açmıştın onlara, her dem itirazsızca!


Ve son vedan da bile, onlardı tek derdin!


İşte ya ResulALLAH! Ben seni sevdim!


Ya ResulALLAH! Ben seni bu yüzden sevdim











Efendim... olanca ihtişamınla gel,


Ahşap kulübeme sazlık üstünde,


Lütüf buyur kalksın engel,


Söylemem geldiğini, sırrını tutarım.


Ey daldıkça derinleşen deniz gözlerine,


Uyandıkça dalınan rüyada,


Anladıkça anlaşılmayan ey!


Kucakladıkça kaçan ışıklı ceylan,


Tutarım sırrını söylemem gel.


Aydınlık ankalara taşır seni bakışlarımla,


üst üste binen dalgalarla gel.


Uyuşmuş yaprakta bir ömür sakla,


şimşeği gönder ümitlerle gel.


ümit ki yaşamdır nâm-ı diğer,


Benliğime gömülmüş şu dünyayı zorla,


Kanatları yorulmuş kuşlarla gel.


çağlayanları sakla yüreğimin tâ dibine,


Uykulara gömülmüş düşlerle gel.


Tenin kavrulsun ne çıkar ateşine,


Ağlamaya dursun, taşlarla gel.


Bir bekleyenin var aczinin kapısında


Ruhu uçuran kıyamet sularına


Her an karışan yaşlarla gel.




Efendim...!











Ey Resul! Ey Rahim! ve Ey Kerim!. 




Ey, gözlerinde cenneti saklayan, ayağını bastığı yerler cennet kokan nebi!. 




Ey, Yaradan´ın en güzel eseri!. "Sen olmasaydın, sen olmasaydın alemleri yaratmazdım!." dediği!. Var oluşunun şerefine, bütün varlığı hediye ettiği!. 




Ey, insanoğlunun ufku en güzel insan. ALLAH´ın sevgilisi, kainatın gözbebeği!. 




Ey, rahmeten li´l-alemin!. 




Senden şefaat dilenen biçarelerin en sefiliyim, desem. 


şefaat edermisin? 




Ey, kupkuru çölleri cennete çeviren gül!. 




Ey, gönlünden gül dökülen resul!. 




Küçük kız çocuğunun elinden tutup da giden, kuşu ölen çocuğa 


başsağlığı dileyen, gözlerinden yaş dökülen devenin gözyaşlarını silen resul!. 


Benim de gözümün yaşını siler misin?. 




Küçük kız çocuğunun tuttugu gibi tutsam elinden, yureğimden binlerce 


kuş uçtu, bin´i de öldü desem. 


Bana cennet kuşlarından bir kuş bahşeder misin?. 




Ey, Islam´ın peygamberi!. Sevda ikliminin, en güzel mevsiminin, en güzel çiçeği!. Ama mahzun, ama kederli... 




Daima düşüncede, daima hüzün içinde ömründe bir defa bile, kahkahayla 


gülmemiş. Gül yüzlü, güler yüzlü sevgili!. 




Gözlerimi yumsam ve, hülyana dalsam. o gül kokulu gülüşün ile, 


benimde gözlerimin içine güler misin?. 




Bir kerecik olsun seni düşünerek başımı koyduğum olmuşsa yastığıma, 


tutunduğum olmuşsa sana ve senin sevdana, işte onun işte onun hatrına!. 




Ey, gözünü sevdiğim özünü sevdiğim, sözünü sevdiğim!. 




Ey, gönlümün sultanı efendim!. ümidim, muradım, kurtarıcım, müjdecim... 




Seninle Kevser havuzunun başında buluşabilecek miyim?. desem.. 


Bulunduğun yerden, yüreğime bir damla su serper misin?. 




Seni sevsem!. çok, çok sevsem!. öyle çok sevsem ki, sen koksa özüm, 


yüreğim. Sen koksa nazım, edam. Gönlüm sen dolsa, benim herşeyim sen olsan!. 




Ali´n, Fatıma´n gibi olsam!. Seni, onlar gibi seviyor olsam. 


Sende beni, onları sevdiğin gibi sever misin?. 




Ey, bize bizden daha ziyade merhamet eden!. 


"Ummetim, ümmetim!." diyerek, üstümüze titreyen!. 




Ey, en ziyade muhtacımız, en çok isteyenimiz!. Bizi, Hak´tan dileyenimiz!. 




Sen, umanı umutsuzluğa düşürmezsin! Sen, senden isteyeni geri çevirmezsin!. Senden, senin rahmetini dilesem. 




Ey, alemlere rahmet olsun diye gönderilen. 


Bana da rahmet eder misin?. 




Ey, Rahim! ve Ey, Kerim!. 




Asr-ı saadet´ten değilim!. Kokladıgın gül, soluduğun hava, yediğin 


hurma, içtiğin süt, okşadığın kuzu, bindiğin deve, avuçladığın kum dahi 


değilim!. Bir kez olsun, yüzüne yüz sürmedim!. 




Lakin ben senin "Kardeşlerim!." dediğindenim! ve sana ve, sünnetine revan olmak isteyenlerdenim!. Ve lakin daha hala sevgili Veysel Karani´nin 


tırnağının ucu misali bile değilim, desem. 


Bana da hırkandan gönderir misin?. 




Doğduğun günün, gecenin hürmetine. 


Bu gün ve gece yüreğime, bir nur olup düşer misin?. 




Sevgili Peygamberim!. Rabbim sana ve, senin al ve ashabına. 


ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları ve yağmurların damlaları 


sayısınca salat, selam ve bereketler ihsan eylesin. 




Amin













YA RASULALLAH! 




SEN YARALI SERÇEMDİN BENİM.YÜREĞİME KONDUN FAKAT SÖZ EYLEYİP DİLİMDEN UÇURAMADIM SENİ YA RASULALLAH! 


KALBİM SENİNLE TANIDI SEVDAYI,BEN KIRMIZI BİR GÜL VERİP CANANA,TANITAMADIM SENİ YA RASULALLAH! 






RUHUM SENSİZ KÖRDÜ,KARANLIKTI.SEN GÖREN GÖZÜ İDİN RUHUMUN.BEN NEFS GÖZLÜĞÜMÜ ÇIKARIP,GÖZÜMÜN TA İÇİNE BAKANLARA GÖSTEREMEDİM SENİ YA RASULALLAH! 






SEN ISLAH ETTİN YÜREĞİMİ,HUZURU OLDUN KALBİMİN.BENSE NİCE SIKINTILI DOSTLARIMA,YÜREĞİMDEKİ SENDEN BİR BUKET SUNUP HUZUR VEREMEDİM YA RASULALLAH! 






SEN SOLMASINI İSTEMEDİĞİM ÇİÇEĞİYDİN RUHUMUN,BENSE SÜNNETULLAH DERYASINDAN BİR BARDAK SU DÖKEMEDİM YA RASULALLAH! 






SEN ZİYAFET VERDİN GÖNLÜME,BENSE HADİS SOFRASINA OTURUP YİYEMEDİM YA RASULALLAH! 






SEN DERTLERİME İLAÇTIN,DERMANDIN YARALARIMA.BENSE GÖZYAŞLARIMI SU EYLEYİP,İÇEMEDİM SENİ YA RASULALLAH! 






SEN Kİ AHLAK MERDİVENİNİN ZİRVESİNDEYDİN.BENSE TERBİYE ÇARIĞINI GİYİP,HUZURUNA ÇIKAMADIM YA RASULALLAH! 






SEN Kİ BİR HOŞGÖRÜ PINARI,İÇERİNE GİRİP,GÜNAH KİRLERİMİ YUYAMADIM YA RASULALLAH! 






SEN Kİ YANIK SEVDAMDIN BENİM.SENİ GÖREMEYİŞİN,GÖREMEYECEK OLUŞUN ÜMİTSİZLİĞİ ATEŞ OLUP YAKTI BENİ.BENSE RAHMANDAN BİR DAMLA RAHMET DİLENİP,BU ATEŞİ SÖNDÜREMEDİM YA RASULALLAH! 






SEN OLMASAN YOKTU YÜREĞİM.SEN Kİ HER ŞEYDİN BENİM İÇİN .BENSE HİÇBİRŞEYLİĞİMİ BİLİP,HER DAİM BOYNUMU BÜKEMEDİM YA RASULALLAH! 






YAŞANILMAYA EN LAYIK AŞK SENDE İDİ,GÖRÜLESİ GÖZ,DUYULASI SÖZ SENDE.BENSE ASRI SAADETE BENZEMEYEN ŞU ÖMRÜMDE,SENİ BULAMADIM YA RASULALLAH!AŞKINLA YANAMADIM YA HABİBALLAH!...







Gülün kalbidir Senin yüreğin. Gülün kendisidir her dem açılan. 


Gül kokar Senin nefesin. Sesin fısıltısı, sözün gülün ruhudur. 


Gül yağıdır Senin terin. Gül toprağıdır Senin yerin, Ey Gül!.. 


İçimde tarifi imkansız duygular var 




Gönlümün Sultanı, Gül Yüzlü Sevgilinin hatırına dökmek istiyorum içimi. Dert ortağım kelimeler, en tatlı sığınağım benim 




Alem uykudayken, uyanıkken yıldızlar, daha bir başka işliyor hayallerim. Utangaç hasretlere kundaklanan yüreğimi yepyeni umutlarla açıyorum. Gök yırtılır gibi yırtılsın istiyorum yüreğim. Parça parça olsun, her parçasında hasretlerim duyulsun. 




Düşlerim, Sevgilinin hayaline değiyor 




Kâinatın Efendisinin asırlara meydan okuyan görüntüsünde en tatlı tesellilerimi arıyorum. Yalnızlıklarımı, Onun ruhuma işleyen bakışlarında dindirmek istiyorum. 




Geceye yakışan sessiz direnişlerim var. Vuslat kokan direnişler yazıyorum inadına. 




Dışarıdan, akşamdan beri hiç dinmeyen yağmurun sesi geliyor. Pencerelerin camlarında yeni bir yağmur musikisi yazılıyor. Sevgiliye dair ümitlerim artıyor. Her bir yağmur damlasının sesinde vuslata çağıran nağmeler duyuyorum. 




Yağmur toprağa vuslat için inerken. Kainatın Efendisine vuslatı düşünüyorum. Medineli kadınların, çocukların bekledikleri gibi beklemek istiyorum Alemin Efendisini. Ben de bir beste yapmalıyım hicranla büyüyen yüreğimde. Dolunaylı bir gecede bir yeni Taleal-Bedru okumalıyım. Yıllanmış hasretlerle tütsülenmiş şiirler okumalıyım, dolunayla aydınlanan yüreğimle birlikte. 




Yıllar var ki, rüyalarım bir yalancı şafak edasıyla beni teselli etti. Güle adamayı istediğim yüreğime nicedir misafir olmadı Gül Yüzlü Sevgili. 




Demek ki, bir şeyler eksik kalmış benliğimde. Aşk nakışını işleyememişim yaprağının üstüne, yüreğimin üstüne. Oysa lâl kesilen bülbüller bile kan verirken, can vermiş olur tomurcuğuna . Ya ben?.. 




Ya Resulullah (S.A.V.) ! Senin Gül Cemalindir, vuslat şiirlerinin kafiyesi.. Varlığındır gönül ateşini söndürecek olan iksir.. 




Bu yalvarışları, kalbimin sesi say.. Ya Resulullah (S.A.V.)! 




Bi-Çaredir ümmetlerin isyanına bakma.. Ya Resulullah (S.A.V.)! 




En tatlı dualarla süslenmiş şiirler, yüreğime serinlikler bahşediyor. 




Keşke ben de Peygamberimin sevgisiyle yanan bir gönle sahip olsaydım da, onu yollasaydım bir zarf içinde, gecenin en mahrem saatlerinde. 




Keşke 




Bari gönlümün yanıklığı yoksa da, yollayabileceğim bir mektubum olsa Hıçkırıklarımla beslediğim şiirler gibi olsa mektuplarım& Her okunan gönülde yeniden yazılsa.. Ve hıçkırıklar duâya dönüşse.. Semada buluşsa duâlaşan hıçkırıklar 




Gül kokulu sayfalara, kızıllığına bürünmüş bir şafak vaktinde, güle adanmış yüreğimi kanatırcasına döksem içimi 




Umuda sarınsam sonra.. 




Sermayem umudum olsa!! 




alıntı









Yâ Muhammed (sav),


Senin aşkın vardı bir zamanlar uğrunda bir değil bin canın feda olduğu. Hiç eskimeyen ve hiç solmayan. Her ezanda, her namazda hatta her nefeste açan. Sana sevdalılar vardı... Cihada koşan. Seni görmek için vatandan, anadan, yardan vazgeçen ve sana koşan. Sana sevdalıların aşkı vardı daim olan...


Yâ Muhammed (sav),


Medetres ümmetin vardı bir zamanlar mehlika kâlp-leri pak olan, günaha yaklaşmayan ve hatta kaçan... Her Kuran’da kendini unutan, Rabbine teslim olan. Sahabe-i kiramın vardı, güçlüklere rağmen asla melâlden pay kopar-mayan. Dostların vardı sana tabi olan...


Yâ Muhammed (sav),


Gözyaşları vardı Allah için akan. Yağmur damlası değil, berfpâre gibi. Maneviyatın berklerini dağıttığı sema vardı bir zamanlar kuzgunîden kurtulup elmasların ışığında ince ve narin bir renk alan. Gözlerinin yakutları vardı hiç kaybolmayan.


Yâ Muhammed (sav),


Bulutlar vardı her şeye meydan okuyan. Peşindeki gölgenden de yakın sana. Tek derdi tasası sen olan, sana güneş gelmemesi için var olan. Yıldızlar vardı karanlığı yırtıp gözlerinin içini parlatan, binlerce de olsa tek vücut, tek yürek... Bir de güneş vardı, bembeyaz bir nur gibi. Yü-rekleri ısıtan, sineyi yakan, vicdanı kavuran, bir kristal gibi gönülleri ışıtan... Bulutlar vardı emrine amade olan...


Yâ Muhammed (sav),


Öyle günler vardı ki eskiden diller leb-i sükûttaydı, öyle sineler vardı ki leb-i imandaydı ve öyle gözler vardı ki eskiden onlar bambaşkaydı. Onlar kâlpteydi ve senin ya-nındaydı. Öyle günler vardı ki eskiden yüce Rabbe müptela olunurdu.


Yâ Muhammed (sav),


Sen vardın eskiden yüreklere taht kuran. Âleme sığmayıp da bir gözyaşına sığan. Sen vardın eskiden, ger-çekte olan ve sen varsın artık rüyalarda olan.






Zeliha Betül Bıyık







Ey Nebi.. 




Benim Seni övmede aczim vardır EY NEBİ,


Çünkü Sensin âlemin, Cennetlerin sebebi!




Ay'ların güneş'lerin nuru nurundur Senin,


Fazlına erişmeye imkânı yok kimsenin!..




Peri gibi güzeller zülfünün teli olmaz,


Kadrin öyle yüce ki, dengi, bedeli olmaz!..




Nebiler ve Velîler gıpta eder hep Sana,


Salât okur gece gün her gonca-i leb Sana!..




Nûrun öyle nurdur ki, her şeyin bir payı var,


Rab o sebepten etti, güneşi var, ay'ı var!




Süreyyalar, zühreler, nurunun pervanesi,


Yâ ResûlALLAH, Sensin varlığın bir tanesi!




Şânını vasfedecek ne dil, ne bir kelâm var,


Yetişmez mi bu devlet, hep Rabbinden selâm var!




Sensin zaman boyunca gönül yakan tek güzel,


Yüce ALLAH zâtını yaratmıştır pek güzel!..




Adına kaç bin güzel, ey Nebi, kurban Senin,


İki âlem bağında devlet Senin, şan Senin!




Ayak bastığın yere yıldız yağdırır semâ,


Sen Rabbinin lütfuna müstahaksın dâima!




Bütün âleme yeter o kadar çok şefkatin,


Seni bilmeyen kişi zanneder yok şefkatin!




Derdini döktü kütük, döktü ceylan, kuş Sana,


Yerde gökte ne varsa hep hayran olmuş Sana!




Elin ipekten narin, gözlerin gökten derin,


Hiçe yaktın gönlünü Selman'ın, Ebû Zer'in!




Fazlının karşısında akıl topal serçedir,


Kimseye nasib değil, künhüne ermek nedir!




İlmin diyeceği söz: O bir beşerdir ama,


Nur olmuş, can olmuştur, Melâke-i Kirama!'




Fazilette ona denk bir varlık bulmak muhal,


Öyle mübarektir ki hayâle sığmaz bu hâl!..




Dünya ve âhiretin en yüce rahmeti O,


İstemez hiç kimseye derdi ve zahmeti O!..




Cennetin kapısını ilk açacak el O'nun,


Hayranıdır her Nebi, her şah, her güzel O'nun!..




Mahşerin Seyyidi O, denk değiliz biz O'na,


Enbiyâ diyecektir: 'Haydi gidin, siz O'na!..




Bugün derdimiz büyük, ah, bugün başımız dar,


Cenâb-ı Muhammed'dir âlem halkına Medar!..




Bu mahşer meclisinde değse nazarı kime.


Artık o kişi gider çiçekten bir iklime!..




Çünkü âleme RAHMET, çünkü Hûr-i Huda O,


Şan verdi, şeref verdi, Bedir'e, Uhud'a O!..




Mecnun ve Leylâ gibi kim çekse de çok aşkı,


Hiçbir kulun ALLAH'a O'nun kadar yok aşkı!..




Şefaati Hak O'nun, ümmetine var bağış.


Bu yüzden mücrimleri edecektir Yâr bağış!..




Ey nebî! Yüzüm kara, kimseye geçmez nazım.


Hesabım görülürken bana ihsanın lâzım!..




Vasfından âcizdir söz, âcizdir kelâm Senin,


Hep üzerine olsun salât ve selâm senin!




Mustafa Necati BUSRSALI








































Geri
Üst