Cevap: Osmanlı donanması
Kemal Reis ve Türk Denizciliğinin Gelişmesi
Osmanlı donanması
Kemal Reis denilen meşhur Türk korsanının devlet hizmetine alınmasıyla yeni bir devreye girmiş ve bu değerli denizcinin tecrübelerinden çok istifade edilmiştir. Yani Kemal Reis hem gemi inşasında ve hem denizci yetiştirmekte Osmanlı bahriyesi ne isabetli bir veçhe vermiştir.
Kemal Reis
XV. yüzyıl sonlarında Akdeniz'in en mahir Türk korsanı idi. Emri altındaki gemilerle İspanya ve Afrika sahillerinde
Septe boğazı ve Balear adalarıHıristiyan korsanları ile muvaffakiyeti olarak çarpışmış ve Frenk sahillerini vurmuştur. Bilhassa XV. yüzyılda Batı Anadolu halkından veya Adalara iskân edilmiş Türklerden bazıları gemi donatarak Akdeniz'de korsanlıkTürk korsanlarıkorsan gemileri Anadolu sahillerine kadar gelemezlerdi. çevrelerinde dolaşmış
ederler ve karşılarına çıkan Frenk korsanlarıyla çarpışırlardı. Bu Batı Akdeniz'e kadar gittikleri halde Frenk
Asya ve Avrupa kıtalarında (Anadolu ve Rumeli) geniş sahillere malik olan Osmanlı devleti
karşısına çıkan Venedikliler ve müttefikleriyle muvaffakiyetli surette boy ölçüşebilmek için tecrübeli gemicilere muhtaçtı; bunu temin için Sultan Bayezid çok isabetli bir görüşle Akdenizdeki Türk korsanlarından istifadeyi düşündü ve meşhur Türk korsan reisi Kemal Reis'i devlet hizmetine davet etti. Kemal ReisSultan Bayezid'in davetine icabet ederek geldi: 900 H. 1494 M. de
Ki bir gün lutf idüben Bayezid Han
Bize gönderdi geldi emr ü ferman
Buyurmuş kim Kemal gelsün kapuma
Deniz hizmetlerin elsün tapuma
O emrin tarihi bû idi ey can
Dokuz yüzde gelüben tuttuk evtan
Kemal Reis derhal donanmada tadilât ve ıslâhat yaptı ve ölümüne kadar şerefle Türk gemiciliğini müdafaa etti. Kemal Reis'i tanımış olan İbn-i Kemal
bu büyük denizcinin Gelibolulu olduğunu kaydetmektedir. Babasının adı sarih olarak bilinmiyor; rivayete göre kendi adı Ahmed Kemal ve babasının adı Ali imiş. Kemal Reis'in
Hacı Mehmed isminde bir kardeşi olup bu da
Kitâb-ı Bahriye sahibi meşhur Pirî Reis 'in babası idi.
Kemal Reis'in devlet hizmetine girmesi ve ıslâhatı pek hayırlı olmuştu; çünkü dört beş sene sonra Venedik cumhuriyeti ile yapılan muharebedeki başarılar
Kemal Reis ile arkadaşları olan Burak Reis
Kara Hasan Reis
Herek reis ve Pirî Reis gibi denizcilerin gayretleriyle husule gelmişti. Memlûklerle yapılan 1491(896 H) muahedesi mucibince Adana ve Tarsus'taki Mekke ve Medine'ye ait vakıfların varidatı her sene gemilerle iskenderiye'ye nakledilir ve oradan yollanırdı; fakat Rodos şövalyelerinin taarruzları sebebiyle bu varidat Osmanlı gemileri ile daha emin bir surette götürülüyordu; bundan dolayı 903 H. 1498 M. senesindeki bu vakıf varidatını Kemal Reis'in kumandası altındaki donanma nakletmişti. Bu gidiş ve dönüşte Kemal Reis Rodos şövalyelerinin gemileriyle çarpışmış ve bunlara galebe ederek beş parça gemilerini zabt ile bir hayli esir almıştır.
910 H. 1504 M. de Türk ve Müslüman gemilerine rahat vermiyerek hem seyr-i seferi ve hem ticareti sekteye uğratan şövalyeler üzerine Kemal Reis müthiş bir akın yapmış
Rodos'a asker döküp çok yerlerini vurarak adanın zaptını ileri sürmüşse de siyasî düşüncelerden ötürü arzusuna muvaffak olamamıştı.
Kemal Reis 19 cemaziyelevvel 913 (1507 Eylül)'de Kahire'ye gitmiştir. Mehazımız olan İbn-i Ayaş tarihi bunun ne için geldiğini beyan etmeyerek hakkında şu mütaleayı yazıyor : "
. Bunun gece ve gündüz Frenklerle cihaddan usanmaz ve yılmaz olduğu ve Frenklerin bunun elinden âciz kaldıkları ve bu adamın mücahid bir reis olduğu söylendi. Bu gelince sultan buna mübalağalı ikramlarda bulundu ve bu da az bir müddet Mısır'da ikamet ile memleketine döndü
Bu sırada bazı Frenk gemilerinin Kızıldeniz'de faaliyete geçip Hicaz sahillerine taarruzları ihtimaline mebni Mekke emiri
Memlûk hükümdarından donanma ile yardım istemişti. Donanma levazımı Anadolu'dan tedarik edildiğinden Memlûk sultanının müracaatı üzerine Osmanlı hükümdarı bedeli mukabilinde derhal istenilen donanma levazımının verilmesini emrettiği gibi kendisi de ayrıca hediye olarak birçok levazım hazırlattırmış ve bunların Şehzâde Korkut'u Mısır'a götüren gemilerle nakli emrolunmuştu. Bu gemi levazımından bedeli mukabilinde gönderilecek olanlar yüklenip tam gidecekleri sırada Rodos şövalyeleri gemileri
Alâiye taraflarında baskın yaparak alıp gitmişlerdi.
Bu vak'a haber alınır alınmaz Rodos şövalyelerinden intikam almak üzere 916 H. 1510 M. senesinde Kemal Reis sefere memur oldu. Rivayete göre kendisinin şöhretini çekemeyen kaptan paşa tarafından verilen reis gemisi işe yaramaz bir şeydi. Denize açıldıktan sonra nihayet şiddetli bir fırtınadan Kemal Reis'in gemisi battı ve kendisi de kurtulamayarak boğuldu. Hatta 916 zilkadesinde (1511 Mart) sultan BayezidMemlûk hükümdarıdonanma levazımından bir kaç gemi yükü yollandığı beyan edilip salimen gelip gelmediği yazıldıktan sonra mücahid Kemal Reis'in gark olduğu ve hiç bir haber alınmadığı zikrolunarak o taraflarca bir haber olup olmadığı sorulmaktadır. Bu kayıtlara göre Kemal Reis 916 hicrî senesine müsadif 1511 senesi başında vefat etmiş oluyor; halbuki Pirî Reis'in Kitâb-ı bahriyesinde Kemal Reis'in 917 H. 1512 M. de boğulduğu ve Osmanlı denizciliğine on yedi sene hizmet ettiği yazılmaktadır. Bu iki kaydı telif edecek olursak bu büyük mücahidin 916 hicret yılı sonlarında boğulduğu ve vefatının 917 ihtidalarında tahakkuk ettiği anlaşılır.
tarafından Memlûk sultanına gönderilmiş olan bir nâmede
tarafından istenilen
Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın Faaliyeti
XVIII. asır ortalarında Venedik donanmasının ehemmiyetini hemen tamamen denilecek kadar kaybetmesi sebebiyle Osmanlı donanmasına Akdeniz'de karşı koyacak bir kuvvet yoktu; bununla beraber Osmanlı donanması personel itibariyle noksan bir halde olup Akdeniz tarafından kendisini tehdit edecek bir kuvvet de mevcud değildi.
Ruslar
kalkınma devrinde olduklarından Baltık denizindeki Rus donanması İngiliz amiral ve gemicileri tarafından ıslah ve nizam edilmekte idi; nihayet Akdeniz'e gelmesi hiç bir suretle tasavvur edilmeyen Rus donanması İngilizlerin idare ve yardımlarıyla bu tarafa gelerek 1184 H./1771 M.'de Çeşme limanında Osmanlı donanmasını yakmıştı.
Tamamen yanan Osmanlı donanması sebebiyle Akdeniz adaları
bütün sahiller ve Çanakkale boğazında durum pek nazik ve tehlikeli bir şekil almıştı; işte bu sırada kaptân-ı derya olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa
büyük bir azim ve gayretle aleyhtarlarının engellemek istemelerine rağmen Boğazı muhafaza etmeye muvaffak olmuş ve 1188 H./1774 M. de Küçük Kaynarca Antlaşması'nı müteakib yeni hükümdar olan I. Abdülhamid'in kendisini tutmasıyla onun saltanatı müddetince tersaneyi ıslah etmeye çalışmıştır.
Gazi Hasan Paşa tecrübelerden almış olduğu derslerle donanmanın yeni esaslara göre hazırlanması lâzım geldiğini takdir etti ve bunun için yalnız gemi yapmak değil aynı zamanda yeni tarzda gemici yetiştirilmesini düşündü ve bu iki noksanı bir dereceye kadar telafi için eski ağır gemileri yenileriyle değiştirmek çaresini buldu. Yeni yapılacak gemilerin inşası ingiliz ve Fransız sistemine göre oldu; gemiler daha hafif
topların taksimi daha oranlıydı; bu yeni inşaat ingiltere ve Fransa'dan getirilen gemi yapıcı ustalar vasıtasıyla bu iki devlet donanması biçiminde oldu. Ege
Marmara
Karadeniz ve bilhassa İstanbul tersanelerinde bu tarzda gemiler yapıldı.
Gazi Hasan Paşa
donanma işine o kadar ehemmiyet verdi ki İstanbul tersanelerindeki inşaat için bizzat buranın kereste ocaklığı olan İzmit'e kadar giderek sevkiyata nezaret etti. Kaptan Paşanın maksadı fırkateyn ve küçük gemilerden başka Osmanlı donanmasını kırk büyük harp gemisine yükseltmekti; bu kırk büyük savaş gemisi İstanbul'da emri altında bulunacaktı; donanma inşaatı çok paraya tevakkuf ediyordu; hazinede bunu temin edecek para olmamakla beraber inşaat ağır da olsa devam etti.
Donanmanın ikinci mühim şıkkı olan gemi elemanı işi vardı; çünkü gemiciler daimî olarak denizci olmayıp toplama efraddan oluşuyordu; donanma kışlamaya gelir gelmez altı ay müddetle hizmete alınmış olan bunlar memleketlerine giderler ve İstanbul'a gelen kalyoncular da Kasımpaşa ve Galata'daki bekâr odalarında yatıp kalkarak türlü edebsizlik edip kadın ve genç çocuklara saldırırlardı.
Bundan dolayı Gazi Hasan Paşa Ege denizinde Midilli veya İstanköy adalarından birinde ve Karadeniz'de Sinop limanında ve bir de İstanbul tersanesinde kışlalargemici olarak talim ve terbiye etmek istedi; fakat bu arzusunu tamamen tatbik edemeyerek aleyhtarlarının muhalefetlerine rağmen kendi kesesinden olarak 1198 H. (1784 M.)'de tersanede anbarlar yakınında bir kalyoncu kışlası yaptırmaya muvaffak oldu; 1189 H.(1775 M.)'de kurulmuş olan denizci zabit yetiştirmeye mahsus denizcilik mektebi de iyi neticeler vermeye başlamıştı