Orucun sosyal ve manevi faydaları.

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Orucun sosyal ve manevi faydaları.
Oruç sayesinde (özellikle, ramazanda) aynı anda oruca başlamak, akşam iftarı birlikte beklemek, sahura durmak, teravihi cemaatle kılmak, Kadir gecesini ihya etmek, bayramı bir arada karşılamak vb. insanlar arasında kardeşlik ve sevgi bağlarını güçlendirir. Böylece müminler kendilerini Peygamberimizin nurlu beyanlarında buyurduğu gibi: "Müminler birbirini sevmekte, birbirlerine merhamet ve şefkat etmekte bir vücuda benzerler.


Orucun sosyal ve manevi faydaları.jpg



Vücudun bir uzvu rahatsız olursa, diğer üyeleri de uykusuz kalarak, bu endişeyi paylaşarak onun derdine ortak olarak bir vücudun organları şeklinde görürler. Bu yüksek düşünce ile toplumsal birlik ve beraberlik tesis edilmiş olur.


Bir sofra arkasında tüm aile üyelerinin iftar vaktini beklentisi, yani aynı zamanda aynı şeyi beklemek bu insanları birbirine daha da bağlıyor. İftarı birlikte bekleme aile üyeleri arasında sevgiyi, saygını arttırır, ailenin temellerini güçlendirir. İslam'da tüm aile üyelerinin iftar sofrasında eğleşmesinin bir hikmeti, belki de budur. İftarı birlikte beklemek aile üyeleri ile birlikte, tanıdıkları, arkadaşları ve hatta yabancılar arasında da sevgi bağlarının güçlenmesine yol açacaktır.


Oruç ömrü boyunca leziz yemekler yiyen, hiçbir zaman aç susuz kalmayan, açlığın sıkıntısını çekmeyen, hatta açlığın ne olduğunu bilmeyen varlığa onu doğrudan aç ve susuz bırakmakla açlığın, susuzluğun mahiyetini öğretir. Böylece, zengin fakirin durumunu anlayacak, aç susuz durmanın ne kadar zor olduğunu anlayacak ve muhtaç insanların imdadına koşacak. Oruç her türlü maddi imkanı olanları yoksulların halini anlamaya sevk ediyor, dolayısıyla, onlara karşı tavrını değiştirir, vicdani duyguları uyandırır, yardıma acele ettiriyor.


Kendisi tok iken komşusu aç kalan insan bizden değildir


.Acın halini aç kaldıklarında, susuzun halini susuz kaldıklarında anlamak olur. Burada görüyoruz ki, Allah-u Teala'nın emrine itaat edip oruç tutmak, rejime alışmak bizi mükemmel bir toplumun mükemmel bölümüne çevirir. Bu bakımdan oruç bizim de his ve heyecanımızı harekete geçirir. Dolayısıyla, zenginler işte oruç sayesinde kendileri gibi maddi imkanı olmayan insanların halini algılarlar.


Oruçla nefsini terbiye eden, sıkıntılara katlanan, açlık ve susuzluğa göğüs geren insan eşya ve olaylar karşısında meydan okuyor. Artık ne açlık ne de susuzluk onu kendine ram edebiliyor. Midesini düşünmüyor. Hangi zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın ,günlerce aç kalsın, susuz kalsın, izzet ve onurunu ayak altına atıp başkasına el açmıyor..


İnsanın ruh yönü ise ona yaratılış gayesini hatırlatır, onu Allah'ın buyruklarını yerine getirmeye sevk ediyor, manevi (gökler ötesi) alemleri seyretmesine vesile olur, aç susuz kalmasına rağmen, ona kısırlığın lezzetini hissettiriyor, münker olandan sakındırıyor. Eğer ruhun vücut üzerinde hakimliği zayıflarsa veya beden ruha hakim olursa, o zaman insan heves ve şehvetinin esiri olur. akıl ve dinin koyduğu sınırlara önem vermez. Orucun her saati, her dakikası, her saniyesi Allah'ı ve O'na kavuşma (lig) nimetini hatırlatma açısından önemlidir. Oruç bu fonksiyonunu iki şekilde gerçekleştirmektedir: Bunu lezzetleri giden, ama yok olmayan nimetlere istek ve meşakkatlerin bitmesi sonucu meydana gelen lezzet şeklinde özetlenebilir.


Sabahtan akşama kadar oruç tutup aç susuz kalan insan zahiren sıkıntı çekse de, yaptığı ibadetin ahirette mükafatını düşünmekle bu acıları unutur. Oruç tutan adam yeme içmeyi, şehevi hisleri rızası için terk ettiği Rabbine kavuşmayı düşünür. Bunun sayesinde hayatının her anı dini yasaklar ve emirler dairesinde cereyan eder.
 
İnsanda meleki (ruhani) ve hayvansal olmak üzere iki yönü var. Eğer insan hayvansal hislerden yüz çevirip Rabbine yönelirse, meleki (ruhani) yönünün geliştiğini ve hayvansal tarafının azaldığını vicdanen hisseder. İnsan yaratılış açıdan diğer canlılardan da üstündür. Fakat Allah onu alayi-illiyün (en üstün makam) ve esfel-safilin (en düşük seviye) arasında yaratmıştır.

Dolayısıyla, insan bazen meleklerden üstün makama yükselir, bazen de şeytandan böyle düşük seviyeye düşer.. İnsanı meleklerden ayıran özelliklerden biri de onun nefis sahibi olmasıdır. Melekler yiyip içebilir, evlenemez, Allah'a isyan edemezler. Yaratılış açıdan masum melekler her an Allah'ı tesbih ve O'na ibadet ediyorlar. Allah Teâlâ mümin kulları ile iftihar ediyor ve onları meleklere örnek gösteriyor.
 
Allah Teâlâ yeryüzünü birçok nimetlerle süslemiş ve onları insanın istifadesine sunmuştur. Sanki, her gün karşımızda gökyüzünden ardı ardına indirilen bir sofra açılır, yaz, kış, sonbahar demeden ağaçlar meyve verir, gökyüzü eteğini doldurarak cevherler getiriyor, yeryüzünü türlü türlü nimetlerle süslüyor. Yer ve gök insanın emrine verilmiştir. Ama bu sayısız nimetler içinde yüzen insan çoğu zaman bu nimetlerin önemini anlamıyor. Oruç ibadeti, insana güzel özelliklerden biri olan kanaatkarlığı öğretir. İstediği şeyi dilediği zaman yapan insan oruç tutunca mecburen istediğini yapamayacak.

Vücudun çeşitli ihtiyaçları olduğu gibi, ruhun da kendine özgü ihtiyaçları var. İnsan cismen küçük varlıktır. Fakat ruh yönü itibariyle "ebedle tokalaşma yarışı" ndadır. İnsan sonsuz, sınırsız arzuları, istekleri, duyguları, hayalleri, düşünceleri ve fikirleri ile evrenin küçük bir örneğini andırır.
 
İşte böyle bir varlığın ruh ve yeteneğini kamilleştiren amellerin kaynağı, onun fikirlerini genişletilmiş düzene sokan, şehvetini ve öfkesini dizginleten, onu olgunluk zirvesine yükselten ve Rabbine bağlayan en yüksek, en yüksek irtibat sadece ve sadece ibadettir. İbadetin bir türü olan oruç tüm bu özellikleri içerir.


Peygamberimiz bir hadiste Her şeyin zekatı vardır, bedenin de zekatı oruçtur. Oruç ise sabrın yarısıdır, buyurur. Namaz dinin, oruç ruhun, zekât da toplumun direğidir. Yani namazsız dinin, oruç ruhun, zekât toplumun var olması çok zordur. Yemek vücudu beslediği gibi, oruç da ruhu besler. Yemek yemeden maddi yaşamı sürdürmek zor olduğu gibi, oruç tutmadan da ruh hayatı sürdürmek zordur. Evet, insanlarda ruh vücuda, vücut da ruha aykırı gelişir. Ruhen, manen Kamilleşmek isteyen insanlar mutlaka oruç tutmalıdır. Dolayısıyla, oruç tutmayanlar vücudun altında "ezilir" ve istenilen düzeyde ruhen, manen kamilleşemez.
 
Nefsi kendisine ram etmek insanlar için en önemli meseledir. Çünkü nefsin istekleri ve alışkanlıkları insanı zehirliyor. Nefs verdikçe büyüyen, büyüdükçe isteyen bir özelliğe sahiptir. Bu bakımdan oruç insanı büyük tehlikelere götüren zinaya (meşru olmayan ilişkiye) karşı bir kalkandır. Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah Resûlü'nün tavsiyesine göre tutar. (Çünkü oruç, insanı günahlardan koruyan bir kalkandır.) Evet, oruç nefsi ram etmenin sembolüdür. Ona göre de oruç farz olarak dinin temel rükünlerinden ve insanı (İslam'ın nefse uygulamasının pratik ifadesi olan) takvaya götüren yollardan biridir. Özetle, insan oruç tutmakla nefsini Allah Teâlâ'ya isyan etmekten, itaatsizlikten kurtarır ve muti, itaatkar kula çevrilir.
 
Günah manevi çöküş, insan fıtratı ile tezattır. Günah işleyen insan kendini vicdani elemeler ve manevi sıkıntılar koynuna atmış bir mutsuz, tüm ruh istidat ve kabiliyetlerini şeytana teslim etmiş bir mazlum. Eğer günah işlemekte devam ederse, ip ini tamamen nefsin eline verir ve bundan sonra tabii ki, ne irade, ne tahammül, ne de kendisini yenilemeye mecal kalır. İnsanın geçip gittiği yollarda yığın günahlar var. Bu yollarda günahlar yılan gibi pusuda bekliyor. Birinden kurtulsa bile, diğerlerinden canını kurtarıp yoluna devam etmesi çok zordur. Bu yollardan geçmek için çelik gibi sağlam irade gerekir. işte bu günah tehlikeden korunmakta oruç ibadeti bir garanti ve teminat niteliği taşıyor. Bazı insanları yanlış yola düşmekten koruyan bir settir. Günahlardan alıkoyan çağrıdır. Evet, o, bir kalkan gibi sahibini koruyan, bir cennet kapısına dönüşmüştür sahibinin yüzüne açılan ve bir saki gibi ona Kevser içiren kutsal eştir.
 
Oruç emanete gizli veya aşikar riayet etmeyi öğretir. Helal nimetlerden geçici imtina ettiren de yine Allah'tır. Oruç tutan kişi gün boyunca Allah'ın koyduğu yasaklara riayet ediyor. Elinde bütün imkanlar olsa da, onu hatta hiç kimse (Allah'tan başka) görmese de, orucunu sürdürüyor. O, akşama kadar emanete riayet hissiyle yaşıyor.

Oruca bile hassasiyet Müslümanın tüm hayatında tezahür ediyor. Dolayısıyla oruç tutan insan ömrü boyu emanetlere riayet etmeye çalışır. Oruç vefa duygusunun tezahür ettiği en güzel ibadettir, çünkü oruç, Allah ile kul arasında bir misak. Bende belli zamanlarda (Ramazan günlerinde) belirli şeylerden (gıda, su vb.) Vaz geçerek ahdine sadık, vefalı olduğunu gösterecek.


Aynı zamanda insan oruç tutmakla gitgide vefa, sadakat duygusunu güçlendirecek ve nihayet, sadakat duygusu karakterin ayrılmaz bir bölümüne dönüşecek.
 
Böyle bir insan sosyal, aile ve özel hayatında bir vefa simgesi olacaktır. insan oruç vasıtasıyla nefsin telkin ettiği şeytani vesveselerin önüne set çeker. Orucun en büyük faydalarından biri de sabır etmeyi öğretmesi. Her türlü nimetler içinde müreffeh hayat ebedi değildir. Ouç ibadeti sıkıntılar ve eziyetler karşısında eğilmeyen, nefsine hakim olmayı başaran, Baştan çıkarıcı vaatlere kanıp Hak yolundan dönmeyen mükemmel ve ideal insanlar yetiştiriyor.


Oruç tutan insan bir tür disiplin eğitimi geçiyor. Belirli zamanlarda yemek, belli dönemlerde yememek, oruçlu iken namaza daha dikkatli yaklaşmak, tüm insanlarla aynı anı bekleyip sahur yemeğine kalkmak, teravih namazı kılmak vb. insanı disipline alıştırır. Böylece mü'min hayatını düzene sokar ve zamandan etkili şekilde faydalanır
 
Dini ibadetlerin, imanın istikrarını sağlamak için en etkili yol oruçtur. Oruç ibadeti insanda bedensel isteklerle mücadele yeteneğini oluşturur. İnsan oruç tutarken her türlü olumsuz istek ve dürtülerin önüne alabilir ve günahlara karşı direnme yeteneği geliştirir. Bu sayede oruç tutmadığı günlerde de günahlara karşı mücadele edip , direnebilir. Çünkü oruç, sadece aç susuz kalmak değil, aksine, mideye göze, kulağa, kalbe, hayale vb. oruç tutturmak, onları haramdan, beyhude, faydasız işlerden uzaklaştırmak ve her birini kendi ibadetine sevk etmektir.
 
Geri
Üst