M
Monera
Forum Okuru
Peygamber Efendimize Şiirler
necati babaarslan
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Ehli imanlar saf saf durmuşlar
Mahkameyi kibriyada hesap sormuşlar
Günahı olanlar af dilemişler
Şefaat senindir ya Resul Allah..
Onların yardımcısı cümle enbiya
Onların serdarı habibi Kibriya
Onlar için rica ediyor hatımel enbiya
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Günahı olmıyan ağlayıp geziyor
Günahkar dostunun afını istiyor
Kelimeyi tevhit bülbül gibi okuyor
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Aşıklar feryadı arşı titretti
Cabrail onların aşkından gürledi
Yer gök onların azameti dinledi
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Rica ediyorlar ehli imanı
Onların boynunda berat fermanı
Muhammed Mustafa’dır onların din imanı
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Ehli aşk orda ediyor niyazı
Feryadı fiğanı türlü avazı
Hakk huzüründe ediyorlar nazı
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Saf saf durmuşlar ne güzel canlar
Yüzünde parlıyor nurun imanlar
Hakk’ından bekliyor büyük fermanlar
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Diyer yarab çaresiz derdimin dermanı
Senin lütfündür emru fermanı
Nuri Ahmed aşkına yürüt bu aşkın kervanı
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Ehli imanın nuru parlıyor
Fatma anam hüngür hüngür ağlıyor
Ehli imanı rica ediyor
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Bir yanında Muhammed bir yanında o şahi Haydar
Hatice anamız elinde ferman
Günahkar ümetimin derdine derman
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Ehli imanlar saf saf durmuşlar
Mahkameyi kibriyada hesap sormuşlar
Günahı olanlar af dilemişler
Şefaat senindir ya Resul Allah..
Onların yardımcısı cümle enbiya
Onların serdarı habibi Kibriya
Onlar için rica ediyor hatımel enbiya
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Günahı olmıyan ağlayıp geziyor
Günahkar dostunun afını istiyor
Kelimeyi tevhit bülbül gibi okuyor
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Aşıklar feryadı arşı titretti
Cabrail onların aşkından gürledi
Yer gök onların azameti dinledi
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Rica ediyorlar ehli imanı
Onların boynunda berat fermanı
Muhammed Mustafa’dır onların din imanı
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Ehli aşk orda ediyor niyazı
Feryadı fiğanı türlü avazı
Hakk huzüründe ediyorlar nazı
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Saf saf durmuşlar ne güzel canlar
Yüzünde parlıyor nurun imanlar
Hakk’ından bekliyor büyük fermanlar
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Diyer yarab çaresiz derdimin dermanı
Senin lütfündür emru fermanı
Nuri Ahmed aşkına yürüt bu aşkın kervanı
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Ehli imanın nuru parlıyor
Fatma anam hüngür hüngür ağlıyor
Ehli imanı rica ediyor
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Bir yanında Muhammed bir yanında o şahi Haydar
Hatice anamız elinde ferman
Günahkar ümetimin derdine derman
Şefaat senindir ya Resul Allah.
Yüce Rabb’in Rahmeti.
Bir gece ki aleme Miraç yadigâr oldu,
Yüce Rabb’in rahmeti insanlığa ödüldür.
Rabb’im kutsal şerefe Resulü layık gördü,
Yüce Rabb’im rahmetin gönüllere ödüldür.
Bir mucize ki gökler kapılarını açtı,
Yol oldu Muhammed’e yıldızlar ışık saçtı,
Gece an oldu Nebi bilinmez sırla kaçtı,
Yüce Rabb’im gücüyle rahmetleri ödüldür.
Muamma bir yerlere Nebi misafir yetti,
Miraç, ruh ve cesetle Resul teşerrüf etti,
Cennet, Cehennem nedir bizzat gördüğü netti
Yüce Rabb’in gerçeği Muhammed’e ödüldür.
Gecenin bir anında Muhammed arşa vardı,
Kürsî, arş ve ruh arzı tarifsiz sırlar vardı,
Açıldı tüm kapılar hakikat alem vardı,
Yüce Rabb’in hikmeti Peygambere ödüldür.
Nebi şaşkın ve mutlu o ne güzel onurdu,
Mekansız ve zamansız gördüğü sima nurdu,
Yücelerden yücesi tek Rabb’im okunurdu,
Yüce Rabb’in sevgisi Resûlullah’a ödüldür.
Her kula nasip olmaz, Rab ile sohbete erdi,
O Nebiler Nebisi Resul kutsi bir serdi,
O Nebinin şanından aleme ödül verdi,
Yüce Rabb’in onuru mahlukata ödüldür.
Beş vakit namaz farzı miraç kabul edildi,
Şirk koşmayan kullara Cennet ikram edildi,
Bu geceye erene, günahlar af edildi,
Yüce Rabb’in birliği gönüllere ödüldür.
Böyle bir gece gören Cennet kapısı açar,
Tertemiz vücut bulur tüm günahlardan kaçar
Saf bir irade ile İrem de nurlar saçar,
Yüce Rabb’in Cenneti has ruhlara ödüldür
Alemler nura gark oldu, Seninle övündü,
Kisralar çılgına döndü,tabiat alevleri söndü
Nübüvvet mabedinde,hakikat sabahı göründü.
Kokusu güzel,nuru ışık,canım peygamberim.
Ötelerin ötesinde,nurlu yaratılışın temsilcisi.
Bitmeyen merhametin, parlayan güneşi.
Allah’ın habibi Resûllerin efendisi,
Yol göstericimiz,canım peygamberim.
Sevgisiyle,Resûle ağlayıp inleyen kütükler.
Selam verip,dağlar taşlar nasıl feryat ettiler.
Bulut ağlamadıkça,yeşillikler nasıl güler.
Gönüller sultanı canım peygamberim.
Etrafını kuşatan ikram,Medine semalarına yayılır.
Yüce elçi,ifadeye sığmayan bir sevinç bir hal alır.
Onun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır.
Cihana ışık saçan,Hatemül enbiyasın.
Resûlü Ekrem oturdular,Kubadaki kuyu başına
Müyesser oldu Cennetül âla birkaç arkadaşına.
Çağrıldılar huzuru Resûle isim isim tek başına.
Nübüvvet mabedinin,Havzu kevserin sahibisin.
Severlerdi Resûlü sıkaleyni,bitmez tükenmez hazla
Taat itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala.
Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla
Allah’ın davasını yükseltin, düşmanlarını susturdun.
Söyliyeyimde gönlümde ki,gam dağılsın gitsin.
Bütün övgülerin sevgilerin üstündesin.
Kıyamete kadar övsem, Sen bitmezsin
İki cihan serveri, hatemül enbiyasın.
............................
'Ey Allahım! Resûlüne hakaret edenlerin yüzleri kara olsun,Kalplerine korku sal, Ayaklarına titreme ver...'
Bizleri dünyadan milyonlarca büyük ve geniş olan Cennete çağıran, Müminlere çok şevkat ve merhametli olan, yüce peygamberime,salat ve selam olsun.
Bir gece ki aleme Miraç yadigâr oldu,
Yüce Rabb’in rahmeti insanlığa ödüldür.
Rabb’im kutsal şerefe Resulü layık gördü,
Yüce Rabb’im rahmetin gönüllere ödüldür.
Bir mucize ki gökler kapılarını açtı,
Yol oldu Muhammed’e yıldızlar ışık saçtı,
Gece an oldu Nebi bilinmez sırla kaçtı,
Yüce Rabb’im gücüyle rahmetleri ödüldür.
Muamma bir yerlere Nebi misafir yetti,
Miraç, ruh ve cesetle Resul teşerrüf etti,
Cennet, Cehennem nedir bizzat gördüğü netti
Yüce Rabb’in gerçeği Muhammed’e ödüldür.
Gecenin bir anında Muhammed arşa vardı,
Kürsî, arş ve ruh arzı tarifsiz sırlar vardı,
Açıldı tüm kapılar hakikat alem vardı,
Yüce Rabb’in hikmeti Peygambere ödüldür.
Nebi şaşkın ve mutlu o ne güzel onurdu,
Mekansız ve zamansız gördüğü sima nurdu,
Yücelerden yücesi tek Rabb’im okunurdu,
Yüce Rabb’in sevgisi Resûlullah’a ödüldür.
Her kula nasip olmaz, Rab ile sohbete erdi,
O Nebiler Nebisi Resul kutsi bir serdi,
O Nebinin şanından aleme ödül verdi,
Yüce Rabb’in onuru mahlukata ödüldür.
Beş vakit namaz farzı miraç kabul edildi,
Şirk koşmayan kullara Cennet ikram edildi,
Bu geceye erene, günahlar af edildi,
Yüce Rabb’in birliği gönüllere ödüldür.
Böyle bir gece gören Cennet kapısı açar,
Tertemiz vücut bulur tüm günahlardan kaçar
Saf bir irade ile İrem de nurlar saçar,
Yüce Rabb’in Cenneti has ruhlara ödüldür
Alemler nura gark oldu, Seninle övündü,
Kisralar çılgına döndü,tabiat alevleri söndü
Nübüvvet mabedinde,hakikat sabahı göründü.
Kokusu güzel,nuru ışık,canım peygamberim.
Ötelerin ötesinde,nurlu yaratılışın temsilcisi.
Bitmeyen merhametin, parlayan güneşi.
Allah’ın habibi Resûllerin efendisi,
Yol göstericimiz,canım peygamberim.
Sevgisiyle,Resûle ağlayıp inleyen kütükler.
Selam verip,dağlar taşlar nasıl feryat ettiler.
Bulut ağlamadıkça,yeşillikler nasıl güler.
Gönüller sultanı canım peygamberim.
Etrafını kuşatan ikram,Medine semalarına yayılır.
Yüce elçi,ifadeye sığmayan bir sevinç bir hal alır.
Onun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır.
Cihana ışık saçan,Hatemül enbiyasın.
Resûlü Ekrem oturdular,Kubadaki kuyu başına
Müyesser oldu Cennetül âla birkaç arkadaşına.
Çağrıldılar huzuru Resûle isim isim tek başına.
Nübüvvet mabedinin,Havzu kevserin sahibisin.
Severlerdi Resûlü sıkaleyni,bitmez tükenmez hazla
Taat itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala.
Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla
Allah’ın davasını yükseltin, düşmanlarını susturdun.
Söyliyeyimde gönlümde ki,gam dağılsın gitsin.
Bütün övgülerin sevgilerin üstündesin.
Kıyamete kadar övsem, Sen bitmezsin
İki cihan serveri, hatemül enbiyasın.
............................
'Ey Allahım! Resûlüne hakaret edenlerin yüzleri kara olsun,Kalplerine korku sal, Ayaklarına titreme ver...'
Bizleri dünyadan milyonlarca büyük ve geniş olan Cennete çağıran, Müminlere çok şevkat ve merhametli olan, yüce peygamberime,salat ve selam olsun.
Aydınlattın dünyayı nur yüzünle,
Yüzünden hiç düşmeyen bir gülüşünle,
Bazen yüzündeki bir hüzünle,
Örnektin sen hep, tüm alemlere.
Seni anlatmak ne mümkün bizlere,
Dağlar taşlar dile gelse nafile!
Göremedik seni, belki seneye,
Çağır bizide Ya Rasul Medine'ye!
Sahabilerle yaptın en güzel sohbet,
Daim dilinden düşmezdi "sabret!",
hep güzeldi, hoştu niyet,
O meclise n'olur bizi de kabul et!
Ali'n Ebubekr'in değiliz biz,
Ama ümmetini seversin biliriz.
Allah'tan daim seni isteriz,
Gül cemalini bizde görmek isteriz!
Gönderdik sana salat ve selam,
Senin için yaptığım her duam.
Sahebe deyilim ama bende diyorum;
Fedadır sana canım,
Fedadır anam, babam!..
Ben Sana Yüreğimi Sunuyorum Ey YAR...
Nabzimda..Adını Soluyan Nefeslerimle..
Dermansız..Bahtıma Ağlarken..Her Bahar..
Sana Sevdamı Sunuyorum...Hüzünlerimle...
Ben Sana Yetimliğimi Sunuyorum..En Sevgili...
Yetim Bırakmayacağını Beni...Bile Bile...
Alevler Kuşatmış Bak!! Hasret Kokan Gurbetimi..
Sana Ömrümü Sunuyorum..Efendim..Seve Seve...
Ben Sana Selamımı Sunuyorum...Can Nebi...
Sana Çarpan Yüreğimden..Senin Yüreğine..
Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Ayaktayım Şimdi...
Sana Aşkı Sunuyorum..Can Efendim..Tüm Hücrelerimle...
Ben Sana Selamımı Sunuyorum CaN Sevgili...
Çağlar Sonrasından..BinDörtyüzyıl Evveline..
Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Kıyamdayım Şimdi..
Ben Sana Aşkımı Sunuyorum..EFENDİM..Tüm Yüreğimle...
Ben Sana İçimdeki Seni Sunuyorum..Yıpranmamış Bir Sevgi ile...
Kabul Buyururmusun EFENDİM....???
Sevgili’yi Sevenler Özler
duy beni, gör beni ey Yâr
dünya artık daha kalabalık ve daha karanlık
bu şehrin duvarları sağır
bu şehir Sen’den sonra darmadağın, harâp
bak, kayıp gidiyor yıldızlar avuçlarımdan
sana yabancı bu çağlarda
artık her insan bir başına, yapayalnız ve çâresiz
beni bu sahte kalabalıklarda Sen’siz bırakma
saâdet çağının uzağında kaldı adımlarım
mevsim boran
mevsim kaç asırdır yalancı bahâr
yeminlerin, biâtlerin ırağında
zakkum ağacının kökünü saldılar
kızılca kıyâmet hangi yana baksam
renkler ölümüne ağlıyor peşinden
güneşin uyanışını bekleyen perdeleri
Sen’siz bomboş kalan ellerimi doldururmuşçasına
indiriyor ama kaldıramıyorum
gözlerim akıyor yollara
dokunsun diye sana
duâlarla kuşattım acılar mahzenimi
Senin gurbet ikliminde
çâresiz firaklar baskınında
uzaklara bırakma beni
anlatır Sen’i bir çift güvercin
bir örümcek ve Kusvâ
yakından görmeliydim ellerini
ellerini kaldırdığında ikiye yarılışını ayın
Bedir’de ellerini görmeliydim
Sen duâ olup
yağmur yağmur yağarken yeryüzüne
görmeliydim gülistân ellerini
kalbim sökülüyor yuvasından
rengini yitiren zamânlarda
kalan mı benim, giden mi
yokluğunda gidenler mi yoksa kalanlar mı gurbetçi
bırakma beni sensizliğin bitimsiz kuytuluğuna
sıcak bir aşkın en müntehâ kapısında
sana kavuşmadan unutmam beklemeyi
Sen’i unutmam, unutmam çağların çağını
biliyorum bir gün ansızın geleceksin
Sen’in yağmurunda ıslanacak dünyâ
yaşanmamış bahârları getirmek için
yeniden yazmak için aynaların sırrını
rahvan atlarla geleceksin biliyorum
en çok, tanımamalar kanatır beni
tanıyan sever, sevenler özler Sen’i
buralar gayrı şaşkınlığın son halkası
gayrı buralar acem mülkü
sevdâlar acem, karlar, yağmurlar acem
martılar bu denizi terk edeli beri
rüyalarıma da uğramıyorsun artık
özlemler rüyada başlar, sevdâlar rüyada dâim
Sen’den başka sığınacak divan yok
güneşe renk veren renkler ülkesinde
“huzur” ver içimdeki yalnızlığa sesinle
utanmıyorum gözyaşlarımdan anarken Sen’i
sana geç kalmışlığımdan
bu şehre depremler iniyor bir bir
Sen’siz her şeyde yarım kalmışlığın izi
Sen’i unuttuğumdan
kuşlar da terk ediyor beni
şehirler gibi şiirler de kirlendi ardından
perdeler kalkmadı, filizlenmedi tanyeri
pişmanlıklar kalbimde tutam tutam gül
bu karda kışta, bu ışıksız duldalıkta
beni, sevenlerini, özleyenlerini
korku tûfanında hiçlik karanlığına bırakma
yokluğunda, anne bağrı da gurbet, vatan da
kuru bir hurma kütüğü kadar olmasa da
yokluğunu yoksulluk sayan bütün kalbimle
özledim diyorum, özledim Sen’i
süvâriler vuruldu, Sen gelmedin, bahâr gelmedi
belli ki Sen’i özlemeyi bile beceremiyorum
Ümmetin seni özler içten içe…
Ah efendim;
ümmet seni özler aslında içten içe -farkına varmaz-
bir gelsen de hayatımızı hay’a doğru çizsen..sevdalarımızı, yüreğimizin fırtınalı bir deniz gibi olduğu şu dönemde aşk’a erdirsen..yelkenleri kontrolüne alsan..
Ah efendim
sensiz bu alem bize yabancı kalıyor; yalancısı oluyoruz inandıklarımızın…yalancısı oluyoruz yüreğimizin..avunamıyoruz ki avutalım sol yanımızı.bir gelsen ağrımayacak o tarafımız; ağır gelmeyecek hayat bize. biz yükle(n)meye talip olacağız sevdayı heybemize.bir gelsen, pervanesi olacağız aşk’ın; razı olacağız yanmaya..
Ah efendim
şimdilerde her halimiz bir garîb! sevdalarımız anlamsız; sevgimiz -kuş kadar hafif- her rüzgarda savruluyor bilmediğimiz sokaklara; toparlayamıyoruz hallerimizi bir’de! toparlanıp gidemiyoruz bir’e..
şimdilerde sevdiklerimiz de bir garîb; bize değer vermez, vefamızı bilmez…
Ah efendim
bir gelsen şu gönül evimize; müsrifliğimizle duygularımızın bereketini boşluğa savurur bulursun bizi. bir yerleri doldurabilmek için, daha büyük boşluklara razı olur halde bulursun bizi; bizi boşluğa düştüğü halde içinin huzuru aradığını fark edememiş halde bulursun…
Ah efendim
aradığının “sen” olduğunu bilmeyen bir ümmet mi olduk biz yoksa aramanın mahiyetini mi bilemez olduk? bulma ümidimiz mi bitti yoksa; bulanları gören gözümüz mü köreldi? yüreğimizin üzerindeki perdeler kalınlaşır da kalınlaşır; hikmeti setreyler yüreğe karşı...
Ah efendim
ümmet garîb kaldı doğup büyüdüğü kentte; içinde. ümmetin içi vasfını değiştirdiğinden olsa gerek, tanıyamaz oldu kimse kendini..tanıyamaz olduk birbirimizi; kendimizi…bundandır ki efendim, uzak kaldık bizim vasfımızla değerli kılan’a; uzaklaştık bilgisizliğimizin dehlizinde…efendim, bize bir nefes eyle; ümmetine düşkün bir peygamber duası; içimiz özler inşirahı…
efendim, artık iftidah zamanımızdır; bize dua eyle..bizi huzuruna çağır!bu garîblik bize dokundu…
Ah efendim
bu garîblik bize dokundu…
gel de bize “yâr” olmayı anlat, sevmeyi, sevilmeyi,
vermeyi, verdiğinin ardından bakmamayı,
/ ummadan vermeyi /
bize hayatımızın efendisi olmayı öğret,
bize irademizi elimizde tutmayı öğret,
bize yüreğimizle konuşmayı öğret,
murakabemiz, seni yüreğimize murakıp bilişimizi getirsin….
gel de hallerden hale geçiş yapalım artık,
bitsin şu oyalanma faslımız,
dizinin dibinde oturup sevban misali yok olalım gözlerinde,
sevelim aşkla vuslat eyleyen hıçkırıkları....
gel de şikayet etmeyelim artık acı’dan,
dilimiz hep şükre dokunsun…
Hasretimin Medine’si
Ne zaman bir çocuğun gönlünde, sevginden bir gül açsa, aklımın akabe kayalıklarından Seni davet ederim hasretimin medinesine. Acılarımın pencerelerinde, rüyalarımın damlarından damla damla sevinç gözyaşları içinde seni karşılayan çocuklar gelir aklıma. Şiir şiir, ezgi ezgi küçük gönüllerden büyük aşk gösterileri siner yorgun çöllere. Çöl tarifsiz bir mutluluk duyar. Bilmem, beklide bir yağmur düşse yanık bağrına, ancak bu kadar anlaşılır olurdu tebessümü.
Aklımdan hiç çıkmayan, çıkamayan, çıkmasını da hiç istemediğim sevdan kaynar yüreğimde, hasret damıtır, gözyaşı akıtır… Dualarına dualar ekler seninle olmak, aşkınla dolmak adına. “Aşk ne zor işmiş” bunu öğrendim sevginin aşka varan, sensizliğin hasrete salan yollarında…
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek ey Sevgili. Bugün Aşk-ı Nebi isimli evladımın yirmi dördüncü yaş günü. Ne de çabuk, ne de zor geçti yıllar. Rabbimin emanetiydi, doğduğum gün fıtratıma oya gibi işleyip, aşka busesini kondurtmuştu. Şimdi bir çığ gibi büyüdü aşkın…
Bak Sevgili, avucumda ne var?
Utancımdan başım yerde,
Bakamam yüzüne ısrar etme,
Bir avuç aşkla gelebildim sana, geri çevirme…
Dur gitme,
Yetim bırakma sevdamı,
Öksüz bırakma umutlarımı,
Hasretimi sunsam sana,
Yanına birkaç damla da gözyaşı,
Bir de gül dersem ve gel desem,
Hasretimin Medinesi’ne…
Yok ki elimde avucumda kalan bir şeyim
Ne şehadetim, ne de şahitliğim
Kalmadı da sana yaraşır bir imanım,
Sanadır bu imdadım, desem,
Gelir misin hasretimin Medine’sine…
Gün gün, ay ay, yıl yıl büyüdü yüreğimde,
Aşkın sınırı yoktu o da tanımadı,
Gözyaşlarından nehirler altlarında aktı,
Bu sevda gönlüme hasretten bir şehir bıraktı.
Sana gelmekti gayem ama yollar uzaktı,
Bu günahlarla yüzüne bakmak zaten bana yasaktı
Bu sevda gönlüme hasretten bir şehir bıraktı.
Bu hasret bu şehirde beni yıllarca yalnız yaşattı.
Kayboldum çoğu zaman karanlık yollarda,
Kendimi aradım pervasızca ve yıllarca,
Ama hep gönlümde kaldı sevdan,
Bir anne şefkatiyle sakladım, sakındım…
Artık sensizlikten sıkıldım,
Hasretinle yıkıldım,
Aşkınla oddan oda yakıldım,
Mecnun gibi adını haykırdım…
Dediler, aşığın vuslatı o
Aşkın kemali o,
Aşıkların otağı o,
Yalnızların yânı o…
Geldim kapına sermayem bu,
İsteğim gönlümdeki yangına bir su,
İstersem başka bir şey geri çevir bu avucu,
Ne olur sevgili, ey gönlümün nuru…
Bir temizlik başlatır içimde adını anmak
…Tufan günü düşen yağmur gibi düştün gönlüme
Hani Rabbin yeryüzünü günahkarlardan temizlemek için
gönderdiği suyun kabaran inişi vardı ya..
İşte öyle günahlarıma karşı bir temizlik başlatır içimde adını anmak!
Her sâlat-u selâm ile biraz daha arınır,
biraz daha senin tevhid geminde bulurum kendinimi.
Ey Sultan-ı Rûsul, Ey ashabının bağlılığını;
-"Anam babam sana fedâ olsun" diyerek ifade ettiği Server-i Enbiya!
Davan uğruna ölen şehitler adedince selam olsun sana!
Her yağmurda semadan inen melekler adedince selam olsun sana!
Aşkın ile yanan aşıklar adedince selam olsun sana..!
ve Hazret-i Yunus aşkıyla yanar söz;
Aşkın ile aşıklar
Yansın Ya Resulallah
İçib aşkın şerabın
Kansın Ya Resulallah…
~ ~ ~
Vakt-i şerif,Cuma, ahir ve akibet hayrola
Şefaat-ı Nebi Hakkola efendim…
Yüzünden hiç düşmeyen bir gülüşünle,
Bazen yüzündeki bir hüzünle,
Örnektin sen hep, tüm alemlere.
Seni anlatmak ne mümkün bizlere,
Dağlar taşlar dile gelse nafile!
Göremedik seni, belki seneye,
Çağır bizide Ya Rasul Medine'ye!
Sahabilerle yaptın en güzel sohbet,
Daim dilinden düşmezdi "sabret!",
hep güzeldi, hoştu niyet,
O meclise n'olur bizi de kabul et!
Ali'n Ebubekr'in değiliz biz,
Ama ümmetini seversin biliriz.
Allah'tan daim seni isteriz,
Gül cemalini bizde görmek isteriz!
Gönderdik sana salat ve selam,
Senin için yaptığım her duam.
Sahebe deyilim ama bende diyorum;
Fedadır sana canım,
Fedadır anam, babam!..
Ben Sana Yüreğimi Sunuyorum Ey YAR...
Nabzimda..Adını Soluyan Nefeslerimle..
Dermansız..Bahtıma Ağlarken..Her Bahar..
Sana Sevdamı Sunuyorum...Hüzünlerimle...
Ben Sana Yetimliğimi Sunuyorum..En Sevgili...
Yetim Bırakmayacağını Beni...Bile Bile...
Alevler Kuşatmış Bak!! Hasret Kokan Gurbetimi..
Sana Ömrümü Sunuyorum..Efendim..Seve Seve...
Ben Sana Selamımı Sunuyorum...Can Nebi...
Sana Çarpan Yüreğimden..Senin Yüreğine..
Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Ayaktayım Şimdi...
Sana Aşkı Sunuyorum..Can Efendim..Tüm Hücrelerimle...
Ben Sana Selamımı Sunuyorum CaN Sevgili...
Çağlar Sonrasından..BinDörtyüzyıl Evveline..
Kırık Gönlümde Büyüyen Sevdanla Kıyamdayım Şimdi..
Ben Sana Aşkımı Sunuyorum..EFENDİM..Tüm Yüreğimle...
Ben Sana İçimdeki Seni Sunuyorum..Yıpranmamış Bir Sevgi ile...
Kabul Buyururmusun EFENDİM....???
Sevgili’yi Sevenler Özler
duy beni, gör beni ey Yâr
dünya artık daha kalabalık ve daha karanlık
bu şehrin duvarları sağır
bu şehir Sen’den sonra darmadağın, harâp
bak, kayıp gidiyor yıldızlar avuçlarımdan
sana yabancı bu çağlarda
artık her insan bir başına, yapayalnız ve çâresiz
beni bu sahte kalabalıklarda Sen’siz bırakma
saâdet çağının uzağında kaldı adımlarım
mevsim boran
mevsim kaç asırdır yalancı bahâr
yeminlerin, biâtlerin ırağında
zakkum ağacının kökünü saldılar
kızılca kıyâmet hangi yana baksam
renkler ölümüne ağlıyor peşinden
güneşin uyanışını bekleyen perdeleri
Sen’siz bomboş kalan ellerimi doldururmuşçasına
indiriyor ama kaldıramıyorum
gözlerim akıyor yollara
dokunsun diye sana
duâlarla kuşattım acılar mahzenimi
Senin gurbet ikliminde
çâresiz firaklar baskınında
uzaklara bırakma beni
anlatır Sen’i bir çift güvercin
bir örümcek ve Kusvâ
yakından görmeliydim ellerini
ellerini kaldırdığında ikiye yarılışını ayın
Bedir’de ellerini görmeliydim
Sen duâ olup
yağmur yağmur yağarken yeryüzüne
görmeliydim gülistân ellerini
kalbim sökülüyor yuvasından
rengini yitiren zamânlarda
kalan mı benim, giden mi
yokluğunda gidenler mi yoksa kalanlar mı gurbetçi
bırakma beni sensizliğin bitimsiz kuytuluğuna
sıcak bir aşkın en müntehâ kapısında
sana kavuşmadan unutmam beklemeyi
Sen’i unutmam, unutmam çağların çağını
biliyorum bir gün ansızın geleceksin
Sen’in yağmurunda ıslanacak dünyâ
yaşanmamış bahârları getirmek için
yeniden yazmak için aynaların sırrını
rahvan atlarla geleceksin biliyorum
en çok, tanımamalar kanatır beni
tanıyan sever, sevenler özler Sen’i
buralar gayrı şaşkınlığın son halkası
gayrı buralar acem mülkü
sevdâlar acem, karlar, yağmurlar acem
martılar bu denizi terk edeli beri
rüyalarıma da uğramıyorsun artık
özlemler rüyada başlar, sevdâlar rüyada dâim
Sen’den başka sığınacak divan yok
güneşe renk veren renkler ülkesinde
“huzur” ver içimdeki yalnızlığa sesinle
utanmıyorum gözyaşlarımdan anarken Sen’i
sana geç kalmışlığımdan
bu şehre depremler iniyor bir bir
Sen’siz her şeyde yarım kalmışlığın izi
Sen’i unuttuğumdan
kuşlar da terk ediyor beni
şehirler gibi şiirler de kirlendi ardından
perdeler kalkmadı, filizlenmedi tanyeri
pişmanlıklar kalbimde tutam tutam gül
bu karda kışta, bu ışıksız duldalıkta
beni, sevenlerini, özleyenlerini
korku tûfanında hiçlik karanlığına bırakma
yokluğunda, anne bağrı da gurbet, vatan da
kuru bir hurma kütüğü kadar olmasa da
yokluğunu yoksulluk sayan bütün kalbimle
özledim diyorum, özledim Sen’i
süvâriler vuruldu, Sen gelmedin, bahâr gelmedi
belli ki Sen’i özlemeyi bile beceremiyorum
Ümmetin seni özler içten içe…
Ah efendim;
ümmet seni özler aslında içten içe -farkına varmaz-
bir gelsen de hayatımızı hay’a doğru çizsen..sevdalarımızı, yüreğimizin fırtınalı bir deniz gibi olduğu şu dönemde aşk’a erdirsen..yelkenleri kontrolüne alsan..
Ah efendim
sensiz bu alem bize yabancı kalıyor; yalancısı oluyoruz inandıklarımızın…yalancısı oluyoruz yüreğimizin..avunamıyoruz ki avutalım sol yanımızı.bir gelsen ağrımayacak o tarafımız; ağır gelmeyecek hayat bize. biz yükle(n)meye talip olacağız sevdayı heybemize.bir gelsen, pervanesi olacağız aşk’ın; razı olacağız yanmaya..
Ah efendim
şimdilerde her halimiz bir garîb! sevdalarımız anlamsız; sevgimiz -kuş kadar hafif- her rüzgarda savruluyor bilmediğimiz sokaklara; toparlayamıyoruz hallerimizi bir’de! toparlanıp gidemiyoruz bir’e..
şimdilerde sevdiklerimiz de bir garîb; bize değer vermez, vefamızı bilmez…
Ah efendim
bir gelsen şu gönül evimize; müsrifliğimizle duygularımızın bereketini boşluğa savurur bulursun bizi. bir yerleri doldurabilmek için, daha büyük boşluklara razı olur halde bulursun bizi; bizi boşluğa düştüğü halde içinin huzuru aradığını fark edememiş halde bulursun…
Ah efendim
aradığının “sen” olduğunu bilmeyen bir ümmet mi olduk biz yoksa aramanın mahiyetini mi bilemez olduk? bulma ümidimiz mi bitti yoksa; bulanları gören gözümüz mü köreldi? yüreğimizin üzerindeki perdeler kalınlaşır da kalınlaşır; hikmeti setreyler yüreğe karşı...
Ah efendim
ümmet garîb kaldı doğup büyüdüğü kentte; içinde. ümmetin içi vasfını değiştirdiğinden olsa gerek, tanıyamaz oldu kimse kendini..tanıyamaz olduk birbirimizi; kendimizi…bundandır ki efendim, uzak kaldık bizim vasfımızla değerli kılan’a; uzaklaştık bilgisizliğimizin dehlizinde…efendim, bize bir nefes eyle; ümmetine düşkün bir peygamber duası; içimiz özler inşirahı…
efendim, artık iftidah zamanımızdır; bize dua eyle..bizi huzuruna çağır!bu garîblik bize dokundu…
Ah efendim
bu garîblik bize dokundu…
gel de bize “yâr” olmayı anlat, sevmeyi, sevilmeyi,
vermeyi, verdiğinin ardından bakmamayı,
/ ummadan vermeyi /
bize hayatımızın efendisi olmayı öğret,
bize irademizi elimizde tutmayı öğret,
bize yüreğimizle konuşmayı öğret,
murakabemiz, seni yüreğimize murakıp bilişimizi getirsin….
gel de hallerden hale geçiş yapalım artık,
bitsin şu oyalanma faslımız,
dizinin dibinde oturup sevban misali yok olalım gözlerinde,
sevelim aşkla vuslat eyleyen hıçkırıkları....
gel de şikayet etmeyelim artık acı’dan,
dilimiz hep şükre dokunsun…
Hasretimin Medine’si
Ne zaman bir çocuğun gönlünde, sevginden bir gül açsa, aklımın akabe kayalıklarından Seni davet ederim hasretimin medinesine. Acılarımın pencerelerinde, rüyalarımın damlarından damla damla sevinç gözyaşları içinde seni karşılayan çocuklar gelir aklıma. Şiir şiir, ezgi ezgi küçük gönüllerden büyük aşk gösterileri siner yorgun çöllere. Çöl tarifsiz bir mutluluk duyar. Bilmem, beklide bir yağmur düşse yanık bağrına, ancak bu kadar anlaşılır olurdu tebessümü.
Aklımdan hiç çıkmayan, çıkamayan, çıkmasını da hiç istemediğim sevdan kaynar yüreğimde, hasret damıtır, gözyaşı akıtır… Dualarına dualar ekler seninle olmak, aşkınla dolmak adına. “Aşk ne zor işmiş” bunu öğrendim sevginin aşka varan, sensizliğin hasrete salan yollarında…
Bir çocuğu büyütmek gibiydi seni sevmek ey Sevgili. Bugün Aşk-ı Nebi isimli evladımın yirmi dördüncü yaş günü. Ne de çabuk, ne de zor geçti yıllar. Rabbimin emanetiydi, doğduğum gün fıtratıma oya gibi işleyip, aşka busesini kondurtmuştu. Şimdi bir çığ gibi büyüdü aşkın…
Bak Sevgili, avucumda ne var?
Utancımdan başım yerde,
Bakamam yüzüne ısrar etme,
Bir avuç aşkla gelebildim sana, geri çevirme…
Dur gitme,
Yetim bırakma sevdamı,
Öksüz bırakma umutlarımı,
Hasretimi sunsam sana,
Yanına birkaç damla da gözyaşı,
Bir de gül dersem ve gel desem,
Hasretimin Medinesi’ne…
Yok ki elimde avucumda kalan bir şeyim
Ne şehadetim, ne de şahitliğim
Kalmadı da sana yaraşır bir imanım,
Sanadır bu imdadım, desem,
Gelir misin hasretimin Medine’sine…
Gün gün, ay ay, yıl yıl büyüdü yüreğimde,
Aşkın sınırı yoktu o da tanımadı,
Gözyaşlarından nehirler altlarında aktı,
Bu sevda gönlüme hasretten bir şehir bıraktı.
Sana gelmekti gayem ama yollar uzaktı,
Bu günahlarla yüzüne bakmak zaten bana yasaktı
Bu sevda gönlüme hasretten bir şehir bıraktı.
Bu hasret bu şehirde beni yıllarca yalnız yaşattı.
Kayboldum çoğu zaman karanlık yollarda,
Kendimi aradım pervasızca ve yıllarca,
Ama hep gönlümde kaldı sevdan,
Bir anne şefkatiyle sakladım, sakındım…
Artık sensizlikten sıkıldım,
Hasretinle yıkıldım,
Aşkınla oddan oda yakıldım,
Mecnun gibi adını haykırdım…
Dediler, aşığın vuslatı o
Aşkın kemali o,
Aşıkların otağı o,
Yalnızların yânı o…
Geldim kapına sermayem bu,
İsteğim gönlümdeki yangına bir su,
İstersem başka bir şey geri çevir bu avucu,
Ne olur sevgili, ey gönlümün nuru…
Bir temizlik başlatır içimde adını anmak
…Tufan günü düşen yağmur gibi düştün gönlüme
Hani Rabbin yeryüzünü günahkarlardan temizlemek için
gönderdiği suyun kabaran inişi vardı ya..
İşte öyle günahlarıma karşı bir temizlik başlatır içimde adını anmak!
Her sâlat-u selâm ile biraz daha arınır,
biraz daha senin tevhid geminde bulurum kendinimi.
Ey Sultan-ı Rûsul, Ey ashabının bağlılığını;
-"Anam babam sana fedâ olsun" diyerek ifade ettiği Server-i Enbiya!
Davan uğruna ölen şehitler adedince selam olsun sana!
Her yağmurda semadan inen melekler adedince selam olsun sana!
Aşkın ile yanan aşıklar adedince selam olsun sana..!
ve Hazret-i Yunus aşkıyla yanar söz;
Aşkın ile aşıklar
Yansın Ya Resulallah
İçib aşkın şerabın
Kansın Ya Resulallah…
~ ~ ~
Vakt-i şerif,Cuma, ahir ve akibet hayrola
Şefaat-ı Nebi Hakkola efendim…