Vesvese, lügat olarak gizli sese denir. Bir mastar olan vesvâs kelimesinin şeytana isim olması da aynı mana ile alakalıdır ki, şeytan bir bakıma vesvesenin kaynağı demektir. Ancak örfen meşhur olan manasıyla vesvese, nefsin veya şeytanın kalbe attığı hayırsız, faydasız, alçak hatıra ve mülahazalara - düşüncelere verilen bir isimdir.
Hem nefsin hem de şeytanın vesvesesi, Kur'an-ı Kerim'de ayrı-ayrı zikredilir. Şöyle ki:
Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne gibi vesveseler verdiğini biliyoruz ve biz ona şah damarından daha yakınız.( Kaf suresi, 16) ayet-i celilesi, nefsin vesvesesine işaret ederken; Şeytan Adem’e vesvese verdi. (A'raf suresi, 20; Taha suresi, 120) mealindeki birçok ayet-i kerime de şeytanın vesvesesine delalet etmektedir.
Nefsin vesvesesi tabiri, bir insanın, kendi kendine söylediği ya da gönlünden geçirdiği gizli duygular, kararlar, vehimler, hatıralar ve bunlar gibi bütün batıni şuur durumlarını da içine alır. Bunlar o kadar gizli ve sessizdir ki, bazılarını melekler dahi bilmekten acizdirler. Onları sadece Cenab-ı Hak bilir. Nefisten gelen vesvese, şeytanın vesvesesine kıyasla daha gizlidir. Bu gizlilik, bir cihetten onu kuvvetlendirir. Dolayısıyla nefis, şeytandan daha müthiş ve daha kuvvetli bir düşmandır. Hatta 72 şeytan gücündedir.
En büyük düşman Senin en büyük düşmanın (merkezi iki kaşının arası / ortası olan) nefsindir. buyuran Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), işte bu hususa işaret etmişlerdir.
Nefis ve şeytan, verdikleri vesveseler ile insan ruhunu, Hakk’a imandan, hak yolundaki terakkisinden alıkoymak isterler. İnsanın akıl ve fikrini çelip, azim ve iradesini kırarak onu sâlih amellerden, ibadet-tâat, hayır-hasenat, nûr-i İlahi-feyz-i Muhammedî ile meşguliyetinden ve Allah yolundaki hizmetlerden vazgeçirmek, alıkoymak, fani zevk ve kaprislere düşürerek sefilleştirmek isterler.
Vesvesenin ilk mâkes bulduğu (aksedip yansıdığı) yer kalbtir. O, burada diğer azalara kalb vasıtasıyla yayılır. Onun içindir ki, vesvesenin ilk tesiri kalbde hissedilir. Tabii ki bu tesir, kabul veya red hallerinden biri halinde tecellî eder. Eğer gelen vesveseler kalbte kabul görmezse, hayâade edep dışı tasvirler-tasavvurlar mahiyetine bürünürler (canlanırlar). Muhayyilesi bu tasvirlerle meşgul olan insan, bir müddet sonra hiç farkında olmadan kalbini de onlarla meşgul etmeye başlar. Zaten şeytanın istediği de budur. Zira o, varmak istediği hedefe bu yolla bir kaç adım daha yaklaşmış olur.
Halbuki kalbte kabul görmeyen vesvesenin hiçbir zararı olmaz. Ne imana, ne amele, ne de ahlâka… Zira vesvese, hayalden öte geçememiştir ve mantıkça da hayal bir hüküm değildir.