Namaz ve namazın fazileti

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Namaz ve namazın fazileti
Namaz: Allah-ü Teâla ile kul arasında bir sıla, bir buluşmadır. Kulun huzurullah’a çıkıp kulluğunu arz etmesidir.Namaz, Kelime-i Şehadet ’ten sonra İslam’ın en önemli ikinci şartıdır. Kuranı kerimde Cenabı Hak Taha süresi 14 de Zikrim için namaz kıl diye emrediyor.
Rasûlüllah Efendimiz, Namaz müminin miracıdır. Ve Kulun Allah’a en yakın olduğu an namazdadır buyurmuştur.





Namaz Kuran kerimde nasıl zikrediliyor?

Cenab-ı Hak Bakara suresinin ilk Ayetlerinde müminlerin vasıflarından bahsederken şöyle buyuruyor. Onlar ki, gaibe inanıp namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan Allah için verirler.

Cenabı Hak Kuran’ı Kerimde namaz hakkında yüsallüne, sallüne fiillerinden ziyade Ekımis-salate, yükımünes-salate fiillerini Kullanması Şayan-ı dikkattir. Cenabı Hakkın bir kelime yerine iki kelime kullanmasında Namaz kılarlar demekten fazla bir mana vardır. İkâme lügatte: kaldırıp, dikmek ve düzeltip, doğrultmak manalarına gelir. Bir kelimelik Yüsallüne yerine iki kelimelik Yükımünes-salate kullanılmıştır.

Bu bize Namaz dinin direğidir Hadisini anlatır. Bu hadis-i şerifte din yüksek bir binaya teşbih ediliyor. Bu binanın temelini iman ve namazda o binanın direği gösteriliyor. Bu ayette namaz cemaatle kaldırılabilecek büyük bir direğe benzetiliyor Böylece cemaatle namaz kılmaya işaret edilmiş oluyor.

Cemaatla namaz kılmanın sevabı?

Namazda cemaat bu kadar mühimdir. Peygamber Efendimizde cemaatle namaz kılmanın faziletini şöyle beyan buyuruyor. Bir kimsenin bir vakit namazını cemaatle kılması; evinde tek başına kıldığı kırk senelik namazdan hayırlıdır.”

Bir başka rivayette ise; şöyle anlatıldı. Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınan namaza nazaran, yirmi yedi derece daha faziletlidir. Yine başka bir rivayette şöyle anlatıldı: Biz Müslümanlar olarak cemaate devam ederdik. İçimizde sadece nifakı bilinen münafıklarla, hastalar namazı cemaatle kılmazlardı. Hatta cemaatle namaz kılmak için iki kişi tarafından koltuklanarak getirilen hasta kişiler de vardı.”

Hazreti Ömer (r.a.)’dan rivayeten ve naklen şöyle anlatılır:

Hazreti Ömer bir gün sabah namazını cemaatle beraber kıldırdı. Bundan sonra arkasındaki Sahabe-i Kiram’ı Şöyle bir süzdü. İçlerinden bir tanesini göremedi. Ve sordu; Falan şahıs niçin cemaate gelmedi. Bunun üzerine Sahabe-i Kiram da O zat gecenin tamamını ihya eder, muhtemeldir ki, uyuya kalmıştır da, onun için cemaate gelememiştir. Buyurdular. Bunun üzerine Hazreti Ömer O zat keşke gecenin tamamında uyusaydı da sabah namazında cemaate gelseydi, onun için daha faziletli olurdu buyurdular. Bu kıssadan çıkaracağımız hisse; namazda cemaatin kıymet ve ehemmiyeti o kadar büyüktür. Bir tarafta geceyi baştan sona ihya etmek yani gecenin tamamını ibadet ve taat ile geçirmek var. Bir tarafta ise sadece sabah namazında cemaate gelmek var. Bu ikinci taraf yani cemaate gelme tarafı daha ağır basıyor.

Nice Evliyaullah namazın iftitah tekbirine yetişemediği zaman o günü matem ilan edermiş.

Ebu Hüreyre de Rasûlüllah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı ile sabah namazıdır. Onlardaki sevabı bilseler, kılmaya emekleyerek de olsa gelirlerdi. Allah’a yemin ederim ki; ben emredeyim de namaz için kamet getirilsin, sonra emredeyim bir zata da Müslümanlara namaz kıldırsın, sonra kendilerinde odun demetleri bulunan adamlarla birlikte cemaate gelmeyen topluluğun evlerine gideyim, ateşle evlerini üzerlerine yakayım istedim.
Selam ve dua ile
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Süleyman (a.s)’in emrine rüzgârın verilmesinin hikmeti nedir?
Rivayete göre, Süleyman (a.s)’in bin tane atı olup bunları harp için besletiyordu. Akşamüstü ( öğle sonu ) sâfinat (üç ayağını basıp birisini diker vaziyette duran) halis atlar kendisine arz olununca, ayeti kerimesinde beyan edildiği üzere, bir gün akşam üstü muayene etmek üzere atların kendisine getirilmesini at bakıcılarına emretmişti. Dokuz yüz tanesini muayene ettiklerinde güneş batmak üzere bulunuyordu. İkindi namazını kılmadığını hatırladı ve çok üzüldü. Bu atlar beni namazdan alıkoydu diye bütün atları kurban etti. Fakirlere dağıttı. Onun bu hareketinden Cenab-ı Hak çok hoşnut ve razı olup emrine atlardan daha süratli olan Rüzgâr’ı verdi.
 
Uhut harbinin en şiddetli olduğu anlarda, Rasulüllahın (s.a.v) mübarek yüzüne zırhı batmış, Ebu Ubeyde Hazretleri, onu dişleriyle çıkarırken ön dişleri çıkmıştı. Zırhın battığı yerden kanlar akarken, düşman tarafından gelen bir darbe sonucu mübarek dişleri de kırılmıştı.

Eshab-ı Kiram “bunlara beddua etmeyecekmisiniz Ya Rasulellah dediklerinde, Rasulüllah (s.a.v)’in” Allah’ım yüzümü kanatıp dişimi kıran kavmim ne yaptığını bilmiyor, sen onlara hidayet eyle” buyurdular.

Hicretin 5. senesinde müşrikler Medine-i Münevvere-ye kadar yaklaşıp Müslümanları muhasaraya aldılar. Müslümanlarda kazdıkları hendeklerle kendilerini muhafaza ve müdafaya çalışıyorlardı, durum çok vahim ve çetin idi. Müşrikler yer yer hendeklerden geçerek Medine-i Münevvere-ye giriyorlardı. Tarihe Hendek Harbi olarak geçen bu harpte Rasulüllah ve Ashab-ı cepheden ayrılıp, öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılamadılar. Rasulüllah Efendimiz tam bu sırada Allah’ım bunların karınlarını ateşle doldur diye namazlarının kazaya kalmasına sebep olan müşriklere beddua ettiler.

Bu iki harpte cereyan eden iki farklı durumu İmam-ı Kasdalani şöyle izah eder: Rasulüllah (s.a.v) Uhut’da mübarek yüzüne indirilen darbeye tahammül etti, sabır gösterdi, ama Hendek harbinde İslam’ın en büyük ruknü olan Namaz’a vurulan darbeye tahammül edemedi. İşte bu sebepten dolayı Namazlarının kazaya kalmasına sebep olan müşriklere beddua ettiler.
 
Hz. Allah’ın sevgili kulları namaz vakti yaklaştığı zaman Mevla’nın huzuruna çıkma zamanı yaklaştı diye kalben ve bedenen hazırlık yapmışlardır.
Mesela: Hz. Ali Efendimiz namaz vakti yaklaştığı zaman titrer ve renkten renge girerdi. “Size ne oluyor ya Emir el Mü’minin diye sorduklarında
Hz. Allah’ın; Gökler Yerler ve dağlara arz edipte yüklenmekten kaçındıkları emanetin eda vakti geldi buyururlardı.
Yine Rasulüllah Efendimiz vefat ederken yaptığı vasiyeti şu idi: Aman namaza iyi sarılın, köle ve cariyelerinizin hukukuna riayet edin.
Bir peygamber dar-ı fenadan dar-ı bekâya göçerken, ümmetine yaptığı vasiyet elbette ki çok mühim ve önemli olur. İşte Rasulüllah Efendimizde son nefeslerinde Ümmetine namaza iyi sarılmalarını vasiyet etmiştir. Namaz bu derece mühim ve önemlidir.
 
Evliyaullah şöyle buyurur: Kişi kıldığı her namazını son namazıymış gibi kılmalıdır. Yani bir kimseye şöyle deseler; sen biraz sonra vefat edeceksin bunun üzerine o kimse namazına nasıl dikkat eder değil mi? Çünkü artık gidiyor.
İmam-ı Rabbani Hazretleri Mektubâtı şerife isimli eserinde şöyle buyuruyor:
Namaz İslam’ın beş rüknünden ikincisidir. Namaz ibadetleri cemi edicidir. Namaz her ne kadar İslam’ın beş şartından bir cüz olsa da, Kendisi için Hükmü-kül vardır. Böyle olunca namaz, amali mukarrabenin tamamının fevkindedir.

Peygamber Efendimize miraç gecesinde müyesser olan ruyetullah nimeti dünyaya döndükten sonra namazda müyesser olmuştur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) yine bir hadisinde,
Kul namaz için tekbir aldığı zaman, Cenabı Hak meleklerine:
Kulumun üzerinden günahlarını kaldırınız. Ta ki bana temiz olarak ibadet etsin, buyuruyor.
Bunun üzerine melekler, kulun bütün günahlarını kaldırırlar. Kul namazdan ayrıldıktan sonra melekler,
Yâ Rabbi! Günahlarını iade edelim mi? Derler. Cenabı Hak
Ey benim meleklerim! Benim keremime ancak af yakışır; Muhakkak ki, onun hatalarını affettim. Buyurur.
Yine başka bir hadiste Ebu Hüreyrenin rivayet ettiğine göre:
Ne dersiniz, birinizin kapısı önünde bir nehir olsa, o kişi bu nehirden günde beş defa yıkansa kir diye hiçbir şey kalır mı? Ashap, Kir namına hiçbir şey kalmaz dediler. Rasulüllah (s.a.v)’de: İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah bunlar sayesinde günahları siler buyurdular.