*MeleK*
♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Oğlumla odasında her akşam yemek yiyorum
oğlumun karısı oldum oglumla ensest oğlumla ensest oğlum oğlum
VATAN ŞEHİTLERİ - Binlerce şehidin binlerce gazinin ve 15 yıldır ağlayan Türkiye'nin öyküsü - V
Osman SERTOĞLU
22 yaşındaki oğlu Hamit'i vatanı için şehit veren anne Gülten Karaer, her gece mutlaka rüyasında gördüğü oğluyla her akşam ve sabah onun odasında karşılıklı yemek yediklerini söylerken gözyaşlarını tutamıyor.
Adı Hamit'ti,
22 yaşında gencecik bir fidan,
Adı Hamit'ti,
Anne babasının tek oğlu,
Adı Hamit'ti,
Malatya'dan 10 yıl önce gittiği onur görevinden bir daha dönmedi.
1994 yılında kör bir kurşun ayırdı O'nu sevdiklerinden...
Ardında acılı, yaralı yürekleri bırakarak.
Askerliği bitip izne geldikten sonra 4 ay uzatılan askerlik süresi nedeniyle tekrar döndü Şırnak'a Hamit. Öylesine seviyordu ki, vatanını askerlik yapabilmek için elinin olmayan bir boğumunu saklamıştı muayenede. Vatan görevinden kaçanlara ibret olurcasına.
Geçen 8 yıl anne babanın yüreklerini kanattı. Onlara evlat acısını bir gün olsun unutturmadı. Gözleri yaşlı, yürekleri yaralı ama başlan dik. Oğullarını vatana feda etmenin buruk da olsa gururuyla..
Kocamustafapaşa'da, her yanı acı hatıralarla dolu bir evdeyiz. Baba Mehmet ve anne Gülten Karaer'in acılarını paylaşmak, şehitlerin yüreklerimizdeki yerlerini biraz olsun anlatabilmek için. Baba Mehmet Karaer ciğerlerinin derinliklerinden haykırıyor; "Abdullah Öcalan idam edilsin"
"Abdullah Öcalan Suriye'den kaçtıktan sonra, Apo olayının takibi içinde olduk. Bu olayı değişik şekillerde protesto ediyoruz. Şehit ailelerinin hepsi, çok üzgün. Abdullah Öcalan'ın idam edilmesini istiyoruz."
Bir baba yüreğinin haykırdığı acı ifadeler, bizleri de derinden yaralıyor. Ve Mehmet Bey anlatmaya devam ediyor. Ailemizde üç şehit var. Ama evlat acısı.
"Siyasiler, şehit ailelerini kullanıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin tertemiz, birer vatandaşıyız. Benim dedem, babam ve oğlum şehit. Söz veren siyasilerin sözlerini tutmadığını gördük. Beni burada en fazla üzen şey, Apo'nun yakalandığı tarihte, şehit aileleri dışındaki insanlar da, Apo'nun idam edilmesini istedi ama şu an hiç kimseden ses çıkmıyor."
ASKERE GİDERKEN RUHUNU BIRAKTI
" Ve biricik oğlumuzun ruhu, odasında. Bize kendini hissettiriyor." Oğlum askere gitmeden önce, odasında, sigara içip müzik dinlerdi. Öldükten sonra oğlumun odasında bir çok olayla karşılaştık. Bir keresinde oğlumun ruhu bana gelip sarıldı.
Ben de oğlum benimle konuş dedim, o da bana gülümsedi ve gitti. Bir keresinde de annesinin rüyasına girdi. Annesine; anne biz şehitler olarak odama gelip, odamda ilahiler ve Kur'anlar okuyoruz, dedi. Bu olaylar beni çok etkiliyor. Ayrıca şehit babaları olarak biz konuyla fazla ilgilenemiyoruz. Fakat bu ilginin tamamını şehit anneleri gösteriyor. Anneler bu konuda daha hassas olduklan ve evlatlarında daha çok emekleri olduklan için çok üzülüyorlar. Biz şehit annelerine göre fazla hakimiyet kuramıyoruz. Çünkü büyük ve ağır yükün tamamı şehit babasına düşüyor. Bundan dolayı anneler çok daha fazla üzülüyor."
ŞEHiT ANNESİ GÜLTEN KARAER...
"Oğlumun odasını hemen hemen her gün temizliyorum. Geçen hafta, oğlumun odasını iki gün boyunca temizledim. Sabah, akşam yemeklerini oğlumun odasında, oğlumla karşı karşıya yiyiyorum. Yemek boyunca onunla konuşuyorum. Oğlum diye söylemiyorum ama oğlum iyi ve dürüst bir insandı. Ailesine düşkün, işine saygılı ve insancıldı. Şehitlerin Allah tarafından seçildiğine inanıyorum. Çünkü ailemizde, dedem, babam ve oğlum şehit oldu. Böyle bir olay insanı düşündürüyor." Oğullarına saplanan kurşun aslında yüreklerini parçalamış anne babanın. Bu acıyla yine o günlere giderek, evlatlarından ayrılış öyküsünü anlatıyorlar:
"Hamit'in tayini, 26.11.1992 tarinde Hatay-Serinyol ilçesine çıktı. Acemi birliğine oğlumuzu yolladıktan sonra, biz de Hatay'a, oğlumuzun yanına yemin törenine gittik. Yemin töreni bitti, çarşı iznine çıktık. Benim oğlumun şehadet parmağını bir boğumu yoktu. O sırada oğlum bana şöyle dedi: "Baba; komutanım bana, senin parmağının bir kısmı yok, istersen seni eve yollayayım. Ben de, komutanıma, bunu bana yaparsanız kötülük etmiş olursunuz. Ben askerliğimin geri kalan kısmına en iyi bir şekilde devam edeceğim" dedim. Oğlum askere gitmeden önce muayene olmaya gitti. Muayene olduğu zaman parmağını sakladı. Sırf askere gitmek için. Bu yüzden askere gitmemek için bir özürü vardı ama oğlum ben kesinlikle askere gideceğim dedi. Şırnak'ta oğlum askerliğini yaparken, jeneratörlerden sorumluydu. Teröristler havan mermisi ile, tugaya mermi yağdırmaya başlamışlar. Oğlum da, jeneratör odasında otururken, dışardan ateş seslerini duymuş ve o sırada mermi bir arkadaşına isabet etmiş. Arkadaşının vurulduğu yere gidip, onu revir odasına götürüyor. Doktor vurulan arkadaşını tedavi ederken, oğlum ve arkadaşları revirden çıkarken, ateş sesini tekrar duymaya başlıyorlar. Oğlum arkadaşlarına mermiler bu tarafa doğru geliyor diyor ve tam o sırada mermi biri iki arkadaşının üzerine isabet alıyor. Vurulan arkadaşları arasından bir kaçı, fazla zedelenmeden hayati tehlikeyi atlatıyorlar. Sadece bir parmak boğumu kadar mermi sol kulağının yanından, beynine gidiyor. Beyine giden mermi, oğlumun nefesini kesiyor. Ama kalbi çalışıyor. Vurulduğu zaman oğlum, hemen aileme haber verin diyor. Yaralı oğlumu hemen, helikopterle, Diyarbakır'a götürüyorlar. Bunun sonrasında bize haber verdiler, biz de hemen toparlanıp, Diyarbakır'a gittik. Oğlumu, yoğun bakıma almışlar. Yoğun bakıma girip oğlumuza baktık. Birşeyi yoktu. Sadece kulağının yanında bir yara izi vardı. Nefesini oksijen ile sağlıyorlardı. Yoğun bakımda bir süre kaldı ve bir hafta sonra, 26.04. 1994'te ruhunu teslim etti."
ÇEYİZ BOHÇASINI, SEVDİĞİ KIZA VERDİK
"Oğlumun konuştuğu biri vardı. Evlenmek istiyordu. Biz de oğlumuza çeyiz yapmıştık. Oğlumuz öldükten sonra, hazırladığımız çeyizi; altınlarını ve ev eşyalarını oğlumun sevdiği kıza bohçasıyla birlikte verdik. Sanki oğlumla evlenecekmiş gibi bütün çeyiz eşyalarını gönderdik. Çünkü onlan burada bırakamazdık. Şu an kız evlenmiş ve mutlu bir yuvası var. Keşke oğlumuz ölmeseydi de, biz o kızı gelinimiz diye buraya getirseydik. Çok üzgünüz."
VATAN ŞEHİTLERİ - Binlerce şehidin binlerce gazinin ve 15 yıldır ağlayan Türkiye'nin öyküsü - V
Osman SERTOĞLU
22 yaşındaki oğlu Hamit'i vatanı için şehit veren anne Gülten Karaer, her gece mutlaka rüyasında gördüğü oğluyla her akşam ve sabah onun odasında karşılıklı yemek yediklerini söylerken gözyaşlarını tutamıyor.
Adı Hamit'ti,
22 yaşında gencecik bir fidan,
Adı Hamit'ti,
Anne babasının tek oğlu,
Adı Hamit'ti,
Malatya'dan 10 yıl önce gittiği onur görevinden bir daha dönmedi.
1994 yılında kör bir kurşun ayırdı O'nu sevdiklerinden...
Ardında acılı, yaralı yürekleri bırakarak.
Askerliği bitip izne geldikten sonra 4 ay uzatılan askerlik süresi nedeniyle tekrar döndü Şırnak'a Hamit. Öylesine seviyordu ki, vatanını askerlik yapabilmek için elinin olmayan bir boğumunu saklamıştı muayenede. Vatan görevinden kaçanlara ibret olurcasına.
Geçen 8 yıl anne babanın yüreklerini kanattı. Onlara evlat acısını bir gün olsun unutturmadı. Gözleri yaşlı, yürekleri yaralı ama başlan dik. Oğullarını vatana feda etmenin buruk da olsa gururuyla..
Kocamustafapaşa'da, her yanı acı hatıralarla dolu bir evdeyiz. Baba Mehmet ve anne Gülten Karaer'in acılarını paylaşmak, şehitlerin yüreklerimizdeki yerlerini biraz olsun anlatabilmek için. Baba Mehmet Karaer ciğerlerinin derinliklerinden haykırıyor; "Abdullah Öcalan idam edilsin"
"Abdullah Öcalan Suriye'den kaçtıktan sonra, Apo olayının takibi içinde olduk. Bu olayı değişik şekillerde protesto ediyoruz. Şehit ailelerinin hepsi, çok üzgün. Abdullah Öcalan'ın idam edilmesini istiyoruz."
Bir baba yüreğinin haykırdığı acı ifadeler, bizleri de derinden yaralıyor. Ve Mehmet Bey anlatmaya devam ediyor. Ailemizde üç şehit var. Ama evlat acısı.
"Siyasiler, şehit ailelerini kullanıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin tertemiz, birer vatandaşıyız. Benim dedem, babam ve oğlum şehit. Söz veren siyasilerin sözlerini tutmadığını gördük. Beni burada en fazla üzen şey, Apo'nun yakalandığı tarihte, şehit aileleri dışındaki insanlar da, Apo'nun idam edilmesini istedi ama şu an hiç kimseden ses çıkmıyor."
ASKERE GİDERKEN RUHUNU BIRAKTI
" Ve biricik oğlumuzun ruhu, odasında. Bize kendini hissettiriyor." Oğlum askere gitmeden önce, odasında, sigara içip müzik dinlerdi. Öldükten sonra oğlumun odasında bir çok olayla karşılaştık. Bir keresinde oğlumun ruhu bana gelip sarıldı.
Ben de oğlum benimle konuş dedim, o da bana gülümsedi ve gitti. Bir keresinde de annesinin rüyasına girdi. Annesine; anne biz şehitler olarak odama gelip, odamda ilahiler ve Kur'anlar okuyoruz, dedi. Bu olaylar beni çok etkiliyor. Ayrıca şehit babaları olarak biz konuyla fazla ilgilenemiyoruz. Fakat bu ilginin tamamını şehit anneleri gösteriyor. Anneler bu konuda daha hassas olduklan ve evlatlarında daha çok emekleri olduklan için çok üzülüyorlar. Biz şehit annelerine göre fazla hakimiyet kuramıyoruz. Çünkü büyük ve ağır yükün tamamı şehit babasına düşüyor. Bundan dolayı anneler çok daha fazla üzülüyor."
ŞEHiT ANNESİ GÜLTEN KARAER...
"Oğlumun odasını hemen hemen her gün temizliyorum. Geçen hafta, oğlumun odasını iki gün boyunca temizledim. Sabah, akşam yemeklerini oğlumun odasında, oğlumla karşı karşıya yiyiyorum. Yemek boyunca onunla konuşuyorum. Oğlum diye söylemiyorum ama oğlum iyi ve dürüst bir insandı. Ailesine düşkün, işine saygılı ve insancıldı. Şehitlerin Allah tarafından seçildiğine inanıyorum. Çünkü ailemizde, dedem, babam ve oğlum şehit oldu. Böyle bir olay insanı düşündürüyor." Oğullarına saplanan kurşun aslında yüreklerini parçalamış anne babanın. Bu acıyla yine o günlere giderek, evlatlarından ayrılış öyküsünü anlatıyorlar:
"Hamit'in tayini, 26.11.1992 tarinde Hatay-Serinyol ilçesine çıktı. Acemi birliğine oğlumuzu yolladıktan sonra, biz de Hatay'a, oğlumuzun yanına yemin törenine gittik. Yemin töreni bitti, çarşı iznine çıktık. Benim oğlumun şehadet parmağını bir boğumu yoktu. O sırada oğlum bana şöyle dedi: "Baba; komutanım bana, senin parmağının bir kısmı yok, istersen seni eve yollayayım. Ben de, komutanıma, bunu bana yaparsanız kötülük etmiş olursunuz. Ben askerliğimin geri kalan kısmına en iyi bir şekilde devam edeceğim" dedim. Oğlum askere gitmeden önce muayene olmaya gitti. Muayene olduğu zaman parmağını sakladı. Sırf askere gitmek için. Bu yüzden askere gitmemek için bir özürü vardı ama oğlum ben kesinlikle askere gideceğim dedi. Şırnak'ta oğlum askerliğini yaparken, jeneratörlerden sorumluydu. Teröristler havan mermisi ile, tugaya mermi yağdırmaya başlamışlar. Oğlum da, jeneratör odasında otururken, dışardan ateş seslerini duymuş ve o sırada mermi bir arkadaşına isabet etmiş. Arkadaşının vurulduğu yere gidip, onu revir odasına götürüyor. Doktor vurulan arkadaşını tedavi ederken, oğlum ve arkadaşları revirden çıkarken, ateş sesini tekrar duymaya başlıyorlar. Oğlum arkadaşlarına mermiler bu tarafa doğru geliyor diyor ve tam o sırada mermi biri iki arkadaşının üzerine isabet alıyor. Vurulan arkadaşları arasından bir kaçı, fazla zedelenmeden hayati tehlikeyi atlatıyorlar. Sadece bir parmak boğumu kadar mermi sol kulağının yanından, beynine gidiyor. Beyine giden mermi, oğlumun nefesini kesiyor. Ama kalbi çalışıyor. Vurulduğu zaman oğlum, hemen aileme haber verin diyor. Yaralı oğlumu hemen, helikopterle, Diyarbakır'a götürüyorlar. Bunun sonrasında bize haber verdiler, biz de hemen toparlanıp, Diyarbakır'a gittik. Oğlumu, yoğun bakıma almışlar. Yoğun bakıma girip oğlumuza baktık. Birşeyi yoktu. Sadece kulağının yanında bir yara izi vardı. Nefesini oksijen ile sağlıyorlardı. Yoğun bakımda bir süre kaldı ve bir hafta sonra, 26.04. 1994'te ruhunu teslim etti."
ÇEYİZ BOHÇASINI, SEVDİĞİ KIZA VERDİK
"Oğlumun konuştuğu biri vardı. Evlenmek istiyordu. Biz de oğlumuza çeyiz yapmıştık. Oğlumuz öldükten sonra, hazırladığımız çeyizi; altınlarını ve ev eşyalarını oğlumun sevdiği kıza bohçasıyla birlikte verdik. Sanki oğlumla evlenecekmiş gibi bütün çeyiz eşyalarını gönderdik. Çünkü onlan burada bırakamazdık. Şu an kız evlenmiş ve mutlu bir yuvası var. Keşke oğlumuz ölmeseydi de, biz o kızı gelinimiz diye buraya getirseydik. Çok üzgünüz."