oruç hakkında tüm merak edilenler!

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
oruç hakkında tüm merak edilenler!
Unutarak yiyip içen kimse, orucunun bozulduğunu zannederek bile bile yese kendisine kaza lâzım gelir, keffaret gerekmez.
Oruçlu iken kusan bir kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içse kaza lâzım gelir. Fakat kusmakla orucunun bozulmadığını bildiği halde yer ve içerse kendisine hem kaza hem de keffaret gerekir.
Gündüz ihtilâm olanın durum da böyledir. Ramazanda gündüzleyin uyurken ihtilâm olan kimse, orucunun bozulduğunu zannederek yeyip içse, bundan dolayı orucun kaza edilmesi lâzımdır. İhtilâm olmanın orucu bozmadığını bildiği halde kasten yerse kendisine kaza ve keffaret gerekir.
Bir kadın falan gün ayhali günümdür zannıyle orucunu bozsa, fakat o gün ayhali olmasa, eğer o günün orucuna baştan niyet etmemişse, kendisine kaza gerekir. Niyet ederek o günün orucuna başladıktan sonra orucunu bozarsa keffaret gerekir.
Dişler arasından çıkıp tükrüğe karışan kan, tükrükten fazla veya tükrüğe eşit olup yutulursa orucu bozar. Tükürükten az ise bozmaz.
Dişlerini fırçalayan kimse orucunun bozulduğunu zannederek bile bile yeyip içse kendisine keffaret gerekir.
Abdest esnasında ağzına su alırken elinde olmayarak boğazına su kaçsa, eğer oruçlu olduğu hatırında ise orucu bozulur ve kazası gerekir. Eğer o esnada oruçlu olduğu hatırında değilse orucu bozulmaz.
Mukim olan (misafir olmayan) bir kimse, geceleyin niyet edip oruca başladıktan sonra gündüz sefer mesafesi yolculuğa çıksa bile, o günün orucunu tutması gerekir. Yola çıktıktan sonra orucunu bozduğu takdirde kaza lâzım gelir. Yola çıkıp oturduğu yerleşim yerinin sınırlarını geçmeden orucunu bozarsa kendisine keffaret gerekir.
Misafir olan bir kimse, niyet edip oruca başladıktan sonra gündüz daha yolculuğu bitmeden orucunu bozması halinde kendisine kaza lâzım geleceği gibi yolculuğu sona erip memleketine döndükten sonra orucunu bozsa yine kaza lâzım gelir.
Ramazan ayından oruç borcu olan bir kimse, bunları kaza etmeden öbür Ramazan gelse evvelâ Ramazan orucunu tutar, önceki Ramazandan kalan borçlarını sonra tutar.
Ramazan orucunu kaza ederken, bu oruçları isterse peşpeşe, isterse aralıklı olarak tutar. Borçlarını bir an önce ödemesi bakımından peşpeşe tutması daha iyidir.
Bir kimse, hasta olduğu için Ramazanda orucunu bozsa ve iyileşmeden ölse kendisine bir şey gerekmez.
Abdesten sonra ağızda kalan yaşlık orucu bozmaz.
Konuşurken tükürükle ıslanan dudaklarındaki tükrüğü yutmakla oruç bozulmaz .
Ramazanda bayılan bir kimse, bayıldığı günü kaza etmez, ondan sonraki günleri kaza eder. Ramazanda gündüz bayılan kimsenin orucu bozulmaz.
Nafile olarak tutulan orucu özürsüz olarak bozmak mekruhtur. Herhangi bir sebeple bozulan nafile orucun kaza edilmesi vâcib olur.
Nafile oruç tutanlar için ziyafet bir özürdür. Yani gündüz ziyafete çağrılan bir kimse, yemediği takdirde ev sahibi bu durumdan rahatsızlık duyarsa o kimse yemeğe iştirak edebilir, sonra bozduğu orucu kaza eder. Ziyafet veren ev sahibi de nafile oruç tuttuğu bir günde ziyafet verse, kendisinin yememesini misafirler hoş karşılamadığı takdirde onun da orucunu bozması caizdir. Yani ev sahibi davet ettiği kişilerle beraber yemeğini yer, sonra bozduğu orucu kaza eder.
Ziyafetin özür sayılması sadece fazladan sevap kazanmak maksadıyla tutulan nafile oruçlar içindir. Farz ve vacip olan oruçlar için ziyafet, hiçbir şekilde özür kabul edilmez.
Başlanan keffaret orucu bitmeden Ramazan ayı girerse, keffaretin yeniden tutulması gerekir.

Teravih Namazı
Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Faziletine inanarak ve mükâfatını umarak Allah rızası için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren (teravih namazını kılan) kimsenin geçmiş günahları bağışlanır." (46)
Teravih namazı Ramazan gecelerine mahsus bir namazdır. Orucun değil Ramazanın sünnetidir. Hastalık, yolculuk gibi mazeretleri sebebiyle oruç tutmayanların da teravih namazını kılmaları sünnettir. Hem erkekler, hem de kadınlar için sünnet-i müekkededir. Cemaatle kılınması sünnet-i kifâyedir ve sevabı çoktur. Evde de, tek başına veya cemaatle kılınabilir.
Ramazanda teravih namazında Kur'an-ı Kerim'i hatmetmek, yani hatimle teravih namazı kılmak da sünnettir.
Peygamber Efendimiz:
Cemaatle kılınan namazın faziletinin tek başına kılınan namazdan yirmiyedi kat fazla olduğunu" (47) bildirmiştir.
Teravih namazını evde cemaatle kılanlar cemaatin sevabını kazanırlar, ancak camideki cemaatın faziletini elde edemezler.

Teravih Namazının Kılınışı
Teravih namazı yatsı namazından sonra kılınır. Yatsıdan önce kılınması caiz değildir. Vitir namazı teravihten sonra kılınır.
Yirmi rek'at olan teravih namazı her iki rek'atın sonunda selâm verilerek kılındığı gibi, dört rek'atta bir selâm verilerek de kılınır. Her iki durumda da namaza devam edilir ve yirmi rek'at tamamlanır.

İki Rek'atın Sonunda Selâm Verilerek Teravihin Cemaatle Kılınışı
Yatsı namazının farzı ve son sünneti kılındıktan sonra teravih namazına başlanır.
Namazı kıldıracak imam:
"Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya, bana uyanlara imam oldum" diye niyet ederek iftitah tekbirini alıp ellerini bağlar.
İmamın arkasında kılan cemaat de "Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya, uydum imama" diyerek niyet eder ve imamın tekbirinden sonra "Allahü Ekber" diyerek tekbir alır ve ellerini bağlar.
Bundan sonra imam ve cemaat gizlice "Sübhaneke"yi okur. Sübhaneke'nin okunması bitince (cemaat ayakta başka bir şey okumaz, sadece imam Fatiha'yı bitirince gizlice "amin" der.) İmam gizlice Eûzü-Besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okur. Cemaatle birlikte rükû ve secdeleri yaptıktan sonra ikinci rek'ata kalkılır.
Burada yine imam gizlice besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okuyup cemaatle birlikte rükû ve secdeleri yaparak oturulur.
Bu oturuşta imam ve cemaat Ettehıyyatü, Allahümme salli, Allahümme bârik ile Rabbena âtina... duasını okuyarak selâm verirler. Böylece iki rek'at kılınmış olur.
Ayağa kalkılarak tarif ettiğimiz şekilde ikişer rek'at kılınmaya devam edilerek yirmi rek'at teravih namazı tamamlanmış olur. Bundan sonra üç rek'atli vitir namazı da cemaatle kılınır.

İki Rek'atın Sonunda Selâm Verilerek Teravihin Tek Başına Kılınışı
"Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya" diyerek niyet edilir ve aynen sabah namazının iki rek'at sünneti gibi kılınır.
Yirmi rek'at tamamlanıncaya kadar ikişer rek'at kılınmaya devam edilir, teravih bitince de vitir namazı kılınır.

Dört Rek'atın Sonunda Selâm Verilerek Teravihin Cemaatle Kılınışı
Namazı kıldıracak imam ve cemaat yukarıda tarif ettiğimiz gibi niyet ederek iftitah tekbirini alır ve ellerini bağlar. İmam ve cemaat gizlice Sübhaneke'yi okuduktan sonra (Cemaat başka bir şey okumaz) İmam gizlice Eûzü-Besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okuyup rükû ve secdeler yapılarak ikinci rek'ata kalkılır.
Burada imam gizlice Besmele'yi, açıktan fatiha ve bir sûre okuyup rükû ve secdeleri yapar ve otururlar. İkinci rek'atın sonundaki bu ilk oturuşta imam ve cemaat Ettehıyyatü, Allahümme salli ve Allahümme bârik'i okur ve üçüncü rek'ata kalkarlar.
Üçüncü rek'atın başında hem imam, hem de cemaat gizlice sübhaneke'yi okur. Sonra imam gizlice Eûzü-Besmele, açıktan fatiha ve bir sûre okur. Sonra rükû ve secdeleri yaparak dördüncü rek'ata kalkarlar.
İmam gizlice Besmele'yi, açıktan da fatiha ve bir sûre okuyarak yine rükû ve secdeler yapılıp oturulur.
Bu oturuşta da imam ve cemaat Ettehıyyatü, Allahümme salli, Allahümme bârik ile Rabbenâ âtina... duasını okuduktan sonra selâm verirler. Böylece teravih namazının ilk dört rek'atı kılınmış olur.
Bundan sonra ayağa kalkılarak tıpkı tarif ettiğimiz gibi dörder rek'at kılınmaya devam edilir. Beş defa dört rek'at kılınınca yirmi rek'at teravih namazı tamamlanır.
Sonra da yine cemaatle vitir namazı kılınır.

Dört Rek'atın Sonunda Selâm Verilerek Teravihin Tek Başına Kılınışı
"Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya" diye niyet edilir ve aynen ikindi namazının sünneti gibi kılınır. Aradaki fark sadece niyetin değişik olmasıdır. Böylece dörder rek'at kılınarak yirmi rek'at tamamlanır. Bunun peşinden de vitir namazı kılınır.

İtikâf
İtikâf, bir camide ibadet niyyetiyle durmak demektir. Ramazanın son on gününde itikâf, kifâye olarak sünnet-i müekkede'dir. Cemaatten biri itikâfa girince bu görev diğerlerinden düşmüş olur.
İtikâfın şartları, niyet etmek, oruçlu olmak, itikâfı beş vakit cemaatle kılınan camide yapmak ve kadının ayhalî ve lohusa halinde olmamasıdır. Kadın, camide değil, evinde namaz kıldığı odada itikâf yapar.
İtikâfın adabı:
1. Câmilerin en faziletlisinde ve Ramazanın son on gününde itikâfa girmek.
2. İtikâf esnasında sadece hayırlı şeyler konuşmak.
3. Kur'an okumak, hadis-i şerif, peygamberlerin hayatına ait kitaplar okumak.
4. Temiz elbise giymek, güzel koku sürünmek. İtikâfa giren kimse camide yer, içer, uyur ve lâzım olan şeyleri camide alır. Bunlar için dışarı çıkarsa itikâfı bozulur.
Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerekli ise gusûl yapmak gibi tabiî ihtiyaçları için camiden dışarı çıkar. Cuma namazı aynı yerde değil de başka yerde kılınıyorsa cuma için bulunduğu yerden çıkıp oraya gidebilir. Cenaze namazı için dışarı çıkamaz.
Kendisine ve malına bir zarar geleceği korkusu ile ve zorla camiden çıkarılması durumunda başka bir camiye geçmek üzere camiden çıkabilir.
Bu zorunlu haller dışında camiden çıkarsa itikâfı bozulur. İtikâfda olan kimsenin eşi ile cinsel ilişkide bulunması itikâfı bozduğu gibi dokunmak ve öpmekle bir boşalma olursa yine bozulur. İhtilâm olmak (uyku halinde cünüplük meydana gelmesi) itikâfı bozmaz.
İtikâfa giren kimse hayırlı ve iyi işler söylemeli, kötü sözlerden sakınmalıdır.
İhlas ile itikâf yapan mü'min, bir süre dünya işlerinden ayrılarak Allah'a yönelir. Düşmanı olan şeytanın şerrinden en sağlam kaleye sığınmış, Allah'ın evi olan camide onun sonsuz rahmetine iltica etmiş olur. Bu durumda olan bir mü'min, Allah'ın evinde onun misafiridir. Ev sahibine lâyık olan da misafirine ikramda bulunmaktır. Peygamber Efendimiz, vefat edinceye kadar Ramazanın son on günü itikâfa devam etmişlerdir.


Kur'an Güneşinin Doğduğu Kutlu Bir Gece
KADİR GECESİ

Hakk'ın en şa'şaalı nûru tecelli etti.
Doğdu Kur'an güneşi, leyle-i fetret bitti.
Ramazan ayının 27. gecesi "Kadir Gecesi"dir. İnsanlara dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösteren, beşeriyyeti karanlıklardan çıkarıp aydınlığa kavuşturan dinimizin kutsal kitabı Kur'an-ı Kerim Ramazan ayında, Kadir gecesinde inmiştir.
Bu gece, çok şerefli ve müstesna bir gece olduğundan müstakil bir sûre ile şerefi yükseltilmiş, Kur'an-ı Kerimin 97. sûresi buna tahsis edilmiştir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
1. "Doğrusu, Biz, onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin?
3. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler.
5. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir."
Bu kutsal gecede;
  • Şerefli bir kitap (Kur'an-ı Kerim)
  • Şerefli bir melek aracılığıyla, (Cebrail)
  • Şerefli bir ümmetin,
  • Şerefli peygamberine (Hz. Muhammed A.S.) nazil oldu.
Kadir gecesi;
  • Kur'an-ı Kerim'in bu gecede inmesi,
  • Bu gecenin bin aydan (83 sene, 4 ay) daha hayırlı olması,
  • Allah'ın ezelde takdir ettiği şeylerden bir yıllık olayların ana kitaptan alınarak görevli meleklere bildirildiği gece olması, sebebiyle üstün bir değer taşımaktadır.
Cebrail (a.s.)'in diğer meleklerle bu gece yeryüzüne inerek Allah'a ibadet eden kulları selâmlamaları ve bu gecenin tan yeri ağarana kadar selâm ve esenlik olması da ilâhî rahmetin çok güzel bir tecellisidir.
Bin aydan daha hayırlı olduğu açıkça bildirilen bu gece bizim için Allah'ın büyük bir lütfudur.
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Kim ki faziletine inanarak ve mükâfatını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini ibadetle geçirirse geçmiş günahları bağışlanır." (48)
Peygamberimiz, Ramazanın son on gününde, her zamankinden daha fazla ibadet eder, aile fertlerini de ibadet için uyandırırdı. (49)
Hiç şüphesiz Kadir gecesine yetişmek mü'minler için büyük bir mutluluk olduğu gibi, en iyi şekilde değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.
Bu geceyi, namaz kılmak, Kur'an okumak, dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak suretiyle ihya etmeliyiz. Namaz borcu olanların hiç olmazsa bir gün bir gecelik kaza namazı kılmaları, böyle bir borcu olmayanların ise nafile namaz kılmaları uygun olur.
Peygamberimiz Kur'an okuyanlara bu Yüce Kitab'ın şefaat edeceğini şu sözleri ile bildirmiştir.
"Kur'an okuyunuz, zira O, kıyamet gününde sahibine (okuyana) şefaatçı olarak gelir." (50)
Bu sebeple, Kur'an-ı Kerimin yeryüzüne inmeye başladığı bu mübarek gecede, Kur'an okumanın ayrı bir değeri vardır.
Peygamberimizin saygıdeğer eşi Hz. Aişe (R.A.) diyor ki: "Peygamberimize:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Kadir gecesine rastlarsam nasıl dua edeyim" diye sordum. Peygamberimiz:
-"Allahım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet" diye dua et" buyurdu. (51)
İbn Fariz diyor ki:
Hak tecelli ederse, bütün geceler Kadir gecesidir. Vuslat ve mulâkat günlerinin hepsi de cuma günüdür. (52)
Konu ile ilgili rivayetler arasında; Kadir gecesinin, Ramazanın son on gününde, sayıları tek olan gecelerin içinde ve bu tek sayılı gecelerden de 27. gecede olduğu rivayeti tercih edilmiş ve asırlardan beri mü'minlerce kutlanagelmiştir.

FİTRE (Fıtır Sadakası)
Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından başka nisap miktarı malı veya onun değerinde parası olan müslümanın fıtır sadakası vermesi vaciptir.
Buna kısaca "Fitre" denir. Fıtır sadakasının vacip olması için, zekâtta olduğu gibi malın üzerinden bir yıl geçmesi ve artıcı nitelikte olması şart değildir.
Fitre, Ramazan ayında fakirlere verilen bir sadakadır. Bayramdan önce verilmesi iyidir. Bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Dinî ölçülere göre zengin olan kimsenin, hem kendisinin hem de erginlik çağına gelmemiş olan çocuklarının fitrelerini vermesi vaciptir.
Fakir olan çocuğun babası ölmüş veya fakir ise babasının babası, torununun fitresini verir.
Bir kimse karısının ve büyük çocuklarının fitresini vermekle mükellef değildir. Bunlar zengin iseler fitrelerini kendilerinin vermesi lâzımdır.
Karısının ve aile içindeki büyük çocuklarının fitrelerini onların izni olmadan verebilir. Aile içinde olmayan büyük çocukların fitrelerini ise onların izni ile verebilir. Bir kimse babasının ve anasının fitrelerini vermekle yükümlü değildir.

Fitre Şu Dört Cins Yiyecek Maddesinden Aşağıdaki Miktarlarda Verilir:
Cinsi: Miktarı:
1. Buğday 1460 Gram (520 dirhem)
2. Arpa 2920 Gram (1040 dirhem)
3. Kuru Üzüm 2920 Gram (1040 dirhem)
4. Hurma 2920 Gram (1040 dirhem)
Bu gıda maddelerinin kendileri verilebileceği gibi, para olarak değerleri de verilir. Hangisi fakirin yararına ise onu vermek daha uygundur. Bir fitre yalnız bir fakire verilir, ikiye bölünmez. Bir fakire birden fazla fitre verilebilir. Fitre niyet edilerek verilir. Ancak bunun fitre olduğunu fakire söylemek gerekmez. İçinden niyet etmesi yeterlidir.
Zekât hangi fakirlere verilirse fitre de onlara verilir. Bir özürden dolayı Ramazanda oruç tutmayanlar da, nisap miktarı mal veya paraya sahip iseler fitrelerini vermekle yükümlüdürler.
Varlıklı müslümanlar fitre vermek suretiyle fakirlere bayram sevincini tattırırlar. Böylece, hem borcunu ödemiş hem de sevap kazanmış olurlar.
Fitre vermek, orucun kabul edilmesine, ölümün şiddetinden ve kabir azabından kurtulmaya vesile olur.

BAYRAM
Bayram sevinç günü demektir. Topluca kılınan bayram namazları müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin güzel bir göstergesidir. Bayramlar müslümanları birbirine yaklaştıran, dargınlıkları ortadan kaldıran, kardeşlik duygularını kuvvetlendiren önemli günlerdir. Bayramlar, Allah'ın mü'min kullarına birer ziyafet günleridir.
Bayram sabahı erkenden kalkmalı, yıkanıp temizlenmeli, en iyi ve temiz elbiseleri giyerek güzel kokular sürünmelidir.
Yılda iki dini bayramımız vardır:
1) Ramazan Bayramı,
2) Kurban Bayramı,
Cuma namazı farz olan kimselere, bayram namazlarını kılmak vacibdir. Bayram namazı iki rek'attır. Cemaatle kılınır. Bayram namazlarında ezan okumak, ikamet getirmek yoktur. Bayram hutbesi sünnettir ve namazdan sonra okunur. Cuma hutbesi ise farzdır, namazdan önce okunur.
Diğer namazlardan farklı olarak bayram namazlarının birinci rek'atında üç, ikinci rek'atında da üç kere olmak üzere fazladan altı tekbir alınır. Bunlara "Zevaid" tekbirleri denir.

Ramazan Bayramı Namazının Kılınışı
Birinci Rek'at:
1) Cemaat düzgün sıralar halinde imamın arkasında yeralır ve "Niyet ettim Allah rızası için Ramazan Bayramı namazını kılmaya, uydum imama" diye niyet eder.
2) İmam "Allahü Ekber" deyip ellerini yukarıya kaldırınca, cemaat de "Allahü Ekber" diyerek ellerini yukarıya kaldırıp göbeği altına bağlar.
3) Hem imam, hem de cemaat gizlice "Sübhaneke"yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:
Birinci Tekbir: İmam yüksek sesle, cemaat da onun peşinden gizlice "Allahü Ekber" diyerek (iftitah tekbirinde olduğu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.
İkinci Tekbir: İkinci defa "Allahü Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.
Üçüncü Tekbir: Sonra yine "Allahü Ekber" denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.
4) Bundan sonra imam, gizlice "Eûzü Besmele", açıktan fatiha ve bir sure okur. (Cemaat bir şey okumaz, imamı dinler)
5) Rükû ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
6) İmam gizlice Besmele, açıktan da fatiha ve bir sûre okur. Sûre bitince imam yüksek sesle, cemaat da içinden (birinci rek'atta olduğu gibi) üç kere daha tekbir alır, üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan, dördüncü tekbir ile rükûa varılır, sonra da secdeler yapılarak oturulur.
7) Oturuşta, imam ve cemaat, Ettehıyyatü, Allahümme salli, Allahümme barik ve Rabbenâ âtina... duasını okuyarak önce sağa, sonra sola selâm verip namazı bitirirler. Namazdan sonra hutbe okunur. Kurban bayramı namazının kılınışı da bunun gibidir. Sadece niyeti değişiktir.

Toplum Barışı Açısından Bayramın Önemi
Bayram; Allah'ı bir, Peygamberi bir, Kitabı bir, aynı kıbleye yönelen, aynı heyecanı taşıyan müslümanların sevinçlerini paylaştığı mukaddes bir gündür.
Mü'minler; Allah'ın emrini yerine getirmek maksadıyla, bir ay boyunca imsak vaktinden akşama kadar en tabiî hakları olan yemeyi, içmeyi terkederek insanı adetâ melekleştiren oruç ibadetinin manevi zevkini duyarlar.
"Düşmanla savaşın küçük cihat, nefisle savaşın büyük cihat" olarak kabul edildiği bu mücadelede mü'minler büyük bir zafer kazanarak kulluk imtihanında gösterdikleri başarının sevincini taşırlar.
Çok mübarek bir gün olan bayramda, kutsal mekânlar olan câmilerde topluca ibadet etmenin şuuruna eren müslümanların arşa yükselen tekbir sesleri, kalblerimizdeki imanın açık bir delili, yanyana gelerek, omuz omuza vererek cemaat halinde kılınan bayram namazları müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliğin en güzel göstergesidir.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de:
"Şüphesiz mü'minler birbiri ile kardeştirler; öyle ise dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltin..." (53) buyurarak bütün müslümanların kardeş olduğunu bildirmiş, birbiri ile dargın olanlar varsa, bunların aralarının düzeltilmesini diğer müslümanlara görev olarak vermiştir.
Müslümanların birlik ve beraberliği üzerine titreyen Sevgili Peygamberimiz de, din kardeşliğine gölge düşüren davranışlardan sakınmanın gereğine dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur.:
"Bir müslümanın din kardeşi ile üç günden fazla dargın durması helâl olmaz." (54)
Dargınlığın uzun süre devam etmesinin, çok büyük bir günah olduğunu da şu sözleri ile ifade etmiştir:
"Bir kimse müslüman kardeşi ile bir sene küs durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girmiş olur."(55)
Müslümanların arasının açılmasına ve toplumda birlik ruhunun zayıflamasına sebep olan kin, haset ve düşmanlık duygularını kalplerimizden söküp atarak bunların yerine insan sevgisini ve kardeşlik duygularını yerleştirip, dargınlıklara son verdiğimiz takdirde, bayram işte o zaman gayesine ulaşmış olacaktır.
Dinimiz bütün müslümanları tek bir vücut olarak kabul eder. İnsan vücûdunun bir tarafında meydana gelen rahatsızlığı vücûdun diğer kısımları hissettiği gibi, dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir müslümanın karşılaştığı sıkıntıyı da diğer müslümanların yüreklerinde hissetmesi gerekir. Bugün en çok muhtaç olduğumuz şey bu şuura sahip olmaktır.
Peygamberimizin telkin ettiği ve bizim için bir kurtuluş reçetesi olan ahlâkî anlayış budur. Nüfusu bir milyarı aşan İslâm âleminin, bugün dünyanın bir çok yerinde zulüm ve vahşet altında inleyen müslümanların feryatlarını dindirebilmesi bu şuura ermekle mümkün olacaktır.
Büyük şairimiz Mehmet Akif şu mısraları ile müslümanlara sesleniyor:
"Hiç sıkılmaz mısınız Hazret-i Peygamberden?
Ki Uzaklardaki bir mü'mini incitse diken,
Kalb-i pâkinde duyarmış o musibetten acı,
Sizden elbette olur rûh-u Nebi dâvacı."
Bayramlar, bütün müslümanların ortaklaşa sevindiği mutlu ve mübarek günlerdir. Herkesin bu sevinci paylaşabilmesi için çevremize bakmamız büyük önem taşımaktadır.
Bayram münasebetiyle yapmamız gereken başlıca görevler:
  • Karşılaştığımız kimselere güler yüz göstermek.
  • Fakirlere yardımda bulunarak onları sevindirmek,
  • Din kardeşlerimizin bayramını tebrik etmek,
  • Ana-babamızı, büyüklerimizi ve dostlarımızı ziyaret etmek,
  • Ölülerimiz için sadaka vermek, kabirlerini ziyaret ederek Kur'an okumak ve dua etmek,
  • Küskünlükleri bırakmak, dargınları barıştırmak,
  • Hediyeleşmek, özellikle çocukları hediyelerle sevindirmek,
Öyle ise:
Ortaklaşa sevindiğimiz bu mübarek günde;
- Çevremize bakalım!
Kendi çocuklarımızı sevindirirken;
  • Boynu bükük yetimler,
  • Çocuklarına bayram hediyesi alamayan yoksullar,
  • Ekmek parası bulamayan fakirler sakın unutulmasın,
  • Ziyaret edilmeyen büyük,
  • Sevindirilmeyen küçük,
  • Hal ve hatırı sorulmayan hasta ve kimsesiz kalmasın,
  • Ölülerimize dua ve fatiha eksik edilmesin,
  • Toplumda birbiri ile dargın kimse kalmasın.