Konuya cevap cer

necati babaarslan

Şefaat senindir ya Resul Allah. 




Ehli imanlar saf saf durmuşlar 

Mahkameyi kibriyada hesap sormuşlar 

Günahı olanlar af dilemişler 

Şefaat senindir ya Resul Allah.. 


Onların yardımcısı cümle enbiya 

Onların serdarı habibi Kibriya 

Onlar için rica ediyor hatımel enbiya 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Günahı olmıyan ağlayıp geziyor 

Günahkar dostunun afını istiyor 

Kelimeyi tevhit bülbül gibi okuyor 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Aşıklar feryadı arşı titretti 

Cabrail onların aşkından gürledi 

Yer gök onların azameti dinledi 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Rica ediyorlar ehli imanı 

Onların boynunda berat fermanı 

Muhammed Mustafa’dır onların din imanı 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Ehli aşk orda ediyor niyazı 

Feryadı fiğanı türlü avazı 

Hakk huzüründe ediyorlar nazı 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Saf saf durmuşlar ne güzel canlar 

Yüzünde parlıyor nurun imanlar 

Hakk’ından bekliyor büyük fermanlar 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Diyer yarab çaresiz derdimin dermanı 

Senin lütfündür emru fermanı 

Nuri Ahmed aşkına yürüt bu aşkın kervanı 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Ehli imanın nuru parlıyor 

Fatma anam hüngür hüngür ağlıyor 

Ehli imanı rica ediyor 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 


Bir yanında Muhammed bir yanında o şahi Haydar 

Hatice anamız elinde ferman 

Günahkar ümetimin derdine derman 

Şefaat senindir ya Resul Allah. 




Yüce Rabb’in Rahmeti. 



Bir gece ki aleme Miraç yadigâr oldu, 

Yüce Rabb’in rahmeti insanlığa ödüldür. 

Rabb’im kutsal şerefe Resulü layık gördü, 

Yüce Rabb’im rahmetin gönüllere ödüldür. 


Bir mucize ki gökler kapılarını açtı, 

Yol oldu Muhammed’e yıldızlar ışık saçtı, 

Gece an oldu Nebi bilinmez sırla kaçtı, 

Yüce Rabb’im gücüyle rahmetleri ödüldür. 


Muamma bir yerlere Nebi misafir yetti, 

Miraç, ruh ve cesetle Resul teşerrüf etti, 

Cennet, Cehennem nedir bizzat gördüğü netti 

Yüce Rabb’in gerçeği Muhammed’e ödüldür. 


Gecenin bir anında Muhammed arşa vardı, 

Kürsî, arş ve ruh arzı tarifsiz sırlar vardı, 

Açıldı tüm kapılar hakikat alem vardı, 

Yüce Rabb’in hikmeti Peygambere ödüldür. 


Nebi şaşkın ve mutlu o ne güzel onurdu, 

Mekansız ve zamansız gördüğü sima nurdu, 

Yücelerden yücesi tek Rabb’im okunurdu, 

Yüce Rabb’in sevgisi Resûlullah’a ödüldür. 


Her kula nasip olmaz, Rab ile sohbete erdi, 

O Nebiler Nebisi Resul kutsi bir serdi, 

O Nebinin şanından aleme ödül verdi, 

Yüce Rabb’in onuru mahlukata ödüldür. 


Beş vakit namaz farzı miraç kabul edildi, 

Şirk koşmayan kullara Cennet ikram edildi, 

Bu geceye erene, günahlar af edildi, 

Yüce Rabb’in birliği gönüllere ödüldür. 


Böyle bir gece gören Cennet kapısı açar, 

Tertemiz vücut bulur tüm günahlardan kaçar 

Saf bir irade ile İrem de nurlar saçar, 

Yüce Rabb’in Cenneti has ruhlara ödüldür




Alemler nura gark oldu, Seninle övündü, 

Kisralar çılgına döndü,tabiat alevleri söndü 

Nübüvvet mabedinde,hakikat sabahı göründü. 

Kokusu güzel,nuru ışık,canım peygamberim. 


Ötelerin ötesinde,nurlu yaratılışın temsilcisi. 

Bitmeyen merhametin, parlayan güneşi. 

Allah’ın habibi Resûllerin efendisi, 

Yol göstericimiz,canım peygamberim. 


Sevgisiyle,Resûle ağlayıp inleyen kütükler. 

Selam verip,dağlar taşlar nasıl feryat ettiler. 

Bulut ağlamadıkça,yeşillikler nasıl güler. 

Gönüller sultanı canım peygamberim. 


Etrafını kuşatan ikram,Medine semalarına yayılır. 

Yüce elçi,ifadeye sığmayan bir sevinç bir hal alır. 

Onun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır. 

Cihana ışık saçan,Hatemül enbiyasın. 


Resûlü Ekrem oturdular,Kubadaki kuyu başına 

Müyesser oldu Cennetül âla birkaç arkadaşına. 

Çağrıldılar huzuru Resûle isim isim tek başına. 

Nübüvvet mabedinin,Havzu kevserin sahibisin. 


Severlerdi Resûlü sıkaleyni,bitmez tükenmez hazla 

Taat itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala. 

Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla 

Allah’ın davasını yükseltin, düşmanlarını susturdun. 


Söyliyeyimde gönlümde ki,gam dağılsın gitsin. 

Bütün övgülerin sevgilerin üstündesin. 

Kıyamete kadar övsem, Sen bitmezsin 

İki cihan serveri, hatemül enbiyasın. 

............................ 


'Ey Allahım! Resûlüne hakaret edenlerin yüzleri kara olsun,Kalplerine korku sal, Ayaklarına titreme ver...' 

Bizleri dünyadan milyonlarca büyük ve geniş olan Cennete çağıran, Müminlere çok şevkat ve merhametli olan, yüce peygamberime,salat ve selam olsun.




Aydınlattın dünyayı nur yüzünle, 

Yüzünden hiç düşmeyen bir gülüşünle, 

Bazen yüzündeki bir hüzünle, 

Örnektin sen hep, tüm alemlere. 


Seni anlatmak ne mümkün bizlere, 

Dağlar taşlar dile gelse nafile! 

Göremedik seni, belki seneye, 

Çağır bizide Ya Rasul Medine'ye! 


Sahabilerle yaptın en güzel sohbet, 

Daim dilinden düşmezdi "sabret!", 

hep güzeldi, hoştu niyet, 

O meclise n'olur bizi de kabul et! 


Ali'n Ebubekr'in değiliz biz, 

Ama ümmetini seversin biliriz. 

Allah'tan daim seni isteriz, 

Gül cemalini bizde görmek isteriz! 


Gönderdik sana salat ve selam, 

Senin için yaptığım her duam. 

Sahebe deyilim ama bende diyorum; 

Fedadır sana canım, 

Fedadır anam, babam!..




Ben Sana Yüreğimi Sunuyorum Ey YAR...

Nabzimda..Adını Soluyan Nefeslerimle..

Dermansız..Bahtıma Ağlarken..Her Bahar..

Sana Sevdamı Sunuyorum...Hüzünlerimle...


Ben Sana Yetimliğimi Sunuyorum..En Sevgili...

Yetim Bırakmayacağını Beni...Bile Bile...

Alevler Kuşatmış Bak!! Hasret Kokan Gurbetimi..

Sana Ömrümü Sunuyorum..Efendim..Seve Seve...


Ben Sana Selamımı Sunuyorum...Can Nebi...

Sana Çarpan Yüreğimden..Senin Yüreğine..

Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Ayaktayım Şimdi...

Sana Aşkı Sunuyorum..Can Efendim..Tüm Hücrelerimle...


Ben Sana Selamımı Sunuyorum CaN Sevgili...

Çağlar Sonrasından..BinDörtyüzyıl Evveline..

Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Kıyamdayım Şimdi..

Ben Sana Aşkımı Sunuyorum..EFENDİM..Tüm Yüreğimle...


Ben Sana İçimdeki Seni Sunuyorum..Yıpranmamış Bir Sevgi ile...

Kabul Buyururmusun EFENDİM....???



Sevgili’yi Sevenler Özler 


duy beni, gör beni ey Yâr

dünya artık daha kalabalık ve daha karanlık

bu şehrin duvarları sağır

bu şehir Sen’den sonra darmadağın, harâp

bak, kayıp gidiyor yıldızlar avuçlarımdan

sana yabancı bu çağlarda

artık her insan bir başına, yapayalnız ve çâresiz

beni bu sahte kalabalıklarda Sen’siz bırakma


saâdet çağının uzağında kaldı adımlarım

mevsim boran

mevsim kaç asırdır yalancı bahâr

yeminlerin, biâtlerin ırağında

zakkum ağacının kökünü saldılar

kızılca kıyâmet hangi yana baksam

renkler ölümüne ağlıyor peşinden

güneşin uyanışını bekleyen perdeleri

Sen’siz bomboş kalan ellerimi doldururmuşçasına

indiriyor ama kaldıramıyorum


gözlerim akıyor yollara

dokunsun diye sana

duâlarla kuşattım acılar mahzenimi

Senin gurbet ikliminde

çâresiz firaklar baskınında

uzaklara bırakma beni

anlatır Sen’i bir çift güvercin

bir örümcek ve Kusvâ

yakından görmeliydim ellerini

ellerini kaldırdığında ikiye yarılışını ayın

Bedir’de ellerini görmeliydim

Sen duâ olup

yağmur yağmur yağarken yeryüzüne

görmeliydim gülistân ellerini


kalbim sökülüyor yuvasından

rengini yitiren zamânlarda

kalan mı benim, giden mi

yokluğunda gidenler mi yoksa kalanlar mı gurbetçi

bırakma beni sensizliğin bitimsiz kuytuluğuna

sıcak bir aşkın en müntehâ kapısında

sana kavuşmadan unutmam beklemeyi

Sen’i unutmam, unutmam çağların çağını

biliyorum bir gün ansızın geleceksin

Sen’in yağmurunda ıslanacak dünyâ

yaşanmamış bahârları getirmek için

yeniden yazmak için aynaların sırrını

rahvan atlarla geleceksin biliyorum 


en çok, tanımamalar kanatır beni

tanıyan sever, sevenler özler Sen’i

buralar gayrı şaşkınlığın son halkası

gayrı buralar acem mülkü

sevdâlar acem, karlar, yağmurlar acem

martılar bu denizi terk edeli beri

rüyalarıma da uğramıyorsun artık

özlemler rüyada başlar, sevdâlar rüyada dâim

Sen’den başka sığınacak divan yok

güneşe renk veren renkler ülkesinde

“huzur” ver içimdeki yalnızlığa sesinle

utanmıyorum gözyaşlarımdan anarken Sen’i


sana geç kalmışlığımdan

bu şehre depremler iniyor bir bir

Sen’siz her şeyde yarım kalmışlığın izi

Sen’i unuttuğumdan

kuşlar da terk ediyor beni

şehirler gibi şiirler de kirlendi ardından

perdeler kalkmadı, filizlenmedi tanyeri

pişmanlıklar kalbimde tutam tutam gül

bu karda kışta, bu ışıksız duldalıkta

beni, sevenlerini, özleyenlerini

korku tûfanında hiçlik karanlığına bırakma


yokluğunda, anne bağrı da gurbet, vatan da

kuru bir hurma kütüğü kadar olmasa da

yokluğunu yoksulluk sayan bütün kalbimle

özledim diyorum, özledim Sen’i

süvâriler vuruldu, Sen gelmedin, bahâr gelmedi

belli ki Sen’i özlemeyi bile beceremiyorum



Ümmetin seni özler içten içe… 

Ah efendim;



ümmet seni özler aslında içten içe -farkına varmaz-



bir gelsen de hayatımızı hay’a doğru çizsen..sevdalarımızı, yüreğimizin fırtınalı bir deniz gibi olduğu şu dönemde aşk’a erdirsen..yelkenleri kontrolüne alsan..





Ah efendim



sensiz bu alem bize yabancı kalıyor; yalancısı oluyoruz inandıklarımızın…yalancısı oluyoruz yüreğimizin..avunamıyoruz ki avutalım sol yanımızı.bir gelsen ağrımayacak o tarafımız; ağır gelmeyecek hayat bize. biz yükle(n)meye talip olacağız sevdayı heybemize.bir gelsen, pervanesi olacağız aşk’ın; razı olacağız yanmaya..





Ah efendim



şimdilerde her halimiz bir garîb! sevdalarımız anlamsız; sevgimiz -kuş kadar hafif- her rüzgarda savruluyor bilmediğimiz sokaklara; toparlayamıyoruz hallerimizi bir’de! toparlanıp gidemiyoruz bir’e..



şimdilerde sevdiklerimiz de bir garîb; bize değer vermez, vefamızı bilmez…





Ah efendim



bir gelsen şu gönül evimize; müsrifliğimizle duygularımızın bereketini boşluğa savurur bulursun bizi. bir yerleri doldurabilmek için, daha büyük boşluklara razı olur halde bulursun bizi; bizi boşluğa düştüğü halde içinin huzuru aradığını fark edememiş halde bulursun…





Ah efendim



aradığının “sen” olduğunu bilmeyen bir ümmet mi olduk biz yoksa aramanın mahiyetini mi bilemez olduk? bulma ümidimiz mi bitti yoksa; bulanları gören gözümüz mü köreldi? yüreğimizin üzerindeki perdeler kalınlaşır da kalınlaşır; hikmeti setreyler yüreğe karşı...





Ah efendim



ümmet garîb kaldı doğup büyüdüğü kentte; içinde. ümmetin içi vasfını değiştirdiğinden olsa gerek, tanıyamaz oldu kimse kendini..tanıyamaz olduk birbirimizi; kendimizi…bundandır ki efendim, uzak kaldık bizim vasfımızla değerli kılan’a; uzaklaştık bilgisizliğimizin dehlizinde…efendim, bize bir nefes eyle; ümmetine düşkün bir peygamber duası; içimiz özler inşirahı…



efendim, artık iftidah zamanımızdır; bize dua eyle..bizi huzuruna çağır!bu garîblik bize dokundu…





Ah efendim



bu garîblik bize dokundu…



gel de bize “yâr” olmayı anlat, sevmeyi, sevilmeyi,



vermeyi, verdiğinin ardından bakmamayı,



/ ummadan vermeyi /



bize hayatımızın efendisi olmayı öğret,



bize irademizi elimizde tutmayı öğret,



bize yüreğimizle konuşmayı öğret,



murakabemiz, seni yüreğimize murakıp bilişimizi getirsin….





gel de hallerden hale geçiş yapalım artık,



bitsin şu oyalanma faslımız,



dizinin dibinde oturup sevban misali yok olalım gözlerinde,



sevelim aşkla vuslat eyleyen hıçkırıkları....





gel de şikayet etmeyelim artık acı’dan,


dilimiz hep şükre dokunsun…






Hasretimin Medine’si


Ne zaman bir çocuğun gönlünde, sevginden bir gül açsa, aklımın akabe kayalıklarından Seni davet ederim hasretimin medinesine. Acılarımın pencerelerinde, rüyalarımın damlarından damla damla sevinç gözyaşları içinde seni karşılayan çocuklar gelir aklıma. Şiir şiir, ezgi ezgi küçük gönüllerden büyük aşk gösterileri siner yorgun çöllere. Çöl tarifsiz bir mutluluk duyar. Bilmem, beklide bir yağmur düşse yanık bağrına, ancak bu kadar anlaşılır olurdu tebessümü.


Aklımdan hiç çıkmayan, çıkamayan, çıkmasını da hiç istemediğim sevdan kaynar yüreğimde, hasret damıtır, gözyaşı akıtır… Dualarına dualar ekler seninle olmak, aşkınla dolmak adına. “Aşk ne zor işmiş” bunu öğrendim sevginin aşka varan, sensizliğin hasrete salan yollarında… 


Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek ey Sevgili. Bugün Aşk-ı Nebi isimli evladımın yirmi dördüncü yaş günü. Ne de çabuk, ne de zor geçti yıllar. Rabbimin emanetiydi, doğduğum gün fıtratıma oya gibi işleyip, aşka busesini kondurtmuştu. Şimdi bir çığ gibi büyüdü aşkın…



Bak Sevgili, avucumda ne var? 


Utancımdan başım yerde,


Bakamam yüzüne ısrar etme,


Bir avuç aşkla gelebildim sana, geri çevirme… 


Dur gitme, 


Yetim bırakma sevdamı,


Öksüz bırakma umutlarımı, 


Hasretimi sunsam sana, 

Yanına birkaç damla da gözyaşı, 


Bir de gül dersem ve gel desem,


Hasretimin Medinesi’ne… 


Yok ki elimde avucumda kalan bir şeyim


Ne şehadetim, ne de şahitliğim


Kalmadı da sana yaraşır bir imanım, 


Sanadır bu imdadım, desem, 


Gelir misin hasretimin Medine’sine… 


Gün gün, ay ay, yıl yıl büyüdü yüreğimde, 


Aşkın sınırı yoktu o da tanımadı, 


Gözyaşlarından nehirler altlarında aktı, 


Bu sevda gönlüme hasretten bir şehir bıraktı. 



Sana gelmekti gayem ama yollar uzaktı,


Bu günahlarla yüzüne bakmak zaten bana yasaktı


Bu sevda gönlüme hasretten bir şehir bıraktı. 


Bu hasret bu şehirde beni yıllarca yalnız yaşattı.


Kayboldum çoğu zaman karanlık yollarda, 


Kendimi aradım pervasızca ve yıllarca, 


Ama hep gönlümde kaldı sevdan, 


Bir anne şefkatiyle sakladım, sakındım…


Artık sensizlikten sıkıldım, 


Hasretinle yıkıldım, 


Aşkınla oddan oda yakıldım, 


Mecnun gibi adını haykırdım… 


Dediler, aşığın vuslatı o 


Aşkın kemali o, 


Aşıkların otağı o, 


Yalnızların yânı o… 


Geldim kapına sermayem bu,


İsteğim gönlümdeki yangına bir su, 


İstersem başka bir şey geri çevir bu avucu, 


Ne olur sevgili, ey gönlümün nuru… 







Bir temizlik başlatır içimde adını anmak




…Tufan günü düşen yağmur gibi düştün gönlüme


Hani Rabbin yeryüzünü günahkarlardan temizlemek için 

gönderdiği suyun kabaran inişi vardı ya..

İşte öyle günahlarıma karşı bir temizlik başlatır içimde adını anmak!

Her sâlat-u selâm ile biraz daha arınır,




biraz daha senin tevhid geminde bulurum kendinimi.


Ey Sultan-ı Rûsul, Ey ashabının bağlılığını;

-"Anam babam sana fedâ olsun" diyerek ifade ettiği Server-i Enbiya!

Davan uğruna ölen şehitler adedince selam olsun sana!

Her yağmurda semadan inen melekler adedince selam olsun sana!




Aşkın ile yanan aşıklar adedince selam olsun sana..!



ve Hazret-i Yunus aşkıyla yanar söz;


Aşkın ile aşıklar

Yansın Ya Resulallah

İçib aşkın şerabın 

Kansın Ya Resulallah…




~ ~ ~



Vakt-i şerif,Cuma, ahir ve akibet hayrola



Şefaat-ı Nebi Hakkola efendim…














Geri
Üst